serxwebun perwer / cigerxwîn / pir xweşe serxwebûn (şivan perwer) – [şiirlerle şarkılarla]

Serxwebun Perwer

serxwebun perwer

Serxwebûn

Serxwebûn (Türkçe:&#;Bağımsızlık[2][3]), PKK'nın ilk kuruluş yıllarında çıkardığı siyasi ve ideolojik dergi.[1]

Hakkında[değiştir

G&#;listan Perwer: Kendimi asla affetmeyeceğim

A+A-

 

Sekizinci Bölüm

 

Rûdaw Radyo’da her hafta Hevidar Zana ile söyleşi programına katılan Kürt sanatçı Gülistan Perwer, hayatına dair bilinmeyenleri anlatıyor.

 

Gülistan Perwer, sanat ve siyaset hayatından özel hayatına kadar birçok konuda yaşadıklarını ayrıntılarıyla ele alıyor. Perwer’in anlatımları aynı zamanda Kürtler açısından önemli bir döneme ışık tutuyor.

 

Perwer ile Zana’nın radyoda gerçekleştirdiği sohbet her hafta Rûdaw gazetesinde de yayımlanıyor.

 

Yedinci bölümde Gülistan Perwer, yılında Şivan Perwer ile Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta geçirdikleri 3 aylık süreci ve bu arada hamilelik dönemini anlatmıştı.

 

Sanatçı bu dönemde doğum ile birlikte yaşadığı sıkıntılı günleri, oğlu Serxwebun’un doğumu ile hayatında yaşanan köklü değişiklikleri dile getiriyor.

 

Diğer bölümde Lübnan’daki 3 aylık süreci, gezi ve konserlerinizi anlatmıştın. Evinizin tek odalı olduğunu ve hayatın zorluklarını anlatmıştın. Bu arada yavaş-yavaş doğum da yaklaşıyor ve sizin için zorlu bir süreç başlıyor. Almanya’ya döndükten sonra hayat ve çalışma programınızda herhangi bir değişiklik yaptınız mı?

 

Hayır. Biz bu konuda herhangi bir hazırlık yapmadık, karar almadık. Her şeyi oluruna bıraktık. Zaten ben işlerin nasıl gelişeceğini, nasıl annelik yapacağımı bilmiyordum, dolayısıyla nasıl bir çocuğun sorumluluğunu alacağımı da bilmiyordum. Şivan’da baba olmaktan çok sanatsal çalışmaları ile meşguldü. Nasıl daha iyi bir şarkı yapabilir, daha güçlü bir konser verebilir, Paris, Londra ve Avrupa’nın diğer kentlerinde düzenlenen konserlere nasıl yetişebilir düşüncesindeydi. Bir çocuğu olacaktı ama onun bu konuda herhanig bir hazırlığı yoktu.

 

Hala o tek odalı evde miydiniz?

 

Evet, hamilelik sürecinde o evde kaldık. Önceleri pek evde kalmıyorduk fakat hamilelik ilerledikçe evde kalmak zorundaydım. Şivan konser ve çalışmalara giderdi, ben yalnız kalırdım.

 

Ev ihtiyaçlarını nasıl karşılıyordun?

 

O dönem bana yardım edecek kimse yoktu. Kendi imkanlarımla markete gider, günlük alış veriş yapar eve dönerdim. Bir süre sonra Köln’de yaşayan bir arkadaşımız bize ev almamız için belediyeye başvurmamızı önerdi.

 

Mülteci olduğunuza dair resmi belgeleriniz var mıydı?

 

Evet vardı. Bu öneri üzerine belediyeye başvurduk fakat ev bulma süreci biraz uzadı. Ancak doğum için hastaneye kaldırıldığım gün Şivan gelip bizim için ev bulunduğunu haber verdi. Gercüşlü Halil adında bir arkadaşımız vardı. Konserlerde bize teknik yardımda bulunurdu. Ev konusunda da çok yardımcı oldu.

 

Serxwebun doğduktan bir hafta sonra yeni eve gittim. Ev bomboştu, yemek pişirebileceğimiz bir ocağımız bile yoktu. Elimde bir çocukla böyle bir eve geldim. Hala hastaydım, Serxwebun sürekli ağlıyordu. Daha çocuk yaştaydım. Neyseki Halil yardımımıza koştu, gidip ev için bazı şeyler aldı. Daha sonra Şivan’da geldi, evin ihtiyaçlarını yavaş yavaş karşılamaya başladık. Ev için aldıklarımızın tümü ikinci el malzemelerdi. Sanırım Halil mark harcamıştı. Böylece yeni evimize ve Serxwebun’la başlayan yeni hayata başladık.

 

Peki ya sanat çalışmaları ve çevreniz?

 

Serxwebun 40 gününü doldurana kadar evden çıkmadım. Şivan daha çok Bochum’da kalıyordu. Müzik grubu için o kentte bir salon tutulmuştu. Ciwan Haco’nun kardeşi Naif Haco ile çalışıyorlardı. Sözde arkadaşlarımız ve çevremiz vardı ama doğumdan sonra daha da yalnız kaldım. Kimse ne aradı ne de gelip halimizi sordu.

 

Neden arkadaşların sana sırtını döndü? Anne oldu artık işimize yaramız mı diyorlardı?

 

Evet öyle düşünüyorlardı. Onlara göre anne olmamla birlikte rölüm bitmişti. Beni yalnız bıraktılar. Çocuk doğurmak hataymış gibi görülüyordu. Bir süre sonra Şivan bana bir öneride bulundu. Eğer istersem Serxwebun’u bir aileye teslim edip sanat çalışmalarına tekrar dönebileceğimi söyledi.

 

Serxwebun’u emanet edeceğiniz birileri var mıydı?

 

Şivan’ın Frankfurt’ta kalan bir arkadaşı vardı. Alman bir kadınla evliydi. Şivan çocuğu anlara bırakmamızı istedi. Şimdi o günleri ve yaşadıklarımızı düşünüyorum, gerçekten büyük bir vicdan azabı çekiyorum. Daha kırkını yeni doldurmuş bebeğimi nasıl da tanımadığım bir aileye bıraktım? Hangi akıl ve duygu ile çocuğumu yabancı bir aileye emanet ettim…Bu yüzden kendimi asla affetmeyeceğim. Hakikaten çok büyük bir hata yaptım.

 

Çok zor bir karar. Kendini buna mecbur hissettiğin içindir belkide. Kendini ispat etme isteğiydi yani?

 

Evet, böyle bir psikolojiydi. Yoksa nasıl bir anne çocuğunu bırakırda çalışmaya gider. Şivan’la birlikte gidip çocuğumuzu o aileye teslim ettik. Frankfurt ile Bochum birbirlerine kilometre uzaklıkta. Araba ile 4 saatte gidebiliyorduk. Gidip bebeğimi o alman kadının yanına bıraktım… 

 

Söz ettiğinin kadın da çocuğunuza bakmak istiyor muydu?

 

Bilmiyorum ama almayı kabul etti.

 

Onun da çocukları var mıydı?

 

Evet vardı. Serxwebun’u o eve bırakıp döndük. Bochum’da tekradan müzik grubu ile çalışmalara katıldım. Aradan 40 gün geçti, birgün telefonla arayıp, “Çocuğunuz hastaneye kaldırıldı gelin alın” denildi.

 

40 gün boyunca çocuğunuzu gidip görmediniz mi?

 

Hayır, hiç görmedik. Bize çocuğumuzun hastanede yatırıldığını söyledikleri zamana kadar gitmedik.

 

O an ne hissetin?

 

O an ölmek istedim. Kendi kendime, “Bu nasıl bir hayat? Böyle yaşamaktansa ölmek daha iyi” dedim. Keşke bu çocuğu bu şartlarda doğurmasaydım, ona bunları yaşatmasaydım diye düşündüm.

 

Daha sonra gidip hastanede çocuğumuzu gördük. Tüm bedeni yara bere içindeydi. Kadın 40 gün boyunca çocuğun altını bile değiştirmemişti. Hiç yıkamamıştı ve bedeninde biriken kir, yaraya dönüşmüştü. Evladımı o halde hastaneden çıkarıp getirdim.

 

Hastanede yatırmadınız mı?

 

Hayır, alıp eve getirdim.

 

Şivan bu olanlar hakkında ne dedi? Önerisinin yanlış olduğunu kabul etti mi?

 

Hatırlamıyorum doğrusu.

 

Biliyorum, çok zor bir durum. Bir annenin bebeğini böyle bırakması normal değil.

 

Bu anıyı hatırladıkça kendimi suçlu hissediyorum. Oğlum beni affetsin.

 

Bu anıyı ona hiç anlattın mı?

 

Hayır, ona da anlatmadım…

 

Serxwebun’u aldıktan sonra Bochum’a mı gittiniz?

 

Hayır, Köln’e gittim. Daha sonra çalışmalara katılmak üzere Bochum’a gidiyordum, oğlumu da kendimle götürüyordum fakat orada fazla kalmıyorduk. Zamanımı daha çok onunla geçiriyordum, sanat çalışmalarından biraz daha uzaklaşmıştım.

 

Zorlanmıyor muydun?

 

Çok yalnız kalıyordum. Oturduğumuz bölgede çok az Kürt vardı. Almancam iyi değildi. Birşey gerektiğinde kendim karşılamak zorunda kalıyordum. Yani her şey zordu. Şivan çalışmalardan fırsat buldukça eve geliyordu.

 

Bu durum ne zamana kadar sürdü?

 

Serxwebun altı aynı doldurduktan sonra bazı konserlere katıldım. Sahneye çıktığımda Serxwebun’u sahnenin arkasındaki arkadaşlara teslim ediyordum. 2 yıla kadar da böyle sürdü.

 

Gerçekten sanat çalışmalarını sürdürmek istiyor muydun, ya da kendini buna mecbur mu hissediyordun?

 

Sen de annesin Hevidar, sen de bu durumları yaşadın. Gerçekten içimde bir reddedilme ve dışlanma korkusu vardı. Etrafımda birlikte yaşadığım herkes aktif olarak bu çalışmada yer alan kişilerdi. Çalışmayı ve bu ortamı bırakırsam sıfıra döneceğim düşüncesi hakimdi. Evde oturup çocuk bakmam halimde sadece bir ev hanımı olacaktım.

 

Bu dönemde bir şey duydum ama gerçek mi iddia mı olduğunu bilemiyorum. O dönem Abdullah Öcalan’ın eşi olan Kesire Yıldırım da Avrupa’daydı. Bir çok kez evimize gelip giderdi. Kesire’nin Şivan’a, “Artık Gülistan’ı bırak, o ev kadını olmuş. Seninle sahneye çıkmak için bir kadına ihtiyaç varsa biz 20 kadın bulabiliriz. Artık Gülistan bu işler için olmaz. O miadını doldurdu ve güçlü bir devrimci olamadı. Ondan isediğimizi yapamadı” demiş.  Yani Kesire’ye göre ben artık klasik bir ev hanımı olmuştum.

 

İster istemez bu söylemler insanı üzüyor, zoruna gidiyor…

 

Ben de çok kızdım. Kesire gibi kadın haklarını savunan bir devrimci olduğunu iddia eden, Kürt kadınlarının devrim mücadelesine katılarak haklarını savunması için mücadele ettiğini savunan, birinin bir başka kadın hakkında bunları söylemesi beni çok üzdü. “Artık ev kadını oldu, sanat yapamaz, şarkı söyleyemez, mücadele edemez” fikri benim çok zoruma gidiyor, kabul etmiyorum.

 

Yani bu yüzden her şeye rağmen çalışmak ve sanatsal çalışmalar içinde kalmak istiyordun…

 

Evet, kesinlikle. Sanata olan sevgiminin yanı sıra sanırım reddedilme korkusu da vardı. Şivan da dahil terkedilmekten ve unutulmaktan korkuyordum. Öyle olmazsa, bu zor şartlarda kucağımda çocuğumla birlikte neden şehir şehir dolaşıp sahneye çıkayım ki?

 

Almanca öğrenme fırsatın oldu mu, bir okula ya da kursa gitme gibi?

 

Evet, fırsat ve imkan da vardı ama ben kalıbımda kalmayı tercih ettim. Kürdistan’dan geldiğim gibi kalmak istiyordum. Böyle yaşıyordum. Ben kendi kültür ve alışkanlıklarımı değiştirmedim. Alman toplumu ile uyuşma gibi bir çabam yoktu. Sadece kendimi sanatla ispatlama kavgası içindeydim.

 

Ailen ile ilişkilerin tamamen kopmuş muydu? Telefonla görüşmüyor muydunuz?

 

Ailem beni reddetmişti. Annem bazen sesini kasetlere kaydeder bana gönderirdi. Ben de öyle yapardım. Biliyorsun ses kayıtları için eskiden kasetler vardı. Memlekete gidip gelenler aracılığıyla birbirimize gönderirdik. Ben çıktıktan sonra ailem de devlet tarafından sıkı gözetim altında tutuluyordu. Dolayısıyla hiçbir bağlantımız seafoodplus.info şey çok zordu. Zor demek de bu durumu tarif etmeye yetmiyor.

 

Ne zamana kadar Almanya’da kaldınız. Sanırım daha sonra İsveç’e taşındınız. Nasıl karar verdiniz?

 

Ben Serxwebun doğmadan once de İsveç’e gitmiştim. Büyük Kürt şair Cegerxwin İsveç’e geldiğinde onunla karşılaştık. Hepimiz onun şiirlerinin hayranıydık. Ben onun şiirleriyle Kürtçe öğrendim. Hayatımda Cegerxwin’in çok özel bir yeri var. Ben de onun şiirlerini bestelemekle tanındım. İsveç’te onun için güzel bir konser organize etmiştik. Beyrut’a gitmeden önceydi. Daha sonra Cegerxwin’le bir çok kez karşılaştık.

 

İsveç’te yaşayan Kürt yazar Mahmud Baksi arada bir Almanya’ya bize gelirdi. O bizim İsveç’e taşınmamızı önerdi. Orada daha çabuk oturum izni, kimlik ve pasaport alacağımızı söyledi. Durumumuzu da gördüğü için bu öneriyi yaptı. Ben ve Şivan kabul ettik.

 

Almanya’daki evinizi bıraktınız mı?

 

Ben İsveç’e taşındım ama Şivan Almanya’da kalmaya devam etti. Çünkü o orada oturum almıştı. İsveç’in Upsala kentine yerleştik. Upsala başkent Stockholm’e 60 kilometre uzakta bir kent. Nusaybinli Bate ailesinden dostlarımızın da evi oradaydı.

 

Resmi işlemlerinizle Mahmud Baksi mi ilgilendi?

 

Evet. Mahmud Baksi tanınan ve sözü geçen bir şahsiyetti. Bundan bahsedeceğim. Ayrıca İsveç’te Kürtler çeşitli kademelerde yer sahibiydi. Almanya gibi değildi yani. İsveç devleti de Kürtlere bazı haklar tanımıştı. Mülteciler için Kürtçe tercüman tutuluyordu örneğin. Bu yüzden İsveç’e yerleşirken Almanya’da olduğu kadar zorlanmadık.

 

Önümüzdeki bölümde artık İsveç’teki hayatınızı anlatırsınız.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.