The Wind Rises, uaklara bir hayli ilgili olan ve bir gn uzman bir uak tasarımcısı olmanın hayallerini kuran başkahraman Jiro'nun hikayesini ele alıyor. En byk idol ise bu alanda tanınmış bir uzman olan, Alpler'in tesindeki Caproni'dir. Caproni işlerinin estetik gzelliği ve muazzam teknik becerisiyle bu alanın nde gelen isimlerinden biri olmuştur. ocukluğundan beri grme sorunları yaşayan Jiro, 'ların sonundan nemli bir kurumun uak departmanına girmeyi başarır. Zaman ilerledike başarısı patronlarının da ilgisini eker ve onu istediği gibi tasarım yapması konusunda zgr bırakmaya karar verir. İkinci Dnya Savaşı başlamak zeredir ve Jiro'nun hayatında birok şeyi değiştirecektir.
İşaret ve İbareler
Blog
Hayao Miyazaki’nin emekli olmadan önce çektiği son filmi Rüzgar Yükseliyor; Japon uçak tasarımcısı Jiro Horikoshi’nin, Kanto Depremi, Büyük Buhran ve İkinci Dünya Savaşı’nı kapsayan hayatını konu alıyor. Jiro, çocukluk yıllarından itibaren uçaklara büyük bir hayranlık besliyor, ne var ki pilot olamayacak kadar miyop. O da uçak tasarlamayı kafasına koyuyor.
Öğretmeninden aldığı havacılık dergisinde, İtalyan uçak tasarımcısı Kont Giovanni Caproni’yi görmesiyle bir anlamda hayatı değişiyor. Jiro’nun rüyalarında, Kont Caproni’yle birlikte aerodinamiği konuşmak için uçakların kanadına tırmanıyorlar. Hatta, Kont Caproni’nin ünlü uçan gemisi, Caproni CA 60 Noviplano’ya da yer veriliyor. Gerçek hayatta, iki test uçuşunda da havalanamamış dev uçağı, havada yolcularıyla birlikte süzülürken görüyoruz. Bu nedenle Caproni Jiro’ya, “Uçaklar, güzel hayallerdir” derken haksız sayılmaz.
Jiro’nun çıktığı bu macerada tek bir amacı var, o da uçak tasarlamak. Yine de etrafında olup bitenleri, dünyanın karışık durumunu göremeyecek kadar kendisini bu maceraya kaptırmıyor. Japonya’nın teknolojik olarak dünyanın geri kalanından kadar geride olduğunun farkında. Uçaklar test uçuşuna götürülürken, hala öküzler tarafından çekiliyorlar. Daha temel bir problem olarak, uçaklar metalden değil de tahtadan yapılıyor. Durum böyleyken, Amerika ya da Almanya gibi ülkelerin teknolojileriyle nasıl başa çıkabilirler? Ek olarak, Büyük Buhran sırasında ve sonrasında yaşanan sıkıntılar büyük. İnsanlar köylerinden çıkıp, iş bulabilmek için akın akın şehirlere göç ediyorlar. Japonya’nın bütün bu buhranlı zamanlarından sonra, Jiro’yu üniversiteyi bitirmiş genç bir mühendis olarak görüyoruz. Mitsubishi’de işe giriyor ve uçak teknolojisi hakkında bilgi edinmek üzere Almanya’ya gidiyor.
Filmdeki olayların büyük çoğunluğu, ’ler ile ’larda gelişiyor. Hepsi, İkinci Dünya Savaşı’na hazırlık aslında. Rüzgar Yükseliyor, savaş karşıtı bir film aslında. Bunu, ilk sahnelerden birinde zorbalık yapan bir çocuğa Jiro’nun “Dövüşmenin, asla haklı bir yanı olamaz” demesinden de anlayabiliyoruz. Öte yandan, Miyazaki’nin savaşta kullanılan uçaklara ve Jiro’nun karakterine bakışı, iflah olmaz bir iyimserlikle dolu. Bu uçakların asıl kullanılış amacından çok, havada süzülüşlerine odaklanmayı tercih ediyor. Film boyunca, Jiro’nun bir pasifist olduğu vurgulansa da bu, Jiro’ya tamamen Miyazaki tarafından eklenmiş bir özellik.
Evet, uçaklar güzel hayaller. Ancak Jiro, savaşın en ölümcül silahlarından biri olan A6M Zero’nun tasarımcısıydı. Kont Caproni ise kariyerinin çoğunu bombardıman uçakları tasarlayarak geçirdi. Tasarladığı uçakların, yolcu uçaklarına yaptığı akınlar felaketti. 78 yaşındaki usta yönetmen Miyazaki, sinema hayatı boyunca Prenses Mononoke, Komşum Totoro gibi filmleriyle çocukların dünyasını renklendirdi. Ancak emekli olmadan önce çektiği son ve daha çok biz büyüklere hitap eden filmi, rüya ve gerçeklik arasındaki ironileri ustaca inceleyen bir örnek. Sonuçta hayalperestler, kabuslar da yaratabilirler.
Rüzgar Yükseliyor filminde, Jiro Horikoshi’nin gerçek hayatı hakkında çok az şey belgeleniyor. Bir yabancının gözünden, Horikoshi'nin gerçek yaşamı, filmde gösterilenden daha az çalkantılı. Örneğin, Jiro’nun eşinin tüberküloz olma hikayesi gerçek değil. Tatsuo Hori’nin aynı adlı kısa öyküsünden esinleniliyor. Bununla birlikte, Jiro Horikoshi, yılında A6M Zero uçağıyla ilgili bir kitap yazdı. Ne var ki Mitsubishi Eagles: The Story of the Zero Fighter kitabı, havacılık dinamikleriyle ilgilenmeyenlerin keyif alacağı türden değil.
Rüzgar Yükseliyor filminde öne çıkan nokta; Miyazaki’nin görece sıkıcı ve yer yer korkunç bir hikayeyi, havacılığa ilgisi olmayanların bile kalbini büyüleyecek bir sinema eserine dönüştürme kabiliyeti. Birebir ele alınmıyor olsa da Jiro’nun hikayesi, Miyazaki ve Studio Ghibli filmlerini seven nesillere aktarılmaya devam edecek.
Alışılagelmiş Studio Ghibli filmlerinin yanı sıra büyülü dünyalardan, fantastik varlıklardan sıyrılmış Rüzgar Yükseliyor filmi bizi rüya ve gerçeklik arasında bir yolculuğa ve sanatçı olma yolculuğunu izlemeye davet ediyor. Hayao Miyazakinin sanatçı ve yaratıcı kişiliğini gözler önüne süren bu film için, onun emeklilik filmidir demek pek de yanlış olmaz.
Rüzgâr yükseliyor Yaşama tutunmak gerek!
Paul Valerynin Le Cimetière Marin şiirinde geçen bu mısrayla yılında gösterime giren bir Miyazaki filminde karşılaşıyoruz.
Film, uçaklara bir hayli ilgili olan ve görme sorunları nedeni ile pilot olma hayalini bir gün uzman bir uçak tasarımcısı olmaya eviren Jironun hikâyesini ele alır. En büyük idolü ise bu alanda tanınmış bir uzman olan Alplerin ötesindeki Capronidir. Caproni, işlerinin estetik güzelliği ve muazzam teknik becerisiyle bu alanın önde gelen isimlerinden biri olmuştur. Jiro, ların sonunda önemli bir kurumun uçak departmanına girmeyi başarır. Zaman ilerledikçe başarısı patronlarının da ilgisini çeker ve onu istediği gibi tasarım yapması konusunda özgür bırakmaya karar verirler. İkinci Dünya Savaşı başlamak üzeredir ve bu Jironun hayatında birçok şeyi değiştirecektir.
Jironun iyi bir uçak tasarlama hayali, bu uçakların savaş için kullanılacağı gerçeğini örtemez. Fakat onun idolü Caproninin de dediği gibi, hayaller bazı fedakarlıklar gerektirmektedir. Miyazaki de bu ikilemden sıyrılmayarak Jironun hayalini gerçekleştirir. Jiro, Almanlar ile çalışarak iyi bir uçak yapar, bu uçaklar uzaklarda bir yerlerde yıkım makinesi görevi görür fakat izleyici Jironun hayaline ortak olduğundan diğer her şey bir toz bulutu gibi gözükür. Film bir savaşı anlatmadığı için bunda bir sorun yok. İzleyici Jironun heyecanını yaşayarak ilerler filmde. Birey üzerinden cesaretin ve çabanın önemi vurgulanmaktadır.
Tüm bunların yanında, Jironun Nahoko ile tanışması da film için önemli bir noktadır. Savaşın ve mühendisliğin ortasına yerleşen bu aşk hikâyesi ile Jironun kişisel hayatına az da olsa dahil oluruz. O, aşk ve iş arasında kalsa da belirgin bir tercih yapmaz çünkü Miyazaki karakterini iyilik timsali çerçevesinde çizmemiştir. Diğer filmlerinin aksine daha olgun bir tavır takınan yönetmen, gerçekliği tam da bu noktada bir kez daha çarpar izleyicinin yüzüne. Onun bu tavrı ile film sevgi ve nefret arasında gidip gelerek mükemmel bir denge kurar. Jironun rüyaları izleyiciye sihri tattırsa da Jiro uyanır ve tekrar uçak tasarlamaya devam eder.
Almanlardan yıllarca geride olan Japonyanın bir anda dünyanın en iyi ordularından birine sahip oluşunu görürüz. Jiro ve şirketi de Deniz Kuvvetlerine çalışmaktadır. Japon Deniz Kuvvetleri, ’lerden itibaren büyük Japon idealinin sembolüdür. Bu durum Japonya’nın mahvolmasına yol açacaktır. Film boyunca bu öngörüyü karakterlerin ağzından duyarız. Bir Valery şiiri olarak başlayan film bir ulusun Deniz Kuvvetleri ile kurduğu rüyanın koca bir mezarlığa dönüşmesiyle biter. Tıpkı filme adını veren dizenin ait olduğu şiirin adı gibi “Deniz Mezarlığı”nda bütün umutlar kaybolur.
Rüzgâr Yükseliyor ile yönetmenlik hayatını geride bırakan Hayao Miyazaki, gelişen animasyon tekniklerine karşın kendi çizgisinden vazgeçmeyip ölümsüz eseler bırakan bir sanatçı. Onu yaratıcı sıfatı ile anlatmak, en kısa yoldur diye düşünüyorum. Seyirciye tattırdığı sihirli dünyalar ve birbirinden özel karakterler ile animasyon tarihinin en önemli kişilerinden biri olmuştur. Uzun süren bu meslek hayatını en verimli şekilde yaşayan yönetmen, birçok insanın hayalgücünü de beslemiştir. Nisan ayı itibari ile Netflixe yüklenen Rüzgâr Yükseliyor filmi, yeni seyircilerini ve tekrar izleyip tebessüm edecek hayranlarını bekliyor. Şimdiden herkese iyi seyirler diliyoruz.
Bugün 10 Kasım. Bugünün anlamını ve önemini sizlere çok farklı bir yöntemle hatırlatmak istiyorum. Bir film izleterek. Bir anime. Böyle önemli günlerde aynı şeyleri tekrar edince bir noktadan sonra artık anlamlar etkisini yitirmeye başlıyor. Böyle durumlarda bana göre yapılacak en iyi şey bir ayna kullanmak. Çünkü aynalar aynı yüze farklı açılardan bakabilmenizi sağlar. O yüzü daha iyi görebilmenizi İşte sizlere izlemenizi tavsiye edeceğim animenin de böyle bir ayna olacağını düşünüyorum.
