sakaryada öldürülen kürt / Kürtçe konuşan baba oğulu vuran katile müebbet

Sakaryada Öldürülen Kürt

sakaryada öldürülen kürt

Sakarya'da Kürtçe konuşan baba öldürüldü, oğlu ağır yaralı

Rûdaw’da yer alan haber şöyle:

Olay 16 Aralık Pazar günü Sakarya’nın Hendek ileçsi Yenimahalle Mahallesi Beştepeler Caddesi'ndeki kıraathanenin önünde meydana geldi.

Edinilen bilgilere göre, aslen Muşlu olan maktül Kadir Sakçı oğlu Burhan Sakçı’yı berberden aldıktan sonra kıraathane önünde Hikmet Usta (55) ve yanındakiler tarafından önleri kesildi.

Kürtçe konuşan baba ve oğula “Kürt müsünüz, Suriyeli mi?” diye soran Hikmet Usta, baba ve oğlun “evet Kürdüz” demesi üzerine “zaten sizi sevmiyorum” diyerek belindeki tabancayı çıkarıp ateş etti.

Olayda yaralanan baba-oğul Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Ancak tüm müdahalelere rağmen Kadir Sakçı yaşamını yitirdi. Aynı saldırıda yaralanan oğlu Burhan Sakçı’nın ise tedavisi devam ediyor.

Saldırının ardından Bursa’ya kaçan saldırgan Bursa’da gözaltına alındı.

Edinilen bilgilere göre saldırgan Hikmet Usta, “Olay esnasında sarhoştum, hatırlamıyorum” diyerek kendini savundu.

Rûdaw’a konuşan maktül Kadir Sakçı’nın kardeşi Selahattin Sakçı, saldırganı daha önce hiç tanımadıklarını, kardeşinin bu kişi ile herhangi bir muhabbeti bulunmadığını söyledi.

90'larda öldürülen Kürt iş adamları kimler, sonraki süreçte neler yaşandı?

Türkiye'de olağanüstü hal

Kaynak, Getty

"Elimizde PKK'ya yardım eden Kürt iş adamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet PKK'yla olduğu gibi, PKK'ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir."

Dönemin Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Tansu Çiller, Başbakanlık koltuğuna oturduktan yaklaşık 4 ay sonra, 4 Kasım 'te bu açıklamayı yaptı.

Sonrasında yaklaşık 3 yılda 19 Kürt iş adamı, o dönem faili meçhul olarak anılan cinayetlere kurban gitti. Tansu Çiller'in ifadelerinden yola çıkarak bu olaylar daha sonra "Kürt iş adamı cinayetleri" olarak anıldı.

3 Kasım 'daki Susurluk kazası sonrası birçok detayın su yüzüne çıktığı olaylarla ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın tarihli raporunda, "Susurluk olayının başlangıcı belki de zamanın Başbakanı Çiller'in bir cümlesinde gizlidir. 'PKK'ya yardım eden iş adamlarının listesi elimizde' diyordu. Sonra da infazlar başladı. İnfazların kararını kim veriyordu? Bozulmanın başlaması ve vatan - millet hesaplarının yerini kişisel hesapların alması kaçınılmazdı ve öyle oldu" yazıyordu.

Son dönemde sosyal medya üzerinden yayımladığı videolarla gündem olan ve organize suç örgütü kurmak suçlamasıyla aranan ve yurtdışında bulunan Sedat Peker, bu olaylarla ilgili Mehmet Ağar'ı suçlayan iddialarda bulununca, konu yeniden gündeme geldi.

Peker, Ağar için "Hepsinden para aldı. Adamın Cumhurbaşkanı olmak hayali vardı. Geçmişini temizlemek için Milli Güvenlik Kurulu'ndan 'Devlet bu tip adamları temizler' diye sözlü bir karar çıkarttırdı" dedi.

Kimler öldürüldü?

Çiller "Kürt iş adamları listesi" açıklamasını yaptığında Mehmet Ağar, Emniyet Genel Müdürü olalı yaklaşık 3 ay olmuştu. Ağar, göreve geldikten sonra Özel Harekat Dairesi'ni oluşturarak eğitim için Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan (MİT) emekli Yarbay Korkut Eken'i görevlendirdi.

Hem TBMM Susurluk Komisyonu'nun hem Kutlu Savaş'ın raporlarındaki bilgilere göre; Çiller'in açıklamasından 2 ay sonra, 14 Ocak 'te bir dönem uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlanan Kürt iş adamı Behçet Cantürk ve şoförü Recep Kuzucu kaçırıldı. Cesetleri Sapanca'da bulundu.

Ardından Cantürk'ün avukatlığını yaptığı belirtilen ve kendisini "Kürt milliyetçisi" olarak tanımlayan Yusuf Ziya Ekinci, 24 Şubat 'te Ankara'da ölü bulundu.

Diyarbakırlı oto galeri sahibi Fevzi Aslan ve yeğeni Salih Aslan, Mart 'te İstanbul'da polis olduğunu söyleyen silahlı kişilerce bulundukları yerden götürüldü. Olaydan birkaç gün sonra, 28 Mart'ta aileleri aranarak Hendek-Sakarya otoyolu kenarında iki ceset bulunduğu söylendi. Aileler cesetleri teşhis ederek Fevzi ve Salih Aslan'a ait olduğunu doğruladı.

O dönem Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu'nda görevli; oyuncu ve yönetmen Yılmaz Erdoğan'ın amcası olan Namık Erdoğan, Mayıs 'te Ankara'da kaçırıldı. Cesedi birkaç gün sonra Kırıkkale yakınlarında bulundu.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın eşi Savaş Buldan, Hakkarili Hacı Karay ve Diyarbakırlı iş insanı Adnan Yıldırım'la birlikte 2 Haziran 'te İstanbul'da kaçırıldı. Cesetleri iki gün sonra Bolu'da bulundu. Otopsi raporlarına göre, üçüne de işkence yapılmıştı.

İstanbul barosuna kayıtlı, bazı PKK davalarında da avukatlık yapan, Behçet Cantürk'ün de avukatı Medet Serhat ve şoförü İsmail Karaalioğlu, 12 Kasım 'te İstanbul'da silahlı saldırıda öldürüldü. Olayda Serhat'ın eşi de ağır yaralandı.

Halkın Emek Partisi'nin (HEP) bir dönem Ankara İl Başkanlığı'nı yapan ve sonrasında avukatlığını da üstlenen Kürt avukat Faik Candan, Ankara'da kaçırıldıktan 12 gün sonra, 14 Aralık 'te çobanlar tarafından bir kanalda ölü olarak bulundu.

Eski Anavatan Partisi (ANAP) Keskin İlçe Başkanı Metin Vural'ın cesedi, kendisini polis olarak tanıtan kişiler tarafından arabasından indirilip götürüldükten bir gün sonra, 9 Ocak 'te, Kırıkkale'de bulundu.

İranlı Asgar Smitko ve İçişleri Bakanlığı'ndan daimi ikamet izni almış olan yine İranlı iş adamı Lazım Esmaelli, 15 Ocak 'te Yeşilköy'de bir casino'dan çıkışta kaçırıldı. 28 Ocak'ta cesetleri işkence görmüş halde Silivri'de bulundu.

Daha sonra MİT ajanı olduğu açıklanan ve organize suç örgütü liderlerinden, Alaattin Çakıcı'nın öldürülen eşinin babası Dündar Kılıç'la yakın ilişki içindeki Tarık Ümit de, Mart 'te özel harekat polisleri olduğunu söyleyen iki kişi tarafından İstanbul Erenköy'de kaçırıldı. Arabası birkaç gün sonra terk edilmiş halde Silivri'de bulundu. Bir daha kendisinden haber alınamadı.

Regal Otel'in sahibi Hikmet Babataş, 28 Nisan 'da yanına "bayramlaşmak için" geldiklerini söyleyen iki kişi tarafından Bodrum'da öldürüldü.

28 Temmuz 'da Babataş'ın ortaklarından, "kumarhaneler kralı" olarak bilinen ve daha önce ABD ve Belçika'da uyuşturucu kaçakçılığı suçlarından cezaevinde yatmış olan Ömer Lütfü Topal vurularak öldürüldü.

Yıllar sonra bu 18 kişiyle ilgili soruşturma dosyasına, 30 Eylül 'te kaçırılan ve günler sonra cesedi bulunan Yüksekovalı Ankara-Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın'ın öldrülmesi de eklendi.

Bu sırada Ağar, DYP'den Aralık seçimlerine girmiş; Mart 'da kurulan hükümette Adalet Bakanı olmuştu. 28 Haziran-8 Kasım tarihleri arasında da İçişleri Bakanlığı yaptı.

