İnsan ruhu çok çabuk kırılan ve değişebilen bir yapıya sahiptir. Sosyal çevreden etkilendiği gibi etrafta yer alan nesnelerden bile etkilenip şekillenebilir. Değişen ruh hali; kimi zaman depresyona neden olur kimi zaman da kalıcı psikolojik rahatsızlıklara. Bu gibi durumları önlemek ve sosyal yaşamı daha iyi yaşamak adına psikoloji konusunda biraz daha bilinçli olmakta fayda olacaktır. Önlenemeyen ruhsal rahatsızlıklar öncelikle kişiye, daha sonra ise çevresine olumsuz sonuçlar getirebilmektedir.
Psikolojik kaynaklı sendromlardan olan misofonya hastalığı birçok insana yabancı gelebilir. Günlük yaşantı içerisinde hemen hemen herkesin şahit olduğu gürültülerin, yoğun seslerin, yüksek tondaki konuşmaların hatta sevimli bebeklerin seslerinin bile, bu hastalıkla bir ilgisi olacaktır. İşte bizler de bu yazıyı son yıllarda sıkça yaşanan misofonya sendromu için hazırladık. Pek çok insanın tahammül edemediği bu seslerin, kişiye olan etkisini yazımızda göreceksiniz.
Misofonya halk arasında duyma bozukluğu olarak bilinir. Fakat işin gerçeği duyma bozukluğu değildir. Duymada algı bozukluğu yaşanmasıdır. Çevredeki bazı seslere karşı kişinin olduğundan daha fazla hassas olmasıdır. Tıpta hastalık olarak geçmese de bir algı bozukluğu olarak gerekli tedaviler uygulanır. Kişi rahatsız edici seslerden dolayı korkuya ve paniğe kapılır. Sesleri durduramadığı için öfkelenmeye başlar.
Hastalık hakkında bilgisi olmayanlar, öfke patlamaları yaşayan kişilerin şımarık olduğunu ve dikkat çekmeye çalıştıklarını düşünmektedir. Misofonya hastalarına ani krizlerde destek olmak için, halkın bilinçlenmesi gerekmektedir. Aksi durumlarda ağlama krizleri ve öfke patlamalarını durdurmak epey zor olacaktır. Bu süreçte çevrenin anlayışı oldukça etkili olacaktır.
Kişinin kulağı çok hassas ise, bu durumu yaşaması daha yüksek bir ihtimal taşımaktadır. Trafikteki seslere, çocukların ağlamalarına, yemek yerken oluşan seslere, yüksek sesli iletişimlere ve sürekli tekrarlanan seslere karşı duyulan bir hassasiyettir. Misofonya rahatsızlığı genetik bir durum değildir. Tamamen psikolojik ve nörolojik faktörlü bir rahatsızlıktır.
Misofonya hastalığı öfke ve anksiyete sonucunda daha şiddetli şekilde meydana gelmektedir. Kişinin seslere karşı biriken öfkesi bu duruma sebep olabilir. Kişinin çevredeki seslere karşı rahatsız olma durumu, günden güne daha da artar ve bu birikme sonucunda misofonya rahatsızlığı kişide görülür. Bu kişiler genellikle az konuşan, gündüzlerden nefret eden, kalabalık ortamlardan kaçan ve evinde mutlu olabilen insanlardır.
Günümüzde kalabalık nüfusun da çevreye olan etkisinden dolayı, sıkça yaşanan bir durumdur. Neredeyse 10 kişiden 2’si bu rahatsızlığı yaşamaktadır. Algıda seçicilik ile en kalabalık ortamlarda bile ritmik sesleri duyarak rahatsızlığını belli edecektir misofonya hastaları. 9 ve 13 yaşları arasında başlayabilen tedavi edilmezse ve gerekli destek verilmezse ömür boyu sürecek bir algı bozukluğudur.
Avrupa’da yapılan araştırmalarda misofonya belirtisi görülen ve görülmeyen insanlara MR uygulanmıştır. Bu MR sonucunda insanların belirli sesler karşısında farklı tepki verdikleri sonucuna ulaşıldı. Beyin aktivitesini ölçmek için kullanılan sesler arasında yağmur sesi, kalabalık sesler ve bebek sesi yer alıyordu.
Biraz önce belirtilerini ifade ettiğimiz durumlar sizde de görülüyorsa, ufak da olsa misofonya hastalığı size de uğramış demektir. Peki ciddi şekilde hasta olup olmadığınızı nasıl anlarsınız? Evet, yüksek sesler çoğu insanı rahatsız edecektir. Ruh halini etkileyecektir. Fakat bu durum ilerlemişse tedbirli olmak gereklidir.
Şimdi size verilen sorulardan en az 7 tanesine “evet” cevabı veriyorsanız, misofonya sendromu sizlerde de görülmektedir diyebiliriz. Teste başlıyoruz. Evet cevaplarınızı bir köşeye not alın!
Eğer belirtilen nedenler kişinin sosyal yaşamını oldukça etkilemişse, tedavi uygulanması gerekmektedir. Rahatsızlık sonucunda kişinin içe dönük yaşamı başlar ve çevreden iyice nefret eder. Psikolojik destekle başlayan misofonya tedavisi gerekli görüldüğü durumda ilaçlarla da desteklenecektir. Misofonya hastaları en büyük desteği ailesinden ve çevresinden beklerler. Seslere karşı biraz daha özenli olarak onlara gereken desteği verebilirsiniz.
Öncelikle kişinin seslere karşı olan hassasiyetinin nedenleri araştırılır. Kişinin algısının değiştirilmesi için gereken telkinler yapılır. Psikiyatri desteği almayan misofonya hastaları, aile ve çevresiyle iletişim problemleri yaşamaktadırlar. Kişileri seslere değil de olaylara odaklayarak, bu hastalıktan kurtarabilmek mümkündür. Odaklama problemlerini çözerek kişiyi daha iyi hissettiren detaylara yönelirler. Yemek yerken tabak ve çatalın sesi yerine, yemeğin lezzetine odaklanması gerektiğini önerirler. Öğrenciler için ise kalemden gelen ses yerine bilgiye ve öğrenmeye dikkatini vermesi vurgulanır.
Günümüzde misofonya hastalığının kesin tedavisi bulunamamıştır. Araştırmalar ise devam etmektedir. Bu sendroma sebep olan faktörler ve kişinin var olan rahatsızlıkları incelenmektedir.
- Geceleri yüksek sesle müzik dinlemekten rahatsız olmak.
- Sabahları alarm ile uyanınca aşırı asabi olmak.
- Gereksiz gürültüleri durduramadığı vakitlerde öfkelenmek, hemen parlayacak durumda olmak. (Arabaların oluşturduğu ses kirliliği, insanların haykırırcasına gülüşleri, özellikle ağız şapırdatması ve gereksizce çıkartılan ritmik ağız sesleri.)
Özellikle sessizlik ve odaklanma esnasında çıkarılan gereksiz gürültüler. (Masaya kalem vurmak, yere ayak tabanını vurmak, saatin tik-tak sesi gibi.)
- Sabah uyanırken kullandığı alarm sesini günün herhangi bir vakitte duyduğunda tedirgin olmak, huzursuzlanmak.
- Gündüzleri değil, geceleri sevmek. (Sessizliğinden dolayı.)
- Bebek ağlamasına karşın cani bir öfke beslerler, gerçekten o sesi kesmek adına canice şeyler düşünürler.
- Patlamış mısır gibi şeyler.. aah! Birde sinemada..
En belirgin özellikleri ise Alarm Öfkesi, Bebek Ağlaması ve Ağız Şapırdatma durumudur.
Misofonya Hastaları Nasıldır?
Misofonya hastaları genellikle az konuşan insanlardır, doğa seslerinden ve akustik bir yankıdan aşırı haz alırlar. Dağa çıkıp bağırarak seslerinin yankılarını duymak içlerinde bir huzur dalgalanması oluşturur.
- Slow müzik dinlemekten hoşlanırlar, ve sesten bir anlam beklerler. Onlar için sesin bir ahengi, bir anlamı olmalıdır. Bu nedenle onlara bir şeyler hatırlatan veya sözlerini beğendikleri müzikleri tercih ederler, ve yine bu nedenle gereksiz pop şarkılardan nefret ederler! (Aşk bu kızıl ötesi yaralı müzesi.. AAH!)
Evet itiraf ediyorum, bende bir misofonya hastasıyım ve KAHROLSUN GEREKSİZ POP ŞARKILAR! Düşündükçe tüylerim diken diken oluyor..
Misofonya Nasıl Tedavi Edilir?
Buradan size bu konuda bir bilgi vermem kesinlikle yanlış, size tek önerim bir psikiyatriste görünmenizdir. Belirli ilaçlar kullanmanız söz konusu. Bu arada, ben hastalığımı seviyorum, “Neden tedavi olmuyorsun kardeşim!” diyorsanız eğer..
Açıkçası Misofonya bir hassaslık sendromuda sayılabilir.
Günlük hayatta bazı sesler bireylerde rahatsızlık yaratabiliyor. Uzmanlar, odyoloji literatüründe ses yüksekliği algısı bozukluğu olarak tanımlanan hiperakuzi rahatsızlığı yaşayan bireylerin normalde rahatsız etmeyen ses düzeylerinden oldukça fazla rahatsız olabildiklerini belirtiyor. Hiperakuzi rahatsızlığının bireylerde baş ağrısı, denge sorunları, koku ve ışığa duyarlılık gibi sorunlara yol açtığını ifade eden uzmanlar, yaşamın birçok alanını olumsuz etkilediğine dikkat çekiyorlar.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Odyoloji Bölümü Arş. Gör. Mina Gök ve Arş. Gör. Busemnaz Avşar, seslerin tahammül edilemez hale geldiği ses yüksekliği algısı bozukluğu olarak tanımlanan hiperakuzi hakkında önemli bilgiler paylaştılar.
Hiperakuzinin odyolojik literatürde en sık kullanılan terimler arasında olduğunu belirten Odyoloji Bölümü Arş. Gör. Mina Gök, “Hiperakuzi, normalde zararsız olduğu düşünülen seslerin tahammül edilemez hale geldiği ses yüksekliği algısı bozukluğudur ve oldukça sık görülür. Sağlıklı kişilere rahatsızlık vermeyen sesler, hiperakuzili bireyler tarafından çok yüksek hatta acı verici olarak algılanabiliyor. Hiperakuzi birbirlerine benzerliği nedeniyle sıklıkla fonofobi ve mizofoni ile karıştırılıyor. Oysaki hiperakuzi işitme sistemi kaynaklı bir bozukluktur. Mizofonide kişiler yalnızca bazı özel seslere hassasiyet gösterirler. Fonofobi ise ses korkusudur ve her ikisi de duyguların düzenlendiği beyin bölgesi ile alakalı bozukluklardır” dedi.
Hiperakuzinin yaşamın sosyal, psikolojik, akademik ve ekonomik alanlarını etkileyerek hayat kalitesini düşürebildiğine dikkat çeken Gök, “Ağır vakalarda durum eve kendini kapatmaya kadar gidebiliyor. Hiperakuzi rahatsızlığı yaşayan bireyler günlük ve normal ses şiddetindeki seslere tahammül edemezler, bazı çevresel sesler onlar için işkence haline gelir. Ayrıca hastalarda baş ağrısı, denge sorunları, koku ve ışığa duyarlılık gibi şikâyetler de görülebiliyor. Hastalara rahatsızlığa neden olan sesler sorulduğunda pes ve tiz seslerden trafik sesine kadar geniş bir bantta seslerden rahatsızlık duydukları yanıtı alınmıştır. Gürültü, rahatsızlık faktörlerinden sadece bir tanesidir. Hastalar arasında hiperakuziye bağlı zorluk yaratan sesler ve durumlar değişkenlik gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Arş. Gör. Mina Gök, hiperakuzisi olan hastaların yaklaşık yüzde 90’ında çınlama şikayeti gözlendiğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Bu nedenle hiperakuzinin çınlama habercisi olabileceği ve her iki olgunun da benzer mekanizmalardan kaynaklanabileceği düşünülüyor. Kulak çınlaması ve hiperakuzi; anksiyete ve stres ile şiddetlenebiliyor. Ayrıca her iki durum için de depresyon görülme olasılığının oldukça yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Yaygın görülen bir rahatsızlık olmasına rağmen hiperakuzinin nasıl oluştuğu hakkında evrensel bir fikir birliği olmamakla birlikte yüksek gürültüye maruz kalma en yaygın neden olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle, mesleki gürültü maruziyeti ve gürültüye bağlı işitme kaybı başlıca risk faktörleri olarak gösteriliyor. Araştırmalar; profesyonel müzisyenlerin, özellikle de pop/rock müzik çalan ve kendilerini uzun süreli yüksek şiddette sese maruz bırakan kişilerin hiperakuziye yakalanma olasılıklarının daha yüksek olduğunu gösteriyor.”
Ayrıntılı bir hasta hikayesinin odyolojik değerlendirmenin ilk basamağı olduğunu belirten Arş. Gör. Busemnaz Avşar, “Hiperakuzi için olası risk faktörleri sorgulanırken; bir psikiyatrik hastalığın olup olmadığı, gürültüye maruz kalma ve akustik travma geçmişi gibi durumların mutlaka gözden geçirilmesi gerekiyor. Hiperakuzi tanısında kullanılan birkaç yöntem vardır. Bunlar odyologlar tarafından yapılan ses yüksekliği rahatsızlık seviyelerini ölçeklendirme teknikleridir. Desibel cinsinden ölçülen ses yüksekliği rahatsızlık seviyesi (LDL), kişinin bir sesi rahatsız edici derecede yüksek olarak algıladığı noktayı tanımlar. Hiperakuzili hastalarda bu ses seviyesi, ortalama seviyenin 100 dB HL olduğu genel popülasyona kıyasla çok daha düşüktür. İşitme kaybının etkisi olmaksızın hiperakuzi, tüm frekans bantlarını etkiler. Böylece hastaların odyometrik bulgularında LDL seviyesinin benzer şekilde tüm frekanslarda azaldığı görülür” dedi.
Odyometrik testlerin azami özen gösterilerek yapılması gerektiğinin önemine dikkat çeken Avşar, “Burada dikkat edilmesi gereken nokta, odyologlar tarafından hastaya verilen ilk test tonunun özenle belirlenen bir seviyede tutulması gerektiğidir. Aksi halde, kişiyi rahatsız olacağı uyarana maruz bırakmak, yardım etmek yerine bu sıkıntıyı artırma ve durumu daha da kötüleştirme riskini taşır. Rahatsızlık eşiğini aşma olasılığı olan diğer testlerden de kaçınılmalıdır” ifadelerini kullandı.
Hiperakuzili hastalarda tek taraflı semptomlar ve odyolojik bulgular gözlendiğinde nörolojik semptomların varlığı gibi durumlarda görüntüleme tekniklerinin kullanılması gerektiğini belirten Avşar, “Görüntüleme yöntemini seçerken de hastanın durumu her zaman göz önünde bulundurulmalı. Örneğin MRI taramalarına kıyasla bilgisayarlı tomografi (BT) gibi daha sessiz yöntemlerin kullanılması gerekir” dedi.
Bazı iç kulak kaynaklı hiperakuzi durumları için cerrahi müdahale gerekli olabildiğini ve operasyona tetkikler sonrası Kulak, Burun, Boğaz hekimlerinin karar verdiğini belirten Arş. Gör. Busemnaz Avşar, “Hiperakuzi tedavisi hastalık nedeniyle oluşan psikolojik yükü hafifletmeyi amaçlıyor ve genelde fiziksel semptomları ortadan kaldırmayı hedefliyor” diye konuştu.
Avşar, hiperakuzi tedavi yöntemlerini şöyle sıraladı:
Alternatif tedaviler de hiperakuzi için tercih edilebiliyor. Vitamin takviyeleri, akupunktur, egzersiz, yoga, meditasyon, masaj, gevşeme terapisi ve hipnoz gibi yaklaşımlar uygulanabiliyor.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)
Mizofoni terimi ilk olarak 2001 yılında Jastreboff ve arkadaşları tarafından geliştirilmiştir. Latince bir kelime olan mizofoni; nefret anlamına gelen “miso” ve ses anlamına gelen “phonia” kelimelerinden oluşmaktadır. Mizofoni kavramı bazı kaynaklarda Selective Sound Sensitivity Syndrome yani 4S olarak geçmektedir.
Tanımlamak gerekirse mizofoni, belirli seslerden rahatsızlık duyma ve bunun karşısında; nefret etme, iğrenme, öfke veya korku gibi negatif duyguların açığa çıkma halidir. Bahsi geçen belirli sesler; yemek yeme, nefes alma, tırnak kesme, diş fırçalama, koklama, konuşma, hapşırma, esneme, yürüme, sakız çiğneme, gülme, horlama, ıslık, televizyon veya öksürük gibi sıradan seslerdir.
Mizofoni, çoğunlukla çocukluk ve ergenlik çağlarında görülür ve yaşamın geneline yayılan bir tablo çizebilir. Mizofoni hastalığı günlük hayattaki sıradan seslere karşı aşırı ve irrasyonel tepkilerle karakterize edilmektedir (Dozier, 2015). Buna karşın, mizofoni hastalığı ile sesin şiddeti arasında bir ilişki bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle, mizofoniye sahip olan kişiler yüksek sesle dinlenen müzikten rahatsız olmayabilir.
Mizofoni hastaları hafif veya sıradan seslere karşı rahatsızlık duyduklarından dolayı hastaların günlük aktiviteleri, sosyal hayatı ve ilişkileri ciddi anlamda etkilenebilir. Yine bu durum hastaların yoğun kaygı duymasına sebep olarak kendilerini izole etmelerine yol açabilir. Mizofoni rahatsızlığı ile mücadele eden kişiler bu sesi çıkaranlara karşı öfke gibi dışavurum tepkiler verdikleri için karşıdaki kişiler ile tartışabilir ya da kaçınma davranışı göstererek ses nedeniyle birçok ortama girmekten vazgeçerler.
Bu hastalığa neyin sebep olduğu ile ilgili net bulgular bulunmamaktadır. Ayrıca mizofonik kişilerle yapılan çalışmalarda yaş, cinsiyet, etnik köken, eğitim ve gelir düzeyi gibi değişkenlerin hastalık için bir risk oluşturduğuna dair bulgu saptanmamıştır.
Bu hastalığa sahip olan kişilerde görülen fizyolojik belirtilere bakıldığında:
Mizofoni için DSM-5’te belirlenmiş tanı ölçütleri yer almamaktadır; fakat mizofoni için ayrı tanı ölçütlerine ihtiyaç duyulduğu görülmektedir. Bununla birlikte DSM-5’teki obsesif kompulsif bozukluk (OKB) kısmında sınıflandırılabileceği öne sürülmüştür (Schröder ve ark., 2013). Mizofoninin davranışsal olarak kavramsallaştırılması da OKB’ye benzerdir; çünkü spesifik bir tetikleyici, rahatsızlığı hafifletmek için yapılan davranışlar (kaçınma) olumsuz bir duygusal tepkiyi gidermek için yapılmaktadır.
Buna ek olarak Schröder ve arkadaşları (2013) mizofoni hastası olan kişiler için belirledikleri klinik profili şu şekilde belirtmiştir:
Ayrıca mizofoni yaşayan kişilerin belirli aşamalardan geçtiğinden bahsetmiştir. Bunlar:
Mizofonisi olan kişilerin başa çıkma mekanizmaları incelendiğinde genelde sesin çıkabileceği ortamlara girmeme ya da ortamı terk etme gibi kaçınma davranışları ya da tetikleyici sesi çıkaran kişiyle tartışma gibi sosyal işlevselliği bozan davranışların öne çıktığı görülmüştür (Cavanna ve Seri, 2015). Bu başa çıkma davranışlarına karşı ilk önerilen yöntemler arasında rahatsız eden sesi duymamak için ses çıkarma, kulak tıkacı kullanma, kulaklık ile müzik dinleme, kendi seslerine yoğunlaşma, dikkatini dağıtmaya çalışma ve başka içsel diyaloglar vardır (Edelstein ve ark., 2013).
Mizofoni için uygulanan tedaviler, çınlama yeniden eğitim terapisi ve bilişsel davranışçı terapilerdir. Gelecekte denenebilecek terapi yöntemleri arasında kabul ve kararlılık terapisi, diyalektik davranışçı terapi gibi farkındalık ve kabul temelli yaklaşımların olabileceği öngörülmektedir.
Birçok hastalığın kliniğine eşlik edebilen ve birçok hastalık ile karıştırılabilen mizofoninin tedavi sürecinde nöroloji, odyoloji, iş-uğraş terapisi, nöropsikoloji, psikiyatri ve klinik psikoloji alanlarını kapsayan multi disipliner bir yaklaşımın ön planda tutulması tedavinin başarı olasılığını artırmaktadır.
Gülşah Uygurtaş
Uzman Psikolog
Cavanna, A. E. ve Seri, S. (2015). Misophonia: current perspectives, Neuropsychiatric Disease and Treatment, 11: 2117-2123.
Dozier, T. H. (2015). Etiology, Composition, Development and Maintenance of Misophonia: A Conditioned Aversive Reflex Disorder, Psychological Thought, 8(1), 114–129
Edelstein, M., Brang, D., Rouw, R. ve Ramachandran, V. S. (2013). Misophonia: Physiological Investigations and Case Descriptions, Frontiersin Human Neuroscience, 7(296): 1-11.
Jastreboff, P., ve Hazell, J. (2004). Tinnitus Retraining Therapy: Implementing the Neurophysiological Model. Cambridge: Cambridge University Press.
Jastreboff, M. M. ve Jastreboff, P. J. (2001). Components of decreased sound tolerance: Hyperacusis, misophonia, phonophobia. ITHS Newsl., 2(June):1–5.
Schröder A., Vulink, N., ve Denys, D. (2013). Misophonia: Diagnostic criteria for a new psychiatric disorder. PLoS ONE 8(1): 1-5