Bugün 10 Kasım. Konumuz: “Rüzgar Yükseliyor.”
Bu bir anime, yani Japon animasyonu. Sadece bir anime yönetmeni olarak değil bana göre genel olarak şu anda dünyada yaşayan en iyi yönetmenlerden biri olan Miyazaki’nin yılında yaptığı son filmi. Totoro, Ponyo gibi unutulmaz karakterleri yaratan, “Porco Rosso” gibi “Ruhların Kaçışı” gibi fantezi filmlere imza atmış bu yönetmenin tarihi draması. Onun ustalık eseri. Orijinal adı: Kaze Tachinu. İzlemediyseniz mutlaka izleyin. İzlediyseniz, lütfen bugün bir kez daha izleyin. Çünkü artık iyi hikayeleri sinema perdelerinde ya da ekranlarda giderek daha az görüyoruz. Beslenmek için her gün bir şeyler yiyoruz ama damak tadımızı geliştirmek için arada farklı tadları da deneyimlemek lazım. Ancak o zaman beyninizde hiç açılmamış köşeler açılır. Yeni bağlantılar kurulur. Hayata ve önemli günlere taze bakış açıları kazanılır.
- Spoiler Uyarısı
Bu filmin baş karakteri Jiro Horikoshi. Kendisi bir tasarımcı. 2. Dünya Savaşı’nda Japonların kullandığı Mitsubishi Zero savaş uçağını tasarlamış. Gerçek bir kişilik, ama bu filmde onun neredeyse tamamen kurgusal hayatı anlatılıyor.
Hikayenin ilk 5 dakikasında hiç konuşma yok. Sadece görüntüler, müzik ve insanların ağzıyla yaptıkları ses efektleri. Evet bu uçağın sesi bile gerçek değil. Çünkü bizler küçük bir çocuğun rüyasını görüyoruz. Bu animede bol bol rüya göreceğiz. Uçmakla, kanatlarını rüzgara bırakıp yükselmekle ilgili rüyalar bunlar. Ama ne zaman yükselmek isteseniz sizi düşürmeye çalışanlar çıkacaktır. Bu çocuğun rüyası da fazla uzun sürmüyor.
Haksızlıklara tahammül edemeyen, yeni bir şeyler öğrenmek için can atan bu küçük çocuk uyanıkken de gözlerini gökyüzünden alamıyor.
Yine rüya gördüğü günlerden bir gün okuduğu dergilerin etkisiyle de olsa gerek İtalyan uçak tasarımcısı Caproni’yle karşılaşıyor. Daha doğrusu absürd bir şekilde onunla rüyasını paylaşıyor.
Küçük Jiro uçmayı çok sevdiğini ama miyop olduğu için gerçek hayatta bir uçağı uçuramayacağını söyleyince Caproni ona kendisinin de uçak uçuramadığını söylüyor. Uçak uçurmak isteyen bir sürü insan var zaten! Bense o uçakları yapan kişiyim diyor ve ekliyor: “Uçaklar ne bir savaş aracı, ne de bir tür ticaret eşyasıdır. Uçak yapımı harika bir hayaldir ve uçak mühendisleri bu hayali gerçek kılar.”
Jiro, işte o rüyasından sonra kesin olarak kararını veriyor. Bir tasarımcı olmak, uçak tasarımcısı. Çok güzel bir uçak yapmak istiyor.
Sonra onun büyüdüğünü, bir üniversite öğrencisi haline geldiğini görüyoruz. Trende yolculuk yaparken rahat bir nefes almak ve kitabını okumak için arka balkona çıkıyor. Sonra rüzgar yükseliyor ve şapkasını uçuyor. Şansa bak ki diğer vagondaki genç bir kız şapkayı havada yakalayıp Jiro’ya veriyor. Anlayacağınız rüzgar da bir oyuncu bu hikayede 😉
Kız şapkayı ona verirken Fransızca bir şiirden alıntı yapıyor: “Rüzgar yükseliyor, yaşamaya çabalamalı.” Filmin adı da özü de Paul Valery’e ait bu dizelerde saklı.
Bu sözlerden çok kısa bir süre sonra büyük bir felaket oluyor. Deprem! Bana göre film tarihindeki en etkileyici deprem sahnelerinden biri. Bu kısmı izlerken seslere, görüntülere, anlatım tekniğine özellikle dikkat etmenizi isterim. Deprem sonrasında kulaklarda kalan o uğultuya Jiro bu karmaşada az önce şapkasını yakalayan kızı ve onun bacağı kırılan dadısını görüyor. Onlara yardım ederek evine ulaştırıyor. Deprem sonrasında çok büyük bir yangın başlıyor. Artçı sarsıntılarla binaların neredeyse tamamı yıkılıyor. Yıkılmayanlar yanıp kül oluyor. Az önce iki genci tanıştıran rüzgar bu kez alevleri körüklüyor. Tüm ülkenin üstü kapkara bulutlarla örtülüyor.
Sonra her şeyi yeni baştan yapma çabaları. Jiro’nun üniversiteden arkadaşları her şeyi eleştiriyor. Yeni yapılan binaların eskisinden farklı olmadığını söylüyorlar. Uçak mühendisliği okudukları için yapılan uçakları beğenmiyorlar. Batı’nın kendilerinden 10 yıl ileride olduklarını söylüyorlar.
Jiro’ysa pozitife odaklanmış durumda. Aklında sadece bir şeyleri düzeltmek, onları yeniden tasarlamak var. Eğer buna kitlenirseniz her yerde size yardımcı olacak işaretler görmeye başlarsınız. Yediğiniz balığın kılçığında bile
Mezun olduktan sonra Mitsubishi uçak fabrikasında işe başlıyor. Büyük bir heyecanla, azimle çalışıyor. Bu kez de iş arkadaşları etraftaki olumsuzluklara odaklanmış durumda. Mesela uçak fabrikasında öküzlerin ne işi var?
Öküzleri ve uskumruları seven Jiro’nun benim sevdiğim bir başka özelliği yılmaması. Bir gün yeni yaptıkları uçaklardan biri test uçuşu sırasında düşüyor. Yağmur altındaki enkaza baktığında umutsuzluğa kapılmak yerine hemen kaldığı yerden devam etmeye çalışıyor.
İnsanın ufku böyle genişler. Başarısızlıklardan ders çıkartarak. Umudunu kaybetmeyerek. O yıllarda Japonya şimdilerdeki kadar ileride değil. İnsanlar çok fakir. Sokaklarda çocuklar aç-bitap bir şekilde geç saatlere kadar çalışan ana-babalarının eve dönmesini bekliyorlar. Onların bu halini görüp üzülen Jiro, az önce aldığı çöreğini paylaşmak isteyince bunu kabul etmiyorlar. Genç uçak mühendisinin aklının bir tarafında tasarladığı Şahin uçaklarının maliyeti var, diğer tarafında da onların bu uçakları yapabilmesi için çalışıp fedakarlık yapan, aç ama gururlu bu insanlar
Ne kadar naif bir soru değil mi? Bu ülke neden bu kadar fakir? Çünkü o zamana kadar hep başka ülkelerin teknolojilerini getirmişler. O zamana kadar kendilerini yeterince geliştirememişler. Zaten iş arkadaşı hemen cevabı yapıştırıyor. O zamanlar Japonlara teknoloji satan Almanları kastederek diyor ki:
Japonya o yıllarda gelişmekte olan pek çok ülkenin yaptığı gibi gençlerini Batılı ülkelere gönderiyor. Oralardaki teknolojileri öğrenebilmeleri için. Jiro ve arkadaşı da Almanya’ya gidiyor. Ama Almanlar çok sıkı! Onlara neredeyse hiçbir şey göstermiyorlar. Jiro’nun devasa hangarları görünce ilk tepkisi çok komik 🙂
Almanya’da sadece uçaklardan değil, gördükleri hemen her şeyden etkileniyorlar.
Arkadaşı yine havasında. Hikaye anlatım tekniği açısından baktığımızda birbirine zıt bu iki karakter arasında dramatik bir gerilim yaratılmış. Hayat dersi alma açısından bakarsak gerçekten de böyle değil midir? Bazıları hayata hep tersten bakar. Bazıları da Jiro gibi. Sadece merakla. İçi denklemlerle dolu kağıda bakan arkadaş bakın hangi yazıya konsantre olmuş.
En sevdiğim sözlerden biri şu: “Bana neyi yapamayacağımı söyleme!” 20 yıl önce yola çıkmış kaplumbağanın peşinden koşan Aşil gibiyiz diyen arkadaşına inat Jiro, rüyalarında ilham toplamaya devam eder. Düşlerinden birinde Caproni’nin yaptığı koskocaman bir uçakla havalanınca hayranlığını gizleyemez.
Genç mühendis rüyalarının peşinden koşmaya devam ederken günün birinde rüzgar onu trende tanıştığı kızla tekrar karşılaştırır. Bu kez uçan şey şapka değil bir güneş şemsiyesidir ve onu yakalayan da Jiro olur. Uçma hayallerine bir de romantik bir aşk hikayesi eklenir.
Neyse bu kadar yeter. Filmin neredeyse yarısını anlattım. Gerisini de siz izleyin. Eminim çok güzel duygularla ayrılacaksınız. Yönetmeni Miyazaki bile prömiyerden sonra ilk kez kendi yaptığım bir filmde ağladım demişti. İzlediğinizde içiniz buruk bir mutlulukla dolacak. O yüzden bunu özellikle 10 Kasım’da görün dedim. Çünkü bizler Atatürk’ü göremedik. Bari bu özel günde duygularını anlamaya çalışalım. Zaten onu görmek demek mutlaka yüzünü görmek demek değil. Onun fikirlerini, duygularını anlıyor ve hissediyorsak bu kafi. “Rüzgar yükseliyor” bittikten sonra hissettiklerim tam da böyle şeylerdi. Atatürk’e bir başka aynadan bakmamı sağladı. Fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş bir millete hep umutla bakmayı öğreten gözlerini gördüm o aynada
Filmde deprem olurken yaşananlar bana kendi depremlerimizi hatırlattı. O deprem tarihteki en yıkıcı felaketlerden biri olan Kanto depremiydi. Japonya’da binden fazla insan yaşamını yitirdi. Aynı dönemde biz de verdiğimiz kurtuluş mücadelesinde yüzbinlerimizi kaybettik. Her yer yangın yeriyken, gökyüzü kapkara bulutlarla kaplıyken bile umudunu kaybetmeyen Jiro’da genç Mustafa Kemal’i gördüm. Jiro gibi o da Almanya’ya gitmiş ve Karlsbad kentindeyken tuttuğu günlüklerine şunları yazmıştı: “Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız ve memleketi kurtaracağız.”
Evet bizde de rüzgarlar yükseldi. Bizde de Atatürk’ün önderliğinde Vecihi Hürkuş’lar, Nuri Demirağ’lar, Selahattin Alan’lar, Ali Yıldız’lar yetişti. Bugün manevi evladı Sabiha’ya Gökçen soy ismini veren bir vizyonu anlamak için çok güzel bir gün. Çünkü rüzgarlar yine yükselecek. Ve bizler o manevi evlatların manevi torunları olarak gözümüzü geleceğe, istikbale dikeceğiz. Çünkü ilham geleceğin kilidini çözer. Biz bugün bize verilen ilhamı hatırlayacağız. Rüzgar yükselirken kanatlarımız açık uçmaya hazır bir halde göklere bakacağız