sait faik abasıyanık son kuşlar oku / Son Kuşlar (Sait Faik Abasıyanık) Fiyatı, Yorumları, Satın Al - seafoodplus.info

Sait Faik Abasıyanık Son Kuşlar Oku

sait faik abasıyanık son kuşlar oku

Son Kuşlar - Kitap &#;zeti Oku, Konusu, Karakterleri Ve Sayfa Sayısı

Haberin Devamı

 Hikayenin kahramanı adada gezerken çimlerin söküldüğünü görür ama müdahale etmez. İşçiler çimleri mühendis Ahmet Bey’in söktürdüğü konusunda konuşurlar. Bu çimler, deri tüccarı Hollandalının bahçesine yerleştirilecektir. Hikayenin kahramanı güzel çimlerin söküldü ve yolların çamur içinde kaldığı için üzülür. Kendisi kuş ve geleceği görmüştür. Fakat gelecek nesiller bunları göremeyecektir.

 Bulaman hikayesi çok hızlı gidecek bir gemiyi tasarlayan yaşlı adamın hakkındadır. Yaşlı adam Arşimet kanunu kullanır ve geminin ağırlığını sıfıra indirebilecek konusunda fikir üretir. Bu adamın maalesef ki cazibe kanunundan bir haberi yoktur. Yaşlı adamın bilgi sahibi olmaması ve projede yıllarca çalışmasıyla beraber bu proje hayal kırıklığıyla sonlanır.

Konusu

 Doğanın tahrip edilmesi ve gençlere kötü bir gelecek miras kalacağı konusu üzerinde durulmuştur. Doğa, insanlar için önemlidir. Çimlere zarar vermek ve kuşları öldürmek gibi davranışlar çocuklardan uzak tutulmalıdır. Doğanın tahrip edilmesinde belli kuruluşlar önlemler almalı ve engelleyici cezalar vermelidir. 

Karakterleri 

 Anlatıcı: Öyküleri anlatan ve başkahramandır. Doğayı, hayvanları ve çevreyi seven kişidir.

 Konstantin: Galata’da bir tüccardır. Kendi halinde yaşayan, sevilen ve şakacı birisidir. Fakat bu adam küçük kuşları avlayan birisidir. Anlatıcı bu adamı canavarlaştırmaktadır. 

Haberin Devamı

 Mühendis Ahmet Bey: Çocuklara doğa sevgisi vermeyen ve çimleri yoldurtan biridir.

Sayfa Sayısı

 Son Kuşlar toplam sayfadan oluşmaktadır.

Son Kuşlar

Son Kuşlar &#; Sait Faik Abasıyanık

Karakterler

Kahraman Anlatıcı: Tüm hikayeyi anlatan kişidir. Doğayı ve hayvanları fazlası ile sevmektedir. Özellikle küçük kuşların avlanmasından son derece rahatsızdır. Yaşadığı çevreye oldukça duyarlı biridir.

Kostantin: Galata’da bir yazıhanesi olan zahire tüccarıdır. Kendi halinde yaşayan biridir. Hesaplı ve başkaları tarafından sevilen bir karaktere sahiptir. Son derece mütevazı bir kişiliğe sahiptir. Şakacı bir tavrı olmasına rağmen canavar gibi bir yönü de bulunmaktadır. Çünkü küçük kuşları avlamaktadır.

Mühendis Ahmet Bey: Okumuş bir bireydir. Ancak çocuklara çimleri yoldurmakta ve doğayı tahrip etmektedir. Çocuklara kötü örnek olmaktadır.

Konusu

Adada yaşayan insanların kurduğu tuzaklar ve kuş avcıları yüzünden adaya artık kuşların gelmemeye başlaması, doğaya ve hayata renk katan kuşların ada ve civarında görülememeye başlamasında kaynaklanan üzüntü ele alınmıştır.

Son Kuşlar Özeti

Yazar İstanbul’da Büyük Ada’da oturmaktadır. Burada genellikle günlerini gezmeye ve tembellik yapmaya ayırmaktadır. Kır kahvesinde kahve yapmayı dahi tam olarak bilmeyen bir kahvesi ile zaman geçirmektedir. Çünkü son bahar aylarında adada buradan başka pek bir şey kalmamaktadır. Birde yazarın en sevdiği şey Büyük Ada’ya gelen kuşlardır. Fakat son iki yıldır kuşlar buraya uğramamaktadır ve bu durum yazarı üzmektedir.

Kuşların neden Büyük Ada’ya gelmediğini bir gün öğrenir. Özellikle son bahara doğru birçok farklı insan ellerinde kafesler ile buraya gelen kuşları yakalamakta ve onları yemektedir. Yazar kimseyi doyurmayacak büyüklükte olan etlerine rağmen insanların bu kuşları nasıl öldürdüğünü anlamamakta ve bu duruma şaşırmaktadır. Bu işlerin başında ise Kostantin adında bir tüccar bulunmaktadır. Bu tüccar çocukları ayartmakta ve kuşların yakalanmasını sağlamaktadır. İnsanlar kafeslere ökseleri bağlamaktadır. Çığırtkan kuşun yardımına gelmek isteyen kuşlar, yardım etmeye gelirken bir tuzağa düşürülmektedir. Bu sayede kuşlar yakalanmaktadır. Kuşların yakalanması yazarın çok sevdiği kuşları görememesine yol açmaktadır. Küçücük kuşların yakalanarak yiyecek olarak görülmesi çok acımasızca gelmektedir. Aynı zamanda kuşların bambaşka bir hisside bulunmaktadır. Bu kuşlar yazara her konuda ilham vermektedir.

Yazarın çok sevdiği kuşlar, sonbahar mevsiminin getirdiği benzersiz güzellikler, deniz ve denizin hoşluğu, güneş ve meyveler gibi yazara edebiyat, şiir, resim ve musiki gibi birçok duyguyu yaşatmaktadır. Yazar giderek kuş seslerine daha da hasret kalmaktadır. Zaman geçtikçe gördüğü kuşların son kuşlar olabileceğini düşünmeye başlamaktadır. Eğer bu şekilde avlanmaya devam edilirse kuşların neslinin tükeneceğine inanmaktadır. Aynı zamanda yazar devletin ve belediyelin bu gibi işlerle ilgilenmemesinden de şikayetçidir. Devletin ya da belediyelerin bu gibi işlerler ile ilgilenmemesi küçücük kuşların canından olmasına sebebiyet vermektedir. İnsanlar kendi çıkarları uğruna ufacık canlıları ortadan kaldırmaktadır. Yazar insanların doğaya verdikleri bu zarar yüzünden büyük bir haksızlık olduğunu düşünmektedir. Yazara göre doğa giderek yok olmaktadır. Küçücük kuşlara dahi insanlar çıkarları uğruna saldırmaktadır. Bu durumda doğanın giderek daha da kötü etkilenmesine sebebiyet seafoodplus.infoğa zaman içerisinde yok oldukça bundan zarar görecek tek unsur yine insanın kendisidir.

Yazar ele aldığı bu hikayede doğanın giderek daha da kötü etkilendiğini dile getirmek istemiştir. Doğa git gide yok olmaktadır ve yazar bu durumdan yakınmaktadır. Eğer bu süreç bu şekilde devam ederse ileriki nesiller ne bu son kuşları ne de doğanın farklı güzelliklerini görebilecektir. Özellikle doğanın yeşil güzelliğini göremeyecek bir nesil ortaya çıkacaktır. İnsanların mutlaka bu durumun önüne geçmek için adımlar atması gerekmektedir. Ancak insanlar doğayı korumak yerine ona zarar vermeye devam etmekte ve yavaş yavaş yok olmasına sebebiyet vermektedir. Tıpkı son kuşlar gibi her şey bir son bulmakta ve doğanın güzelliklerinden insan oğlu olabilecek en hızlı şekilde uzaklaşmaya ve kopmaya başlamaktadır.

Kısa Bilgiler

Son Kuşlar &#; Kitap Açıklaması

“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”

“Haritada Bir Nokta” adlı öyküden.

(Tanıtım Bülteninden)

&#;Son Kuşlar&#; öykü kitabı Modern Türk Hikayeciliğinin öncülerinden olan Sait Faik Abasıyanık tarafından kaleme alınır ve yılında yayınlanır. Aynı yıl içinde yayınlanan diğer bir kitabı &#;Havuz Başı&#; ise Son Kuşlar kadar rağbet görmez ve Son Kuşlar kitabı kadar da güncel değildir. Kitap, toplam on dokuz öyküden oluşur. Öykü kitabının sonunda Sait&#;ten Hatıralar/ Bedri Rahmi Eyüpoğlu isminde bir bölüm vardır.

Son Kuşlar eseri, kitabın içerisindeki ilk öyküden adını alır. Kitabı elinize aldığınız andan itibaren bitirdiğiniz ana kadar sanki Sait Faik Abasıyanık ile bir kahvehanede sohbet ediyormuş gibi hissedersiniz. Gündelik hayata, insanlara, doğrulara, yanlışlara beraber şahit oluyormuş hissine kapılırsınız. Sanıyoruz ki onun bu kadar çok sevilme sebeplerinden biri de budur. Abasıyanık hem hastalığı hem de toplum tarafından kabul görülmeyen seçimleri dolayısıyla insanlardan uzaklaştığını ve Burgaz Adası&#;na çekildiğini görürüz. Bu yüzden öykülerinde mekan adalardır ve anlatıcı bizzat kendisidir.

- Reklam Arası -

Kitaba adını veren Son Kuşlar öyküsü, bir ada çocuğu olan Sait Faik&#;in Büyükada&#;da kaleme aldığı öyküdür. Günlük hayatın tekdüzeliğini farklı benzetmeler ve betimlemelerle anlattığı öyküde Sait Faik&#;in canını sıkan adaya son iki yıldır uğramayan kuşlardır. Güz mevsimi kendini belli etmeye başladığında Sait Faik&#;in yüreği cız eder çünkü adaya gelen kuşları avlayan birileri vardır. Ona göre ufacık, kimseye zararı olmayan, etiyle karın bile doyurmayacak olan aksine uçuştukça insana sevinç ve huzur veren bu canlılara kıymak canilikten başka bir şey değildir.

Öyküyü okuyunca insanın tam olarak böyle bir varlık olduğunu bir kez daha anlamış oluruz. Güzel olan her şeyi tüketip ileriye hiç bir şey bırakmamak için çabaladığımızın en güzel örneğini Sait Faik bu öyküde verir.

&#;Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikayesi.&#; sy.7

- Reklam Arası -

 

- Reklam Arası -

 Eser, durum öykülerinden oluşur. Olay, gelişme, sonuç hiçbirini düşünmeden içinden geldiği gibi yaşamın içinden seçip aldıklarını anlatır. Öykü kitabının içinde bulanan &#;Bulamayan&#; öyküsü bu durumun en güzel örneklerindendir. Güz mevsiminde vapurun taşıdığı insanları tasvir ederken Sait Faik gençlik yıllarında aklının ölçüsü olmayan bir adam tanır. Adamın uçsuz bucaksız fikirlerine şahit olan Sait Faik, yirmi yıl sonra bir gün onunla Karaköy&#;de tekrar karşılaşır ve yılların bu adamın düşüncelerinde hiçbir şeyi değiştirmediğini görür. Aradığını bir türlü bulamayan adam için Sait Faik şöyle söyler:

&#;Ölümden daha korkunç şey olur mu? Diyeceksiniz. Olur: Felaketlerin en büyüğü akıldır. Onu yarım yamalak bile olsa, bulduktan sonra kaybetmek, ölümlerin içinde en dehşetlisidir.&#; sy

