seriyye savaşları / ASRI SAADET DÖNEMİ: PEYGAMBERİN SERİYYE VE GAZALARI ( SAVAŞLARI )

Seriyye Savaşları

seriyye savaşları

HZ. MUHAMMED’İN GAZVE VE SERİYYELERİ Giriş Hz. Muhammed miladı 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret ederek Medine’de İslam Devletinin ilk nüveleri olarak addedilebilecek teşebbüslerde bulunuyor. Hz. Muhammed’in vulgar bir çerçevede oluşturduğu siyasi organizasyon sonrasında bazı askeri harekâtlar icra edilmiştir. Bunlar Gazve ve Seriyye şeklinde adlandırılmakta olup, Gazve kelime anlamı itibariyle “akın, cenk, savaş ve/veya din adına yapılan savaşa” tekabül etmektedir1. Daha özel bir anlamda ise Hz. Muhammed’in bizzat katıldığı savaşlara gazve denilmektedir. Seriyyeler ise “gece yolculuğu yapmak veya yaptırmak, geceleyin yola çıkmak” anlamındaki serâ kökünden türeyerek “askerî birlik, silahlı tim, ordunun bir bölüğü” manalarına da gelmekte olup, kelime terim olarak ise Hz. Muhammed’in hedef ve planlarını kendisinin belirlediği, ancak bizzat kumanda etmeyip başka birisi kumandasında gönderdiği askerî birlik ve harekâtlar için kullanılmıştır 2.Gazve ve seriyyeler bütünlük içinde, İslâmiyet’in yayılmasına engel oluşturan unsurları bertaraf etmek, Müslümanları maddî ve manevi baskılardan kurtararak dinlerini özgürce yaşayabilecekleri bir ortam sağlamaktır. Ödevimizin konusu gazve ve seriyyelerden bahsederek temel bazı bilgileri vermekten müteşekkil olup, metnin oluşmasında İslam Tarihi derslerinde işlenen hususlar ile kaynakçada zikredilen eserlerden yararlanılmıştır. Gazve ve şeriyyelerden kronolojik olarak değil, metodolojik şekilde bahsedilecek, şöyle ki; önce gazveler kendi içerisinde kronolojik olarak akabinde ise önemli seriyyelere yer verilecektir. 1. Gazveler Gerçekleştirilen hareketlerde asker sayısı az veya çok olsun, savaş için yahut başka bir maksatla hareket edilsin, çarpışma vuku bulsun veya bulmasın Hz. Muhammed’in bütün seferlerine gazve denilmektedir. Hz. Muhammed’in ödevimizin devamında da yer verildiği üzere 27 adet gazvesi bulunmaktadır3. Hz. Peygamber’den sonra genel olarak kâfirlere karşı yapılan seferlere ve bu maksatla gerçekleştirilen askerî faaliyetlere gaza, kâfirlerle savaşanlara da gazi denilmektedir4. a. Ebva Gazvesi: Ebva Gazvesi, Veddan Gazvesi diye de isimlendirilmektedir. Hz. Muhammed’in katıldığı ilk gazve olan bu gazve, hicretin 11. ayının başlarında, Safer ayında meydana gelmiştir. Bu gazvede de Medinelilerden kimse yoktur. Hz. Muhammed’in bu gazveden maksadı, bu bölgeden geçmekte olan Kureyş ticaret kafilesine baskın düzenlemektir. Ebva Gazvesi’nde, Kureyş müşrikleriyle karşılaşılmadığından, bir çarpışma olmamış; ancak Kinane soyundan gelen Damraoğulları kabilesinin o zaman lideri olan Mahşi b. Amr ile Ebva’da bir anlaşma yapılmıştır5. b. Buvât Gazvesi: Buvât, Medine’nin yaklaşık 80 km. kuzeybatısında, Mekke-Suriye ticaret yolu üzerinde bulunan bir mevkidir. Hz. Peygamber’in müşriklerin müttefiki Mecdî b. Amr 1 Örs vd. Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, sf:143 2 TDV İslâm Ansiklopedisi, sf: 565 3 Bu sayıya, Hayber Gazvesi’nden dönülürken Vâdilkurâ’da meydana gelen çarpışmalar da dahildir. Bu çarpışmaları gazve olarak kabul etmeyenlere göre ise sayı yirmi altıdır. 4 TDV İslâm Ansiklopedisi, sf: 488 5 Gündüz, Hz. Hamza’nın Hayatı, Kişiliği ve İslam Tarihindeki Yeri, sf: 225 el-Cühenî ile anlaşma yapmak için bu seferi düzenlemiştir. Vakıdi ise seferin amacının Kureyş kervanlarını ele geçirmek olduğunu belirtmiştir6. c. Sefevân Gazvesi: Hz. Muhammed Hicretin 1. yılı Ramazan ayında Miladi olarak Mart 623 tarihinde amcası Hz. Hamza’yı Ebû Cehil’in başkanlığındaki bir Kureyş kervanını kontrol altında tutmak ve gerekirse baskın düzenlemek için Sîfülbahr’e gönderdi. Ancak seriyye herhangi bir çatışma olmadan geri döndü. Buna karşılık Mekkeli müşrikler Kürz b. Câbir el- Fihrî kumandasındaki küçük bir birliği Medine’ye yolladılar. Bu birlik şehrin güneyindeki Cemmâ (Cümmâ, Zülcedr) otlağına kadar ilerleyerek deve ve sığırları sürüp götürdü ve bazı Müslümanları öldürdü. Bunun üzerine 2. yılın Rebîülevvel ayında Miladi olarak Eylül 623 tarihinde Zeyd b. Hârise’yi Medine’de yerine vekil bırakıp Kürz’ü takip etmek üzere harekete geçti ve Bedir’in Sefevân vadisine kadar ilerledi, fakat onlara rastlamadı ve Medine’ye geri döndü7. ç. Zül’uşeyre Gazvesi: Zü’l-uşeyre Gazvesi, Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretinin 16. ayının başlarında, Cemaziyelâhir ayında yapılmıştır. Hz. Muhammed’in bu gazvedeki maksadı, o sıralarda Kureyş müşriklerinin Şam’a yolladıklarını haber aldığı ticaret kervanlarını ele geçirmektir. Müslümanlar Zü’l-uşeyre’ye ulaştıklarında Mekke ticaret kervanının birkaç gün önce Suriye’ye doğru geçip gitmiş olduklarını öğrendiler. Hz. Muhammed, Zü’l-uşeyre’de Kureyş ticaret kafilesini göremeyince Müdlicoğullarına uğradı ve orada hem Müdlicoğullarıyla hem de onların müttefiki olan Damraoğullarıyla anlaşma yaptı 8. Bununla birlikte ödevimizin önceki bölümünde Hz. Muhammed’in ilk gazvesinin Ebva Gazvesi olduğunu belirtilmekle beraber Musa B. Ukbe, Vakıdi ve İbn Hişam’ın aksine Müslim bu seferin Hz. Muhammed’in ilk gazvesi olduğunu belirtmektedir9. d. Bedir Muharebesi: Ebu Süfyan’ın idare ettiği ticaret kervanlarına Bedir’de baskın düzenlemek amacıyla Hz. Muhammed tarafından hicretin 2. senesinde Ramazan ayının 17. gününde 15 Mart 624 tarihinde meydana gelmiş olup, Müslümanlar ile müşrikler arasında cereyan eden ilk savaştır10. Bedir Savaşı'nda İslâm ordusunun sayısının yaklaşık 310, müşriklerin sayısının ise 1000 civarında olduğu zikredilmektedir. Bedir Savaşı'nın başında Arap savaş geleneği ''Mübâreze11'' cereyan etmiştir. Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinden sayılan Ebû Cehil'in savaş sırasında öldüğü anlaşılmaktadır 12. Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında meydana gelen Bedir Savaşı’nda Mekkeli müşrikler kesin bir yenilgiye uğradı. Savaşta müşriklerden 70 ölü ve 70 esir Müslümanlardan ise 14 şehit verilmiştir. e. Ben-u Kaynukâ Kuşatması: Medine’de meşhur üç Yahudi kabilesi bulunmaktaydı ve bunlardan birisi de Benu Kaynukâ’ydı. Müslümanlar ile anılan kabile arasında gerginliğin olduğu bir dönemde, bu gerginlik esnasında Müslüman bir kadının alışveriş yapmak amacıyla gittiği Kaynukâ oğulları pazarındaki bir kuyumcuda, Kaynukalı bir Yahudi tarafından tacize uğraması bardağı taşıran son damla oldu. O sırada Kaynukâ oğulları pazarında bulunan ve taciz haberini öğrenen Müslümanlardan bir adam hemen Müslüman kadına tacizde bulunan 6 Ersoy, Sahîh-i Müslim’deki Hz. Peygamberin Savaşlarıyla (Gazveleriyle) İlgili Rivayetlerin Tespiti ve Siyer Kaynaklarıyla Karşılaştırılması, sf:18,65 7 TDV İslam Ansiklopedisi, sf: 299 8 Gündüz, a.g.e., sf:255-256 9 Ersoy, a.g.e., sf: 64 10 Gündüz, a.g.e., sf:225 11 Düşman olan taraflardan birer kişinin meydana çıkarak çarpışmasına denir. 12 Pişkin, Hz. Muhammed’in (SAV) Katıldığı Savaşlar, sf: 2-3 adamı öldürdü. Hz. Muhammed daha önce yapılan antlaşmanın ihlal edilmesi üzerine Kaynukâ oğullarını kuşatma altına aldı ve kuşatma 15 gün sürdü. Şiddetli muhasara altında kalan Kaynuka oğulları sonunda teslim oldular ve Medine’den sürülerek cezalandırıldılar13. f. Sevik Gazvesi14: Bedir mağlûbiyetinden sonra, maktul düşen Ebû Cehil’in yerine Mekke’nin liderliğini üstlenen Ebû Süfyân Hz. Peygamber ve ashabından müşriklere büyük bir üzüntü veren savaştaki kayıplarının intikamını almadıkça eşiyle birlikte olmamaya, yıkanmamaya ve koku sürünmemeye yemin etmişti. Gazvenin ardından bu yeminini yerine getirmek için 200 kişilik bir birliğin başında Medine’ye doğru yola çıktı. Müslümanlara ait hurmalıkları ateşe verdiler ve bazı Müslümanları öldürdüler. Baskın haberi Medine’ye ulaşınca Hz. Muhammed 200 kişiyle birlikte onları takip için harekete geçti, ancak Karkaratülküdr denilen mevkiye kadar vardığı halde yetişemedi. Dönüşte müşriklerin hızlı hareket etmek için müşriklerin attıkları çuvalların (Sevik) toplanıp Mediye getirilen çuvallar sebebiyle bu gazveye Sevîk Gazvesi adı verildi15. g. Karkaratkülküdr Gazvesi: İslâm ordusunun Bedir Gazvesi’nden dönmesinden yaklaşık bir hafta sonra, Benî Süleym ve Benî Gatafân kabilelerine ait kuvvetlerin Medine’ye 8 berîdlik mesafede bulunan Karkara mevkiindeki Küdr suyunun başında toplanmakta oldukları haberi alındı. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Medine’de yerine Siba‘ b. Urfuta’yı (veya İbn Ümmü Mektûm) bırakarak 200 kişilik bir kuvvetle yola çıktı Müslümanların gelişini duyan düşman dağılmıştır16. h. Zü Emer (Gatafân) Gazvesi: Gatafân kabilesinin Zü Emer’de toplanıp Medine çevresini yağmalamaya hazırlandıklarını öğrenen Hz. Muhammed Hicret’in 25.ayı Rebiülevvel ayının 12. Perşembe günü üzerlerine bir sefer düzenledi. İslam ordusunun 450 kişi ile katıldığı, bu sefere sırasında yağmurda ıslanan elbisesini kurutmakla meşgul olan Hz. Muhammed gizlice öldürülmek istemiş, fakat suikastçı onunla yüz yüze gelince sarsılmış, kılıcı elinden düşmüş, bunun üzerine Müslüman olmuştur. Herhangi bir çarpışma olmamıştır17. ı. Bahran Gazvesi: Hz. Muhammed, hicretin yirmi yedinci ayı başlarında Cemâziyelevvel Miladi olarak Kasım 624 tarihinde, Hicaz bölgesinin maden havzası olan ve Medine’ye 200 km mesafede bulunan Bahran (bazı kaynaklara göre Buhran) bölgesindeki Süleymoğulları’nın Müslümanlara karşı asker topladıklarını haber aldı. Medine’de yerine İbn Ümmü Mektûm’u vekil bırakarak 300 kişilik bir kuvvetle Bahran’a doğru yola çıktı. Bunu haber alan Süleymoğulları çevreye dağılıp kaçtılar. Bölgede bir süre kalan Hz. Muhammed, karşısında herhangi bir kuvvet göremeyince on gün süren bu seferden sonra tekrar Medine’ye döndü18. i. Uhud Muharebesi: Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler arasında yapılmış ikinci büyük savaş olan Uhud Gazvesi, hicretin 3. senesinin Şevval ayının yedinci gününde (24 Mart 625) meydana gelmiştir. Uhud Gazvesi için toplanan müşriklerin sayısı 3000 kişi Müslümanların sayısı ise 700 kişiydi. Hz. Muhammed savaş başlamadan önce Abdullah b. Cübeyr’i 50 kişilik okçular birliğinin başına kumandan tayin etti ve onlara savaş ister lehte, ister aleyhte olsun yerlerinden ayrılmamalarını emretti. Savaşın ilk aşamasında müşrikler yirmiden fazla ölü verdi. Müslümanlar peşlerine düştüler. Okçular düşmanın bozulduğunu ve Müslümanların 13 Gündüz, a.g.e., sf: 229 14 Vakıdî, Hz. Peygamber’in (S.A.V.) Savaşları, sf: 185 15 TDV İslam Ansiklopedisi, sf: 585 16 TDV İslam Ansiklopedisi, sf: 498 17 Vakıdî, a.g.e., sf: 195-197 18 TDV İslam Ansiklopedisi, sf: 491 galip geldiğini görünce yerlerini terk ettiler. Bunu gören Halid b. Velid Ayneyn tepesinin doğusundan Müslüman ordusunun arkasına sarktı Müslüman askerler üzerine ani bir baskın yaptı. Bunu gören Kureyş ordusu da geri dönerek Müslümanlara saldırdı ve savaşı kazandılar19. j. Hamrâü’l Esed Gazvesi: İlk İslâm tarihçilerinden Vâkıdî ve İbn Hişâm farklı iki rivayet naklederler. Sonraki tarihçiler de eserlerinde genellikle bu iki rivayetten birini tercih etmiş veya ikisini birleştirmişlerdir. İbn Hişâm Hamrâülesed Gazvesi’nin düşmanı korkutmak, Müslümanların Uhud’da verdiği kayıplardan dolayı zayıf düşmediğini göstermek amacıyla düzenlendiğini, Vâkıdî ise Resûl-i Ekrem’in bu gazveyi, Mekke’ye doğru yola çıkan Kureyş ordusunun geri dönüp Medine’ye baskın düzenleyeceğine dair haberlerin kendisine ulaşması üzerine tertip ettiğini söyler. Vâkıdî’ye göre Müslümanlar Uhud Gazvesi’nden sonra şehitlerini defnedip aynı gün Medine’ye dönmüşlerdir20. k. Ben-u Nadir Gazvesi: Uhud Savaşı sırasında düşmanlarını Müslümanlara karşı kışkırtmışlardır. Hz. Muhammed Nadiroğullarının yanına Hz. Ali ve Hz. Ebubekir ile gitmiştir. Kendisine suikast düzenleneceği teşebbüsünü görerek oradan ayrılmıştır. Bunun ardından Nadiroğullarına 10 gün içinde şehri terk etmelerini emrediyor. Hz. Muhammed’in emrine uymayan Yahudiler Ağustos 635 tarihinde kuşatılıp, 15 günlük direnişin sonucunda Medine’den ayrılıyorlar. l. Bedrü’l Mev’id Gazvesi: Bu gazve Hicretin 45. ayında, Zilkade ayının başında meydana gelmiştir. Hz. Muhammed 16 gün Medine dışında kalmış olup, İbn Revâha’yı Medine’ye vali atamıştır. Sefere Uhud Gazvesi sonunda Ebû Süfyân savaş meydanından ayrılmadan önce Müslümanlarla bir yıl sonra Bedir’de tekrar karşılaşmak istediklerini tehditkâr bir ifade ile söylemesi ve Hz. Muhammed’in bunun kabul etmesi sebebiyle çıkılmıştır. Ebü Süfyân sefer vakti geldiğinde istekli değildi. daha sonra baskılar sebebiyle sefere çıktı, ama yiyecek azlığını bahane ederek geri döndü ve Müslümanlar savaş alanında düşman olduğu için çatışma yaşamadan geri döndü21. m. Zâtü’r-Rika Gazvesi: Gatafânlılar’dan Enmâr, Muhârib ve Sa‘lebeoğulları’nın Medine’ye saldırmak için Nahl yakınında Sa‘d ve Şukra arasındaki Zâtürrikā‘ın çevresinde toplandığını bildirdi. Bu haber üzerine Hz. Muhammed düşmanın bulunduğu yere kadar gidip onlara bir baskın yapmaya karar verdi. 400 kişiden oluşan bir kuvvetle 10 Muharrem 5 (11 Haziran 626) tarihinde Medine’den ayrıldı22. Müslümanlar bir saldırıdan çekindikleri için Hz. Muhammed onlara korku namazı (salâtü’l-havf) kıldırdı. Bu namazın ilk defa bu sefer sırasında kılındığı da rivayet edilir23. n. Dumetül Cendel Gazvesi: Hicretin 49. ayının başında Rebiülevvel ayında meydana gelmiştir. Hz. Muhammed Şam’a yakınlaşmak istiyordu ve bu durumun Bizans İmparatorluğu üzerinde etkisi olacağını düşünüyordu. Ayrıca Dumetül Cendel adlı yerde çok sayıda insan olduğu ve bunların yolda erzak taşıyanlara zulüm yaptığı belirtilmiştir. Mezkur yere yapılan seferde karşı bir güçle karşılaşılmaması sebebiyle çatışma olmadan geri dönülmüştür24. 19 Gündüz, a.g.e., sf:229-231 20 Ersoy, a.g.e., sf:28 21 Vakıdi, a.g.e., sf:342-347 22 Ersoy, a.g.e., sf:31-34 23 Pişkin, a.g.e., sf:3 24 Vakıdî, a.g.e., sf: 356-357 o. Beni’l Müstallik (Müreysi) Gazvesi: Miladi 627 yılında Kureyşlilerin yanında yer alan Müstallikoğulları Medine’ye saldırmak için asker topluyorlar. Hz. Muhammed’in bunu öğrenmesi üzerine 700 kişilik bir kuvvetle sefere çıkıyor. Müstallikoğulları bunu haber alınca onlardan ayrılıyor. Müslümanlık tebliğini kabul etmemeleri üzerine başlayan savaşı kaybediyorlar. Bu savaş akabinde İslam ordusunca istimalet politikası uygulanmış ve Müstallikoğulları Müslüman olmuşlardır. ö. Hendek Savaş25ı: Mart 627 tarihinde gerçekleşmiştir. Müslümanların karşısında Kureyş Kabilesi yanında Medine’den çıkarılan Ben-u Nadir ve Mekke’de kalan Yahudi grupları yer almaktadır. Hayber’e yerleşmiş olan Nadiroğulları’nın kışkırtması mevcuttur. Ebu Sufyan komutasındaki 10.000-12.000 kişi vardır. İslam ordusu ise 3.000 kişi kadardır. Muhasara 20 gün kadar sürmüş olsa da sonuç alınamamıştır. Akabinde kuşatma kaldırılarak Mekke’ye dönülmüştür26. p. Ben-u Kurayza Gazvesi: Miladi 627 senesinde, Medine’de kalan son Yahudi kabilesi, Antlaşmaya göre şehrin savunmasına katılmadılar. Savaş ardından Hz. Muhammed onları İslam’a davet ediyor. Bunun reddedilmesi üzerine koşulsuz teslimiyet talep ediliyor. Bunun da ret edilmesi üzerine yaklaşık 15-20 gün kuşatma yapılmıştır. Akabinde, Tevrat’tan alıntı yapılarak savaş gücü olanlar öldürülüyor, kadın ve çocuklar ise esir alınıyor. Mallar ganimet olarak ganimet alınıyor. Peygamber buna onay veriyor ve gerilim artınca tarafların başına özlem duyması sonrasında Hudeybiye Antlaşması düzenlenmiştir27. r. Ben-î Lihyan Gazvesi: Benî Lihyanlar, Hicretin dördüncü yılında Bi'ri Maûna mevkiinde kırk civarında Müslüman şehit etmişlerdi. Reci' mevkiine İslam’ı öğretmen için gönderilmiş bulunan kimseleri şehit edenler de yine bu kabiledendi. Gereken cevabı verilmesi amacıyla 200 kişilik bir güçle üzerlerine yüründü. Müslüman ordusunun karşısına bir güç olarak çıkılmaması üzerine çatışma yaşanmadan seferden dönülmüştür. s. Gabe Seferi: Diğer adıyla Zü Kared olarak isimlendirilen sefer, Hz. Muhammed’e ait sağmal yirmi devenin, kuraklık yüzünden Medine yakınında uygun bir otlak olmadığı için Medine-Suriye yolu üzerindeki Gābe mevkiinde otlatılıyordu. Gatafân kabilesi anılan yere bir gece baskını düzenlemiştir. Hz. Muhammed’e baskına karşılık vermek ve baskında bulunanları takip etmek amacıyla yaklaşık 400 yüz kişilik bir kuvvetle Medine’den ayılsa da saldırganlara yetişilemedi28. ş. Hudeybiye Seferi: Hendek Gazvesi’nden sonra vuku’ bulan sefer Hz. Muhammed’in umre yapmak gayesiyle ashabı ile birlikte Mekke’ye doğru yola çıkması ve buna karşılık Kureyşliler Müslümanlar’ın savaş yapmak gibi bir niyetleri olmadığını; ancak umre yapmak hususundaki kararlılıklarını anladıkları halde onları Mekke’ye sokmamaya karar vermişler ve Hâlid b. Velîd kumandasında 200 kişilik bir süvari birliğini Gamîm mevkiine göndermişlerdir. Hz. Muhammed önce Hırâş b. Ümeyye’yi elçi olarak yollamış; ancak elçi çok kötü şekilde karşılanıp öldürülmek istenince başta Ebû Süfyân olmak üzere Kureyşliler arasında birçok akrabası bulunan Osman b. Affan’ı elçi olarak göndermiştir. Akabinde Hudeybiye Antlaşması düzenlenmiştir29. 25 Ersoy, a.g.e., sf:88-92 26 Pişkin, a.g.e. sf: 3 27 Ersoy, a.g.e., sf:38-41 28 Ersoy, 46-47 29 Çakmak, Sünni ve Şii Kaynaklara Göre Gazve ve Şeriyyelerde Hz. Ali, sf:63-67 t. Hayber Muharebesi: 628 yılında Medine’den çıkarıldıktan sonra Hayber’e yerleşen Ben-u Nadîr Yahudileri’nin, Suriye ve Irak bölgelerinden gelen ticaret yolu Dumetül Cendel’den geçip Hayber yoluyla Medine’ye ulaştığından kervanlar için bir tehdit unsuru oluşturmaları ve Mekkeli müşriklerle birlikte Müslümanlara karşı büyük bir saldırı hazırlığı içinde olmaları hasebiyle İslam ordusunca 1200 piyade ve 300 süvari ile sefere çıkılmıştır. Hayber fethedildiği zaman Yahudîlerin topraklarından elde edilen ürünün yarısını Müslümanlara vermeleri şartıyla Hayber’de kalmalarına izin verildi. Bu Hz. Ömer’in halifeliğine kadar devam etmiştir30. u. Mekke’nin Fethi: Hudeybiye Antlaşması ile, Benî Bekir b. Abdümenât ve Huzâa arasında Câhiliye döneminden beri süregelen kan davasının ortadan kaldırılmasına rağmen Kureyş’in desteğini alan Benî Bekir, Huzâa’ya gece baskını düzenleyerek kabilenin reisi Kâ‘b b. Amr ile bazı Huzâalılar’ı öldürmüştür. Bunun üzerine Huzâa kabilesi Medine’ye bir heyet göndermiştir. Hz. Muhammed, Kureyşliler’e bir mektup yollayarak Benî Bekir’le ittifaktan vazgeçmelerini veya öldürülen Huzâalılar’ın diyetini ödemelerini, aksi takdirde Hudeybiye Antlaşması ihlâl edilmiş olunacağından kendileriyle savaşacaklarını bildirmiştir. Kureyşliler, diyet ödemeyi ve Benî Bekir ile dostluktan vazgeçmeyi reddetmekle birlikte Hudeybiye Antlaşması’nı yenilemek üzere reisleri Ebû Süfyân’ı Medine’ye göndermişler; ancak Ebû Süfyân Medine’deki girişimlerinden olumlu bir sonuç alamamıştır. Akabinde hicretin sekizinci yılı Miladi 630 senesinin Ramazan ayında Müslümanlar kalabalık bir ordu ile geldikleri şehri kan dökmeden teslim almışlardır31. ü. Huneyn Gazvesi32: Hz. Muhammed Hudeybiye Antlaşması’nın yol güvenliği hükümleri çiğneyen Hevâzin kabilesinin çeşitli kolları üzerine 627-629 yılları arasında seriyyeler düzenlemişti. Hz. Muhammed meseleyi tam çözüme kavuşturmak amacıyla Hevâzin kabilesi üzerine miladi 630 yılında sefer düzenliyor. Şiddetli bir savaşın ardından Müslümanlar galip geliyor33. v. Taif Gazvesi: Huneyn’den kaçanların Taif’e sığınması ve burada kabul görmeleri üzerine Taif’in İslam karşıtı bir odak haline gelmiştir. Miladi 630 senesinde Hz. Muhammed buraya bir sefer düzenlemiştir. y. Tebük Seferi: İslâm-Bizans ilişkileri, Hz. Muhammed’in Herakleios’a İslâm’a davet mektubu göndermesi ve onun elçiye güzel muamelede bulunup elçiyi hediyelerle uğurlamasıyla dostane başlamıştır. Ancak Mûte Savaşı’ndan itibaren (Cemâziyelevvel 8/Eylül 629) o yıllarda Sâsânîler’e karşı önemli zaferler kazanan Bizans’ın âni bir saldırısından endişe edilmiştir. Nitekim Suriye’den Medine’ye gelen Nabatî tüccarların Herakleios’un Medine’ye saldırmak için hazırlık yaptığını ve Lahm, Cüzâm, Gassân, Âmile gibi hıristiyan Arap kabilelerinin Bizanslılar’a katıldığını, öncü birliklerinin Arap çölü sınırındaki Belkâ’ya ulaştığını haber vermesi üzerine Hz. Muhammed, Tebük Gazvesi’ne hazırlanmaya başlamıştır. Elli gün boyunca mücadele eden Müslümanlar Bizans’a galip gelmişlerdir34. 2. Seriyyeler 30 Ersoy, a.g.e., sf:106-110 31 Çakmak, a.g.e., sf:81-87 32 Ersoy, a.g.e., sf:55-58 33 Pişkin, a.g.e., sf: 7-8 34 Çakmak, a.g.e., sf: 95-102 Hz. Muhammed’in Hicretten kısa bir süre sonra başlattığı fiili mücadele döneminin en önemli faaliyetlerinden olan seriyyeler gerek strateji ve savaş taktikleri gerekse dinî ve siyasî sonuçları bakımından büyük önem taşır. Ayrıca kalıcı ve düzenli askerî gücün oluşumunda planlı tatbikat rolü oynamış, askerî ve idarî açıdan uygulamalı eğitim imkânı sağlamıştır. Seriyyelerin amacı gazvelerle bütünlük içinde, İslâmiyet’in yayılmasına engel oluşturan unsurları bertaraf etmek, Müslümanları maddî ve manevi baskılardan kurtararak dinlerini özgürce yaşayabilecekleri bir ortam sağlamaktır. Çeşitli kaynaklarda farklı sayılar ile ifade bulan seriyyelerin bir bölümüne ödevimizde yer verilmiştir. a. Sifülbahr (Îs) Seriyyesi: Hz. Muhammed, Medine’ye hicretinden 17 ay sonra Ramazan ayı başında Hz. Hamza’yı Sifülbahr’e gönderdi. Sifülbahr, Cüheynilerin arazisi olyp, Hz. Hamza’nın Sifülbahr’e gönderiliş sebebi, oradan geçerek Mekke’ye dönmek üzere olan Kureyş ticaret kafilelerini tehdit etmek ve gerekirse bu kafilelere baskın düzenlemekti. Müslüman kuvvetleri 30 süvariden oluşmakta olup, kervanda ise Ebu Cehil komutasında 300 süvari vardı. İki tarafın da müttefiki olan Mecdi b. Amr el-Cüheni’nin girişimleriyle savaş yapılmadan geri dönülmüştür35. b. Zâtü’s-Selasil Seriyyesi: Hz. Muhammed, Benî Cüzâm kabilesinin toprakları Zâtüsselâsil’in (Selâsil) etrafında Kudâa, Belî, Uzre, Belkayn, Âmile, Lahm, Cüzâm, Kelb ve Gassânî gibi kabilelerin bir araya gelip Medine’ye saldırmak için hazırlık yaptıklarını öğrenince düşmanı yerinde etkisiz hale getirmek için Amr b. Âs kumandasında 300 kişilik bir kuvvetle miladi 629 yılında seriyye göndermiştir. Amr b. Âs düşmanın sayıca üstün olduğunu görünce ek kuvvet istemiş ve 200 kişilik bir ek kuvvet gönderilmiştir. Çatışmayı Müslümanlar kazanmıştır36. c. Mûte Savaşı: Mûte, Lût gölünün güneyinde Kerek’e 11, Kudüs’e 50 km. uzaklıkta geniş tarım arazilerine sahip bir yerdir. Burada yapılan savaş Hz. Peygamber katılmadığı için bir seriyye olmakla birlikte bazı kaynaklarda “gazve, ba‘s (ordu), yevm”, Resûl-i Ekrem’in orduyu gönderirken üç kumandan tayin etmesinden dolayı da “ceyşü’l-ümerâ” (ba‘sü’l- ümerâ) diye de adlandırılmıştır. 3 komutanın şehit olması üzerine Halid b. Velid Komutan olmuştur ve başarılı taktikler ile kendisinden çok daha kalabalık bir orduya oldukça az kayıp vererek Medine’ye dönebilmiştir. Bu kaynaklarda başarı olarak addedilmektedir37. ç. Râbiğ Seriyyesi: Hicretin akabinde dahi Mekkeliler tarafından Müslümanlara yönelik düşmanlıklar devam etmiştir. Habeşistan dönüşü Medine’ye hicret imkanı bulamayan Mikdâd b. Amr müşriklerin ticari ve askeri bir sefer hazırlığında olduğunu söylüyor. Hz. Muhammed miladi 623 yılında Ubeyde b. Haris kumandasında tamamı muhacirlerden oluşan 60 ila 80 kişilik bir birlik oluşturuluyor. Kureyşlilerin ticaret kervanı ile karşılaşılmış olup, Ebu Süfyan kervanın başında yer alıyordu. Karşılıklı ok atışları savaşa dönüşmeden son bulan çatışmada Müslümanlar kayıp vermemiştir38. d. Harrar Seriyyesi: Kumandanından hareket edilerek Sa‘d b. Ebû Vakkās Seriyyesi de denilmektedir. Hicrî 1. yılın Zilkade ayında (Mayıs 623) bir Kureyş kervanının Harrâr’dan 35 Gündüz, a.g.e., sf: 223-224 36 Çakmak, a.g.e., sf:102-114 37 Sabuncu vd., İbn Sa‘d’ın Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr Adlı Eserine Göre Beytülmakdis, sf: 9-12 38 TDV İslam Ansiklopedisi 34. Cilt sf: 382-383 geçeceğini öğrenen Hz. Peygamber, Sa‘d b. Ebû Vakkās’ı 20 kişiden oluşan bir kuvvetle gönderdi. Kervana yetişilememesi nedeniyle çatışma olmadan geri dönülmüştür39. e. Fedek Seferi: Hicretin 6. yılında Şaban ayında vuku bulmuştur. Seferin sebebi Sa’d b. Bekr oğulları kabilesinin Hayber Yahudilerine yardım etmek amacıyla Fedek’te toplandıklarının haber alınmasıdır. Müslümanlar çarpışmayı kazanmışlardır40. f. Batn-ı Nahle Seriyyesi: Abdullah b. Cahş seriyyesi olarak da adlandırılan bu seriyye 627 yılının Şaban ayında vuku bulmuştur. Komutanlığını Abdullah b. Cahş yürütmekte olup emrinde 8 müfreze vardır. Kureyşe ait bir kervanı kervandakiler ve mallarla birlikte esir alarak Medine’ye dönmüşlerdir. Haram aylarda vuku bulduğu için yüzler gülmemiştir. Bakara Suresinin 217. ayeti inince haram aylarda vuku bulan bu hareket Müslümanları rahatlatmıştır41. g. Karede Seriyyesi: Hz. Muhammed Ebu Süfyan başkanlığındaki Kureyş kervanını vurması hasebiyle Zeyd. B. Harise kumandanlığında bir kuvvet gönderdi. Ciddi bir karşılık göremeyen Müslüman kuvveti ele geçirdiği malları Medine’ye getirdi42. h. Katan Seferi: Uhud Savaşında Müslümanların yenilgiye uğraması daha önce Müslümanların gücünden çekinen kabilelere cesaret vermiştir. Esedoğulları reislerinden Tuleyha b. Huveylid ve kardeşi Seleme, Uhud Gazvesi’nin üzerinden iki ay bile geçmeden Medine’ye baskın için asker toplamaya başlamışlardı. Hz. Peygamber de 150 kişilik bir seriyye hazırladı. Kumandan olarak aynı zamanda sütkardeşi olan ilk Müslümanlardan Ebû Seleme el-Mahzûmî’yi tayin etti ve Esedoğulları harekete geçmeden önce onların yurtlarına ulaşmasını ve ani bir baskın yapmasını emretti. Müslümanlar bu çatışmayı kazandı43. ı. Bi’rimaûne Seriyyesi: Hicretin 4. yılı başlarında Âmir b. Sa‘saa kabilesi reisi Ebû Berâ Âmir b. Mâlik Medine’ye gelerek Hz. Peygamber’i ziyaret etti ve ondan İslâmiyet hakkında bilgi aldı. Kendisi müslüman olmamakla beraber Hz. Peygamber’den kabilesine İslâm’ı anlatacak bazı kimseleri göndermesini rica etti. Ancak Hz. Peygamber’in, gönderilecek davetçilerin bir tehlike ile karşılaşmasından endişe duyduğunu ifade etmesi üzerine Ebû Berâ onların emniyetini garanti etti. Fakat Müslüman kafile gelmeden ölmüştü ve bu durum kafilenin hepsinin şehit edilmesi ile sonuçlandı44. i. Kuratâ Seriyyesi: Hz. Muhammed Hicret’in 6 yılının Muharrem ayında (Haziran 627), Basra-Mekke yolu üzerinde ve Medine’ye yedi gecelik mesafedeki Bekerat suyunun başında oturan Kuratâ Şerebbe koluna Muhammed b. Mesleme kumandasında otuz kişiden oluşan birlik gönderdi. Şerebbe’ye vardıklarında Müslümanlara düşman olan Benî Muhârib’e ait bir deve kafilesi görüldü. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme onları bir süre takip ettikten sonra saldırı emri verdi. Arkasından Kuratâ topraklarında düşmanı iyice görebilecekleri bir noktaya kadar ilerlediler. Kuratâlılar’ın koyunlarını sağıp dinlendirmekte, develerini suvarıp çöktürmekte oldukları haberi geldi ve aynı anda dört bir yandan hücuma geçildi. On kişi 39 TDV İslam Ansiklopedisi 16 Cilt, sf: 242-243 40 Köksal, Hz. Muhammed ve İslamiyet, sf: 182 41 Ağalday, Hz. Peygamber’in Cihad ve Savaş Anlayışı, sf:66-70 42 İshak, Hz. Peygamberin Hayatı ve Gazveleri (Kitabü’s Siyer ve ‘l-Megazi), sf: 90 43 Kara, Ashab-ı Suffe, sf: 756 44 Sezer, İslam Tarihinde Bi’rimaune Hadisesi Üzerine Bir Araştırma, sf: 247-265 öldürüldü ve on dokuz gün sonra muharrem ayının sonuna doğru Medine’ye dönüldü. Bu seriyyede iki saldırıdan 150 deve, 3000 koyun elde edildi45. j. Gamre Seriyyesi: Hz. Muhammed tarafından Hicretin 6. yılı Rebîülevvel (veya Rebîülâhir) ayında (Temmuz veya Ağustos 627) Medine’den Ukkâşe b. Mihsan kumandasında kırk kişilik bir müfreze Esedoğulları’nın oturduğu Gamre’ye yollandı. Esedoğulları, Hendek Gazvesi’nde de yine Uhud Gazvesinde olduğu gibi Kureyş ordusu saflarında yer almışlardı. Müslümanların üzerlerine geldiğini haber alan Esedoğulları bulundukları bölgeyi terkederek yaylalara çekildiler. Müslüman birlikleri Esedoğulları’ndan birini yakalayarak bulundukları yeri tespit ettiler. Müslümanların baskınına uğrayan müşrikler kaçıp dağıldılar. Ukkâşe b. Mihsan kaçanları takip ettirmedi46. k. Siy Seferi: Hz. Muhammed, 8 yılı Rebîülevvel ayında (Temmuz 629) Şücâ‘ b. Vehb’in kumandasında yirmi dört kişilik bir seriyyeyi Siy bölgesindeki Benî Âmir b. Sa‘saa’dan bir topluluğun üzerine gönderdi. Geceleri hareket edip gündüzleri gizlenilerek sabaha karşı saldırı gerçekleşti. Çok miktarda deve ve koyun ele geçirildi47. l. Zülcedr Seriyyesi: Ureyne (Becîle) ve Ukl kabilelerine mensup bir grup Medine’ye gelerek Müslüman olduğunu söyledi ve biat etti. Geldikleri sırada hasta ve bitkin durumda olan bu kişiler, hastalıklarının şiddetlenmesi üzerine Medine havasının kendilerine ağır geldiğini ileri sürdüler ve havasına alıştıkları bâdiyeye gitmek istediler. Sağlıklarına kavuşmaları için Medine’ye 6-8 mil uzaklıktaki Âir (Ayr) dağının yakınında Kubâ sınırları içinde kalan, zekât develerinin otlatıldığı Zülcedr’e (Cemmâ) yollandı. Daha sonra bu grup deve sürülerini alıp gitti ve çobana işkence yapıldı. Durumu öğrenen Hz. Muhammed, Kürz b. Câbir el-Fihrî’yi yirmi kişilik bir atlı müfrezenin başında canilerin üzerine gönderdi. Müslüman askerler saldırganları kuşatıp yakaladılar ve atlarının terkisinde Medine’ye götürdüler48. m. Türebe Seriyyesi: Hicretin 7. yılının Şâban ayında (Aralık 628) Hevâzin’den diğer üç kabilenin Müslümanlara saldırmak için iş birliği yaptığı haber alındı. Bunun üzerine Hz. Muhammed, Hz. Ömer’i otuz kişilik bir süvari birliğinin başında onlara karşı sevk etti. Kabileler burada toplanmışlardı. Ancak Müslümanların gelmekte olduğunu duyan kabileler bölgeyi terk edip civara dağıldılar. Geride bırakılan sürüleri ganimet olarak alan Hz. Ömer müfrezenin başında geri döndü49. n. Zâtüatlâh Seriyyesi: Hz. Muhammed Hicret’in 8 yılının Rebîülevvel ayında (Temmuz 629) Kâ‘b b. Umeyr el-Gıfârî’yi on beş kişilik bir grubun başında Zâtüatlâh’a gönderdi. Zâtüatlâh’a ulaşan Müslümanlar içlerinde süvarilerin de yer aldığı silahlı kalabalık bir toplulukla karşılaştılar. Çarpışmak isteyen bu insanları İslâm’a davet ettiler, ancak ret cevabı aldılar ve bir anda kuşatılarak ok yağmuruna tutuldular. Sonuçta Kâ‘b b. Umeyr hariç Müslümanların hepsi şehit edildi50. 45 TDV İslam Ansiklopedisi 26. Cildi sf: 431 46 Köksal, a.g.e., sf: 164-167 47 İbn-i Sad, Siyer, sf: 168 48 TDV İslam Ansiklopedisi 44. Cildi sf: 551-552 49 İbn-i Sad, a.g.e., sf: 198 50 TDV İslam Ansiklopedisi 44. Cildi sf:151-152 o. Halid b. Velid Ben-i Cezime Seriyyesi: Hz. Peygamber Mekke’nin fethinden sonra çevredeki kabileleri İslâm’a davet maksadıyla seriyyeler göndermeye başladı. Bu arada Hâlid b. Velîd’i de 350 kişilik bir seriyyenin başında Cezîme kabilesine gönderdi (Şevval 8 / Şubat 630). Hâlid b. Velîd Gumeysâ’ya varınca Cezîme kabilesinin silahlanmış olduğunu gördü. İslâmiyet’in Arap kabileleri arasında hızla yayıldığını söyleyerek onlardan silâhlarını bırakıp Müslüman olmalarını istedi. Bir kısmı silâhlarını bırakmak istediği halde bazıları buna şiddetle karşı çıktılar. Ancak aralarında geçen kısa bir tartışmadan sonra silâhlarını bıraktılar ve “Dinimizi değiştirdik” anlamında “sabe’nâ” dediler. Fakat Hâlid b. Velîd onların bu sözlerinden müslüman olduklarına kani olmadı. Sert ve disiplinli bir kumandan olan Hâlid b. Velîd, onların vaktiyle İslâm düşmanlarıyla iş birliği yaptıklarını da hatırlayarak kendilerini esir aldı ve askerler arasında dağıttı, ertesi sabah da öldürülmelerini emretti51. p. Usame b. Zeyd Seferi: Hz. Muhammed, Hicretin 11. yılının Safer ayında (Mayıs 632) Suriye bölgesine göndermek üzere Usame b. Zeyd kumandasında bir ordu hazırladı. Hz. Ebû Bekir ile Ömer gibi önde gelen sahabeleri de onun emrine verdi. Usame, Medine’nin dışında Curf denilen yerde karargâhını kurdu. Bu arada Hz. Muhammed’in hastalığı şiddetlendi Hz. Muhammed’in Mute Savaşı’nda şehit olanların intikamının alınması için hazırladığı bu ordu onun rahatsızlığı ve vefatı dolayısıyla yola çıkamadı52. r. Halid b. Velid Necran Seferi: Hz. Muhammed tarafından Rebîülâhir 10’da (Temmuz 631) 400 kadar asker Halid b. Velid komutasında Necran’a gönderilerek Hâris b. Kâ‘b kabilesini İslâm’a davet etmekle görevlendirildi. Hâlid, adı geçen kabilenin daveti kabul ederek Müslüman olduğunu haber veren ve ne yapacağına dair talimat beklediğini bildiren mektubuna cevap olarak Hz. Peygamber’den aldığı yazılı emir üzerine bu kabileden bir heyetle birlikte Medine’ye döndü. Heyet mensuplarını evinde on gün kadar misafir edip ağırladı53. 51 TDV İslam Ansiklopedisi 7. Cildi sf: 508 52 TDV İslam Ansiklopedisi 15. Cildi sf: 362 53 TDV İslam Ansiklopedisi 15. Cildi sf: 291 KAYNAKÇA AĞALDAY, Hilal, “Hz. Peygamberin Cihad ve Savaş Anlayışı”, Hiper Yayın, İstanbul, 2019 e kitap: https://books.google.com.tr/books?id=wnisDwAAQBAJ&pg=PA69&dq=batn% C4%B1+nahle+seferi&hl=tr&sa=X&ved=2ahUKEwjkhIDAhMbtAhVCw4sKHTfDBDEQ6 AEwAnoECAYQAg#v=onepage&q=batn%C4%B1%20nahle%20seferi&f=false ÇAKMAK, Fatih Muhammed (2017), Sünnî ve Şiî Kaynaklara Göre Gazve ve Seriyyelerde Hz. Ali (Eş-Şâmî Ve El-Meclisî Örneği), Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, El -VAKIDÎ, Abdullah b. Ömer, Hz. Peygamber’in Savaşları (Kitâbü’l Megazî), İlk Harf Yayınları, İstanbul, 2016 ERSOY, Büşra (2019), Sahîh-İ Müslim’deki Hz. Peygamber’in Savaşlarıyla (Gazveleriyle) İlgili Rivayetlerin Tespiti ve Siyer Kaynaklarıyla Karşılaştırılması, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya GÜNDÜZ, Mehmet Salih, Hz. Hamza’nın Hayatı, Kişiliği ve İslam Tarihindeki Yeri, Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi C:4 S:2 sf: 211-242 İBN İSHAK, Muhammed, Hz. Peygamberin Hayatı ve Gazveleri (Kitabü’s Siyer ve’l Megazi ), İlk Harf Yayınları, İstanbul, 2013 e kitap: https://books.google.com.tr/books?id =g3yzDwAAQBAJ&pg=PT451&dq=karede+seferi&hl=tr&sa=X&ved=2ahUKEwiZyP-zh 8btAhULmIsKHX-DB8Q6AEwAHoECAQQAg#v=onepage&q=karede%20seferi&f=false İBN SAD, Siyer, Gül Matbaacılık, İstanbul, 2019 e kitap: https://books.google.com. tr/books? id=CXXcDwAAQBAJ&pg=PT643&dq=siy+seriyyesi&hl=tr&sa=X&ved=2ahUKEwjk__77t MbtAhVioosKHVVUDzIQ6AEwAnoECAEQAg#v=onepage&q=siy&f=false KARA, Hilal&Abdullah, Ashab-ı Suffe, Gül Matbaacılık, İstanbul, 2020 e kitap: https://books.google.com.tr/books? id=neQIEAAAQBAJ&pg=PT373&dq=katan+seferi&hl=tr&sa=X&ved=2ahUKEwjMyZXTi cbtAhUIHHcKHdAAEQQ6wEwAHoECAIQAQ#v=onepage&q&f=false KÖKSAL, M.Asım, “Hz. Muhammed ve İslamiyet”, Erkam Yayınları, İstanbul, 2015 e kitap:https://books.google.com.tr/books?id=jihZDwAAQBAJ&pg=PA182&dq=fedek+seferi &hl=tr&sa=X&ved=2ahUKEwjNz8aGgsbtAhXWHXcKHTveAxkQ6AEwAXoECAUQAg#v =onepage&q=fedek%20seferi&f=false ÖRS, KIRLANGIÇ, ERYÜKSEL, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Gün Yayınları, Ankara, 2007 PİŞKİN, Hatice Nur, Hz. Muhammed'in (Sav) Katıldığı Savaşlar, Dergi park: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/871373 SABUNCU, Ö. ve SARKOZ, B. (2019), İbn Sa‘d’ın Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr Adlı Eserine Göre Beytülmakdis, Journal of Islamicjerusalem Studies, C:19 S:1, sf: 1-18 SEZER, Mustafa, (2015), İslâm Tarihi’nde Bi’r-i Maûne Hâdisesi Üzerine Bir Araştırma, Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C:2, S:2 sf: 247-274

Sosyolojik savaş, doğrudan toplumu, toplumun yapısını ve bu yapıda var olan inanç ve değerleri hedef alan post modern ve sinsi bir savaş türüdür. Her savaşın sosyolojik sonuçları vardır fakat sosyolojik savaş doğrudan doğruya toplumsal yapıya yönelik plânlı, sistematik ve uzun vadeli bir saldırı şeklindedir.

Bireyleri ahlâklı ve dürüst olmakla sorumlu kılan inançları erozyona uğratıldığında, bireyler arası hukukun ahlâk ve dürüstlük çerçevesinde gerçekleşmeyeceği, çıkar odaklı ilişkilere dönüşeceği malumdur. Yani, inanç bakımından zayıflamış bireyler öncelikle iç âleminde duygu çatışmaları yaşayacaktır. Baskın duygu, bireyin diğer duygularına tahakküm edecektir. Örneğin çıkar duygusu, dürüstlük duygusuna ve iradesine baskın gelecektir. Bu iç çatışma dışta bir davranış formuna dönüştüğünde, artık bireyler baskın duygularını dışa vuracak ve çatışma bireyler arası boyut kazanacaktır. İşte inançlara yöneltilen saldırılar, örneğin “İnsan maymundan türemiştir!” gibi bilimdışıyken bilimselmiş gibi takdim edilen teorilerin maksadı, inançları ve dolayısıyla da bu inançların gereği olan mükellefiyetleri temelinden yıkmaktır. Bireyden başlayan değişim süreci, giderek aileye, bireyler arasına ve topluma yansıyarak artık sosyolojik bir değişim boyutu kazanacaktır. İşte sosyolojik savaş, bu türden saldırıları kurgulayan ve yürüten bir savaştır.

Günümüzde toplumlara yönelen birincil tehditler ani olaylardan değil, yavaş ve tedrici süreçlerden gelmektedir. İşte, hedef topluma geri dönüşü uzun yıllar alacak ve gerçekleştiğinde de artık o toplumun geçirdiği değişimi anlama kabiliyetini yitirmesine dahi yol açacak operasyonlar yapılmaktadır. Üstadımızın “idrak iğdişi” dediği hadise tam da budur. Yapılan kötülüğü anlamak için idrak melekesi lazım ama kötülük de zaten evvela idrak aletinden işe başlamıştır. Sosyolojik savaş böyle bir tabiata sahiptir. Savaşın taraflarını ve savaşın mağdurlarını savaştan haberdar etmek bile çok zordur. Dahası aslında düşmanca fikirler zerk edenler kişi tarafından sevilip sayılırken onu bu zararlı fikirden korumak isteyene düşmanca duygular besleyebilir.

Sosyolojik savaşın yöntemleri klasik savaşlardan çok daha farklıdır. Sosyolojik savaşın en temel tekniği belirli bir şekle sokulamaz ve hedef toplumun bir karşılık vermesine imkân tanıyan dinamiklerine odaklanır. Hedef topluma karşı, kendi ordusu, bürokrasisi, eğitim sistemi ve medyası kullanılmaktadır. Bütün bu kurumlar o toplumun kimlik değerlerine karşı örgütlenmektedir.

Ruhî ve fikrî müesseseleri felç olmuş bir toplum bağışıklık sistemi bozulan bir insana benzer. Karşı koyacak unsurlar işlemez hale gelmiş ise, ne ile karşı koyacaktır? İşte sosyolojik savaş, öncelikli hedef olarak toplumların bağışıklık sistemlerini hedef almaktadır. Toplumların dinî, millî kültürü gibi inanç ve kültür değerlerinden yalıtılmış kurumların, topluma yönelen saldırılara karşı koyabilmesi düşünülemez. Koruyacak olanlar, bozacak olanlara dönüşmüşse, korunacak olanların vaziyeti içler acısı bir hâl alır.

Sosyolojik savaş, toplumların dayanışma ve sosyal bütünleşme dinamikleri ile ilgilenir. Hedefi, toplumu oluşturan bireylerin ve ailelerin dayanışmacı özelliklerini ortadan kaldırmak, bireyin ve ailenin topluma güç veren formunu bozmaktır. Sosyolojik savaşlarda, bireysel ve toplumsal davranışa kaynaklık eden inanç ve değerler sistemi hedef alınmaktadır. Özellikle hedef toplumun sosyal gücünün zayıflatılması ve yıkılması amacıyla birey-ahlâk yabancılaşması, toplum-değerler yabancılaşması, aydın-halk yabancılaşması, toplum-devlet yabancılaşması, alt kimlik yabancılaşmaları, bölgesel yabancılaşmalar, dayanışma ve uzlaşma kültürünün yok edilmesi, yeni ulusal, etnik ve dinî kimlikler inşası, dışlama, ayrıştırma ve çatışma kültürünün geliştirilmesi gibi sosyolojik operasyonlar gerçekleştirilir. Bu ve benzeri amaçlar, hedef toplumun demografisinde, kültürel ve sosyal dokusunda, tarihten gelen yapısında dönüşümlere yol açar ve hedef toplumu üzerinde tek yanlı çıkar ilişkisi kurmaya elverişli bir yapıya kavuşturur. Çünkü toplumsal bütünlük ve dayanışmayı, bireysel ve toplumsal bilinçte koşullayan şey, inanç değeri olan manevi ve kültürel dinamiklerdir. Sosyolojik savaşın hedefi, manevi ve kültürel dinamiklerin bu inanç değerini ortadan kaldırmaktır. Bu gerçekleştiğinde, bireylerin iyi, kötü, doğru ve yanlış bilinçleri bozulacak, sorumluluk duyguları ortadan kalkacak, bireysel ve toplumsal davranış modelleri değişecektir. Neticede ise, hedef toplum kendi bünyesinde iç çatışmalar yaşamaya başlamasının yanında, devletin siyasi, ekonomik ve askerî politikalarını desteklemekten uzak bir sosyolojik form kazanmış olacaktır. Sosyolojik savaş klasik savaşlardan farklı olduğu gibi, silahları da farklıdır. Çünkü sosyolojik savaş, sosyolojik organizmanın sosyal bedeni, beyni, aklı ve zihnini, karakterini, şahsiyet özelliklerini hedef alır. Bu hedeflere bireylerin ve ailelerin ve toplumun gözü, kulağı vasıtasıyla ulaşır. Dolayısıyla göze ve kulağa hitap eden bütün araçlar bir savaş silahı olarak kullanılır.

Bu savaşların en fonksiyonel aracı, bizatihi hedef toplumların eğitim sistemleridir. Toplumun temel kimlik değerlerini ideolojik bir değerler dizisi ile dışlayan bir eğitim sistemi, o toplumun bir kurumu değil, bilakis, o toplumun en stratejik, en hayati noktasına konuşlandırılmış bir sosyolojik saldırı silahıdır.

Televizyonlar, gazeteler, sinema ve tiyatro gibi birçok kitle iletişim unsuru ile internet ve buna bağlı sosyal medya unsurları da dâhil edilebilir.

Sosyolojik saldırı, hedef toplumu karşı koyamaz bir hale getirir. Hatta toplumun kendi bünyesindeki harici etkilere karşı koyacak güçleri emri altına alır. Onları araç olarak kullanır. Toplumun gücü, toplumun aleyhine olarak toplum düşmanlarının meri altındadır artık… Böyle toplumların orduları vardır, ancak iç güvenlik gücüne dönüşmüştür. Eğitimleri vardır, fakat topluma yabancılaşan ve kendi içinde çatışan kuşaklar üretmektedir. Halk ile yönetim, aydınlarla halk ve tüm toplumsal sınıflar daima bir tezat ve çatışma halindedirler. Dayanışma kültürü bozulduğundan, ancak dayanışma ile çözümlenecek sorunlar gittikçe yığılır. İletişim araçları, dışlayıcılığı, rekabet ve çatışmaları aktaran ve kışkırtan bir işlev kazanır. Toplum ve kurumları, ahlâki ve manevi değerleri aktive eden kültür ve inanç kodlarını iç tehdit olarak tanımlayan bir güvenlik kültürü ve ideoloji ile kuşatılmıştır. İnanç ve kültürün zayıflaması, sosyal hastalıkların gittikçe yaygınlaşmasına, bireysel, grupsal ve sınıfsal ikili, üçlü ilişkilerde salt çıkar odaklı davranış kalıpları ile şekillenmiş bir sosyal yapının ortaya çıkmasına yol açar. Bu özelliklere sahip bir toplum, eline hangi imkân ve kabiliyet geçse, olumlu olarak kullanamaz. Güzellerimizi, çirkinleştirir. Doğrularımızı, yanlışlaştırır. İyilerimizi, kötüleştirir. Doğru kaçar, güzel küser, iyi yılar! Bu özellikleri toplumların doğal akış içinde kazandığı özellikler olarak tanımlamak; “kazandırılmış özellikler” olma ihtimalini göz ardı etmek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Çünkü pozitif bilimlerin sunduğu verilerle doğanın manipüle edilebilmesi kadar, sosyal bilimlerin sunduğu verilerle de toplumların manipüle edilebilmesi açık bir gerçektir. Maddemizi, doğa emperyalistleri, ruhumuzu da sosyal bilim emperyalistleri bir yap-boz tahtası olarak maddeleri ve ruhlarına avdet ettirmek isterler. Meseleye özelden genele şümullü ama somut bir çerçeve takmak için Servet Turgut’tan aktaralım. Onun “Yavuzname” isimli eserinden:

“Müslüman Kürt’ün, Şii Şah İsmail elinden neler çektiğini ve Sultan Selim Han’a biat ettikten sonra Türk ile daima derinleşmiş kardeşliğinden bahsettik… Aslında Malazgirt evvelinden beri süregelen bu kardeşlik ukdesi, Kemalizm’in İslam düşmanlığı temelli politikalarına kadar asla seyrelme göstermemişken, Türk ile Kürt’ü, İslam’da kurşun gibi eritilerek karışmış beraberliğinden ayırmak için Kızılbaş Türkçü (!), Laik Kürtçü (!), Marksist Alevi (!), Ateist Milliyetçi (!), Demokrat İslamcı (!) gibi fikir akrabalığı evliliğinden doğma bütün ucube kimlik yaratıkları el birliği etmiş, Müslüman Türk’ün, Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat tuğrasıyla bütün Müslümanların lideri olarak içinden tebellür ettirdiği Yavuz Sultan Selim Hazretlerini hedefe koyarak gözden düşürmeye çalışmıştır! “Gözünden düşürenin gözü çıksın!” yollu imani bir ahd ile belirtmek lazımdır ki; 15. İslam asrında artık, kapımıza “Suyumuzu bulandırıyorsun!” bahanesiyle gelen her pislik kurt, karşısında masum bir kuzu değil, Yavuz Sultan Selim’e edilmiş ve güncelliğini hala yitirmemiş biatiyle ister Türk, ister Kürt, ister Arap olsun, ama illaki keskin pençeli bir İslam aslanı bulacaktır!”

Yavuz Sultan Selim, kendi devrinde savaşlar vermiş ama onu gözden düşürmek, böylelikle toplumun değer yargılarının yekûn bir kısmını da gözden düşürmek yollu sosyolojik saldırılar onun özelinde sürmektedir.  

Meseleyi tarihî plândan çıkaralım, yakın plânda daha özel bir tespit ve ispat vesikası kabilinden yine Servet TURGUT un “İçimizdeki CİN” eserine atıfta bulunalım. Gezi Parkı Olaylarının daha ilk anlarında yüzlerce gence yapılan bir sohbetin kayıtlarına muhtevi bu eser, hem sosyolojik savaşın yöntemleri, hem de hedefleri açısından okuyanlarına ışık tutacaktır. Kitap aslında, kaleme alındığı tarihten sonra gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişiminin de haberini vermekte, sosyolojik savaşın taktiklerini öngörmesi yanında, Türkiye’nin sosyolojik savaşın hedefi olarak nasıl bir cenderenin içinde olduğunu da fikrî ve tarihî bir plânda fotoğraflamaktadır.

Türkiye, küresel güçlerin gözünde merkez ülkedir. Ancak, yüz yıldır jeopolitik gücü pörsümüş, bu güce kaynaklık edecek kültürden uzaklaşmış bulunmaktadır. Türkiye’nin İslam’ı temsili itina ile önlenmektedir. Bu sebeple küreselde İslam, yerelde irtica adı altında İslam ile mücadele edilmektedir. Ayrıca Türkiye’de toplumsal yapının ana gövdelerini oluşturan Türkler ve Kürtler, etnik bağlamda çatıştırılmak istenmektedir. Böylece lider halkanın dağılma göstermesi söz konusudur.

İslam Dünyasının Ortadoğu’ya dönüştürülmesinde, Batı’nın askerî müdahalelerinde olduğu gibi, kültürel, ekonomik ve politik; kısaca sosyolojik müdahalelerinde de asıl hedef tahtasını İslam dayanışması oluşturmuştur. Çünkü dünya coğrafyasının ‘hammadde deposu’ ve ‘tüketim pazarı’ niteliğindeki bir bölgesini Batı’ya karşı tek merkezden karşı koyan bir inanç, kültür ve siyasal bütünlük inşa eden ‘İslam dayanışması’ sosyolojik saldırıların hedefi haline gelmiştir. Bu hammadde deposuna ve tüketim pazarına erişmek isteyen Batı’lı sanayi toplumları, İslam bölgesindeki ‘İslam dayanışmasından’ kaynaklanan ‘jeopolitik gücü’ yıkmayı temel bir strateji haline getirmişlerdir. Gerçekleştirilen sosyolojik saldırılarla, İslam toplumları parçalanmışlar ve tek merkezli politik güç olmaktan çıkarmışlardır. Sonuçları ortadadır. Artık yeryüzünde bir İslam bölgesinden bahsedilememektedir. İslam dünyası artık öznelik vasfını kaybetmiş, nesneliğe döndürülmüştür. Yer altı zenginlikleri yağmalanmaktadır. Birer tüketim toplumu haline gelmişlerdir.

Türkiye ve İslam dünyasına yönelik sosyolojik savaşa, en uygun mukabele sistemini Büyük Doğu ile Necip Fazıl KISAKÜREK Hazretleri kurmuştur. Büyük Doğu Mütefekkiri, yalnız Türkiye’ye değil, İslam dünyasına da değil, bütün dünyaya bir şey söylemiştir. Yaşanamaya değer hayatın, tatbik ölçülerini sunmuştur. Onu “Kaldırımlar Şairi” denen mahpushanesinden tanımıyoruz. Farkına varılamamış kıymetinin farkındayız. Bu manada, “Büyük Doğu-Seriyye” ismi, fikir ve hamle hareketi vasfımızla bu savaşta var olduğumuzu ve bu yolda pervasız yürüyeceğimizi zaten söylüyoruz. Biz söylüyoruz, fiilde tecelli edecek fikrimizle de zaten bunu bütün dünyaya göstereceğiz…

Meseleyi, gene Servet Turgut’un “ruhumuza astığı tabela” olarak vasfedebileceğimiz cümleleriyle kapayalım.  “Kavgaya Süren AŞK”tan:

 “Mana olmadan icra edilen kavga, köpeklerin kemik kavgasından farksızdır! Oysa gerçek aşkın cepheye sürdüğü bir kavga, insanlık davasının geçit merasimidir! Mevlana o yandan ve kendi çağından Mesnevi'yi yazar, bu yandan ve çağımızdan biz, Mesnevi ile korunmaya çalışılan mana için kavga ederiz! Kavgamız aşkımız içindir! Nefsanî zevk ve horozlanmaların İslam müntehasında "cihatmış" gibi havaya bürünmesine bakmayız! Kavgayla aşkın nikâhında doğanlarız biz! Bir yanda aşkın sır sinyallerinden habersiz kazmalar, bir yanda kavganın aşk serenatlarına bigâne kılkuyruklar, ne o yana, ne bu yana, voltasını daima müstekbirlerin bin bir hesapla kurdukları dengelerini ters döndürmek üzere vuranlarız biz! Aşk ile kavganın nişan kurdelesinde konuşan makas, ağlayan yumruk, dikenleriyle bostanını savunan gülleriz biz! Aşkın cepheye sürdüğü kavgayız biz! Kavgaya süren aşkın bendesiyiz biz!”

Düşman, sosyolojik soslu bir soysuzlukla geliyorsa üstümüze, biz de ruh, fikir ve toplum dinamiklerimizden aldığımız kuvvetle ona mukavemet edecek ve ona karşı koyacağız. Her meseleden İslam davasına geçit bulanlara selam olsun!

Hakan BAYKARA

Bu yazımızda Hz. Muhammed döneminde yapılan savaşlar hakkında neden-sonuç ilişkisi içinde genel bilgi verdik.

Bu Yazının İçindeki Başlıklar:

İslamiyet’in Varoluş Mücadelesi

İslamiyet ortaya çıktığından beri daha öncesinden oluşan Hristiyanlık ve Musevilik dinleri tarafından küçük görülmüş ve yok edilmeye çalışılmıştır. İslamiyet’in ilk dönemlerinde başka dinlerin ve insanların etkisiyle yok olmamak için Müslümanlar, dinlerini muhafaza etmek için sayısızca savaşa girmişlerdir. Müslümanlar, bir yandan savaşlarla kendilerini müdafaa etmeye çalışırken aynı zamanda seferler düzenleyip İslamiyet’i yaymaya ve Müslüman nüfusunu arttırmaya çalışmışlardır.

Hz. Muhammed Döneminde Yapılan Savaşlar

İslam Devletinde Hz. Muhammed döneminde savaş, baskın ve savunma niteliğinde bir çok askeri harekat düzenlenmiştir. Bu askeri harekatların bir bölümü Hz. Muhammed tarafından yönetilen, bizzat kendisinin katıldığı ve gazve olarak adlandırılan savaşlardır. Bir bölümü ise Hz. Muhammed döneminde gerçekleşen ama onun doğrudan katılmadığı ve seriyye olarak adalandırılan savaşlardır.

Hz. Muhammed döneminde 27 tane gazve gerçekleştirilmiştir. Seriyyelerin sayısı ise tam bilinememekle birlikte 35 – 66 arasında bir rakam kaynaklarda yer almaktadır. Hz. Muhammed döneminde yapılan savaşlar;

  • Bedir Savaşı (624)
  • Uhud Savaşı (625)
  • Hendek Savaşı (627)
  • Hudeybiye Antlaşması (628)
  • Hayber’in Fethi (629)
  • Mute Savaşı (629)
  • Mekke’nin Fethi (630)
  • Huneyn Seferi (630)
  • Taif Seferi (630)
  • Tebük Seferi (631)

Bedir Savaşı (624)

Mekkeliler, Medine’ye göç eden Müslümanların mal varlıklarını barındıran bir kervanı Şam istikametine göndermeye karar vermişlerdir. Ticaret aracılığıyla kazanacakları maddi gelir ile Müslümanlara karşı savaşmayı hedeflemişlerdir. Müslümanlar, Mekkelilerin bu planını öğrenince, Şam’a doğru giden kervanın Şam’a ulaşmasını engellemek ve göz korkutmak için sefere çıkmışlardır. Savaş, Bedir Kuyularında yer bulmuştur ve Müslümanlar galip gelmiştir. Bedir Savaşı’nda kazanılan ganimetler, savaşan kişilere eşit bir şeklide dağıtılmıştır. Esirlerin çoğu bırakılmıştır.

Uhud Savaşı (625)

Mekkeli müşrikler, kaybettikleri Bedir Savaşı’nın karşılığını vermek ve Müslümanların kontrol ettiği Suriye-Mısır ticaret yolunu kontrol altına almak gayesiyle Mekkelilere karşı harekete geçmişlerdir. Hz. Peygamber’in verdiği emire uymayan, Aheyn Tepesi’ndeki yerlerinden ayrılan okçular; Müslümanların savaşta büyük oranda zara görmelerine sebebiyet vermiştir. Savaş sırasında Hz. Muhammed yaralanmış, Hz. Hamza da şehit düşmüştür. Mekkeli müşrikler savaşın sonucunda tam galibiyet sağlayamadıkları için geri çekilmişlerdir. Mekkeli müşrikler hedeflerine tam olarak ulaşamamışlardır.

Uhud Savaşı ile ilgili olarak Uhud Savaşı Nedir? Nedenleri ve Sonuçları başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Hendek Savaşı (627)

Hendek Savaşı; Mekkeli müşriklerin, Müslümanları yok etmek yolunda gösterdikleri son çabadır. Mekkeli müşrikler son bir kez Müslümanları yıkmak için bu savaşı başlatmışlardır. Savaşta, Medine’nin etrafına hendek kazılarak savunma yapıldığı için adı “Hendek Savaşı” olmuştur. Mekkeli müşrikler, hendeği geçememiş ve Müslümanların savunma gücü karşısında zayıf kalmışlardır. Savaş, şiddetli bir fırtına dolayısıyla bitmiş ve müşrikler geri çekilmiştir.

Hudeybiye Antlaşması (628)

Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanlar; Kâbe’ ye gidip Müslümanlık görevleri olan tavaf etme eylemini yerine getirmek ve özledikleri Mekke’ye geri dönmek istemişlerdir. Mekke ile arasında 17 km’lik bir mesafede bulunan Hudeybiye’de konaklamışlardır. Müslümanlar; müşriklere, Mekke’ye gelme amaçlarını iletmeleri için Hz. Osman’ı elçi olarak göndermişlerdir. Ancak elçileri esir alınınca Hz. Muhammed biat almıştır. Müşrikler bu durum karşısında işin ciddiyetinin farkına varmış ve Müslümanlar ile Hudeybiye Antlaşmasını imzalamışlardır. Antlaşmaya göre, o yıl boyunca Müslümanların Mekke’ye gidip umre yapmaya izinleri yoktu. Mekkeli biri Hz. Muhammed’e sığınırsa velisinin sözü ile geri teslim edilecekti, ancak bir Müslüman Mekke’ye sığınırsa geri teslim edilmeyecekti. Hudeybiye Antlaşması, kısa vadede Müslümanların aleyhine olan bir antlaşma gibi gözükse de uzun vadede çok fayda sağlamıştır. Antlaşma sonucunda Kureyş İttifak’ı parçalanmış, İslamiyet hızla dağılmış ve Arap Yarımadasının çok büyük bir kısmı Müslüman olmuştur. Hudeybiye Antlaşması ile Mekkeliler resmen Müslümanları tanımıştır.

Hayber’in Fethi (629)

Yahudiler, Şam ticaret yolunu tehdit edip ticareti aksatmaktaydılar ve aynı zamanda Mekkeli müşriklerin Müslümanlara karşı daha çok cephe almalarını sağlamaktaydılar. Bu nedenle Hz. Peygamber’ in emiri ile Hayber üzerine sefer düzenlendi ve Yahudiler’ in kalesini kuşatıldı. Kuşatma karşısında zayıf kalan Yahudiler, Şam ticaret yolunda çıkardıkları huzursuzluklara son vermek durumunda kalmışlardı. Bunun sonucunda Şam ticaret yolundaki huzur ve güvenlik sağlanmış oldu.

Mute Savaşı (629)

Hz. Muhammed çeşitli mektuplar veya gönderdiği elçiler aracılığıyla civar ülkeleri İslamiyet’ e davet etmekteydi. Hz. Muhammed, Hristiyan olan Gassaniler’e de bir elçi göndermiştir. Fakat gönderilen elçi Gassani valilerinin birisi tarafından öldürülmüştür. Yaşanan bu olay sonrasında Hz. Muhammed bizzat bir orduyu teşkilatlandırıp, orduyu Gassani bölgesine yönlendirmiştir. Üstüne bir ordu geldiği haberini alan Gassani hükümdarı yardım almak amacıyla Bizans ile iletişime geçmiştir. Bölgeye, Bizans tarafından sevk edilen ordu ile Müslümanların ordusu arasında bir savaş yapılmıştır. Savaşın sonucunda Müslüman ordusu galip gelmiştir. Bu savaş sonrasında, Müslümanlar kendilerinden sayıca ve nitelik bakımından daha üstün olan bir orduyu yenecek seviyeye geldiklerini fark etmişlerdir. Mute Savaşı aynı zamanda Müslümanlar ve Bizans arasındaki ilk savaş olma özelliğini taşımaktadır..

Mekke’nin Fethi (630)

Hudeybiye Antlaşmasının ardından Müslümanlar ve Mekkeli Müşrikler birbirleri ile savaşmama kararı almışlardı. Ancak Mekkeli müşriklerden olan Beni Bekir kabilesi, Müslümanlara bağlı olan Huzaa kabilesine saldırıp antlaşmanın kurallarını çiğnemiştir. Hz. Peygamber bu olay sonrasında öldürülen Müslümanların kan bedelinin ödenmesi ya da Beni Bekir kabilesi ile olan ilişkilerin kesilmesini talep etmiştir. Mekkeliler bu talebi yerine getirmemişlerdir. Bunun sonucunda Hz. Peygamber ordusunu teşkilatlandırıp Mekke’ye doğru yol almaya başlamıştı. Mekke’ye varınca Müslümanlar, kendilerine karşı çok büyük bir direniş ve savunma olmadığı için uzun ve kanlı bir savaş vermeden Mekke’yi ele geçirmişlerdi. Hz. Peygamber’in izlediği barışçıl politika; genel af çıkmasına, esir alınanların özgürlüğünün geri verilmesine ve savaş sırasında alınan malların geri verilmesini doğurmuştur. Mekke’nin Fethinde çok fazla can ve mal kaybı yaşanmamıştır. Fetih sonrasında Kureyş müşrikleri, Müslümanlar ve Hz. Peygamber’e karşı daha barışçıl ve düşmanlıktan uzak bir tutum sergilemeye başlamışlardır. Tüm bu gelişmeler Hicaz Bölgesi’nde İslam’ın yayılması kolaylaşmasını ve hızlanmasını sağlamıştır.

Mekke’nin Fethi ile ilgili olarak Mekke Ne Zaman Fethedildi? Mekke’nin Fethi Hakkında Bilgi başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Huneyn Seferi (630)

Huneyn Seferi aynı zamanda Huneyn Gaznesi olarak da anılmaktadır. Kuran-ı Kerim’de adı geçen iki gazveden biri olma özelliğini taşımaktadır. Hz. Peygamber Mekke’den ayrılmadan önce Hevazin ve Sakif putperest kabilelerinin savaş açmaya hazırlandıklarının haberini almıştır. Mekke’de bulunan Müslüman ordusu bu haberin üzerine düzenlenip savaşmak üzere yola çıkmışlardır. Bu sırada Hevazin ve Sakif kabileleri gibi bir sürü putperest kabilenin Taifliler tarafından teşkilatlandırılıp Müslümanlara karşı savaş hazırlıkları yaptığı ortaya çıkmıştır. Tüm bu olaylar gerçekleşirken Hz. Peygamber’in, putperest kabilelere karşı savaşması için düzenlediği ordu çatışmalara girmiştir. Uzun süren savaşlar sonrasından Müslüman ordusu galip gelmiştir. Putperest kabileler de mağlup olmuştur. Huneyn Seferlerinin sonucunda Müslümanlara karşı olan son putperest tehdit de bertaraf edilmiş ve Müslümanların güvenliği sağlanmıştır.

Taif Seferi (630)

Huneyn Seferleri sırasında putperest kabilelerin arkasında durup onlara destek veren Taifliler, Müslümanlar tarafından büyük bir tehdit olarak görülmüştür. Bundan ötürü Hz. Muhammed, Taifliler üzerine bir sefer düzenleme kararı alıp orduyu düzenlemeye başlamıştır. Müslüman ordusu Taif’e vardığında şehri çevreleyen yüksek surları ve Taiflilerin güçlü direnişleriyle karşılaşmışlardır. Tariflilerin kuvvetli savunmalarını Müslüman ordusu karşılayamamış ve Taif’i fethetmekte başarısız olmuşlardır. Müslümanlar ne kadar mücadele ederlerse etsinler kazanamayacaklarını fark edince geri çekilmişlerdir. Seferin üzerinden bir yıl sonra Hz. Muhammed Taif’e elçiler gönderip, Taiflilerin İslam’ı kabul etmelerini sağlamıştır.

Tebük Seferi (631)

Müslümanların Arap Yarımadası dışındaki bir bölgeye düzenledikleri ilk sefer Tebük Seferi’dir. Suriyeli Hristiyanların; Bizans İmparatoru Heraklius’a Hz. Muhammed’in öldüğünü, Müslümanların güçten düştüğünü, kıtlıkla savaştığını ve yokluktan perişan olduğunu anlatan bir mektup yazmaları sonucunda Bizans ordusu teşkilatlandırılıp Medine’ye savaşmak üzere yola çıktıklarına dair bir haber yayılmaya başlamıştır. Bunun duyumunu alan Hz. Muhammed, yaklaştığını düşündüğü tehdite karşı ordusuyla sefere çıkmıştır. Ancak Müslümanlar Tebük’e vardığında duydukları tüm duyumların yanlış olduğunu fark etmişlerdir. İslam ordusu çatışmaya girmeden, savaşmadan geri dönmüşlerdir. Sefer sırasında Arap Yarımadası dışında kalan bir sürü ülke ve ırk İslamiyet ile tanışmış ve Müslüman olmuştur.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir