|
|
|
|
|
|
Günlerden bir gün adamın birisi camiye elinde kocaman bir bıçakla camiye dalar ve cemaata sorar:
Müslüman olan birisi var mı?
Cemaat korkudan sesine çıkaramaz, sessizlikten sonra yaşlı bir amca ayağa kalkar:
ben Müslümanım der.
Bıçaklı adam ve yaşlı amca camiden çıkar, dışarıdaki inek sürüsünü gösterip:
Amca şunları kurban edeceğim fakat ben beceremedim yardım edebilir misin der.
Yaşlı amca baya bir kurbanlık kestikten sonra ben yoruldum başka birisini bul der.
Adam bu sefer kanlı bıçaklı camiye girer ve sorar:
Aranızda başka Müslüman var mı? Bıçakların kanlı olduğunu gören cemaat yaşlı amcayı kestiğini düşünür ve daha çok korkarak bir anda caminin imamına bakar, imam:
Ne bakıyorsunuz ula birkaç rekat namaz kırdırdık diye hemen Müslüman mı olduk?
Temel ile Dursun konuşuyorlardı…
Temel Dursun’a sorar: Savaş çıkarsa poku yedik galiba.
Dursun düşündü: İki olasılık var, dedi. Ya çıkar ya çıkmaz.
Çıkmazsa mesele yok, çıkarsa iki olasılık var:
Ya çürüğe çıkarız ya askere alınırız. Çürüğe çıkarsak mesele yok, askere alınırsak iki olasılık var:
Ya geri cephe ya ileri cephe. Geri cephede kalırsak mesele yok, ileri cepheye gidersek iki olasılık var:
Savaşı ya kazanırız ya kaybederiz. Kazanırsak mesele yok, kaybedersek iki olasılık var:
Ya esir düşeriz ya ölürüz.
Esir düşersek mesele yok, ölürsek iki olasılık var:
Ya gömerler ya kağıt fabrikasına yollarlar. Gömerlerse mesele yok, kağıt fabrikasına yollarlarsa iki olasılık var:
Ya gazete kağıdı ya tuvalet kağıdı. Gazete kağıdı olursak mesele yok, tuvalet kağıdı olursaaak…
İşte o zaman poku yedik Temel!
Platonik aşk yaşayan adamın birinin hayalleri gerçek olur; en çok sevdiği yıldız ile karşı karşıyadır, fırsat bu fırsat derken yıldız bayana sorar: Saçınızdan bir tutam bana verirseniz size dolar veririm!
Yıldız: Hımmm dolar verirsen bütün peruk senin olsun.
Bir gün bir bilim adamı yılbaşı nedeniyle hastaneleri gezip akıllanan delileri salmaya karar vermiş. Bir sürü hastaneyi gezmiş fakat hiç akıllandığına kanaat getirilen deliye rastlamamış. En sonunda bir hastaneye gitmiş birde bakmış ki bütün deliler zıplıyor.
Hemen onlarla ilgilenen doktorlara sormuş: Bunlar neden böyle zıplıyorlar?
Doktor: Bunlar kendilerini mısır patlağı zannediyorlar, demiş.
Birde bakmışlar ki bir tanesi zıplamadan yatağın üzerinde sabit bir şekilde duruyormuş. Hemen ona yaklaşarak sormuş: Sen neden zıplamıyorsun?
Deli: Ben tavaya yapıştım…
İki deli havuzun başında oturuyorlarmış. Biri kalkıp havuza şeker atmış.
Havuzdan bir yudum almış ve tükürmüş.
Arkadaşına: Havuza şeker attım ama tatlı olmadı…
Arkadaşı: Karıştırmadın ki salak!
Bir gün temel çift görüyormuş, Dursun’da tek gözünü kapatsana, demiş.
Öğretmen öğrencilerine; eğer büyük bir firmanın müdürü olurlarsa ne yapacakları konusunda bir kompozisyon yazmalarını ister.
Öğrenciler tüm dikkat ve ciddiyetlerini takınarak yazmaya başlarlar. Ancak aralarından biri yazmaz.
Öğretmen fark edince sorar;
Neden yazmıyorsun evladım?
Öğrenci cevap verir.
Sekreterimi bekliyorum.
Adamın biri sokakta yürüyen milyonere sorar:
Efendim herhangi bir yerde polise rastladınız mı?
‘Hayır’ dedi zengin adam.
öyleyse cüzdanınızı hemen bana vereceksiniz.
Öğretmen öğrencisine sorar:
Dünya yuvarlak mıdır?
Hayır!
Peki düz müdür?
Hayır!
Peki nasıldır evladım?
Babam karma karışık olduğunu söyler.
Adamın biri iş başvurusunda bulunmuş.
Görüşmeye çağırmışlar; görüşme esnasında yönetici sormuş;
Peki beklentilerin ne? Seni ne tatmin eder?
Arkadaş saymaya başlamış;
Öncelikli olarak bir araba istiyorum, ayrıca şu anda bulunduğum dairenin kirası biraz fazla onu da şirketin karşılaması iyi olur, maaş olarak da dolardan aşağı çalışmam…
Şirket yöneticisi, dinler ve
Biz sana son model bir Cherokee ve Trabya’da bir villa vereceğiz, ayrıca bizim bu pozisyonumuz için planladığımız maaş dolardı, demiş.
Bizim elemanın gözleri fırlamış;
Şaka yapıyorsunuz, demiş.
Şirket yöneticisi yapıştırmış;
Önce siz başlattınız…
Aynanın karşısına geçip de gözlerini kapatan Temel’e ne yaptığını sormuşlar;
Hiçççç… uyurken kendimin nasıl göründüğünü merak ediyorum daa…
Nasrettin Hoca’ya sormuşlar;
Hz. Nuh’un gemisine zeytin dalını getiren güvercin dişi miydi erkek miydi?
Hoca hemen cevabı yapıştırır.
Mutlaka erkek.
Dişi olsaydı: çenesini uzun zaman kapalı tutamazdı.
Temel bir gün karşıdan karşıya geçmeye çalışıyordu.
Oradan geçmekte olan bir araç Temel’e çarptı.
Arabanın sahibi yalvarmaya başlar.
Lütfen benden şikayetçi olmayın size dolar veririm.
Temel bundan hoşlanır ve derki;
buradan sık sık geçiyor musunuz?
Öğretmen öğrencisine sorar:
Kaza ile şansızlık arasındaki fark nedir?
Öğrenci cevap verir.
Eğer karnem dereye düşerse bu bir kazadır,
Ama onu dereden çıkaran olursa bu şansızlıktır.
Temel’e arkadaşları sormuş:
Güzellik mi, aptallık mı? Hangisini seçersin?
Aptallık, demiş.
Neden?
Güzellik geçicidir daa…
Temel ile Dursun sohbet ediyordu:
Dursun söyler:
Düşünebiliyor musun Temel dün bir saat kadar asansörde kilitli kaldım.
o da bir şey mi, der Temel;
geçen hafta markette elektrikler kesilince yürüyen merdivende üç saat boyunca oturmak zorunda kaldım.
Temel, temin ettiği küçük baskülle gelip geçeni tartıp geçimini sağlıyordu. Müşterilerinden biri; Ula tart beni pakayım, kaç kilo gelıyrum, diyerek basküle çıkar, Otomatik baskülün göstergesinde kaç kilo geldiğini öğrenir ve çıkarıp Temele bin lira verir. Tarı ücreti 50 bin liradır. Temel, ötesini -berisini araştırır, ceplerinin içini dışına çevirir. Paranın üstünü bulup veremez. Müşterisine ne önerir beğenirsiniz: Hemşerum, bozuk param yok, bir daha tartıl da fit olalım.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
İlkokul müdürü Temel , okulunun daha bir fark edilmesi için hazırlattığı yön levhasını anayol üzerindeki elektrik direğine astırınca TEK yönetiminden resmi bir yazı alır. Yazıda elektrik direğine levha asmanın izne ve kiraya tabi olduğu belirtiliyor ve levhanın ya indirilmesi ya da belli bir ücretin ödenmesi isteniyordu. Yazıyı okuyan müdür Temel, kısa ve özlü yanıtını mektupla verir. Biz levhamuzdan memnunuz. Siz direğunuzi oradan alın!
Devlet dairesinde memur olarak çalışan Temel bir gün kurum değiştirmek için müdürün karşısına çıkar, meramını anlatır: Hapishanede gardiyan olmak isteyrım Temel, müdürünün de yardımlarıyla ceza evindeki işine başlamak üzere eski işyerina müdürü ile vedalaşmaya gelir. Müdürü Temele takılır: oğlum işine bu kadar yardımcı olduk. Şimdi gidiyorsun, ne bir kuru teşekkür ediyorsun, ne de Allah razı olsun diyorsun. Bu ne biçim iştir? Temel saf saf yanıt verir: Ey gidi müdürüm, senin bende emeğin çoktur. Teşekkür da bişey mi, sen bi içeri düş, bak ben seni nası kuru üzümle beslerim.
Çocuğu olmayan biri Dr. Temele başvurur. Temel, hastasını bir güzel muayene ettikten ve tahlil raporlarını gördükten sonra, müşterisinin dünyasını hepten karartmamak için önerisini söyler: -Bak hemşerum, mümkün değil senin uşağın olmaz. Ha böyle çok samimi arkadaşun yok midur? yanıt verir bey var, ama onun da uşağı olmayi
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel iş hanında çay ocağını işletmektedir. Üst katlardaki iş yerlerinden biri seslendi Temel efendi, dört çay yap! Biri açık olsun Çaycı Temel yanıt verir: -Abi hangisi açık olsun?
Temel diş doktoru olmuştur. Günlerden bir gün arkadaşı Cemal, endişe içinde Temelin muayenehanesine gider. Ula öliyrım, dişim çok kötü ağriyi… Temel, hangi dişinin ağrıdığını sorar ve Cemal, sağ alt çene dişlerini gösterip; Habu sıradaki dişlerin biri ağrıyi der ve kesin olarak hangi dişin ağrıdığını gösteremez. Dişçi Temel, Dur sana yardımcı olayım deyip eline kerpeteni alır ve gösterilen sıradaki dört dişi çekip Cemalin önüne koyar: Ha bak bakayım, habunlardan hangisi ağrıyi da de baa!
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temelin eniştesi uzun zamandır prostat hastasıydı. Şikayetleri artınca, Temel eniştesini tanıdık bir doktora götürür. Doktor önce şikayeti dinler, ardından da sıkı bir muayene yapar ve teşhisini koyup ilaçlarını yazar. Çıkarken de hastasına: Unutma, rahatlaman için sık sık boşaltman lazım, diye tavsiyede bulunur. Temel, eniştesi ile birlikte dalgın dalgın sokakta yürürken arkadaşı Cemale rastlar. Cemal sorar: Ula nedir habu haln… Bişe mi oldi? Daha ne olacak, habu eniştemun prostatı azdı. O da bişey mi, herkeste var, deyince Temelin yanıt şöyle olur: Ulu ben enişteme yanmayrım, abulamın çekeceği eziyete üziliyrım.
Temel, turistik bir otelde resepsiyon memurudur. Görevde iken dahili telefon çalar, belli ki odalarda kalan turistlerden biri bir şeyler istemektedir. Telefonu açan Temel: Okey sör, yes sör… Vıy mösyö… derken yanıtının doğruluğunu da başını evet anlamında sallıyordu. Uzun süren konuşma sonunda telefonu kapatan Temel yanındaki yabancı dil bilen arkadaşından rica etti: Yahu, ya bak bakalum, deki turist ne isteyi..
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel ile Fadime ocak başında sabahleyin sohbet ederken kapı zili acı acı çaldı. Fadime kapıyı açmaya giderken Temel arkasından seslendi: Gelenler kimdur? Fadime de bunun üzerine gelenleri tek, tek sayar: Uyy Teyzom gelmiştur, halam yaninda. Dayım, emicem, balduzim, uşakları, hepicuğu gelmişler, deyince Temel kendi kendine söylendi: Eczaci düşunsin, anlaşılan bi kaç hafta doğum kontrol hapi kullanamiyacağum.
emeli durduran trafik polisi On dakika önce kırmızı ışıkta geçtiniz beyefendi, deyince Temel sorar: Kim deyi benum kırmızı işukta geçtuğumi? Trafik polisi nazikçe: Beş kilometre ötede başkomiserimiz var, o telsizle bize bildirdi. Direksiyondaki Temel ne desin begenirsiniz? Ula amma da boşboğaz başkomiserunız varmiş ha… Ağzinda pakla islanmayi…
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel epey yaşlanmışti. Arkadaşı Cemal ise ona bu ne- denle sataşıyordu Ula Temel, ölürken haber ver da öbür dünyadaki bobama anama seninlan mektup yollayayım. Temel kurnazca gülümser: Olur, olur da bobağin bulamazsam anağan verırım, der.
Trabzona bağlı ilçelerden birinin adliyesinde iki hakim tartışıyorlardı. Karakolun arkasındaki büyük ağaç kiraz mıdır, yoksa armut mudur? Bir karar veremeyince hakimlerden biri; Biz niye böyle tartışıyoruz. Çay ocağı işleticisi Temeli çağırıp ona soralım. Sorarlar: Temel efendi, karakolun arkasındaki şu görünen ağaç ne ağacıdır? Temel, az önce çay servisi yaparken kulak ucuyla tanık olduğu tartışmada taraf olmamak ve hakimleri birbirine düşürmemek için en politik yanıtını verir: -Valla hakim beylerim, hau görünen ağaç geçen yıl elma ağacıydı.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel ihtiyarlamış, diz ağrılarına çare bulunur ümidi ile doktora gitmişti. İyi bir muayeneden sonra doktor: Amca, siz yaşlısınız, dizlerinizde damar sertliği var. Ama bunun tedavisi yoktur. Şayet perhiz yaparsanız biraz olsun rahatlarsınız, der. Temel, bir an düşünür ve sonra sorar: Toktor bey, ya bak benum habu şansıma. Damar sertluğu bacağuma vuracağuna hau önemli yerime vuramaz mi idu?
Habu yastan sonra mı? Temel ile Fadime hayli zamandır birbirlerine aşıktılar. Fadime evlenmek istiyor, ama Temel bu konuda ihmalkar davranıyordu. Ama yine de yıllar böyle geçmişti. Bir gün Fadime evlenme konusunu Temele açtı: Temelcuğum, artuk evlensak, sen ne dersin? Temel bu, kolay kolay tuzağa vurur mu, başını hayır anlamına gelir şekilde salladıktan sonra şöyle yanıt verdi: Doğri deysın Fadimecuğum ama, habu yaştan sonra bizi kim alır he?
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel, oğlu Cemalin küçük yaşta sayı saymasını geliştirmek için onu görevlendirmişti. Oğlum, say bakalum, bir saat içinde deniz kıyısına kaç dalga gelecek. Baba Temel, bir saat sonra sonucu öğrenmek için Cemalin yanına gidip sorar: Uşağım saydun mi? Küçük Cemal oldukça sinirliydi: Yahu boba, nesıni sayayim. Kıyiya bi dalga gelıyi, tam saymaya başlayrım, ikincısi gelırken, birincisi geri gideyi.
Temel çok acıkmıştı. Lokantaya gider, masaya oturur ama garson bir türlü yanına gelmez. Sonunda Temel seslenir: Hey garson! . Hop! Garson yine gelmez. Garson efendi! Hoop! Yine gelen yoktur. Son bir kez daha seslenir: Oğlum garson! Buyur. Fakat Garson yine gelmez. Temel, durumu şikayet etmek için kasaya bakan patronun yanına gider. Patron: Ne yediniz amca?
2 Hop… 1 Buyur!
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Köy kahvehanesinde akşamcılar toplanmışlar, kimi kağıt oynuyor, kimi de pinekliyordu. Kağıt oynayanlardan Cemal saatine bakarak; Vay anasını saat 12 ye geliy… Habu saattan sonra kari bizi eve almaz, dedi. Kahvehanenin diğer köşesinde oturmuş olan Temel, selesinde sattığı elmaları Cemala göstererek, Cemal kardaşım, al haburadan bir okka elma, o zaman yengem seni eve alır, diye öneride bulundu. Cemal gülerek; Bilsam ki kari beni eve alacak, haçan bi okka değil, on okka elma bilem alırım. Temelin soruna bakışı daha başkadır: Var misın bahse? Sen iki okka elmayi al baa ver, gideyim sizin eve, bak bakayım yengem beni eve aly mi, almay mi?
Temel, alış veriş için Rus pazarına gider. Gürcü bayan satmak için getirdiği tüm eşyalarını bir valizin içine doldurup teşhir ediyordu. Temel, valizin içinde işine yarayan bir şey var sa almak için habire karıştırıyor ama aradığını bulamıyordu. O sırada Gürci kadın da kendi diliyle sık sık yok anlamına gelen, Ara… Ara!… diyordu. Kadın ara… ara… sözlerini arayıp bulma anlamında yorumlayan Temel sonunda dayanamayıp patladı: Ara… ara… deysın, ama bişe yok, ne arayayim de baa
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temelin İstanbuldan gelen konukları muhteşem villasını gezerken bayanlardan biri sordu: Kız Fadime, siz çıldırdınız mı? Fadime konuğunun şaşkınlığını anlamıştı. Açıkladı: Kız ne yapalum… Habu kocam Temel var ya, tuttur ki köpek besleyelim deyin… Ben da paluk besleyelim dedum. Soninda üç aşağı beş yukarı köpekbaluğunda karar kılduk.
Temel ilkokul müdürüdür . Okulların açık olduğu bir dönemde kendisinin görüşü alınmadan tüm öğretmenlerinin nakilleri yapılmış, okulda yapayalnız kalmıştı. Kafası bozulan Temel sonunda telefonla Milli Eğitim İl Müdürlüğünü arayıp sordu: Müdür beyim, haçan haburda yapayalnuz kaldım. Uşaklar okuma bekleyi, siz da bi dünya yazi yazup cevap isteysunuz, diye sitem etti. Karşı telefondaki müdürün sesi rahatlatıcıdır: Vaziyeti idare et evladım Temelin yanıtı ise şöyledir: Olur müdür beyum, haçan bütun yazılara yıl sonunda toptan bi defada cevap veririm.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temelin eşi Fadime ve arkadaşları akşamdan toplanıp mısır koçanı ayıklıyorlardı. Herkes kendi kocasını överken Fadime de kocasını övdü: Temel tıpkı paluk gibin yüzer, dedi. Tam o sırada koşarak gelen bir çocuk Temelin takasının firtunada alabora olduğunu söyler. Fırtına bir yana, zifiri karanlık nedeniyle herhangi bir kurtarma çalışması yapılamaz. Aradan üç gün geçtikten sonra Temelin cesedi karaya vurur. Arkadaşları Fadime ye hatırlatırlar: Hani, Temelun paluk gibin yüzerdi? Fadime sinirli sinirli yanit verir: Gözünuz kör midur, görmey misunuz? Kocamın ölisi bile yüzerek kıyıya geldi. Siz isa baa hala inanmaysunuz.
Doğu Karadeniz deki yayla şenliklerine katılan Ankaralı bir yurttaş, oluşturulan geniş horon halkasının yarattığı neşeli ortamda kendini tutamaz, Temeli koluna ilişip horona girer. Ankaralı horon oynamayı bilmediği için daha ilk hareketinde uyumu bozduğunu gören Temel sabredemez ve kolundaki konuğunu uyarır: Ula hemşerum, sen bu horoni bozaysın, çık dışarı
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel çevresini saran gençlere cesaret aşılıyordu Siz istersenuz her işte başarili olursunuz. Mesela, pen Aya çiktuğum zaman… Gençlerden biri kendini tutamayıp kıs kıs gülünce, -Ama haşimdik ayıp edeysunuz . İnanmaysanuz , çikun Aya bakun. Eğer kırkbeş numara ayakkabim izi yoksa, gelın habu yüzüme tükürun.
Temel , yaşlı ve çirkin karısı Fadime ile bir iş için İstanbula gider. Konaklama amacı ile bir otele girer ve oda ister. Resepsiyon memuru Temelden evlenme cüzdanı isteyince, sinirlenen Temel; Ula baa baksana. Ben habu otele kari getırsam habuni mi getırırım? diye Fadimeyi gösterir.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Fadimenin pişirdiği kuru fasulye Dünya Yılın Yemeği Yarışmasında birinci seçilmişti. Jüri yemeği nasıl pişirdiğini sorduğundan Fadime tarif ediyordu: ondan sonra biraz da limon kolonyasi katacaksun. Jüriden bir üye hayretle nedenini sorunca, Fadimenin yanıtı şöyle olur: Kocam Temel, günde üç oyin kurifasülye yer. Haçan kolonya katmazsan yanında nasil yatarum, deyin baa?…
Turistik otele gelen müşteri kapıda görev yapan Temele sordu Garajınız açık mı? Hazır cevap Temelin yanıtı şöyledir: Uyyy… Yoksa sizun arabanuz mi var?
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Evi ormanın hemen kenarında bulunan Fadimeye İstanbuldan gelen konuğu Nazime tavsiyede bulunuyordu: Fadimecuğum, benden saa akıl olmasun ama, bir köpeğunuz olsa iyi olur. Haburada yabani hayvanlardan korkmay misunuz? Hiç olmazsa bi tüfek bulundurun evde. Fadime oldukça rahat bir havada yanıt verdi arkadaşına: Ey gidi Nazime, korktuğun gibi değil. Bizum Temel oyle bi horlay ki, ormandaki heyvanlarun hepisi kaçacak deluk arayi…
Temel, garsonluk için açılan sınava girmişti. Sınav komisyonu üyeleri Temelin sinirlilik durumunu ölçmek için sorarlar: Bak, Temel sen garson olacaksın. Masadakiler fazla içip sana ters davranırlarsa ne yaparsın? Temel hiç düşünmeden ve en emin şekilde yanıt verir: Ne yapacağum, usuli dairesinde aşağı alırım.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Sarp sınır kapısının açıldığı dönemde Doğu Karadenizde turistik oteller Nataşalarla dolup taşıyordu. Bir sabah Temel ile arkadaşı Cemal turistik bir otelin önünden geçerken kapı önüne atılmış hasarlı karyolaları görürler: Cemal Uyyy… Habu karyolalara ne oldi haboyle? diye sordu Temel dudak alundan kis kis güldükten sonra: -Ya bak habu kafaya… Dün gece zelzele oldi, senun haberun yok mi? Bú yanıt karşısında Cemal daha da şaşır. Ama bizum ev hiç sarsılmadi. İşte tam sırasıdır. Temel bu kez taşı gediğine koyar: Ula kafasuz Cemal, zelzele otelde oldi, otelde…
Temeli babası azarlıyordu Ula sen aptal misun? Beş uşağın adi da aynı olur mi? Başka ad mi yokti? Temel kendini savunur: Ama boba, sen her zaman Dursun emicam ila Ali dayimun yarum akilli olduğını söylemez miydun? Uşaklarım tam akilli olmasi içun meçburen hepsine Dursunali adını verdum.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Rize deki ilkokulların birinde öğretmen resim dersinde çay bitkisinin resmini yapmalarını öğrencilerinden istemişti Dersin sonlarına doğru tüm sıraları gezip öğrencilerinin resimlerini gören öğretmen küçük Temelin yanına gelince hayretini gizleyemeyip sorar: Oğlum Temel, hani senin resmin? öğretmenum aha, görmey misın? Temer, (A4) kağıdı ebatındaki resim kağıdının ortasına sadece bir nokta koymuş, onu gösteriyordu. -Oğlum bunun neresi çay?, Öğretmenim görmey misın, o daha ufacuk, büyüycek.
Temel, Devlet Hastanesinde check up yaptırmıştı. Dışarıda sonucu merakla bekleyen arkadaşı Cemal, Temele sordu: Ne oldi?, ne oldi? Temel sus işareti yaparak Cemalin kulagina eğilip fısıldadı: -Gizlu şeker -Neee? -Gizlu şeker -ula anladum.. Anladum ama, niye kulağuma fısıldaysun oni, oni anlamadım. Temel sonunda patlar: -Ula amma kalın kafalisun, gizlu şeker deyruk da Giz-lu şe-ker.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Öğretmen Hayat Bilgisi dersinde Yeni yıl ünitesini işlerken bir yılda kaç ay, kaç gün ve kaç hafta bulunduğunu da öğretmişti. Öğretmen öğrenim seviyelerini saptamak için sınıfta ki öğrencilere teker teker soruyordu. Sıra Temele gelince ona da sordu: Temel yavrucuğum, söyle bakayım, bir yılda kaç ay vardır? Temel hiç düşünmeden yanıtlar: 13 öğretmenim… Ama oğlum, ben geçen derste 12 ay var demedim mi? Demesine dedin öğretmenim ama, evde babam da sordi, ben 12 dedım. -Doğru demişsin. Hayır öğretmenım, doğri demedım, bobam enseme şamari indirup, remezanı unutıysın deyip, yılın 13 ay olduğuni söyledi.
Bir Ramazan günü İstanbuldaki Yeni cami etrafında dolaşan Temel; bir sürü dilenciden sakat birinin: Büyük Allahım dizlerime derman ver yürüyeyim, gözlerime nur ver göreyim, kulağımı aç işiteyim, diye durmadan dua ettiğini duyunca dayanamaz: Ya bak habu ahmak kafaya… Allahun başka işi yok da senin her bir yerin lan ayri ayri mi uğraşacak. Yapar yenisıni da olur biter, dedi.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Az önce bayiden gazete alan Temel, biraz sonra aynı gazeteden dört tane daha almak isteyince tezgahtar merakla sordu: -Az önce aynı gazeteden bir tane almıştın. Şimdi bu dört gazeteyi ne yapacaksın? Temel: Ezberleyeceğumi mi sandun, anlamay misın da?!
Fi tarihinde Karadeniz de ulaşım deniz yoluyla yapılıyordu. Güzel bir havada motorlarına tereyağı ve peynir yükleyerek denize açılmışlardı. Yarı yolda deniz birdenbire patlamış, kuduran dalgalar motoru bir fındık kabuğu gibi oradan oraya sürüklüyordu. Yağ fiçıları, peynir tenekeleri hep denize dökülmüştü. Zor şer Zonguldak limanına girip karaya çıktıklarında Topal İlyas bir daha denize açılmamak için üçten dokuza şart etmişti. Bir kaç gün sonra deniz sakinleşmiş, adeta bir çarşaf gibi olmuştu . Arkadaşı Temel , Topal İlyası kandırıp tekrar yola çıkmak istiyordu. Temel, ısrarla: Ula bak… Denuz tümdüz duruyi, hayde gidelm daa, diye sıkıştırıyordu. Topal İlyas ise kararlıydı: -Ula inanma. Denuzun gene peynir ve yağ yiyesi var da onin içun tümdüz duruyi… Anlamay misu- nuz….
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Evliliklerinin üzerinden 40 yıl aşkın bir zaman geçmişti. Bir sabah Fadime, kocası Temele: -Ula hiç uyutmadın beni gece… Sabaha kadar horladın durdun, diye sitem etti. Nüktedan olduğu kadar hazır cevaplığı ile de ün yapan Temel, eşinin bu sitemi karşısında kıs, kıs güldükten sonra şöyle yanıt verdi: Ey giyi ey… Habu benım horlamaların eskiden saa hep muzik gibi gelırdı… Eskiduk değil mi?
Temel Kozlu da çalışıyordu. Memleketten yeni gelmiş olan hemşehrisi Zonguldaka nasıl gidileceğini ona sordu. Temel, Zonguldaka gidiş yolunu tarif ederken hemşehrisi bön bön gözünün içine bakar durur. Temel tarifini bitirince, hemşehrisi Ula olayım canuğan, anlamadum, de baa bi daha… diye yakarır. Sabri tükenen Temel patlayıverir: Kafasuz adam, gözume bakarsan saplanursun ha şu dağa, elimun ucuna bakarsan gidersın Zongul- daka… Anladın mi?
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel tüccardır. Herkes onu dürüstlüğü, çalışkanlığı, iyilikseverliği ile tanır. Kardeşi Cemal de öseafoodplus.info kardeş birlikte ticaret yaptıkları dönemde evin ihtiyaçlarını ilçe pazarından daha ucuza sağlıyorlardı. Ağabey Temel, kardeşi Cemale ilçede pazarın kurulduğu günlerden birinde; Cemal, bir hafta pazardan alış verişi sen yap. Pazarcı kadınlarla iyi pazarlık yap, aldatmasınlar SENİ, diye tembihledi. Tembihledi ama Cemalin yanıtı hiç de beklenilen şekilde olmaz: -Ben karilarlan pazarluk edemeyrım, utanıyrım. Şakacı, nüktedan Temel burada da altta kalmaz, Cemalin ağzının payını verir: Senin niyetin bozuk, elbette pazarluk edemezsın!
Kasabanın kahvesine iri yarı, elinde bir de kamçı olan birisi girerek oturanlara sorar: İçinuz da Temel hanginuzdur? Bir dakika önce gürültüden kaynayan kahvede nefesler tu tulmuş, çıt çıkmamaktadır. Öte başta oturanlardan ufak tefek biri ayağa kalkarak; Penum, ne olacak? dedi. Bunun üzerine soran adam; Penum diyeni bir güzel, evire çevire patakladıktan sonra hiçbir şey söylemeden çekip gitti. Kahvedekiler; Yahu, sen Temel değil, Ahmetsın. Niçun hau heriften dayak yedun? diye sorunca dayak yiyen Hasan; Habu boyumlan kandırdum oni; anlayın da dedi.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel, bir gün İstanbulda hipodroma gider. At yarışı
yapıldığını görünce, nasıl oynandığını öğrenir ve müşterek
bahise girer. Yarış başlar.
Temelin üzerine oynadığı at en sondadır ama O yine
neşelidir. Kaybetmiş olmanın yürek ezikliğiyle şöyle der: O gözuni sevduğumun atına bak. At deduğun ha boyle olur, bakın bütün atlari nasil katarlayi (kovalıyor).
Temel, İstanbula yeni gelmişti. Gittiği her yerde yerel şive ile
konuştuğundan garipseniyor, kimileri de dudak ucuyla
gülüp küçümsüyorlardı. Buna fena halde içerleyen Temel
sonunda dayanamayıp parladı:
Ula baa bakın bakayım Siz dersuğuz fındık, biz
deruk finduk, siz dersuğuz avukat, biz deruk abukat,
siz dersuğuz amca, bir derik emice Habunun hangisu kaba? Bizdeki inceluğa bak, inceluğa
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Fi tarihinde Tonyanın Karşular Mahallesinde düğün
yapılıyordu. Gelenek gereği erkekler tabancalarını çekip havaya ateş ediyor ve bir yerde tabancalarının üstünlüğünü göstermeye çalışıyorlardı. O sırada komşu ilçelerden birinden gelip düğüne katılan Şakir adındaki konuk, tabancasını çekip bir şarjör mermiyi birbiri ardına havaya saydırınca Temel, yanındaki Cemali dürttü; Habu adam da kimdur, ilk defa göriyrim? Cemal, ateş edenin komşu ilçeden Şakir olduğunu söyleyince Temel; Yazuk tabancaya, yazuk! diyerek görüşünü belirtir.
Temel 10 günlüğüne İstanbula gidecekti. Daha ucuz olur
düşüncesiyle denizyolunu tercih edip Kadeş vapuru için gidiş -,
dönüş bileti alır. İstanbula 10 gün için gelen ve aradan 1 ay
geçtikten sonra Temele rastlayan arkadaşı Cemal sorar:
Ula Temel, hani 10 günlüğüne geldıydın, gidiş
dönüş bileti aldıydın?
Temel, dudak ucuyla güldükten sonra yanıtını verir;
Sorma Cemal, Tenuz Yollarina kazuk attum.
Cemal, şaşkın şekilde sorar:
Nasi ettun o işi he?
Piletumi gidiş geliş aldıydım ya; geldım ama gitmeyrım, Tenuz Yolları peklesun dursun beni
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Karadeniz kadını inek beslemeyi sever. Fadime, ilk kez
doğum yapan Sarıkız adlı ineğini sağıp sütünü almak istediği
her girişiminde inekten yediği tekmeler sonucu maşrabası bir
yana, kendisi öte yana düşmektedir. Yaşadığı kötü durum kocası Temele anlatan Fadime çözüm sorar:
Ula habu sığır baa süt vermeyi Tekmeleyi Ne yapayım?
Temel her zaman ki nüktedanlığı ile akıl verir:
Ece Fadime, ben habu bizum sığıra hak verıyrım.
Evlendığımızun ilk günlerinde ben senin memene tutardım da sen beni tokatlamaz mıydın?
Katil suçundan yargılanıyordu. Hakim:
Arkadaşını vurduktan sonra karayemiş dalına
asmışsın, neden yaptın bunu? Anlat bakalım deyince
Temel:
Üyy hakim bey, asmayaydım da çakallar mi yiyeydi oni?.. der.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel, eskiyen şapkasını yenilemek için köyünden
yürüyerek yola çıkar. Evinin bir kilometre kadar aşağısındaki
oto yoluna indiğinde evde birşey unutmuş olacak ki, oğlu Cemale varsesiyle çağırmaya başlar:
Ulaaa Cemaaaal!
Ulaaa Cemaaaal!
Cemal yanıt verir:
Ne vat bubaaaa!
Ula habu kafamun ölçisini yastuğun altunda unuttum. Çabuk getir oni baa!
Temel, sürücü ehliyetlerinin Emniyet Müdürlüklerince verildiği dönemde ehliyetten önce araba almıştı. Bu nedenle de ehliyetsiz araba kullanıyordu. Bir gün trafik kontrolünde yakalanır ve polis evrakını ister:
Lütfen ehliyetinizi veriniz?
Temel, cezayı yiyecektir bunu bilir ama, derdini de
söylemeden edemez:
Eee ha bu olmadi memut bey. Baa ne zaman ehliyet verdunuz da isteysunuz?
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel, ilk kez geldiği İstanbulda lokantaya gider. Yeriçer, hesabı ister.
Gelen pusulada garsoniye rakamını görünce garsonu
çağırır:
Uşağum habu nedur? Çorba içtum, köfte yedum,
salata da Hepisi doğr Habu garsoniye da nedur?
Pen yemeğu yalınız yedim, siz gatsoni da ortak ettunuz. O halde bölun hesabi ikiye bakayım.
Temel, Trabzonda sinemaya gider. Gişeden bilet alır.
Gösterim kapısından tam içeri girerken kontrol görevi yapan
kişi bileti elinden alıp yırtar. Temel buna akıl erdiremez.
Gişeye döner, yeniden bir bilet alır. Kapıdan girerken biletini
tekrar yırtarlar. Tekrar gişeye döner, üçüncü kez bilet
alırken gişedeki görevli durumu fark eder ve sorar: Sen demin bilet almadın mı? Yoksa karaborsa mı
yapıyorsun? Ne yaptın demin ki bileti?
Temel, derdini anlatır. Yahu ben bilet alıytım, kapıdaki adam bağa
kızmiş herhalde, bileti elimden alıp yıttayi oni… Baa
bi bilet daha ver, belkim bu sefer yırtmaz!…
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel, İstanbul Mahmutpaşada işportacılık yaparken aynı
meslekten İdris ile kapışır. Yumruklar, tokatlar birbirini izlerken, sıkışan İdris belinde ki tabancaya asılır. Temel ise Sürmene yapısı bıçağını
çekerken, İdrise seslenir: Yoo dur bakalım… Tabancan alışmazsa başıma
dert olursun, sen de biçak al da gel…
Kurtuluş günü nedeniyle TRT Trabzon Bölge Radyosu kemençe, davul, zurna havaları çalıyordu. Meydan Parkı bu ne-
denle uklım tklımdı. Saatlerce süren bu yayınla herkes adeta
mest olmuştu. İki dakika önceye kadar radyoyu pür dikkat
dinleyen Temel, batı müziğinin başlamasıyla adeta irkilerek
kendine geldi. Sonra parka hizmet eden garsonlardan birine
seslendi:- Ula uşağum, azacuk yanıma gelsana…
Garson, müşterinin birşey ısmarlayacağını sanarak Tem-
ele sordu: Buyrun efendim, birşey mi emtettiniz?
Temel, epey yorgunluk ifadesiyle şöyle dedi: Uşağum habu sizun radyonun ayari iyi giderken birden bozuldi. Herhalde kafasi şişdi. Kapatta biraz
dinlensun…
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel, gazetecilikte daha adaylık dönemini yaşamakta ve
Trabzondan İstanbuldaki haber merkezine telefonla haber
yazdırmaktadır. Ancak, telefon hatlarındaki arıza nedeniyle
söyledikleri karşı taraftan anlaşılamamaktadır.
Haber merkezindeki şef anlayamadığı Trabzonspor
sözcüğünün kodlanarak söylenmesini ister. Temel, başlar:Trabzonun (T) si… Tamam. Trabzonun (R)si… Trabzonun (A) st… Trabzonun (B) si… deyince şimdiye değin susan karşı
taraftaki şef; Oğlum Temel, sen ne diyorsun. Ne biçim kodla-
ma bu böyle? diye çıkışınca Temel kendinden emin şu yanıtı
verir: Ne deysun şefim, Trabzonda babu harfler yok
midir? ©
Temel, tanıklık yapmak için mahkemeye çıkar. Hakim,
hüvviyet tesbiti için belli sorular sormaya başlar. Doğum tari.
hi, doğum yeri, baba adi, ana adı gibi…
Anasının adının sorulması Temelin tuhafına gider; o da ha-
kime sorar:Benum anamun adıni mi soraysın hakim bey?
Hakim biraz bozulur ve Yok, benimkini… der.
Bunun üzerine Temel, rahatlar. Haçan hakim bey, ben senun anağun aduni nere-
den bileceğum.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel de diğer komşuları gibi geçimini denizden sağlar.
Takasi ile çıktığı balık avından her seferinde bol avla
dönerken, nedense son seferinde hiçbir şey yakalayamaz.
Akşam eve döndüğünde eşi Fadime sorar: Ula Cemal, hani paluklar?
Temel, balık avlayamadığı için üzgündür ama, karam-
sarlığının eşini de etkilemesini istemez, işi şakaya vurur: Ne yapayım Fadime… Habu pen bugüne kadar
baluklari aldattum; şimdi ise onlar peni… Vurmadiler
oltama…
Temel, yeni aldığı şemsiyeyi terziye götürür, bir delik
açmasını ister. İster ama, terzi bunun anlamsız olduğunu, ya-
parsa şemsiyeye yazık olacağını söyler ve ilavç eder: Beni dinlersen, şemsiyeye delik açmayalım.
Temel, kararlıdır ve itiraz eder: Ula, ne anlamaz adamsun, yağmurun dinduğuni
sonra nasil anlayacağum?
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Karadeniz kadınının inek beslediğini ve ineğini çok sev:
diğini herkes bilir. Temelin eşi Fadime de inek hastasıdır. Bir
akşam üzeri ahıra inip ineklerine yal verdiği sırada eve gelen
Temel, mutfaktan seslenir:Kuuz Fadimcce!… Çabuk sofrayi kur! Çok ac oldum.
Fadime ahırdan doğru yanıt verir: Götmey misın haburda işim var. Sığırlara yal
veriyrım. Sen sığırlardan becit misun, otur da
bekle!.
İstanbulda Beşiktaş Eminönü otobüsüne binen Temel
ayakta kalmıştı. Üstelik otobüs yağmur nedeniyle tıklım tıklım
doluydu. Yol boyu her durakta inenden çok binen vardı. Bi-
letçi de bir yandan:İlerleyelim arkadaşlar… İlerleyelim!… diye ikaz ya-
parak gelen yolculara yer sağlıyordu. Her durakta aynı
şekilde ikaz yapan biletçiye kızan Temel, sonunda dayana-
mayıp sesini yükseltti: Has deysın, eyi deysın, ilerleyelum, yürüyelim
deysun ama, haçan yütüyeceğduk o zaman otobosü
binmezduk.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel, iyi bir yönetici, kültürlü bir ilkokul müdürüdür.
Günlerden bir gün, birinci sınıfların eğitim çalışmalarını izlemek için sınıfa girer. Öğretmen karatahtaya, (yeni yıl gel-
di) fiş cümlesini asmıştır. Ancak, cümle başı olan (Y) harfi
büyük, yani kapital olarak değil (y) şeklinde küçük harf olarak
yazılıdır. Müdür Temel, öğretmene sessizce: Hocam, o (y) harfi büyük yazılmayacak mıydı?
Öğretmen fiş cümlesindeki (yeni yıl geldi) yazısının tüm
sınıfın uzaktan rahatça okunması için büyük şekilde yazmıştı.
Bu görüşle Müdür Temele: Müdür beyim, görmüyor musunuz büyük büyük yazdım. Yoook… O (y) harfi o haliyle büyük değildir. Canım, daha ne kadar büyük yazacaktım Müdür
Bey! Kardeşim, bu (y) harfinin bu haliyle lm. 2m.
hatta tavandan döşemeye değin uzatsan yine de
küçüktür, anla artık.
Köy merasının taksimi işinde çıkan kavgada Temel, arka-
daşı Cemalin kafasını yarmış iş mahkemeye intikal Gtmişti.
Mahkemede C. Savcısı iddianameyi okuduktan sonra sıra
Temelin savunmasına gelince masumane şöyle dedi: Uyy Hakim bey, ben ne bileyim habunun ka-
fasının habu kadar çürük olduğun… Bi vurdum kafasi
içine geçti…
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel nüktedanlığı ile sevilen sayılan ve aranılan bir
kişiliğe sahiptir. Uzun süre ortaklıkta görünmeyen Temele
çarşı ortasında rastlayan arkadaşı Cemal nükte ile karışık
sataşır: Ula Temel, seni öldi dedilerdi, nereden çıktın
geldin böyle?
Her zamanki hazırcevaplılığı ile tanınan Temel
gülümsedikten sonra şöyle dedi: -Açıkgöz… Bobandan haber soraysan, ver kahve
paralarını da konuşalım. Öyle bedavadan haber yok.©
Temelin çalıştığı eczane o gece nöbetçiydi. Her zamanki
gibi müşteriler tek tük geliyordu. Gecenin ilerleyen saatinde
eczanenin kapısı tekme gürültüsü ile açıldı ve içeriye elinde
tabanca olan maskeli bir soyguncu girerek, Temele seslenir: Kasadaki paraları çabuk boşalt!…
Temel, işin ciddiyetini kavramıştır ama yine de söylemeden
edemez: Ula deli misun, nesun? Hani reçeten?
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel, Spor Toto oynamıştı. 13 artı 1 tutturup köşe ol-
mak istiyordu. Bir hafta boyu çeşitli hayaller kurdu bu nedenle Hafta sonunda tüm maçlar oynanmış sonuçlar ilan edilmişti. Temel, yine hüsrana uğramış, ancak son iki maçı tutturabilmişti. Yeniden Spor Toto oynamak için gittiği bayiye sordu: Haboyle iş olur mi hiç? Son iki maçı bildum, amor-
tisi bilem yok…
Temel, her konuşmasında kendi sülalesinin çok eskilere
dayandığını iddia ediyordu. Yine böyle bir konuşmasında ipin
ucunu o kadar kaçır dı ki; Bizum sülale Yusuf Peygambere kadar gideyi,
der.
Arkadaşları Temelin bu denli atmasına içerlerler ama
gugırın sürmesi için havayı bozmazlar, Dinleyenlerden Cemal
atılır: Ula çok ataysın… Nerdeyse sülaleğun Nuh Pey-
gamberin gemisune binduğuni söyleyecesun…
Bu sözlere alınan Temel, söz altında kalmaz, yanıtını şöyle
verir; O kadar da değil, bizumkilerun o zamanlar kendi
takalari var imiş…
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel çok kötü şekilde üşütmüş, o nedenle de hasta-
lanmıştı. Arkadaşları arabaya atıp doktora götürdüler.
Doktor, Temeli bir güzel muayene ettikten sonra onu getiren arkadaşlarına Bi dakika… deyip onları muayene
odasının dışına çağırdı. Belli ki, Temel duyup morali bozulmasın diye hastalığın ciddiyeti konusunda arkadaşlarına
birşeyler söylecekti. Bir iki dakika sonra doktor odaya girip reçete yazmaya
başlayınca Temel de elbiselerini giymiş, ayakkabılarının bağını
bağlarken sordu: Toktor bey, aca kaç metreluk kefen yazaysın? Ke-
fcnc zam geldi da…
İlk defa İstanbula gelen Temel ile Cemal tramvaya biner-
ler. Biletçi her durakta durak adlarını söyledikçe yolcular da
iner. Biletçi bağırdıkça inenleri gören ve henüz İstanbulu bil-
mediği için heyecanlanan Cemal arkadaşı Temele; Ula, biz nerede ineceğuk? diye sorar.
Temel, arkadaşını küçümseyerek yanıtlar: Patladun mi? Helbette bezum da ismimuzi soyleyecak, piletçi nerede ineceğumuzi bilur.,
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
yılı Haziranında Karadenizde büyük sel felaketi
yaşanmıştı. seafoodplus.infoe dereler / çaylar taşmış, çevresine
büyük zarar vermiş, çoğu köprüler sele kapılmıştı.
Temel ile Cemal selden sonra köye döneceklerdi ama sel,
köyün köprüsünü alıp götürmüştü. Dere kenarına gelen Te-
mel ile Cemal çaresiz ne yapacaklarını düşünürken, Cemal
birden atıldı: Uyy!… Temel ya bak ha şu ördeğa… Yüzup
karşiye geçti. Onun kadar olamayruk.
Temele yanıt vermeye fırsat vermeyen Cemal, kendini sel
sularını attı. Tabii ki Cemal sel sularını kapılıp giderken
İmdaaat! diye bağırması boşunaydı. Biraz sonra Temelin
ahlanıp / vahlanıp ağladığını görenler nedenini sordular. Tem-
el, Cemalin sel sularına kapıldığını üzüntü ile anlattıktan sonra; Ben da bişey anlamadım. Demincek karşiya bir
ördek geçti. Su ancak beline kadar gelıyidi. Cemal
suya daldi, kayboldi gitti.
Fi tarihinde Temel, radyo satan bir dükkanın önünden
geçerken kulağına kemençe sesi gelir. Derhal dükkandan
içeri girer ve sesin radyodan geldiğini öğrenir. Radyonun £i-
yatını Sorar ve satın alır. Radyocu radyonun nasıl çalıştığını bir
güzel anlatır ve Temeli uğurlar. Temel, akşam köydeki evine gider, radyosunu kurar ve istasyonu çevirir. Fakat radyodan kemençe sesi yerine alafranga müzik sesi gelir. Buna fena bozulan Temel, ertesi gün
soluğu radyocuda alır ve hışımla sorar: Ya bak baa bakayım, sen beni ahmak mi sandun? Habu radyo kemençe çalınayi!…
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Hava birdenbire karışmış, kocaman dalgalar Temelin ta-
kasını oradan oraya sürüklüyordu. Tayfalar telaş içindeyken
Temel sesi çıktığı kadar bağırdı: Aca nereyeyuk? Pusulayi ncttunuz? Çabuk baa bi pusula!… Oraya buraya koşuşan tayfalar elleri boş olarak döner ve
sorarlar: Pusulayi bulamaduk, haçan ne geturelım?
Temel, kocaman dalgaların arasında pek zavallı kalan teknesine bakarak:
Oyle isa Kelime-i şahadet geturun!… der.
Temel, kendisinden ayrılacağını söyleyen nişanlısı Fa-
dimeye çok fena kızmıştı. Barışmak için nişanlısıyle geziye
çıkan Temel, bir süre sonra sorar:- Anladum, artuk beni sevmeysın. Peki, kimi seveysın, nerede oturıyi? Fadime, Temelin niyetini yorumlar; Diyeyim da gidup vur oni, oyle mi? Temel, hiç oralı değilmiş gibi ayrılmak isteyen nişanlısını yanıtlar: Habua bak… Niye da öldüreceğum. Nişan
yüzuklerımi satacağum ona…
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel, son işlediği suçtan ötürü yargılanıyordu. Hakim,
son duruşmada Temelin daha önceki suçlarından ötürü yasa
gereği bu kez katlamalı ceza vereceğini öğrenen Temel mah-
keme zabıt katibine Dur… Dur!… dedikten sonra hakime
sordu: Hakim beycuğum… Güya ben hbaburanun
kıdemlisiyım. Baa tenzilat yapmayıp da kime yapaca-
sun doğrisi merak edeyrım…
Eski Başbakanlardan Rahmetli Hasan Saka, seçim
öncesi Trabzonda ilçeleri dolaşırken, seçmenlerin halını
hatırını sorar: Sevgili hemşehrilerim, biliyorsunuz demokrasiye
geçtik. Yakında seçimler yapılacak. Oylarınızı yine
bana vereceksiniz değil mi? Seçmenler: Yooo… Vermeyeceğuk. Peki, neden? Başkasina soz verduk da… Kime? Kim o?.. Okur Yazar olan birine… Neden öyle? Ben okur yazar değil miyim? Değilsun da yirmi yıldur yazduğumuz mektuplara
niye cevap vermeysın?
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Mahkemede Temelin kimlik tesbiti yapılıyordu. Hakim
sordu: Nerede oturuyorsunuz? Gardaşumla beraberuz hakim bey. Kardeşin nerede oturuyor? Bubamla beraber.
Hakim öfkelenmişti: Be adam, peki baban nerede oturuyor?
Temel, çaresizlik içinde ellerini açar: Lafimu anlatamadum herhalde hakim bey, hep birlukte oturuytuk daa…
Temel, TEK görevlisi olarak elektrik direğinde
çalışıyorken ceryana kapılır ve hastaneye kaldırılır. Olayı du-
yan gazeteciler Temelin başına üşüşürler, Geçmiş olsun, ne oldu? Elektiruk direğunde çalışirken ceryan çarpti da
duştum. Vah… Vah… Gazeteciler olay hakkında daha geniş bilgi edinmek için
habire soru sorup tam gidecekleri sırada Temel, hasta
yatağından hafifçe doğrulur sordu: Ya bakun baa… Habu kadar soriyi baa niye sordu-
nuz. Adliyeden misunuz? Yook… Biz gazeteciyiz. Temel, yeniden ceryana kapılmış gibi yataktan firlar ve
gazetecilere sarılır: Uyyy… Gözuğuzi seveyim. Ben küçuk memurum.
Beyanat verme hakkım Mi Sakın yazmayin,
ekmeğumdan olurum, sonra…
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel, vapur gişesine gidip, Trabzon İstanbul gidiş-
dönüş bileti almak istedi: Baa İstanbol bileti ver, gidiş dönüşlü olsın…
Gişe memuru kafasını kaldırmadan yanıtlar: Sıraya geç!…
Temel, bu ikaz karşısında dışarıya çıkıp üç beş dakika
dolaştıktan sonra tekrar gişeye gelip isteğini söylüyor: Baa İstanbol bileti ver, gidiş dönüşli olsun… Gişe memuru yine Sıraya gir! ikazını yapar ve Temel tekrar dolaşıp gelir. İsteğini tekrarlar, aynı yanıtı alır. Bu durum birkaz kez tekrarlanır. Sonunda Temelin sabrı taşar ve
kuyrukta hiçbir kimsenin de bulunmadığını görerek gişe memuruna kuvvetli bir yumruk aşkeder, Memurun gözlüğü bir
yana, kendisi öteyana düşer. Şaşkınlık içinde sorar:Kim vurdu bana? Kim vutdu bana? Temel, bıyıkaltından kıs, kıs gülerek yanıtını verir: Kardaşım, habu kadar kalabaluktan saa kim vurdi
nasi bileyum?
Temel, arkadaşına hakaret suçundan yargılanıyordu. Ha kim: -Sen buna hakeret etmişsin, doğru mu? diyerek davacıyı gösterdi: Yok, hakim bey, yok… Ben kendusına sadece heyvan dedum. İyiya hakaretamiz bir söz bu.. Ne demek hakim bey… Yanlış anlaşılıyı… İnsan kurnaz olursa tilkidur. Kutnazlukta ileru gidersa kurt-
tur, pek cesur ve heybetlu olursa aslan, uysal olursa
kuzi, korkak olursa tavşan, inatçı olirsa eşek, güzel
sesli olursa bülbül, mercan gözli olursa hamsi, velhasili kelam, hakim bey, insan hiç bir zaman heyvanluktan
kurtulamaz…
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Birinci Dünya Savaşı sıralarındaydı. Seferber edilen bir
bölük erlerine subay, vatani dersler veriyordu. İlk olarak da
padişahın kim olduğunu öğretiyordu: Halifei ru-yi zemin Sultan Mehmet Han Hamis Hazretleri. Belki kez bunu tekrarladıktan sonra bölük efradına belleyip bellemediklerini sordu. Erler hep bir ağızdan
Belledik komutanım diye yanıt verdiler. Bunun üzerine
subay birer birer tüm erlere sormaya başladı. Fakat, belledik
diyenlerden hiç birisi padişahın adını tekrarlayamadı. Arka
sıralarda duran Temel parmağını kaldırdı. Subay geniş bir
nefes alarak ona döndü; Söyle bakalım, dedi.
Temel derin bir soluk alıp göğsünü kabartarak söyledi: Hamsi hazretleri komitanım.
Cemal, yıllar önce karısını kaybetmişti. Dul bekardı ve bu
durumundan çok şikayetçiydi. Üstelik genç bir kıza da tutul-
muştu. Kız tarafı yaş farkı nedeniyle kararsızdı. Cemal, kızın
ailesini ikna etmek için habire adam gönderip haber iletiyor.
du: Halım vaktım yerınde.. Usteluk, sözum sözdur.
Kızlarıni ölıncaya kadar seveceğum. Servetum da
kızlarına kalacak. daha ne isteyler?
Kız tarafının görüşü belirlenmeye başlamıştı. Önce Fadime
karar verdi: Baa kalırsa verelum Temel… (Olıncaya kadar seve-
coğum) deduğuna bakılırsa, demek ki fazla vakti kal-
madi. Acele edelum.
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Boşunmak istediğini bildiren Temele mahkemede hakim
sordu:Peki, talebini kabul ediyorum. Fakaat, neden bir
senedir karına tek söz söylemedin? Temel boynu bükük, yetim gibi bir tavırla cevap verdi: Baa fırsat vermedi ki hakim bey, hep o
konişti…
İstanbulda Temelin takasına binen bir profesör, Temelin
okuma yazma bilmediğini öğrenince Vah vah, bütün
hayatın mahvolmuş der,
Biraz sonra aniden bir fırtına çıkıp, taka dalgalar arasında
inip çıkarken Temel, profesöre sordu: Ula profesor emica, yüzgeç biley misun?
Profesör Bilmiyorum yanıtını verip denize düşerken
Temel durum değerlendirmesi yaptı: Ne haber? Şimdu kimun hayati mafoldi, de baa…
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel, bahçesindeki incir ağacına çıkmış olan çocuğu
görünce sabredemedi: Ula piç kurusi, çabuk in aşaa. Dallari kıra kıra incir
yeysın… diye çıkıştı ve ardından ekledi: Habu yaptuğıni da bobağan anlatacağum. Temel söylenmesini bitirince ağaçtaki çocuk yukarıdaki
dallara doğru seslendi: Bobaaa… Bobaaa! Pak habu emica saa bi şey di-
yeceğmiş.
İhtiyar Temel, doktora gider. Sol ayağının ağrıdığından
yakınır.
Doktor gerekli Müayeneyi yaptıktan sonra teşhisini söyler: -Yaşlılıktan… Yaşlılıktan…
Temel, doktorun teşhisini beğenmemiştir ve sorar: Doktor bey, haçan sağ ayağum da ayni yaştadır, o
niçun ağrımayi?
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temelin eşi Fadime hastalanır ve tüm tedavilere karşın
bir türlü iyi olmaz. Son çare olarak da ilçeye yeni gelen doktora gidilir. Doktor, Temele hastasının nesi var, nesi yok diye sorular
sorduktan sonra hastası Fadimeye; Şu paravanın arkasına geç, soyun… İyi bir muayene yapmam gerek… deyip dışarı çıkar,
Fadime, Soyun!… emri karşısında şaşkındır. Orada bulunan kocası Temele dert yanar: Toktor baa soyin deyi… Teli midur, nedur?
Temel: Cahil kadun… O seni muayene edecek, soyin…
Fadime, paravanın arkasına geçer ve soyunmadan beklemeye başlar. Biraz sonra doktor gelir. Hala soyunmadınız mı? Lütfen soyunun artık, der.
Hasta Fadime: Toktor bey, ben utanıytım, önce sen soyun daa,
ne olur, diye yanıt verir,
İstanbulda bir fabrikada çalışan Temele arkadaşları
sataşarak ona: Nedir, hiç hamsi ağzından düşmüyor. Övüp övüp
dutuyotsun. Ne kuş gibi ne de horoz gibi öter. Bıtak
şu hamsiyi, derler.
Temel, bu sataşmaya bozulur ama altında da kalmaz:Yanayım hau ahmak kafalarıniza… Ula, sizun
kafağızi sokayım suyın içina da, siz konişın bakayım,
der ve kıs kıs güler. .
Temel Fıkraları En Komik Fıkralar Fıkralar
Temel şehirlerarası otobüste şoför olarak çalışıyordu.
İzmit İstanbul otobanında hız yapınca arka koltuklardan bir
yolcu sesini yükselterek ikaz yaptı: Şoför efendi, biraz yavaş sürsenize!
Temel oralı değildir, yine aynı hızla devam eder. Ses tekrar yükselir:
Şoför bey yavaş sür!…
Hızda düşüş yoktur. Yolcu tekrar ikaz eder: Yahu şoför bey, sana diyotum biraz yavaş
süremez misiniz otobüsü?
Sabrı taşan Temel, bunca ikazdan sonra yanıt verir: Yahu ne korkaysın? Sade senun mi canın var.
Habu otobos kasgolidur, korkma!
Temel, gece kamyoneti ile komşu ilçeye gidiyordu.
Önündeki tüneli geçtikten sonra yolun sağındaki
FARLARINIZI SÖNDÜRÜNÜZ trafik levhasını görünce
gereğini yaptı ama kendini 10 metrelik uçurumun dibinde buldu.
Şans eseri kendisine bir şey olmamış, yalnızca kamyoneti
hurdahaş olmuştu. Yoldan geçenler Temelin imdadına
koştular ve durumu sordular. Nasıl oldu Temel, ne hatası yaptın ki?.. demeye
kalmadan Temel atılıp yanıt verdi:Ne hatasi yahu… Habu Farlarınızi sondurun leyhasıni habutaya kim koydi? Bulın oni baa…
Yaşanmış olayların, tarihi kişiliklerin konu olduğu deyimlerin anlamlarını ve ortaya çıkış hikayelerine çok şaşıracaksınız. İşte o hikayelerden bazıları
Saçını Süpürge Etmek
Eskiden kadınlar saçlarını topuklarına kadar uzatırlardı. En uzun saç da en güzel saç kabul edilirdi. Kadın evini süpürmek için yere eğilince arkasındaki çift örgülü saçlar yere düşer ve bir süpürge gibi her yeri öperdi.
Ateş pahası
Kanuni Sultan Süleyman maiyetiyle Halkalı civarında ava çıkar. Aniden başlayan şiddetli yağmur, padişah ve adamlarını karşılarına çıkan ilk eve sığınmak zorunda bırakır. Ev sahibinin yaktığı ateşin karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, yanındakilere dönerek, "Şu ateş bin altın eder" der. Yağmurun dinmemesi üzerine padişah ve maiyetindekiler, geceyi de bu evde geçirirler. Konuklarını tanıyamasa da önemli ve zengin şahıslar olduklarını anlayan ev sahibi, sabah ona borcunu soran sultana "Binbir altın" cevabını verir. Bu cevabın şaşkınlıkla karşılanması üzerine ise ateşe bin altın değeri kendisinin biçtiğini, gecelik konaklamanın ise bir altın olduğunu söyler. "Ateş pahası" deyimi, bu hadise üzerine doğmuştur. Ederinden fazla çok pahalı şeyler için bugün de yaygın şekilde kullanılmaktadır.
Ateş Almaya mı Geldin?
Eskiden kibrit yokmuş. Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış.Ateş almak için komşuya geçen kadınlar, kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalamazlar ve acele ederlermiş.Kapıdan içeri girmeyerek, kısa bir konuşmadan sonra gitmek isteyen ziyaretçilere:-Ateş almaya mı geldin? denmesi de işte bu devirlerden kalmadır.
Dingo'nun ahırı
İstanbul'da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda iki at ile çekilen tramvaylara dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşulurdu. Azapkapı'da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim'de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı'ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın, bu durumu dolayısıyla girenin çıkanın belli olmadığı veya her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için "Dingo'nun ahırı" deyimi kullanılmaya başlanmıştır.
Meteliğe Kurşun Atmak
Eskiden atış talimleri yapılırken, usta atıcılar hedef için metelik denilen bozuk paralar kullanırlarmış. Metelik, eskiden kullanılan on para değerinde olan bir sikke. Sikke de madeni para veya bu paralara vurulan damga demektir. Köyden çıkıp okuyarak yükselen, mal mülk ve şöhret sahibi olan bir adam köyünde yaptırdığı evde, gümüş paraları hedefe koyup atış talimi yaparmış. Onu ziyarete gelenler, gümüş mecidiyeye ateş ederken görünce, içlerinden biri, ?Baksana bizimki meteliğe kurşun atıyor.? demiş.
Etekleri Zil Çalmak
Bir zamanlar Anadolu?nun bir yerinde, herkesin sevip hürmet ettiği güler yüzlü, tatlı dilli bir şeyh yaşarmış.
Şeyhin, pabuçlarının sivri ucunda ve cüppesinin eteklerinde yüzlerce kuzu çıngırağı bulunurmuş.
Şeyhin uzaktan gelişi bu çıngırakların çıkarttığı sesten anlaşılırmış.
Bir gün şeyhe bu çıngırakları niçin taktığını sormuşlar. O da:
- Yürürken yerdeki karıncaları ürkütüp çiğnenerek ölmelerine engel olmak için, diye cevap vermiş. Bir gün güvenlik güçleri , çok tehlikeli bir hırsız çetesinin saklandığı yerden çıkmasını beklerken, çıngıraklı şeyh oradan geçiyormuş. Azılı hırsızlar çıngırak sesini duyunca ortaya çıkmış ve kaçmaya çalışırken yakalanmış.
Azılı bir çetenin yakalanmasına sebep olan çıngıraklı şeyhi halk sevincinden kucaklayıp havaya kaldırırken, şeyhin eteklerindeki çıngıraklar, daha fazla ses çıkarmış, adeta zil çalmış. Halk da bu çıkan sesten çok mutlu olmuş.
Bu olaydan sonra o yerin ahalisi, bir şeye çok sevinip mutlu olanları görünce, "Ne o eteklerin zil çalıyor." demeye başlamış.Ocağına İncir Dikmek
Yaptığı zulümlerle tanınan bir devlet adamı, konağının bahçesini düzenletiyormuş. Kocaman bir incir ağacını görüntüyü bozuyor diye kestirmek istemiş. Bahçede bulunan İncili Çavuş, bunu duyunca devlet adamına şöyle seslenmiş:Ağzınla Kuş Tutsan Nafile
Osmanlı Devletinin güçlü zamanlarında, Fransa ile iyi ilişkiler kurulmuş, bu arada, İspanya Kralım ezmek için Osmanlı Devletinin desteğini gören Fransa, Osmanlı Padişahını en büyük hükümdar olarak tanımıştı. Akdeniz'de Türk bayrağı çekerek, Barbaros'un enirine giren Fransız donanması gibi, Fransız ordusu da Osmanlı desteğine güveniyordu.O devirlerde, Topkapı Sarayı'nın arz odasında, huzura kabul edilmeyi bekleyen Fransız elçisi. Kızlar Ağasına, işinin önemli ve acele olduğunu bir türlü anlatamamış, içeri alınmayı sağlayamamıştı.Bin bir rica ve ısrar sonunda Kızlar Ağası, sabırsızlanan elçiye şöyle dedi:
-Siz ne lâf anlamaz adamlarsınız yahu! Şevketli Sultanımız hazretleri bugün çok hiddetli. Demincek bir Frenk hokkabaz burada idi. Adamcağız ne hünerler gösterdi: Külahının altından tavşanlar çıkardı, alev alev yanan demir çubuklan ağzında söndürdü, sekiz arşın uzaklıktaki iğneye iplik taktı, havaya bir kuş uçurdu, uçun kuşa bir şeyler söyledi, kuş gelip ağzına kondu, o da ağzıyla ayaklarından yakaladı. Sultanımız onu bile huzurdan kovdu. Senin anlayacağın, ağzınla kuş tutsan nafile; ama daha büyük hünerlerin varsa bir kere Zat-ı Şahaneye arz edeyimHapı Yutmak
Sultan Murad'ın kave, müskirat (sarhoş edicimaddeler) ve mükeyyifatı (keyif verici maddeler) yasakladığı dönemde saray casuslarından biri, belki de kıskançlık sebebiyle, hekimbaşı Emir Çelebi nin yasakları çiğnediği ve afyon kullandığına dair bir ihbarda bulunur. Onun için "Hapı Yuttu" deyimi ortaya çıkmıştır.Keçileri Kaçırmak
Dağda keçilerini otlatan bir çoban, öğle sıcağında, bir ağacın altında uyuyakalmış. Uyandığında keçilerin otladığı yerde bulunmadığını görmüş. Aramış, aramış, keçilerini bir türlü bulamamış. Kendi kendine, "Şimdi keçilerin sahibine ne söyleyeceğim? Ağa beni döve döve öldürür, koca sürü nereye kaybolur?" demiş. Çoban, sağa sola koştururken, "Çobanlık görevimi yapamadım, keçileri kaçırdım." diye yakınırmış. Önüne gelene, "Keçileri kaçırdım, şimdi ben ne yapacağım?" diye sormaya ve anlamlı anlamsız konuşmaya başlamış. Köylüler de merak edip keçileri aramaya başlamışlar.Bu arada suları içip serinleyen keçiler, mağaradan çıkmış, çobanın bıraktığı yerde otlamaya başlamışlar. Köylüler sürüyü yerinde bulunca şaşırmış ve keçileri tek tek saymışlar. Ortada bir durumun olmadığını gören köylüler, çobanın aklını oynattığına hükmetmişler.
Gözüne Girmek
Recep, şaban derken ramazan ayı yaklaşmış. Mahalle kahvesinde ramazanın ne zaman başlayacağına dair sohbetler ediliyormuş. Orada bulunan hocanın biri, ?Ay görülmeyince ramazan başlamaz.? dermiş. Bu sözleri duyan Bektaşi eve gelir gelmez hanımına:Lafla Peynir Gemisi Yürümez
Bir zamanlar İstanbul?da Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Bu tüccar çıkarcı ve cimri kişiymiş. Trakya'dan getirdiği peynirleri İstanbul'da satar, artanı da deniz yoluyla İzmir'e gönderirmiş. İzmir'de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir, ama taşıma ücretini peşin vermeyerek kaptanları yalanlarıyla oyalar durur.
- "Hele peynirler sağ sâlim varsın, istediğiniz parayı fazla fazla veririm" diye vaatlerde bulunurmuş. Birkaç kez aldanan gemi kaptanlarından birisi yine İzmir'e doğru yola çıkmak üzere iken sinirlenmiş ve şöyle demiş.- Efendi, tayfalarıma para ödeyeceğim. Gemimin kalkması için masrafım var. Parayı peşin ödemezsen Sarayburnu'nu bile dönmem.Aksi Yusuf :
" Hele peynirler sağ salim varsın?" demeye başlayacakmış ki, Gemici:-Efendi "Lâfla peynir gemisi yürümez." sözünü yapıştırıvermiş ve sözlerine "geminin yürümesi için kömür lâzım, yağ lâzım" diyerek devam etmiş.
Bu sözler üzerine Aksi Yusuf parayı ödemiş. O gün akşama kadar şu tek cümleyi sayıklayıp durmuş. "LÂFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ HA!" bu söz daha sonra iş yapmayıp sadece boş konuşanlar için söylenmeye başlanarak deyimleşip güzel Türkçe?mize yerleşmiş.
Atı Alan Üsküdarı Geçti
Bolu Bey'ine başkaldıran, çoğunlukla ünlü halk şairi ile karıştıran eşkıya Köroğlu, bir gün atını çaldırmış. Köroğlu, değerli ve akıllı bir hayvan olan atını aramak için diyar diyar dolaştıktan sonra, İstanbul'da satılık hayvanlar arasında kendi atını bulmuş. O'nu tanımayan satıcıya müşteri gibi görünmüş. Önce şöyle bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da sahibini tanıdığından, atı mahmuzlamasıyla şimşek gibi fırlayıp kaybolmuş. Kıyıya varınca da sala fazla para verip Üsküdar'a çektirmiş. Öfkesinden küplere binip izlemeye yeltenen at cambazına, kalabalıktan biri seslenmiş:Beyhude çabalama atı alan Üsküdar'ı geçti. O adam Köroğlunun kendisi idi.Üsküdar'da Sabah Oldu
Üsküdar'da yakın planda iki Selâtin Camii bulunur. İlki Üsküdar iskele meydanındaki Yeni Valide Camii, diğeri ise Mihrimah Sultan Camii'dir.
Bu camilerin güzel, gür ve yanık sesli müezzinleri, sabah ezanlarını karşı sahildeki müezzinlerden daha önce okurlarmış. Gayeleri Yıldız Sarayı'ndaki padişaha, sabahın sakin vaktinde seslerini duyurup padişahın dikkatini çekmek, ihsan koparmak, sonunda saray müezzinliğine tayinlerini sağlamakmış.Üsküdar'da sabah ezanları okunurken Beşiktaş'taki halk ve esnaf uyanır, diğerlerini de uyandırırmış. Uykuya dayanamayan ve uykudan bir türlü uyanamayan insanlara da:
- Hayır vakti tamamdır, duymuyor musun? Dinle, bak, Üsküdar'da sabah oldu, derlermiş.Dananın Kuyruğu Kopmak
Geçmişte düzenbaz ve yalancı bir adam varmış. Tüccar ve esnafa borç vermediği hâlde vermiş gibi gözükür, onların aleyhine dava açar, şahitler ve kadıya rüşvet vererek davayı kazanır, haksız kazanç elde edermiş. Bu sahtekâr adam, bir gün, kasabanın sözü geçen bir adamı hakkında dava açmış, kadıya da rüşvet olarak bir dana göndermiş. Davalı tüccar bunu öğrenince, daha büyük bir danayı kadıya teslim etmiş. İşin tadının kaçtığını anlayan kadı, her iki danayı getirtip mahkemenin avlusuna bağlatmış. Kadı makamına kurulup herkesin önünde şunları söylemiş:- Bu davayı görmek için uzun zaman vicdanımla savaştım. Ben adalet için çalışırım. Gelin görün ki, iki taraf da evime birer dana göndermiş. Şimdi kimin haklı, kimin haksız olduğunu danalara bakıp anlayalım. Avludaki danalar, kuyruklarından birbirine bağlanır ve kuyruk altlarına neft sürülerek hayvanlara birer diken batırılır. Hayvanlar böğürerek birbirini aksi yönde çekerler. Bu arada kadı bağırarak, "Kimin danasının kuyruğu koparsa, o taraf haksız çıkacak ve adalet yerini bulacaktır." der.
Kısa bir çekişmeden sonra sahtekârın getirdiği dananın kuyruğu kopar ve hayvan can acısıyla sokağa fırlar.Ölme Eşeğim Ölme
Memlekette bir sene kıtlık olmuş; arpa, buğday kalmamış. Kış da gelip çatmış. Nasreddin Hoca, eşeğinin her gün arpasını azaltmaya ve hayvanın günlük payından kesmeye mecbur kalmış. Her gün birer parmak eksilen arpa, son zamanlarda iyice azalmış. Hoca hayvana yem verirken onunla konuşur gibi yaparmış; "Aman benim emektar eşeğim, sakın açlıktan ölme. Senin için on dönüm yonca ektirdim. Hele bir bahar gelsin, hepsi de senin olacak, bol bol yonca yiyeceksin. Yalnız şimdi biraz tasarruf etmemiz lazım." deyip, arpayı günden güne azaltırmış.Buna alışamayan eşek günden güne zayıflamış, iskeleti çıkmış ve bir sabah Hoca, ahıra girince eşeğin ölüsüyle karşılaşmış, "Vah zavallı eşeğim vah? Tam tasarrufa alışmıştın ama ecel sana zaman tanımadı. Yemyeşil yoncalara hasret gittin." demiş.
Eşek Sudan Gelinceye Kadar Dövmek
Balkan Harbi sıralarında cephedeki bir askeri birlikte su ihtiyacını her bölüğün saka neferleri temin ederdi.O zamanlar, mekkare katırlarından başka adına karanfil kolu denilen, merkepli nakliye kolları da vardı. Her bölüğe de bir merkep tahsis edilmiş. Saka neferleri bu eşeklere yükledikleri fıçılarla, ordugâha yarım saat uzaklıktaki bir pınardan su taşırlarmış.Bölüklerden birisinin saka neferi çok saf ve tembel imiş. Bir gün pınar başında yatmış, uyumuş. Eşek de çimenler üzerinde otlarken uzaklara gitmiş.Uyandığı zaman akşam olmak üzere imiş. Merkebi aramış, bulamamış. Koşarak bölüğe gelmiş. Susuzluktan kıvranan bölüğün çavuş ve onbaşıları sakayı yakaladıkları gibi, bölük kumandanı alaylı yüzbaşının karşısına çıkarmışlar.Çok sert ve aksi bir adam olan yüzbaşı saka neferini sorguya çekmiş. Neticede uyuduğunu ve eşeğini kaçırdığını öğrenince, hemen etrafa atlılar çıkarıp eşeği aratmaya göndermiş. Sakayı da çadırın direğine bağlayıp başlamış dayak atmaya. Can acısı ile avaz avaz bağıran saka:-Aman yüzbaşım, ölüyorum, bir daha uyumayacağım. Artık dövme! diye yalvardıkça, yüzbaşı:-Acele etme, daha eşek bulunamadı. Eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyeceksin ki bir daha eşeğine sahip olup, muharebe yerinde, vazife başında uyumayacaksın? demiş.Eli Kulağında
İslamiyet'in ilk yıllarında ezan okunurken. Mekkeli müşrikler(inanmayanlar) alay ettikleri ve okuyanı şaşırttıkları için, ilk müezzin Bilal Habeşi, elleri ile kulaklarını tıkayarak okurdu. Birisi yanındakine, "Ezan okundu mu?" diye sorduğu zaman, eğer ezan çok yakın ise, diğeri şöyle cevap verir:"Hayır okunmadı ama, eli kulağında" Olması çok yakın işler için hemen, eli kulağında gibi sözlerin kullanılması buradan kalmıştır.Eline Su Dökemez
Eskiden, namaz abdesti alınırken, abdest alan kişi, bir usta ise, çırakları, kalfaları, Medrese hocası ise mollaları, öğretmen ise öğrencileri, eline ibrikle su dökerek abdest almasına yardımcı olurlardı.Böyle önemli bir kişinin eline, yolu yordamınca, ibrikten su dökmek için, o kişiye biraz yakın olmak, onun yanında iyi kötü bir yer almış bulunmak gerekirdi. Yoksa her önüne gelenin yapacağı iş değildi.İşte bu nedenle, iki değerli kişi ölçülürken, bilgisi, yeteneği, zekası daha az olan için, bu deyim kullanılır.Pabucu Dama Atılmak
Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı. Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu. Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.Yağma Hasan'ın Böreği
Fatih'in Gebze'de ölümü () nden sonra İstanbul'da kıyamet kopmuş, zaten fırsat bekleyen asi yeniçeriler de İstanbul'a dağılmışlar. Kimse canından ve malından emin değilmiş. Yağmacı yeniçeriler, önce kendilerini aldatan sadrazam Karamani Mehmet Paşa'yı parçalayıp konağını yağmalamışlar. Daha sonra şehirdeki zenginlerin konaklarına hücum edip her tarafı talan etmişler. Zengin Yahudilerin oturdukları semtlere akın eden zorbalar büyük yağmalar yapmışlar.Bu sırada Hasan adlı bir yeniçerinin işlettiği börekçi dükkânını da yağma eden yeniçeriler, işin aslını öğrenince, "Oldu bir kere, Yağma Hasan'ın böreğidir." diye, börekleri yemeye devam etmişler.
İpsiz Sapsız
Şimdi olduğu gibi eskiden de Anadolu'dan İstanbul'a çalışmak üzere adamlar gelir,bunların çoğu da herhangi bir mesleğe sahip olmadıkların dan ya hamallıkla, yahut kazma kürekle çalışarak işe başlarlarmış.Bunların içinden öyleleri olurmuş ki hamallık yapmak için de ne bir kazma veya kürekleri bulunurmuş.Bir ip veya tutacak bir sap sahibi olmayan bu kişiler için söylenen ipsiz sapsız deyimi de yaramayan adamlar hakkında tahkir anlamında kullanılmıştır.Dağdan Gelip Bağdakini Kovmak
Köylünün biri kendine ekecek bir saha açmak için dağdaki fundalık ve çalıları söküp temizliyormuş. Ayrık otu gibi çabuk üreyip etrafı kaplayan otları da söküp söküp atmış. Bu ayrık otlarından biri arazinin eğiminden olsa gerek, çok bakımlı bir bağın içine düşmüş. Bağ sahibi de bunu önemsememiş. Fakat bir de bakmış ki bağının her tarafının ayrık otlarıyla dolduğunu görmüş. Bir sürü işçi tutarak bağını bu ayrık otlarından temizlemiş, iyice masrafa girmiş. Toprağın derinliklerine salkım saçak kök salan bu ayrık otlarını temizletirken kendi kendine şöyle mırıldanmış, "Dağdan geldiniz, bağdaki asmalarımı kovmaya kalktınız. Öyle yağma yok!"Mürekkep Yalamak
Mürekkep bezir isinden hazırlandığı için suda çözülmesi tabidir. Bu yüzden el yazması eserler asla su ve türevleri ile temas ettirilmez. Ancak kitap henüz yazılma aşamasındayken mürekkebin bu özelliği hattatların işine yarar, gerek divitlerin ucunda kalan mürekkep lekelerini gidermek ve temizlemek, gerekse sayfaya küçük bir tırfil yahut imla koymak için diviti tekrar mürekkebe bandırarak israf etmek yerine ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Sonuçta eskiler, bir insanın yaladığı mürekkep miktarca ilminin ziyadeleştiğini varsayarlar ve okuma yazma bilenlerin pek az olduğu çağlarda azıcık da olsa mürekkep yalamış olmayı toplum içinde saygı alameti olarak alırlarmış.Dimyata Pirince Giderken Evdeki Bulgurdan Olmak
Dimyat Mısır'da Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskeledir. Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye'ye gelirdi. Dimyad'a pirinç almaya giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdeniz'de Arap korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlarını almışseafoodplus.info müşkülât içinde Türkiye'ye dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmek durumuna düşmüş. İstanbul'dan kalkmış memleketi olan Karaman'a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar. Dimyad'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak sözünün aslı buradan kalmıştır.Zülfüyâre Dokunmak
Âşığın sevdiği kız alıngan, her sözden bir anlam çıkaran bir afetmiş. Yüzünün her iki yanındaki zülüfler, âşığın hem hoşuna gider hem de onları bukleli ipeklere benzettirmiş. Bu benzetmelerden gücenen afet, "Demek benim zülüflerim ipek teller gibi cansız ve ruhsuz mu geldi sana?" diye âşığa sitem edermiş.
Genç âşık bir gün sevgilisiyle güllerin açtığı, bülbüllerin öttüğü bir bahçede gezerken hırçın bir rüzgâr esmiş. Bu rüzgâr sevgilisinin saçlarını dağıttığı için kızmış. Sevgilisi bundan da bir anlam çıkarmış: "Anlıyorum, sen rüzgârı bahane ederek, benim ihmalimi yüzüme vurmak istiyor, saç ve zülüflerimi taramadığımı ima ediyorsun." demiş. Âşık sevgilisinin bu sitemlerinden usanınca ağzına bir daha onun adını almamış. Âşık, cevr ü cefaya ne kadar katlanırEski Kulağı Kesiklerden
Hacı Bektaşi Veli'nin tarikatına girmek isteyenlere tarikatın şartları açıklanır, gerekli öğütler verilir, tekkenin girişinde derviş adayının kulağına bir delik açılarak küpe takılırmış. Tarikatın şartlarından biri de hiç evlenmemekmiş. Sonradan bu kuralı bozanların kulaklarından küpeleri çekilerek alınır ve bu yırtık kulakla dolaşırlarmış. Halk, cezalı dervişlere "kulağı kesikler" diye hitap edermiş.Osmanlı sultanlarından Yavuz Selim'in kulağındaki küpe, bu tarikatın işaretlerinden biri olarak bilinir. Sultan Selim'in şeyhin eşiğine baş koyup kulağını deldirdiği rivayet edilir.
Çil Yavrusu Gibi Dağılmak
Keklik kuşunun bir adı da çildir. Tüylerindeki benekler yüzünden bu isim verilmiştir. Dişi keklik yavru çıkarınca, onlarla hiç ilgilenmez, kendi başlarına bırakır. Yumurtadan çıkan yavrular, seke seke çevreye dağıldıklarından, sözün buradan kaynaklandığı söylenebilir.Musul Çesmesinden Su İçmek
Musul'da Yunus Nebi zamanından kalma bir çeşme varmış. Suyundan içen mahsumlara şifa, zalimlere zehir olurmuş. Ne zaman şehre bir zalim vali gönderilse,halk bir müddet sonra onu götürüp bu çeşmeden su içirirler ve bir kaç günde göçürterek zulmünden kurtulurlarmış. Musul'un zarif kişi zadeleri arasında zalimlere karşı "İçtiğin Yunus Nebi çeşmesi ola!" demek bir darbı mesel olmuş.Öküz Öldü Ortaklık Bozuldu
Evvelce fakir bir köylünün çift sürmekte kullandığı bir çift öküzü varmış. Bunlardan biri ölmüş. Köylü, toprak ağasına giderek yalvar yakar bir öküz parası istemiş. Ağa, köylüye:- Öküzün parasını ödeyinceye kadar hayvan ortak malımız sayılacak. Elli dönüm tarlamı süreceksin, ağılıma bakacaksın, harmanda yardım edeceksin, diyerek ağır şartlar ileri sürmüş.
Ağanın şartlarını kabul eden köylü ona kul köle olmuş. Fakat aradan üç yıl geçtikten sonra parasının yarıdan fazlası ödenen öküz, gördüğü ağır işlere dayanamayıp ölmüş.Ağa, eskisi gibi köylüye angarya işlerini yaptırmak istemiş. Sabrı tükenen köylü:
- Ağam, gayrı öküz öldü, ortaklık bozuldu, deyip ağanın zulmünden kurtulmuş.Maymun Gözünü Açtı
Bir adamın her şeyi taklit eden bir maymunu varmış. Her gün maymununu yanında dükkana götürür, namaz vakti gelince da onu dükkana gözcülük etsin diye kapının önüne bırakırmış. Bir gün maymun dükkanda, sahibi de namazda iken, hırsızın biri, maymunun karşısına geçip esnemeye başlamış. Maymun da aynısını taklit etmiş. Derken adam uyuma taklidi yapmış. Maymun da aynısını yaparak sonunda uyuyakalmış.Hırsız da fırsattan istifade dükkanda ne varsa alıp götürmüş. Dükkan sahibi camiden gelip dükkanının soyulduğunu görünce maymuna bir güzel dayak atmış.
Hırsız birkaç gün sonra yine çıkagelmiş. Bu defa maymun yediği dayağın etkisiyle, karşısında esneyen hırsızı taklit etmemiş. Maymun, "Pışşşt, pışşşt!" yapmış. Hırsız da kendi kendine, "Maymun gözünü açtı, artık burada ekmek yok." demişKaş Yapayım Derken Göz Çıkarmak
Düğünlerde, perşembe günü gelin hanımın yüzü süslenirmiş. Eskiden kalemkâr denilen kadınlar gelinin yüzüne saatlerce makyaj yaparlarmış. Gelinin kaşlarına, gözlerine özel kalemlerle şekil verirlermiş. Bu tür işler yapılırken düğün evinde de davetliler çalgı çalıp oyunlar oynarlarmış.Ortalıkta oynamakta olan genç kızlardan birinin her nasılsa ayağı kaymış, bu arada makyaj yapan kadına çarparak yere düşmüş. Kadının elindeki sert uçlu kalem gelin hanımın gözüne batmış, zavallı kör olmuş. Bu olaydan sonra gelin hanım yüzünden makyajcı kadın da işinden olmuş. Bu kadını kimse çağırıp bir daha ona iş vermemiş.
Leb Demeden Leblebiyi Anlamak
Medrese öğrencilerinden ukala bir molla varmış. Farsça'dan imtihana girmiş. "Ne soracaklar?" diye öğretmenlerinin ağzına bakıyormuş. Hocalardan biri, Farsça, "dudak" anlamına gelen "leb" sözüyle işe başlamış. Ukala molla, "leblebi" diye lafa karışmış, "leb, leblebi kelimesinin bir hecesidir, efendim." demiş. İmtihandaki hocalar gülmüşler. Soruyu soran hoca:- Maşallah 'leb' demeden 'leblebiyi' anladın. Yine de lafın sonunu beklesen iyi olurdu, çünkü akıllı olan, icabında susmasını bilmeli, demiş.
Saman Altından Su Yürütmek
Geniş bir ovanın üzerinde bir köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış. Irmağın suları aynı anda köyün bütün tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü bekliyorlarmış. Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış. Böylece tarlasına her gün yeteri kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş. Bir süre sonra ırmağın suları azalıp, bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp adamın tarlasına baskın yapmışlar. Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve üzerinde otlar yüzüyor. Cevap belli: "Ulan köftehor, saman altından ne su yürütüyorsun!"Denize Düşen Yılana Sarılır
Dönem seafoodplus.info dönemi ve Kavalalı Mehmet Paşa Mısır Valisi dir. Kendine aşırı güvenen Kavalalı Mehmet Paşa nın amacı önce Suriye ,ardında Osmanlı yı ele geçirmektir. Oğlu İbrahim Paşa ,Suriyeyi ele geçirmiş Osmanlının yolladığı gücüde yenmişti. İstanbula doğru yola çıkmıştı. II. Mahmut ,ordunun o an için bunlarla başedebilecek vaziyette olmadığından Ruslarda yardım isteme taraftarıdır. Rus çarı Nikoladan yardım ister. Bir Osmanlı sultanın Ruslardan yardım istemesi yadırganır. Bir takım vezirler "bu nasıl işdür?" diye mırıldanınca, Sultan Mahmut Ne yapalım? Düştük denize sarılırız yılana der.İlk Göz Ağrısı
Eskiden savaşlar şimdikinden çok olduğu için, Anadolu'nun hemen her köyünden, hemen her hanesinden şu yada bu cephede savaşan bir asker olurmuş.Bu askerlerin geride kalan anaları, kardeşleri, hanımları, nişanlıları, yavukluları olurmuş elbette. Bu biçareler, vatanını, milletini, dinini muhafaza için cephe cephe koşan yiğitleriyle elbet gurur duyarlarmış ama ağlamadan, göz yaşı dökmeden de gün geçirmezlermiş.Bazen aşikar, bazen gizli gizli ağlayan genç kız ve gelinlerimizin göz pınarları kuruyup gözleri çapaklanmaya ve ağrımaya başlarmış.Birbirleriyle konuşurken, o zamanın terbiyesi icabı: "Senin yavuklun, senin kocan" diyemezler, utanırlarmış. "Benim göz ağrımdan hiç mektup gelmiyor, seninkinden haber var mı?" diye sorarlarmış.Bu deyim, sevdiklerimiz içinde en birincisi anlamında kullanılırAdam Yerine Koymamak
Kethüdazade Arif Efendi, hatır gönül yoluyla tanıdıklarından birinin oğluna bir memuriyet verilmesini ister. Devrin şeyhülislamına bir tavsiye mektubuyla birlikte delikanlıyı gönderir. Şeyhülislamdan:Onun İpi İle Kuyuya İnilmez
Eskiden, kendir ve keten liflerinden çul, yular, ip, urgan ve halat gibi günlük işlerde kullanılan eşyalar yapılırdı. Bu işlerle uğraşan, hileli malzeme ile çürük ip yapan Ali Usta adında biri varmış. Hatta bu adama İpi Çürük Ali Usta demeye başlamışlar. Bu ustanın yaptığı ip ve urganlar olmadık yerde kopar, birçok kazalara sebep olurmuş. Bir gün, derin bir kuyuya bir kuzu düşmüş. Kuyuya inmeye hazırlanan biri, ev sahibinden urgan istemiş. Getirilen urganı beğenmemiş: