Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Çakıcı’nın İlk Kurşunu adlı eseri usta yazar Sabahattin Ali’nin not defterlerinde biriken yayımlanmamış eserlerinden oluşmaktadır. Sabahattin Ali’nin eşi ve kızı tarafından muhafaza edilen bu yazılar, Zeynep Uysal, Olcay Akyıldız ve Engin Kılıç tarafından derlenerek kitap haline getirilmiştir. Kitapta; hikaye, şiir ve roman türlerinde çeşitli çalışmalar bulunmaktadır.
Çakıcı’nın İlk Kurşunu kitabındaki hikayeler, şiirler ve denemeler şunlardır:
Çakıcı’nın İlk Kurşunu (Uzun Öykü)
O Arkadaşım (Kısa Öykü)
Bir Hakikatin Hikayesi (Kısa Öykü)
Barsak (Kısa Öykü)
İsimsiz, Oyuncak, Mersiye, Simyager, Sokakta Kalan Adam adındaki şiirler;
Eserde ayrıca Sabahattin Ali’nin Kağnı adlı eserinin opera metni ve yazmayı plandığı hikaye ve romanların isimleri yer almaktadır.
Yazarın el yazması metinleri ve çeşitli çizimleri de kitapta yer almaktadır.
"Ahmak bir gurur gezdi tahtadan silahlarda
Sanki bozgun bir ordu konakladı tarhlarda;
Vurulan bir silahşor gibi düştü heykeller."
"Sevgilim! Bak bu gece
Kırık kalbine, ince
Bir ok saplı kurbağa
Ölüvermiş gizlice.."
"Koyu, siyah gözlerinde onun:
Karanlık bir gündüz gibi doğan eşi:
Ulu bir gürz gibi eser sözlerinde..."
Sabahattin Ali'nin Almanya'dan dönüşü 1930 yılının Mart ayı ortalarına denk gelmektedir. Döndükten sonra İstanbul Yüksek Muallim Mektebinde yatılı okumakta olan Sabahattin Ali, burada Pertev Naili Boratav, Orhan Şaik Gökyay, Nihad Sâmi Banarlı ve Nihal Atsız gibi arkadaşlarının yanında kaldı. Ardından okul müdürünün de yardımıyla Bursa'nın Orhaneli ilçesine ilkokul öğretmeni olarak atandı. Aynı yılın eylül ayında ise Gazi Terbiye Enstitüsünde açılan Almanca yeterlilik sınavına girdi ve Aydın Ortaokulu'na Almanca öğretmeni olarak atandı. Burada komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla hakkında soruşturma açıldı. 1931'in Mayıs ayında mahkeme için İstanbul'a sevk edildi,[37] iki gün sonra mahkeme tutuksuz yargılanmasına karar verdi.[38] Daha sonra soruşturmalar derinleştirildi ve kendisinin tutuklu yargılanmasına karar verildi. 9 Eylül 1931 tarihine kadar Aydın Hapishanesi'nde tutuklu kaldı. Serbest kaldıktan yirmi bir gün sonra ise Konya Ortaokulu'na Almanca öğretmeni olarak atandı.
Sabahattin Ali, Yozgat'ta iken Nahit Hanım'a, Almanya'da iken Frolayn Puder'e,[40] Aydın'da iken bir miralayın kızına ve Konya'da ise Melahat Muhtar[41][42] adlı öğrencisi ile Muhsine adındaki bir şarkıcıya ilgi duydu. Melahat Muhtar'a duyduğu ilgi karşılık buldu, ona atfen "Çocuklar Gibi" adlı şiiri yazdı. Bu şiirde eski aşklarını birkaç günlük düşkünlükler şeklinde yorumladı. Bu sevgisinden Pertev Naili Boratav'a yazdığı mektuplarda bahsetti.[44] Fakat yazarın bu ilgisi ilerleyen dönemlerde tutuklanması ile yarım kaldı. Bir toplantıda okuduğu Memleketten Haber şiiri ile Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü gibi Türk devlet yöneticilerini yerdiği iddiasıyla 22 Aralık 1932 tarihinde tekrar tutuklandı.
MEMLEKETTEN HABER
Hey anavatandan ayrılmayanlar
Bulanık dereler durulmuş mudur?
Dinmiş mi olukla akan o kanlar?
Büyük hedeflere varılmış mıdır?
Asarlar mı hala Hakka tapanı?
Mebus yaparlar mı her şaklabanı?
Köylünün elinde var mı sabanı?
Sıska öküzleri dirilmiş midir?
Cümlesi beli der enelhak dese
Hala taparlar mı koca terese?
İsmet girmedi mi hala kodese?
Kel Ali'nin boynu vurulmuş mudur?
[46] Bu şiiriyle Atatürk'ü tahkir ettiği iddiasıyla Konya Asliye Ceza Mahkemesi tarafından bir yıllık cezaya çarptırıldı. Fakat daha sonra davaya temyizde iki ay daha eklendi ve ceza on dört aya çıkarıldı. Sabahattin Ali Konya Cezaevi'nden yakın arkadaşı Ayşe Sıtkı'ya[not 3] gönderdiği bir mektubunda bu olaylardan şöyle bahsetti:
"Benim mesele, senin zannettiğin gibi fiyakalı bir zamanımda ağzımdan kaçırdığım sözlerin neticesi değildir. Aramın açıldığı bir iki namuzsuz başıma bu işi getirdi. Geçen sene Mayıs'ında falanca yerde Gazi'yi ima ve telmihen tahkiri tazammün eden bir şiiri falan yerde okudu, dediler. Adli safahat lehimde olduğu halde, müdde-i umumi yaranmak için mahkûmiyetimi talep etti, hakim de korktuğu için mahkûm etti. Temyiz, cezayı aleyhimde nakseti, cezama iki ay daha ilave edildi. Şimdi 14 aya mahkûmum ve aşağı yukarı üç ayını yattım. 11 ayım kaldı demektir."[48]
29 Nisan 1933 tarihinde memurluktan kaydı silindi. Daha sonra Konya'dan Sinop Cezaevine gönderildi. Koğuştan bazı arkadaşları yazarın cezaevinde geceleri sürekli okuduğunu, gündüzleri ise bir sandık üzerinde yazı yazdığını söyledi.[49] Yaşamındaki değişimleri eserlerine yansıtan yazar, bu cezaevinde edindiği tecrübe ve gözlemlerini de "Bir Şaka", "Kanal", "Kazlar", "Bir Firar", "Katil Osman" ve "Çaydanlık" adlı hikâyelerinde kullandı. On ay yedi gün süren tutukluluğunun ardından Cumhuriyet'in 10. kuruluş yıl dönümü sebebiyle çıkan genel aftan yararlanarak serbest kaldı.