Grip, influenza virüsünün neden olduğu, ekim sonundan nisan ayı başına kadar olan dönemde görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Soğuk algınlığı (nezle) ise influenza virüsü dışında rinovirüs, koronavirüs, adenovirüs ve respiratuar sinsitiyal virüsün (RSV) gibi ikiyüze yakın virüsün neden olduğu üst solunum yolu enfeksiyonudur.
Grip ve soğuk algınlığı, hasta bireylerin öksürme, hapşırma ve konuşma sırasında ağız ve burunlarından yayılan damlacıkların, sağlıklı bireyler tarafından solunum yoluyla alınmasıyla bulaşır. Ayrıca bu damlacıkların bulaştığı yüzey ve nesnelere temas edildikten sonra ellerin ağız, burun veya göze sürülmesi ile temas yolu ile de bulaşır. Hasta kişiler belirtilerin ortaya çıkmasından 1 gün öncesinden başlayarak hastalığın 5.-7. günlerine kadar bulaştırıcılık devam ederler.
Belirtiler grip virüsünün vücuda girmesinden 1-4 gün sonra başlar. Yüksek ateş, halsizlik, öksürük, baş ağrısı, boğaz ağrısı, gözlerde kızarıklık ve ağrı, kas ağrısı ve bazı suşlarda ishal görülebilir.
Grip sonrası sinüzit, akut otitis media-iç kulak enfeksiyonu, pnömoni- zatürre, bronşit, ensefalit- beyin iltihabı, böbrek yetmezliği, diyabetik durumun kötüleşmesi ve hatta ölüm gibi komplikasyonlar görülürken soğuk algınlığı sonrasında sinüslerde dolgunluk ve kulak ağrısı gelişebilir.
Grip ve soğuk algınlığı tanısı serolojik olarak hızlı antijen ve antikor testleri ve virüslerin genetik yapısını tespit eden moleküler testler ile konulur.
Tedaviyi semptomlara yönelik ateş düşürücü, ağrı kesici, sıvı alımının arttırılması ve istirahat oluşturur. Risk grubunda olanlara antiviral ilaçlar verilebilir.
Korunmada en etkili yol aşılamadır. Risk grubunda olan kişilerin her yıl aşılanması önerilir.
Ayrıca virüs bulaşından korunmak için; ellerin sık sık yıkanması, odaların havalandırılması, hasta kişiler ile mesafeli durulması, tokalaşma ve kucaklaşma gibi yakın temasta bulunulmaması, hasta kişilerin gerekmedikçe ziyaret edilmemesi, çok kalabalık ortamlarda bulunulmaması, masa, sandalye, telefon, kapı kolu, asansör düğmesi gibi sık temas edilen yüzeylerin sık sık dezenfektanlarla silinmesi önerilir.
Enfeksiyon geçirenlerde, kronik hastalıkları olanlarda, mide-bağırsak hastalıklarında, uzun süreli ilaç kullananlarda (bağışıklık baskılayıcı ilaçlar, antiasitler, antibiyotikler, idrar söktürücüler, dışkı yumuşatıcılar), diyet yapanlarda, büyüme çağında olan bebekler, çocuklar ve gençlerde, yaşlılarda, sporcularda, menopozda, diyaliz hastalarında, regl dönemlerinde, gebelerde ve emzirenlerde ihtiyaç artmıştır. Ayrıca stres, yorgunluk, dengesiz beslenme, alkol, sigara ve uyuşturucu madde kullanımı da bağışıklık yanıtını azaltan diğer durumlardır. Böyle durumlarda hekim kontrolünde gerekli olan vitamin ve mineral takviyeleri alınabilir, alınmalıdır. Vitaminler ve mineraller bağışıklık yanıtının önemli aracılarıdır. Dolayısıyla ciddi eksikliklerinde ölümcül olan bazı hastalıklar gelişebilir. Ayrıca bu gibi takviyeler alınırken kullanılan diğer ilaçlarla etkileşimi mutlaka hesaba katılmalıdır.
Bağışıklığı Desteklemek Amacıyla, Hangi Vitamin ve Mineralleri Kullanmalıyız?
Vitaminler: A, B1, B6, B12, C, D, E ve folik asit;
Mineraller: çinko, demir, bakır, krom ve selenyum
Vitamin ve Mineral Takviyesi Almadan Önce Ne Yapmalıyız?
Alınması planlanan vitamin ve minerallerin vücuttaki kompozisyonuna bakılmalı ve gerçek ihtiyaç hesaplandıktan sonra yeterli miktarda ilaç alınmalıdır.
Sağlık Sorunu Olmayanların Vitamin ve Mineral Takviyesi Alması Zararlı Mıdır?
“Sağlıklı bireylerde takviye almaksızın tüm besin ögeleri doğal yollardan kolaylıkla sağlanabilir.”
“Hiçbir vitamin-mineral takviyesi sağlık için gerekli olan besin öğelerini doğal besinler kadar sağlayamaz.”
Dengeli beslenen ve herhangi bir hastalığı olmayan kişilerin kendi inisiyatifiyle takviye alması önemli sağlık sorunlarına yol açabilir. Bilimsel gözlemler gelişigüzel tüketilen vitamin ve minerallerin kalp, böbrek ve karaciğer gibi hayati organlar başta olmak üzere vücuda zarar verdiğini ortaya koymuştur!... Örneğin,
• A vitamin fazlalığında: deride pullanma, saçlarda dökülme, kemiklerde ağrı, kas güçsüzlüğü ve karaciğerde toksik etki meydana gelir.
• D vitamin fazlalığında: kanda kalsiyum ve fosfat seviyesi yükselir; bu da kalpte ritim bozukluğuna, böbrek taşı oluşumuna ve kas kramplarına yol açar.
• E vitamin fazlalığında: baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik görülür, kanı sulandıran ilaçların etkisini artar.
• K vitamin fazlalığında: pıhtılaşma bozuklukları meydana gelir.
• B1 ve B6 vitaminlerin fazlalığında: sinir sistemi zarar görür, ellerde ve ayaklarda uyuşma, his kaybı, güçsüzlük meydana gelir; ışığa karşı hassasiyet gelişir.
• C vitamin fazlalığında: bulantı, kusma, karın ağrısı olur; böbrek taşı gelişir.
• Benzer şekilde fazla alınan minerallerin de zararlı etkileri vardır:
• Kalsiyum: böbrek taşı, kabızlık, kalpte ritm bozukluğu, kalp durması
• Magnezyum: bulantı, kusma, ishal, kan basıncında düşme, kalp durması
• Potasyum: kalpte ritm bozukluğu
• Demir: karın ağrısı, kabızlık, dışkı renginde koyulaşma, organlarda demir birikimi
• Bakır: karın ağrısı, karaciğer ve böbrek üzerine toksik etki, koma
• Krom: karın ağrısı, konsantrasyon güçlüğü, egzama
• Çinko: bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı, kansızlık, bakır eksikliği
• Selenyum: bulantı, kusma, ishal, saçlarda ve tırnaklarda dökülme, deride pullanma, sinir sistemi hasarı, hafıza kaybı
• Nikel: alerjik hastalıklar
• İyot: tiroit işlevlerinde azalma
Günümüzde çeşitli marketlerin raflarında bağışıklığı güçlendirdiğini veya desteklediğini iddia eden pek çok takviye ürün göze çarpmaktadır. Ancak sağlıklı kişiler için “bağışıklığı güçlendirme” kavramı aslında bilimsel olarak bir anlam ifade etmemektedir. Kaldı ki halk arasında bilinen şekliyle bağışıklığı güçlendirmek doğru bir yaklaşım değildir. Bu amaçla özellikle kış aylarında yoğun ilgi gören çeşitli takviyeler yarar yerine zarar verebilir. Örneğin iltihaplı romatizması olan hastalarda bağışıklık sisteminin bir kısmı zaten fazla çalışmaktadır. Bu durumda bağışıklığı daha fazla uyarmak yarar yerine zarar verir ve eklemlerde meydana gelen erozyonu daha da artır. O nedenle bu tür takviyeler mutlaka uzman hekim tavsiyesi ile kullanılmalıdır. Ne yazık ki piyasada bağışıklığı uyaran ürünler kontrolsüz bir şekilde satılmakta ve insan sağlığı için tehdit oluşturmaktadır. Bu ürünler vitamin ve mineral içerse de profesyonel bir tavsiye olmadan asla kullanılmamalıdır.
Bağışıklığın güçlendirilmesinden ziyade gerektiği zaman “bağışıklığın desteklenmesi” daha doğru bir ifadedir. Bunun için dengeli ve yeterli beslenmeli, düzenli egzersiz yapmalı, yeterli uyumalı, stresten, sigaradan ve alkolden uzak durulmalıdır. Burada beslenme konusu bağışıklık açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü besinler etkili bir bağışıklık yanıtı gelişmesi için gerekli olan enerjiyi (karbonhidratlar, yağlar), proteinleri, vitaminleri ve mineralleri sağlar. Malnütrisyon olarak adlandırılan kötü beslenme durumunda (aşırı zayıflık ya da aşırı kilolu olma) bağışıklık sistemini oluşturan doku ve organlar küçülür ve işlevleri bozulur. Dolayısıyla enfeksiyonlara yatkınlık artar. Böyle durumlarda beslenme alışkanlıkları hekim ve diyetisyen desteği alınarak düzeltilmeli, gerekli vitamin ve mineral takviyeleri alınmalıdır.
“Bağışıklık sistemi, beslenme durumunun duyarlı bir göstergesidir.”
• Bir yıl içinde iki veya daha fazla orta kulak enfeksiyonu geçirmek
• Bir yıl içinde iki veya daha fazla sinüzit geçirmek
• Birkaç kez zatürre geçirmek
• Kronik ishal ile birlikte kilo kaybı
• Tekrarlayan viral enfeksiyonlar (soğuk algınlığı, uçuk, siğiller)
• Enfeksiyonları temizlemek için sıklıkla damar veya kas içi antibiyotik kullanma ihtiyacı
• Derinin veya iç organların tekrarlayan derin apseleri
• Ciltte veya başka bir yerde kalıcı pamukçuk veya mantar enfeksiyonu
• Normalde zararsız mikroplarla ağır enfeksiyon geçirmek
• Periyodik olarak tekrarlayan ateş nöbetleri
• İyileşmeyen veya geç iyileşip kötü görünümlü iz bırakan yaralar
• Boyunda, koltuk altında ve köprücük kemiği üzerinde ele gelen şişlikler
• Göğüs ve karın içerisinde karaciğer, dalak ve lenf nodlarında büyüme
• Bronşlarda genişleme
• Vücutta ağır egzamalar ve döküntüler
• Ailede bağışıklık yetmezliği nedeniyle takip edilen başka hastaların bulunması
• Kan değerlerinde tespit edilen ve takip edilmesi gereken düşüklükler
Sıklıkla orta kulak enfeksiyonu (otit), sinüs enfeksiyonu (sinüzit) geçiren,
Zatürre geçiren,
Kronik ishal ile birlikte kilo kaybı yaşayan,
Tekrarlayan soğuk algınlığı, uçuk ve siğilleri bulunanlar,
Sıklıkla damar veya kas içi antibiyotik kullanma ihtiyacı duyanlar,
Derisinde pamukçuk veya mantar enfeksiyonu bulunanlar,
Tekrarlayan ateş nöbetleri geçirenler,
Vücutta ele gelen şişlikleri bulunanlar,
Kan değerlerinde düşüklük tespit edilen bütün hastalar başvurabilir.
Sonbaharda güneşe veda ederken rüzgarlar ve soğuk hava kendini gösterir. Soğuk hava ile grip, nezle hastalıklar kapıyı çalmaya başlar. Ancak soğuk havalar sadece üst solunum yolunu değil; bel, boyun ve sırtı da hedef alarak ağrılara neden olur. Günümüzde masa başı işte çalışmak, akıllı telefon, tablet, laptop ve bilgisayar kullanmak, uzun süre klimaya maruz kalmak ve ağır poşetler taşımak gibi nedenlerle omurgamız zarar görür. Sonuç olarak kronikleşen, uzun dönemli ve tekrarlayıcı omurga ağrıları hissedilir. Omurganızla ilgili bir rahatsızlık söz konusu ise soğuk hava sizi daha çok olumsuz etkileyerek şikayetlerinizde artışa neden olabilir.
Disklere ait yıpranma, fıtık, omurgada kaymaya bağlı sinir sıkışmaları kronikleşmiş bel, boyun ve sırt ağrılarının asıl nedenleri arasındadır. Birçok kişinin şikayetleri ilaç ve dinlenme ile kısa sürede geçebilir. Pek çok kişi ise kronikleşen, uzun dönem, tekrarlayıcı omurga sorunları yaşar. Bu kişilerde her şey yolundayken ağrı, tutukluk, hareket kısıtlılığı, kola-bacağa yayılan ağrı ve uyuşma atakları soğuk havalarda tetiklenir.
Özellikle sıcak yaz günlerinden sonbahar-kış mevsimine geçiş bu sorunların birdenbire rahatsızlık yaratmaya başladığı dönemler. Peki neden mevsim geçişinde bizleri doktorlara gidecek kadar ağrıtan omurga sorunları yaşarız? Çünkü sorunlu, düzenini korumakta zorlanan omurgamız sıcak ortamda daha rahat olur. Kaslar daha çok gevşer, mekanik olarak omurgamızın hareketleri kolaylaşır, sorunlarıyla daha kolay baş eder ancak omurgada sorun varsa soğuktan etkilenerek şikayetlerde artışa neden olur. Çünkü soğuklarla birlikte spazmlar, gerginlik ve hareket yeteneğinde azalma omurganın toleransını da azaltır. Klima önünde uzun süre kalmak, açık araba camından gelen rüzgar, özellikle de terleyince kaslarda spazma, omurgada katılık, gerginlik ve ağrılara yol açar. En ufak ters bir hareket bile son nokta olabilir. Omurgalar güçlü olmadığı zaman, sabah lavabo önünde el yıkamak için ufak bir eğilme hareketi, bir kuvvetli hapşırık, masanın üzerindeki bardağı eğilip almak bile belde, boyunda tutulma ve sırtta bıçak saplanır ağrıyla kişileri beyin cerrahlarına getirebilir. Aslında tedaviye gerek kalmadan omurga sağlığını korumak ve sorunların farkında olmak çok önemli.
*Bu içeriğin geliştirilmesinde Tıbbi Direktörlük katkı sağlamıştır.
*Web sitemizdeki bilgiler kişileri tanı ve tedaviye yönlendirme amacı taşımaz. Tanı ve tedaviye yönelik tüm işlemlerinizi doktorunuza danışmadan uygulamayınız. İçeriklerde Acıbadem Sağlık Grubu'nun tedavi edici sağlık hizmetlerine yönelik bilgiler yer almamaktadır.