AMED - 30 yıllık tutukluluğunun ardından tahliye edilen ve 51 gün sonra yaşamını yitiren Abdulhalim Kırtay, ardından büyük bir mücadele ve "Çavê te wek çavên xezalê" şarkısını söylediği anlara ait bir görüntü bıraktı.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) ağır hasta tutuklu listesinde yer alan ve 22 Mart’ta ölüm döşeğindeyken tahliye edilen 30 yıllık tutuklu Abdulhalim Kırtay, dün tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.
Ölüm döşeğinde olan Kırtay, tahliye edildikten sonra getirildiği evinde kısa bir süre kalmış, tekrar hastaneye kaldırılmıştı. Dün Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşamını yitiren Kırtay, Yeniköy Mezarlığı’na defnedildi.
30 yıl cezaevinde mücadele eden Kırtay, ardından mücadelesinin yanı sıra Seîd Yusuf'un "Çavê te wek çavên xezalê" şarkısını söylediği anlara ait bir video bıraktı.
Tunceli'de yılında BDP'li Tunceli Belediyesi tarafından Seyit Rıza'nın adını taşıyan park açıldı ve bu parka Seyit Rıza'nın heykeli dikildi. Bu karar, kamuoyunun bir kesiminde tepki yarattı. Tunceli Emniyet Müdürlüğü suç duyurusunda bulundu, daha sonra Vatan Partisi de heykelin yıkılması ve Seyit Rıza adının her yerden silinmesi için başvuruda bulundu. Girişimler sonuç vermedi.[21][22]
yılında Tunceli Üniversitesi kampüsündeki bir caddeye Seyit Rıza adı verildi.[23]
yılında Şırnak'ın Cizre Belediyesi, bir caddenin ismini "Seyit Rıza Caddesi" olarak değiştirdi.[24]
yılında Muş'un Bulanık Belediyesi, Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi'nin adını "Seyit Rıza Caddesi" olarak değiştirdi.[25]
yılında 14 Kasım'ı 15 Kasım'a bağlayan gece yarısı 6 yol arkadaşıyla birlikte Elazığ Buğday Meydanı'nda idam edilen Dersim halkının tarihi önderi Seyit (Sey) Rıza ve Dersim meselesi hâlâ tartışılmaktadır.
15 Kasım tarihinde çeşitli yerlerde anmalar gerçekleştiren siyasi parti ve kuruluş temsilcileri, "Seyit Rıza, Dersim halkı için bir sembol ve hafızadır; devlet, özür dilemeli" başlığıyla yayımlanan bildiride, "hakikatin tamamının kamuoyu ile paylaşılmasını, mezar yerlerinin açılması için Meclis'te araştırma komisyonu kurulmasını, muhakemenin iadesini ve arşivlerin açılmasını" talep ettiler.
Almanya Wuppertal 15 Kasım anma duyurusu,
Bu arada iktidarı da, "muhalefeti (CHP'yi) sıkıştırmak adına Dersim olayını kullanmak dışında bir şey yapmamakla" eleştirdiler. (Evrensel, 14 Kasım )
Bu münasebetle, "Yeni Şafak" gazetesinin 20 Nisan tarihli nüshasında "İşte o gizli görüşme" başlığıyla sansasyonel bir tarzda "tarihi belge" olarak yayımlanan haber-yorum ağırlıklı "istihbarat raporu", tekrar sosyal medyada dolaşıma girdi.
M. K. Atatürk'ün Dersim nutku; Tunceli'deki Toplu Haydutluk ortadan kaldırıldı
Haber özetle şöyleydi:
Yeni Şafak, Dersim isyanıyla ilgili bugüne kadar hiç bilinmeyen bir sırrı açığa çıkarıyor. (Devletin istihbarat teşkilatı) MAH'a sunulan bir raporu, Atatürk'ün idamdan hemen önce Seyit Rıza ile gizlice bir araya geldiğini belgeliyor. Seyit Rıza görüşmede, 'Af dilersen idam edilmeyeceksin' diyen Atatürk'e, 'Af dileyecek bir şey yapmadım' karşılığını veriyor.
Dönemin CHP Tunceli milletvekili avukat Hüseyin Aygün, bu yayından bir gün sonra, sosyal medya hesabında iddia edilen istihbarat raporunun gerçeği yansıtmadığını 12 maddede topladığı görüşleriyle yalanladı.(Oda TV, 21 Nisan ).
Seyit Rıza'nın ender fotoğraflarından biri / Fotoğraf: Hasan Saltık/Kalan Müzik Arşivi
Ona göre, Milli Emniyet Hizmeti Riyâseti raporu gerçek dışıdır. Şöyle ki:
İdam sırasında yazıldığı ileri sürülen rapor, sipariş üzerine, AKP binasında ve yılında yazılmıştır. Çünkü bahsedilen o rapor, 'larda henüz Osmanlıca kelimelerin ağırlıklı olduğu Türkçeyle değil, günümüzde kullanılan düzgün bir Türkçe ile düzenlenmiştir.
Atatürk ile Seyit Rıza arasında tercümanlık yapacak olan iyi Zazaca bilinen birinin Ankara'dan götürülmesi kuşkuya yol açmaktadır. Ayrıca Seyit Rıza ve arkadaşlarının cellâdının 'Çingen çocuğu' olması meselesi de Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir olaydır, dolayısıyla inandırıcı değildir.
Aygün'ün de referans gösterdiği dönemin üst düzey emniyet görevlisi sıfatıyla gittiği Elazığ'da, idama mahkûm edilen Seyit Rıza ve arkadaşlarının infazını düzenleyen İhsan Sabri Çağlayangil'in anılarına baktığımızda, M. Kemal Atatürk- Seyit Rıza gizli buluşmasının imkânsız olduğu sonucuna varmak mümkündür.
Ancak, bazı çelişkili noktalar da dikkat çekicidir:
M. Kemal, 12 Kasım günü Ankara'dan özel beyaz trenle 'Doğu Gezisi'ne çıkmış; 13 Kasım'da Sivas'ta konaklamış; 14 Kasım'da Malatya'ya geçerek bazı ziyaretlerden sonra öğleden sonra saat ikide Diyarbakır'a hareket etmiş; aynı günün gecesini Elazığ'da geçirmiştir.
Seyit Rıza, Elazığ'daki askeri mahkemeye götürülürken
Dönemin yerel gazetelerine yansımış olan gezi haberi, pek ön plana çıkarılmamıştır. Bu, garip bir durumdur.
Gazeteci-yazar Mehmet Topal'ın "Atatürk Elazığ'da" isimli kitabına bakalım:
Atatürk, Anadolu Gezisi ile 14 Kasım 'de trenle Elazığ'ın Yolçatı İstasyonu'na gelir. Orada Elazığ'daki yetkililer ve eşraftan kimseler tarafından coşkuyla karşılanır. Buradan Elazığ'a girmeden Sivrice ve Maden ilçelerinden geçerek Diyarbakır'a gider.
(Elazığ Eğitim, Sanat, Kültür Vakfı yayını, s. )
Atatürk, Singeç Köprüsünü açarken
Atatürk'ün geceyi Elazığ-Yolçatı'da geçirip geçirmediği açık değildir; zira aynı kaynağa göre o, 14 Kasım gecesi Diyarbakır'a varmıştır.
Keza Topal'ın gazetecilik mesleğinin 50'nci yıldönümü münasebetiyle Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde düzenlenen konferans sırasında, dikkat çeken bir tanıtım cümlesi kullanılmıştır:
Yazar, 'Atatürk Elazığ'da' adlı kitabında Atatürk'ün 17 Kasım 'de Elazığ'a yaptığı ziyareti detaylarıyla anlattı.
(Bkz. Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi sitesi,
"Gazeteci-yazar Mehmet Topal ile Gazetecilikte 50 Yıl")
Elazığ merkezli yerel Uluova gazetesinde ise haber şöyle verilmiştir:
14 Kasım günü Yolçatı'na gelen ve büyük bir törenle karşılanan Atatürk ile beraberindekiler, o gün Elazığ'a geçmeden Diyarbakır'a gittiler. Diyarbakır'a giderken, Elazığ'ın Sivrice ilçesinde bulunan Gölcük gölünü gördüğünde beyaz treni göl kenarında durduran Atatürk, bu güzellik karşısında duygularını 'Dünyanın en güzel memleketi Türkiye'dir' diyerek dile getirdi.
(Ülker Ardıçoğlu, 17 Kasım , Uluova gazetesi, Sayı: )
Resmi sayılabilecek bir kaynağa da bakalım:
Atatürk, 15 Kasım'da Diyarbakır'daki ziyaretlerini bitirdikten sonra 17 Kasım'da Elazığ'a uğramıştır.
(İhsan Sabri Çağlayangil, Kader Bizi Una Değil,
Üne İtti: Çağlangil'in Anıları, s. , Bilgi Yayınevi, )
Çağlayangil'in bu konudaki bir röportajı da "Munzur" dergisinde yayımlanmıştı. (Bkz. Munzur dergisi-Dersim Etnografya Dergisi, sayı 30, yıl )
Bazı Dersimlilerin çıkardığı internet gazetesi Çıla'da yayımlanan "15 Kasım Güneşin Doğmadığı Gün" başlıklı ve 2 Kasım tarihli haber-yorum ağırlıklı yazı, Serhat Halis tarafından kaleme alınmıştır.
Salman Yeşildağ, Dersim'deki toplu kırım sırasında katledilen kız kardeşinin fotoğrafını tanıdı
Halis, uzunca makalesinde, Atatürk gezisinin yol haritasına ilişkin çelişkileri sorgulayarak yorumlamıştır:
"Aynı gün Diyarbakır'a gitmiş olması durumunda Mustafa Kemal'in tarih yaprakları yine 14 Kasım'ı gösterdiğinde Diyarbakır'da bulunması gerekirken, 15 Kasım günü Maden ilçesinde ve Diyarbakır'da olduğunu dönemin gazetesi Ulus arşivlerinden bulmak mümkündür.
16 Kasım tarihli Ulus gazetesinin manşeti şöyledir: 'Atatürk, dün akşam Diyarbakır'a şeref verdiler.'
Ayrıca M. Kemal'in 14 Kasım'da Malatya'dan Elazığ Yolçatı'ya, oradan da hiç durmadan aynı gün içerisinde sırasıyla Sivrice, Maden ve Diyarbakır'a gittiğini söyleyenlerin bir çelişkisi daha mevcut. Zira M. Kemal Malatya'dan 14 Kasım Pazar günü saat 'te ayrılmıştır ve Yolçatı'ya vardıktan hemen sonra Sivrice'ye gitmiş olduğunu kabul ettiğimizde, en erken akşam saatlerinde Sivrice Gölü'nün kenarından geçmesi gerekirdi.
Oysa bakın M. Kemal'in Sivrice Gölü yakınından geçerken, trenden inerek gölü izleme olayını Kemal Zeki Gençosman nasıl aktarıyor:
… rahmetli Atatürk Diyarbakır'a gidiyordu. Demiryolu gölün kıyısından geçer. Sabah serinliğiydi. Hususi trenini durdurdu. Gölün kıyısına indi… …O sabah saatinde Atatürk'ün bu güzel su kenarında çocuklar gibi şen yüzünü…
(Gazeteci, bürokrat ve 'taki Kurucu Meclis Basın sözcüsü Kemal Zeki Gençosman, "Hazar Gölü Adını Atatürk Koydu", Dünkü, Bugünkü, Yarınki ELAZIĞ Dergisi, Özel sayısı, s. 20) Serhat Halis, yukarıdaki kaynaklara ilaveten bahsedilen analizine dayanak olarak iki internet linki daha veriyor:
seafoodplus.info
seafoodplus.info)
Yazı sahibinin, M. Kemal'in Elazığ-Diyarbakır gezi tarihi ve saati hakkında yayımlanmış olan onca çelişkili haber ve anlatımlardan sonra vardığı sonuca bakalım:
M. Kemal'in, bu alıntıdan da anlaşacağı gibi, Sivrice'ye 15 Kasım günü sabah erken saatlerde gittiğini anlıyoruz. Zaten Ulus gazetesinin 16 Kasım tarihli sayısında, 'Atatürk öğle yemeklerini (…) Gölcük'te yemişler ve trenlerinden inerek göl etrafında iki saat kadar devam eden tetkiklerde bulunmuşlar, alâkadarlara bazı emirler vermişlerdir. Atatürk'ün trenleri saat 'da Maden'e varmıştır.' haberi yayımlandığı için tereddüde yer kalmadan M. Kemal'in 14 Kasım gecesini Elazığ'da geçirdiğini söyleyebiliriz.
Söz konusu yazıda yukarıdaki çelişkili noktalara işaret eden Serhat Halis, Mustafa Kemal ile Seyit Rıza buluşmasına ilişkin iddiayı onaylayan bir görüşü benimsiyor:
Görüşmede neler yaşandığı, hangi diyalogların geçtiği konusunda elimizde herhangi bir bilgi yok. Fakat görüşmede Seyit Rıza'nın M. Kemal'e karşı net bir duruş sergilemiş olduğunu söyleyebiliriz. Zira o gece M. Kemal'in, Seyit Rıza'dan affedilmesine yönelik aman dilemesini beklemiş olma ihtimali yüksektir. Böyle bir davranış yerine tam tersi bir tavırla karşılaşılması nedeniyle o gece, özellikle gizlenmiş…
Dersim'e uçakla bomba atan pilot Sabiha Gökçen ve M. K. Atatürk
Günümüzde de Dersim'e dair gizli veya açık birçok mesele hâlâ tartışılmaktadır ve gerçeklerin tümü henüz ortaya çıkmamıştır.
Mesela, Dersim olayının öncesine denk düşen 'de biri Koçgiri ayaklanması önderi Alişêr'e, diğeri Seyit Rıza'ya atfedilen diplomatik özellikli iki farklı mektup, geçen mayıs ayında Fransız arşivlerinde bulunup yayımlandı.
"Koçgirili-zade Ali Şir" imzasını taşıyan ve Paris'teki Sevr Komitesi'ne "Kürdistan Teali Cemiyeti İmraniye şubesi adına" gönderilen ilk mektupta, Osmanlı devrinin büyükelçisi Şerif Paşa, "Kürtlerin meşru temsilcisi olarak" görülüyor ve "Kürdistan için bağımsızlık" talep ediliyor.
Diğer mektup ise müştereken kaleme alınarak Dersim'den gönderilmiş. Mektuptaki yegâne ıslak imza, "Şeyhasananlı aşiret reisi" ibaresiyle Seyid Rıza'ya aittir. Bu mektuptaki talep de, ilk mektubun muhtevasına uygundu.
Seyit Rıza'nın Fransız arşivlerinde bulunan Fransızca yazılı mektubunun nüshası
Konuyu haberleştirip yayına hazırlayan Sedat Ulugana, olaya şöyle bir açıklama getiriyor:
Seyid Rıza ve diğer reislerin Dersim'i Kürtlüğün merkezinde konumlandırıp, son derece milliyetçi bir söylem ile hitap ettikleri bu mektup, ilk defa 'da Ali Kılıç tarafından, ilerleyen yıllarda ise Evin Çiçek, Dilek Kızıldağ Soileau ve Munzur Çem gibi yazarlarca gündeme getirildi. Fransızca çevirisi özet şeklinde yapılmış mektubun orijinalini yüz yıl sonra açıp okuduğumuzda, Dersim ve Seyid Rıza'ya başka bir gözle bakmamız gerekecek.
(Sedat Ulugana, "Seyid Rıza, Dersim ve iki Mektup", Gazete Duvar, 11 Mayıs )
Singeç Köprüsü açılışı sonrası M. Kemal Atatürk istirahat ediyor
Belki hatırlarsınız, bir ara medyada Seyit Rıza'nın Dersim'in mutlak yetkilerle donatılmış asker valisi Abdullah Alpdoğan Paşa'ya 'de gönderdiği mektubun ortaya çıktığına dair bir haber yayımlanmıştı.
Buna göre; Habertürk TV Haber Koordinatörü Abdullah Kılıç, Cumhurbaşkanlığı ve TBMM arşivlerinde 10'un üzerinde mektup bulmuştu.
Güya bunlardan en önemlisi "Dersim Başkomutanı" imzasıyla Birleşmiş Milletler Teşkilatı'na bağlı bir kuruluşa gönderilmiş olanıydı. Sözüm ona Seyit Rıza, "Dersim'in bağımsız olması için BM'den yardım" istiyordu!
Ancak bizzat bu belge, gerçekte böyle bir mektubun yazılmadığını ortaya koyuyordu. Zira dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın cumhurbaşkanlığı makamına sunduğu 18 Ekim tarihli bilgi notunda, "İddia edilen mektubun Seyit Rıza tarafından değil, onun adını ve imzasını kullanan Yusuf isimli Suriye'de yaşayan biri tarafından gönderildiği" belirtiliyordu.
Bu habere yer veren "'den Bugünlere DERSİM Haber" sitesi, "Seyit Rıza'nın Ortaya Çıkan Yeni Mektubu" başlıklı ve 9 Mayıs tarihli yayınında o zamana kadar bilinmeyen bir bilgiyi paylaşıyor:
yılında Dersim'de bir iç savaşın yaşanmasından endişe eden Seyid Rıza, bir yakınını Abdullah Alpdoğan Paşa'ya yollayarak kanın durdurulmasını istedi. Dönüşte Sin Köyü'ne misafir olan arabulucu, Alpdoğan'ın emriyle Kırgan aşiretinden iki kişi tarafından öldürüldü. İki suikastçı, Hozat'a giderek askeri kışlaya sığındılar. Seyid Rıza da yanına aldığı kişilik silahlı gücüyle Sin Köyü'nü ve bir karakolu bastı, katillerin kendisine teslim edilmesini istedi.
Bu sırada Seyid Rıza, tekrar temaslar kurdu. O, yine kan dökülmesini istemiyordu. 20 Mayıs tarihinde Alpdoğan Paşa'ya şöyle bir mektup yazdı: 'Kan dursun yeter ki! Beni ve aşiretimi, Erzurum'a yollayın. Ya da hükümet benden şüphe ediyorsa Halep'e gideyim. Veyahut Türkistan'a geri gönderin.
Dersim'e kapsamlı askeri operasyon yapılması kararına ilk imzayı Cumhurbaşkanı M. K. Atatürk atmış
Ortaya çıkmayan gerçekler bağlamında yeni bir noktaya değinmeyi elzem görüyorum:
Seyit Rıza'nın az bilinen, daha doğrusu şimdiye kadar dikkati çekmeyen bir yanını gözler önüne seren akademisyen-yazar Dilek Kızıldağ Soileau'nun tarihli bir çalışmasını internet ortamında buldum:
"Belgelerdeki mi, Belleklerdeki mi: Hangi Seyid Rıza?" (Bkz. Kebikêç, sayı 36, yıl )
Dilek K. Soileau'nun Alevilik, Kürt tarihi, Koçgiri ve Dersim tarihi konularında çeşitli yayınları bulunuyor. Yazarın adı geçen çalışmasında, dikkat çektiği noktalar hayli ayrıntılı ve uzundur.
Dolayısıyla bunları, özetleyip birkaç paragraf altında toplamak durumdayım. Dileyen sözü edilen yazıyı internet ortamında bulup okuyabilir.
Ordunun bölgedeki soruşturmaları ve askeri harekâtı, yöre halkı olan Kürtleri vurup yok etmek niyeti taşımaktadır. Ermenilere yapıldığı gibi, Kürtler de tehcir edilecektir endişesi yaygındır. Bu nedenle Koçgiri halkının kendisini savunması meşru sayılır.
İmha operasyonları ve direnenlerin durumuna ilişkin iki ayrı haber
Dersim'in Yukarı Abbasan Aşireti reisi olup gıyaben idam cezasına mahkûm olan Seyid Rıza'nın hukuk-i şahsiye davası baki olmak üzere affına karar verilmiştir.
Dersim'de İngiliz parasına tamah ederek isyana iştirak eden bir fert olmadım. Bu hususta yapılan haberleri ret ve tekzip ettim. Şimdiye kadar hükümete arz-ı hizmetten geri kalmayan Alişan'ın düştüğü akıbetten müteessirim (üzgünüm)…Alişer, mahkûmiyet firarından dolayı başkalarının teşviklerinden ziyade kendi fikriyle bu harekete (Koçgiri isyanı-F.B.) iştirak etmiştir.
Takip harekâtının ilan edildiği şekilde, isyanı tertip eden ve neden olanların tenkilini ve tutuklanmasını gerektirirken, hükümet tarafından kendisi için çizilen sınırı ihlal etmiştir. Bir kısım ahaliye zarar verilmiş ve köyleri tahrip edilmiştir.
Ayrıca ben bile (asker tarafından) takip edildim. Bu durum, Dersim ve Ovacık çevresinde galeyana sebep vererek aşiret reislerine karşı itaatsizliğe dahi sevk etmiştir. Dolayısıyla olayların daha fazla ateşlenmesine meydan verilmemesi ve vatanın selâmeti namına rica beyanında bulunuyorum.
Dersim'deki toplu imha operasyonlarına ilişkin gazete haberi
Yeri gelmişken bir noktaya değinmeliyim:
Seyit Rıza'nın idam tarihini 18 Kasım olarak yanlış beyan eden Baytar lakaplı M. Nuri Dersimi'nin Dersim olayları ve kendi rolüne ilişkin kitabında çok sayıda maddi hata, abartı, tutarsızlık, gerçek dışı ve kulaktan dolma bilgi mevcuttur.
Öte yandan onun Dersim coğrafyasını "Kürdistan" ve ahalisini "Kürt" olarak tanımlaması, "Zazacılık" iddiasında olan bazılarını kindarlık derecesinde kızdırmış olmalı ki, Nuri Dersimi hakkında "hain, devlet ajanı" türünden karalamalar yapılmaktadır.
Hâlbuki devlet, onun Suriye ve Ürdün'e sığınmasını asla affetmemiş, özelikle Ürdün'de kalmaması için diplomatik baskı uygulamıştır.
Yaklaşık 40 yıl boyunca devletin affetmediği Dersimi'nin "ajan" olması mantıklı mıdır?
Ajan olsaydı, Suriye'ye sığınmış Türkiyeli Kürt şahsiyetleri, ona saygı duyup birlikte çalışırlar mıydı?
Varsayalım ki "eski bir ajan" idi; son 45 yılındaki tavrı halkından yana mıydı, yoksa hizmet ettiği devletten yana mı?
Mesele devlete hizmet etmesi ve askerlik yapması ise, Seyit Rıza'nın bir dönem devletle nasıl uzlaşı ve işbirliği içinde olduğunu yukarıda örnekledik.
Şeyh Said olayının planlayıcı sayılan Miralay (Albay) Cibranlı Halit ile Ağrı isyanı komutanı İhsan Nuri hem Osmanlı hem Cumhuriyet ordusunda subaydılar. Cumhuriyet yönetimi, İhsan Nuri Paşa hakkında "ajanımızdır" söylentisini bile yaymıştı!
Velhasıl, Dersim trajedisinin yol açtığı yara ve tartışmalar kolay kapanmaz ama biz sözü Şair Sezai Sarıoğlu'nun Kürtçe-Türkçe yayımlanan kültür, sanat, politika dergisi Dilop'ta geçen şu sözüyle bağlamak istiyoruz:
Dünya görüşünüzü ve kalbinizin yerini unutmadıysanız, Dersim, sözcük olmanın ötesinde insanı yüzleşmeye davet eden bir sözlüktür
(Kasım/Aralık sayısı)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Sanatçı
: Seid Yusif
Albüm
: Can Da ()
Şarkı
: Dersim
Boyut
: MB
İndirme
: 48 Toplam İndirme
Tarihinde eklendi, Toplam 48 İndirme
Sanatçı'nın En Çok İndirilen Mp3leri
Kullanıcı Yorumları (Seid Yusif - Dersim )
Dersim Şarkı Sözü
Dersim İçin şarkı sözü eklenmemiş. Dersim Şarkı sözlerini biliyorsanız bize gönderebilirsiniz.
Dersim Anahtar Kelimeler
Seid Yusif Dersim Mp3 İndir Dinle , Seid Yusif Dersim Şarkı Sözleri , Seid Yusif Albümleri , Seid Yusif Dersim Cep Telefonuna Mp3 İndir,Dersim bedava mp3 indir ,Dersim cepten ücretsiz indir
Sanatçı'nın Son Eklenen Mp3leri
Şuan Dinlenen Mp3'ler