ssk nasıl battı bende anlamadım / SSK Neden İflas Etti: Nasıl Oldu Ben de Anlamadım! - Zort News

Ssk Nasıl Battı Bende Anlamadım

ssk nasıl battı bende anlamadım

Yıllar sonra aynı senaryo

ÖRGÜT ÜYELERİ GÖREVDE!

O dönem Sabah Gazetesi'nden Nuri Kayış "SSK'da PKK operasyonu" başlıklı haberiyle okuyucularıyla paylaşmıştı. İşte Kayış'ın O haberinden bir kısım:

Çalışma Bakanı Nami Çağan, SSK'da başta PKK'lı olmak üzere yasadışı örgüt üyeleri bulunduğu ve bunların önemli görevlerde çalıştığı iddiaları üzerine geniş kapsamlı bir araştırma yaptırdı.

Araştırma sonucunda PKK'nın kurum içinde önemli bağlantılar kurduğu saptandı. Bazı SSK mensuplarının bölücü örgütle bağlantısı tespit edilerek kurumla ilişiğinin kesildiği belirtildi.

Bakanlık müfettişi Yusuf Aydın'ın hazırladığı raporda şu tespitler yer aldı:

Halen Ergani Sağlık Ocağı'nda doktor olarak çalışan Kemal Subaşı'nın yasadışı TKP'ye üye olmak iddiasıyla 5.10.1982 tarihinde tutuklandığı, Sıkıyönetim Diyarbakır 1 Nolu Askeri Mahkemesi'nce cezalandırıldığı, 12.6.1984'te tahliye edildiği anlaşıldı. Elazığ Emniyet Müdürlüğü'nün 7.11.1993 tarihli yazısında, adı geçenin yasadışı PKK terör örgütü yönelik olarak Maden ve Ergani ilçe merkezleri kırsal alanlarında gerçekleştirilen operasyonlarda, Ergani ilçe örgütlenmesinde yer aldığı, çatışmalarda yaralanan teröristleri tedavi ettiğinin tespit edilmesi üzerine 21.10.1993 günü Ergani'de yakalandığı ve sevk edildiği mahkemece tutuklanarak cezaevine konulduğu, mahkemenin sonrası aşamalarında serbest bırakıldığı belirlendi.

PKK'YA BAĞIŞ

SSK Kars Doğumevi Başhekimi Muzaffer Irmak'ın PKK terör örgütü adına teröristlere 25 milyon lira makbuzsuz, 9 milyon lira da makbuzlu para yardımı yaptığı, evinde örgüt mensuplarını barındırdığı ve telefonunu kullandırdığı belirlendiğinden 1992'de kınama cezası ile tecziye ve başhekimlik görevinden alınmasına karar verildi. Adı geçen SSK Van Hastanesi'nde görevli iken Erzincan Emniyet Müdürlüğü'nün Van Valiliği'ne yazdığı bir yazıda, örgütsel ilişkilerine devam ettiği kaydedildi. 1994'te yapılan bir müfettiş soruşturmasında yasadışı örgüte para yardımı ve yataklık yaptığının anlaşıldığı vurgulandı. Olağanüstü Hal Bölgesi dışına bir görev ataması istendi. Sözkonusu doktor 29.12.1997 tarihine kadar SSK'da çeşitli hastanelerde çalıştıktan sonra bu tarihte Sağlık Bakanlığı'na naklen atandı.

Seçim öncesinde siyasi nedenlerle yeniden gündeme taşınan bu asılsız iddiaya karşı bilimsel gerçekleri ortaya koymak, konuya sosyal politika ve sosyal güvenlik açısından bilimsel bir yanıt vermek bilimsel sorumluluğun bir gereğidir. Bilim ve hukuk dışı bir iddianın bir seçim kampanyası malzemesi yapılmasına karşı önce bilimin itiraz etmesi lazım. Bu yazıda Sayın Kılıçdaroğlu’na yönelik “SSK’yi batırdı” iddiasını bilimsel gerçekler çerçevesinde ele almaya çalışacağım.

