rubize kartal / Çorlu katliamında tepki çeken karar - Siyaset - ODATV

Rubize Kartal

rubize kartal

Çorlu tren faciası: "Bir senedir yaşamıyor gibiyiz"

"2018 Temmuz ayından beri yaşamıyor gibiyiz, acılara o kadar gömüldük ki…"

İsmail Kartal, Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde 8 Temmuz 2018 tarihinde meydana gelen tren kazasında anne ve babasını kaybetmiş bir evlat. Kartal, annesi Ruzibe Kartal’ın bacağını tren altında aramak, babası Gani Kartal’ı ise tanınmayacak halde olduğu için kişisel eşyalarından teşhis etmek zorunda kalmış. "Trenin altından da babamı ben çıkardım. Teşhis ederken, ‘Bu o değil’ deyip duruyordum" diyor.

Olay günü tarifi imkansız bir travma yaşadığını söylerken, bu travmayı halen atlatamadığını ifade ediyor. Anne ve babasını feci bir şekilde kaybetmiş olmanın kendisinde derin yaralar açtığını dile getiriyor: "Biz aynı binada altlı-üstlü yaşıyorduk. 44 yıldır beraberdik. Evlendim, yine de ayrılmadım onlardan. Şimdi babamın kıyafetlerini giyiyor, annemin eşyalarını kokluyorum. Bir yılımız onların hatıralarıyla geçti."

"Ölmüş annemin bacağını ararken mi şov yapıyordum?"

Aradan geçen bir sene içinde öfkesi giderek acısına ağır basmaya başlamış. Kaza sonrası yaşadıkları öfkesini artırmış. Maruz kaldıklarını, "adaletsizlik" olarak tanımlıyor. Özellikle de Ankara’da Anayasa Mahkemesi önünde Çorlu tren kazasında yakınlarını kaybeden aileler olarak basın açıklaması yaptıkları sırada gördükleri polis şiddetini kabullenemiyor:

"Şov yaptığımız söylendi bize. Bizim gibi bir aileye, ‘Şov yapıyorsun’ denebilir mi? Ölmüş annemin bacağını ararken mi şov yapıyordum ben, kime neyin şovunu yapacağım? Kim silecek bu travmaları bizden?"

Rubize Kartal

Çorlu’da 25 kişinin hayatını kaybettiği, 328 kişinin ise yaralandığı tren kazasının ardından açılan davanın ilk duruşması 3 Temmuz’da görüldü. Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianame kapsamında açılan davada, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) çalışanı dört kişi "taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma" suçlarından yargılanıyor. İsmail Kartal, sadece dava kapsamında yargılanan dört sanıktan şikâyetçi olmadığını belirterek, yakınlarını kaybeden diğer aileler gibi sorumlu olan üst düzey yetkililerin de davaya dahil edilmesini istiyor. Ulaştırma Bakanlığı ve TCDD hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesine halen inanamıyor. O kararın kendilerine yargının ne kadar çürüdüğünü gösterdiğini söylüyor:

"Siyasi kırbaç adalet sistemini kullanıyor, bu da bize acı olarak geri dönüyor. Hiçbir hükümet yetkilisi baş sağlığına gelmedi. Anne babasını kaybetmiş biri olarak soruyorum: Kim sorumlu? Bunu soruyorum. Bana bunun cevabını versinler."

"Bilirkişi heyeti tarafsız değildi"

Kazanın ardından hazırlanan bilirkişi raporu da kamuoyunun gündemine oturmuştu. Kazaya ilişkin iddianame, bu bilirkişi raporundan yola çıkılarak hazırlanmıştı. Müşteki avukatlarından Selvi Yüzbaşıoğlu, beş kişilik bilirkişi heyetinde yer alan Mustafa Karaşahin’in Ulaştırma Bakanlığı’nda danışmanlık, Sıddık Yarman’ın ise hattın sinyalizasyon işlerini yapan şirketin yönetim kurulu başkanlığını yaptığını hatırlatıyor. "Yani iki kişi de tarafsız değildi. İnsan kusuru yok, olay ani ve öngörülemez’ dediler. Yeni rapor talep ettik ama itirazımız kabul edilmedi" diyor. 

Çorlu’da 3 Temmuz’da görülen duruşmaya bir kısım müşteki ve müşteki vekillerinin mahkeme salonuna alınmaması nedeniyle adliyede arbede yaşandı. Avukatlar ve ailelerin darp edilmesinin ardından bir senedir beklenen duruşma günü, kimlik tespitlerine geçilemeden sona erdi. Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi, yaşananlar nedeniyle çekilme kararı aldı ancak bu karar kabul edilmedi. Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi dosyayı iade etti. Gelecek duruşma tarihi henüz belli değil.

Türkei Zugunglück bei Tekirdag‚ Äos Corlu

Avukat Yüzbaşıoğlu, duruşma günü mahkeme başkanının talimatıyla salon kapılarının kilitlendiğini ifade ederek, "Duruşmanın aleniliği ilkesi ve adil yargılanma hakkı doğrudan ihlal edildi. Yaşananlar nedeniyle aileler çok yıprandı" diyor. Dikkat çekmek istediği bir nokta daha var:

"Mahkemenin iki sanığın ifadesinin talimatla İstanbul’da alınmasını istemesine rağmen dört sanık da mahkeme salonunda hazırdı. Gelecek duruşma mahkemeye gelmeyebilirler, bu da ailelerin soru sorma hakkının engellenmesi demek."

"Dört canımı ihmaller sonucu toprağa verdim"

Faciada kızı Bihter Bilgin, kız kardeşleri Derya Kurtuluş ve Emel Duman ile yeğeni Beren bebeği kaybeden Zeliha Bilgin’e bir senenin nasıl geçtiğini sorduğumuzda, “Tüm Türkiye nasıl bir yıl geçirdiğimizi gördü” diyerek sözlerine başlıyor. 

Zeliha Hanım, yaşadıkları acılardan ziyade, hukuki süreci anlatmak istiyor. "Dört canımı ihmaller sonucu toprağa verdim" diyen Bilgin, bir yıldır adalet savaşı verdiklerini vurguluyor. Bir yılın sonunda hukuksal anlamda hiçbir ilerleme kaydedemediklerini ifade ederek, tek istediklerinin sevdiklerinin ölümüne sebep olanların cezalarını çekmesi olduğunu söylüyor.

"İhmaller zinciri var. O zincirde kimin imzası varsa hepsi yargılanmalı. Biz yandık, başkaları yanmasın. Ben kesinlikle ‘kaza’ demiyorum, yaşanan faciadır, katliamdır. Önceki tren facialarında suçlular yargılansaydı Çorlu olmayabilirdi."

"Sanığın rahatlığı nedendi?"

Duruşma günü mahkeme salonunda yaşananlara dayanamayarak adliye binası önünde ağlayarak tepki gösteren Bilgin, kızının fotoğrafıyla girdiği salonda sanıklardan birinini kendisine bıyık altından güldüğünü söylüyor. Sanıkların salonda oldukça rahat davrandığını ifade ederek, "O rahatlık nedendi? O sanık orada sanki duruşmanın biteceğini biliyor gibi rahattı" diyor. 

Zeliha Bilgin de, İsmail Kartal gibi sadece dört kişinin yargılanmasını kabullenemiyor. Facianın dört sanığın üzerine yıkılamayacağını, üst düzey sorumluların da mahkeme karşısına çıkması gerektiğini tekrarlıyor:

"Yol bekçisi yoktu orada, o dört kişi mi kaldırdı onları oradan? Sinyalizasyon devreye girmedi, şefler de cezasını çekmeliydi. İlk duruşmada daha dört kişiyi bile yargılayamadılar. Şimdi dava gününü bekliyoruz."     

Burcu Karakaş

©Deutsche Welle Türkçe

Bize yazın

Kefenden, kederden bir kader!

“Davada, tren kazasında 9 yaşındaki oğlu Oğuz Arda’yı kaybeden Mısra Öz, anne ve babasını kaybeden İsmail Kartal, çocuğunu kaybeden Hüseyin Şahin… davanın avukatları yargılanıyor.”

Bu cümleyi Duvar’dan, Serkan Alan’ın haberinden aldım.
Bir daha okuyalım mı, tane tane:

9 yaşındaki oğlunu kaybeden anne…
Anne ve babasını kaybeden evlat…
Çocuğunu kaybeden baba…
Yargılanıyor!

Neden? 8 Temmuz 2018. Saat 17.00.
Uzunköprü’den İstanbul’a hareket eden trenin 5 vagonu “raylardaki sorun” yüzünden Çorlu’da devrilmiş, 25 kişi can vermişti.
İsim isim analım mı?
Ersen Gül, Serhat Şahin, Melek Tuna, Ayşe Başaran, Ergün Kerpiç, Hakan Sel, Oğuz Arda Sel, Özge Nur Dikmen, Gülce Dikmen, Sena Köse, İrfan Kurt, Mavinur Tiflizden, Bahar Koçman, Yağmur Laçin, Özcan Cesur, Derya Kurtuluş, Beren Kurtuluş, Emel Duman, Bihter Bilgin, Ömer Alperen Can, Seyfi Ergül, Zübeyde Seven, Gani Kartal ve Rubize Kartal.

Peki neden anne, baba, evlat yargılanıyor?
Acıları yetmiyor mu? Kayıplarının sebebine dair dava çoktan bitti de sıra onlara mı geldi?

Öyle değil işte.
Evlatları, anne babaları, yakınları için adalet talep ederken, polis müdahalesinde mukavemet ettikleri için, sadece bağrı yanık bırakmıyor adalet ve devlet, bağrından tutup sanık da yapıyor.
Üstelik herhalde kendi evlatlarına, kendi ana babalarına bakıp bakıp vicdanları el vermeyen kimi polis memuru artık şikayetçi olmadığı halde.

Kendisi mağdurken sanık olanlardan ne çok davamız vardır.
Evladını kaybeden ana babalar…
Çocuklarının bir kemiğini arayıp da bir mezarı, bir duası, toprağına dökülecek bir maşrapa suyu olsun diye yıllarını geçirenler…
Emre uymasa cezalandırılacakken emre uydu diye de ceza alanlar…
Ölülerinin hakkını ararken sanık ilan edilen babalar…
Hakkını talep ederken dövülenler…


Tren 5 vagonunu devirip 25 can alıyor ama bu haksızlık katarı durmuyor.
Önüne katarak, altına atarak, dışarı savurarak; muhakemesiz bir mahkeme, haksız bir adalet, insansız bir muhasebeyle feryatların üstüne üstüne yürüyerek!

Bazen eski yazılardan alıntılar yapıyorum ama yazı eskise de vicdansızlıklar eskimiyor. Ölen öldüğüyle kalmıyor, ruhlar da huzur bulmuyor, geride bıraktıkları da.

Bilmem hatırlar mısınız bu insanları, bu vakaları… Yoksa yenisi olunca eskisi hepten hükümsüz mü kalıyor?

7 seneki önceki yazıyla, hepsini anarak, bir kez daha yanarak:

“İşçilerin katledildiği Ostim var, Davutpaşa var, Ceylanpınar’ın kamyon kasasından dereye dökülmüş minicik sütkızları da var.

Şimdi de Manisa’da bir kamyonet kasasında can vermiş 13’ü kadın, 15 tarım işçisini yetiştirdi düzenin ölüm çarkları.
Öyle ya, ölüler ölüleri kovalamalı; analar evlatların, evlatlar anaların yanına uzanmalı!
Sıvasız haneler her köşede acıya, ağıta ve unutuluşa boğulmalı!
Suçlu “Çarpan TIR’ın uykusuz şoförü!”
Belki odur, ama neden uykusuz; koskoca süt tankerini uykusuzluk pahasına sürme emrini kim verdi? Şirket bu sayede ne kazanıyor? Onun canını 15 canın üzerine sürerek kim ne kâr ve rant elde ediyor?

Bir yıldan daha az süre önce, Yalvaç’ta 24 kişilik araca 46 kişi tıkılıp 18 can vermiş kadın tarım işçilerini Manisa katliamıyla da andık işte!
Bir yılda canı alınmış 1500, 6 ayda işyerlerinde son nefesini vermiş 800 işçiyi de anarak!

Silvan’da 2011’de, bazı subayların ifadesine göre bile “Uykusuz, yorgun, hayal ve illüzyon gören biçimde, yolda bile uyuklayarak, itirazlara rağmen üst komutanın inadı ve ısrarıyla” PKK üzerine sürülüp 13’ü 'şehit olan' askerler suçlu bulundu!
 
Esenyurt’ta şıkıdım AVM şantiyesinin naylon çadırında alev alev katledilmiş 11 işçi de kendi ölümlerinden sorumlu sayıldı; sanki lüks otelde kalacakken oraya tıkışmışlar gibi.
Cumhurbaşkanı’nın çocukluk arkadaşının gökdelen inşaatı asansöründe yere çakılan 10 işçiden patron asla sorumlu sayılmadı; sorumluluk bir, iki alt kademeye ve tahliyeye uzandı.

Otoritenin, hiyerarşinin, sınıf ve statü buyruklarının ölüme ittikleri, bir de kendi sonlarının sorumlusu ilan ediliyor!

Öyle ya, Yalvaç’taki tarım işçilerinden biri Mevliye Ölmez’di; ama öldü.
Öyle ya, Manisa’daki tarım işçilerinden biri Zeynep Zengin’di; ama yoksulluğunun peşinde bu dünyada bir yer ararken can verdi!
Kefenden, kederden bir kaderdi onlara biçilen!”


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir