saçma kısa hikayeler / Hayattan hikayeler okuyun. Hayattan komik hikayeler

Saçma Kısa Hikayeler

saçma kısa hikayeler

OKUDUĞUM EN SAÇMA HİKAYE

  • Yüzbaşı
    Mesaj
    Konu Sahibi
    Biraz &#;nce bu hikayeyi okudum yaw ne kadar sa&#;ma birşey bu yaw

    Edison &#;l&#;m d&#;şeğinde Yatağın başındaki en baba profes&#;rler meraktan inim inim inliyomuş. Sonunda biri dayanamayıp ağzındaki baklayı &#;ıkarmış: “Yahu Edison, bak &#;l&#;yosun. Tanrı aşkına s&#;yle. Nasıl buldun bu elektriği, ampulu?” Mucit baba zaten son nefesini vermek &#;zereymiş, “Bu zamana kadar sakladım da n’oldu? Şunlara s&#;yleyim de gider ayak bi hayır olsun” diye d&#;ş&#;nm&#;ş. Hafif&#;e doğrulmuş, “Bakın” demiş, heepsi, o koca koca bilimadamları, Aynştayn, Madam K&#;ri, Past&#;r mast&#;r p&#;r dikkat kulaklarını dikmiş. Edison son bi gayretle kapıya doğru uzatmış parmağını, “Şu i&#;erki odada bi kasa var. Anahtarı da &#;alışma masamın ikinci &#;ekmecesinde. Ben &#;ld&#;kten sonra a&#;ın bakın, sorunuzun cevabı o kasada gizli.”

    Neyse abicim, Edison beş dak’ka sonra hakkın rahmetine kavuşmuş. Adamların hepsi bir koşu kasanın başında almışlar soluğu. Kasayı a&#;mışlar ki bir de ne g&#;rs&#;nler canım abim; kasada Nur Suresi duruyomuş, Nur Suresiii(ALINTI)







  • Yarbay
    Mesaj
  • Süresiz olarak uzaklaştırıldı.
  • Yarbay
    Mesaj
  • Çavuş
    47 Mesaj
  • Yarbay
    Mesaj
  • Süresiz olarak uzaklaştırıldı.
    Buyrunuz N&#;r :


    en-n&#;r

    64 (altmışd&#;rt) &#;yetten ibaret olan s&#;renin tamamı medine'de n&#;zil olmuştur. "n&#;r &#;yeti" diye bilinen &#;yette allah'ın, g&#;kleri ve yeri aydınlatan n&#;rundan bahsedildiği i&#;in "n&#;r s&#;resi" adını almıştır.

    rahm&#;n ve rah&#;m (olan) allah'ın adıyla.

    1. (bu) bizim inz&#;l ettiğimiz ve (h&#;k&#;mlerini &#;zerinize) farz kıldığımız bir s&#;redir. belki d&#;ş&#;n&#;p &#;ğ&#;t alırsınız diye onda a&#;ık se&#;ik &#;yetler indirdik.

    2. zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine y&#;z sopa vurun; allah'a ve ahiret g&#;n&#;ne inanıyorsanız, allah'ın dininde (h&#;k&#;mlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. m&#;minlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.

    3. zina eden erkek, zina eden veya m&#;şrik olan bir kadından başkası ile evlenmez; zina eden kadınla da ancak zina eden veya m&#;şrik olan erkek evlenir. bu, m&#;minlere haram kılınmıştır.

    4. namuslu kadınlara zina esnasında bulunup, sonra (bunu isbat i&#;in) d&#;rt şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hi&#;bir zaman kabul etmeyin. onlar tamamen g&#;nahk&#;rdırlar.

    5. ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar m&#;stesnadır. allah &#;ok bağışlayıcı ve merhametlidir.

    6. eşlerine zina esnasında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru s&#;yleyenlerden olduğuna dair d&#;rt defa allah adına yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defa da, eğer yalan s&#;yleyenlerden ise allah'ın l&#;netinin kendi &#;zerine olmasını dilemesidir.

    7. beşinci defa da: eğer yalan s&#;yleyenlerden ise allah'ın l&#;netinin kendi &#;zerine olmasını dilemesidir.

    8. kadının, kocasının yalan s&#;yleyenlerden olduğuna dair d&#;rt defa allah adına yemin ve şahitlik etmesi,kendisinden cezayı kaldırır.

    9. beşinci defa da, eğer (kocası) doğru s&#;yleyenlerden ise allah'ın gazabının kendi &#;zerine olmasını diler.

    ya allah'ın size bol l&#;tfu ve merhameti bulunmasaydı ve allah, tevbeleri kabul eden h&#;k&#;m ve hikmet sahibi olmasaydı (haliniz nice olurdu)!

    (peygamber'in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar ş&#;phesiz sizin i&#;inizden bir guruptur. bunu kendiniz i&#;in bir k&#;t&#;l&#;k sanmayın, aksine o, sizin i&#;in bir iyiliktir. onlardan her bir kişiye, g&#;nah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. onlardan (elebaşlık yapıp) bu g&#;nahın b&#;y&#;kl&#;ğ&#;n&#; y&#;klenen kimse i&#;in de &#;ok b&#;y&#;k bir azap vardır.

    bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın m&#;minlerin, kendi vicdanları ile h&#;sn&#;zanda bulunup da: "bu, apa&#;ık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?

    onların (iftiracıların) da bu konuda d&#;rt şahit getirmeleri gerekmez miydi? mademki şahitler getiremediler, &#;yle ise onlar allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.

    eğer d&#;nyada ve ahirette allah'ın l&#;tuf ve merhameti &#;st&#;n&#;zde olmasaydı, i&#;ine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka b&#;y&#;k bir azap isabet ederdi.

    &#;&#;nk&#; siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. bunun &#;nemsiz olduğunu sanıyorsunuz. halbuki bu, allah katında &#;ok b&#;y&#;k (bir su&#;) tur.

    onu duyduğunuzda: "bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. h&#;ş&#;! bu, &#;ok b&#;y&#;k bir iftiradır" demeli değil miydiniz?

    eğer inanmış insanlarsanız, allah, bir daha buna benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarır.

    ve allah &#;yetleri size a&#;ıklıyor. allah, (işin i&#; y&#;z&#;n&#;) &#;ok iyi bilir, h&#;k&#;m ve hikmet sahibidir.

    inananlar arasında &#;irkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler i&#;in d&#;nyada da ahirette de &#;etin bir ceza vardır. allah bilir, siz bilmezsiniz.

    ya sizin &#;st&#;n&#;ze allah'ın l&#;tuf ve merhameti olmasaydı, allah &#;ok şefkatli ve merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)!

    ey iman edenler! şeytanın adımlarını takip etmeyin. kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği (y&#;zkızartıcı su&#;ları) ve k&#;t&#;l&#;ğ&#; emreder. eğer &#;st&#;n&#;zde allah'ın l&#;tuf ve merhameti olmasaydı, i&#;inizden hi&#;bir kimse asla temize &#;ıkamazdı. fakat allah dilediğini arındırır. allah işitir ve bilir.

    i&#;inizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, allah yolunda g&#;&#; edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar; feragat g&#;stersinler. allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? allah &#;ok bağışlayandır, &#;ok merhametlidir.

    namuslu, k&#;t&#;l&#;klerden habersiz m&#;min kadınlara zina isnadında bulunanlar, d&#;nya ve ahirette l&#;netlenmişlerdir. onlar i&#;in &#;ok b&#;y&#;k bir azap vardır.

    o g&#;n dilleri,elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.

    o g&#;n allah onlara ger&#;ek cezalarını tastamam verecek ve onlar allah'ın apa&#;ık ger&#;ek olduğunu anlayacaklardır.

    k&#;t&#; kadınlar k&#;t&#; erkeklere, k&#;t&#; erkekler ise k&#;t&#; kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. bu sonuncular, (iftiracıların) s&#;ylediklerinden &#;ok uzaktırlar. kendileri i&#;in bağışlanma ve g&#;zel bir rızık vardır.

    ey iman edenler! kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip (izin alıp) ev halkına sel&#;m vermedik&#;e girmeyin. bu sizin i&#;in daha iyidir; herhalde (bunu) d&#;ş&#;n&#;p anlarsınız.

    orada hi&#;bir kimse bulamadınızsa, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. eğer size, "geri d&#;n&#;n!" denilirse, hemen d&#;n&#;n. &#;&#;nk&#; bu, sizin i&#;in daha nezih bir davranıştır. allah, yaptığınızı bilir.

    i&#;inde kendinize ait eşyanın bulunduğu oturulmayan evlere girmenizde herhangi bir sakınca yoktur. allah, sizin a&#;ığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.

    (res&#;l&#;m!) m&#;min erkeklere, g&#;zlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını s&#;yle. &#;&#;nk&#; bu, kendileri i&#;in daha temiz bir davranıştır. ş&#;phesiz allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

    m&#;min kadınlara da s&#;yle: g&#;zlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. g&#;r&#;nen kısımları m&#;stesna olmak &#;zere, zinetlerini teşhir etmesinler. baş &#;rt&#;lerini, yakalarının &#;zerine (kadar) &#;rts&#;nler. kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (m&#;min kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (k&#;leleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmet&#;i vb. t&#;bi kimseler, yahut hen&#;z kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan &#;ocuklardan başkasına zinetlerini g&#;stermesinler. gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (dikkatleri &#;zerine &#;ekecek tarzda y&#;r&#;mesinler). ey m&#;minler! hep birden allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.

    aranızdaki bek&#;rları, k&#;lelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. eğer bunlar fakir iseler, allah kendi l&#;tfu ile onları zenginleştirir. allah, (l&#;tfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

    evlenme imk&#;nını bulamayanlar ise; allah, l&#;tfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. ellerinizin altında bulunanlardan (k&#;leler ve c&#;riyelerden) m&#;k&#;tebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve g&#;venilirlik). g&#;r&#;yorsanız, hemen m&#;k&#;tebe yapın. allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. d&#;nya hayatının ge&#;ici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen c&#;riyelerinizi fuhşa zorlamayın. kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra allah (onlar i&#;in) &#;ok bağışlayıcı ve merhametlidir.

    andolsun ki biz size (gerekeni) a&#;ık a&#;ık bildiren &#;yetler, sizden &#;nce yaşayıp gitmiş olanlardan &#;rnekler ve takv&#;ya ulaşmış kimseler i&#;in &#;ğ&#;tler indirdik.

    allah, g&#;klerin ve yerin n&#;rudur. o'nun n&#;runun temsili, i&#;inde lamba bulunan bir kandillik gibidir. o lamba kristal bir fanus i&#;indedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen m&#;barek bir ağa&#;tan, yani zeytinden (&#;ıkan yağdan) tutuşturulur. onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (bu,) n&#;r &#;st&#;ne n&#;rdur. allah dilediği kimseyi n&#;runa eriştirir. allah insanlara (işte b&#;yle) temsiller getirir. allah her şeyi bilir.

    (bu kandil) birtakım evlerdedir ki, allah (o evlerin) y&#;celmesine ve i&#;lerinde isminin anılmasına izin vermiştir. orada sabah akşam o'nu (&#;yle kimseler) tesbih eder ki;

    onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zek&#;t vermekten alıkoyamadığı insanlardır. onlar, kalplerin ve g&#;zlerin allak bullak olduğu bir g&#;nden korkarlar.

    &#;&#;nk&#; (o g&#;nde) allah, onları yaptıklarının en g&#;zeli ile m&#;k&#;fatlandıracak ve l&#;tfundan onlara fazlasıyla verecektir. allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.

    ink&#;r edenlere gelince, onların amelleri, ıssız &#;&#;llerdeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder; nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, &#;stelik yanıbaşında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı) allah'ı bulmuştur; allah ise, onun hesabını tastamam g&#;rm&#;şt&#;r. allah hesabı &#;ok &#;abuk g&#;r&#;r.

    yahut (o k&#;firlerin duygu, d&#;ş&#;nce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (&#;yle bir deniz) ki, onu dalga &#;st&#;ne dalga kaplıyor; &#;st&#;nde de bulut birbiri &#;st&#;ne karanlıklar insan, elini &#;ıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi g&#;remez. bir kimseye allah n&#;r vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.

    g&#;klerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların allah'ı tesbih ettiklerini g&#;rmez misin? her biri kendi duasını ve tesbihini (&#;ğrenmiş) bilmiştir. allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir.

    g&#;klerin ve yerin m&#;lk&#; allah'ındır; d&#;n&#;ş de ancak o'nadır.

    g&#;rmez misin ki allah bir takım bulutları (&#;ıkarıp) s&#;r&#;yor; sonra onları bir araya getirip &#;st&#;ste yığıyor. işte g&#;r&#;yorsun ki bunlar arasından yağmur &#;ıkıyor. o, g&#;kten, oradaki dağlardan (dağlar b&#;y&#;kl&#;ğ&#;nde bulutlardan) dolu indirir. artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; (bu bulutların) şimşeğinin parıltısı neredeyse g&#;zleri alır!

    allah, gece ile g&#;nd&#;z&#; birbirine &#;eviriyor. ş&#;phesiz bunda basiret sahipleri i&#;in mutlak bir ibret vardır.

    allah, her canlıyı sudan yarattı. işte bunlardan kimi karnı &#;st&#;nde s&#;r&#;n&#;r, kimi iki ayağı &#;st&#;nde y&#;r&#;r, kimi d&#;rt ayağı &#;st&#;nde y&#;r&#;r allah dilediğini yaratır; ş&#;phesiz allah her şeye kadirdir.

    andolsun biz (bilmediklerinizi size) a&#;ık se&#;ik bildiren &#;yetler indirdik. allah, dilediğini doğru yola iletir.

    (bazı insanlar:) "allah'a ve peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da i&#;lerinden bir gurup y&#;z &#;eviriyor. bunlar inanmış değillerdir.

    onlar, aralarında h&#;k&#;m vermesi i&#;in allah'a ve peygamber'e &#;ağırıldıklarında, bakarsın ki i&#;lerinden bir kısmı y&#;z &#;evirip d&#;nerler.

    ama, eğer (allah ve res&#;l&#;n&#;n h&#;kmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler.

    kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa ş&#;phe i&#;inde midirler, yahut allah ve res&#;l&#;n&#;n kendilerine zul&#;m ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? hayır, asıl zalimler kendileridir!

    aralarında h&#;k&#;m vermesi i&#;in allah'a ve res&#;l&#;ne davet edildiklerinde, m&#;minlerin s&#;z&#; ancak "işittik ve itaat ettik" demeleridir. işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

    her kim allah'a ve res&#;l&#;ne itaat eder, allah'a saygı duyar ve o'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.

    (m&#;nafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) &#;ıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile allah'a yemin ettiler. de ki: yemin etmeyin. itaatiniz mal&#;mdur! bilin ki allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

    de ki: allah'a itaat edin; peygamber'e de itaat edin. eğer y&#;z &#;evirirseniz şunu bilin ki, peygamber'in sorumluluğu kendisine y&#;klenen (tebliğ g&#;revini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size y&#;klenen (g&#;revleri yerine getirmeniz)dir. eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. peygamber'e d&#;şen, sadece a&#;ık-se&#;ik duyurmaktır.

    allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden &#;ncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yery&#;z&#;ne sahip ve hakim kılacağını, onlar i&#;in beğenip se&#;tiği dini (isl&#;m'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (ge&#;irdikleri) korku d&#;neminden sonra, bunun yerine onlara g&#;ven sağlayacağını v&#;detti. &#;&#;nk&#; onlar bana kulluk ederler; hi&#;bir şeyi bana eş tutmazlar. artık bundan sonra kim ink&#;r ederse, işte bunlar asıl b&#;y&#;k g&#;nahk&#;rlardır.

    namazı kılın; zek&#;tı verin; peygamber'e itaat edin ki merhamet g&#;resiniz.

    ink&#;r edenlerin, yery&#;z&#;nde (allah'ı) &#;ciz bırakacaklarını sanmayasın! onların varacağı yer cehennemdir. ne k&#;t&#; varış yeri!

    ey m&#;minler! ellerinizin altında bulunan (k&#;le ve cariyeleriniz) ve i&#;inizden hen&#;z ergenlik &#;ağına girmemiş olanlar, sabah namazından &#;nce, &#;ğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden &#;&#; defa izin istesinler. bunlar, mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz &#;&#; vakittir. bu vakitlerin dışında ne sizin i&#;in ne de onlar i&#;in bir mahzur yoktur. birbirinizin yanına girip &#;ıkabilirsiniz. işte allah &#;yetleri size b&#;yle a&#;ıklar. allah, (her şeyi) bilendir, h&#;k&#;m ve hikmet sahibidir.

    &#;ocuklarınız ergenlik &#;ağına girdiklerinde, kendilerinden &#;ncekiler (b&#;y&#;kleri) izin istedikleri gibi onlar da izin istesinler. işte allah, &#;yetlerini size b&#;yle a&#;ıklar. allah al&#;mdir, hak&#;mdir.

    bir nik&#;h &#;midi beslemeyen, &#;ocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, zinetleri (yabancı erkeklere) teşhir etmeksizin (bazı) elbiselerini &#;ıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. iffetli davranmaları kendileri i&#;in daha hayırlıdır. allah işitendir, bilendir.

    &#;m&#;ya g&#;&#;l&#;k yoktur; topala g&#;&#;l&#;k yoktur; hastaya da g&#;&#;l&#;k yoktur. (bunlara yapamayacakları g&#;rev y&#;klenmez; yapamadıklarından dolayı g&#;nahk&#;r olmazlar.) sizin i&#;in de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, veya anahtarlarını uhdenizde bulundurduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir sakınca yoktur. evlere girdiğiniz zaman, allah tarafından m&#;barek ve pek g&#;zel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) sel&#;m verin. işte allah, d&#;ş&#;n&#;p anlayasınız diye size &#;yetleri b&#;yle a&#;ıklar.

    m&#;minler, ancak allah'a ve res&#;l&#;ne g&#;n&#;lden inanmış kimselerdir. onlar, o peygamber ile ortak bir iş &#;zerindeyken ondan izin istemedik&#;e bırakıp gitmezler. (res&#;l&#;m!) şu senden izin isteyenler, hakikaten allah'a ve res&#;l&#;ne iman etmiş kimselerdir. &#;yle ise, bazı işleri i&#;in senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar i&#;in allah'tan bağış dile; allah mağfiret edicidir, merhametlidir.

    (ey m&#;minler!) peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi &#;ağırır gibi &#;ağırmayın. i&#;inizden, birini siper edinerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki allah bilmektedir. bu sebeple, onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bel&#; gelmesinden veya kendilerine &#;ok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.

    bilmiş olun ki, g&#;klerde ve yerde ne varsa allah'ındır. o, sizin ne yolda olduğunuzu iyi bilir. insanlar o'nun huzuruna d&#;nd&#;r&#;ld&#;kleri g&#;n yapmış olduklarını onlara hemen bildirir. allah, her şeyi hakkıyla bilendir




  • Yarbay
    Mesaj
  • Yüzbaşı
    Mesaj
    sanırım baglantı bu ayetten kurulmus

    allah, g&#;klerin ve yerin n&#;rudur. o'nun n&#;runun temsili, i&#;inde lamba bulunan bir kandillik gibidir. o lamba kristal bir fanus i&#;indedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen m&#;barek bir ağa&#;tan, yani zeytinden (&#;ıkan yağdan) tutuşturulur. onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (bu,) n&#;r &#;st&#;ne n&#;rdur. allah dilediği kimseyi n&#;runa eriştirir. allah insanlara (işte b&#;yle) temsiller getirir. allah her şeyi bilir.
  • Yarbay
    Mesaj
    quote:

    Orjinalden alıntı: blacklegend

    sanırım baglantı bu ayetten kurulmus

    allah, g&#;klerin ve yerin n&#;rudur. o'nun n&#;runun temsili, i&#;inde lamba bulunan bir kandillik gibidir. o lamba kristal bir fanus i&#;indedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen m&#;barek bir ağa&#;tan, yani zeytinden (&#;ıkan yağdan) tutuşturulur. onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (bu,) n&#;r &#;st&#;ne n&#;rdur. allah dilediği kimseyi n&#;runa eriştirir. allah insanlara (işte b&#;yle) temsiller getirir. allah her şeyi bilir.



    evet doğru ama edisonun okuduğunu sanmıyorum arkadaşlar
  • Yarbay
    Mesaj
  • Yarbay
    Mesaj
  • Çavuş
    69 Mesaj
    ben nazlı eray'ın bi kitabını okudum bir milletvekilinin sa&#;malama kapasitesini dehşetle g&#;zlemledim aşkı giyinen adamdı kitabın ismi berbattı ,&#;devim olduğu i&#;n mecburen okudum siz sakın okumayın
  • Teğmen
    Mesaj
    quote:

    Orijinalden alıntı: Guitarist

    Biraz &#;nce bu hikayeyi okudum yaw ne kadar sa&#;ma birşey bu yaw

    Edison &#;l&#;m d&#;şeğinde Yatağın başındaki en baba profes&#;rler meraktan inim inim inliyomuş. Sonunda biri dayanamayıp ağzındaki baklayı &#;ıkarmış: “Yahu Edison, bak &#;l&#;yosun. Tanrı aşkına s&#;yle. Nasıl buldun bu elektriği, ampulu?” Mucit baba zaten son nefesini vermek &#;zereymiş, “Bu zamana kadar sakladım da n’oldu? Şunlara s&#;yleyim de gider ayak bi hayır olsun” diye d&#;ş&#;nm&#;ş. Hafif&#;e doğrulmuş, “Bakın” demiş, heepsi, o koca koca bilimadamları, Aynştayn, Madam K&#;ri, Past&#;r mast&#;r p&#;r dikkat kulaklarını dikmiş. Edison son bi gayretle kapıya doğru uzatmış parmağını, “Şu i&#;erki odada bi kasa var. Anahtarı da &#;alışma masamın ikinci &#;ekmecesinde. Ben &#;ld&#;kten sonra a&#;ın bakın, sorunuzun cevabı o kasada gizli.”

    Neyse abicim, Edison beş dak’ka sonra hakkın rahmetine kavuşmuş. Adamların hepsi bir koşu kasanın başında almışlar soluğu. Kasayı a&#;mışlar ki bir de ne g&#;rs&#;nler canım abim; kasada Nur Suresi duruyomuş, Nur Suresiii(ALINTI)

    komik mi?




  • yeni mesaja gitYeni mesaj
    Bilgi ikonYeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme

Benzer içerikler

Komik Fıkralar

Komik Hikayeler Kısa

En komik Fıkralar

Aranızda Müslüman olan var mı?

Günlerden bir gün adamın birisi camiye elinde kocaman bir bıçakla camiye dalar ve cemaata sorar:
&#; Müslüman olan birisi var mı?
Cemaat korkudan sesine çıkaramaz, sessizlikten sonra yaşlı bir amca ayağa kalkar:
&#; ben Müslümanım der.
Bıçaklı adam ve yaşlı amca camiden çıkar, dışarıdaki inek sürüsünü gösterip:
&#; Amca şunları kurban edeceğim fakat ben beceremedim yardım edebilir misin der.
Yaşlı amca baya bir kurbanlık kestikten sonra ben yoruldum başka birisini bul der.
Adam bu sefer kanlı bıçaklı camiye girer ve sorar:
&#; Aranızda başka Müslüman var mı? Bıçakların kanlı olduğunu gören cemaat yaşlı amcayı kestiğini düşünür ve daha çok korkarak bir anda caminin imamına bakar, imam:
&#; Ne bakıyorsunuz ula birkaç rekat namaz kırdırdık diye hemen Müslüman mı olduk?

İki Olasılık

Temel ile Dursun konuşuyorlardı…
Temel Dursun’a sorar: &#; Savaş çıkarsa poku yedik galiba.
Dursun düşündü: &#; İki olasılık var, dedi. Ya çıkar ya çıkmaz.
Çıkmazsa mesele yok, çıkarsa iki olasılık var:
Ya çürüğe çıkarız ya askere alınırız. Çürüğe çıkarsak mesele yok, askere alınırsak iki olasılık var:
Ya geri cephe ya ileri cephe. Geri cephede kalırsak mesele yok, ileri cepheye gidersek iki olasılık var:
Savaşı ya kazanırız ya kaybederiz. Kazanırsak mesele yok, kaybedersek iki olasılık var:
Ya esir düşeriz ya ölürüz.
Esir düşersek mesele yok, ölürsek iki olasılık var:
Ya gömerler ya kağıt fabrikasına yollarlar. Gömerlerse mesele yok, kağıt fabrikasına yollarlarsa iki olasılık var:
Ya gazete kağıdı ya tuvalet kağıdı. Gazete kağıdı olursak mesele yok, tuvalet kağıdı olursaaak…
İşte o zaman poku yedik Temel!&#;

Hepsi Senin Olsun

Platonik aşk yaşayan adamın birinin hayalleri gerçek olur; en çok sevdiği yıldız ile karşı karşıyadır, fırsat bu fırsat derken yıldız bayana sorar: &#; Saçınızdan bir tutam bana verirseniz size dolar veririm!
Yıldız: &#; Hımmm dolar verirsen  bütün peruk senin olsun.

Deli Hastanesi

Bir gün bir bilim adamı yılbaşı nedeniyle hastaneleri gezip akıllanan delileri salmaya karar vermiş. Bir sürü hastaneyi gezmiş fakat hiç akıllandığına kanaat getirilen deliye rastlamamış. En sonunda bir hastaneye gitmiş birde bakmış ki bütün deliler zıplıyor.
Hemen onlarla ilgilenen doktorlara sormuş: &#; Bunlar neden böyle zıplıyorlar?
Doktor: &#; Bunlar kendilerini mısır patlağı zannediyorlar, demiş.
Birde bakmışlar ki bir tanesi zıplamadan yatağın üzerinde sabit bir şekilde duruyormuş. Hemen ona yaklaşarak sormuş: &#; Sen neden zıplamıyorsun?
Deli: &#; Ben tavaya yapıştım…

Karıştırmadın Ki

İki deli havuzun başında oturuyorlarmış. Biri kalkıp havuza şeker atmış.
Havuzdan bir yudum almış ve tükürmüş.
Arkadaşına: &#; Havuza şeker attım ama tatlı olmadı…
Arkadaşı: &#; Karıştırmadın ki salak!

Çift

Bir gün temel çift görüyormuş, Dursun’da tek gözünü kapatsana, demiş.

Sekreterimi Bekliyorum

Öğretmen öğrencilerine; eğer büyük bir firmanın müdürü olurlarsa ne yapacakları konusunda bir kompozisyon yazmalarını ister.
Öğrenciler tüm dikkat ve ciddiyetlerini takınarak yazmaya başlarlar. Ancak aralarından biri yazmaz.
Öğretmen fark edince sorar;
 &#; Neden yazmıyorsun evladım?
Öğrenci cevap verir.
 &#; Sekreterimi bekliyorum.

Uyanık Hırsız

Adamın biri sokakta yürüyen milyonere sorar:
 &#; Efendim herhangi bir yerde polise rastladınız mı?
 &#; ‘Hayır’ dedi zengin adam.
 &#; öyleyse cüzdanınızı hemen bana vereceksiniz.

Karma Karışık

Öğretmen öğrencisine sorar:
 &#; Dünya yuvarlak mıdır?
 &#; Hayır!
 &#; Peki düz müdür?
 &#; Hayır!
 &#; Peki nasıldır evladım?
&#; Babam karma karışık olduğunu söyler.

Şaka Yapıyorsun

Adamın biri iş başvurusunda bulunmuş.
Görüşmeye çağırmışlar; görüşme esnasında yönetici sormuş;
 &#; Peki beklentilerin ne?  Seni ne tatmin eder?
Arkadaş saymaya başlamış;
 &#; Öncelikli olarak bir araba istiyorum, ayrıca şu anda bulunduğum dairenin kirası biraz fazla onu da şirketin karşılaması iyi olur, maaş olarak da dolardan aşağı çalışmam…
Şirket yöneticisi, dinler ve
 &#; Biz sana son model bir Cherokee ve Trabya’da bir villa vereceğiz, ayrıca bizim bu pozisyonumuz için planladığımız maaş dolardı, demiş.
Bizim elemanın gözleri fırlamış;
 &#; Şaka yapıyorsunuz, demiş.
Şirket yöneticisi yapıştırmış;
 &#; Önce siz başlattınız…

Meraktan

Aynanın karşısına geçip de gözlerini kapatan Temel’e ne yaptığını sormuşlar;
 &#; Hiçççç… uyurken kendimin nasıl göründüğünü merak ediyorum daa…

Dişi Mi Erkek Mİ?

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar;
Hz. Nuh’un gemisine zeytin dalını getiren güvercin dişi miydi erkek miydi?
Hoca hemen cevabı yapıştırır.
Mutlaka erkek.
Dişi olsaydı: çenesini uzun zaman kapalı tutamazdı.

Lütfen Şikayet Etmeyin

Temel bir gün karşıdan karşıya geçmeye çalışıyordu.
Oradan geçmekte olan bir araç Temel’e çarptı.
Arabanın sahibi yalvarmaya başlar.
 &#; Lütfen benden şikayetçi olmayın size dolar veririm.
Temel bundan hoşlanır ve derki;
 &#; buradan sık sık geçiyor musunuz?

Aradaki Fark Nedir?

Öğretmen öğrencisine sorar:
 &#; Kaza ile şansızlık arasındaki fark nedir?
Öğrenci cevap verir.
&#; Eğer karnem dereye düşerse bu bir kazadır,
Ama onu dereden çıkaran olursa bu şansızlıktır.

Güzellik Mi Aptallık MI?

Temel’e arkadaşları sormuş:
 &#; Güzellik mi, aptallık mı? Hangisini seçersin?
&#; Aptallık, demiş.
&#; Neden?
 &#; Güzellik geçicidir daa…

İki Saat Oturdum Kaldım

                                       Temel ile Dursun sohbet ediyordu:
Dursun söyler:
 &#; Düşünebiliyor musun Temel dün bir saat kadar asansörde kilitli kaldım.
 &#; o da bir şey mi, der Temel;
 &#; geçen hafta markette elektrikler kesilince yürüyen merdivende üç saat boyunca oturmak zorunda kaldım.

Bir Daha Tartıl

Temel, temin ettiği küçük baskülle gelip &#; geçeni tartıp geçimini sağlıyordu. Müşterilerinden biri; Ula tart beni pakayım, kaç kilo gelıyrum, diyerek basküle çıkar, Otomatik baskülün göstergesinde kaç kilo geldiğini öğrenir ve çıkarıp Temel&#;e bin lira verir. Tarı ücreti 50 bin liradır. Temel, ötesini -berisini araştırır, ceplerinin içini dışına çevirir. Paranın üstünü bulup veremez. Müşterisine ne önerir beğenirsiniz: &#; Hemşerum, bozuk param yok, bir daha tartıl da fit olalım.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Siz Direğinizi Alın

İlkokul müdürü Temel , okulunun daha bir fark edilmesi için hazırlattığı yön levhasını anayol üzerindeki elektrik direğine astırınca TEK yönetiminden resmi bir yazı alır. Yazıda elektrik direğine levha asmanın izne ve kiraya tabi olduğu belirtiliyor ve levhanın ya indirilmesi ya da belli bir ücretin ödenmesi isteniyordu. Yazıyı okuyan müdür Temel, kısa ve özlü yanıtını mektupla verir. &#; Biz levhamuzdan memnunuz. Siz direğunuzi oradan alın!

Seni Öyle Yaşatırım ki…

Devlet dairesinde memur olarak çalışan Temel bir gün kurum değiştirmek için müdürün karşısına çıkar, meramını anlatır: &#; Hapishanede gardiyan olmak isteyrım Temel, müdürünün de yardımlarıyla ceza evindeki işine başlamak üzere eski işyerina müdürü ile vedalaşmaya gelir. Müdürü Temel&#;e takılır: &#; oğlum işine bu kadar yardımcı olduk. Şimdi gidiyorsun, ne bir kuru teşekkür ediyorsun, ne de Allah razı olsun diyorsun. Bu ne biçim iştir? Temel saf saf yanıt verir: &#; Ey gidi müdürüm, senin bende emeğin çoktur. Teşekkür da bişey mi, sen bi içeri düş, bak ben seni nası kuru üzümle beslerim.

Tüm Bebek

Çocuğu olmayan biri Dr. Temel&#;e başvurur. Temel, hastasını bir güzel muayene ettikten ve tahlil raporlarını gördükten sonra, müşterisinin dünyasını hepten karartmamak için önerisini söyler: -Bak hemşerum, mümkün değil senin uşağın olmaz. Ha böyle çok samimi arkadaşun yok midur? yanıt verir bey var, ama onun da uşağı olmayi&#;

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Hangisi olsun?

Temel iş hanında çay ocağını işletmektedir. Üst katlardaki iş yerlerinden biri seslendi &#; Temel efendi, dört çay yap!&#; Biri açık olsun&#; Çaycı Temel yanıt verir: -Abi hangisi açık olsun?

Hangisi?

Temel diş doktoru olmuştur. Günlerden bir gün arkadaşı Cemal, endişe içinde Temelin muayenehanesine gider. &#; Ula öliyrım, dişim çok kötü ağriyi… Temel, hangi dişinin ağrıdığını sorar ve Cemal, sağ alt çene dişlerini gösterip; &#; Habu sıradaki dişlerin biri ağrıyi&#; der ve kesin olarak hangi dişin ağrıdığını gösteremez. Dişçi Temel, &#;Dur sana yardımcı olayım&#; deyip eline kerpeteni alır ve gösterilen sıradaki dört dişi çekip Cemal&#;in önüne koyar: &#; Ha bak bakayım, habunlardan hangisi ağrıyi da de baa!&#;

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Abulama acıyrım

Temel&#;in eniştesi uzun zamandır prostat hastasıydı. Şikayetleri artınca, Temel eniştesini tanıdık bir doktora götürür. Doktor önce şikayeti dinler, ardından da sıkı bir muayene yapar ve teşhisini koyup ilaçlarını yazar. Çıkarken de hastasına: &#; Unutma, rahatlaman için sık sık boşaltman lazım, diye tavsiyede bulunur. Temel, eniştesi ile birlikte dalgın dalgın sokakta yürürken arkadaşı Cemal&#;e rastlar. Cemal sorar: &#; Ula nedir habu haln… Bişe mi oldi? Daha ne olacak, habu eniştemun prostatı azdı. &#; O da bişey mi, herkeste var, deyince Temel&#;in yanıt şöyle olur: &#; Ulu ben enişteme yanmayrım, abulamın çekeceği eziyete üziliyrım.

Ne deyi, bak bakalum…

Temel, turistik bir otelde resepsiyon memurudur. Görevde iken dahili telefon çalar, belli ki odalarda kalan turistlerden biri bir şeyler istemektedir. Telefonu açan Temel: Okey sör, yes sör… Vıy mösyö… derken yanıtının doğruluğunu da başını &#;evet&#; anlamında sallıyordu. Uzun süren konuşma sonunda telefonu kapatan Temel yanındaki yabancı dil bilen arkadaşından rica etti: &#; Yahu, ya bak bakalum, &#;deki turist ne isteyi..

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Eczacılar düşünsün

Temel ile Fadime ocak başında sabahleyin sohbet ederken kapı zili acı acı çaldı. Fadime kapıyı açmaya giderken Temel arkasından seslendi: &#; Gelenler kimdur? Fadime de bunun üzerine gelenleri tek, tek sayar: &#; Uyy Teyzom gelmiştur, halam yaninda. Dayım, emicem, balduzim, uşakları, hepicuğu gelmişler, deyince Temel kendi kendine söylendi: &#; Eczaci düşunsin, anlaşılan bi kaç hafta doğum kontrol hapi kullanamiyacağum.

Ne olacak boşboğaz

emel&#;i durduran trafik polisi &#; On dakika önce kırmızı ışıkta geçtiniz beyefendi, deyince Temel sorar: Kim deyi benum kırmızı işukta geçtuğumi? Trafik polisi nazikçe: Beş kilometre ötede başkomiserimiz var, o telsizle bize bildirdi. Direksiyondaki Temel ne desin begenirsiniz? &#; Ula amma da boşboğaz başkomiserunız varmiş ha… Ağzinda pakla islanmayi…

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Anana veririm

Temel epey yaşlanmışti. Arkadaşı Cemal ise ona bu ne- denle sataşıyordu Ula Temel, ölürken haber ver da öbür dünyadaki bobama anama seninlan mektup yollayayım. Temel kurnazca gülümser: &#; Olur, olur da bobağin bulamazsam anağan verırım, der.

Geçen yil elmaydı

Trabzon&#;a bağlı ilçelerden birinin adliyesinde iki hakim tartışıyorlardı. Karakolun arkasındaki büyük ağaç kiraz mıdır, yoksa armut mudur? Bir karar veremeyince hakimlerden biri; Biz niye böyle tartışıyoruz. Çay ocağı işleticisi Temel&#;i çağırıp ona soralım. Sorarlar: Temel efendi, karakolun arkasındaki şu görünen ağaç ne ağacıdır? Temel, az önce çay servisi yaparken kulak ucuyla tanık olduğu tartışmada taraf olmamak ve hakimleri birbirine düşürmemek için en politik yanıtını verir: -Valla hakim beylerim, hau görünen ağaç geçen yıl elma ağacıydı.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Şanssızluk!

Temel ihtiyarlamış, diz ağrılarına çare bulunur ümidi ile doktora gitmişti. İyi bir muayeneden sonra doktor: Amca, siz yaşlısınız, dizlerinizde damar sertliği var. Ama bunun tedavisi yoktur. Şayet perhiz yaparsanız biraz olsun rahatlarsınız, der. Temel, bir an düşünür ve sonra sorar: &#; Toktor bey, ya bak benum habu şansıma. Damar sertluğu bacağuma vuracağuna hau önemli yerime vuramaz mi idu?

Habu yaştan sonra mı?

Habu yastan sonra mı? Temel ile Fadime hayli zamandır birbirlerine aşıktılar. Fadime evlenmek istiyor, ama Temel bu konuda ihmalkar davranıyordu. Ama yine de yıllar böyle geçmişti. Bir gün Fadime evlenme konusunu Temel&#;e açtı: &#; Temelcuğum, artuk evlensak, sen ne dersin? Temel bu, kolay kolay tuzağa vurur mu, başını &#;hayır&#; anlamına gelir şekilde salladıktan sonra şöyle yanıt verdi: &#; Doğri deysın Fadimecuğum ama, habu yaştan sonra bizi kim alır he?

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Biri geliyor, biri çekiliyor

Temel, oğlu Cemal&#;in küçük yaşta sayı saymasını geliştirmek için onu görevlendirmişti. &#; Oğlum, say bakalum, bir saat içinde deniz kıyısına kaç dalga gelecek. Baba Temel, bir saat sonra sonucu öğrenmek için Cemal&#;in yanına gidip sorar: &#; Uşağım saydun mi? Küçük Cemal oldukça sinirliydi: &#; Yahu boba, nesıni sayayim. Kıyiya bi dalga gelıyi, tam saymaya başlayrım, ikincısi gelırken, birincisi geri gideyi.

2 Hop, 1 Buyur

Temel çok acıkmıştı. Lokantaya gider, masaya oturur ama garson bir türlü yanına gelmez. Sonunda Temel seslenir: &#; Hey garson! . Hop! Garson yine gelmez. Garson efendi! &#; Hoop! Yine gelen yoktur. Son bir kez daha seslenir: &#; Oğlum garson! &#; Buyur. Fakat Garson yine gelmez. Temel, durumu şikayet etmek için kasaya bakan patronun yanına gider. Patron: Ne yediniz amca?
&#; 2 Hop… 1 Buyur!

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Var mısın bahse?

Köy kahvehanesinde akşamcılar toplanmışlar, kimi kağıt oynuyor, kimi de pinekliyordu. Kağıt oynayanlardan Cemal saatine bakarak; &#; Vay anasını saat 12 ye geliy… Habu saattan sonra kari bizi eve almaz, dedi. Kahvehanenin diğer köşesinde oturmuş olan Temel, selesinde sattığı elmaları Cemala göstererek, Cemal kardaşım, al haburadan bir okka elma, o zaman yengem seni eve alır, diye öneride bulundu. Cemal gülerek; Bilsam ki kari beni eve alacak, haçan bi okka değil, on okka elma bilem alırım. Temel&#;in soruna bakışı daha başkadır: Var misın bahse? Sen iki okka elmayi al baa ver, gideyim sizin eve, bak bakayım yengem beni eve aly mi, almay mi?

Ara, ara ama…

Temel, alış &#; veriş için Rus pazarına gider. Gürcü bayan satmak için getirdiği tüm eşyalarını bir valizin içine doldurup teşhir ediyordu. Temel, valizin içinde işine yarayan bir şey var sa almak için habire karıştırıyor ama aradığını bulamıyordu. O sırada Gürci kadın da kendi diliyle sık sık yok&#; anlamına gelen, Ara… Ara!… diyordu. Kadın &#;ara… ara…&#; sözlerini arayıp bulma anlamında yorumlayan Temel sonunda dayanamayıp patladı: Ara… ara… deysın, ama bişe yok, ne arayayim de baa&#;

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Köpek + balık…

Temel&#;in İstanbul&#;dan gelen konukları muhteşem villasını gezerken bayanlardan biri sordu: &#; Kız Fadime, siz çıldırdınız mı? Fadime konuğunun şaşkınlığını anlamıştı. Açıkladı: &#; Kız ne yapalum… Habu kocam Temel var ya, tuttur ki köpek besleyelim deyin… Ben da paluk besleyelim dedum. Soninda üç aşağı beş yukarı köpekbaluğunda karar kılduk.

Toptan bi defada

Temel ilkokul müdürüdür . Okulların açık olduğu bir dönemde kendisinin görüşü alınmadan tüm öğretmenlerinin nakilleri yapılmış, okulda yapayalnız kalmıştı. Kafası bozulan Temel sonunda telefonla Milli Eğitim İl Müdürlüğü&#;nü arayıp sordu: Müdür beyim, haçan haburda yapayalnuz kaldım. Uşaklar okuma bekleyi, siz da bi dünya yazi yazup cevap isteysunuz, diye sitem etti. Karşı telefondaki müdürün sesi rahatlatıcıdır: &#; Vaziyeti idare et evladım Temel&#;in yanıtı ise şöyledir: &#; Olur müdür beyum, haçan bütun yazılara yıl sonunda toptan bi defada cevap veririm.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Ölisi bile…

Temel&#;in eşi Fadime ve arkadaşları akşamdan toplanıp mısır koçanı ayıklıyorlardı. Herkes kendi kocasını överken Fadime de kocasını övdü: &#; Temel tıpkı paluk gibin yüzer, dedi. Tam o sırada koşarak gelen bir çocuk Temel&#;in takasının firtunada alabora olduğunu söyler. Fırtına bir yana, zifiri karanlık nedeniyle herhangi bir kurtarma çalışması yapılamaz. Aradan üç gün geçtikten sonra Temel&#;in cesedi karaya vurur. Arkadaşları Fadime ye hatırlatırlar: &#; Hani, Temel&#;un paluk gibin yüzerdi? Fadime sinirli sinirli yanit verir: Gözünuz kör midur, görmey misunuz? Kocamın ölisi bile yüzerek kıyıya geldi. Siz isa baa hala inanmaysunuz.

Sen bilmeysun!

Doğu Karadeniz deki yayla şenliklerine katılan Ankaralı bir yurttaş, oluşturulan geniş horon halkasının yarattığı neşeli ortamda kendini tutamaz, Temel&#;i koluna ilişip horona girer. Ankaralı horon oynamayı bilmediği için daha ilk hareketinde uyumu bozduğunu gören Temel sabredemez ve kolundaki konuğunu uyarır: &#; Ula hemşerum, sen bu horoni bozaysın, çık dışarı&#;

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Yalansa o zaman&#;

Temel çevresini saran gençlere cesaret aşılıyordu Siz istersenuz her işte başarili olursunuz. &#; Mesela, pen Ay&#;a çiktuğum zaman… Gençlerden biri kendini tutamayıp kıs kıs gülünce, -Ama haşimdik ayıp edeysunuz . İnanmaysanuz , çikun Ay&#;a bakun. Eğer kırkbeş numara ayakkabim izi yoksa, gelın habu yüzüme tükürun.

Bunu mu getiririm?

Temel , yaşlı ve çirkin karısı Fadime ile bir iş için İstanbul&#;a gider. Konaklama amacı ile bir otele girer ve oda ister. Resepsiyon memuru Temel&#;den evlenme cüzdanı isteyince, sinirlenen Temel; Ula baa baksana. Ben habu otele kari getırsam habuni mi getırırım? diye Fadimeyi gösterir.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Yıln yemeği

Fadime&#;nin pişirdiği kuru fasulye &#;Dünya Yılın Yemeği Yarışmasında birinci seçilmişti. Jüri yemeği nasıl pişirdiğini sorduğundan Fadime tarif ediyordu: &#; ondan sonra biraz da limon kolonyasi katacaksun. Jüriden bir üye hayretle nedenini sorunca, Fadime&#;nin yanıtı şöyle olur: &#; Kocam Temel, günde üç oyin kurifasülye yer. Haçan kolonya katmazsan yanında nasil yatarum, deyin baa?…

Arabanız mı var?

Turistik otele gelen müşteri kapıda görev yapan Temel&#;e sordu Garajınız açık mı? Hazır cevap Temel&#;in yanıtı şöyledir: Uyyy… Yoksa sizun arabanuz mi var?

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Köpeğe ihtiyaç yok

Evi ormanın hemen kenarında bulunan Fadime&#;ye İstanbul&#;dan gelen konuğu Nazime tavsiyede bulunuyordu: Fadimecuğum, benden saa akıl olmasun ama, bir köpeğunuz olsa iyi olur. Haburada yabani hayvanlardan korkmay misunuz? Hiç olmazsa bi tüfek bulundurun evde. Fadime oldukça rahat bir havada yanıt verdi arkadaşına: &#; Ey gidi Nazime, korktuğun gibi değil. Bizum Temel oyle bi horlay ki, ormandaki heyvanlarun hepisi kaçacak deluk arayi…

Vururim oni&#;

Temel, garsonluk için açılan sınava girmişti. Sınav komisyonu üyeleri Temel&#;in sinirlilik durumunu ölçmek için sorarlar: &#; Bak, Temel sen garson olacaksın. Masadakiler fazla içip sana ters davranırlarsa ne yaparsın? Temel hiç düşünmeden ve en emin şekilde yanıt verir: &#; Ne yapacağum, usuli dairesinde aşağı alırım.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Zelzele ye karyolalar

Sarp sınır kapısının açıldığı dönemde Doğu Karadeniz&#;de turistik oteller Nataşalarla dolup taşıyordu. Bir sabah Temel ile arkadaşı Cemal turistik bir otelin önünden geçerken kapı önüne atılmış hasarlı karyolaları görürler: &#; Cemal Uyyy… Habu karyolalara ne oldi haboyle? diye sordu Temel dudak alundan kis kis güldükten sonra: -Ya bak habu kafaya… Dün gece zelzele oldi, senun haberun yok mi? Bú yanıt karşısında Cemal daha da şaşır. Ama bizum ev hiç sarsılmadi. İşte tam sırasıdır. Temel bu kez taşı gediğine koyar: &#; Ula kafasuz Cemal, zelzele otelde oldi, otelde…

Niye Dursunali?

Temel&#;i babası azarlıyordu Ula sen aptal misun? Beş uşağın adi da aynı olur mi? Başka ad mi yokti? Temel kendini savunur: &#; Ama boba, sen her zaman Dursun emicam ila Ali dayimun yarum akilli olduğını söylemez miydun? Uşaklarım tam akilli olmasi içun meçburen hepsine Dursunali adını verdum.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Yeni Bitiyor

Rize deki ilkokulların birinde öğretmen resim dersinde çay bitkisinin resmini yapmalarını öğrencilerinden istemişti Dersin sonlarına doğru tüm sıraları gezip öğrencilerinin resimlerini gören öğretmen küçük Temel&#;in yanına gelince hayretini gizleyemeyip sorar: &#; Oğlum Temel, hani senin resmin? öğretmenum aha, görmey misın? Temer, (A4) kağıdı ebatındaki resim kağıdının ortasına sadece bir nokta koymuş, onu gösteriyordu. -Oğlum bunun neresi çay?, &#; Öğretmenim görmey misın, o daha ufacuk, büyüycek.

Sus!.. Sus!..

Temel, Devlet Hastanesinde check up yaptırmıştı. Dışarıda sonucu merakla bekleyen arkadaşı Cemal, Temel&#;e sordu: &#; Ne oldi?, ne oldi? Temel sus işareti yaparak Cemal&#;in kulagina eğilip fısıldadı: -Gizlu şeker&#; -Neee? &#; -Gizlu şeker&#; -ula anladum.. Anladum ama, niye kulağuma fısıldaysun oni, oni anlamadım. Temel sonunda patlar: -Ula amma kalın kafalisun, gizlu şeker deyruk da&#; Giz-lu şe-ker.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

13 Ay&#;

Öğretmen Hayat Bilgisi dersinde Yeni yıl&#; ünitesini işlerken bir yılda kaç ay, kaç gün ve kaç hafta bulunduğunu da öğretmişti. Öğretmen öğrenim seviyelerini saptamak için sınıfta ki öğrencilere teker teker soruyordu. Sıra Temel&#;e gelince ona da sordu: &#; Temel yavrucuğum, söyle bakayım, bir yılda kaç ay vardır? Temel hiç düşünmeden yanıtlar: &#; 13 öğretmenim… Ama oğlum, ben geçen derste 12 ay var demedim mi? Demesine dedin öğretmenim ama, evde babam da sordi, ben 12 dedım. -Doğru demişsin. &#; Hayır öğretmenım, doğri demedım, bobam enseme şamari indirup, remezan&#;ı unutıysın deyip, yılın 13 ay olduğuni söyledi.

Ayri ayri uğraşmaktansa…

Bir Ramazan günü İstanbul&#;daki Yeni cami etrafında dolaşan Temel; bir sürü dilenciden sakat birinin: &#; Büyük Allah&#;ım dizlerime derman ver yürüyeyim, gözlerime nur ver göreyim, kulağımı aç işiteyim, diye durmadan dua ettiğini duyunca dayanamaz: &#; Ya bak habu ahmak kafaya… Allah&#;un başka işi yok da senin her bir yerin lan ayri ayri mi uğraşacak. Yapar yenisıni da olur biter, dedi.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Ezberlemiyecekmiş&#;

Az önce bayiden gazete alan Temel, biraz sonra aynı gazeteden dört tane daha almak isteyince tezgahtar merakla sordu: -Az önce aynı gazeteden bir tane almıştın. Şimdi bu dört gazeteyi ne yapacaksın? Temel: &#; Ezberleyeceğumi mi sandun, anlamay misın da?!

Gene peynir ve yağ yiyesi geldi

Fi tarihinde Karadeniz de ulaşım deniz yoluyla yapılıyordu. Güzel bir havada motorlarına tereyağı ve peynir yükleyerek denize açılmışlardı. Yarı yolda deniz birdenbire patlamış, kuduran dalgalar motoru bir fındık kabuğu gibi oradan oraya sürüklüyordu. Yağ fiçıları, peynir tenekeleri hep denize dökülmüştü. Zor şer Zonguldak limanına girip karaya çıktıklarında Topal İlyas bir daha denize açılmamak için &#;üçten dokuza şart&#; etmişti. Bir kaç gün sonra deniz sakinleşmiş, adeta bir çarşaf gibi olmuştu . Arkadaşı Temel , Topal İlyas&#;ı kandırıp tekrar yola çıkmak istiyordu. Temel, ısrarla: Ula bak… Denuz tümdüz duruyi, hayde gidelm daa, diye sıkıştırıyordu. Topal İlyas ise kararlıydı: -Ula inanma. Denuzun gene peynir ve yağ yiyesi var da onin içun tümdüz duruyi… Anlamay misu- nuz….

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Ey gidi eski günler…

Evliliklerinin üzerinden 40 yıl aşkın bir zaman geçmişti. Bir sabah Fadime, kocası Temel&#;e: -Ula hiç uyutmadın beni gece… Sabaha kadar horladın durdun, diye sitem etti. Nüktedan olduğu kadar hazır cevaplığı ile de ün yapan Temel, eşinin bu sitemi karşısında kıs, kıs güldükten sonra şöyle yanıt verdi: &#; Ey giyi ey… Habu benım horlamaların eskiden saa hep muzik gibi gelırdı… Eskiduk değil mi?

Gözüme bakarsan…

Temel Kozlu da çalışıyordu. Memleketten yeni gelmiş olan hemşehrisi Zonguldak&#;a nasıl gidileceğini ona sordu. Temel, Zonguldak&#;a gidiş yolunu tarif ederken hemşehrisi bön bön gözünün içine bakar durur. Temel tarifini bitirince, hemşehrisi Ula olayım canuğan, anlamadum, de baa bi daha… diye yakarır. Sabri tükenen Temel patlayıverir: &#; Kafasuz adam, gözume bakarsan saplanursun ha şu dağa, elimun ucuna bakarsan gidersın Zongul- dak&#;a… Anladın mi?

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Senin niyetin bozuk!

Temel tüccardır. Herkes onu dürüstlüğü, çalışkanlığı, iyilikseverliği ile tanır. Kardeşi Cemal de öseafoodplus.info kardeş birlikte ticaret yaptıkları dönemde evin ihtiyaçlarını ilçe pazarından daha ucuza sağlıyorlardı. Ağabey Temel, kardeşi Cemale ilçede pazarın kurulduğu günlerden birinde; Cemal, bir hafta pazardan alış verişi sen yap. Pazarcı kadınlarla iyi pazarlık yap, aldatmasınlar  SENİ, diye tembihledi. Tembihledi ama Cemal&#;in yanıtı hiç de beklenilen şekilde olmaz: -Ben karilarlan pazarluk edemeyrım, utanıyrım. Şakacı, nüktedan Temel burada da altta kalmaz, Cemal&#;in ağzının payını verir: Senin niyetin bozuk, elbette pazarluk edemezsın!

Habu boyumlan&#;

Kasabanın kahvesine iri yarı, elinde bir de kamçı olan birisi girerek oturanlara sorar: &#; İçinuz da Temel hanginuzdur? Bir dakika önce gürültüden kaynayan kahvede nefesler tu tulmuş, çıt çıkmamaktadır. Öte başta oturanlardan ufak tefek biri ayağa kalkarak; &#; Penum, ne olacak? dedi. Bunun üzerine soran adam; &#;Penum&#; diyeni bir güzel, evire &#; çevire patakladıktan sonra hiçbir şey söylemeden çekip gitti. Kahvedekiler; &#; Yahu, sen Temel değil, Ahmet&#;sın. Niçun hau heriften dayak yedun? diye sorunca dayak yiyen Hasan; &#; Habu boyumlan kandırdum oni; anlayın da&#; dedi.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Oy gözuni sevduğumun ati&#;

Temel, bir gün İstanbul&#;da hipodroma gider. At yarışı
yapıldığını görünce, nasıl oynandığını öğrenir ve müşterek
bahise girer. Yarış başlar.
Temel&#;in üzerine oynadığı at en sondadır ama O yine
neşelidir. Kaybetmiş olmanın yürek ezikliğiyle şöyle der: &#; O gözuni sevduğumun atına bak. At deduğun ha boyle olur, bakın bütün atlari nasil katarlayi (kovalıyor).

İnceluğa bak

Temel, İstanbul&#;a yeni gelmişti. Gittiği her yerde yerel şive ile
konuştuğundan garipseniyor, kimileri de dudak ucuyla
gülüp küçümsüyorlardı. Buna fena halde içerleyen Temel
sonunda dayanamayıp parladı:
&#; Ula baa bakın bakayım&#; Siz dersuğuz fındık, biz
deruk finduk, siz dersuğuz avukat, biz deruk abukat,
siz dersuğuz amca, bir derik emice&#; Habunun hangisu kaba? Bizdeki inceluğa bak, inceluğa&#;

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Tabanca kime yakışır?

Fi tarihinde Tonya&#;nın Karşular Mahallesi&#;nde düğün
yapılıyordu. Gelenek gereği erkekler tabancalarını çekip havaya ateş ediyor ve bir yerde tabancalarının üstünlüğünü göstermeye çalışıyorlardı. O sırada komşu ilçelerden birinden gelip düğüne katılan Şakir adındaki konuk, tabancasını çekip bir şarjör mermiyi birbiri ardına havaya saydırınca Temel, yanındaki Cemal&#;i dürttü; &#; Habu adam da kimdur, ilk defa göriyrim? Cemal, ateş edenin komşu ilçeden Şakir olduğunu söyleyince Temel; &#; Yazuk tabancaya, yazuk!&#; diyerek görüşünü belirtir.

Geldim da gitmeyrim

Temel 10 günlüğüne İstanbul&#;a gidecekti. Daha ucuz olur
düşüncesiyle denizyolunu tercih edip Kadeş vapuru için gidiş -,
dönüş bileti alır. İstanbul&#;a 10 gün için gelen ve aradan 1 ay
geçtikten sonra Temel&#;e rastlayan arkadaşı Cemal sorar:
&#; Ula Temel, hani 10 günlüğüne geldıydın, gidiş &#;
dönüş bileti aldıydın?
Temel, dudak ucuyla güldükten sonra yanıtını verir;
&#; Sorma Cemal, Tenuz Yollarina kazuk attum.
Cemal, şaşkın şekilde sorar:
&#; Nasi ettun o işi he?
&#; Piletumi gidiş &#; geliş aldıydım ya; geldım ama gitmeyrım, Tenuz Yolları peklesun dursun beni&#;

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Sen gıdıklanmaz mıydın?

Karadeniz kadını inek beslemeyi sever. Fadime, ilk kez
doğum yapan &#;Sarıkız&#; adlı ineğini sağıp sütünü almak istediği
her girişiminde inekten yediği tekmeler sonucu maşrabası bir
yana, kendisi öte yana düşmektedir. Yaşadığı kötü durum kocası Temel&#;e anlatan Fadime çözüm sorar:
&#; Ula habu sığır baa süt vermeyi&#; Tekmeleyi&#; Ne yapayım?
Temel her zaman ki nüktedanlığı ile akıl verir:
&#; Ece Fadime, ben habu bizum sığıra hak verıyrım.
Evlendığımızun ilk günlerinde ben senin memene tutardım da sen beni tokatlamaz mıydın?

Çakallar mi yesun oni?

Katil suçundan yargılanıyordu. Hakim:
&#; Arkadaşını vurduktan sonra karayemiş dalına
asmışsın, neden yaptın bunu? Anlat bakalım deyince
Temel:
&#; Üyy hakim bey, asmayaydım da çakallar mi yiyeydi oni?.. der.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Unutkanlık

Temel, eskiyen şapkasını yenilemek için köyünden
yürüyerek yola çıkar. Evinin bir kilometre kadar aşağısındaki
oto yoluna indiğinde evde birşey unutmuş olacak ki, oğlu Cemal&#;e varsesiyle çağırmaya başlar:
&#; Ulaaa Cemaaaal!
&#; Ulaaa Cemaaaal!
Cemal yanıt verir:
&#; Ne vat bubaaaa!
&#; Ula habu kafamun ölçisini yastuğun altunda unuttum. Çabuk getir oni baa!

Vermedunuz ki isteysınuz

Temel, sürücü ehliyetlerinin Emniyet Müdürlüklerince verildiği dönemde ehliyetten önce araba almıştı. Bu nedenle de ehliyetsiz araba kullanıyordu. Bir gün trafik kontrolünde yakalanır ve polis evrakını ister:
&#; Lütfen ehliyetinizi veriniz?
Temel, cezayı yiyecektir bunu bilir ama, derdini de
söylemeden edemez:
&#; Eee ha bu olmadi memut bey. Baa ne zaman ehliyet verdunuz da isteysunuz?

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Hesap tuzlu olunca&#;

Temel, ilk kez geldiği İstanbul&#;da lokantaya gider. Yeriçer, hesabı ister.
Gelen pusulada &#;garsoniye&#; rakamını görünce garsonu
çağırır:
&#; Uşağum habu nedur? Çorba içtum, köfte yedum,
salata da&#; Hepisi doğr&#; Habu garsoniye da nedur?
Pen yemeğu yalınız yedim, siz gatsoni da ortak ettunuz. O halde bölun hesabi ikiye bakayım.

Kızdi baa herhalde…

Temel, Trabzon&#;da sinemaya gider. Gişeden bilet alır.
Gösterim kapısından tam içeri girerken kontrol görevi yapan
kişi bileti elinden alıp yırtar. Temel buna akıl erdiremez.
Gişeye döner, yeniden bir bilet alır. Kapıdan girerken biletini
tekrar yırtarlar. Tekrar gişeye döner, üçüncü kez bilet
alırken gişedeki görevli durumu fark eder ve sorar: &#; Sen demin bilet almadın mı? Yoksa karaborsa mı
yapıyorsun? Ne yaptın demin ki bileti?
Temel, derdini anlatır. Yahu ben bilet alıytım, kapıdaki adam bağa
kızmiş herhalde, bileti elimden alıp yıttayi oni… Baa
bi bilet daha ver, belkim bu sefer yırtmaz!…

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Başıma dert olursun

Temel, İstanbul Mahmutpaşa&#;da işportacılık yaparken aynı
meslekten İdris ile kapışır. Yumruklar, tokatlar birbirini izlerken, sıkışan İdris belinde &#; ki tabancaya asılır. Temel ise Sürmene yapısı bıçağını
çekerken, İdris&#;e seslenir: &#; Yoo dur bakalım… Tabancan alışmazsa başıma
dert olursun, sen de biçak al da gel…

Radyo da dinlensin

Kurtuluş günü nedeniyle TRT Trabzon Bölge Radyosu kemençe, davul, zurna havaları çalıyordu. Meydan Parkı bu ne-
denle uklım tklımdı. Saatlerce süren bu yayınla herkes adeta
mest olmuştu. İki dakika önceye kadar radyoyu pür dikkat
dinleyen Temel, batı müziğinin başlamasıyla adeta irkilerek
kendine geldi. Sonra parka hizmet eden garsonlardan birine
seslendi:- Ula uşağum, azacuk yanıma gelsana…
Garson, müşterinin birşey ısmarlayacağını sanarak Tem-
el&#;e sordu: &#; Buyrun efendim, birşey mi emtettiniz?
Temel, epey yorgunluk ifadesiyle şöyle dedi: Uşağum habu sizun radyonun ayari iyi giderken birden bozuldi. Herhalde kafasi şişdi. Kapatta biraz
dinlensun…

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Niye yok midur?

Temel, gazetecilikte daha adaylık dönemini yaşamakta ve
Trabzon&#;dan İstanbul&#;daki haber merkezine telefonla haber
yazdırmaktadır. Ancak, telefon hatlarındaki arıza nedeniyle
söyledikleri karşı taraftan anlaşılamamaktadır.
Haber merkezindeki şef anlayamadığı &#;Trabzonspor&#;
sözcüğünün kodlanarak söylenmesini ister. Temel, başlar:Trabzon&#;un (T) si… &#; Tamam. &#; Trabzon&#;un (R)&#;si… &#; Trabzon&#;un (A) st… Trabzon&#;un (B)&#; si… deyince şimdiye değin susan karşı
taraftaki şef; &#; Oğlum Temel, sen ne diyorsun. Ne biçim kodla-
ma bu böyle? diye çıkışınca Temel kendinden emin şu yanıtı
verir: &#; Ne deysun şefim, Trabzon&#;da babu harfler yok
midir? ©

Hoppala!…

Temel, tanıklık yapmak için mahkemeye çıkar. Hakim,
hüvviyet tesbiti için belli sorular sormaya başlar. Doğum tari.
hi, doğum yeri, baba adi, ana adı gibi…
Anasının adının sorulması Temel&#;in tuhafına gider; o da ha-
kime sorar:Benum anamun adıni mi soraysın hakim bey?
Hakim biraz bozulur ve Yok, benimkini… der.
Bunun üzerine Temel, rahatlar. Haçan hakim bey, ben senun anağun aduni nere-
den bileceğum.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Aldatamadım

Temel de diğer komşuları gibi geçimini denizden sağlar.
Takasi ile çıktığı balık avından her seferinde bol avla
dönerken, nedense son seferinde hiçbir şey yakalayamaz.
Akşam eve döndüğünde eşi Fadime sorar: &#; Ula Cemal, hani paluklar?
Temel, balık avlayamadığı için üzgündür ama, karam-
sarlığının eşini de etkilemesini istemez, işi şakaya vurur: &#; Ne yapayım Fadime… Habu pen bugüne kadar
baluklari aldattum; şimdi ise onlar peni… Vurmadiler
oltama…

Nasi anlarum?

Temel, yeni aldığı şemsiyeyi terziye götürür, bir delik
açmasını ister. İster ama, terzi bunun anlamsız olduğunu, ya-
parsa şemsiyeye yazık olacağını söyler ve ilavç eder: &#; Beni dinlersen, şemsiyeye delik açmayalım.
Temel, kararlıdır ve itiraz eder: &#; Ula, ne anlamaz adamsun, yağmurun dinduğuni
sonra nasil anlayacağum?

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Sığırlardan da becit misin?

Karadeniz kadınının inek beslediğini ve ineğini çok sev:
diğini herkes bilir. Temel&#;in eşi Fadime de inek hastasıdır. Bir
akşam üzeri ahıra inip ineklerine yal verdiği sırada eve gelen
Temel, mutfaktan seslenir:Kuuz Fadimcce!… Çabuk sofrayi kur! Çok ac oldum.
Fadime ahırdan doğru yanıt verir: &#; Götmey misın haburda işim var. Sığırlara yal
veriyrım. Sen sığırlardan becit misun, otur da
bekle!.

O zaman binmezduk

İstanbul&#;da Beşiktaş &#; Eminönü otobüsüne binen Temel
ayakta kalmıştı. Üstelik otobüs yağmur nedeniyle tıklım tıklım
doluydu. Yol boyu her durakta inenden çok binen vardı. Bi-
letçi de bir yandan:İlerleyelim arkadaşlar… İlerleyelim!… diye ikaz ya-
parak gelen yolculara yer sağlıyordu. Her durakta aynı
şekilde ikaz yapan biletçiye kızan Temel, sonunda dayana-
mayıp sesini yükseltti: Has deysın, eyi deysın, ilerleyelum, yürüyelim
deysun ama, haçan yütüyeceğduk o zaman otobosü
binmezduk.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Büyük &#; küçük farkı

Temel, iyi bir yönetici, kültürlü bir ilkokul müdürüdür.
Günlerden bir gün, birinci sınıfların eğitim çalışmalarını izlemek için sınıfa girer. Öğretmen karatahtaya, (yeni yıl gel-
di) fiş cümlesini asmıştır. Ancak, cümle başı olan (Y) harfi
büyük, yani kapital olarak değil (y) şeklinde küçük harf olarak
yazılıdır. Müdür Temel, öğretmene sessizce: &#; Hocam, o (y) harfi büyük yazılmayacak mıydı?
Öğretmen fiş cümlesindeki (yeni yıl geldi) yazısının tüm
sınıfın uzaktan rahatça okunması için büyük şekilde yazmıştı.
Bu görüşle Müdür Temel&#;e: &#; Müdür beyim, görmüyor musunuz büyük büyük yazdım. &#; Yoook… O (y) harfi o haliyle büyük değildir. &#; Canım, daha ne kadar büyük yazacaktım Müdür
Bey! &#; Kardeşim, bu (y) harfinin bu haliyle lm. 2m.
hatta tavandan döşemeye değin uzatsan yine de
küçüktür, anla artık.

Çürük kafa

Köy merasının taksimi işinde çıkan kavgada Temel, arka-
daşı Cemal&#;in kafasını yarmış iş mahkemeye intikal Gtmişti.
Mahkemede C. Savcısı iddianameyi okuduktan sonra sıra
Temel&#;in savunmasına gelince masumane şöyle dedi: &#; Uyy Hakim bey, ben ne bileyim habunun ka-
fasının habu kadar çürük olduğun… Bi vurdum kafasi
içine geçti…

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Bedava haber yok

Temel nüktedanlığı ile sevilen &#; sayılan ve aranılan bir
kişiliğe sahiptir. Uzun süre ortaklıkta görünmeyen Temel&#;e
çarşı ortasında rastlayan arkadaşı Cemal nükte ile karışık
sataşır: &#; Ula Temel, seni öldi dedilerdi, nereden çıktın
geldin böyle?
Her zamanki hazırcevaplılığı ile tanınan Temel
gülümsedikten sonra şöyle dedi: -Açıkgöz… Bobandan haber soraysan, ver kahve
paralarını da konuşalım. Öyle bedavadan haber yok.©

Hani reçeten?

Temel&#;in çalıştığı eczane o gece nöbetçiydi. Her zamanki
gibi müşteriler tek tük geliyordu. Gecenin ilerleyen saatinde
eczanenin kapısı tekme gürültüsü ile açıldı ve içeriye elinde
tabanca olan maskeli bir soyguncu girerek, Temel&#;e seslenir: &#; Kasadaki paraları çabuk boşalt!…
Temel, işin ciddiyetini kavramıştır ama yine de söylemeden
edemez: &#; Ula deli misun, nesun? Hani reçeten?

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Amorti niye yok?

Temel, Spor &#; Toto oynamıştı. 13 artı 1 tutturup köşe ol-
mak istiyordu. Bir hafta boyu çeşitli hayaller kurdu bu nedenle Hafta sonunda tüm maçlar oynanmış sonuçlar ilan edilmişti. Temel, yine hüsrana uğramış, ancak son iki maçı tutturabilmişti. Yeniden Spor &#; Toto oynamak için gittiği bayiye sordu: &#; Haboyle iş olur mi hiç? Son iki maçı bildum, amor-
tisi bilem yok…

Nuh tufanında taka…

Temel, her konuşmasında kendi sülalesinin çok eskilere
dayandığını iddia ediyordu. Yine böyle bir konuşmasında ipin
ucunu o kadar kaçır dı ki; Bizum sülale Yusuf Peygambere kadar gideyi,
der.
Arkadaşları Temel&#;in bu denli atmasına içerlerler ama
gugırın sürmesi için havayı bozmazlar, Dinleyenlerden Cemal
atılır: &#; Ula çok ataysın… Nerdeyse sülaleğun Nuh Pey-
gamber&#;in gemisune binduğuni söyleyecesun…
Bu sözlere alınan Temel, söz altında kalmaz, yanıtını şöyle
verir; O kadar da değil, bizumkilerun o zamanlar kendi
takalari var imiş…

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Zam geldi de…

Temel çok kötü şekilde üşütmüş, o nedenle de hasta-
lanmıştı. Arkadaşları arabaya atıp doktora götürdüler.
Doktor, Temel&#;i bir güzel muayene ettikten sonra onu getiren arkadaşlarına &#;Bi dakika…&#; deyip onları muayene
odasının dışına çağırdı. Belli ki, Temel duyup morali bozulmasın diye hastalığın ciddiyeti konusunda arkadaşlarına
birşeyler söylecekti. Bir &#; iki dakika sonra doktor odaya girip reçete yazmaya
başlayınca Temel de elbiselerini giymiş, ayakkabılarının bağını
bağlarken sordu: &#; Toktor bey, aca kaç metreluk kefen yazaysın? Ke-
fcnc zam geldi da…

Patlama… Biletçi bilir.

İlk defa İstanbul&#;a gelen Temel ile Cemal tramvaya biner-
ler. Biletçi her durakta durak adlarını söyledikçe yolcular da
iner. Biletçi bağırdıkça inenleri gören ve henüz İstanbul&#;u bil-
mediği için heyecanlanan Cemal arkadaşı Temel&#;e; Ula, biz nerede ineceğuk? diye sorar.
Temel, arkadaşını küçümseyerek yanıtlar: &#; Patladun mi? Helbette bezum da ismimuzi soyleyecak, piletçi nerede ineceğumuzi bilur.,

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Ördeğin beline geliyor

yılı Haziran&#;ında Karadeniz&#;de büyük sel felaketi
yaşanmıştı. seafoodplus.infoe dereler / çaylar taşmış, çevresine
büyük zarar vermiş, çoğu köprüler sele kapılmıştı.
Temel ile Cemal selden sonra köye döneceklerdi ama sel,
köyün köprüsünü alıp götürmüştü. Dere kenarına gelen Te-
mel ile Cemal çaresiz ne yapacaklarını düşünürken, Cemal
birden atıldı: &#; Uyy!… Temel ya bak ha şu ördeğa… Yüzup
karşiye geçti. Onun kadar olamayruk.
Temele yanıt vermeye fırsat vermeyen Cemal, kendini sel
sularını attı. Tabii ki Cemal sel sularını kapılıp giderken
&#;İmdaaat!&#; diye bağırması boşunaydı. Biraz sonra Temel&#;in
ahlanıp / vahlanıp ağladığını görenler nedenini sordular. Tem-
el, Cemal&#;in sel sularına kapıldığını üzüntü ile anlattıktan sonra; &#; Ben da bişey anlamadım. Demincek karşiya bir
ördek geçti. Su ancak beline kadar gelıyidi. Cemal
suya daldi, kayboldi &#; gitti.

Ahmak mi sandun beni?

Fi tarihinde Temel, radyo satan bir dükkanın önünden
geçerken kulağına kemençe sesi gelir. Derhal dükkandan
içeri girer ve sesin radyodan geldiğini öğrenir. Radyonun £i-
yatını Sorar ve satın alır. Radyocu radyonun nasıl çalıştığını bir
güzel anlatır ve Temel&#;i uğurlar. Temel, akşam köydeki evine gider, radyosunu kurar ve istasyonu çevirir. Fakat radyodan kemençe sesi yerine alafranga müzik sesi gelir. Buna fena bozulan Temel, ertesi gün
soluğu radyocuda alır ve hışımla sorar: &#; Ya bak baa bakayım, sen beni ahmak mi sandun? Habu radyo kemençe çalınayi!…

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Oyleysa

Hava birdenbire karışmış, kocaman dalgalar Temel&#;in ta-
kasını oradan oraya sürüklüyordu. Tayfalar telaş içindeyken
Temel sesi çıktığı kadar bağırdı: &#; Aca nereyeyuk? Pusulayi ncttunuz? Çabuk baa bi pusula!… Oraya &#; buraya koşuşan tayfalar elleri boş olarak döner ve
sorarlar: &#; Pusulayi bulamaduk, haçan ne geturelım?
Temel, kocaman dalgaların arasında pek zavallı kalan teknesine bakarak:
&#; Oyle isa &#;Kelime-i şahadet&#; geturun!… der.

Vuracasın oni…

Temel, kendisinden ayrılacağını söyleyen nişanlısı Fa-
dime&#;ye çok fena kızmıştı. Barışmak için nişanlısıyle geziye
çıkan Temel, bir süre sonra sorar:- Anladum, artuk beni sevmeysın. Peki, kimi seveysın, nerede oturıyi? Fadime, Temel&#;in niyetini yorumlar; Diyeyim da gidup vur oni, oyle mi? Temel, hiç oralı değilmiş gibi ayrılmak isteyen nişanlısını yanıtlar: &#; Habua bak… Niye da öldüreceğum. Nişan
yüzuklerımi satacağum ona…

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Baa tenzilat yok midur?

Temel, son işlediği suçtan ötürü yargılanıyordu. Hakim,
son duruşmada Temel&#;in daha önceki suçlarından ötürü yasa
gereği bu kez katlamalı ceza vereceğini öğrenen Temel mah-
keme zabıt katibine &#;Dur… Dur!…&#; dedikten sonra hakime
sordu: &#; Hakim beycuğum… Güya ben hbaburanun
kıdemlisiyım. Baa tenzilat yapmayıp da kime yapaca-
sun doğrisi merak edeyrım…

Madem Okur &#; Yazardın…

Eski Başbakanlardan Rahmetli Hasan Saka, seçim
öncesi Trabzon&#;da ilçeleri dolaşırken, seçmenlerin halını
hatırını sorar: &#; Sevgili hemşehrilerim, biliyorsunuz demokrasiye
geçtik. Yakında seçimler yapılacak. Oylarınızı yine
bana vereceksiniz değil mi? Seçmenler: &#; Yooo… Vermeyeceğuk. Peki, neden? &#; Başkasina soz verduk da… &#; Kime? Kim o?.. Okur &#; Yazar olan birine… Neden öyle? Ben okur &#; yazar değil miyim? Değilsun da yirmi yıldur yazduğumuz mektuplara
niye cevap vermeysın?

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Hep beraber

Mahkemede Temel&#;in kimlik tesbiti yapılıyordu. Hakim
sordu: &#; Nerede oturuyorsunuz? Gardaşumla beraberuz hakim bey. Kardeşin nerede oturuyor? Bubamla beraber.
Hakim öfkelenmişti: Be adam, peki baban nerede oturuyor?
Temel, çaresizlik içinde ellerini açar: &#; Lafimu anlatamadum herhalde hakim bey, hep birlukte oturuytuk daa…

Aman yazma!…

Temel, TEK görevlisi olarak elektrik direğinde
çalışıyorken ceryana kapılır ve hastaneye kaldırılır. Olayı du-
yan gazeteciler Temel&#;in başına üşüşürler, Geçmiş olsun, ne oldu? Elektiruk direğunde çalışirken ceryan çarpti da
duştum. Vah… Vah… Gazeteciler olay hakkında daha geniş bilgi edinmek için
habire soru sorup tam gidecekleri sırada Temel, hasta
yatağından hafifçe doğrulur sordu: &#; Ya bakun baa… Habu kadar soriyi baa niye sordu-
nuz. Adliyeden misunuz? &#; Yook… Biz gazeteciyiz. Temel, yeniden ceryana kapılmış gibi yataktan firlar ve
gazetecilere sarılır: &#; Uyyy… Gözuğuzi seveyim. Ben küçuk memurum.
Beyanat verme hakkım Mi Sakın yazmayin,
ekmeğumdan olurum, sonra…

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Kim vurdi, ne bileyim

Temel, vapur gişesine gidip, Trabzon &#; İstanbul gidiş-
dönüş bileti almak istedi: &#; Baa İstanbol bileti ver, gidiş &#; dönüşlü olsın…
Gişe memuru kafasını kaldırmadan yanıtlar: &#; Sıraya geç!…
Temel, bu ikaz karşısında dışarıya çıkıp üç &#; beş dakika
dolaştıktan sonra tekrar gişeye gelip isteğini söylüyor: &#; Baa İstanbol bileti ver, gidiş &#; dönüşli olsun… Gişe memuru yine &#;Sıraya gir!&#; ikazını yapar ve Temel tekrar dolaşıp gelir. İsteğini tekrarlar, aynı yanıtı alır. Bu durum birkaz kez tekrarlanır. Sonunda Temel&#;in sabrı taşar ve
kuyrukta hiçbir kimsenin de bulunmadığını görerek gişe memuruna kuvvetli bir yumruk aşkeder, Memurun gözlüğü bir
yana, kendisi öteyana düşer. Şaşkınlık içinde sorar:Kim vurdu bana? Kim vutdu bana? Temel, bıyıkaltından kıs, kıs gülerek yanıtını verir: &#; Kardaşım, habu kadar kalabaluktan saa kim vurdi
nasi bileyum?

Aslını mi inkar edeyi?

Temel, arkadaşına hakaret suçundan yargılanıyordu. Ha kim: -Sen buna hakeret etmişsin, doğru mu? diyerek davacıyı gösterdi: &#; Yok, hakim bey, yok… Ben kendusına sadece heyvan dedum. İyiya hakaretamiz bir söz bu.. &#; Ne demek hakim bey… Yanlış anlaşılıyı… İnsan kurnaz olursa tilkidur. Kutnazlukta ileru gidersa kurt-
tur, pek cesur ve heybetlu olursa aslan, uysal olursa
kuzi, korkak olursa tavşan, inatçı olirsa eşek, güzel
sesli olursa bülbül, mercan gözli olursa hamsi, velhasili kelam, hakim bey, insan hiç bir zaman heyvanluktan
kurtulamaz…

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Hamsi hazretleri!

Birinci Dünya Savaşı sıralarındaydı. Seferber edilen bir
bölük erlerine subay, vatani dersler veriyordu. İlk olarak da
padişahın kim olduğunu öğretiyordu: &#; Halifei ru-yi zemin Sultan Mehmet Han Hamis Hazretleri. Belki kez bunu tekrarladıktan sonra bölük efradına belleyip bellemediklerini sordu. Erler hep bir ağızdan
&#;Belledik komutanım&#; diye yanıt verdiler. Bunun üzerine
subay birer birer tüm erlere sormaya başladı. Fakat, belledik
diyenlerden hiç birisi padişahın adını tekrarlayamadı. Arka
sıralarda duran Temel parmağını kaldırdı. Subay geniş bir
nefes alarak ona döndü; Söyle bakalım, dedi.
Temel derin bir soluk alıp göğsünü kabartarak söyledi: &#; Hamsi hazretleri komitanım.

Verelum mi acaba?

Cemal, yıllar önce karısını kaybetmişti. Dul &#; bekardı ve bu
durumundan çok şikayetçiydi. Üstelik genç bir kıza da tutul-
muştu. Kız tarafı yaş farkı nedeniyle kararsızdı. Cemal, kızın
ailesini ikna etmek için habire adam gönderip haber iletiyor.
du: &#;Halım &#; vaktım yerınde.. Usteluk, sözum sözdur.
Kızlarıni ölıncaya kadar seveceğum. Servetum da
kızlarına kalacak. daha ne isteyler?&#;
Kız tarafının görüşü belirlenmeye başlamıştı. Önce Fadime
karar verdi: &#; Baa kalırsa verelum Temel… (Olıncaya kadar seve-
coğum) deduğuna bakılırsa, demek ki fazla vakti kal-
madi. Acele edelum.

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Fırsat yok ki

Boşunmak istediğini bildiren Temel&#;e mahkemede hakim
sordu:Peki, talebini kabul ediyorum. Fakaat, neden bir
senedir karına tek söz söylemedin? Temel boynu bükük, yetim gibi bir tavırla cevap verdi: &#; Baa fırsat vermedi ki hakim bey, hep o
konişti…

Haçan yüzme bilmeysun

İstanbul&#;da Temel&#;in takasına binen bir profesör, Temel&#;in
okuma yazma bilmediğini öğrenince &#;Vah vah, bütün
hayatın mahvolmuş&#; der,
Biraz sonra aniden bir fırtına çıkıp, taka dalgalar arasında
inip çıkarken Temel, profesör&#;e sordu: &#; Ula profesor emica, yüzgeç biley misun?
Profesör &#;Bilmiyorum&#; yanıtını verip denize düşerken
Temel durum değerlendirmesi yaptı: &#; Ne haber? Şimdu kimun hayati mafoldi, de baa…

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Emice saa bişe diyecek

Temel, bahçesindeki incir ağacına çıkmış olan çocuğu
görünce sabredemedi: &#; Ula piç kurusi, çabuk in aşaa. Dallari kıra kıra incir
yeysın… diye çıkıştı ve ardından ekledi: &#; Habu yaptuğıni da bobağan anlatacağum. Temel söylenmesini bitirince ağaçtaki çocuk yukarıdaki
dallara doğru seslendi: Bobaaa… Bobaaa! Pak habu emica saa bi şey di-
yeceğmiş.

O da ayni yaşta

İhtiyar Temel, doktora gider. Sol ayağının ağrıdığından
yakınır.
Doktor gerekli Müayeneyi yaptıktan sonra teşhisini söyler: -Yaşlılıktan… Yaşlılıktan…
Temel, doktorun teşhisini beğenmemiştir ve sorar: &#; Doktor bey, haçan sağ ayağum da ayni yaştadır, o
niçun ağrımayi?

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Önce sen soyun…

Temel&#;in eşi Fadime hastalanır ve tüm tedavilere karşın
bir türlü iyi olmaz. Son çare olarak da ilçeye yeni gelen doktora gidilir. Doktor, Temel&#;e hastasının nesi var, nesi yok diye sorular
sorduktan sonra hastası Fadime&#;ye; &#; Şu paravanın arkasına geç, soyun… İyi bir muayene yapmam gerek… deyip dışarı çıkar,
Fadime, &#;Soyun!…&#; emri karşısında şaşkındır. Orada bulunan kocası Temel&#;e dert yanar: &#; Toktor baa soyin deyi… Teli midur, nedur?
Temel: &#; Cahil kadun… O seni muayene edecek, soyin…
Fadime, paravanın arkasına geçer ve soyunmadan beklemeye başlar. Biraz sonra doktor gelir. &#; Hala soyunmadınız mı? Lütfen soyunun artık, der.
Hasta Fadime: &#; Toktor bey, ben utanıytım, önce sen soyun daa,
ne olur, diye yanıt verir,

Sen konuş da göreyim

İstanbul&#;da bir fabrikada çalışan Temel&#;e arkadaşları
sataşarak ona: &#; Nedir, hiç hamsi ağzından düşmüyor. Övüp övüp
dutuyotsun. Ne kuş gibi ne de horoz gibi öter. Bıtak
şu hamsiyi, derler.
Temel, bu sataşmaya bozulur ama altında da kalmaz:Yanayım hau ahmak kafalarıniza… Ula, sizun
kafağızi sokayım suyın içina da, siz konişın bakayım,
der ve kıs kıs güler. .

Temel Fıkraları &#; En Komik Fıkralar &#; Fıkralar

Ne korkaysın…

Temel şehirlerarası otobüste şoför olarak çalışıyordu.
İzmit &#; İstanbul otobanında hız yapınca arka koltuklardan bir
yolcu sesini yükselterek ikaz yaptı: Şoför efendi, biraz yavaş sürsenize!
Temel oralı değildir, yine aynı hızla devam eder. Ses tekrar yükselir:
&#; Şoför bey yavaş sür!…
Hızda düşüş yoktur. Yolcu tekrar ikaz eder: &#; Yahu şoför bey, sana diyotum biraz yavaş
süremez misiniz otobüsü?
Sabrı taşan Temel, bunca ikazdan sonra yanıt verir: &#; Yahu ne korkaysın? Sade senun mi canın var.
Habu otobos kasgolidur, korkma!

Hau levhayi oraya koyani…

Temel, gece kamyoneti ile komşu ilçeye gidiyordu.
Önündeki tüneli geçtikten sonra yolun sağındaki
&#;FARLARINIZI SÖNDÜRÜNÜZ&#; trafik levhasını görünce
gereğini yaptı ama kendini 10 metrelik uçurumun dibinde buldu.
Şans eseri kendisine bir şey olmamış, yalnızca kamyoneti
hurdahaş olmuştu. Yoldan geçenler Temel&#;in imdadına
koştular ve durumu sordular. &#; Nasıl oldu Temel, ne hatası yaptın ki?.. demeye
kalmadan Temel atılıp yanıt verdi:Ne hatasi yahu… Habu Farlarınızi sondurun leyhasıni habutaya kim koydi? Bulın oni baa…

İşte O Deyimlerin İlginç Hikayeleri

  • <p><b>Yaşanmış olayların, tarihi kişiliklerin konu olduğu deyimlerin anlamlarını ve ortaya çıkış hikayelerine çok şaşıracaksınız. İşte o hikayelerden bazıları</b></p> <p><b>Saçını Süpürge Etmek</b></p> Eskiden kadınlar saçlarını topuklarına kadar uzatırlardı. En uzun saç da en güzel saç kabul edilirdi. Kadın evini süpürmek için yere eğilince arkasındaki çift örgülü saçlar yere düşer ve bir süpürge gibi her yeri öperdi.

    Yaşanmış olayların, tarihi kişiliklerin konu olduğu deyimlerin anlamlarını ve ortaya çıkış hikayelerine çok şaşıracaksınız. İşte o hikayelerden bazıları

    Saçını Süpürge Etmek

    Eskiden kadınlar saçlarını topuklarına kadar uzatırlardı. En uzun saç da en güzel saç kabul edilirdi. Kadın evini süpürmek için yere eğilince arkasındaki çift örgülü saçlar yere düşer ve bir süpürge gibi her yeri öperdi.
  • <br><b>Ateş pahası</b></br> Kanuni Sultan Süleyman maiyetiyle Halkalı civarında ava çıkar. Aniden başlayan şiddetli yağmur, padişah ve adamlarını karşılarına çıkan ilk eve sığınmak zorunda bırakır. Ev sahibinin yaktığı ateşin karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, yanındakilere dönerek, "Şu ateş bin altın eder" der. Yağmurun dinmemesi üzerine padişah ve maiyetindekiler, geceyi de bu evde geçirirler. Konuklarını tanıyamasa da önemli ve zengin şahıslar olduklarını anlayan ev sahibi, sabah ona borcunu soran sultana "Binbir altın" cevabını verir. Bu cevabın şaşkınlıkla karşılanması üzerine ise ateşe bin altın değeri kendisinin biçtiğini, gecelik konaklamanın ise bir altın olduğunu söyler. "Ateş pahası" deyimi, bu hadise üzerine doğmuştur. Ederinden fazla çok pahalı şeyler için bugün de yaygın şekilde kullanılmaktadır.


    Ateş pahası
    Kanuni Sultan Süleyman maiyetiyle Halkalı civarında ava çıkar. Aniden başlayan şiddetli yağmur, padişah ve adamlarını karşılarına çıkan ilk eve sığınmak zorunda bırakır. Ev sahibinin yaktığı ateşin karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, yanındakilere dönerek, "Şu ateş bin altın eder" der. Yağmurun dinmemesi üzerine padişah ve maiyetindekiler, geceyi de bu evde geçirirler. Konuklarını tanıyamasa da önemli ve zengin şahıslar olduklarını anlayan ev sahibi, sabah ona borcunu soran sultana "Binbir altın" cevabını verir. Bu cevabın şaşkınlıkla karşılanması üzerine ise ateşe bin altın değeri kendisinin biçtiğini, gecelik konaklamanın ise bir altın olduğunu söyler. "Ateş pahası" deyimi, bu hadise üzerine doğmuştur. Ederinden fazla çok pahalı şeyler için bugün de yaygın şekilde kullanılmaktadır.

  • <br><b>Ateş Almaya mı Geldin?</b></br> Eskiden kibrit yokmuş. Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış.Ateş almak için komşuya geçen kadınlar, kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalamazlar ve acele ederlermiş.Kapıdan içeri girmeyerek, kısa bir konuşmadan sonra gitmek isteyen ziyaretçilere:-Ateş almaya mı geldin? denmesi de işte bu devirlerden kalmadır.


    Ateş Almaya mı Geldin?
    Eskiden kibrit yokmuş. Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış.Ateş almak için komşuya geçen kadınlar, kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalamazlar ve acele ederlermiş.Kapıdan içeri girmeyerek, kısa bir konuşmadan sonra gitmek isteyen ziyaretçilere:-Ateş almaya mı geldin? denmesi de işte bu devirlerden kalmadır.

  • <br><b>Dingo'nun ahırı</b></br> İstanbul'da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda iki at ile çekilen tramvaylara dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşulurdu. Azapkapı'da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim'de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı'ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın, bu durumu dolayısıyla girenin çıkanın belli olmadığı veya her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için "Dingo'nun ahırı" deyimi kullanılmaya başlanmıştır.


    Dingo'nun ahırı
    İstanbul'da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda iki at ile çekilen tramvaylara dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşulurdu. Azapkapı'da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim'de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı'ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın, bu durumu dolayısıyla girenin çıkanın belli olmadığı veya her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için "Dingo'nun ahırı" deyimi kullanılmaya başlanmıştır.

  • <br><b>Meteliğe Kurşun Atmak</b></br> Eskiden atış talimleri yapılırken, usta atıcılar hedef için metelik denilen bozuk paralar kullanırlarmış. Metelik, eskiden kullanılan on para değerinde olan bir sikke. Sikke de madeni para veya bu paralara vurulan damga demektir. Köyden çıkıp okuyarak yükselen, mal mülk ve şöhret sahibi olan bir adam köyünde yaptırdığı evde, gümüş paraları hedefe koyup atış talimi yaparmış. Onu ziyarete gelenler, gümüş mecidiyeye ateş ederken görünce, içlerinden biri, ?Baksana bizimki meteliğe kurşun atıyor.? demiş.


    Meteliğe Kurşun Atmak
    Eskiden atış talimleri yapılırken, usta atıcılar hedef için metelik denilen bozuk paralar kullanırlarmış. Metelik, eskiden kullanılan on para değerinde olan bir sikke. Sikke de madeni para veya bu paralara vurulan damga demektir. Köyden çıkıp okuyarak yükselen, mal mülk ve şöhret sahibi olan bir adam köyünde yaptırdığı evde, gümüş paraları hedefe koyup atış talimi yaparmış. Onu ziyarete gelenler, gümüş mecidiyeye ateş ederken görünce, içlerinden biri, ?Baksana bizimki meteliğe kurşun atıyor.? demiş.

  • <br><b>Etekleri Zil Çalmak</b></br> Bir zamanlar Anadolu?nun bir yerinde, herkesin sevip hürmet ettiği güler yüzlü, tatlı dilli bir şeyh yaşarmış. <br>Şeyhin, pabuçlarının sivri ucunda ve cüppesinin eteklerinde yüzlerce kuzu çıngırağı bulunurmuş.</br> <br>Şeyhin uzaktan gelişi bu çıngırakların çıkarttığı sesten anlaşılırmış.</br> <br>Bir gün şeyhe bu çıngırakları niçin taktığını sormuşlar. O da:</br> - Yürürken yerdeki karıncaları ürkütüp çiğnenerek ölmelerine engel olmak için, diye cevap vermiş. Bir gün güvenlik güçleri , çok tehlikeli bir hırsız çetesinin saklandığı yerden çıkmasını beklerken, çıngıraklı şeyh oradan geçiyormuş. Azılı hırsızlar çıngırak sesini duyunca ortaya çıkmış ve kaçmaya çalışırken yakalanmış. <p>Azılı bir çetenin yakalanmasına sebep olan çıngıraklı şeyhi halk sevincinden kucaklayıp havaya kaldırırken, şeyhin eteklerindeki çıngıraklar, daha fazla ses çıkarmış, adeta zil çalmış. Halk da bu çıkan sesten çok mutlu olmuş.</p> Bu olaydan sonra o yerin ahalisi, bir şeye çok sevinip mutlu olanları görünce, "Ne o eteklerin zil çalıyor." demeye başlamış.


    Etekleri Zil Çalmak
    Bir zamanlar Anadolu?nun bir yerinde, herkesin sevip hürmet ettiği güler yüzlü, tatlı dilli bir şeyh yaşarmış.
    Şeyhin, pabuçlarının sivri ucunda ve cüppesinin eteklerinde yüzlerce kuzu çıngırağı bulunurmuş.

    Şeyhin uzaktan gelişi bu çıngırakların çıkarttığı sesten anlaşılırmış.

    Bir gün şeyhe bu çıngırakları niçin taktığını sormuşlar. O da:
    - Yürürken yerdeki karıncaları ürkütüp çiğnenerek ölmelerine engel olmak için, diye cevap vermiş. Bir gün güvenlik güçleri , çok tehlikeli bir hırsız çetesinin saklandığı yerden çıkmasını beklerken, çıngıraklı şeyh oradan geçiyormuş. Azılı hırsızlar çıngırak sesini duyunca ortaya çıkmış ve kaçmaya çalışırken yakalanmış.

    Azılı bir çetenin yakalanmasına sebep olan çıngıraklı şeyhi halk sevincinden kucaklayıp havaya kaldırırken, şeyhin eteklerindeki çıngıraklar, daha fazla ses çıkarmış, adeta zil çalmış. Halk da bu çıkan sesten çok mutlu olmuş.

    Bu olaydan sonra o yerin ahalisi, bir şeye çok sevinip mutlu olanları görünce, "Ne o eteklerin zil çalıyor." demeye başlamış.
  • <p><b>Ocağına İncir Dikmek</b></p> Yaptığı zulümlerle tanınan bir devlet adamı, konağının bahçesini düzenletiyormuş. Kocaman bir incir ağacını görüntüyü bozuyor diye kestirmek istemiş. Bahçede bulunan İncili Çavuş, bunu duyunca devlet adamına şöyle seslenmiş: <br>- İncir ağacı yerinde dursun, kestirmeyiniz.</br> <br>- Niçin?</br> <br>- Nasıl olsa bir gün birinin ocağına dikersiniz, cevabını vermiş.</br>

    Ocağına İncir Dikmek

    Yaptığı zulümlerle tanınan bir devlet adamı, konağının bahçesini düzenletiyormuş. Kocaman bir incir ağacını görüntüyü bozuyor diye kestirmek istemiş. Bahçede bulunan İncili Çavuş, bunu duyunca devlet adamına şöyle seslenmiş:
    - İncir ağacı yerinde dursun, kestirmeyiniz.

    - Niçin?

    - Nasıl olsa bir gün birinin ocağına dikersiniz, cevabını vermiş.
  • <p><b>Ağzınla Kuş Tutsan Nafile</b></p> Osmanlı Devletinin güçlü zamanlarında, Fransa ile iyi ilişkiler kurulmuş, bu arada, İspanya Kralım ezmek için Osmanlı Devletinin desteğini gören Fransa, Osmanlı Padişahını en büyük hükümdar olarak tanımıştı. Akdeniz'de Türk bayrağı çekerek, Barbaros'un enirine giren Fransız donanması gibi, Fransız ordusu da Osmanlı desteğine güveniyordu.O devirlerde, Topkapı Sarayı'nın arz odasında, huzura kabul edilmeyi bekleyen Fransız elçisi. Kızlar Ağasına, işinin önemli ve acele olduğunu bir türlü anlatamamış, içeri alınmayı sağlayamamıştı. <p>Bin bir rica ve ısrar sonunda Kızlar Ağası, sabırsızlanan elçiye şöyle dedi:</p> -Siz ne lâf anlamaz adamlarsınız yahu! Şevketli Sultanımız hazretleri bugün çok hiddetli. Demincek bir Frenk hokkabaz burada idi. Adamcağız ne hünerler gösterdi: Külahının altından tavşanlar çıkardı, alev alev yanan demir çubuklan ağzında söndürdü, sekiz arşın uzaklıktaki iğneye iplik taktı, havaya bir kuş uçurdu, uçun kuşa bir şeyler söyledi, kuş gelip ağzına kondu, o da ağzıyla ayaklarından yakaladı. Sultanımız onu bile huzurdan kovdu. Senin anlayacağın, ağzınla kuş tutsan nafile; ama daha büyük hünerlerin varsa bir kere Zat-ı Şahaneye arz edeyim

    Ağzınla Kuş Tutsan Nafile

    Osmanlı Devletinin güçlü zamanlarında, Fransa ile iyi ilişkiler kurulmuş, bu arada, İspanya Kralım ezmek için Osmanlı Devletinin desteğini gören Fransa, Osmanlı Padişahını en büyük hükümdar olarak tanımıştı. Akdeniz'de Türk bayrağı çekerek, Barbaros'un enirine giren Fransız donanması gibi, Fransız ordusu da Osmanlı desteğine güveniyordu.O devirlerde, Topkapı Sarayı'nın arz odasında, huzura kabul edilmeyi bekleyen Fransız elçisi. Kızlar Ağasına, işinin önemli ve acele olduğunu bir türlü anlatamamış, içeri alınmayı sağlayamamıştı.

    Bin bir rica ve ısrar sonunda Kızlar Ağası, sabırsızlanan elçiye şöyle dedi:

    -Siz ne lâf anlamaz adamlarsınız yahu! Şevketli Sultanımız hazretleri bugün çok hiddetli. Demincek bir Frenk hokkabaz burada idi. Adamcağız ne hünerler gösterdi: Külahının altından tavşanlar çıkardı, alev alev yanan demir çubuklan ağzında söndürdü, sekiz arşın uzaklıktaki iğneye iplik taktı, havaya bir kuş uçurdu, uçun kuşa bir şeyler söyledi, kuş gelip ağzına kondu, o da ağzıyla ayaklarından yakaladı. Sultanımız onu bile huzurdan kovdu. Senin anlayacağın, ağzınla kuş tutsan nafile; ama daha büyük hünerlerin varsa bir kere Zat-ı Şahaneye arz edeyim
  • <p><b>Hapı Yutmak</b></p> Sultan Murad'ın kave, müskirat (sarhoş edicimaddeler) ve mükeyyifatı (keyif verici maddeler) yasakladığı dönemde saray casuslarından biri, belki de kıskançlık sebebiyle, hekimbaşı Emir Çelebi nin yasakları çiğnediği ve afyon kullandığına dair bir ihbarda bulunur. Onun için "Hapı Yuttu" deyimi ortaya çıkmıştır.

    Hapı Yutmak

    Sultan Murad'ın kave, müskirat (sarhoş edicimaddeler) ve mükeyyifatı (keyif verici maddeler) yasakladığı dönemde saray casuslarından biri, belki de kıskançlık sebebiyle, hekimbaşı Emir Çelebi nin yasakları çiğnediği ve afyon kullandığına dair bir ihbarda bulunur. Onun için "Hapı Yuttu" deyimi ortaya çıkmıştır.
  • <p><b>Keçileri Kaçırmak</b></p> Dağda keçilerini otlatan bir çoban, öğle sıcağında, bir ağacın altında uyuyakalmış. Uyandığında keçilerin otladığı yerde bulunmadığını görmüş. Aramış, aramış, keçilerini bir türlü bulamamış. Kendi kendine, "Şimdi keçilerin sahibine ne söyleyeceğim? Ağa beni döve döve öldürür, koca sürü nereye kaybolur?" demiş. Çoban, sağa sola koştururken, "Çobanlık görevimi yapamadım, keçileri kaçırdım." diye yakınırmış. Önüne gelene, "Keçileri kaçırdım, şimdi ben ne yapacağım?" diye sormaya ve anlamlı anlamsız konuşmaya başlamış. Köylüler de merak edip keçileri aramaya başlamışlar. <p>Bu arada suları içip serinleyen keçiler, mağaradan çıkmış, çobanın bıraktığı yerde otlamaya başlamışlar. Köylüler sürüyü yerinde bulunca şaşırmış ve keçileri tek tek saymışlar. Ortada bir durumun olmadığını gören köylüler, çobanın aklını oynattığına hükmetmişler.</p>

    Keçileri Kaçırmak

    Dağda keçilerini otlatan bir çoban, öğle sıcağında, bir ağacın altında uyuyakalmış. Uyandığında keçilerin otladığı yerde bulunmadığını görmüş. Aramış, aramış, keçilerini bir türlü bulamamış. Kendi kendine, "Şimdi keçilerin sahibine ne söyleyeceğim? Ağa beni döve döve öldürür, koca sürü nereye kaybolur?" demiş. Çoban, sağa sola koştururken, "Çobanlık görevimi yapamadım, keçileri kaçırdım." diye yakınırmış. Önüne gelene, "Keçileri kaçırdım, şimdi ben ne yapacağım?" diye sormaya ve anlamlı anlamsız konuşmaya başlamış. Köylüler de merak edip keçileri aramaya başlamışlar.

    Bu arada suları içip serinleyen keçiler, mağaradan çıkmış, çobanın bıraktığı yerde otlamaya başlamışlar. Köylüler sürüyü yerinde bulunca şaşırmış ve keçileri tek tek saymışlar. Ortada bir durumun olmadığını gören köylüler, çobanın aklını oynattığına hükmetmişler.

  • <p><b>Gözüne Girmek</b></p> Recep, şaban derken ramazan ayı yaklaşmış. Mahalle kahvesinde ramazanın ne zaman başlayacağına dair sohbetler ediliyormuş. Orada bulunan hocanın biri, ?Ay görülmeyince ramazan başlamaz.? dermiş. Bu sözleri duyan Bektaşi eve gelir gelmez hanımına: <br>-Hanım perdeleri iyice kapat.</br> <br>Karısı:</br> <br>-Niçin efendi?</br> <br>-A hanım niçin olacak? Yakında ramazan ayı başlayacakmış. Müslümanlar oruç tutacaklarmış.</br> <br>-Ne var bunda efendi? İyi ya sen de oruç tutarsın.</br> <br>-Hanım ne diyorsam onu yap demiş.</br> <br>Bektaşi, geceleri mahalle kahvesine gidip gelirken temkinli davranıyor, ayı görmemek için hep yere bakıyormuş. Bir gün yağmur yağmış, sokaktaki çukurlar sularla dolmuş, hava da açılmış.</br> Bektaşi, bir akşam kahveye giderken Ay?ı görmemek için başını yerden kaldırmıyormuş. Fakat gözü birden bir su birikintisine çarpmış, orada gökteki ayın suya yansıdığını görmüş. Öfkelenen Bektaşi, sudaki ayın aksine, ?Bre mübarek!? Başımı yerden göğe kaldırmıyorum diye, yere inerek gözüme mi gireceksin?? ?Nereme girersen gir, oruç falan tutmayacağım.? demiş.

    Gözüne Girmek

    Recep, şaban derken ramazan ayı yaklaşmış. Mahalle kahvesinde ramazanın ne zaman başlayacağına dair sohbetler ediliyormuş. Orada bulunan hocanın biri, ?Ay görülmeyince ramazan başlamaz.? dermiş. Bu sözleri duyan Bektaşi eve gelir gelmez hanımına:
    -Hanım perdeleri iyice kapat.

    Karısı:

    -Niçin efendi?

    -A hanım niçin olacak? Yakında ramazan ayı başlayacakmış. Müslümanlar oruç tutacaklarmış.

    -Ne var bunda efendi? İyi ya sen de oruç tutarsın.

    -Hanım ne diyorsam onu yap demiş.

    Bektaşi, geceleri mahalle kahvesine gidip gelirken temkinli davranıyor, ayı görmemek için hep yere bakıyormuş. Bir gün yağmur yağmış, sokaktaki çukurlar sularla dolmuş, hava da açılmış.
    Bektaşi, bir akşam kahveye giderken Ay?ı görmemek için başını yerden kaldırmıyormuş. Fakat gözü birden bir su birikintisine çarpmış, orada gökteki ayın suya yansıdığını görmüş. Öfkelenen Bektaşi, sudaki ayın aksine, ?Bre mübarek!? Başımı yerden göğe kaldırmıyorum diye, yere inerek gözüme mi gireceksin?? ?Nereme girersen gir, oruç falan tutmayacağım.? demiş.
  • <p><b>Lafla Peynir Gemisi Yürümez</b></p> <p> Bir zamanlar İstanbul?da Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Bu tüccar çıkarcı ve cimri kişiymiş. Trakya'dan getirdiği peynirleri İstanbul'da satar, artanı da deniz yoluyla İzmir'e gönderirmiş. İzmir'de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir, ama taşıma ücretini peşin vermeyerek kaptanları yalanlarıyla oyalar durur.</p> - "Hele peynirler sağ sâlim varsın, istediğiniz parayı fazla fazla veririm" diye vaatlerde bulunurmuş. Birkaç kez aldanan gemi kaptanlarından birisi yine İzmir'e doğru yola çıkmak üzere iken sinirlenmiş ve şöyle demiş.- Efendi, tayfalarıma para ödeyeceğim. Gemimin kalkması için masrafım var. Parayı peşin ödemezsen Sarayburnu'nu bile dönmem. <p>Aksi Yusuf :</p> " Hele peynirler sağ salim varsın?" demeye başlayacakmış ki, Gemici: <p>-Efendi "Lâfla peynir gemisi yürümez." sözünü yapıştırıvermiş ve sözlerine "geminin yürümesi için kömür lâzım, yağ lâzım" diyerek devam etmiş. <p>Bu sözler üzerine Aksi Yusuf parayı ödemiş. O gün akşama kadar şu tek cümleyi sayıklayıp durmuş. <b>"LÂFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ HA!"</b> bu söz daha sonra iş yapmayıp sadece boş konuşanlar için söylenmeye başlanarak deyimleşip güzel Türkçe?mize yerleşmiş.</p>

    Lafla Peynir Gemisi Yürümez

    Bir zamanlar İstanbul?da Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Bu tüccar çıkarcı ve cimri kişiymiş. Trakya'dan getirdiği peynirleri İstanbul'da satar, artanı da deniz yoluyla İzmir'e gönderirmiş. İzmir'de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir, ama taşıma ücretini peşin vermeyerek kaptanları yalanlarıyla oyalar durur.

    - "Hele peynirler sağ sâlim varsın, istediğiniz parayı fazla fazla veririm" diye vaatlerde bulunurmuş. Birkaç kez aldanan gemi kaptanlarından birisi yine İzmir'e doğru yola çıkmak üzere iken sinirlenmiş ve şöyle demiş.- Efendi, tayfalarıma para ödeyeceğim. Gemimin kalkması için masrafım var. Parayı peşin ödemezsen Sarayburnu'nu bile dönmem.

    Aksi Yusuf :

    " Hele peynirler sağ salim varsın?" demeye başlayacakmış ki, Gemici:

    -Efendi "Lâfla peynir gemisi yürümez." sözünü yapıştırıvermiş ve sözlerine "geminin yürümesi için kömür lâzım, yağ lâzım" diyerek devam etmiş.

    Bu sözler üzerine Aksi Yusuf parayı ödemiş. O gün akşama kadar şu tek cümleyi sayıklayıp durmuş. "LÂFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ HA!" bu söz daha sonra iş yapmayıp sadece boş konuşanlar için söylenmeye başlanarak deyimleşip güzel Türkçe?mize yerleşmiş.

  • <p><b>Atı Alan Üsküdarı Geçti</b></p> Bolu Bey'ine başkaldıran, çoğunlukla ünlü halk şairi ile karıştıran eşkıya Köroğlu, bir gün atını çaldırmış. Köroğlu, değerli ve akıllı bir hayvan olan atını aramak için diyar diyar dolaştıktan sonra, İstanbul'da satılık hayvanlar arasında kendi atını bulmuş. O'nu tanımayan satıcıya müşteri gibi görünmüş. Önce şöyle bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da sahibini tanıdığından, atı mahmuzlamasıyla şimşek gibi fırlayıp kaybolmuş. Kıyıya varınca da sala fazla para verip Üsküdar'a çektirmiş. Öfkesinden küplere binip izlemeye yeltenen at cambazına, kalabalıktan biri seslenmiş:Beyhude çabalama atı alan Üsküdar'ı geçti. O adam Köroğlunun kendisi idi.

    Atı Alan Üsküdarı Geçti

    Bolu Bey'ine başkaldıran, çoğunlukla ünlü halk şairi ile karıştıran eşkıya Köroğlu, bir gün atını çaldırmış. Köroğlu, değerli ve akıllı bir hayvan olan atını aramak için diyar diyar dolaştıktan sonra, İstanbul'da satılık hayvanlar arasında kendi atını bulmuş. O'nu tanımayan satıcıya müşteri gibi görünmüş. Önce şöyle bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da sahibini tanıdığından, atı mahmuzlamasıyla şimşek gibi fırlayıp kaybolmuş. Kıyıya varınca da sala fazla para verip Üsküdar'a çektirmiş. Öfkesinden küplere binip izlemeye yeltenen at cambazına, kalabalıktan biri seslenmiş:Beyhude çabalama atı alan Üsküdar'ı geçti. O adam Köroğlunun kendisi idi.
  • <p><b>Üsküdar'da Sabah Oldu</b></p> <p>Üsküdar'da yakın planda iki Selâtin Camii bulunur. İlki Üsküdar iskele meydanındaki Yeni Valide Camii, diğeri ise Mihrimah Sultan Camii'dir.</p> Bu camilerin güzel, gür ve yanık sesli müezzinleri, sabah ezanlarını karşı sahildeki müezzinlerden daha önce okurlarmış. Gayeleri Yıldız Sarayı'ndaki padişaha, sabahın sakin vaktinde seslerini duyurup padişahın dikkatini çekmek, ihsan koparmak, sonunda saray müezzinliğine tayinlerini sağlamakmış. <p>Üsküdar'da sabah ezanları okunurken Beşiktaş'taki halk ve esnaf uyanır, diğerlerini de uyandırırmış. Uykuya dayanamayan ve uykudan bir türlü uyanamayan insanlara da:</p> - Hayır vakti tamamdır, duymuyor musun? Dinle, bak, Üsküdar'da sabah oldu, derlermiş.

    Üsküdar'da Sabah Oldu

    Üsküdar'da yakın planda iki Selâtin Camii bulunur. İlki Üsküdar iskele meydanındaki Yeni Valide Camii, diğeri ise Mihrimah Sultan Camii'dir.

    Bu camilerin güzel, gür ve yanık sesli müezzinleri, sabah ezanlarını karşı sahildeki müezzinlerden daha önce okurlarmış. Gayeleri Yıldız Sarayı'ndaki padişaha, sabahın sakin vaktinde seslerini duyurup padişahın dikkatini çekmek, ihsan koparmak, sonunda saray müezzinliğine tayinlerini sağlamakmış.

    Üsküdar'da sabah ezanları okunurken Beşiktaş'taki halk ve esnaf uyanır, diğerlerini de uyandırırmış. Uykuya dayanamayan ve uykudan bir türlü uyanamayan insanlara da:

    - Hayır vakti tamamdır, duymuyor musun? Dinle, bak, Üsküdar'da sabah oldu, derlermiş.
  • <p><b>Dananın Kuyruğu Kopmak</b></p> Geçmişte düzenbaz ve yalancı bir adam varmış. Tüccar ve esnafa borç vermediği hâlde vermiş gibi gözükür, onların aleyhine dava açar, şahitler ve kadıya rüşvet vererek davayı kazanır, haksız kazanç elde edermiş. Bu sahtekâr adam, bir gün, kasabanın sözü geçen bir adamı hakkında dava açmış, kadıya da rüşvet olarak bir dana göndermiş. Davalı tüccar bunu öğrenince, daha büyük bir danayı kadıya teslim etmiş. İşin tadının kaçtığını anlayan kadı, her iki danayı getirtip mahkemenin avlusuna bağlatmış. Kadı makamına kurulup herkesin önünde şunları söylemiş: <p>- Bu davayı görmek için uzun zaman vicdanımla savaştım. Ben adalet için çalışırım. Gelin görün ki, iki taraf da evime birer dana göndermiş. Şimdi kimin haklı, kimin haksız olduğunu danalara bakıp anlayalım. Avludaki danalar, kuyruklarından birbirine bağlanır ve kuyruk altlarına neft sürülerek hayvanlara birer diken batırılır. Hayvanlar böğürerek birbirini aksi yönde çekerler. Bu arada kadı bağırarak, "Kimin danasının kuyruğu koparsa, o taraf haksız çıkacak ve adalet yerini bulacaktır." der.</p> Kısa bir çekişmeden sonra sahtekârın getirdiği dananın kuyruğu kopar ve hayvan can acısıyla sokağa fırlar.

    Dananın Kuyruğu Kopmak

    Geçmişte düzenbaz ve yalancı bir adam varmış. Tüccar ve esnafa borç vermediği hâlde vermiş gibi gözükür, onların aleyhine dava açar, şahitler ve kadıya rüşvet vererek davayı kazanır, haksız kazanç elde edermiş. Bu sahtekâr adam, bir gün, kasabanın sözü geçen bir adamı hakkında dava açmış, kadıya da rüşvet olarak bir dana göndermiş. Davalı tüccar bunu öğrenince, daha büyük bir danayı kadıya teslim etmiş. İşin tadının kaçtığını anlayan kadı, her iki danayı getirtip mahkemenin avlusuna bağlatmış. Kadı makamına kurulup herkesin önünde şunları söylemiş:

    - Bu davayı görmek için uzun zaman vicdanımla savaştım. Ben adalet için çalışırım. Gelin görün ki, iki taraf da evime birer dana göndermiş. Şimdi kimin haklı, kimin haksız olduğunu danalara bakıp anlayalım. Avludaki danalar, kuyruklarından birbirine bağlanır ve kuyruk altlarına neft sürülerek hayvanlara birer diken batırılır. Hayvanlar böğürerek birbirini aksi yönde çekerler. Bu arada kadı bağırarak, "Kimin danasının kuyruğu koparsa, o taraf haksız çıkacak ve adalet yerini bulacaktır." der.

    Kısa bir çekişmeden sonra sahtekârın getirdiği dananın kuyruğu kopar ve hayvan can acısıyla sokağa fırlar.
  • <p><b>Ölme Eşeğim Ölme</b></p> Memlekette bir sene kıtlık olmuş; arpa, buğday kalmamış. Kış da gelip çatmış. Nasreddin Hoca, eşeğinin her gün arpasını azaltmaya ve hayvanın günlük payından kesmeye mecbur kalmış. Her gün birer parmak eksilen arpa, son zamanlarda iyice azalmış. Hoca hayvana yem verirken onunla konuşur gibi yaparmış; "Aman benim emektar eşeğim, sakın açlıktan ölme. Senin için on dönüm yonca ektirdim. Hele bir bahar gelsin, hepsi de senin olacak, bol bol yonca yiyeceksin. Yalnız şimdi biraz tasarruf etmemiz lazım." deyip, arpayı günden güne azaltırmış. <p>Buna alışamayan eşek günden güne zayıflamış, iskeleti çıkmış ve bir sabah Hoca, ahıra girince eşeğin ölüsüyle karşılaşmış, "Vah zavallı eşeğim vah? Tam tasarrufa alışmıştın ama ecel sana zaman tanımadı. Yemyeşil yoncalara hasret gittin." demiş.</p>

    Ölme Eşeğim Ölme

    Memlekette bir sene kıtlık olmuş; arpa, buğday kalmamış. Kış da gelip çatmış. Nasreddin Hoca, eşeğinin her gün arpasını azaltmaya ve hayvanın günlük payından kesmeye mecbur kalmış. Her gün birer parmak eksilen arpa, son zamanlarda iyice azalmış. Hoca hayvana yem verirken onunla konuşur gibi yaparmış; "Aman benim emektar eşeğim, sakın açlıktan ölme. Senin için on dönüm yonca ektirdim. Hele bir bahar gelsin, hepsi de senin olacak, bol bol yonca yiyeceksin. Yalnız şimdi biraz tasarruf etmemiz lazım." deyip, arpayı günden güne azaltırmış.

    Buna alışamayan eşek günden güne zayıflamış, iskeleti çıkmış ve bir sabah Hoca, ahıra girince eşeğin ölüsüyle karşılaşmış, "Vah zavallı eşeğim vah? Tam tasarrufa alışmıştın ama ecel sana zaman tanımadı. Yemyeşil yoncalara hasret gittin." demiş.

  • <p><b>Eşek Sudan Gelinceye Kadar Dövmek</b></p> Balkan Harbi sıralarında cephedeki bir askeri birlikte su ihtiyacını her bölüğün saka neferleri temin ederdi.O zamanlar, mekkare katırlarından başka adına karanfil kolu denilen, merkepli nakliye kolları da vardı. Her bölüğe de bir merkep tahsis edilmiş. Saka neferleri bu eşeklere yükledikleri fıçılarla, ordugâha yarım saat uzaklıktaki bir pınardan su taşırlarmış.Bölüklerden birisinin saka neferi çok saf ve tembel imiş. Bir gün pınar başında yatmış, uyumuş. Eşek de çimenler üzerinde otlarken uzaklara gitmiş.Uyandığı zaman akşam olmak üzere imiş. Merkebi aramış, bulamamış. Koşarak bölüğe gelmiş. Susuzluktan kıvranan bölüğün çavuş ve onbaşıları sakayı yakaladıkları gibi, bölük kumandanı alaylı yüzbaşının karşısına çıkarmışlar.Çok sert ve aksi bir adam olan yüzbaşı saka neferini sorguya çekmiş. Neticede uyuduğunu ve eşeğini kaçırdığını öğrenince, hemen etrafa atlılar çıkarıp eşeği aratmaya göndermiş. Sakayı da çadırın direğine bağlayıp başlamış dayak atmaya. Can acısı ile avaz avaz bağıran saka:-Aman yüzbaşım, ölüyorum, bir daha uyumayacağım. Artık dövme! diye yalvardıkça, yüzbaşı:-Acele etme, daha eşek bulunamadı. Eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyeceksin ki bir daha eşeğine sahip olup, muharebe yerinde, vazife başında uyumayacaksın? demiş.

    Eşek Sudan Gelinceye Kadar Dövmek

    Balkan Harbi sıralarında cephedeki bir askeri birlikte su ihtiyacını her bölüğün saka neferleri temin ederdi.O zamanlar, mekkare katırlarından başka adına karanfil kolu denilen, merkepli nakliye kolları da vardı. Her bölüğe de bir merkep tahsis edilmiş. Saka neferleri bu eşeklere yükledikleri fıçılarla, ordugâha yarım saat uzaklıktaki bir pınardan su taşırlarmış.Bölüklerden birisinin saka neferi çok saf ve tembel imiş. Bir gün pınar başında yatmış, uyumuş. Eşek de çimenler üzerinde otlarken uzaklara gitmiş.Uyandığı zaman akşam olmak üzere imiş. Merkebi aramış, bulamamış. Koşarak bölüğe gelmiş. Susuzluktan kıvranan bölüğün çavuş ve onbaşıları sakayı yakaladıkları gibi, bölük kumandanı alaylı yüzbaşının karşısına çıkarmışlar.Çok sert ve aksi bir adam olan yüzbaşı saka neferini sorguya çekmiş. Neticede uyuduğunu ve eşeğini kaçırdığını öğrenince, hemen etrafa atlılar çıkarıp eşeği aratmaya göndermiş. Sakayı da çadırın direğine bağlayıp başlamış dayak atmaya. Can acısı ile avaz avaz bağıran saka:-Aman yüzbaşım, ölüyorum, bir daha uyumayacağım. Artık dövme! diye yalvardıkça, yüzbaşı:-Acele etme, daha eşek bulunamadı. Eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyeceksin ki bir daha eşeğine sahip olup, muharebe yerinde, vazife başında uyumayacaksın? demiş.
  • <p><b>Eli Kulağında</b></p> İslamiyet'in ilk yıllarında ezan okunurken. Mekkeli müşrikler(inanmayanlar) alay ettikleri ve okuyanı şaşırttıkları için, ilk müezzin Bilal Habeşi, elleri ile kulaklarını tıkayarak okurdu. Birisi yanındakine, "Ezan okundu mu?" diye sorduğu zaman, eğer ezan çok yakın ise, diğeri şöyle cevap verir:"Hayır okunmadı ama, eli kulağında" Olması çok yakın işler için hemen, eli kulağında gibi sözlerin kullanılması buradan kalmıştır.

    Eli Kulağında

    İslamiyet'in ilk yıllarında ezan okunurken. Mekkeli müşrikler(inanmayanlar) alay ettikleri ve okuyanı şaşırttıkları için, ilk müezzin Bilal Habeşi, elleri ile kulaklarını tıkayarak okurdu. Birisi yanındakine, "Ezan okundu mu?" diye sorduğu zaman, eğer ezan çok yakın ise, diğeri şöyle cevap verir:"Hayır okunmadı ama, eli kulağında" Olması çok yakın işler için hemen, eli kulağında gibi sözlerin kullanılması buradan kalmıştır.
  • <p><b>Eline Su Dökemez</b></p> Eskiden, namaz abdesti alınırken, abdest alan kişi, bir usta ise, çırakları, kalfaları, Medrese hocası ise mollaları, öğretmen ise öğrencileri, eline ibrikle su dökerek abdest almasına yardımcı olurlardı.Böyle önemli bir kişinin eline, yolu yordamınca, ibrikten su dökmek için, o kişiye biraz yakın olmak, onun yanında iyi kötü bir yer almış bulunmak gerekirdi. Yoksa her önüne gelenin yapacağı iş değildi.İşte bu nedenle, iki değerli kişi ölçülürken, bilgisi, yeteneği, zekası daha az olan için, bu deyim kullanılır.

    Eline Su Dökemez

    Eskiden, namaz abdesti alınırken, abdest alan kişi, bir usta ise, çırakları, kalfaları, Medrese hocası ise mollaları, öğretmen ise öğrencileri, eline ibrikle su dökerek abdest almasına yardımcı olurlardı.Böyle önemli bir kişinin eline, yolu yordamınca, ibrikten su dökmek için, o kişiye biraz yakın olmak, onun yanında iyi kötü bir yer almış bulunmak gerekirdi. Yoksa her önüne gelenin yapacağı iş değildi.İşte bu nedenle, iki değerli kişi ölçülürken, bilgisi, yeteneği, zekası daha az olan için, bu deyim kullanılır.
  • <p><b>Pabucu Dama Atılmak</b></p> Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı. Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu. Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.

    Pabucu Dama Atılmak

    Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı. Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu. Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.
  • <p><b>Yağma Hasan'ın Böreği</b></p> Fatih'in Gebze'de ölümü () nden sonra İstanbul'da kıyamet kopmuş, zaten fırsat bekleyen asi yeniçeriler de İstanbul'a dağılmışlar. Kimse canından ve malından emin değilmiş. Yağmacı yeniçeriler, önce kendilerini aldatan sadrazam Karamani Mehmet Paşa'yı parçalayıp konağını yağmalamışlar. Daha sonra şehirdeki zenginlerin konaklarına hücum edip her tarafı talan etmişler. Zengin Yahudilerin oturdukları semtlere akın eden zorbalar büyük yağmalar yapmışlar. <p>Bu sırada Hasan adlı bir yeniçerinin işlettiği börekçi dükkânını da yağma eden yeniçeriler, işin aslını öğrenince, "Oldu bir kere, Yağma Hasan'ın böreğidir." diye, börekleri yemeye devam etmişler. </p>

    Yağma Hasan'ın Böreği

    Fatih'in Gebze'de ölümü () nden sonra İstanbul'da kıyamet kopmuş, zaten fırsat bekleyen asi yeniçeriler de İstanbul'a dağılmışlar. Kimse canından ve malından emin değilmiş. Yağmacı yeniçeriler, önce kendilerini aldatan sadrazam Karamani Mehmet Paşa'yı parçalayıp konağını yağmalamışlar. Daha sonra şehirdeki zenginlerin konaklarına hücum edip her tarafı talan etmişler. Zengin Yahudilerin oturdukları semtlere akın eden zorbalar büyük yağmalar yapmışlar.

    Bu sırada Hasan adlı bir yeniçerinin işlettiği börekçi dükkânını da yağma eden yeniçeriler, işin aslını öğrenince, "Oldu bir kere, Yağma Hasan'ın böreğidir." diye, börekleri yemeye devam etmişler.

  • <p><b>İpsiz Sapsız</b></p> Şimdi olduğu gibi eskiden de Anadolu'dan İstanbul'a çalışmak üzere adamlar gelir,bunların çoğu da herhangi bir mesleğe sahip olmadıkların dan ya hamallıkla, yahut kazma kürekle çalışarak işe başlarlarmış.Bunların içinden öyleleri olurmuş ki hamallık yapmak için de ne bir kazma veya kürekleri bulunurmuş.Bir ip veya tutacak bir sap sahibi olmayan bu kişiler için söylenen ipsiz sapsız deyimi de yaramayan adamlar hakkında tahkir anlamında kullanılmıştır.

    İpsiz Sapsız

    Şimdi olduğu gibi eskiden de Anadolu'dan İstanbul'a çalışmak üzere adamlar gelir,bunların çoğu da herhangi bir mesleğe sahip olmadıkların dan ya hamallıkla, yahut kazma kürekle çalışarak işe başlarlarmış.Bunların içinden öyleleri olurmuş ki hamallık yapmak için de ne bir kazma veya kürekleri bulunurmuş.Bir ip veya tutacak bir sap sahibi olmayan bu kişiler için söylenen ipsiz sapsız deyimi de yaramayan adamlar hakkında tahkir anlamında kullanılmıştır.
  • <p><b>Dağdan Gelip Bağdakini Kovmak</b></p> Köylünün biri kendine ekecek bir saha açmak için dağdaki fundalık ve çalıları söküp temizliyormuş. Ayrık otu gibi çabuk üreyip etrafı kaplayan otları da söküp söküp atmış. Bu ayrık otlarından biri arazinin eğiminden olsa gerek, çok bakımlı bir bağın içine düşmüş. Bağ sahibi de bunu önemsememiş. Fakat bir de bakmış ki bağının her tarafının ayrık otlarıyla dolduğunu görmüş. Bir sürü işçi tutarak bağını bu ayrık otlarından temizlemiş, iyice masrafa girmiş. Toprağın derinliklerine salkım saçak kök salan bu ayrık otlarını temizletirken kendi kendine şöyle mırıldanmış, "Dağdan geldiniz, bağdaki asmalarımı kovmaya kalktınız. Öyle yağma yok!"

    Dağdan Gelip Bağdakini Kovmak

    Köylünün biri kendine ekecek bir saha açmak için dağdaki fundalık ve çalıları söküp temizliyormuş. Ayrık otu gibi çabuk üreyip etrafı kaplayan otları da söküp söküp atmış. Bu ayrık otlarından biri arazinin eğiminden olsa gerek, çok bakımlı bir bağın içine düşmüş. Bağ sahibi de bunu önemsememiş. Fakat bir de bakmış ki bağının her tarafının ayrık otlarıyla dolduğunu görmüş. Bir sürü işçi tutarak bağını bu ayrık otlarından temizlemiş, iyice masrafa girmiş. Toprağın derinliklerine salkım saçak kök salan bu ayrık otlarını temizletirken kendi kendine şöyle mırıldanmış, "Dağdan geldiniz, bağdaki asmalarımı kovmaya kalktınız. Öyle yağma yok!"
  • <p><b>Mürekkep Yalamak</b></p> Mürekkep bezir isinden hazırlandığı için suda çözülmesi tabidir. Bu yüzden el yazması eserler asla su ve türevleri ile temas ettirilmez. Ancak kitap henüz yazılma aşamasındayken mürekkebin bu özelliği hattatların işine yarar, gerek divitlerin ucunda kalan mürekkep lekelerini gidermek ve temizlemek, gerekse sayfaya küçük bir tırfil yahut imla koymak için diviti tekrar mürekkebe bandırarak israf etmek yerine ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Sonuçta eskiler, bir insanın yaladığı mürekkep miktarca ilminin ziyadeleştiğini varsayarlar ve okuma yazma bilenlerin pek az olduğu çağlarda azıcık da olsa mürekkep yalamış olmayı toplum içinde saygı alameti olarak alırlarmış.

    Mürekkep Yalamak

    Mürekkep bezir isinden hazırlandığı için suda çözülmesi tabidir. Bu yüzden el yazması eserler asla su ve türevleri ile temas ettirilmez. Ancak kitap henüz yazılma aşamasındayken mürekkebin bu özelliği hattatların işine yarar, gerek divitlerin ucunda kalan mürekkep lekelerini gidermek ve temizlemek, gerekse sayfaya küçük bir tırfil yahut imla koymak için diviti tekrar mürekkebe bandırarak israf etmek yerine ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Sonuçta eskiler, bir insanın yaladığı mürekkep miktarca ilminin ziyadeleştiğini varsayarlar ve okuma yazma bilenlerin pek az olduğu çağlarda azıcık da olsa mürekkep yalamış olmayı toplum içinde saygı alameti olarak alırlarmış.
  • <p><b>Dimyata Pirince Giderken Evdeki Bulgurdan Olmak</b></p> Dimyat Mısır'da Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskeledir. Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye'ye gelirdi. Dimyad'a pirinç almaya giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdeniz'de Arap korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlarını almışseafoodplus.info müşkülât içinde Türkiye'ye dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmek durumuna düşmüş. İstanbul'dan kalkmış memleketi olan Karaman'a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar. Dimyad'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak sözünün aslı buradan kalmıştır.

    Dimyata Pirince Giderken Evdeki Bulgurdan Olmak

    Dimyat Mısır'da Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskeledir. Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye'ye gelirdi. Dimyad'a pirinç almaya giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdeniz'de Arap korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlarını almışseafoodplus.info müşkülât içinde Türkiye'ye dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmek durumuna düşmüş. İstanbul'dan kalkmış memleketi olan Karaman'a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar. Dimyad'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak sözünün aslı buradan kalmıştır.
  • <p><b>Zülfüyâre Dokunmak</b></p> <p>Âşığın sevdiği kız alıngan, her sözden bir anlam çıkaran bir afetmiş. Yüzünün her iki yanındaki zülüfler, âşığın hem hoşuna gider hem de onları bukleli ipeklere benzettirmiş. Bu benzetmelerden gücenen afet, "Demek benim zülüflerim ipek teller gibi cansız ve ruhsuz mu geldi sana?" diye âşığa sitem edermiş.</p> Genç âşık bir gün sevgilisiyle güllerin açtığı, bülbüllerin öttüğü bir bahçede gezerken hırçın bir rüzgâr esmiş. Bu rüzgâr sevgilisinin saçlarını dağıttığı için kızmış. Sevgilisi bundan da bir anlam çıkarmış: "Anlıyorum, sen rüzgârı bahane ederek, benim ihmalimi yüzüme vurmak istiyor, saç ve zülüflerimi taramadığımı ima ediyorsun." demiş. Âşık sevgilisinin bu sitemlerinden usanınca ağzına bir daha onun adını almamış. Âşık, cevr ü cefaya ne kadar katlanır

    Zülfüyâre Dokunmak

    Âşığın sevdiği kız alıngan, her sözden bir anlam çıkaran bir afetmiş. Yüzünün her iki yanındaki zülüfler, âşığın hem hoşuna gider hem de onları bukleli ipeklere benzettirmiş. Bu benzetmelerden gücenen afet, "Demek benim zülüflerim ipek teller gibi cansız ve ruhsuz mu geldi sana?" diye âşığa sitem edermiş.

    Genç âşık bir gün sevgilisiyle güllerin açtığı, bülbüllerin öttüğü bir bahçede gezerken hırçın bir rüzgâr esmiş. Bu rüzgâr sevgilisinin saçlarını dağıttığı için kızmış. Sevgilisi bundan da bir anlam çıkarmış: "Anlıyorum, sen rüzgârı bahane ederek, benim ihmalimi yüzüme vurmak istiyor, saç ve zülüflerimi taramadığımı ima ediyorsun." demiş. Âşık sevgilisinin bu sitemlerinden usanınca ağzına bir daha onun adını almamış. Âşık, cevr ü cefaya ne kadar katlanır
  • <p><b>Eski Kulağı Kesiklerden</b></p> Hacı Bektaşi Veli'nin tarikatına girmek isteyenlere tarikatın şartları açıklanır, gerekli öğütler verilir, tekkenin girişinde derviş adayının kulağına bir delik açılarak küpe takılırmış. Tarikatın şartlarından biri de hiç evlenmemekmiş. Sonradan bu kuralı bozanların kulaklarından küpeleri çekilerek alınır ve bu yırtık kulakla dolaşırlarmış. Halk, cezalı dervişlere "kulağı kesikler" diye hitap edermiş. <p>Osmanlı sultanlarından Yavuz Selim'in kulağındaki küpe, bu tarikatın işaretlerinden biri olarak bilinir. Sultan Selim'in şeyhin eşiğine baş koyup kulağını deldirdiği rivayet edilir.</p>

    Eski Kulağı Kesiklerden

    Hacı Bektaşi Veli'nin tarikatına girmek isteyenlere tarikatın şartları açıklanır, gerekli öğütler verilir, tekkenin girişinde derviş adayının kulağına bir delik açılarak küpe takılırmış. Tarikatın şartlarından biri de hiç evlenmemekmiş. Sonradan bu kuralı bozanların kulaklarından küpeleri çekilerek alınır ve bu yırtık kulakla dolaşırlarmış. Halk, cezalı dervişlere "kulağı kesikler" diye hitap edermiş.

    Osmanlı sultanlarından Yavuz Selim'in kulağındaki küpe, bu tarikatın işaretlerinden biri olarak bilinir. Sultan Selim'in şeyhin eşiğine baş koyup kulağını deldirdiği rivayet edilir.

  • <p><b>Çil Yavrusu Gibi Dağılmak</b></p> Keklik kuşunun bir adı da çildir. Tüylerindeki benekler yüzünden bu isim verilmiştir. Dişi keklik yavru çıkarınca, onlarla hiç ilgilenmez, kendi başlarına bırakır. Yumurtadan çıkan yavrular, seke seke çevreye dağıldıklarından, sözün buradan kaynaklandığı söylenebilir.

    Çil Yavrusu Gibi Dağılmak

    Keklik kuşunun bir adı da çildir. Tüylerindeki benekler yüzünden bu isim verilmiştir. Dişi keklik yavru çıkarınca, onlarla hiç ilgilenmez, kendi başlarına bırakır. Yumurtadan çıkan yavrular, seke seke çevreye dağıldıklarından, sözün buradan kaynaklandığı söylenebilir.
  • <p><b>Musul Çesmesinden Su İçmek</b></p> Musul'da Yunus Nebi zamanından kalma bir çeşme varmış. Suyundan içen mahsumlara şifa, zalimlere zehir olurmuş. Ne zaman şehre bir zalim vali gönderilse,halk bir müddet sonra onu götürüp bu çeşmeden su içirirler ve bir kaç günde göçürterek zulmünden kurtulurlarmış. Musul'un zarif kişi zadeleri arasında zalimlere karşı "İçtiğin Yunus Nebi çeşmesi ola!" demek bir darbı mesel olmuş.

    Musul Çesmesinden Su İçmek

    Musul'da Yunus Nebi zamanından kalma bir çeşme varmış. Suyundan içen mahsumlara şifa, zalimlere zehir olurmuş. Ne zaman şehre bir zalim vali gönderilse,halk bir müddet sonra onu götürüp bu çeşmeden su içirirler ve bir kaç günde göçürterek zulmünden kurtulurlarmış. Musul'un zarif kişi zadeleri arasında zalimlere karşı "İçtiğin Yunus Nebi çeşmesi ola!" demek bir darbı mesel olmuş.
  • <p><b>Öküz Öldü Ortaklık Bozuldu</b></p> Evvelce fakir bir köylünün çift sürmekte kullandığı bir çift öküzü varmış. Bunlardan biri ölmüş. Köylü, toprak ağasına giderek yalvar yakar bir öküz parası istemiş. Ağa, köylüye: <p>- Öküzün parasını ödeyinceye kadar hayvan ortak malımız sayılacak. Elli dönüm tarlamı süreceksin, ağılıma bakacaksın, harmanda yardım edeceksin, diyerek ağır şartlar ileri sürmüş.</p> Ağanın şartlarını kabul eden köylü ona kul köle olmuş. Fakat aradan üç yıl geçtikten sonra parasının yarıdan fazlası ödenen öküz, gördüğü ağır işlere dayanamayıp ölmüş. <p>Ağa, eskisi gibi köylüye angarya işlerini yaptırmak istemiş. Sabrı tükenen köylü:</p> - Ağam, gayrı öküz öldü, ortaklık bozuldu, deyip ağanın zulmünden kurtulmuş.

    Öküz Öldü Ortaklık Bozuldu

    Evvelce fakir bir köylünün çift sürmekte kullandığı bir çift öküzü varmış. Bunlardan biri ölmüş. Köylü, toprak ağasına giderek yalvar yakar bir öküz parası istemiş. Ağa, köylüye:

    - Öküzün parasını ödeyinceye kadar hayvan ortak malımız sayılacak. Elli dönüm tarlamı süreceksin, ağılıma bakacaksın, harmanda yardım edeceksin, diyerek ağır şartlar ileri sürmüş.

    Ağanın şartlarını kabul eden köylü ona kul köle olmuş. Fakat aradan üç yıl geçtikten sonra parasının yarıdan fazlası ödenen öküz, gördüğü ağır işlere dayanamayıp ölmüş.

    Ağa, eskisi gibi köylüye angarya işlerini yaptırmak istemiş. Sabrı tükenen köylü:

    - Ağam, gayrı öküz öldü, ortaklık bozuldu, deyip ağanın zulmünden kurtulmuş.
  • <p><b>Maymun Gözünü Açtı</b></p> Bir adamın her şeyi taklit eden bir maymunu varmış. Her gün maymununu yanında dükkana götürür, namaz vakti gelince da onu dükkana gözcülük etsin diye kapının önüne bırakırmış. Bir gün maymun dükkanda, sahibi de namazda iken, hırsızın biri, maymunun karşısına geçip esnemeye başlamış. Maymun da aynısını taklit etmiş. Derken adam uyuma taklidi yapmış. Maymun da aynısını yaparak sonunda uyuyakalmış. <p>Hırsız da fırsattan istifade dükkanda ne varsa alıp götürmüş. Dükkan sahibi camiden gelip dükkanının soyulduğunu görünce maymuna bir güzel dayak atmış.</p> Hırsız birkaç gün sonra yine çıkagelmiş. Bu defa maymun yediği dayağın etkisiyle, karşısında esneyen hırsızı taklit etmemiş. Maymun, "Pışşşt, pışşşt!" yapmış. Hırsız da kendi kendine, "Maymun gözünü açtı, artık burada ekmek yok." demiş

    Maymun Gözünü Açtı

    Bir adamın her şeyi taklit eden bir maymunu varmış. Her gün maymununu yanında dükkana götürür, namaz vakti gelince da onu dükkana gözcülük etsin diye kapının önüne bırakırmış. Bir gün maymun dükkanda, sahibi de namazda iken, hırsızın biri, maymunun karşısına geçip esnemeye başlamış. Maymun da aynısını taklit etmiş. Derken adam uyuma taklidi yapmış. Maymun da aynısını yaparak sonunda uyuyakalmış.

    Hırsız da fırsattan istifade dükkanda ne varsa alıp götürmüş. Dükkan sahibi camiden gelip dükkanının soyulduğunu görünce maymuna bir güzel dayak atmış.

    Hırsız birkaç gün sonra yine çıkagelmiş. Bu defa maymun yediği dayağın etkisiyle, karşısında esneyen hırsızı taklit etmemiş. Maymun, "Pışşşt, pışşşt!" yapmış. Hırsız da kendi kendine, "Maymun gözünü açtı, artık burada ekmek yok." demiş
  • <p><b>Kaş Yapayım Derken Göz Çıkarmak</b></p> Düğünlerde, perşembe günü gelin hanımın yüzü süslenirmiş. Eskiden kalemkâr denilen kadınlar gelinin yüzüne saatlerce makyaj yaparlarmış. Gelinin kaşlarına, gözlerine özel kalemlerle şekil verirlermiş. Bu tür işler yapılırken düğün evinde de davetliler çalgı çalıp oyunlar oynarlarmış. <p>Ortalıkta oynamakta olan genç kızlardan birinin her nasılsa ayağı kaymış, bu arada makyaj yapan kadına çarparak yere düşmüş. Kadının elindeki sert uçlu kalem gelin hanımın gözüne batmış, zavallı kör olmuş. Bu olaydan sonra gelin hanım yüzünden makyajcı kadın da işinden olmuş. Bu kadını kimse çağırıp bir daha ona iş vermemiş. </p>

    Kaş Yapayım Derken Göz Çıkarmak

    Düğünlerde, perşembe günü gelin hanımın yüzü süslenirmiş. Eskiden kalemkâr denilen kadınlar gelinin yüzüne saatlerce makyaj yaparlarmış. Gelinin kaşlarına, gözlerine özel kalemlerle şekil verirlermiş. Bu tür işler yapılırken düğün evinde de davetliler çalgı çalıp oyunlar oynarlarmış.

    Ortalıkta oynamakta olan genç kızlardan birinin her nasılsa ayağı kaymış, bu arada makyaj yapan kadına çarparak yere düşmüş. Kadının elindeki sert uçlu kalem gelin hanımın gözüne batmış, zavallı kör olmuş. Bu olaydan sonra gelin hanım yüzünden makyajcı kadın da işinden olmuş. Bu kadını kimse çağırıp bir daha ona iş vermemiş.

  • <p><b>Leb Demeden Leblebiyi Anlamak</b></p> Medrese öğrencilerinden ukala bir molla varmış. Farsça'dan imtihana girmiş. "Ne soracaklar?" diye öğretmenlerinin ağzına bakıyormuş. Hocalardan biri, Farsça, "dudak" anlamına gelen "leb" sözüyle işe başlamış. Ukala molla, "leblebi" diye lafa karışmış, "leb, leblebi kelimesinin bir hecesidir, efendim." demiş. İmtihandaki hocalar gülmüşler. Soruyu soran hoca: <p>- Maşallah 'leb' demeden 'leblebiyi' anladın. Yine de lafın sonunu beklesen iyi olurdu, çünkü akıllı olan, icabında susmasını bilmeli, demiş.</p>

    Leb Demeden Leblebiyi Anlamak

    Medrese öğrencilerinden ukala bir molla varmış. Farsça'dan imtihana girmiş. "Ne soracaklar?" diye öğretmenlerinin ağzına bakıyormuş. Hocalardan biri, Farsça, "dudak" anlamına gelen "leb" sözüyle işe başlamış. Ukala molla, "leblebi" diye lafa karışmış, "leb, leblebi kelimesinin bir hecesidir, efendim." demiş. İmtihandaki hocalar gülmüşler. Soruyu soran hoca:

    - Maşallah 'leb' demeden 'leblebiyi' anladın. Yine de lafın sonunu beklesen iyi olurdu, çünkü akıllı olan, icabında susmasını bilmeli, demiş.

  • <p><b>Saman Altından Su Yürütmek</b></p> Geniş bir ovanın üzerinde bir köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış. Irmağın suları aynı anda köyün bütün tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü bekliyorlarmış. Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış. Böylece tarlasına her gün yeteri kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş. Bir süre sonra ırmağın suları azalıp, bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp adamın tarlasına baskın yapmışlar. Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve üzerinde otlar yüzüyor. Cevap belli: "Ulan köftehor, saman altından ne su yürütüyorsun!"

    Saman Altından Su Yürütmek

    Geniş bir ovanın üzerinde bir köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış. Irmağın suları aynı anda köyün bütün tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü bekliyorlarmış. Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış. Böylece tarlasına her gün yeteri kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş. Bir süre sonra ırmağın suları azalıp, bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp adamın tarlasına baskın yapmışlar. Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve üzerinde otlar yüzüyor. Cevap belli: "Ulan köftehor, saman altından ne su yürütüyorsun!"
  • <p><b>Denize Düşen Yılana Sarılır</b></p> Dönem seafoodplus.info dönemi ve Kavalalı Mehmet Paşa Mısır Valisi dir. Kendine aşırı güvenen Kavalalı Mehmet Paşa nın amacı önce Suriye ,ardında Osmanlı yı ele geçirmektir. Oğlu İbrahim Paşa ,Suriyeyi ele geçirmiş Osmanlının yolladığı gücüde yenmişti. İstanbula doğru yola çıkmıştı. II. Mahmut ,ordunun o an için bunlarla başedebilecek vaziyette olmadığından Ruslarda yardım isteme taraftarıdır. Rus çarı Nikoladan yardım ister. Bir Osmanlı sultanın Ruslardan yardım istemesi yadırganır. Bir takım vezirler "bu nasıl işdür?" diye mırıldanınca, Sultan Mahmut Ne yapalım? Düştük denize sarılırız yılana der.

    Denize Düşen Yılana Sarılır

    Dönem seafoodplus.info dönemi ve Kavalalı Mehmet Paşa Mısır Valisi dir. Kendine aşırı güvenen Kavalalı Mehmet Paşa nın amacı önce Suriye ,ardında Osmanlı yı ele geçirmektir. Oğlu İbrahim Paşa ,Suriyeyi ele geçirmiş Osmanlının yolladığı gücüde yenmişti. İstanbula doğru yola çıkmıştı. II. Mahmut ,ordunun o an için bunlarla başedebilecek vaziyette olmadığından Ruslarda yardım isteme taraftarıdır. Rus çarı Nikoladan yardım ister. Bir Osmanlı sultanın Ruslardan yardım istemesi yadırganır. Bir takım vezirler "bu nasıl işdür?" diye mırıldanınca, Sultan Mahmut Ne yapalım? Düştük denize sarılırız yılana der.
  • <p><b>İlk Göz Ağrısı</b></p> Eskiden savaşlar şimdikinden çok olduğu için, Anadolu'nun hemen her köyünden, hemen her hanesinden şu yada bu cephede savaşan bir asker olurmuş.Bu askerlerin geride kalan anaları, kardeşleri, hanımları, nişanlıları, yavukluları olurmuş elbette. Bu biçareler, vatanını, milletini, dinini muhafaza için cephe cephe koşan yiğitleriyle elbet gurur duyarlarmış ama ağlamadan, göz yaşı dökmeden de gün geçirmezlermiş.Bazen aşikar, bazen gizli gizli ağlayan genç kız ve gelinlerimizin göz pınarları kuruyup gözleri çapaklanmaya ve ağrımaya başlarmış.Birbirleriyle konuşurken, o zamanın terbiyesi icabı: "Senin yavuklun, senin kocan" diyemezler, utanırlarmış. "Benim göz ağrımdan hiç mektup gelmiyor, seninkinden haber var mı?" diye sorarlarmış.Bu deyim, sevdiklerimiz içinde en birincisi anlamında kullanılır

    İlk Göz Ağrısı

    Eskiden savaşlar şimdikinden çok olduğu için, Anadolu'nun hemen her köyünden, hemen her hanesinden şu yada bu cephede savaşan bir asker olurmuş.Bu askerlerin geride kalan anaları, kardeşleri, hanımları, nişanlıları, yavukluları olurmuş elbette. Bu biçareler, vatanını, milletini, dinini muhafaza için cephe cephe koşan yiğitleriyle elbet gurur duyarlarmış ama ağlamadan, göz yaşı dökmeden de gün geçirmezlermiş.Bazen aşikar, bazen gizli gizli ağlayan genç kız ve gelinlerimizin göz pınarları kuruyup gözleri çapaklanmaya ve ağrımaya başlarmış.Birbirleriyle konuşurken, o zamanın terbiyesi icabı: "Senin yavuklun, senin kocan" diyemezler, utanırlarmış. "Benim göz ağrımdan hiç mektup gelmiyor, seninkinden haber var mı?" diye sorarlarmış.Bu deyim, sevdiklerimiz içinde en birincisi anlamında kullanılır
  • <p><b>Adam Yerine Koymamak</b></p> Kethüdazade Arif Efendi, hatır gönül yoluyla tanıdıklarından birinin oğluna bir memuriyet verilmesini ister. Devrin şeyhülislamına bir tavsiye mektubuyla birlikte delikanlıyı gönderir. Şeyhülislamdan: <br>- Önce imtihana girsin. Kazanırsa bir yer bulunur, tayinini yaparız, cevabını alır. Aradan zaman geçtikten sonra Arif Efendi ile şeyhülislam karşılaşırlar. Arif Efendi:</br> <br>- Efendi hazretleri, size gönderdiğim adama imtihana girsin, kazanırsa bir yerlere tayin ederiz, demişsiniz. Siz bu makama imtihanla mı geldiniz, deyince, Şeyhülislam:</br> <br>- Beni de işte bunun için adam yerine koymuyorlar ya, diye cevap vermiş</br>

    Adam Yerine Koymamak

    Kethüdazade Arif Efendi, hatır gönül yoluyla tanıdıklarından birinin oğluna bir memuriyet verilmesini ister. Devrin şeyhülislamına bir tavsiye mektubuyla birlikte delikanlıyı gönderir. Şeyhülislamdan:
    - Önce imtihana girsin. Kazanırsa bir yer bulunur, tayinini yaparız, cevabını alır. Aradan zaman geçtikten sonra Arif Efendi ile şeyhülislam karşılaşırlar. Arif Efendi:

    - Efendi hazretleri, size gönderdiğim adama imtihana girsin, kazanırsa bir yerlere tayin ederiz, demişsiniz. Siz bu makama imtihanla mı geldiniz, deyince, Şeyhülislam:

    - Beni de işte bunun için adam yerine koymuyorlar ya, diye cevap vermiş
  • <p><b>Onun İpi İle Kuyuya İnilmez</b></p> Eskiden, kendir ve keten liflerinden çul, yular, ip, urgan ve halat gibi günlük işlerde kullanılan eşyalar yapılırdı. Bu işlerle uğraşan, hileli malzeme ile çürük ip yapan Ali Usta adında biri varmış. Hatta bu adama İpi Çürük Ali Usta demeye başlamışlar. Bu ustanın yaptığı ip ve urganlar olmadık yerde kopar, birçok kazalara sebep olurmuş. Bir gün, derin bir kuyuya bir kuzu düşmüş. Kuyuya inmeye hazırlanan biri, ev sahibinden urgan istemiş. Getirilen urganı beğenmemiş: <br>- Bu urgan, İpi Çürük Ali Usta'nın malıdır. Onun ipiyle kuyuya inilmez, demiş.</br> <br>- Haksızlık ediyorsun, Ali Usta'nın ipiyle kuyuya inilir, ama aynı iple çıkılır mı çıkılmaz mı, orasını bilmem, deyince çevresinde bulunanlar, gülüşmüşler.</br>

    Onun İpi İle Kuyuya İnilmez

    Eskiden, kendir ve keten liflerinden çul, yular, ip, urgan ve halat gibi günlük işlerde kullanılan eşyalar yapılırdı. Bu işlerle uğraşan, hileli malzeme ile çürük ip yapan Ali Usta adında biri varmış. Hatta bu adama İpi Çürük Ali Usta demeye başlamışlar. Bu ustanın yaptığı ip ve urganlar olmadık yerde kopar, birçok kazalara sebep olurmuş. Bir gün, derin bir kuyuya bir kuzu düşmüş. Kuyuya inmeye hazırlanan biri, ev sahibinden urgan istemiş. Getirilen urganı beğenmemiş:
    - Bu urgan, İpi Çürük Ali Usta'nın malıdır. Onun ipiyle kuyuya inilmez, demiş.

    - Haksızlık ediyorsun, Ali Usta'nın ipiyle kuyuya inilir, ama aynı iple çıkılır mı çıkılmaz mı, orasını bilmem, deyince çevresinde bulunanlar, gülüşmüşler.
  • nest...

    batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir