LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Ya ‘‘Muhabirimiz Yüksel Aytuğ, meslektaşı Ayşe Arman'a iftira atmıştır’’ diyecekler ya da ben Yüksel Aytuğ'u Basın Konseyi'ne şikayet edeceğim, hakkında yüklü bir tazminat davası açağım
Bu işin peşini asla bırakmayacağım
Size yemin ederim, gerekirse bu ülkedeki Kör Sultan bile bu meseleyi duyana kadar tek tek bütün televizyon programlarına çıkıp Sabah Gazetesi'nin eki Günaydın'ın bana yaptığı kötülüğü anlatacağım
Hiç üşenmem bilesiniz.
Çünkü yok böyle bir hak.
Hayatta hiç kimsenin hiç kimse üzerinde böyle bir hakkı yok.
* * *
Ben neden hedef seçildim onu dahi bilmiyorum.
Kimseyle bir rekabetim, bir alıp veremediğim yok.
Hürriyet'e düşmanlık kontenjanından mı gürültüye gidiyorum nedir?
Ama kişiliğime saldırılıyor.
Sizce bu mantıklı bir şey mi?
Hakkaniyete sığan bir şey mi?
* * *
Pardon, sinirimden olayı anlatmayı unuttum.
Şudur: Cumartesi akşamı Okan Bayülgen'in programına çıktım. Durup dururken ve sebepsiz yere değil. Hürriyet'in ödül töreninde sunuculuğu Okan Bayülgen üstlenmişti. Bana da senemi doldurmam vesilesiyle rozet takılacaktı. Okan da, ‘‘Bu isimler arasında tanıdığım kişiler var’’ dedi. İsmimi söyledi: ‘‘Ama işte Ayşe'yi ne zaman programıma davet etsem, bir mazaret uydurur, gelmez.’’
Orada o kadar insanın önünde utandım.
‘‘E bari bu hafta geleyim’’ dedim.
‘‘Bu kıyafetinle gel’’ dedi.
‘‘Olur’’ dedim.
Bir de sevindim.
Ne giyeceğim derdinden kurtulmuştum!
Koştur koştur Zaga'ya katılmak gibi bir merakım olmadı, hiç bir televizyon programı için olmadı ama Okan Bayülgen sevdiğim, yaptığı işe çok saygı duyduğum biridir.
Ne var ki programı gecenin 1'inde başlıyormuş.
Al başına belayı!
Ben artık orta yaşlı bir tavuk olduğum için, o saatlerde kendimi uykunun derin kollarına bırakmış oluyorum. Programın saatini öğrenince vazgeçmeye bile kalktım. Ama sonra yakıştıramadım kendime. Verdiği sözü tutmayan insan olmayı yediremedim bünyeme. Söylene söylene, kalktım gittim. En iyi Zaga programlarından biri değildi belki ama benim açımdan keyifliydi. Okan Bayülgen son derece nazikti. Aramızda herhangi bir gerginlik, itiş kakış olmadı. Bir kere daha zekasına ve meseleleri toparlama yeteneğine hayran oldum.
Ben de sütten çıkmış ak kaşık değilim elbette.
En azından Adanalıyım.
Siz yakıştırırsınız yakıştırmazsınız ama b.k sözcüğünü kullandığım oldu. Yazarken de yapıyorum aynı şeyi, bazen tutamıyorum bileğimi kaçıveriyor ellerimin arasından. Sonradan pişmanlık da fayda etmiyor. Bu programda, bir kere de, çok ayıp ama karı sözcüğünü kullandım.
Sonra da çok utandım elimi ağzıma götürdüm.
Kendi cezamı o programda kendim verdim.
Bunları kabul ediyorum.
Bunlar için özür dilerim.
Ama benim tanıdığım hiç kimse bu yüzden beni kınamadı.
Herkes kendime benzediğimi, kendim gibi olduğumu belirtti.
Daha fazlası yoktu yani.
* * *
Ama sabah kalkıp da
Böyle bir haber okursa
Kim deli olmaz Allahaşkına
Var mı böyle bir şey ya?
Sen benim cümlemi al, üzerine hayal gücünü ilave et, bir de cinsel eylem fiili koy sonuna ve sanki ben o programda böyle bir cümle sarfetmişim gibi köşende yaz, üstelik sürmanşetten anons edilsin.
Aynı şeyi ben de onlara yapabilirim siz de çok iyi biliyorsunuz ki. Ne olur o zaman? Nereye kadar gider bu iş? İstediğim iftirayı atabilirim o adama. ‘‘Gazetede çalışan kızların bacaklarına bakarken yakalandı’’ diye yazabilirim eğer bir ölçüsü olmayacaksa
Sürmanşete de çıkar E sonra
* * *
Dahası ortada kapı gibi bir kaset var.
Ve o kasette böyle bir cümle yok.
Tamamen yalan. Art niyetli. Üstelik seviyesiz ve beceriksizce yapılmış bir hakaret.
Ben ne yaptım?
Sabah'ın genel yayın yönetmeni Ergun Babahan'ı aradım, yoktu, sekreteri çıktı, kendisine durumu anlattım.
Ne dese beğenirsiniz?
‘‘Ayşe Hanım, o programı ben de izledim öyle bir şey söylemediniz’’ dedi. İçime serin sular serpildi.
Daha sonra Ergun Babahan aradı.
‘‘Sen bir açıklama gönder, yarın koyarız’’ dedi.
Durum budur.
Sevenlerime ve sevmeyenlerime duyrulur.
Ben Ergun Babahan'ın samimiyetine inanıyorum, yazdığım açıklamayı kullanacağını düşünüyorum. Yoksa savaş boyalarımı sürmeye hazırlanıyorum
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Sabah gazetesi yazarı Yüksel Aytuğ, Covid aşı olmak isteyen vatandaşları hedef alan ve çok ağır ifade ve önerilerin yer aldığı bir yazı kaleme aldı. Aşı olmayanlara getirilmesi gereken yasakları sıralayan Aytuğ, Covid aşısına karşıtlığı 'cinayete teşebbüs' olarak değerlendirilmesini talep etti. İşte Aytuğ'un ortalığı karıştıracak o yazısından bazı satır başları
Çalışma izinleri iptal edilsin, seyahat özgürlükleri kısıtlansın
- Aşı karşıtları, kapalı alanlara sokulmasın, toplu ulaşım kullanamasın. Eğer halkla yüz yüze iletişim kurdukları bir meslekleri varsa, çalışma izinleri, ehliyetleri, ruhsatları iptal edilsin.
- Aşı karşıtlarının seyahat özgürlükleri de kısıtlansın. Hepsi 'potansiyel virüs yayıcı' kabul edilsin.
Birine korona bulaştırırlarsa 'cinayete teşebbüs'ten yargılansınlar
- Aşı karşıtları virüs kaparlarsa, tedavileri bedava değil, ücretli olsun. Bir aşı karşıtının başkalarına virüs bulaştırdığı tespit edilirse 'Cinayete teşebbüsten' yargılansın.
Tıpkı vahşi hayvanlara yapıldığı gibi uzaktan atılan iğnelerle
- Aşı karşıtları özel işaret ya da simgeler (bileklik gibi) taşımak zorunda bırakılsınlar ki, insanların onlardan uzak durması mümkün olabilsin.
- Bana kalsa, tıpkı vahşi hayvanlara yapıldığı gibi uzaktan atılan iğnelerle aşılanmalarını sağlardım ya, neyse
Atv'nin yeni dizisi Vermem Seni Ellere'yi izlerken hem gururlandım hem de mahcubiyet yaşadım. Gurur duydum, çünkü dünyanın en güzel ülkesinde yaşadığımı bir kez daha anladım. Utandım, çünkü Türkiye'nin hemen her yerini görmeme rağmen bir türlü Ordu'ya gidip bu resim sergisi gibi şehri görmek nasip olmamıştı. Dizi sayesinde Karadeniz'in şahane yaylalarını, vadilerini, akarsularını, her virajda değişen başı dumanlı manzaralarını içime sindire sindire seyrettim.
Ne yalan söyleyeyim, Ordu başrolü çalınca, hikayenin içine girmekte zorlandım ve "Gidince mutlaka şurayı da görmeliyim" diye planlar yaptım. İnşallah, Vermem Seni Ellere bizi Ordu'ya doyurur. Diğer pek çok dizide olduğu gibi ikinci bölümünde İstanbul'a taşınmaz.
Dizinin genç ve isimsiz oyuncuları kısmen başarılıydı. Özellikle Emre Bey'in geleceğini çok parlak gördüm. Cihat Tamer'i izlerken de "Tiyatronun ve sinemanın olgun oyuncularına neden daha fazla rol verilmez?" diye kendi kendime düşünmeden edemedim. Büyükbaba rolünde göründüğü her sahneye büyük kalite kattı.
Vermem Seni Ellere her haliyle "yaz dizisi" hafifliğinde. Paltolardan kurtulup, tişört giymek gibi insanı ferahlatıyor. Anadolu masalı tadında, insanın ruhuna yelpaze sallıyor. Yolu açık olsun
#Dizi, Ordu, istanbul, Türkiye, Vermem Seni Ellere, Atv
Köemizin seçkin ve seçici okurlar sadece eletirmekle kalmayp, hemen her konuda çözüm önerisi getirme konusunda da son derece baarl. Hilmi Batürk de önümüzdeki yerel seçimlerin daha hzl, güvenli ve ekonomik olmas için "bilgisayarda oy kullanma" yöntemini öneriyor:
"ABD, Brezilya, Hollanda, Avustralya ve Moolistan gibi ülkelerde uygulanan bilgisayarda seçim sistemi var. Türkiye'de de bu yöntem uygulanabilir. Bu sistem ile okuldaki en az 30 kiilik sandk bakan sandk görevlileri ve müahit says azalabilir. Bilgisayar bozulursa bilgisayar personeli ve sandk bakan bulunur. Ben kendi adma gidip, pilot bölge olarak seçilecek Çanakkale de oy veririm mesela. Bizim bu zarfl oy verme sisteminde sandk bakan ve görevlileri, zarflar yaland için tükürük içinde kalyorlar, insanlar kendini kolonyalamak zorunda kalyor. Yeni sistemle insanlarn hasta olmamas için hijyenik bir ortam da yaratlr. Ayrca oy pusulasn yrtan ve ortasna mührü basanlar, iki adaya birden basanlar, bilgisayardan seçim yöntemiyle önlenebilir ve böylece oylar da ziyan olmaz. Avustralya'nn yerlileri Aborjinler bilgisayarda oy veriyorsa, Türkiye pilot bölgede balayarak neden oy
YAZININ DEVAMI