Farzların, vitir namazının ve müekked sünnetlerin son kade (oturuş)larında, gayri müekked sünnetler ile diğer nafile namazların da her kadesinde tahiyyattan sonra Salli-Barik dualarının okunması sünnettir.
Salli-Barik dualarının okunmaması, namazı bozmaz, namazın iade edilmesini gerektirmez. Fakat nasıl olsa namaz sahih oluyor diyerek sünnetleri önemsememek, terk etmek son derece sakıncalıdır. Yukarıda ifade edildiği üzere bu sünnetleri terk etmek, namazın bozulmasını, iadesini gerektirmez. Şu kadar var ki, hafife alınmaksızın kasten terk edilmesi bir günahtır, seafoodplus.infober (S.A.V) Efendimizin şefaatinden bir mahrumiyettir. Fakat istihfaf edilmesi yani bir sünnetin hak görülmemesi, hikmetten uzak, abes sayılması, -neûzü billâh = ALLAHa sığınırız- kâfirliktir. Çünkü sünnet de şerî hükümlerden, esaslardan biridir.
Unutmayalım ki namazların sünnetleri, namazların vaciplerini tamamlar, onlardaki kusurları gidermeye ve fazla sevaba vesile olur. Sünnetlere riayet ve devam etmek Rasulullah (S.A.V)e bir sevgi göstergesidir.
Üzerinde çok sayıda namaz borcu olan bir kimse daha fazla kaza namazı kılabilmek gayesiyle namazın içindeki sünnetleri terk edebilir mi sorunuza gelirsek:
Bu şekilde hareket etmenizi tavsiye etmeyiz. Çünkü vaktinde namazını kılmayan kimse hem namazını terk etmenin hem de geciktirmenin günahını kazanır. Kaza namazı ile kişi, terk etmenin günahından kurtulurken, geciktirmenin günahından kurtulabilmek için ayrıca tövbe ve istiğfar etmesi gerekir. İşte bu noktada pişmanlığımızın samimi bulunup kabul görmesi için namazlarımızı tadil-i erkan üzere, farzlarına, vaciplerine, sünnet ve müstehaplarına son derece dikkat ederek kılmamızın önemi bulunmaktadır.
Namazda ve diğer ibadetlerimizde okunan duaları, hem okuyarak hem de tavsiye ederek bize öğreten Peygamber Efendimiz (asv)dır. Bu nedenle namazda okunan salavat dualarını da elbette okumuşlardır.
Hanefîlere göre (1): Hz. Peygamber (a.s.v)e İbrahîmî salavat getirmek sünnettir. Malikilere göre (2), son teşehhütten sonra Hz. Peygamber (a.s.v)e salavat getirmek de sünnettir. Bunun gibi, yani ister ilk teşehhüt olsun ister son teşehhüt, her teşehhüt kendi başına bir sünnettir.
Şafiî ve Hanbelilere göre ise(3): Son teşehhütte Hz. Peygamber (a.s.v)e salavat getirmek vaciptir. Hz. Peygamberin âline salavat getirmek ise Şâfıîlere göre sünnet, Hanbelîlere göre vaciptir.
Hanbelilere göre, vacip olmasının dayandığı delil, Kâb b. Ucrenin rivayetidir: Hz. Peygamber (a.s.v) bizim yanımıza geldi. Biz dedik ki: Yâ Resulallah! Allah bize, sana nasıl selâm getireceğimizi bildirdi. Sen de bize sana nasıl salavat getireceğimizi öğret. Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: (4)
Ey Allahım! Peygamberimiz Muhammede ve onun ailesine salat et, onların şerefte kadrini yücelt; Hz. İbrahim ve ailesine salat ettiğin gibi. Ve yine Hz. Muhammed Efendimizi ve ailesini mübarek kıl, onların feyiz ve bereketlerini daima arttır; Hz. İbrahim ve ailesini mübarek kıldığın gibi. Şüphe yok ki sen Hamîdsin, Mecidsin.
Esremin Faddale b. Ubeydden rivayet ettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.v) namazında dua edip Rabbini temcid etmeyen (övmeyen) ve Hz. Peygamber (a.s.v)e salavat getirmeyen birini duydu ve: Bu adam acele etti. buyurduktan sonra onu huzuruna çağırtıp şöyle buyurdu:
Sizden biri namaz kılınca önce Rabbini övmekle başlasın, sonra Peygamberine salavat getirsin, sonra da dilediği gibi duada bulunsun.
Bu hadisteki emir vücubu gerektirir. Hz. Peygamber (a.s.v)e salavat getirmenin şekli Hz. Kâbın rivayet ettiği hadiste zikredilen şekildedir.
Şâfiîler, Hz. Peygamber (a.s.v)e salavat getirmenin vacip olduğuna Kuranın emrini delil getirmektedirler. Bu emirde: Ey iman edenler! Hz. Peygambere salavat getirip selâm verin.(Ahzab, 33/56) ayeti ile daha önce geçen hadis, bu manada Darekutnide ve İbni Hıbbanın Sahihi ile Hâkimin Müstedrekinde zikredilen ve Müslimin şartına bağlı olarak sahih olduğu söylenen hadis ile Ahmed, Müslim Nesaî ve Tirmizinin rivayet ettiği ve Tirmizinin sahih dediği hadise dayanmaktadır. Hz. Peygamber (a.s.v)e ve aline salavat getirmenin asgarî ölçüsü Allahumme salli alâ Muhammedin ve âlihî ifadesidir. Mecide kadarki ilâveler ise sünnettir.
Hz. Peygamber (asv)in âline salavat getirmenin sünnet olması, Ebu Züranın rivayet ettiği hadise dayanmaktadır: Hz. Peygambere salavat getirmek bir emirdir. Bu emri terk edenlerin namazlarını yeniden kılmaları gerekir. (5) Bu hadiste Hz. Peygamberin âline salavat getirmeyi zikretmemiştir.
Hanefî ve Malikîlerin Hz. Peygamber (asv)e salavat getirmenin mutlak olarak sünnet olduğu görüşlerinin dayandığı delil şudur: Hadislerdeki mezkur emirler bize salavatın keyfiyetini öğretiyor. Bu durum salavatın vacip olmasını gerektirmez. Şevkânî bu konuda şöyle demiştir: (6) Salavat getirmenin vacip olduğuna hükmedenlerin dayandıkları deliller bana göre sabit değildir. Sabit olduğunu farz etsek bile, namazını kötü bir şekilde kılan bedeviye Hz. Peygamberin bunu öğretmeyi terk etmesi, özellikle: Bunları yaptığın zaman namazın tamdır. sözü, salavat ge¬tirmenin mendup olduğuna delâlet eden bir karinedir. Hz. Peygamberin teşehhüdü öğrettikten sonra İbni Mesuda: Bunu söylediğin zaman yahut bunu bitirdiğin zaman namazını bitirmiş olursun. Eğer kalkmak istersen kalk, oturmak istersen otur. (7) buyurmuştur.
Namaz dışında Hz Peygamber (a.s.v)e salavat getirmek vacip olmayıp menduptur. Taberî, ayetin hükmünün mendupluk manasına hamledildiği hususunda icma bulunduğunu bildirmiştir. Hanefilere göre (8) kişinin ömründe bir kere Hz. Peygamber (a.s.v)e salavat getirmesi farzdır. Mezhebe göre, Hz. Peygamberin ismi bir mecliste zikredildikçe salavatın tekrarlanması müstahaptır. Fetva da bunun üzerinedir.
Muhammed (a.s.v) Lafzının Başında Seyyidina İfadesini Kullanmak:
Hanefî ve Şâfiîlere göre (9), İbrahîmi salavatların okunduğu namazlarda Muhammed lafzından önce seyyidina lafzını kullanmak menduptur. Bunu yapmak yapmamaktan daha faziletlidir. Beni namazda seyyidlik ile vasıflandırmayıntarzında rivayet edilen hadis ise uydurmadır. (10)
Dipnotlar:
1- ed-Dürrul-Muhtâr, 1,
2- eş-Şerhus-Sağir, 1,
3- Mugnil-Muhtaç, 1, vd. el-Muğnî: I,
4- Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir.
5- Neylül-Evtâr, II,
6-Neylül-Evtâr, II,
7- Bu hadisi Ahmed, Ebu Dâvud, Tirmizî ve Darekutni rivayet etmişlerdir.
8- ed-Dürrül-Muhtâr, 1,; Tebyînül-Hakâyık, I,
9- ed-Dürrül-Muhtar. 1,; Haşiyetül-Bacuri, I,; Şerhul-Hadramiyye,
Esnel-metalib,
(İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Prof. Dr. Vehbe Zuhayli)