Susurluk Komisyonu'nda ortaya çıkanlar

3 Kasım 'da, Balıkesir'in Susurluk ilçesinde meydana gelen kaza, o güne kadar konuşulan ancak kanıtlanamayan ya da kamuoyuyla paylaşılmayan olaylarla ilgili bazı bilgilerin ortaya çıkmasının önünü açtı.

Araçta bulunan eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay kimliğini taşıyan ve 'lerden bu yana bir dizi suçtan aranan Abdullah Çatlı ile sevgilisi Gonca Us kazada hayatını kaybetti. Dönemin DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak ise yaralı kurtuldu.

Kaza sonrası, 'larda Emniyet ve MİT içinde "PKK ile mücadele" gerekçesiyle oluşturulan birimlerin birçok suça karıştığına ve faili meçhul cinayetlerden de sorumlu olabileceklerine dair bulgular ortaya çıktı. Bulguların ve suçlamaların merkezindeki İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, kazadan 5 gün sonra istifa etti.

Yerine Meral Akşener bakanlık koltuğuna oturdu.

12 Kasım 'da ise TBMM'de "Yasadışı Örgütlerin Devletle Olan Bağlantıları ile Susurluk'ta Meydana Gelen Kaza Olayının ve Arkasındaki İlişkilerin Aydınlığa Kavuşturulması Amacıyla Meclis Araştırması" yapılmasına karar verilerek Susurluk Araştırma Komisyonu kuruldu.

Bu, TBMM'de kurulan en önemli komisyonlardan biri oldu. Aralarında devletin güvenlik birimlerinin üst düzey isimleri, çete kurmakla suçlanan Özel Harekat polisleri ve cezaevlerindeki 13 tutuklu dahil 54 kişiyle görüşen komisyon, 4 ayın sonunda bir rapor yayımladı.

Topal ve Ümit cinayetleri başta olmak üzere bazı karanlık noktalara dair çarpıcı bilgiler ortaya çıktı.

Mehmet Eymür: MİT'e zaman zaman özel görevler verilir, kanuni görev sınırlarını aşan görevler…

Örneğin eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür, "Tarık Ümit'in yasal çerçevedeki konulara giren hususlarda kullandıkları bir kişi olduğunu ve uyuşturucu kaçakçılığı konusunda Emniyet birimlerine yardım ettiğini bildiğini" söyledi ve ekledi:

"MİT'e zaman zaman özel görevler verilir, ben de birçok bu tür görevlerde yer aldım. Kanuni görev sınırlarını aşan görevler, örneğin babaların, mafyaların toplanmasından sonra sorgulanmaları gibi görevler…"

Tarık Ümit'in kaybolmasıyla ilgili ise, kendisini kaçıran polis memurları tarafından Abdullah Çatlı'ya teslim edildiğinden emin olduğunu ve bu süreçte kaybolunca "öldürüldüğü kanaatini pekiştirdiğini" ifade etti.

Dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ise Ümit'in "sadece dışarıdan haber getiren birisi olduğunu" söyledi ancak faili meçhullerden haberdar olmadığını savundu:

"Bir takım ortadan kaldırılan insanlar PKK'ya yardım ettikleri amacıyla kaldırıldıysa bunu komisyon üyeleri de ben de basından öğrendim, bunun dışında söyleyecek bir şeyim yok."

'da Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı olan Hanefi Avcı, komisyonda doğrudan suçlamalarda bulundu.

Avcı, "Emniyet içerisinde Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'a bağlı; Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin'in başkanlığında özel harekatçılardan ve Korkut Eken'e bağlı sivillerden, MİT içinde Mehmet Eymür'e bağlı özel harpten geçmiş subaylar ile aşırı ülkücü ve mafya denen insanlardan, JİTEM (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) içinde kendilerine bağlı kişilerden teşekkül eden bir grup olduğunu; Behçet Cantürk, Savaş Buldan ve beraberinde gelişen eylemin ve bazı bombalama eylemlerinin bunlar tarafından yapıldığını, bunlara normal polis ve jandarmanın müdahale edemediğini, bunların zengin işadamlarına müdahale ettiklerini ve haraca bağladıklarını" söyledi.

İbrahim Şahin: Behçet Cantürk öldüğü zaman sevindik

Susurluk Komisyonu'nda ifade veren kritik isimlerden biri de Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin oldu.

Şahin, Özgür Gündem gazetesinin hissedarı olduğunu söylediği ve "PKK'ya en büyük mali desteği sağladığını" iddia ettiği Behçet Cantürk öldürüldüğünde "sevindiklerini" anlattı.

Savaş Buldan'ın da "PKK'ya destek verdiği kanaatinde olduğunu" söyleyen Şahin, "bu operasyonları kimin yaptığını bilmediğini" ifade etti.

Topal cinayeti sonrası özel harekatçıların kullandığı silahın olay yerinde bulunmasını ise "karalama çalışması" olarak değerlendirdi.

Topal cinayeti, Özel Harekat Dairesi'nin bazı elemanlarının, devlet görevlilerini de kullanarak uyuşturucu kaçakçılığı, kumarhanelerden çıkar elde etme, haraç ve insan öldürme gibi suçlara karıştığının ortaya çıktığı olay olması bakımından raporda önemli bir yer tuttu.

Komisyon raporunda Topal'ın öldürülmesi için kullanılan silahta Çatlı'nın parmak izinin bulunduğu; Tarık Ümit'in de en son İbrahim Şahin'in yakın çalışma arkadaşı iki polis memuruyla birlikte görüldüğü bilgileri yer aldı:

"Faili meçhul cinayetler binleri bulmuştur. Nitekim faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak Astsubay Hüseyin Oğuz 'Akşam istihbarat örgütleri bize bir liste verirdi, sabahleyin de tetikçiler bu listeleri gider vururlardı' demiştir."

O dönem Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel de, Başbakan Necmettin Erbakan'a yazdığı mektupta İbrahim Şahin ve Mehmet Ağar'ın doğrudan olaylarla bağlantılı olabileceği ve "Suça karışan asgari kişi vardı. Bunlar, devlet emrinde çalışan katillerdir" ifadelerine yer verdi.

Raporda Tansu Çiller'in koruma polislerinin, bir başka organize suç örgütü lideri Tevfik Nurullah Ağansoy öldürüldüğü sırada olay yerinde bulunduğu bilgisine de yer verildi ve bu durum "çok vahim" olarak nitelendirildi.

Ardından Başbakan olan Mesut Yılmaz, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'tan yeni bir rapor talep etti.

Ocak 'de hazırlanan raporda, "Ömer Lütfü Topal organizasyonunun uluslararası ölçekte ve değerde uyuşturucu ticareti yaparak mafyalaşma sürecini gösterdiğinden" bahsedildi:

"Eğer öldürülmeseydi ülkenin en etkili ilişkileri içinde, istediği yere ve makama nüfuz edebilme imkânını bulacak ve birkaç yıl sonra da gerçek manâda dokunulmazlığa kavuşacaktı."

Raporun, örgütün tetikçilerinden "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'la ilgili bölümünde ise Sönmez Köksal'la ilgili şu ifadeler yer aldı:

"30 Kasım tarihinde Sayın Başbakan'ın başkanlığında ve MİT'te yapılan toplantıda, bu noktadaki tenkidimiz ve MİT'in saygın bir kurum olduğu, bu tip işlerinden üzüntü duyulduğu belirtilince Müsteşar Sayın Sönmez Köksal; 'Siz MİT'in her zaman saygın kişilerle mi çalıştığını sanıyorsunuz?' şeklinde bir soru sormuştu."

İranlı Asgar Smitko ve Lazem Esmaeili için uyuşturucu kaçakçılığı ve evrakta sahtecilik yaptıkları bilgisine yer verilen rapor, bu isimlerin ailelerinin öldürülmeden önce Yeşil'e "haraç verdiğinin" tespit edildiğini de açıkladı.

Raporda Behçet Cantürk için "Ermeni asıllı, halkı ayaklandırmaya çalışan Kürtçü şahıslardan, Asala mensupları ile sıkı ilişkiler içinde olduğu ve PKK'ya aktarılmak üzere uyuşturucu kaçakçılarının para toplanmasına aracılık yaptığı" ifadeleri yer aldı. "Yasal yollar yetmemiş, neticede Türk Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve karar infaz edilmiştir" denildi.

Mehmet Eymür'ün Ağar'ı, Akşener'i, Özer Çiller'i ve DYP Genel Merkezi'ni aradığı da belirtildi.

Şu ifadelerse, suç örgütleriyle devletin bazı birimlerinin Susurluk kazasıyla su yüzüne çıkan işbirliğini ortaya koyuyordu:

"Susurluk olayının pek çok görüntüsünde Abdullah Çatlı vardır. Ama Çatlı'nın net resminin zemini, Ankara'nın silueti ile tamamlanmaktadır."

Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu: Çetelerin devlete diklenecekleri zaman çok uzakta değil'

Aynı raporda, Sedat Peker'in de o dönem Jandarma İstihbaratı'na kayıtlı numaraları aradığı, aynı şekilde bu numaralardan da kendisinin arandığı belirtiliyor.

Rapora göre JİTEM'in kurucularından olduğu iddia edilen ve JİTEM davasından yargılanan Veli Küçük'ü de aradığı telefon kayıtlarından ortaya çıktı.

Rapor, öldürülen kişilerin uyuşturucu kaçakçılığı yaptığına vurgu yapıyor, "organizasyonların çoğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi kökenlidir" diyordu. Sedat Peker'in videosunda "Ağar'la iş yaptığını" iddia ettiği Baybaşin'in de adını vererek "PKK ile ilişki içinde oldukları tespit edilmiştir" ifadeleri yer alıyordu.

Raporun şu cümlesi ise, bugüne dikkat çeker nitelikte:

"Bütün bu çete faaliyetlerini Susurluk olayı adıyla vasıflandırmaz ve topyekûn ıslah projeleri ele alınmazsa, mahalli çetelerin ve kabadayıların devlete diklenecekleri zamanın çok uzakta olmadığını söylemek kehanet sayılmayacaktır."

Perinçek'in 'Çiller Özel Örgütü' iddiası

'da darbecilerin yargılanmasının önünü açan anayasa değişikliği referandumunun ardından 'nin Mayıs ayında TBMM'de Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu kuruldu.

Bu komisyonda, Çiller'in 19 yıl önceki sözleri bir kez daha gündeme geldi.

Komisyon'un sorularını, üyelerini Yeniköy'deki yalısına davet ederek yanıtlayan Çiller, listenin MGK'da İçişleri Bakanlığı'ndan geldiğini söyledi:

"Evet, böyle bir liste geldi önüme. Tahmin ediyorum ki İçişleri Bakanlığı'ndan geldi. MGK'da da bu tarz birtakım iş adamlarının finansman için tehdit edildiği ve zorla para toplandığı ifade edildi. Bu çerçevede, o gün, hatta o anda önüme gelen bir listeydi. 'Kimse buna boyun eğmesin, biz bunları koruruz. Kim bunu yapıyorsa bunları da önleriz Bu iş adamları tehdit ediliyorsa korkmasınlar' Verdiğim mesaj buydu."

ve tarihli TBMM ve Kutlu Savaş raporlarında, suça karışan grupların Çiller'le bağlantılarına da yer verildi.

Ama Çiller'le ilgili asıl iddialar, hem TBMM Komisyonu'na ifade veren hem de Susurluk kazası öncesinde iddiaları gündeme getiren, o dönem İşçi Partisi Genel Başkanı olan Doğu Perinçek'ten geldi. Perinçek, MİT'in faili meçhullerle ilgili bir rapor hazırladığından ve Tansu ile Özer Çiller'in başında olduğu bir "Çiller Özel Örgütü"nden söz ediyordu.

Sönmez Köksal'ın 17 Kasım 'da hazırladığı bir başka MİT raporunda da devlet içinde "Çiller suç örgütü" adında bir oluşumun varlığından söz ediliyordu. Bu raporun detayları, 'te, bugün Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Nusret Senem'in yazdığı bir kitapla ortaya çıktı.

Perinçek, Aralık 'da TBMM Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadesinde de "Çiller Özel Örgütü'nün PKK ile aynı çanaktan beslendiğini, PKK'nın Suriye'den getirdiği uyuşturucuyu bunların alarak Ege güzergahı denen yol üzerinden Avrupa'ya sevk ettiklerini, Abdullah Çatlı'nın Hollanda, Hüseyin Kocadağ'ın da Fransa bağlantısı olduklarını, Hollanda ve Fransa'da ayakları olduğunu, sol maskeli örgütleri de eroin işinin içine çekerek kontrol altına aldıklarını" öne sürdü.

Özer Çiller'in bu işleri CIA ile ortaklaşa yürüttüğünü ve Mesut Yılmaz'ın da evini dinlettiğini; Baybaşin'in "eroin kaçakçılığını Mehmet Ağar ve Özer Çiller ile birlikte yaptığını" iddia etti.

'da verilen beraat kararını istinaf mahkemesi bozdu

'larda Özel Harekat Polisi olarak Şahin'le birlikte çalışan ve Topal cinayetinde adı geçen Ayhan Çarkın, 'de Kazlıçeşme'deki Nevruz kutlamalarında görüntülendi. Birçok kişi için sürpriz olan bu görüntüler sonrası Çarkın, 'lı yıllarda PKK ile mücadele kapsamında işkenceler yapıldığını ve devlet eliyle cinayetler işlediklerini söyledi.

Olaylarla ilgili 'ların sonundaki raporlarda sıklıkla adı geçen İbrahim Şahin, aynı yıl Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'nin başlattığı faili meçhul cinayetler soruşturması kapsamında ifade verdi.

Radikal gazetesinin o dönem ele geçirdiği ifadelere göre Şahin, "Kesinlikle Kürt iş adamları bürokratlarına yönelik benim bildiğim bir ölüm listesi yoktur. Sadece şahsımda kimin getirdiğini bilmediğim, Kürt Ulusal Meclisi üyelerine ilişkin bir liste bulunmaktaydı. Bu kapsamda yurt dışına giden PKK ile toplantı yapan kişileri belirtir bir liste vardı." dedi.

Soruşturma, 'te biri Mecit Baskın, diğeri diğer 18 cinayetle ilgili iki iddianameye dönüştü. İki dosya birleştirilerek dava açıldı.

İddianamede, sanıklar Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu, Ercan Ersoy, Ahmet Demirel, Ayhan Özkan, Seyfettin Lap, Enver Ulu, Uğur Şahin, Alper Tekdemir, Yusuf Yüksel, Abbas Semih Sueri, Lokman Külünk, Mahmut Yıldırım, Nurettin Güven ve Muhsin Korman'ın "cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek" suçundan cezalandırılmaları talep edildi.

Sanıkların tamamının tutuksuz yargılanmasına karar verildi.

Kaynak, Twitter/uzeyircakmaktas

Şubat 'teki duruşmada dinlenen Ağar, "Aleyhime hiçbir somut delil yok. O dönemde faili meçhul olayların aydınlatılmasında da yüzde 90 oranında başarı sağlanmıştır. Bilerek suç örgütü kurmam, suçluyu kayırmam, suça yönlendirmem mümkün değildir. Böyle bir şey olmamıştır. Suç işlemesi için kimseye emir vermedim. Öldürüldüğü iddia edilen kimselerle ilgili benim herhangi bir ilgim, bilgim yok" dedi.

Davanın 10 Nisan tarihli duruşmasında, tanık olarak dinlenen Mehmet Eymür, "'te Tarık Ümit'in kendisine öldürülecek 29 Kürt iş adamının ismini verdiğini, listenin sonradan 54 kişiye çıktığını ve Ümit'in bu kişilerden bazılarını öldürdüğünü" söyledi.

Listenin Ağar ve Şahin'le birlikte hazırlandığını savundu ve ilk aşamadaki 29 kişiyi mahkemede okudu. Basına yansıyan ifadeye göre listede Mehmet Emin Soydaş, Cihat Tokat, Mustafa Bayram, Cahit Kocakaya, Hakkı Aksoy, Hurşit Savaş, Abdullah Cantürk, Hüseyin Baybaşin, Lazem Esmaili, Lokman İranlı, Nizam Bayramoğlu, Varujan Kumdagezer, Cumhur Demir, Fırat Tuncelili, Hurşit Han, Hamdi Yağan, Şükrü Koray, Adil Durmaz, Askar Smitko İranlı, Hasan Kuş, Mehmet Kaygısız, Doktor Cabbar, Nafiz Bostancı, Rado Rash, Kadri Parmaksız, Sıddık Kaya, Raguend İranlı, Dursun Karataş ve Nezir Karakuş vardı.

Tansu Çiller ve Özer Çiller'in tanık olarak dinlenmesi talebi ise reddedildi.

Ankara JİTEM davası olarak bilinen dava, Aralık 'da tüm sanıkların beraatiyle sonuçlandı.

1,5 yıl sonra, 5 Nisan 'de ise İstinaf mahkemesi olarak görev yapan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin sanıklar hakkındaki beraat kararını bozdu.

Ancak beraat kararının bozulmasının kamuoyuna yansıması, Sedat Peker'in 23 Mayıs'ta yayımladığı ve faili meçhullerle ilgili Ağar'ı suçladığı videonun ardından geldi.

Kürtçe konuştukları için 7 yılda 5 kişi öldürüldü

ŞIRNAK - Son 7 yılda 5 kişinin Kürtçe konuştuğu için öldürülmesinin "Kürt varlığına tahammülsüzlük" olarak değerlendiren Birca Belek Dil ve Kültür Derneği Eşbaşkanı Mîrza Ronî, "Korkuyu örgütleyerek dilin konuşulmasını engellemek istiyorlar" dedi.

Celadet Elî Bedirxan ve yol arkadaşlarının Suriye'nin başkenti Şam'da 'de çıkardığı Hawar dergisinin yayın hayatına başladığı 15 Mayıs, Kürt Ulusal Kongresi'nin tarihinde aldığı karar üzerine her yıl Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor. Söz konusu gün, bu yılda da asimilasyon ve Kürtçe üzerindeki baskılar ile karşılanıyor. 

 

IRKÇI SALDIRILAR

 

Hükümet yetkilileri, öğretmen atamadığı seçmeli dersler üzerinden yıllardır asimilasyon politikalarının sona erdiğini savunuyor. Diğer yandan Kürtçe dergi, gazete, ajans ve televizyonları kapatıyor. Meclis'te Kürtçeyi "bilinmeyen dil" olarak kayıt altına aldırtan hükümet, Kürtçe konuşanların karşı karşıya kaldıkları ırkçı uygulamalar ve fiziki saldırılar karşısında sessiz kalıyor. Sadece son 7 yıl içerisinde sırf Kürtçe konuştuğu için 5 kişi ırkçı saldırılar sonucu yaşamını yitirdi ve birçok kişi bu saldırılardan yaralı kurtuldu. Yine ırkçı saldırılardan kaynaklı yerlerini terk etmek zorunda kalanlar oldu. 

 

Söz konusu olayların bazıları şöyle: 

 

"* ’te İstanbul’da servis aracında Kürtçe konuşan Rıdvan İşler bir grup ırkçının saldırısına uğradı.  

 

* 13 Mart 'te Erzurum'un Karayazı ilçesinde 6'ncı sınıf öğrencisi A.Ö., Kürtçe konuştuğu için öğretmeni tarafından darp edildi ve okuldan uzaklaştırıldı. 

 

* 24 Ekim 'te İstanbul Avcılar’da 3 çocuk babası olan Selim Serhed, Kürtçe şarkı söylediği için ırkçı saldırganlar tarafından öldürüldü.  

 

* 8 Eylül 'te İstanbul Kağıthane’de Sedat Akbaş (21), cep telefonuyla Kürtçe konuştuğu sırada saldırıya uğradı ve sonrasında yaşamını yitirdi.  

 

* 26 Nisan 'da Uşak'ta inşaat işçisi olan Eren Sömer (26) ve Ufuk Çelik (28), Kürtçe konuştukları için ırkçı bir grubun bıçaklı saldırısına maruz kaldı.  

 

* 14 Mayıs 'da Aydın'ın Nazilli ilçesindeki bir yurtta kalan üniversite öğrencisi Pınar Çetinkaya, ailesiyle telefonda Kürtçe konuştuğu için “örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla yurttan atıldı. 

 

* 10 Şubat 'de Sivas’ta bir inşaat işçisi, Kürtçe konuştuğu için ırkçılar tarafından darp edildi. 

 

* 10 Kasım ’de Ağrı’da zorunlu askerlik yapan Fikret Aydemir, Kürtçe konuştuğu için bir grup ırkçı askerin saldırısına uğradı.  

 

* 16 Aralık ’de Sakarya’nın Hendek ilçesinde Kürtçe konuşan Kadir Sakçı ve oğlu Burhan Sakçı, "Kürdüz" demeleri sonrası silahlı saldırıya uğradı. Baba Sakçı kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.  

 

* 28 Aralık 'de İstanbul Gaziosmanpaşa'da Sinan Encü, Kürtçe konuştuğu için tellakın sert müdahalesine maruz kaldı.

 

* 13 Ekim 'da Sakarya’da Şirin Tosun (19), Kürtçe konuştuğu için önce 6 kişi tarafından linç edildi, daha sonra silahla vurularak öldürüldü.  

 

* 16 Ekim 'da Çanakkale'de göz ameliyatı olan eşi Bedriye Yaşlı (71) ile Kürtçe konuşan Ekrem Yaşlı (74), başka bir hasta refakatçisi tarafından ırkçı saldırıya uğradı.  

 

* 1 Haziran ’de Ankara Etimesgut ilçesinde 20 yaşındaki Barış Çakan, Kürtçe müzik dinlediği için 3 kişilik bir grubun bıçaklı saldırısı sonucu yaşamını yitirdi.  

 

* 13 Kasım ’de İBB Şehir Tiyatroları'nın Kasım programında yer alan "Bêrû" adlı Kürtçe oyununun sahnelenmesi valilik kararıyla yasaklandı.  

 

* 12 Aralık ’de İsmet Tuna, Kocaeli’nde otobüste annesi ile Kürtçe konuştuğu için otobüs muavini tarafından saldırıya maruz kaldı.  

 

* 12 Aralık ’de Adana’da askerlik yaptığı sırada Kürtçe bir şarkıyı kendi tarzıyla söyleyerek sosyal medyada paylaşan Fırat Polat, soruşturmaya tabi tutuldu.  

 

* 10 Ekim ’de İBB Şehir Tiyatrosunda sahnelenmesi planlanan Kürtçe tiyatro oyununu, kaymakamlık tarafından gösterime kısa süre kala süresiz yasaklandı."

 

KÜRTÇE ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR

 

Tüm bu yasaklama, kapatma ve baskılara rağmen bölge kentlerinde Kürtçe çalışmalar aralıksız devam etti. Söz konusu çalışmaların yapıldığı yerlerden birisi ise Şırnak'ın Cizre ilçesinde 22 Eylül açılan Birca Belek Dil ve Kültür Derneği.  

 

Derneğin Eşbaşkanı olan yazar Mîrza Ronî, dile dönük baskıların "Kürt varlığına tahammülsüzlükten" kaynaklandığını kaydetti. Kürtçenin Mezopotamya coğrafyasının kadim dillerinden birisi olduğuna dikkati çeken Ronî, "Bu kadim dil elbette her zaman egemen güçlerin hedefi olmuştur. Kürtçeyi her zaman bir tehdit olarak görmüşler. Bu nedenle Kürt dili hep yasaklandı" diye kaydetti. Kürtçenin halen birçok alanda yasaklı olduğunu söyleyen Ronî, “Bir dili yasakladığınızda o toplumun varlığını da yasaklamış olursunuz. Ama bütün saldırılara rağmen Kürt halkı yıllardır bu dil için mücadele veriyor ve resmi bir dil olması için çabalıyor” diye kaydetti. 

 

'İNTERNET ÜZERİNDEN DİL YAŞATILMAZ'

 

Dili yasaklayan yurttaşların da sık sık ırkçı saldırılara maruz kaldığını kaydeden Ronî, "Saldırılarla ve katletmekle Kürtçe susturulmak istenmiştir" dedi. "Bir kişiyi kendi anadilinde konuştuğu için öldürmek dile karşı en düşmanca tavırdır" diyen Ronî, "Kürtçe resmi dil olduğunda Kürt varlığı tanınacağını biliyorlar. Bundan kaynaklı korkuyu örgütleyerek bu dilin konuşulmasını engellemek istiyorlar" ifadelerini kullandı. 

 

Dil üzerindeki yasakçı politikaları "utanç verici" olarak nitelendiren Ronî, her şeye rağmen dilin yaşatılması için çaba gösterilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Ronî, şöyle devam etti: "Dili yaşatmak istiyorsak Kürtçeye ciddi yaklaşmamız gerekiyor. Bana göre online üzerinden ya da internet üzerinden Kürtçe ders vermek bu dili yaşatmaya yetmez. Birçok insan internet kullanmıyor. Ya da sosyal medya üzerinden dili öğrenemiyor. Toplumun içine karışmak gerekir. Sadece dijital dil ile yetinirsek bu dili yaşatmamıza yetmeyecek ve bu saldırıların önüne de geçemeyecektir."

 

MA / Zeynep Durgut

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir