Seren Yüce’nin ikinci ve son filmi "Rüzgârda Salnan Nilüfer", MUBI platformunda gösterime açld. "Çounluk" () ile tandk yönetmeni. Hap hâline getirilen bir bilgiyle dolamdayd o zamanlar. “Mikro faizmi anlatyordu” bize "Çounluk", çekirdekten nasl bozulduumuzu. Babas müteahhit olan Mertkan’n, orta üst snf mensubu bir ergen irisinin öyküsünü anlatyordu film. Onun büyüme sanclar, kar cinsle ilikisi… Filmi izlemeyenleri yanl yönlendirmeyeyim, “ergen” dedim ya 'kazk kadar' adamd Mertkan (Bartu Küçükçalayan), olgunlamamt sadece.
Yüce, uzun süre uzak kald sinemadan ve ’da "Rüzgârda Salnan Nilüfer" ile döndü. Ayrca 'Masum' ve 'Kulüp' dizilerinin de yönetmen koltuunda oturduunu not düüp filme geçelim. "Rüzgârda Salnan Nilüfer", yakn dönem sinemamzda “sol”dan burjuvaya ikinci bak denemesi… Kendini Dev-Yol geleneine yakn bulan Ate lyas Basoy da "Bir Avuç Deniz" (Leyla Ylmaz, ) filminin yapmcln üstlenmiti. Seren Yüce de Basoy gibi reklam yönetmeni ve sol deerlere yaknlk duyduu anlalyor.
Burjuvaziye bu merak neden? Üstelik sermaye snfnn arzendam büyük ölçüde televizyon anlatlarna (Günümüz Yeilçam’na) terk edilmiken? Yüce için söylersek, o yar belgeselci bir sinema anlayna sahip, sahadan fotoraf çekmeyi seviyor ve sinemasn kesitin aktarm biçiminde ina ediyor. "Çounluk" da benzer geliiyordu. Elbette finaller biraz daha sembolik ama anlam pekitirmeye yarayan balaçlar gibi, onlar anlatdan çkardmz takdirde çarpc bir deiim yaanmayacan öne sürebiliriz. Söz gelimi "Rüzgârda Salnan Nilüfer"i üç-be sahne erken bitirsek, bu aldmz sahneleri bir parça deitirip baa eklesek ne deiir? Aslnda iki ey deiir. Filmin sonundaki krlma eksik kalacandan dramatik yap sakatlanr ve bata verilen çürüme, klavuz niteliini yitirir. Öyleyse "Rüzgârda Salnan Nilüfer" nasl balyor, nasl geliiyor bir bakalm
Orta-üst snfa mensup iki aile. Birer çocuklar var çiftlerimizin. Yakn arkadalar, çocuklar da birbirleriyle vakit geçiriyor. Kaynamlar iyice, hafta sonlarn birlikte geçiren tiplerden… Korhan (Tolga Tekin) ve Handan (Songül Öden) daha zengin olanlar, ermin (Tülay Günal) ile Aykut (Eraslan Salam) anlald kadaryla grafik tasarm ileriyle uraan, görece orta hâlli ve entelektüel bir aile. Aykut ve Korhan yakn arkadalar ki açkças filmde bu yaknl pek hissedemiyoruz. Handan ise ermin ile eski arkada, aralarnn bir dönem açldn veya herhangi bir sebepten ötürü koptuklarn, tekrar bulutuklarn anlyoruz.
Filme balamadan yükün hangi çatmaya bindiini belirlemekte fayda var. Bu film Aykut-Korhan’n rekabetine mi yoksa Handan-ermin çekimesine mi odaklanyor? Bana kalrsa ikisi de deil, "Rüzgârda Salnan Nilüfer" çocuklarn öyküsü aslnda… Büyükler, çocuklarda ele alnm. Mikro düzey… Seren Yüce anlatsnn maymuncuu da bu zaten. Olabildiince minimal ancak iç içe geçmi bir minimalizm ile hareket ediyor Yüce. "Çounluk"ta faizmi Mertkan’da cisimletiren yönetmen "Rüzgârda Salnan Nilüfer"de orta-üst snf ilikilerin çkmazn ailelerin çocuklarnda özetlemi fakat bu kez açk kap brakm. Çocuklar yorumlayacaz. Filme bir yol girelim. Korhan tuvalette küçük ihtiyacn görüyor, fermuarn çekiyor. Çkmasn bekliyoruz fakat o da ne! Kirli sepetinden bir kadn iç çamar alp kokluyor. Seyirci hâliyle unu düünüyor. Adam kendi evindeyse ve iliki hâlinde olduu kadnn iç çamarn kokluyorsa aralarnda salksz (sapkn) bir iletiim var demektir. Fakat akla daha yatkn Korhan’n misafirlikte olmas…
Nitekim Korhan misafirlikte ve yakn dostu ermin’in çamarn kokluyor. Korhan’n bir tesisatç, tamiratç olamayacan ancak misafirlikte bulunacan temiz giyiminden anlyoruz. Çürümeyi veriyor Yüce, daha dorusu orta-üst snfn ilk fotorafn çekiyor. lk fotoraf, neden koklanan iç çamar? Bu snf, ahlakszlyla ünlü deil mi? Yüce en bilindik yerden balyor filmine: Ahlaksz orta-üst snf…
lerlemeden bir kafa karkln gidermemiz isabet olacak. Biz bu karkl gideremeyiz elbette! Sosyal bilimciler hayli zamandr, neredeyse masallarda zaman birimi niyetine kullanlacak denli uzun zamandr çözümlemeye çalyor orta snfn snrlarn. Ho, muhtemelen çabalarndan vazgeçtiler çünkü bir snr bulamadlar. Peki, filmimizdeki aileler burjuva m? Burjuva, dorudan iktisadi ve dier yönden büyük ölçüde de kültürel bir niteleme… Toplumumuz netameli burjuva adlandrmas yerine zengini, varlkly yer yer de varsl yeliyor. Ve iktisadi açdan en belirgin deerlendirmeyi belki “sermayedar” olarak görüyoruz. Mesela her sermayedar burjuva mdr? Su götürür… Ama nereden baktnza göre deiiyor “zenginlik” dediimiz ey. Açlk snrnda yaayan ücretli köle için evi, arabas olan zengindir. Burjuva ise hep ayndr. Onun için de, herkes için de burjuva yine ve her zaman sembolik aileler ve televizyon programlarna çkp iveli-ivesiz akl veren güçlü figürlerdir! Zaten burjuvann en kayda deer ilevi proletarya gibi dünya servetinde bir kutbu tarif edebilmesi… Hani Baudelaire’e atfedilen bir söz öyledir; “eytann en büyük hilesi insanlar olmadna inandrmasdr” der air. Bu haval söz bize de ilham verir. Biz de diyebiliriz ki burjuvann en önemli hilesi de insanlar varlna inandrmasdr! “Kâttan kaplan” yaktrmas ve üretimden gelen güç kullanm da buradan ekillenmitir az çok.
Tam bu noktada ara katmanlar devreye giriyor. Bana kalrsa çounlukla orta snf biçiminde tanmlanan tüm bu ara katmanlar “karlksz çek”e benziyor ve orta snf naml zkkm, yoksullar yoksulluunu anlamasnlar diye zenginler tarafndan uydurulmu geçersiz bir öbek! Nereye çeksen oraya gidiyor bu ara katmanlar ve demin söz ettiim “zengin kimdir?” karmaasna yol açyorlar. Bu karmaay Leyla Ylmaz’n yönettii "Bir Avuç Deniz"de yaamyorduk. Oradaki karakterler keskindi. Lüks spor arabalar, kökleri, tekneleri falan vard. Tüm göstergeler burjuvaziye dairdi. Filmimizde ise Korhan’n tedirginliine ahit oluyoruz. Ar para harcanmasndan rahatsz. Bu, zengini zengin yapan türden bir cimrilik deil; hani öyle olsa biliriz, hâlden anlarz! Korhan "Rüzgârda Salnan Nilüfer"in en pein satan olmasna karn hâlâ üç kuruun derdinde; demek ki bu çiftler de yerini yurdunu tam belirleyememiler, orta üst snf söyleminin süper muallak konutlarnda ikamet ediyorlar! Bu “üç kuru avcl”n orta üst snf gözlem dosyasna ilitirelim. Yüce’nin incelikli gözlemlerine deineceiz, üst yapda az daha soluklanalm.
Hizmetçi meselesine eildiimizde yönetmenin ikinci maymuncuu ile karlayoruz. Yüce, anlatsnda snflar boyamak için bir “kontrast madde” kullanyor. Bu kontrast ise hizmetçi… "Çounluk"ta da hizmetçi vard, psikolojik zulüm görüyordu. "Rüzgârda Salnan Nilüfer"in hizmetçisi de (Aye Tunaboylu) azarlanyor fakat kala göz arasnda kulamza bir eyler fsldyor. “Hayr” diyor, “bunlar has burjuva deil”. “Neden?” diye soruyoruz hizmetçiye, diyor ki bize “has burjuvann hizmetçisi sahiplidir ve o sahibini her koulda savunur”. Bu hizmetçinin çizdii profil haksz saylmaz. Yeilçam burjuvazi betiminde hizmetçiler daima sevimlidir ve tamamen teslim olmu bir çizgide aktarlr. Bu betimin politik balamda daha olgununu 12 Eylül sonras sinemamzda patronuna körü körüne bal hizmetçide görürüz. 60’larda ev sahibinin haar çocuuyla köe kapmaca oynayan hizmetçi (aç, dad, uak) darbe sonras sinemamzda sahibinin çilesine ortak olan srda portresine evrilmitir. "Rüzgârda Salnan Nilüfer"in hizmetçisiyse çatmay örten deil tetikleyen bir roldedir ve filmin sonunda üzerine vazife olmad hâlde ahitliini bildirir hanmna.
Ve yavatan filmin mesajlarna geçebiliriz lk elden ailelerin ayrtn fark ediyoruz. Yüce bunu baaryla yapm. Üç buçuk ba kahraman kullanm filminde. Korhan-Handan çiftini batan sona ilerken dier çiftin temsilini daha baskn bir kiilie sahip olan ermin’e vermi. Aykut silik kompozisyonuyla entelektüel ve gururlu çifti tamamlam. Neden öyle dedim? Korhan-Handan çifti tam manasyla zengin fakat bir o kadar gurursuz bir çift! Yeilçam’n ematik kötülerini andryorlar. ermin ve Aykut ise aksine “iyi”ler. Kimseye zararlar yok, geri plandalar ve bunu sindiriyorlar. Geri planda kallarnda kültürel iktidarlarnn pay yadsnamaz. Hani u AK Parti’nin hep almak isteyip de alamad kültürel iktidar var ya! ermin-Aykut çifti barmadan da derdini anlatabiliyor, kar tarafa dert olabiliyor. Yükte hafif pahada arlar.
Yüce, anlatnn merkezine Korhan-Handan çiftini koyarak bir mesaj veriyor aslnda. Bu çift hiçbir anlamda pimemi. Bu çift "Çounluk"taki Mertkan’n izdüümü… Bo teneke ses çkarr misali, gözümüze batyorlar ama iyi taraflarndan ziyade kusurlaryla… Orta-üst snfn tehiri bu çift üzerinden gerçekleiyor. Aslnda politik bir tercih bu… Vurun abalya durumu! Kültürel açdan zayf, bulunduu konumu özümseyememi, baka bir açdan ise yozlam bir çiftin okka altna gitmesi artmyor. Yönetmen bu tehiri entelektüel çift vastasyla derinletirmiyor ve ilginç bir yönelim sergileyerek (ileri giderek) onlar madur düzlemine tayor. kinci mesaj u: Orta-üst snf yalnz ahlaksz deil ayn zamanda yozlam ve çürümütür de. Çürüktür çünkü ilemez. Yüce’nin Korhan-Handan tercihi daha net kavranyor. ermin-Aykut ikilisi masaln krmz balkl kz ve büyükannesi! Korhan-Handan ise ilemeyip pas tutan bir demir plaka âdeta. Korhan ie gitse de üretim sürecine dâhil deil hatta yönetim sürecine bile dâhil olduu söylenemez. Handan ise maymun itahl, “zengin bir koci” bulmu kendine, imdi de vaktini ho geçirmek maksadyla kafe açmann hesabnda… Hazra o kadar alm ki kiralk dükkânlara dahi einin bakmasn istiyor. Korhan-Handan’n hayat inanlmaz skc… Cinsel hayatlar yok, hiçbir ey paylamyorlar, ayn evin içinde iki yabanclar.
Çiftin kzlar Aleyna da (Duru Lal Pekel) bu yabancl pekitiriyor. Nereden nereye! Yeilçam’n Ayecikleri burjuva ailelerinin dirlik düzeni için insanüstü emek sarf eder, bazen anneyi bazen babay eve getirmenin yolunu arard. Aleyna deseniz evdeki üçüncü yabanc, hatta yaayan ölü! Bir sahnede tablet bilgisayarlarna gömülmü anne-babasn cep telefonuyla kaydediyor. Çürümenin sacaya oluyor. ermin’e göre o daha on yanda! Lakin Ayecik de on yandayken sokaklara düüp yaam sava veriyordu; üstüne ailesini bartryor, tek bana mutlu son getiriyordu. Aleyna kzmza maallah! Bir elinde piyano tular ötekinde ayna, umurunda m dünya! üphesiz Ayecik ile Aleyna’y dönemlerinden bamsz okuyamayz. Ayecik’in 60’lar yerli burjuvazinin kök sald yllar karlamaktadr. Burjuvazi hrsldr, gözü aç, bilei kuvvetlidir. Patronlarn içilerle birlikte tezgâh banda çalt filmler izleriz. çiyi küstürmeden sömürmek esastr. Günümüzdeyse burjuvazinin gözü doymamtr fakat yasal zrhndan ötürü savunma evkini, snfsal reflekslerini bir ölçüde yitirmitir. 12 Eylül sonras zaten hizmetinde bulunan devlet kii ve kurumlarn tamamen güdümüne alarak yeni dokunulmazlklar kazanmtr. Ki bu durum onlar ister istemez rehavete sürüklemitir. Ylmaz Güney’in "Arkada" filmine yine geleceim ama önce basit bir ayrm yapaym. "Arkada"n burjuvazisi epey ahlakszdr, manen yozlamtr fakat madden çürümemitir. Kaidesini korumak zorundadr çünkü fabrikalarda toplumsal mücadele neticesinde bilinçlenen içilerin grevleri alm yürümü, kora kor bir sava balamtr. Bu snf gardn indiremez oysa "Rüzgârda Salnan Nilüfer"deki orta-üst snf ihtiyat elden brakmtr. Korhan’n müsriflik kart birkaç itiraz dnda herkes snfnn sonsuz bir güvence saladna inanmaktadr. Handan’n i kurma sevdas da bu rahatlktan ötürüdür. Tekrar 60’lar temsiline dönersek, havai davran ve tutumlar ayplayan burjuvalar boa geçirecek bir anlarnn dahi olmadn savunurlar. Üçüncü mesajn yine kültürel iktidar dorultusunda verildiini belirleyebiliriz. Kadn figürünün ilenii her iki ailede farkl… ermin güçlüdür ve yazar karakterin filmdeki en güçlü kii olmas anlatnn ideolojisine de uygundur. Handan ise her eye heveslenir; kskançtr, dedikoducudur, tüm kötülükleri toplamtr varlnda.
Filmin zayf bir yan olarak Korhan-Handan çiftine fazla oynamasn saymal. Bu çift her iki taraftan da uçlatrlm, kendilerine alternatif bir yaam olana sunulmamtr. Diyalektie aykr bir durum söz konusudur. Öte yandan "Rüzgârda Salnan Nilüfer", Aleyna ve Poyraz’n (Taha Yusuf Tan) öyküsüyle alt metnini güçlendirmitir. Korhan-Handan çiftinin çocuklarn dostane ilikisine müdahalesi filmde güçlü ve kötücül olan kesimin bilincine dair ipucu tamaktadr. Bu çift suçluluk psikolojisi içindedir ve gerginlikten faydalanarak vicdan azabndan syrlmay arzu etmektedir. Korhan, tuvalette ermin’i sktrr. Handan bundan haberdar deildir zira kskançlndan burnunun ucunu göremez hâldedir. O da ermin’in kitabndan kopya çekmektedir. Aleyna ile Poyraz ise büyümü de küçülmülerdir. Aileleri onlara bir misyon yüklemitir. Bu olumsuz imaja bir kez daha Korhan-Handan çiftinde rastlarz. Aleyna, mark ve utangaç bir çocuktur. Ebeveynlerin komplekslerine kaplmtr. Annesini taklit etmektedir. Diyet yapmaktadr. Piyano kursu almakta, megale aramaktadr. Proje çocuk pratiine örnek verilebilir fakat üzerine titrenen bir çocuk denemez.
Tekrar "Arkada" filmini analm. Vurucu bir sahnesinde Azem, eski arkada Cemil’i knyordu. Sahnede Cemil, dost meclisinde “kars güzel olanlarn karm öpmesinde bir saknca yok” diyordu. Bu ödeme önerisi "Rüzgârda Salnan Nilüfer"de çocuklar da denkleme sokan bir biçimde gündeme gelmitir. Korhan ermin’i öpmek istemi, ermin’in olu Poyraz da Korhan’n kz Aleyna’y öpmütür. Korhan-Handan çifti pikin bir tutum taknarak, ufack bir çocuun masum öpücüünü kendi dünyalarndaki snrlara yorup, tkanan ilikilerini açmaya koyulmutur. Poyraz’n Aleyna’y öpmesi öncelikle Korhan’n iine gelmitir. Böylece ermin’den uzaklamaya bahane yaratmtr. Bu frtnada meseleyi aklselim karlayan tek kii ermin’dir ki daha evvel belirttiim üzere ermin yönetmenin temiz tuttuu aydn karakterdir ve bozulmuluu karlamaz. Çatmann olumlu tarafndadr; üretkendir ermin, yeni kitabn yazmakta, zamann kymetli harcamaktadr. Bu yönüyle ayrt çevresi onu alabildiine kskanr. Yalnz Handan deil bir dier ortak dostlar Nilüfer de (Sezin Bozac) kibirli bulur ermin’i. Fakat asl sknt ermin’in cesur hareket edip bir deer yaratmas, amiyane tabirle kendi ayaklar üzerinde durmasdr.
Yüce’nin filminde kskançln öne çktn görüyoruz. Ykc bir tutku kisvesinde kskanmak… Zeki Demirkubuz, filmografisinde en ayrks eseri, Nahid Srr Örik’in 'Kskanmak' adl romanndan uyarlam (), ayn ad tayan filminde 30’l yllar Cumhuriyet’ine, Zonguldak’a uzanmt. O filmde de “ileri gelenler” srtlyordu öyküyü ve temeldeki aile burjuvaziye deilse bile orta-üst snfa konumlanrken iki karde arasnda gelien kskançlk duygusu özellikle kz kardein saplantl tavr ykc bir sonuca sürüklüyordu kahramanlar. Kskançln orta-üst snfa dair anlatlarda baat öe olmas, snfn karakteristik sönüklüüyle de açklanabilir. Bu snf genel itibariyle sönüktür. 30’lar orta-üst snfyla günümüzdekini elbet bir tutamayz. Zira 30’lar orta-üst snf zamanla burjuvaziye doru kayarak iktidarn salama almtr, dolaysyla kurucu bir vasf tamaktadr fakat günümüz orta-üst snf tama suyla dönen deirmene benzemektedir. Buna karn kendilerini kskançlkla ifade edileri, attklar o çlk son derece dikkat çekicidir. Hazr yiyici bir düzlemde var olmalar, kimliklerini öykünme yoluyla bulmaya yöneltmitir onlar. Kskançlk rolünün yalnz Handan’a biçilmediini hatrlatalm. Korhan da kskanç bir karakter… Karsn kskanyormuçasna poz keserek bir sahnede kznn piyano öretmenini hedef alyor fakat özünde o da Aykut’u kskanyor. Aykut’u belli ki ilkel bir saikle kskanyor, “ermin gibi bir kadnn sahibi” görüyor Aykut’u… Korhan modern gözüküyor fakat insan ilikilerine yaklam sahiplenme, edinme gibi ilkel güdülerden motivasyon buluyor. Aykut’un daha zor artlarda geçinmesine karn “daha az bktran” bir kadna (ermin’e) sahip olmas öfkelendiriyor Korhan’. çten içe “benim neyim eksik?” düüncesinde… Dorusu bu durumu cinsel gerilimin bir çkts kabul edebiliriz. Eril bir çkt… “Ellere apr upur bize yarabbi ükür” bayalnda…
"Rüzgarda Salnan Nilüfer", yönetmenin gözlem yeteneini sergiliyor. Yüce filmde iledii malzemeyi gözlemlerinden süzerek devirmi. Gözlem ne kadar matahtr ayr konu… Analizden yoksun gözlem bir eseri batan sona çekip çevirebilir mi? Tartlr. Bu bakmdan "Rüzgarda Salnan Nilüfer"in de yargsz hatta savsz bir film olduunu, analizden mümkün mertebe kaçndn saptayabiliriz. Evet, finaliyle bir eyler iaret ediyor. Duraan diliyle konu ald snfn ataletini yanstyor, en azndan fikir veriyor ama bütünü deerlendirdiimizde kopuk ve isteksiz bir örgüyle karlayoruz. Kahramanlarmz “bir yere gitmiyor” hatta “bu kadar para insana dert yahu” dedirttiriyor. Burada da yönetmenin içerik tercihini masaya yatrabiliriz. Burjuvaziyi usta yönetmen Luis Bunuel de anlatt fakat snfa çatarak, meydan okuyarak. "Archibaldo de la Cruz'un Suçlu Yaam", "Tristan" gibi dingin eletirel filmler de çekti, "Burjuvazinin Gizemli Çekicilii", "Özgürlük Hayaleti" yahut "Viridiana" gibi saldrgan filmler de. Ancak nasl çekerse çeksin hükmünü bildirmekten imtina etmedi. Seren Yüce’nin bu anlamda çekingen ve hantal kaldn söyleyebiliriz.
Yüce taraf tutmuyor, örnein “geminiz batacak” demiyor fakat orta-üst snftan ilikiler ileyip de yorumu tamamen seyirciye brakmak risk barndryor. Bunuel’in burjuvasnda gizemli bir çekicilik var, iyi kötü bir yolda yürüyor burjuvalar; Yüce’nin burjuvas ise arabasz bir yere gidemiyor, çok çok nefes almak adna Cadde’ye yemee çkyor! Gizemsiz ve geçimsiz bir pespayelik sinmi hayatlarna… Gelgelelim bu koullar öyküyü kstlarken oyunculuu yükseltmi. Filmdeki yar belgesel havas, rollerin inandrclna da katk sunmu. Bilhassa Tolga Tekin ve Songül Öden, ayakta bo bo dikilmekten tutun kendilerini dalgn vaziyette bir koltua brakmaya dein karakterlerini dolduruyorlar. Tülay Günal oyunsuz bir oyunculuk sergiliyor; rolü içselletirmi; fazla süsleyip kendine has etkisini krmyor. Aleyna’y canlandran Duru Lal Peker de kuann sklganln baaryla aktarm.
Görüntüler için de olumlu konuabiliriz. "Rüzgarda Salnan Nilüfer", iç mekânlarda yakn plan çekimler üzerinden akyor ve bu seçim karakterlerin donukluunu daha da kkrtyor. Kafede, meyhanede, caz barda geçen sahnelerdeyse çiftler yahut Handan ile ermin çevrelerinden baaryla izole ediliyorlar. Çiftlerin toplumla kurduklar ilikinin kamusal planlarda dahi detaylanmay ve iç çekimenin yüzlere hâkim kln filmi giderek bir cemiyet tahliline dönütürüyor. Filmin en deerli yan ise Seren Yüce’nin henüz ikinci denemesinde bir standarda eritiini görmemiz. Sk film çekmeyen yönetmen beklentileri artryor. Yazy ermin’in Handan’a uyarsyla bitirelim: Nilüfer çiçei suda yetiir, rüzgârda salnmaz. Onun kendine yaktrp söyleyemediini de biz söyleyelim: Almadk mabadda don durmaz!
Polat Öziş: Harikulade Tespitlerden Oluşan Hikâyecikler Toplamı
yılında çektiği Çoğunluk filmiyle muhafazakâr orta sınıfın gündelik hayat dertlerine eğilen Seren Yüce, bu sefer kamerasını ekonomik açıdan biraz daha rahat olan “Beyaz Türkler”e odaklıyor. Hikâye, her ne kadar temas ettiği detaylar konusunda harikulade tespitler barındırsa da, bir film olarak bütünü yakalayamıyor. Özellikle karakterlerin içi boş duruşu oldukça göze batıyor. Bu durum da izleyenlerin hikâyenin içine girmesine engel oluyor. Özellikle Seren Yüce’nin Çoğunluk’tan sonra sinemaya altı yıl ara vermesi, esasen onun tüm biriktirdiklerini tek filmde toplamasına neden olmuş izlenimi yaratıyor.
Filmin konu bütünlüğünde bariz eksikler olsa da, Rüzgârda Salınan Nilüfer’i net bir kötü film diye tanımlamak yanlış olur. Özellikle ülke sinemamızda yapılan diğer işleri baz aldığımızda buram buram kalite koktuğunu söylemek yerinde olacaktır. Teknik açıdan, Çoğunluk’un fersah fersah ilerisinde olan film, her ne kadar anlatmak istediği konuda sekteye uğrasa da sinematografik açıdan oldukça başarılı.
Filmin odak noktasında üç karakter mevcut: Şermin (Tülay Günal), Handan (Songül Öden) ve Korhan (Tolga Tekin). Hepsinin kendi içerisindeki dertlerine şahitlik ettiğimiz film, özellikle Handan karakteri üzerinden ilerlemeyi tercih ediyor. Bu noktada şüphesiz Songül Öden’in parmak ısırtan performansına ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Oyuncu, elini attığı her işten başarısızlıkla ayrılan, içten pazarlıklı bir burjuva olan Handan karakterine öylesine destansı bir şekilde hayat veriyor ki, filmi izleyen herkesin kendisine hayranlık duymasına olanak sağlıyor.
Şermin’in entelektüel bunalımları, Korhan’ın cinsel problemleri ve hikâyenin en dikkat çekici noktalarından olan iletişimsizlik; her ne kadar Beyaz Türkler diye tabir ettiğimiz orta üst sınıfa mensup kişilerin kendi içerisindeki aksak yönlerine ışık tutsa da, esasen filmin bir bütün olmasının önüne geçiyor. Bu da filmi harikulade tespitlerden oluşan bir hikâyecikler toplamı hâline getiriyor. Ancak bu noktada yiğidi öldürüp hakkını yememek lazım. Seren Yüce, sadece odak noktasına aldığı sınıfa ait değil, toplumun her kademesinde yaptığı gözlemleriyle aslında hepimizin dost meclislerinde konuştuğu yahut konuşabileceği sohbetleri beyazperdeye taşıyor. Hakkında onca kötü şey de söylesek, cesareti ve realist yapısından dolayı Rüzgârda Salınan Nilüfer; sinemamızda son yıllarda üretilen filmler arasında takdiri hak edenlerden bir tanesi.
Dilan Salkaya: İyi de Nilüfer Rüzgârda Salınmaz ki!
Altı yıllık bir aranın ardından Rüzgârda Salınan Nilüfer ile seyircisini selamlayan Seren Yüce, iletişim çağındaki iletişimsizliği anlatmak için tercihini iki kentsoylu aileden yana kullanıyor. Tutunacak dal bulamayan Handan (Songül Öden) ve genel anlamıyla boşlukta asılı duran karakterleriyle, kendilerini gerçekleştirmek adına ne yapmaları gerektiğini bilemeyen ve bu sebeple durmadan salınan insanlar, AVM ve cafe kültürüne hapsolmuş insancıklar olarak bizi irite ediyor. Cast ve mekân seçimi, her ne kadar Yüce’nin anlatmak istediği steril, ışıklı, lüks hayatı ve o hayatın getirisi yüksek topukları, şık kıyafetleri, aşırı dozda tüketimi, her şeye kolay erişilebilirliği desteklese de, filmin senaryosu, algının perdeden kopup farklı yönlere savrulmasına sebep olan eksikler barındırıyor. Neden filme dâhil olduğunu kestiremediğimiz bazı karakterleri bir yana, film, girişinde yarattığı beklentiyi finaliyle karşılayamıyor.
Yüce’nin hayata ve hayatını perdeye yansıttığı üst orta sınıfa dair tespitleri, filmin incelikli ve detaya yaslanan yönünü oluşturuyor ki bu anlamıyla film, bir “yönetmen filmi” olduğunu belli ediyor. Ancak tespitlerin, artık çok sık karşılaşır olduğumuz durumlardan oluşması, seyirci üzerinde bir “boca” etkisi yaratıyor. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu ve yönetmenin, izleyenin tahammül eşiğini zorlamak istediğini düşünürsek; evet, Yüce istediğini elde etmiş. Ancak bu, filmi başıyla ve sonuyla bütünlüklü bir hâle sokmaya yetmemiş.
En yakın arkadaşı Şermin’in söylediklerini ve yaptıklarını taklit ederek yaşamaya, kaba tabirle “olmaya” çalışan Handan, Çoğunluk’tan farklı olarak daha karakter merkezli ilerlemeye çalışan filme rağmen, yetersiz ve sığ kalıyor. Hikâyeyi çatışmalarla ve kırılma anlarıyla desteklemek yerine bir hayat kesiti şeklinde vermeyi tercih eden Yüce, senaryonun bazı bölümlerini son anda çekmekten vazgeçmiş hissi doğuruyor.
Çıkar içgüdüsüyle hareket eden, ahlaki yönden yozlaşmaya başlamış, değer yargılarını kaybetmiş ve yerine koyacak yeni değerler de bulamamış, iletişim kurmada problemler yaşayan, her istediğine bir kredi kartıyla kolayca ulaşabildiği için tatmin olamayan bir kesim perdeye aktarılırken, aklımızda bazı soru işaretleri kalıyor. Sarkan ritmine tahammül edip iyimser yaklaşırsak, Rüzgârda Salınan Nilüfer, Seren Yüce sinemasının gözlemci ve tespit edici yönünü destekleyen bir yeni film olması ve yabancılaşma çağında seyircide yabancılaşma etkisi yaratmayı başarmasıyla izlenmeye değer diyebiliriz. Ama diğer taraftan: İyi de nilüfer rüzgârda salınmaz ki!
Hande Sönmez: Sonsuza Kadar Mutsuz Yaşadılar
Handan ve Korhan evlidir, çocukludur ve mutsuzdur. İçlerindeki boşluğu doldurmak için sarfettikleri çabalar, boşa atılmış bir kurşun olmaktan öteye gitmemektedir. O kadar ama o kadar sıkılırlar, ki bu durumu değiştirmek istemek bile onlar için sıkıcı bir eylemdir. On yaşındaki kızları Aleyna’yla kurdukları ilişki bile materyalisttir.
İlk filmi Çoğunluk’la bizi orta hâlli bir ailenin dramına ortak eden ve bunu çok iyi beceren Yüce, bu sefer üst sınıf buhranlarını perdeye taşıyor. Film, ilk kırk beş dakika şahane ilerlese de sonrasında klişelereden biraz şişiyor. Filmin en büyük şansı kuşkusuz Songül Öden ve Tolga Tekin’in çok iyi performansları. Özellikle Öden, Handan’a vücut dilinden tepkilerine, yürüyüşünden “ev yapımı limonata” sipariş etmesine dek müthiş ince nüanslarla hayat veriyor. Handan-Korhan çiftinin beslendiği bir diğer çift (maddi durumları iyi değildir ama elbette nispeten mutludurlar) Şermin ve Aykut’u canlandıran Tülay Günal ve Erarslan Sağlam da aşağıda kalmayacak performanslar sunuyor.
Derdi olan “evlilik kısır döngüsü”nü anlatırken zaman zaman kendisi de bir kısır döngüye dönen filmin, bu yılın en çok konuşulacak yerli yapımlarından biri olacağı kesin. Kesinlikle izlenmeli ama başyapıt olarak mı değerlendirilmeli, orası size kalmış.
Alpaslan Paşaoğlu: Yerini Beğenmemiş Çiçek Nilüfer
Çoğunluk filminden tam altı yıl sonra tekrar sahneye çıkan Seren Yüce; Yeni Sinemacıların bilindiği üzere son halkası. İlk filmi ile büyük ilgi uyandırarak çok sayıda ödülün sahibi olan Yüce, ikinci filminde mahallesini değiştirse de aynı konunun etrafında dönmeye devam ediyor. Orta üst gelir grubuna giren çeşitli sosyoekonomik sınıfların yaşamlarını mercek altına alan Seren Yücenin Rüzgârda Salınan Nilüferini, adı ile müsemma olduğunu düşünerek yerini beğenmemiş çiçek kategorisine sokuyorum. Nilüfer çiçeğinin yaşam alanı tespiti ile ilgili yersizliğin filmin espirisi hâline getirilmesi ile karakterleri soktukları mahalleler de bir o kadar yersiz ve kimliksiz görünüyor.
Çoğunluktaki Anadolu sermayeli zenginliğin içinden gelen muhafazakâr sağ muktediri, bu filmde yerini liberal ve yeri geldiğinde de seküler takılan seçkinci bir kitleye bırakıyor. Bu noktada film, kendini Çoğunluk ile mecburen bir benzeştirmeye sokuyor. Yine ilk filmde olduğu gibi hikâyenin ya da yaşamın tam ortasından daldığımız akış, kendi hâlinde biz seyirciye bir şeyler izlettiğini unutarak devam ediyor ve tarif ettiği kitlenin hayat alışkanlıklarını bir kısır döngüye sokuyor. Kezâ film bu noktada belki bilinçli bir tercih ile bu anlatı yolunu tercih etse de, İşte şu insanlar aynen böyle yaşarlar. tarifinden öteye gidemiyor. Her biri kendi içinde çok yeterli gerçeklikleri barındıran film karakterleri, bir araya getirildiklerinde ise eğreti duran bir gruba dönüşüyorlar. Yeterli maddi imkânlara sahip iki çiftten oluşan arkadaş grubu, çok farklı dinamiklere hitap ettiği için gerçek hayatlarında bu kadar zorlama bir şekilde ilişkilerini devam ettiremeyecekleri hissini bende uyandırıyor.
Yazar Şermin (Tülay Günal) karakteri üzerinden ideale en yakın kadın figürü oluşturulurken, onu bile kendi ruhundaki belirsizliklerden dolayı tam sevemiyoruz. Evet, ana temada hissettiğimiz yoğun bir iletişimsizlik problemi olduğunu yadsıyamasak da, film kendi seyircisi ile de aynı iletişimsizliği devam ettiriyor. Ev içinden uzun sabit sekanslar bu devinimsizliği, süresini çok uzatarak ifade ediyor. Halbuki AVM, cafe ve restaurant sahneleri o kadar hızlı bir şekilde geçiştiriliyor ki, birbirleri ile sanki iki cümle konuşmak için buluşan karakterler; limonata, tatlı ve tüm yemeklerinden birer lokma alarak sofralarından zengin kalkışı yapan eğrilikler ortaya çıkartıyorlar. Handan (Songül Oden) ömrü boyunca herhangi bir şeye motive olup öğrenme gerekliliği hissetmediği dünyasında mutsuz ve negatif bir enerji yayarken çevresine, kızının da ondan farklı olmayacağı gerçeği aklımızın bir köşesinde yer ediniyor. Gizli çekememezlikler -ki Songülün yaşam mottosu apaçık bir şekilde, Herkes nasıl yapıyor!-, bir miktar maddi bağımlılıktan dolayı olsa da, ısrarla iletişim kuramamayı sürdüren karakterlerin amacını bir türlü çözemediğim film, bizlere sadece mutsuzluk ve huzursuzluk armağan ediyor. Evlilik kurumu ile problemini benzer gelir grubuna sahip farklı mahallelerden ileten Seren Yüce, Rüzgarda Salınan Nilüfer ile direkt bir öneri sunmadığı akışında, sadece ilgili yaşam formlarına çanak tutuyor. Sonuç olarak, Çoğunluk sonrasında Seren Yücenin heyecanla beklediğim ikinci film serüveni, hayal kırıklığı yaratmasa da beni tatminsiz bir şekilde ortada bırakıyor. Gelecek projelerinde umarım bambaşka hikâyelerle, anlatım üslubunun da üstüne koyarak ilerler.
Çınar Ünal: Tespitler Treninde Bir Tur
Çoğunluk’la parlak ‘’ilk film” açılışlarından birini yapan Seren Yüce; altı yıllık, uzun da sayılabilecek bir aradan sonra sinema tarihinde altında kalındığını bolca gördüğümüz ikinci film yükünü taşıyabiliyor mu? Bu satırların sahibine göre altında kalmıyor. Peki üstüne çıkıyor mu? İşte bu kısım, sonu soruyla biten bir tespitler turuna götürüyor bizi.
İlk filminin ardından Yüce bu kez orta üst sınıfın kendi gerçekliğini var etme savaşına odaklanıyor. Orta yaşlarda evli iki çift üzerinden çıktığımız bu turda spot, çoğunlukla kendini var etmeye, daha doğrusu kendine ait olmayan bir benlik yaratmaya çalışan Handan’ın üzerinde geziniyor. Orta üst sınıfa sirayet eden ‘’üretme, yaratma’’ tatminsizliği üzerine Yüce, işlevsiz tek bir diyaloğa yer vermeden bizi tespitler turuna çıkarıyor. Tur diyoruz çünkü filmin başında bindiğimiz tespitler treninde bir tur atıp dönüyoruz. Yüce’nin Rüzgârda Salınan Nilüfer’deki başarılı tespitleri, yaratmayı istediğini belirttiği bir yüzleşmeye dönüyor mu peki?
Etiketleralpaslan paşaoğluanasayfaçınar ünalçoğunlukdilan salkayaeleştirihande sönmezizlenimpolat özişrüzgarda salınan nilüferseren yücesongül ödentolga tekintülay günalvizyon
yapm Çoğunluk filmiyle adndan söz ettiren Seren Yüce'nin yazp yönettiği Rüzgarda Salnan Nilüfer, yönetmenin ikinci uzun metraj filmi olma özelliği taşyor.
Orta yaşlarna varmş olan Handan ve Korhan çifti stanbul'un zengin semtlerinden birinde sradan bir yaşam sürmektedirler. Handan kendine meşguliyet yaratabilmek için sürekli uğraşlar icat etmekte, Korhan'dan da her seferinde destek beklemektedir. Korhan ise seneler içinde Handan'n heveslerinin hiçbir yere varmadğn görmüş, bu hevesleri çok ciddiye almamay öğrenmiştir. Handan, kocasndan umduğu desteği bulamaynca içindeki boşluğu doldurmak için yazar olan arkadaş Şermin'e özenir ve yazarlğa niyet eder. Handan'n bu arzusu kskançlğa dönüşerek iki aile arasndaki dengeyi bozmaya başlar.
daha fazla gösterİlk filmi Çoğunlukla dikkatleri üzerine çeken yönetmen Seren Yüce, ikinci uzun metrajı Rüzgârda Salınan Nilüferde Türkiye’de günümüzün üst-orta sınıfından bir kesiti merkezine alıyor.
Seren Yüce’nin Çoğunluk’tan () sonra çektiği ikinci uzun metraj filmi Rüzgârda Salınan Nilüfer (), Türkiye’de günümüzün üst-orta sınıfından bir kesiti merkezine alan, gündelik hayatın rutinleri üzerinden sınıf, toplumsal cinsiyet, kültürel sermaye ve tüketim kültürü gibi meseleleri ince ince işleyen bir film. Filmin başkarakteri Handan, kocası Korhan ve on yaşlarındaki kızı Aleyna’yla Bağdat Caddesi yakınlarındaki dubleks dairelerinde, hayatındaki boşluğu doldurma çabasıyla değişik hevesler arasında gidip gelen rahat bir hayat sürmektedir. Bir kafe açmak ister ama mekân bakma aşamasına bile geçemez; kocası bu hevesini destekler gibi görünür, belki de bir türlü o aşamaya gelemeyeceğini bildiği için. Şirket sahibi Korhan’ın askerlik arkadaşı Aykut reklamcıdır ama işleri pek de iyi gitmemektedir. Karısı Şermin ise hasbelkader iyi satan bir roman yazmış ve heveslerini hayata geçirmekte kısır kalan Handan’ın gözünde hem ilgi çekici hem de özenilesi bir yere oturmuştur. Handan, Şermin’in başarısını içten içe kıskanır. Aynı toplumsal ve ekonomik çevreden olmalarından cesaretle Handan, kendisinin de Şermin gibi bir yazar olabileceğinden hiç şüphe etmez. Bu şuursuzluğundan dolayı Handan’a acımak da şefkat duymak da mümkün.
Her halükârda birbirlerine duydukları cinsel arzu tükenmiş; erkeğin tahriki ve tatmini evliliği dışında aradığı, kadının ise arzuyu tüketimle ikame ettiği bu ilişkide Handan’ın da ifade ettiği üzere her ikisi için de “bir sorun yok”tur. Filmde değişik biçimlerde tekrarlanan bir sahnede anne, baba ve çocuk, her biri ellerinde ayrı birer ekranla ilgilenirken televizyondan gelen beyaz ışığın yansıdığı yüzlerindeki donuk ifadeler, yan yana ama apayrı hayatlar süren hem kendine hem de içinde yaşadığı aileye/çevreye/topluma yabancılaşmış modern bireyin acınılası yalnızlığını da özetliyor.
Bir yanda vurdumduymazlık öte yanda fırsatçılıkla beslenen gündelik hayatlarında, başkalarının başarıları ya da becerileriyle ilişkilenerek içlerindeki boşluğu kapatmaya çalışırlar. Korhan da Handan da farklı biçimlerde Şermin’i arzularlar: Bir roman yazarak elde ettiği kültürel sermayenin ona kattığı cazibe, karısının bir türlü gerçekleşemeyen heveslerine bir tezat oluşturarak Korhan’ın arzusunu uyandırırken; Handan’a AVM’den satın aldıklarıyla tatmin edemeyeceği bir başka heves aşılar. Sahip olmak istediği şey Şermin’in bu romanla elde ettiği yeni statüdür ve bu da AVM’de satılan bir şey değildir.
Şermin’le Aykut’un durumları da aslında Handan’la Korhan’ınkinden daha matah değildir. Sigarayı bırakmış, akşam yemeğini 8’den sonraya bırakmayan, nilüferin rüzgârda salınmayıp durgun suda yetişen bir çiçek olduğunu bilen bu çiftten Aykut, askerlik arkadaşı Korhan’ın bağlantılarını iş almak için kullanır. Üstelik av silahları ithal eden bir şirkette çalışmakta ne Aykut ne de Şermin herhangi bir etik sorun görmez. Aile içinde kadına yönelik şiddeti konu alan bir roman yazan Şermin, kocasının şiddetin başka biçimlerinin pazarlanması üzerinden para kazanmasındaki çelişkiyi görmez ya da görmezden gelir. İsim vermeden Handan’ı densizlikle suçladığı tweet’iyle bu ilişkideki pasif agresif taraf olan Şermin, Handan-Korhan çiftini onlara hiç hitap etmeyecek bir caz konserine götürerek bu pasif agresyonuna “free jazz”i de kurban eder!
İki ailenin çocuklarını yetiştirme biçimleri arasındaki benzerliklerse, aslında aralarındaki “edinilmiş” kültürel sermaye farkından ortaya çıkan ayrımın da ilk bakışta görüldüğü kadar büyük olmadığına işaret eder. Bir araya geldiklerinde sabahın üçüne kadar Play Station oynayan, dışarıda bir kafede anneleriyle birlikte buluştuklarında otomatik olarak çıkardıkları tabletlerle birbirlerinin izdüşümü gibi davranan bu çocuklar aynı dünyaya aittirler. Ancak büyüdükçe ebeveynlerine dönüşeceklerini de hissederiz. Aleyna’nın ısrarla Handan’ın dediklerini değil yaptıklarını yapması, aynı maymun iştahlılık ve özentilikle hayatını şekillendirmesi de bizleri şaşırtmaz.
Çocuk gelişimi psikolojisi literatürüne “helikopter anne babalık” olarak geçmiş olan ve bizim de etrafımızda her geçen gün daha fazla gözlemlediğimiz, çocuklarının tepesinde helikopter gibi dönen anne babalara da bir örnektir Handan. Kızı Aleyna’yı sürekli bir şeyler yapmaya yönlendirmeye çalışır; piyano, tenis gibi önerilerinin arkasının kesilmeyeceğini hissederiz. Bunu ailede herkes hisseder ve Korhan da başladığı işleri bir türlü bitiremeyen ve hevesler arasında gidip gelmeleriyle iyice annesine benzeyen kızına sorar: “Piyano kursunu istemiyorsun. Peki, şimdi ne denemek istersin acaba? Keman? Gitar?” Aleyna şöyle cevaplar: “Özel ders alıyor herkes.” Hayatta pusulaları hep “herkes” olacak olan, öğretmenlerinin en küçük eleştirisini bile kaldıramayacak derecede özgüveni eksik, problem çözme becerisinden yoksun büyüyen bu çocuklar ailelerinin iyi niyet ile bencillik arasındaki gitgellerinde kaybolmaya mahkûm gibidirler.
Seren Yüce’nin gündelik hayatın rutin diyalogları ve davranışları arasına ustaca yerleştirdiği toplumsal eleştirilerden biri de bu üst-orta sınıfın kendisine ‘öteki’ olarak konumlandırdığı bazı kesimlerle kurduğu önyargılı ilişkide vücut buluyor. Korhan’a türbanlı sekreteri üzerinden taş atan Aykut, “Sen de mi liberal oldun?” lafıyla hem ayrımcılığını ifşa ediyor hem de aynı kesime dahil işverenlerden iş alırken sergilediği ikiyüzlülük ve pişkin çıkarcılıktan en ufak bir gocunma duymuyor. Korhan, Aykut’tan daha az kültürlü olsa ve ahlaki açıdan çok daha tartışmalı hareketlerde bulunsa bile, sekreteri Saliha’yı ortağının yeğeni olduğu için işe aldığını açıkyüreklilikle dile getirir ama “İyi bir kız” diye de ekler. Bu anlamda, motivasyonu fırsatçılıktan gelse de, “öteki” olarak gördüğüyle diyaloğa daha açıktır Korhan. Aykut ise ideolojik duruşunun sabitliğine güvenle, ‘öteki’yle ancak çıkar ilişkisi kurabileceğini rakı masasında “Müslümanlarla iş ortaklığına” kadeh kaldırarak gösterir. İkisi de çıkarcılıklarına kafa yormazlar ama Korhan olmasa Aykut “Müslümanlarla” iş yapamayacağını bilir. Yönetmen, onların bu hâlleriyle inceden inceye dalga geçer.
Handan da evinin tüm işlerini yapan Kadriye hanımla kurduğu ast-üst ilişkisinde yaptığı yemeklerden çamaşırları yerleştirmesine kadar her şeyine bir kulp takarken, çocuklar arasındaki masum bir öpücük konusunda Kadriye hanımın çocuklarda cinselliği bir fobi olarak gören basit ahlakçılığını birebir benimser. Üstelik bunu Şermin’e haddini bildirmek için kullanmaya kalkar. Nihayetinde kendi hayatlarındaki ahlaki ikiyüzlülüğün hesabını çocukları üzerinden görmeye çalışan bu “yetişkinler” çocuklarıyla da bu konuları konuşma konusunda eksik kalırlar ama eksiklerini fark edemeyecek kadar bencilliklerine gömülmüşlerdir. Şermin, Handan’a adresi belli ama özellikle muğlak yazılmış tweet’ini açıklarken aslında hepsi için anlamlı olacak bir içgörü sergiler: “Bence biz kendini tanımayan aptallarız. Biraz tanısak, belki de boşlukta tutunacak yer arayan salaklar olduğumuzu fark edeceğiz ve bir şeyleri baştan kurmak gerektiğini anlayacağız. Ama zor işte”
Filmin final sahnesinin ironisi de filmin geri kalanıyla son derece uyumlu aslında. O son sahneye gelinceye kadar film, orada sözde kutsanan burjuva aile bütünlüğünün tüm ikiyüzlülüğünü, içi boşluğunu ve tatminsizliğini öylesine deşifre etmiş oluyor ki, Korhan ve Handan arasındaki o nihai kucaklaşma herhangi bir şeyi tamamlamak ya da tamir etmekten çok uzak duruyor. Bilakis kendi sığlıkları içinde birbirine sığınarak teselli arayan içi boş iki kabuk gibiler.
Rüzgârda Salınan Nilüfer, MUBI Türkiye’de izlenebiliyor. MUBI’nin Altyazı okurlarına özel kampanyasıyla 30 gün boyunca MUBI’ye ücretsiz erişim sağlayabilirsiniz.
Altyazı'nın içeriklerinden ve etkinliklerinden haberdar olun.
Lisansını Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünde, yüksek lisansını Goldsmiths College, University of London’da Medya ve İletişim bölümde tamamladı. Amsterdam Üniversitesi Kültürel Analiz Enstitüsü’nde doktora çalışmaları yaptı. Northwestern Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Kadir Has Üniversitesi’nde sinema, televizyon, medya ve popüler kültür üzerine dersler verdi. Altyazı sinema dergisi yazarları arasında olan Burul, çeşitli derleme kitaplara Türkiye’de sinema ve popüler kültür üzerine yazılarıyla katkıda bulundu. yılından beri çevirmen, editör, yapımcı ve sunucu olarak değişik görevler aldığı Açık Radyo’da “Sinefil” programını hazırlayıp sunuyor.