DEVLETTEN SONRA EN BÜYÜK BÜTÇE

“SSK’yi batırdı” iddiasından önce Kılıçdaroğlu’nun mesleki kariyeri hakkında birkaç hatırlatma yararlı olacak: 1971 yılında Maliye Bakanlığında Hesap Uzman Yardımcısı olan Kılıçdaroğlu 1983’ten itibaren Gelirler Genel Müdürlüğü’nde Daire Başkanı ve Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. 1991 yılında Bağ-Kur Genel Müdürlüğüne atanan Kılıçdaroğlu, Haziran 1992 yılında SSK Genel Müdürlüğü'ne getirildi. 1996 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik tarafından görevden alındı ve Müsteşar Yardımcılığı’na atandı. Hakkında savcılığa intikal eden dosyalar takipsizlik kararı ile sonuçlandı. Danıştay kararıyla Temmuz 1997'de tekrar başladığı SSK Genel Müdürlüğü görevinden 1999’da emekli oldu. Kılıçdaroğlu görevinden ayrılmasının ardından 1999-2003 arasında Vatandaşın Vergisi Koruma Derneği (VAVEK) başkanlığını yaptı. Aralarında BirGün’ün de olduğu çeşitli yayınlarda yazılar yazdı.

SSK Genel Müdürlüğü Kılıçdaroğlu’nun ismiyle bütünleşen ve siyaset dışındaki en önemli görevi sayılabilir. SSK’nin en önemli özelliği devlet bütçesinden sonraki en büyük bütçeye sahip olması ve ülke nüfusunun neredeyse yarısının sosyal güvenliğini sağlamasıydı. Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin amiral gemisi olan SSK eskiden üç temel kurumdan oluşan sosyal güvenlik sisteminin işçileri ve işçi emeklilerini kapsayan bölümüydü. Diğer iki kurum Bağ-Kur ve Emekli Sandığıydı. Bu üç kurum 2000’li yıllarda Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısı altında birleştirildi.

“Kılıçdaroğlu SSK’yi batırdı” iddiası nereden kaynaklanıyor? Bu iddianın temelinde SSK’nin 1990’ların ortalarından itibaren Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Müdürlüğü döneminde ortaya çıkan finansman (gelir-gider açığı) sorunları yatıyor. Ancak ne SSK’nin battığı ve batabileceği iddiası doğru ne de Kılıçdaroğlu’nun SSK’yi batırdığı iddiası. SSK yoğun siyasal vesayet altında bir kurumdur ve bu nedenle SSK’nin durumundan esas olarak hükümetler sorumludur. Öte yandan SSK batmadı (SSK gibi kamusal kurumlar zaten batmaz) ve Hazine desteğiyle yoluna devam etti. Son olarak SSK’nin yaşadığı mali sorunların arkasından uzun yıllara dayalı ciddi yapısal ve sistemsel sorunlar yatıyor. Dahası Kılıçdaroğlu, Genel Müdürlüğü döneminde bir bürokrat olarak SSK’nin sorunlarına dikkat çekti ve çözümler önerdi. Kısaca baston değil asa, İsa değil Musa ve Fırat değil Kızıldeniz!

1990’LARDAKİ SSK GERÇEĞİ

SSK 1990’ların ortalarından itibaren ciddi finansman sorunları yaşamaya başladı. Diğer bir ifadeyle SSK’nin gelirleri ile giderleri arasında açık oluşmaya başladı.  Bu açık nedeniyle 1995-1998 arasında SSK’ye kurum giderlerinin yüzde 14’ü ile yüzde 32’si arasında Hazine desteği sağlandı. 1995 yılında kuruma eski parayla 59,2 trilyon lira (59,2 milyon lira) Hazine desteği verildi. Bu miktar 1998’de 447 milyon liraya yükseldi (kurum giderlerinin yüzde 32’si). İddia ve suçlama buna dayanıyor.

Kılıçdaroğlu Genel Müdürlüğü döneminde 1995’te hazırladığı bir raporda (35 Soruda SSK Gerçeği) önlem alınmadığı takdirde Hazine desteğine olan ihtiyacın daha da artacağını vurguluyor. Bu açığın nedenlerine girmeden önce SSK Genel Müdürü bu açığın sorumlusu mu önce ona bakalım. 1990’larda SSK Genel Müdürü’nün yetkileri son derece kısıtlıydı. Kurum özerk değildi (Hâlâ da öyle). Kurum yasalar ve hükümet politikaları ile sıkı sıkıya bağlıydı. Genel Müdür günlük işleyiş dışında kurumun temel politikalarını belirleme yetkisine sahip değildi. SSK’nin en temel sorunu siyasi vesayet hatta siyasi tasallut olmuştur. SSK Genel Müdürünün yapabileceği bu sorunlara dikkat çekmek ve siyasete çözüm önerileri sunmakla sınırlıydı. Nitekim dönemin raporlarına ve basında çıkan haberlere baktığımızda Kılıçdaroğlu’nun yaklaşmakta olan soruna sık sık dikkat çektiğini görüyoruz. 1995 yılında hazırlanan ve yukarıda söz edilen Kılıçdaroğlu imzalı kitapçık SSK’nin tüm temel sorunlarını gözler önüne sermektedir.

SSK’nin mali açığının gerçek nedenlerini örterek meseleyi dönenim genel müdürüne fatura etmek bilim dışı bir yaklaşım olur. Bütün kamusal sosyal güvenlik sistemleri başlangıçta birikim yöntemiyle, emekli sayıları artmaya başladıkça dağıtım yöntemiyle çalışır. Çalışan sayısının yüksek, emekli sayısının az olduğu başlangıç dönemlerinde sosyal güvenlik kurumları kaynaklarını iyi değerlendirmek zorundadır. Emekli sayısı arttıkça kurumlar artık birikim yapamaz ve o günkü kaynaklarını o gün dağıtmak zorunda kalır. Bunun sonucunda da mali desteğe ihtiyaç duyar ve bu durumda da kamu katkısı kaçınılmaz olur. Dolayısıyla fon kaynaklarının doğru değerlendirilmesi ve bozulan gelir gider (aktüerya) dengesi nedeniyle devlet katkısı yaşamsal hale gelir.

KAYIP 12 MİLYAR DOLAR

Kılıçdaroğlu SSK kaynaklarının düşük faizle değerlendirilerek heba edildiğini sık sık vurguladı. SSK’nin gelirlerinin giderlerinden çok olduğu dönemde, SSK fonları düşük faizli devlet tahvillerine yatırıldı. Kuşkusuz bu kararı hükümetler verdi. Bunun sonucunda SSK ciddi zarara uğradı. Kılıçdaroğlu tarafından yapılan hesaplamaya göre 1970-1994 arası SSK fonları enflasyonun 5 puan üzerinde değerlendirilseydi SSK’nin yaklaşık 12 milyar dolar ek kaynağı olacaktı. Diğer bir ifadeyle sadece fon gelirlerinin düşük nemalandırılması sonucunda SSK 1994 itibariyle 12 milyar dolar zarara uğratıldı. Kılıçdaroğlu SSK’yi batırmak bir yana SSK’nin batık 12 milyar dolarının peşine düşüyor.

SSK’nin Hazine desteğine ihtiyaç duymasının bir başka nedeni Türk sosyal güvenlik sisteminde devlet katkısının yokluğudur. 1990’lı yıllarda OECD üyesi ülkelerinde çok ciddi devlet katkıları söz konusudur. Örneğin devlet katkısı Norveç’te yüzde 55, Almanya’da yüzde 26, Belçika’da yüzde 31, Fransa’da yüzde 20 iken Türkiye’de o yıllarda devlet katkısı yoktur. Dolayısıyla Türkiye’de 1990’lı yıllarda sosyal güvenliğe düzenli devlet katkısı olsaydı SSK zaten açık vermeyecekti. Türkiye’de düzenli devlet katkısı 2008 sonrasında yapılmaya başlandı. 2008 sonrasında devlet katkısının toplam SGK giderleri içindeki payı 2008-2022 arasında yüzde 37-49 arasında gerçekleşti. Dolayısıyla SSK battı denilen dönemde ortaya çıkan finansman açığının en yüksek yüzde 32 olduğu düşünülecek olursa meselenin özününün devlet katkısı olduğu anlaşılacaktır. Devletin düzenli katkı vermediği tersine SSK fonlarını düşük faizle zarara soktuğu bir dönemde asıl suçlanması gereken buna dikkat çeken ve itiraz eden Kılıçdaroğlu değil dönemin hükümetleri ve sosyal güvenlik politikalarıdır.  Günümüzde AKP hükümetleri SGK’ye 1990’lı yıllardan daha fazla devlet katkısı aktarmaktadır. Bir diğer ifadeyle devlet katkısı dışarıda bırakılırsa günümüzde “SGK açığı” çok daha fazladır.  Ancak sosyal güvenliğe devlet katkısı doğru bir yaklaşımdır. Dün de olmalıydı. Devlet katkısı olmayan bir dönemin faturasını bunu vurgulayan genel müdüre kesmek haksızlık olur.

Öte yandan SSK’nin 1990’lı yıllarda yaşadığı mali sorunların bir diğer nedeni primlerini tahsil edememesidir. Prim afları ve borçlanma yasaları SSK’nin alacaklarını tahsil edememesine yol açmıştır. Örneğin 1999 itibariyle SSK’nin prim alacakları 740 trilyon liraya ulaşmıştır. 1998 yılında kuruma sağlanan devlet desteğinin 447 trilyon olduğu düşünülecek olursa SSK’nin pirim alacaklarının bir diğer önemli sorun olduğu unutulmamalıdır.

HÜKÜMETLER SSK’Yİ TALAN ETTİ

SSK’nin 1990’larda yaşadığı mali sorunlarının bir diğer önemli nedeni de aktif-pasif (çalışan-emekli) dengesinin giderek bozulmasıdır. Kılıçdaroğlu tarafından hazırlanan rapora göre 1960’ta 24,3 sigortalıya bir emekli düşerken 1980’de bu oran 3,47’ye, 1990’da 2,16’ya ve 1994’te 1,93’e gerilemiştir. Bu durumun iki temel nedeni olduğu söylenebilir. Birincisi kayıt dışı çalışanların çokluğudur. Sigortalı sayısı az olursa kurumun prim geliri azalacaktır. Sigortalı sayısının artırılması ise kayıt dışılıkla mücadele ile mümkündür. 2000 yılı tahminlerine göre 4 milyon kişi kayıt dışı istihdam nedeniyle SSK’nin aylık prim kaybı 166 trilyon TL civarındadır. Kayıt dışılıkla mücadele ise bir genel müdürün değil hükümetlerin işidir.

Son olarak emekli yaşının siyasi nedenlerle değiştirilmesi de kurumun mali dengesini bozan faktörler arasındadır. 1950’lerde 60 olan emekli yaşı 1969’da Demirel tarafından 43’e, 1976’da kadınlar için 38’e çekildi. 1986’da Özal’ın 55-60’a yükselttiği emeklilik yaşı 1992’de Demirel tarafından tekrar 38-43’e düşürüldü. Uzun dönemli, bilimsel ve sosyal kaygılardan ziyade siyasi nedenlerle yapılan bu hızlı yaş değişikliklerinin kurumun mali yapısını bozduğu unutulmamalıdır. Emeklilik yaşı düşürülürken kuruma devlet katkısının sağlanmaması ise çok dikkat çekicidir. Dönemin hükümetleri kamu katkısı olmadan işçilerin kendi paralarıyla oy devşirmeye çalışmıştır. Kısacası SSK hükümetler tarafından talan edilmiştir. İşsizlik sigortasının ve iş güvencesinin olmadığı 1990 koşullarında emeklilik adeta bir işsizlik sigortası işlevi de gördü.

Sözün özü SSK’nin 1990’larda yaşamaya başladığı mali sorunların sorumlusu sayın Kılıçdaroğlu değil, Türkiyenin sosyal güvenlik sisteminin yapısal ve sistemsel sorunları ve hükümetlerdir. Sayın Kılıçdaroğlu gerek hazırladığı raporlarla ve gerekse sık sık yaptığı açıklamalarla üstüne düşen görevi yapmış, SSK’nin yaşadığı sorunları dile getirmiş, talana karşı çıkmış ve çözümler önermiş, SSK’yi ve kamu yararını savunmuştur. Sayın Kılıçdaroğlu SSK’yi batırmamış tersine savunmuş ve güçlenmesi için çalışmıştır. Hiçbir siyasi suçlama ve gerekçe bu gerçeği örtemez. Bilimin gereği bu gerçekleri ortaya koymaktır.

Tüm Yazıları

"Kılıçdaroğlu SSK'yı batırdı diyen Sayın Erdoğan, SGK'yı nasıl batırdı?"

Bütçe verilerinden hazırlanan tablolarda ilginç sonuçlar çıktı.

Kılıçdaroğlu'nun o zamanki ismi SSK'yı yönettiği 1995 yılı ile 2020 yılını bütçe verileri ve milli gelire oranları ile kıyaslayan Emin Çapa "Bu tablo Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın SGK'yı nasıl batırdığını gösteriyor" dedi. 

1995 yılında yani Kılıçdaroğlu'nun SGK'yı batırdığı iddia edilen yıl bütçeden SGK'ya aktarılan paranın milli gelire oranı yüzde 1.01 iken 2020 yılında yüzde 4.95  olduğunu söyleyen Emin Çapa, "Yüzde 5'e gelmiş, 5 kat artmış. Bu tablo bize diyor ki Sayın Kılıçdaroğlu SGK'yı batırmışsa Sayın Erdoğan SGK'yı 5 kat batırmıştır" diye konuştu.

SGK'nın batmış bir kurum haline geldiğini söyleyen Emin Çapa, bu hale nasıl gelindiğini grafiklerle anlattı.

Emin Çapa'nın aktardığı veriler şöyle: 

Erdoğan SGK'yı nasıl batırdı? 

2020 yılında SGK'nın emekli prim geliri 170 milyar lira. Buna karşın emekli maaşı olarak ödediği para 343 milyar lira.  SGK'nın 2021 yılı için hedefi 203 milyar liralık emekli prim geliri toplamak. Buna karşın 385 milyar lira emekli aylığı verecek.  2021 yılında 203 milyar lira prim geliri alıp 385 milyar lira emekli aylığı ödeyecek. 

SGK'nın açığı ne kadar?

Buyurun SGK'nın toplam gelirlerine bakalım. Tek gelir emekli primleri değil.

-2020 yılında toplam gelirleri 456 milyar lira olmuş. Toplam giderleri ise 541 milyar lira. 
-2021 yılına bakarsak SGK'nın 534 milyar lira toplam gelir elde etmesi bekleniyor. Giderinin ise 604 milyar lira olması hedefleniyor Türkiye Cumhuriyeti bütçesine göre....

Peki bütçeden SGK'ya ne kadar transfer yapmışız? Açık olduğu için ne kadar para vermişiz? Para kazanamadığı için para veriliyor. Yani SGK batmış. 

2019 yılında 197 milyar lira, 2020 yılında 249 milyar lira vermişiz, 2021 yılında 259 milyar lira verilecek... Bu rakamında aşılacağını ben size şimdiden söyleyebilirim. 

"Sayın Erdoğan SGK'yı 5 kat daha fazla batırdı"

Peki açığın, bütçeden SGK'ya aktarılan paraların milli gelire oranı ne? 
1995 yılında yani Kılıçdaroğlu'nun SGK'yı batırdığı iddia edilen yıl bütçeden SGK'nın milli gelire oranı yüzde 1.01.  Bu rakam 2017 yılında yüzde 4.27, 2020 yılında yüzde 4.95... Yüzde 5'e gelmiş, 5 kat artmış. Bu tablo bize diyor ki Sayın Kılıçdaroğlu SGK'yı batırmışsa Sayın Erdoğan SGK'yı 5 kat batırmıştır. 

Vergi gelirlerine bakılınca, başka bir gerçek ortaya çıkıyor

Vergi gelirlerine bakıldığında ise SGK'ya bütçe transferlerinin vergi gelirlerine oranı 1995 yılında yüzde vergi gelirlerinin sadece yüzde 10'u SGK'ya verilmiş. Bugün ise vergi gelirini yüzde 30'u SGK'ya ayrılmış durumda... Çünkü açığı var, çünkü SGK batmış vaziyette... Bu tablo Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın SGK'yı nasıl batırdığını gösteriyor. Geçmişe dönük eleştiri yaparken biraz da aynaya bakmak lazım. 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir