taşak kokusu sevenler / taşak kokusu sevenler kulübü - inci sözlük

Taşak Kokusu Sevenler

taşak kokusu sevenler

Seyh Sadi Şirazi -Bostan ve Gulistan

Konuşmalar diye adlandırdığımız bu kitabın aslı, Farsça ve Arapça ile karışık, onüçüncü yüzyılda yazılmış çok çetin ve arkaik pasajlar ve deyimlerle dolu bir elyazmasıdır. Eser, çok önemli ve şaşırtıcı tasavvuf konularını içine aldığı gibi, o çağın belli başlı şahsiyetlerini, zamanın kültür ve bilim hareketlerini yansıtması, hele Mevlânâ Celâleddin'ln karanlıkta kalmış olan bazı yönlerini aydınlatması bakımından da bir hazine değerindedir. Şems-i Tebrizî, Konya'ya niçin gelmiştir? Mevlânâ ile onun arasındaki ilişki nasıl başlamıştır? Mevlânâ'nın normal hayatını birdenbire altüst ederek ona coşkun ve taşkın yepyeni bir ruh aşılayan bu adam kimdir? İşte bu noktaları bize açıkça gösterecek çok Önemli bilgileri bu kitapta bulmaktayız. Kitabın gerçi çok çetin ve dikenli tarafları vardır ve bu özelliği, bugüne kadar bir çevirisinin yapılmasına engel olmuştur. Ancak mutlu bir raslantının bana bu eseri Türk aydınlarına ve tasavvuf meraklılarına tanıtmak fırsat ve cesaretini vermiş olduğunu söylersem, okurlarımın beni yadırgamayacaklarını sanırım. Bu çeviriye kaynak olan kitap, çok saygıdeğer dostum Mevlânâ torunlarından Prof. Dr. Ferudun Nafiz Uzluk tarafından vaktiyle bana armağan edilmiş olan elyazması bir nüshadır. Bu metin, 27x21 ölçüsünde ve sayfadır. Nesih kırması, nesih, sülüs ve ta'lik gibi çeşitli yazı örnekleriyle temiz ve okunaklı bir şekilde yazılmış, üzerinde yer yer ufak tefek nüsha farkları işaret edilmiştir. Metnin bazı kısımlarının kenarlarına bol haşiyeler, açıklamalar eklenmiştir. Tarihi ve yazarı belli olmayan bu nüshanın, merhum Mevlevi arif meşahirinden Ayaşlı Şakir tarafından Dergâh müzesindeki iki nüsha ile karşılaştırılarak orijinal bir metinden kopya edildiği, sayfa kenarlarındaki haşiyelerin de sonradan eklendiği anlaşılmaktadır, işte üstad Prof. Dr. Uzluk'un himmetine borçlu olduğum bu kitabı her ihtimale karşı memleket kitaplıklarında bulunan başka elyazmalarıyle de karşılaştırmak lüzumunu duyduğum için önce Konya'dan işe başladım. Mevlânâ Müzesi Kitaplığı'ndaki ve sayılı iki yazma metinle yer yer karşılaştırdım. Daha sonra istanbul'da Beyazıd Kütüphanesi Kataloglarına baş vurdum. Veliyüddin Efendi Kitaplığından aktarılmış bir Makalât yazması buldum ama bu kitapçık ufak bir özetten başka bir şey değildi, istanbul

Egzamayı, mantarla karıştırmayın

Sık rastlanan bir cilt hastalığı olan egzamayı İstanbul ÜniversitesiCerrahpaşa Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Aydemir’e sorduk. İşte egzama türleri, belirtileri ve egzamadan korunmanın yolları

Egzama nedir ve belirtileri nelerdir?

Egzama yaygın olarak görülen kaşıntılı bir hastalıktır. Egzama halinde ciltte kaşıntı, kızarıklık ve bazen de sulanma görülebilir. Egzama kronikleştiğinde ise kimi zaman deride kalınlaşma, kaşıntıya ikincil gelişebilen bir belirti olabiliyor.

Kaç tür egzama vardır?

Egzamanın iki farklı türü vardır. Kontakt egzama (temas egzaması) ve atopik egzama (kalıtsal ve yapısal egzama)

Cilde dışarıdan temas eden maddelerin yaptığı egzamalara kontakt egzama diyoruz yani temas egzaması. Bu tür egzamalar alerjik de olabiliyor veya bir temas sonrası tahriş nedeniyle gelişebiliyor. Ev hanımlarının el egzamaları bunun tipik örneğidir.

Atopik egzama ise bünyeseldir ve tamamen kişinin kalıtsal özelliklerine bağlı olarak gelişen bir egzama türüdür. Genellikle bebeklikte başlar ve ilerleyen yaşlara doğru şeklini değiştirerek devam eder. Atopik Egzamanın önemli bir bölümü ilk iki yaşta kaybolur. Bir grup yaş, bir grubu ise ergenlikte kaybolur. İyileşmeyen -ki düşük orandadır- egzamalar 40 yaş üzerine kadar sürebiliyor.



Mevcut atopik egzamayı birçok faktör de tetikleyebiliyor; sıcak, soğuk, dıştan temas eden tahriş edici her türlü malzeme, yünlü giysiler, stres neden olabiliyor ve bazen kaşıntı evresi çok rahatsız edici boyutlara ulaşabiliyor. Bu da kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebiliyor. İstikrarlı bir tedavi süreci egzamada önem taşıyor, ancak iyilik haline erişse bile egzamanın tekrarlama riski her zaman vardır.

Belli bir meslek grubu var mıdır egzamaya yakalanan?

Kontakt yani temas egzaması, bazı meslek gruplarında daha yoğunlukla görülebiliyor. Örneğin, inşaat işçilerinde çimento temasından ileri gelen egzamalara sık rastlanıyor. Temas egzamasında kişide hangi maddenin etkili olduğunu bulup ondan uzaklaştırmak gerekiyor. Ancak atopik egzama tamamen yapısaldır, kişinin kalıtsal yapısıyla ilgilidir.

Dış etkenler atopik egzamada değil, kontakt egzamada etkilidir. Ancak kontakt (temas) egzamasında olay ciddi tahriştir. Her türlü su, sabun, deterjan bunların sık teması tahrişe neden olur. Bu tahriş de yavaş yavaş gelişerek egzamaya zemin hazırlar ancak bu uzun vadeli bir durumdur.

Egzamadan korunmak için yapılabilecek bir şey var mı?

Egzamanın türüne bağlı olarak korunma yolları olabilir. Alerjik temas egzaması ise o zaman söz konusu tetikleyicilerden uzak durmak gerekir. Alerjiyi yapan maddeyle temastan kaçınmak gerekir. Örneğin, alerjik egzama en çok nikel temasında görülür. Bunun dışında değişik ilaçlar, metaller, boyalar neden olabilirler.

Kimi zaman parfümler bile sebep olabilir. Kişide hangi maddenin etkili olduğunu bulup ondan uzaklaştırmak en iyi korunma şekli olacaktır. Kuaförlerde saç boyası teması nedeniyle sık görülür. Bunun yanı sıra temas egzamasının diğer nedeni olan tahrişe bağlı egzamada doğrudan temizleyiciler, çözücüler, su, sabun, deterjan gibi maddeler etkilidir. Sonuçta bu temizleyicilerin kiri alabilmesi için muhakkak bunları eritmesi gerekir. Bunları eritirken cildin de doğal yağını, nemini erittiğini söyleyebiliriz. Cilt buna bir süre dayandıktan sonra direncini yitirir ve kronik egzama başlar.



Bu tür egzamaların tedavisi bazı ürün ve ilaçlarla yapılabilir ancak bu maddelerden uzak durulmaz ise tekrarlar. Böyle durumlarda eldiven ile iş yapılmasını öneriyoruz ancak Türk kadınları eldiven kullanımını tercih etmiyorlar. Hatta bulaşık makinesine bile bulaşıkları yıkayarak koyuyorlar, sürekli deterjan teması da tabii ilerleyen dönemlerde egzamaya zemin hazırlıyor.

Atopik egzamada kişinin yatkınlığı vardır ancak çevresel faktörler de değişik şekillerde etkiler. Bu durumlarda kişileri bu çevresel koşullardan uzak tutmak gerekir. Yünlü giysiler, cildi kurutucu her türlü durum tetikleyicidir. Kuru cilt atopiklerin başlıca özelliklerinden biridir. Mevcut kuru cilt üzerine bir de kurutucu, tahriş edici etkenler eklendiğinde egzama alevlenmesini çok daha aktif hale getirebilirler.

Bilinen her hangi bir tetikleyici alerjik olay var ise –bebeklerde yiyecekler nedeniyle görülebiliyor, erişkinlerde bu ev tozu akarlarından söz ediliyor– olabildiğince bunlardan uzak durulmasını tavsiye ediyoruz. Stres de tetikleyici bir faktör. Eğer çok etkiliyorsa psikiyatrik bir destek alınması önem taşımaktadır.

Bunun dışında atopik egzamalarda özellikle bahsedilen kuru cildin yumuşatılması çok önemlidir. Cildin kesinlikle nemli tutulması gereki. Bu hastalarda gündelik nemlendirme bir koruyucu ilaç kadar etkili olabilir.

Sual: Halifenin seçimle gelmesi gerekirken, Emevîlerden itibaren bu usul terk edilmiştir. Bunun meşru bir mesnedi var mıdır?

Cevab:

İslâm hukukunda devlet başkanı (halîfe) “ehlü’l hall ve’l akd” denilen yüksek seçmenler heyetinin seçimi (bi’ati) ile veya halîfenin istihlâfı, yani yerine veliahd göstermesi yoluyla başa gelir. Hukukçular, cebren, zor kullanarak başa geçen bir kimsenin halîfeliğini, eğer halîfelik şartlarını taşıyorsa, zaruret ve maslahat sebebiyle meşru görmüşlerdir. Aksi takdirde devletin dirliği ve milletin birliği bozulacaktır. Hulefâ-yı râşidîn devrinde, Asr-ı saadete yakınlığı itibariyle, insanlar din ve ahlâk prensiplerine hürmetkâr idiler. Adaletten ayrılmaz, hukuka kendiliklerinden itaat ederlerdi. Ancak bu devrin sonunda vuku bulan feci hâdiseler, bilhassa üç râşid halîfenin katledilmesi, artık insanların ancak zor kullanarak yola getirilebileceğini göstermiştir.
Şah Veliyyullah Dehlevî diyor ki: Nitekim Hazret-i Peygamber’in üç türlü vazifesi vardı: Birincisi, Kur’an-ı kerîm ahkâmını bütün insanlara tebliğ etmek, bildirmek idi. İkincisi, Kur’an-ı kerîmin manevî ahkâmını, yani Allah’ın zâtına ve sıfatlarına ait marifetleri, yalnız ümmetinin yüksek olanlarının kalblerine yerleştirmektir. Buna ihsan (irşad, tasavvuf) denir. Üçüncüsü, Kur’an-ı kerîmin  ahkâmını, vaaz ve nasihat ile yapmayan müslümanlara, kuvvet kullanarak, zor ile yaptırmaktır. Buna saltanat denir. Hazret-i Peygamber’den sonra gelen dört halîfeden her biri, bu üç vazifeyi tam olarak başardı. Hazret-i Hasan’ın halifeliği zamanında, fitneler çoğaldı. İslâmiyyet üç kıt’aya yayıldı. Resûlullah’ın nuru, yeryüzünden uzaklaştı. Sahâbe-i kirâmın sayısı azaldı. İnsanlar artık baştakilere gönülden itaat etmemeye başladı. Böylece bu üç vazifeyi, bir kişi yapamaz oldu. Bu üç vazîfe, başka başka üç sınıfa ayrıldı. Usul ve fürû’ ahkâmını tebliğ vazifesi, din imamlarına, yani müctehidlere verildi. Bu müctehidlerden iman bilgilerini bildirenlere mütekellimîn; fıkıh bilgilerini bildirenlere fukahâ denildi. İkinci vazife, Ehl-i beytin oniki imamına ve tasavvuf büyüklerine verildi. Üçüncü vazife, yani dinin ahkâmını kuvvet, satvet ve saltanat ile yaptırmak işi, meliklere ve sultanlara, yani hükûmetlere verildi. Böylelikle hilâfet saltanata dönüşmüş oldu. Bu halifelere melik-i adûd denildi. Bunlara mecâzen halîfe denilmiştir (İzâlet’ül-hafâ). Melik-i adûdun ne demek olduğu Ömer Nasuhi Bilmen’in Ashab-ı Kiram Hakkında Müslümanların Nezih İtikadları adlı kitabında güzel izah edilmiştir.
Hilâfetin saltanata dönüşeceğine, çeşitli hadîslerde de işaret vardır. Nitekim bunlardan “Benden sonra hilâfet otuz senedir, sonra melikler gelir” hadîsi meşhurdur. Bu söz, Hicret’in otuzuncu senesinden sonra fitnenin zuhur edeceğine, insanların adaletten ayrılacağına, onların zorla yola getirilebileceğine delâlet eder. Halîfeliğin saltanata dönüşmesi, sulh ve sükûnun sağlanmasından sonra yeni fetihler ve medeniyetin inkişafını temin ettiği için İslâm tarihinde çok müspet bir rol oynamıştır. Öyle ki, İslâm devleti, maddî bakımdan, Dört Halîfeler devrinden bile çok daha yüksek bir seviyeye gelmiştir. Bunun için hukukçular, zorla başa geçen kimse, halîfelik sıfatlarını taşıyorsa meşru halîfedir; taşımıyorsa da cemiyetin büyük zarara uğramaması için kendisine ısyan  edilmez, hükmünü vermişlerdir. Çünki zulmünden dolayı sultana isyan, her iki taraftan da çok kan dökülmesine ve sultanın zulmünden daha çok zarara sebep olur (Berika). Kaldı ki zorla başa geçen kimse, halîfelik için lüzumlu olan ilk ve en önemli şart olan kudreti hâiz olduğundan, eğer halîfelik için gereken, müslüman, erkek ve vücud tamamiyetini hâiz olmak gibi asgarî şartları da taşıyorsa ve bilahare ehl-i hal ve akd tarafından kendisine bi’at da edilmişse, artık ittifakla meşru halîfe hâline gelir. Kur’an-ı kerîmde Tâlût kıssası anlatılırken, hükümdar olmak için asgarî şartlar, “kudret ve siyaset ilmi” olarak tayin edilmiştir (Bakara ). Müfessirler: “Hükümdarlık, kumandanlık için esas olan şartlar bu ikisidir, yani bilgi ve güçtür; peygamberlik veya irsen intikal şart değildir” diyor (Cessâs). Mecelle’deki şu maddeler bu prensibe delâlet eder: “Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur” (m. 29) [İki kötülükle karşı karşıya kalındığında ehven olanı tercih olunur]; “Def’-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır” (m. 30) [Kötülüklerin giderilmesi, menfaatlerin celbedilmesinden önce gelir]; “Zarar-ı âmmı def için, zarar-ı has ihtiyar olunur” (m. 26) [Umumî zararı gidermek için, hususî zarar tercih edilir]; “Zarar-ı eşed zarar-ı ehaf ile izâle olunur” (m. 27) [Şiddetli bir zarar, daha hafif bir zararla giderilir]; “İki fesad teâruz ettikde ehaffi irtikâb ile a'zamının çaresine bakılır” (m. 28) [İki kötülük karşı karşıya geldiğinde, hafif olanı işlenerek büyük olanının giderilmesine çalışılır].
İbn Haldun, Mukaddime adlı eserinde, halîfeliğin saltanata dönüşmesinin hangi zaruret ve ihtiyaçlar altında gerçekleştiğini güzel anlatmaktadır. Bununla beraber, modernistlerden ılımlı gibi görünenlerin bile alâmeti neredeyse İslâm dünyasındaki inhitatı, başlıca hilâfetin saltanata dönüşmesi ve mezhebler hukukunun hâkimiyeti ile izah etmek olmuştur. Halbuki İranlı Şiî bir yazar Seyyid Hüseyn Nasr bile, dört halîfeden sonra Emevîlerin umumiyetle dünyevî yöneticilere benzediğini söyledikten sonra, “Bunlarla modern bir tiran arasındaki fark, günümüzde pekçok ülkede bizzat İslâm ahkâmını yıkma girişiminde bulunulurken, Emevîler devrinde yine de İslâm hukukunun tatbik edilmiş olmasıdır” diyor.
Emevî halîfeleri, yaygın propagandanın hilâfına, bir-ikisi hâriç, kötü kimseler değillerdi. İçlerinde II. Muaviye, Abdülmelik, Ömer bin Abdülaziz gibi âlim ve müttekileri ekseriyetteydi. Hânedânın kurucusu ise, Hazret-i Peygamber’in kayınbiraderi ve vahy kâtipliği yapmış olan bir sahâbîdir. Bunların idaresiyle İslâm ülkeleri her cihetten maddî ve manevî terakkîler göstermişti. Vatandaşlar sulh ve refah içerisinde idiler. İstanbul ilk defa bunların zamanında kuşatılmış ve Hazret-i Peygamber’in “Kayser’in şehrine ilk sefer eden ordu mağfiret olunmuştur” hadîsinin müjdesine kavuşulmuştur (Buhârî). Bilhassa İspanya, daha önceleri Gotlar elinde vahşi bir belde iken, Endülüs Emevî sultanlarının emri altında, en güzel şekilde imar edilmiş, medeniyetin en yüksek zirvesine ulaşmıştı. İlim, sanat, ticaret, ziraat ve güzel ahlâka çok ehemmiyyet verilmişti.  Avrupa’ya ilim ve estetik kıvılcımı, ilk defa buradan sıçramıştır. Evet, Emevîler arasında sefih bir hayat sürenler vardı. Ama bunların da millete bir zararları olmamış; ancak kendi nefislerine zulmetmişlerdir. İslâm hukukçuları bunların zamanında serbestçe ilmî faaliyette bulunarak fıkhı meydana getirdiler. Abbasî tarihçileri, zamanlarının hükümetine yaranmak için, Emevîlerin hatalarını şişirmiş, hatta bunları kötülemek için hadîs bile uydurmuşlardır. Bazı Osmanlı tarihleri de, zaman yakınlığı ve sınır komşuluğu bakımından Abbasî tarihlerinden tercüme edilmiş ve onların tesiri altında kalmış olduğundan, aynı yanlışlıkları tekrarlamıştır. Şurası muhakkaktır ki, Abbasîler, Ehl-i beyte karşı düşmanlıkta, Emevîleri kat kat geçmiştir.

21 Haziran Pazartesi

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir