selçuklu resmi dili / SELÇUKLULAR - TDV İslâm Ansiklopedisi

Selçuklu Resmi Dili

selçuklu resmi dili

kaynağı değiştir]

İran'ın Rey kentinde bulunan Selçuklu devletinin kurucusu Tuğrul Bey'in anıt mezarı

Büyük Selçuklular, kendilerinden önce var olan medreselerde öğretimi sürdürdüler, ama bununla yetinmediler. Vezir Nizamülmülk’ün öncülüğünde ve onun adını taşıyan yeni medreseler kurdular. Nizamiye medreselerinin ilki ’de Bağdat'ta açıldı. Daha sonra İsfahan, Rey, Merv (selçukluların başkenti), Belh, Herat, Basra, Musul gibi kentlerde yeni Nizamiye medreseleri kuruldu. Medrese sisteminde programlı ve belli bir yönteme dayanan eğitim ilk kez bu medreselerde verildi. Medreselerde din konularının yanı sıra matematik, felsefe, dil ve edebiyat gibi dersler de okutuluyordu ve medreselerde zengin kitaplıklar vardı. Medreselerin dışında da ülkenin çeşitli yerlerinde kurulmuş kitaplıklar bulunuyordu. Melikşah döneminde önce İsfahan'da, sonra Bağdat'ta birer gözlemevi kuruldu. Büyük Selçuklular Arapçayı din ve bilim dili, Farsça'yı edebiyat ve devlet dili, Türkçeyi ise saray ve orduda günlük konuşma dili olarak kullanıyorlardı.

Büyük Selçuklular, var olan kentleri bayındır hale getirirken yeni kentler de kurdular. Ülkenin pek çok yerinde yeni kurumlar ve yapılar inşa ettiler. Bunlar cami, medrese, kervansaray, hastane, köprü, çeşme, imaret, han, hamam, türbe ve kümbet gibi yapılardı.

Büyük Selçuklular, ince ve uzun minarelerle cami mimarisine yeni bir anlayış getirdiler. İsfahan'daki Mescid-i Cuma bu anlayışla yapılmış en eski örnektir. Büyük Selçuklu anıtmezarları olan kümbetler de yaygın mimari yapılardır. Kümbetler içten kubbe, dıştan ise piramit ya da konik bir çatıyla örtülüyordu. Dört köşeli, çok köşeli ya da yuvarlak formdaki Büyük Selçuklu kümbetleri genellikle iki katlı olarak yapılıyordu. Bu kümbetlerin alt kat mezar, üst kat ise mescit olarak kullanılıyordu.

Büyük Selçuklu sanatında hat (yazı), minyatür, ahşap ve taş oymacılığı, çinicilik, maden işleme, cilt ve çeşitli süsleme sanatları da gelişmişti. Zamanla yayıldığı bölgelerdeki Farsi kültürü benimsediği yönünde görüşler de vardır.[37][38]

Ayrıca bakınız[değiştir

Selçuklularda Dil ve Edebiyat

büyük selçuklu devletiTürkiye Selçukluları zamanında bilim dili Arapça, devletin resmi dili ve edebiyat dili Farsça idi. Beylikler ise hem edebiyat dili hem de resmi dil olarak Türkçeyi kullanmışlardır. Karamanoğlu Mehmed Bey tarihinde Konya da yayınladığı fermanla Bu günden sonra divanda, dergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır diyerek Türkçeyi resmî dil ilan etti.

Selçuklular ve Beylikler dönemindeki edebi akımları, Halk Edebiyatı, Tasavvuf Edebiyatı ve Divan Edebiyatı diye gruplandırabiliriz. Halk edebiyatının önemli ürünlerinden biri destanlarıdır. Bunların başında Battalname Destanı gelir. Bu destan XII. ve XIII. yüzyılda Danişmentli topraklarında söylenen ve yazıya geçirilen Türkçe bir destandır. ikincisi Danişmendname dir. Selçuklu dönemi Türkiye&#;sinde diğer bir halk edebiyatı ürünü Dede Korkut Hikayeleridir. Bu hikayelerde, Türklerin Gürcüler ve Abazalar ile yaptıkları savaşlar anlatılır.

Ayrıca Türk boylarının yeni vatanlarındaki iç çarpışmaları hikaye edilir. XIV. yüzyılda Türkiye&#;de Türk dili ile milli bir edebiyat meydana getirildi. Bunda şairlerin büyük rolü oldu. Bu şairlerin başında Kırşehirli şeyh Ahmed Gülşehri ve Aşık Paşa gelir. Gülşehri nin en önemli esere Mantıku t Tayr (Kuşların dili) dir. Aşık Paşa nın en büyük esere Garibname adlı mesnevidir. Hoca Mesud, Aydınoğlu Umur Bey adına Kelile ve Dimne&#;yi Farsça dan Türkçe ye etti. Halk edebiyatında fıkralarında ayrı bir yeri vardı.

Bunların başında Bektaşi ve Nasreddin Hoca fıkraları gelir. Tasavvuf edebiyatının en büyük siması Mevlâna Celaleddin Rumi dir (). Mevlâna Allah a bilgi, düşünce, sanat, heyecan ve bunların hepsinden daha çok üstün bir aşk yolu ile varmak isteyenlerin en büyüklerindendir. I. Alaeddin Keykubad ın daveti üzerine Konya&#;ya yerleşmiştir.

En önemli eserleri Divan-ı Kebir, Mesnevi, şhi Mâşh ve Mektubat&#;tır. Ahmed Fakih Seyyad Hamza ve Sultan Veled de bu dönemin ünlü tasavvuf şairlerindendir. XIII. yüzyılda Türkiye&#;de dil, vezin, şekil ve üslup bakımından millî bir tasavvuf edebiyatı doğdu. Bu edebiyatın en güçlü temsilcisi Yunus Emre dir (). İki önemli eseri vardır.

Biri Divanı diğeri Risaletün Nushiyye adlı mesnevidir. Eserlerin ana konusu Allah ve insan sevgisidir. Hoca Dehhani ilk divan edebiyatı şairi olarak kabul edilir. Türkçeyi çok sade ve akıcı bir şekilde kullanmıştır. En önemli eseri Selçuklu şehnamesi dir Hoca Ahmed ve izzettin Ahmed de bu akımın önemli temsilcilerindendir.

Anadolu Selçuklu Devleti

Anadolu Selçuklu Devleti[a] veya Rum Sultanlığı (Farsça: سلجوقیان روم, Selcūkiyân-i Rūm, Anadolu Selçukluları), Selçuklu Türklerinden olan Kutalmış oğlu Süleyman Şah tarafından Anadolu’da İznik başkent olmak üzere yılında kurulmuş olan, TürkSünni İslam devletidir.

Türkler, çeşitli sebeplerden ötürü ana vatanları olan Orta Asya’dan göç etmek zorunda kalmışlar ve kendilerine yeni bir vatan aramaya başlamışlardır. Bu yüzden Selçuklu Türkleri, çevre bölgelere akınlar düzenlemeye başlamışlardır. Örneğin Anadolu’ya yapılan ilk akınlar, yılları arasında gerçekleşmiştir. Büyük Selçuklular, yılındaki Dandanakan Muharebesi ile Gaznelileri mağlup etmiş ve bağımsız olmuşlardır. Selçukluların bağımsız olmasıyla beraber çevre bölgelere yapılan akınlar daha sistemli hale gelmiştir. Nitekim bu akınlar sonucunda Anadolu’nun uygun bir bölge olduğu anlaşılmıştır. Anadolu hakimiyeti için, Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu’yu elinde bulunduran Bizans İmparatorluğu arasındaki ilk savaş, yılında gerçekleşmiş ve Pasinler Muharebesi olarak bilinen bu savaşla beraber Anadolu hakimiyeti için yapılan ilk savaş, Selçuklu zaferiyle noktalanmıştır.[10]

Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in ölümünün ardından Büyük Selçuklu tahtına Alp Arslan oturmuş ve Anadolu üzerine yapılan akınları hızlandırmıştır. Bu dönemde Bizans İmparatoru olan Romen Diyojen ise, Anadolu toprakları için oluşan bu büyük tehlikeyi bertaraf etmek için yaklaşık kişilik ordusuyla[11] başkenti Konstantinopolis’ten ayrılmış ve bugünkü Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’ne doğru ilerlemeye başlamıştır. Sultan Alp Arslan, Bizans’ın büyük bir orduyla Doğu Anadolu’ya geldiğini öğrenince bu orduyu karşılamak için aynı bölgeye bir orduyla ilerlemiştir. Daha sonra iki ordu, 26 Ağustos tarihinde Muş'un Malazgirt Ovası'nda karşılaşmış ve Malazgirt Meydan Muharebesi, kesin Selçuklu zaferiyle sonuçlanmıştır. Bu zaferle beraber İran, Azerbaycan, Horasan gibi bölgelerde bulunan Türkler, kitleler halinde Anadolu’ya göç etmeye başlamıştır.[12]

Selçuklu Hanedanı'ndan olan Kutalmış oğlu Süleyman Şah, Marmara Bölgesi’ndeki askeri faaliyetleri sonunda İznik’i alarak yılında Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurmuştur. I. Haçlı Seferi başlarında İznik’in düşmesi üzerine Selçuklular Anadolu içlerine çekilmiş ve sonunda Konya başkent olmak üzere ayakta kalmayı başarmıştır. yüzyıl başlarında Sultan I. Alaeddin Keykubad ile Anadolu’nun en güçlü devleti haline gelen Anadolu Selçuklu, yılındaki Kösedağ Muharebesi’nde Moğollara yenilmesiyle beraber İlhanlılara yıllık haraç ödeyen tabi bir devlet haline gelmiş ve Moğolların devlet yönetimine zaman içinde artan müdahalesiyle, son Anadolu Selçuklu Sultanı II. Mesud’un da ölümüyle birlikte dağılmıştır.

Avrupa’dan birkaç tarihçi, I. Haçlı Seferi sırasında Anadolu’da karşılarına çıkan Türk savaş gücü ve karşılaştıkları Türkmen gruplarına bakarak Anadolu’nun artık Türk diyarı olduğunu görmüşler ve bu topraklara ''Türkiye'' demeye başlamışlardır. Diğer yandan, bu dönemde tüm İslam dünyasının Anadolu için kullandığı ifade ''Diyar-ı Rum''dur.[13][14] Dolayısıyla ülkeye Rum Sultanlığı da denilmiştir.[15]

Selçuklular öncesi Anadolu[değiştir kaynağı değiştir]

Selçuklu zırhları için önemli bir kaynak olan Varka ve Gülşah'tan bir sahne.
Selçuklu zırhları,Varka ve Gülşah'tan bir sahne.

Anadolu Selçuklu ordusunda kuruluş döneminde, sultanların özel bir muhafız kuvveti olarak hassa birlikleri olmasına karşın ordu esas olarak Türkmen aşiretlerinin savaşçılarına dayanmaktadır. Anadolu Selçuklu Devleti başlangıçta, hem ordu, hem idare, hem de günlük yaşamda bütünüyle askeri esaslara dayanmaktaydı. Ordu neredeyse bütünüyle Türkmen beylerinin yönetimindeki aşiret savaşçılarından oluşmaktadır. Devlet idaresi de bu beylerin sorumluluğundaydı. Fakat zamanla devlet, klasik Türk – İslam devletleri modeline yaklaştı, sivil bir devlet kadrosu, buna uygun sivil bir devlet teşkilatı oluşturuldu. Bu şekilde Anadolu Selçuklu’da bir “payitaht düzeni”, merkeziyetçi bir devlet cihazı, “İran karakterli İslami sistem”[] gelişmiştir. Önce devlet kadroları sivilleşirken Türkmen beyleri buradan çekildiler. Daha sonra Türkmen savaşçılarından oluşan ordu, bu sivil teşkilata uyacak, onun gereksinimlerini karşılayacak bir yapıya dönüştü. Bu dönüşüm zorunluydu ancak sivil devlet teşkilatı, tümüyle Türkmen savaşçılarından oluşan bir orduya uymazdı, Türkmen savaşçıların yanı sıra, çeşitli etnik unsurlardan oluşan gulamlara ve ikta sahiplerine doğru bir dönüşüm oluşmuştur. Sivil kadrolar, gulamlıktan gelen çoğu İranlı unsurlardı. Devlet yönetiminin en önemli mevkilerini bunlar doldurduğu gibi merkezde ve eyaletlerde askeri teşkilatın önemli rütbelerine atanıyorlardı.[46]

Gelişme döneminde ise zaman içinde bu bileşim, Türkmen savaşçılarını kapsayan bileşim, sayıca olmasa bile ana bileşenin Türkmen savaşçıları olması anlamında büyük ölçüde tasfiye edilmiştir. En belirgin olarak Alaeddin Keykubat, iktidarı için tehlikeli bulduğu neredeyse iki düzine kadar Türkmen beyini ordudan tasfiye etmiştir.[] Olgun dönemde Anadolu Selçuklu ordusu, sarayı ve sultanı korumak için gulamlardan oluşan güçlü bir hassa kuvveti, ikta askerleri, emirlerin yine gulamlardan oluşan özel kuvvetleri, şehir kuvvetleri, gönüllüler ile paralı askerlerden ve savaş ya da sefer durumlarına mahsus olmak üzere bağlı devletlerden gelen kuvvetler ve yine savaş durumuna bağlı olarak Türkmen savaşçılarından oluşmaktadır.[98][]Harzemşahlar’ın dağılmasıyla gelen çok sayıda Kıpçak asker olmakla birlikte yine de Anadolu Selçuklu ordusunda çok sayıda Türk olmayan unsur seferber edilebilmektedir. Ordunun üçte birinin ise Türkmen olmadığı ileri sürülmektedir.[]

Bütünüyle Türkmen savaşçılarından oluşan ordudan, yukarıda unsurları belirtilen orduya dönüşüm, aynı nedenlerin yarattığı problemlere karşı, aynı çözüm yollarının, hemen hemen aynı tarzda uygulanmasıyla, Büyük Selçuklu Devleti’nde de yaşanmıştı. Olayların akışı, her iki devletin tarihinde neredeyse tümüyle benzer çizgide yürümüştür. Büyük Selçuklu da, Türkmen grupların, yerleşik – tarımcı topluluklara karşı tutumlarından ve devlet otoritesine her fırsatta karşı çıkmasından duyulan rahatsızlıklara karşılık olarak Türkmenleri “uçlar”a, büyük kısmıyla Anadolu’ya itmişler, askeri seferlerin hemen öncesinde seferber ettikleri tümüyle Türkmenlerden oluşan ordu yerine, sürekli silah altında tutulan güçlü bir ordu oluşturmuşlardır. Bu ordunun bileşimi de her iki devlette çok benzerdir.[]

Orduda başkomutan “Beylerbeyi”dir, arapça “Emirü’l-ümera” ya da “Melikü’l-ümera” unvanlarının yerine ilk kez Anadolu Selçuklu’da yer yer kullanılan Türkçe bir sözcüktür. Beylerbeyi, hükümdarlığın ordularının başkomutanlarıdır. Anadolu Selçuklu Devleti’nde merkez ve uç (batı) olmak üzere iki beylerbeyi bulunurdu. Uç beylerbeyi ise Türk askeri geleneğine uygun olarak sağ ve sol kol olarak iki komutanlıktır. Sağ Kol Uç Beylerbeyi merkezi Kastomonu, Sol Kol Uç Beylerbeyi’nin merkezi ise Ankara’dır.[][] Uç Beyleri, bölgedeki Türkmen kabile şefleri arasından merkez yönetimce atanırdı.[46]

Gulam[değiştir

nest...

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.