Son Kuşlar adlı eserin her öyküsünde ada hayatında karşımıza çıkabilecek ortak yönleri görürüz. Balıkçılar, balıkçıların hayatı, deniz, ağlar, oltalar, balıklar, kayık, güneş, vapur&#; Mevsim; yaz sonu, yaz ortası, yaz olarak değişir. Öykülerde mevsimle birlikte Sait Faik&#;in ruh hali de değişir. Kimi zaman neşe, umut doluyken kimi zaman da öfkelidir. &#;Yaşayacak&#; isimli öyküsünde balıkçıların balıktan dönerken balık olsun ya da olmasın fark etmeksizin sahip oldukları neşe Sait Faik&#;i kızdırır ve rahatsız eder. Ona göre bu sevinç gereksiz ve manasızdır.

&#; Düşünmeye başlayalı beri bir gün sarhoş olmadan gülmedik ki. Böyle irkiliriz işte dışardan görünce sevincin gösterisini. Meselesi ekmeğinde olanların bu halinden, meselesi insan, gökyüzü, yeryüzü, ölüm, sefalet, hastalık; incir çekirdeğinden başlayıp dünya yuvarlağındaki en manasız meseleye kadar çıkanlar nasıl irkilmez ki? &#; sy

Öykülerini buram buram deniz kokan samimi ve sade bir dille yazar. Kitapta yer alan öykülerinde güncel konulara yer veren Abasıyanık, insanların yaşam biçimlerini, kaygılarını, endişelerini, korkularını, mutluluklarını ve isteklerini irdeleyerek insan gerçeğini göstermeyi amaçlar. Okuduğumuz öykülerden Sait Faik&#;in sürekli gözlem yaptığını bir kahveye oturup veya bir vapura binip insanı izleyerek kaleme aldığını görürüz. Düzeni bozanın, sürekli tüketenin, kıymet bilmeyenin insan olduğunu vurgular.

&#; Her şeyin fakir elbiseleri gibi lime lime, nem almış sıvalar gibi parça parça döküldüğü zaman, yalnız sen varsın insan. yalnız sen varsın.&#; sy

&#; Gün Ola Harman Ola&#; öyküsünde ise hayatında önemli bir yere sahip olan Mercan Usta&#;ya yer verir. Mercan Usta ve onun zanaatına duyduğu saygıyı dile getirir. Abasıyanık&#;a göre insanoğlunun her şeyde olduğu gibi bu konuda da sanatkarların değerini bilmediğini vurgular. Mercan Usta, Sait Faik ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu dostluğuna çekidüzen veren kişidir. Sait Faik bu öyküyü ilk Bedri Rahmi&#;ye okutur. Sait Faik Son Kuşlar kitabını Bedri Rahmi ise kendi kitabını imzalarken birbirlerinden habersiz Mercan Usta adına imzalarlar.

&#; Ne Mercan Usta&#;ya, ne kilimleri dokuyan ellere, ne yazmaları boyayanlara, ne kalıpları dökenlere, ne çeşmibülbülleri üfleyenlere saygı duyduk. Saygı duymadık da ne oldu? Dünyayı birbirine kattık işte&#; Sofralarımızı, kapılarımızı, gönlümüzü kapadık. Kapadık da ne ettik? Dünyayı birbirine kattık.&#; sy

 

&#; Kırlangıç Yuvasındaki Kadın&#; isimli öyküsü yazarın en başarılı gerçeküstü öyküsüdür.

Kitabın içinde yer alan okuyucuların yüreğine dokunan bir diğer öykü ise &#; Haritada Bir Nokta&#; isimli öyküdür. Birçok okuyucunun yanında Ayfer Tunç&#;un da en sevdiği öyküdür. Öyküde avdan dönen balıkçılardan bir tane dahi olsa balık alabilmek için kayığı büyük bir özenle temizleyen ama elinde balık olmadan evine dönen yabancı adamı anlatır. Olayı uzaktan seyreden Sait Faik birilerinin yapılan haksızlığa karşı gelmesini bekler fakat beklediğini bulamaz. Böylelikle insanlığın var olduğuna dair ufacık umudunu da yitirir.

&#; Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Ada&#;nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.&#; sy

Sait Faik Abasıyanık&#;ın Son Kuşlar isimli öykü kitabını okurken aslında onun insanları, doğayı, yaşamı anlatırken kendini de anlattığını görürüz. Her öyküden kendimize ufacıkta olsa bir pay çıkardığımız, yazarın her şeyi resmeder gibi yazdığı bu eseri herkese okuması için tavsiye ediyoruz!

Son Kuşlar

&#;Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Ada ‘nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.&#;
&#;Haritada Bir Nokta&#; adlı öyküden.

Kitap Hakkında

Son Kuşlar, Sait Faik Abasıyanık&#;ın yılında yayınlanan hikâye kitabı. Son Kuşlar, tıpkı Havuz Başı gibi senesinde yayınlanmış olmasına rağmen Havuz Başı&#;nın aksine son derece güncel hikâyeler içermektedir. Toplam on dokuz öykü olan kitapta, öykülerin on altı tanesi Burgaz Adası&#;nda, iki tanesi kentte ve bir tanesinde bir Çerkes köyünde geçmektedir. Rakamlara bakıldığında, Abasıyanık&#;ın hem hastalığı hem de toplum tarafından onaylanmayan seçimleri dolayısıyla insanlardan uzaklaştığı, adaya çekildiği fark edilebilir.

Kitaptaki öykülerin on sekiz tanesi şimdiki zamanda geçmektedir ve anlatıcı bir hikâye dışında birinci tekil kişidir. Bu kitapta anlatıcı açısından en büyük fark yazarın diğer kitaplarında anlatıcı yazar harici biri gibi görünmekteyken bu kitapta anlatıcının Sait Faik&#;in bizzat kendisi olduğunun açık olmasıdır.

Kitaba ismini veren Son Kuşlar isimli hikâye tabiatın yok edilmesine karşı çıkan çevreci bir dille yazılmıştır. Kırlangıç Yuvasındaki Kadın yazarın en başarılı gerçeküstücü öykülerinden biridir. Hikâyeler arasında röportaj tarzında olanlar da vardır. Abasıyanık, insanlarla birlikte kendini de anlatır. Yazarın korkuları, sevgileri, kinleri ortaya dökülmüştür. Kentten uzaklaşmış, adada kendini dinleyen Sait Faik&#;in iç döküşü öykülerine yansımıştır.

Son Kuşlar&#;da Sait Faik&#;in balıkçılardan bahsettiği öyküler ikiye ayrılır. Haritada Bir Nokta, Yaşayacak, Pay gibi öykülerden oluşan ilk bölümde balıkçıların iş hayatlarının zorluklarına değinilmiş, onların ortak düzenleri anlatılmıştır. Öte yandan Sivriada Geceleri, Sivriada Sabahı, Bir Kaya Parçası, Ağıt, Kendi Kendine gibi hikâyelerde ise balıkçılar birey olarak ele alınmış ve kişilikleri ile yaşamları anlatılmıştır.

Sait Faik, Yandan Çarklı&#;da ise üstü örtülü konuşmadan, mecazlara başvurmadan açık bir şekilde eşcinsellik hakkında yazar. (&#;Ölesiye yalnız, ölesiye mesudum. İçim kalabalık çekiyor. İnsanlar çekiyor. Çocuklar istiyorum. Haşarı, sarışın, esmer, sarışın, edepsiz…&#;)

Dondurmacı Çırağı&#;da da benzer bir açıksözlülük vardır: &#;Çocuklarla balığa çıkmak istiyorum. Dondurmacının iki çırağı ile akşamüstü dondurma yerken konuştuğum zaman deli divane oluyorum. Yalnız dondurmanın nasıl yapıldığını öğrenmek için onlarla konuştuğumu, ahbaplığımın yalnız bunun için olduğunu, bu kadar saf bir niyetten hareket ettiğimi söyleyecek değilim. Bu bapta hiçbir şey söyleyecek değilim: Yalnız şunu: Onlarla konuşmaktan haz duyduğumu söyleyeceğim.&#;


Son Kuşlar

Kış, Ada&#;nın bir tarafında yerleşebilmek için rüzgârlarını poyraz, yıldız poyraz, maestro, dramudana, gündoğusu, batı karayel, karayel halinde seferber ettiği zaman; öteki yakada yaz, daha pılısını pırtısını toplamamış, bir kenara oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştur. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir halde, elinde bir pasaport, çıkınında üç beş altın, bekleyen bu güzel yüzlü göçmen tazeyi benden başka bu Ada&#;da seven hemen hiç kimse yoktur, diyebilirim. -Övünmek için değil!—

Herkesin yeni başlayacak olan altı yedi aylık soğuk hayata kendini şimdiden alıştırmak ve hazırlamak için bir şeyler yapmaya çalıştığı öyle günlerde ben, tembelliğim, hep kaçanı kovalayan huyumla, yazın, o güzel göçmenin peşine düşmüşümdür. Nerede yakalarsam orada kucaklarım onu. Kimi bir çamın gölgesinde durgun ve güneşsizdir. Kimi bir çalılığın kenarındaki çimenlikte bütün eski ihtişamıyla daha yeni başlamıştır.

Yazın daha parça parça, lime lime, bohça bohça eşyalarıyla gitmek için fazla telaş etmediği Ada&#;nın bu yakasında, hiçbir ev yoktur. Yalnız bir tek kır kahvesi vardır.

Bir küçük koyun hemen beş on metre yukarısında, bir apartman terası kadar ufak bu kır kahvesinin tahta masaları üstünde hâlâ karıncalar gezer, hâlâ sinekler kahve fincanının etrafına konarlar. Bütün sesler kesilmiştir. Kimi gökyüzünden bir uçak homurtusu gelir, içindeki, şimdi Yeşilköy&#;e inecek yolcuları düşündüğüm, yalnız bu yazıyı yazarken oldu. Ondan evvel de uçaklar geçmişti. Ama hiç, içindeki yolcuların Yeşilköy&#;e neredeyse ineceklerini, daha şu iki satırın sonunda inmiş bile olduklarını düşünmemiştim.

Kahvecinin kendisi sevimsiz bir adamdır. Kahveciden çok, ters bir devlet memuru hüviyeti taşır. Hastalıklı olmasa, doktorlar fazla yorulmamasını salık vermemiş olsalar, dünyada kahveci olmazdı. Tersine, ben bütün ömrümce iyi bir kahve bulamadığım için kahveci olamamışımdır. Bir kır kahvesi, bir köyün kahvesinin üç beş gediklisi… Bundan güzel bir ömür mü olur, elli altmış senelik yaşama bundan güzel başlar ve biter mi?

Ağaçtan ağaca serilmiş beyaz çamaşırlar bu kadar durgun, güneşsiz, ıslak bir şekilde ılık havada hiç kurumayacaklar. Bu kedi, tahta masanın üstüne çıkmış, köpeğime durmadan homurdanacak mı? Sandalyenin üstündeki vişneçürüğü rengindeki delik çoraplar… Asmanın yaprakları daha yemyeşil. Bizim bahçedeki kurudu bile.

Deniz, Bozburun&#;a doğru başını almış gidiyor. Uzaklarda görü- nen, İstanbul&#;un neresi kim bilir? Sesler neden gelmiyor?

Bir başka uçağın sesi gelmeye başladı. Bizim Ada, uçakların, üstünden geçtikleri bir yol güzergâhı olmalı ki, hep ya üstümden ya da solumdan geçip gidiyorlar. Kedi sustu. Köpeğim gözünü kapadı. Karga sesleri geliyor şimdi de. Vaktiyle bu Ada&#;ya bu zamanda kuşlar uğrardı. Cıvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme bir ağaçtan ötekine konarlardı.

İki senedir gelmiyorlar.

Belki geliyorlar da ben farkına varmıyorum.

Sonbahara doğru birtakım insanların çoluk çocuk ellerinde bir kafes, Ada&#;nın tek tepesine doğru gittiklerini görürdüm. İçim cız ederdi.

Büyüklerin ellerinde birbirine yapışmış, pislik renginde acayip çomaklar vardı.

Bunlarla bir yeşil meydanın kenarına varır, bunları bir ufacık ağacın altına çığırtkan kafesiyle bırakırlar, ağacın her dalına ökseleri bağlarlardı. Hür kuşlar, kafesteki çığırtkan kuşun feryadına, dostluk, arkadaşlık, yalnızlık sesine doğru bir küme gelirler. Çayırlıkta bir başka ağacın gölgesinde birikmiş çoluklu çocuklu kocaman herifler bir müddet bekleşirler. Sonra kuşların üşüştüğü ağaca doğru yavaş yavaş yürürlerdi. Ökselerden kurtulmuş dört beş kuş, bir başka ökseye doğru şimdilik uçup giderken, birer damlacık etleriyle birer tabiat harikası olan kuşları toplarlar, hemen dişleriyle oracıkta boğarlardı. Ve hemen canlı canlı yolarlardı.

Hele bir tanesi vardı, bir tanesi. Çocukları bu işe seferber eden de oydu. Ökseleri cumartesi gecesinden hazırlayan da… Konstantin isminde bir herifti. Galata&#;da bir yazıhanesi vardı. Zahire tüccarıydı. Kalın, tüylü bilekleri, geniş göğsü, delikleri kapanıp açılan üstü kara kara benekli bir burnu, deriyi yırtmış da fırlamış gibi saçları, kısa kısa bir yürümesi, kalın kalın bir gülmesi…

O esmerle sarışın arası isketelerin bir damlacık etlerinden yapacağı pilavın hazzıyla pırıl pırıl yanan krom dişleriyle nasıl koparırdı kuşun imiğini, bir görseydiniz…

Hani sessiz, zenginliğini belli etmez, mütevazı adamdı da… Konu komşusu da severdi hani. Hiçbir şeye, hiçbir dedikoduya karışmazdı. Sabahleyin işine kısa kısa adımlarla koşarken, akşam filesini doldurmuş vapurdan çıkarken görseniz; iriliğine, sallapatiliğine, Karamanlı ağzı konuşuşuna, basit ama, hesaplı fikirlerine, iki kadeh atmışsa yine basit, sevimli şakalarına karşı, hakkında kötü bir hüküm de veremezdiniz. Kendi halinde, işi yolunda, hesaplı yaşayan bin bir tanesinden bir tanesiydi.

Ama, güz mevsiminde birdenbire böyle canavar kesilirdi. Akşam beş otuz beş vapurunun arka tarafında yerleştiği iskemlesinde, denizin üstüne oldukça mülayim bakan gözlerini havaya kaldırır, eylül sonlarına doğru böyle şairane gökyüzüne bakardı. Birden yüzünün ve gözlerinin parladığını görürdünüz.

Havada ve denizdeki tirşe maviliğin üstünde birtakım esmer damlacıklar görünürdü. Sağa sola oynarlar, sonra bir istikamet tutturur, bu esmer lekecikler geçip giderlerdi.

Konstantin Efendi onların çok uzaktan geçtiklerini görebilirdi. Gözlerini kısardı. Esmer lekelerin Adalar istikametinde gittiklerini görür, etrafına bakar, bir tanıdık görecek olursa gözünü kırpar, gökyüzüne bir işaret çakar:

— Bizim pilavlıklar geldi, derdi.

Kuşlar pek yakından geçmişse, seslerini taklit ederek kalın dudaklarıyla dişlerinin arasından onlara seslenirdi. Kuşların çoğunca aldandıklarına, bu sesi duyarak, dost sesi sanıp vapur etrafında bir dönüp uzaklaştıklarına şahit olmuşumdur.

Havalar sertleşir, poyrazlar, lodoslar birbirini kovalar, günün birinde teşrinlerin sonlarına doğru, ılık, hiç rüzgârsız parça parça oynamayan bulutlu, tatlı, sümbüli günlerde, o, en çığırtkan kafes kuşunu nereden bulursa bulur, mahalle çocuklarını çağırtır; bin tanesi iki yüz elli gram et vermeyen sakaları, isketeleri, floryaları, aralarına karışmış serçeleri gökyüzünden birer birer toplardı.

Seneler var ki kuşlar gelmiyor. Daha doğrusu ben göremiyorum. Güzün o güzel günlerini penceremden görür görmez, Konstantin Efendi&#;nin bulunabileceği sırtları hesaplayarak yollara çıkıyorum. Bir kuş cıvıltısı duysam kanım donuyor, yüreğim atmıyor. Halbuki sonbahar kocayemişleri, beyaz esmer bulutlan, yakmayan güneşi, durgun maviliği, bol yeşili ile kuşlarla beraber olunca, insana sulh, şiir, şair, edebiyat, resim, musiki, mesut insanlarla dolu anlaşmış, sevişmiş, açsız, hırssız bir dünya düşündürüyor. Her memlekette kıra çıkan her insan, kuş sesleriyle böyle düşünecektir. Konstantin Efendi mani oluyor. Zaten kuşlar da pek gelmiyorlar artık. Belki birkaç seneye kadar nesilleri de tükenecek. Her memlekette kaç tane Konstantin Efendi var kim bilir? Kuşlardan sonra şimdi de milletin yeşilliğine musallat oldular. Geçen gün yol kenarındaki yeşilliklere basmaya kıyamayarak yola çıkmıştım. Konstantin Efendi&#;nin günlerinden bir gündü. Gökte hiç kuş gözükmüyordu. Evden çıkarken isketemin kafesine bir incir ya- pıştırdım. İsketem tek gözünü verip bana dostlukla bakmış, incir çekirdeğini kırmaya çalışıyordu.

Onu, ev duvarının bir kenarına çaktığım çiviye asmış, yola çıkmıştım. Kuşlar yoktu şimdi havada, ama yolun kenarında yeşillikler vardı ya… Baktım: Bu yeşilliklerin bazı yerleri sökülmüş. Biraz ileride dört çocuğa rastladım. Yürüyorlar. Yeşilliklerin en güzel yerinde duruyor, bir kaldırım taşı kadar büyük bir parçayı belle söküyorlar, bir çuvala dolduruyorlardı:

— Ne yapıyorsunuz, yahu? dedim.

— Sana ne? dediler.

Fukara, üstleri yırtık pırtık yavrulardı.

— Canım, neden söküyorsunuz? dedim.

— Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.

— Ne yapacak bunları?

— Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya hani, onun bahçesini düzeltiyorlar da…

— İngiliz çimi alsın, eksin, mademki herif zengin…

— İngiliz çimiyle bu bir mi?

— Bu daha mı iyi?

— İyi de laf mı? Bunun üstüne çimen mi olur? Hollandalı öyle demiş.

Karakola koştum. Polislere haber verdim. Güya menettiler. Gizli gizli, gene çimenler yer yer söküldü. Mühendis Ahmet Bey&#;e ceza bile kesilmedi. Belediye talimatnamesinde, yol kenarındaki çimenleri sökmek cezayı mucip olmuyormuş.

Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı.

Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.


Kitabın İçindeki Öyküler

Son Kuşlar
Bulamayan
Yaşayacak
Kendi Kendime
Radyoaktiviteli, Röportajlı Hikâye
Bir Kaya Parçası Gibi
Gün Ola Harman Ola
Ağıt
Balıkçısını Bulan Olta
Barba Antimos
Haritada Bir Nokta
Sivriada Geceleri
Sivriada Sabahı
Türk Ülkesi
Yandan Çarklı
Pay
Korentli Bir Hikâye
Kırlangıç Yuvasındaki Kadın
Dondurmacının Çırağı

"

Son Kuşlar kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.

idefix trendyol D&R kitap

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir