tansiyon ilaci zayiflatirmi / Hipertansiyonun kilo ile bağlantısı kanıtlandı!

Tansiyon Ilaci Zayiflatirmi

tansiyon ilaci zayiflatirmi

Tansiyon ilacı kullananlar

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Eğer bir gün doktorumuz “Artık hipertansiyon ilacı kullanmanızın zamanı geldi!” derse, bundan pek hoşlanmayız. Çünkü çoğumuzun aklında tansiyon ilaçlarının ciddi yan etkilerinin olabileceği takıntısı vardır.

Haksız da sayılmayız! Hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaçların çoğu eğer bilinçli kullanılmazlarsa ciddi sonuçlara sebep olabiliyor. Kimi potasyum kaybı nedeniyle halsizliğe, kimi karaciğer ya da böbrek fonksiyonlarında bozulmaya, kimi solunum güçlüğüne yol açıyor. Özellikle erkekleri -doğal olarak- pek korkutan “cinsel güç kaybı” tansiyon ilaçlarının çoğunda görülebilen bir yan etki
Ayrıca baş dönmesine, şişmeye, uyku hali ya da uykusuzluğa, aşırı nabız düşmesi nedeniyle dengesizlik ve halsizliğe yol açan tansiyon ilaçları da var. Ancak çoğu hastada yalnızca “diyet önlemleri+egzersiz+stres ile mücadele” yeterli olmayabiliyor. Yani, bazen bu ilaçlardan faydalanmak, hatta onları “ömür boyu” kullanmak zorunlu hale gelebiliyor.
Hipertansiyon ilacı kullanırken şu noktalara dikkat edin:
1) Size en uygun ilaç veya ilaçların belirlenmesi için doktorunuza zaman tanıyın. Aceleci olmayın. İlaç ve doz değişimi konusunda doktorunuzu rahat bırakın.
2) İlaç kullanırken de tuzu az tüketin. Uykunuzu önemseyin. Kilo verin, almayın. Stresten uzak kalmaya çalışın. Aktif bir hayat sürün, mesela her gün ya da gün aşırı dakika yürüyün.
3) Kan basıncınızı en az haftada kere ölçüp not edin. Evde ölçüm yapabileceğiniz bir cihaz edinin. Doğru ölçüm yapmayı öğrenin.
4) İlaçlarınızı zamanında ve belirtilen dozlarda alın.
5) Herhangi bir beklenmedik etkiyle karşılaştığınızda doktorunuzdan yardım isteyin.
6) Başka bir nedenle ilaç kullanmak zorunda kalırsanız, kullanmakta olduğunuz tansiyon ilaçlarını doktorunuza söylemeyi ihmal etmeyin. Tansiyonu etkileyen ilaçlardan uzak durmanız gerektiğini hatırlatın.

Kahve mi, çay mı?

Kafanızın çok karıştığının farkındayız. “Sağlığa zararlı” olduğu uyarısını aldığınız bir besinin, kısa süre sonra şu veya bu organa faydalı olabileceğini okuyor ve ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Kahve/çay tüketimi de bunlardan biri
Kahve, içerdiği fazla miktardaki kafein nedeniyle sağlığa zararlı içecekler listesinde yer alabilir. Ancak insan bedeni her 1 kilogram ağırlığı için miligram kafeini tolere edebilir. Söz gelimi, kilo civarındaysanız, günde kahve ile alacağınız kafein çok önemli sorun yaratmaz ama biraz çikolatadan, biraz çaydan, biraz kahveden azıcık da kolalı içeceklerden kafein kazanmaya başlarsanız işler karışır.
Kahvede sağlığa zarar verebilen kafeinin yanı sıra yararlı olabilen polifenoller de var. Eğer makul miktarda kahve içerseniz, bu polifenoller kalp sağlığından belleğinize birçok sistem ve organda güçlü bir antioksidan destek sağlar. Önemli olan miktardır.
Ayrıca aynı antioksidanların, içinde kafein bulunmayan üzüm suyunda, böğürtlen suyunda ya da elma suyunda da bulunabileceğini hatırlatalım.
Kısacası, antioksidan kazanmak için kahve içmeye gerek yok. Fazla miktarda içmiyorsanız, bir fincan kahvedeki mg kafeinden öcü gibi korkmanıza da sebep yok.
Çaya gelince Çaydaki kafein miktarı kahveden çok daha azdır. Bir bardak yeşil çayda 20 mg, siyah çayda 40 mg kafein var. Çayın antioksidan gücü ise kahveden çok daha yüksek. Özellikle yeşil çay kateşinlerle doludur. Bir bardak yeşil çay bir kapsül antioksidana denk geliyor diyebiliriz.
Sonuç olarak bu sorunun cevabını çay kahveden daha faydalı ve daha az zararlıdır diye yanıtlayabiliriz.

Vücudunuz su topluyorsa

Vücudun fazla miktarda su toplaması, özellikle kadınlarda sık görülen bir yakınmadır. Çoğu zaman masum yani herhangi bir hastalığa bağlı olmayan geçici su toplanmaları vücut ağırlığında ciddi değişimlere yol açabilmekte, ayrıca gerginlik, şişkinlik gibi yakınmalara da neden olmaktadır.
Eğer altta yatan herhangi bir sağlık sorunu yoksa, sıvı birikimini doğru bir diyet ve düzenli egzersizle önemli ölçüde azaltmak mümkün. Bu şişkinlik böbrek ya da karaciğer bozukluğu veya kalp hastalığı gibi nedenlere bağlı değilse aşağıdaki öneriler işe yarayabilir:
- Tuz ve tuzlu yiyeceklerden kaçının.
- Bol bol su ve bitki çayı için. Yeşil çayı daha sık tüketin.
- Nişastalı karbonhidratları (pirinç ve patates gibi) mümkün olduğu kadar azaltın.
- Meyve ve sebze tüketiminizi artırın.
- Yiyecek planlarınızda maydanoz, karahindiba, kuşkonmaz, enginar, su teresi ve kavuna daha çok yer verin.
Eğer “Su kaybettirici bir beslenme planını nasıl yaparım?” diye merak ediyorsanız, kahvaltıda taze meyveler (örneğin kavun) eklenmiş az yağlı yoğurt veya yağsız sütle hazırlanmış yulaf kepeğini, öğle yemeğinde bol maydanozla hazırlanmış salata, kuşkonmaz çorbası, zeytinyağlı kereviz veya enginarı, akşam yemeğinde de sarımsak ve limon eklenmiş fırında tavuk, buharda haşlanmış brokoli ve orta boy bir elmayı düşünebilirsiniz.
Dr. Evren ALTINEL

A Bey ‘in başına gelenler

A Bey, 15 gün kadar önce sağ kasığında şiddetli bir ağrı hissetmeye başlamış. Birkaç gün ağrı kesici kullanmış ama ağrıda herhangi bir azalma olmamış. Bunun üzerine kasık fıtığı olabileceğini düşünerek bir genel cerraha müracaat etmiş.
Genel cerrah, muayene sırasında fıtıkla ilişkili bir bulgu saptamayınca radyolojik inceleme istemiş ve sağ kalça kemiğinde “osteoartrit” bulunduğunu ve ağrılarının bu sorundan kaynaklandığını açıklamış. Kilo vermesini, düzenli olarak egzersiz yapmasını ve bir süre glikozamin-kondroitin karışımı kullanmasını önermiş.
A Bey, üç hafta sonra ağrılarının geçtiğini belirtiyor.
Romatizma deyince çoğumuzun aklına diz ve parmak eklemlerimizde meydana gelen sorunlar gelir. Oysa kalça eklemlerinde de romatizmal sorunlar sık görülür ve çok önem taşır.
Özellikle zamanında önlem alınmadığında hareket etmeyi güçleştirecek hale gelebilen ve ağrılar nedeniyle kişinin hayat kalitesini bir hayli düşüren bu önemli sorun karşısında uyanık olmanızı öneriyoruz.
Bilhassa merdiven çıkarken, inerken ve gece istirahatta kalça ağrılarından yakınıyorsanız, bir uzmanla görüşmekte geç kalmayın.

Hayvan sevgisi tedavi ediyor

Bizi güçlü tutan şeylerin başında toplumsal bağlarımız geliyor. Ne var ki yeni hayat hiç durmadan bu bağları birer birer koparıyor. Büyük aileler küçülüyor, akrabalıklar, hemşeri ilişkileri, hatta dostluklar eski lezzetini yavaş yavaş kaybetmeye başlıyor. Sonuç doğal olarak önlenemez bir “yalnızlaşma” oluyor. Yalnızlaşma geleceğe yönelik endişeleri, korkuları artırıyor. Sevgi ve hoşgörüyü azaltıyor.
Diğer taraftan yeni hayatın dayattığı “daha çoğuna sahip olma kültürü” bizi daha çok yarışmacı olmaya, acımasızlığa, hırçınlığa yöneltiyor. Sonuçta sevgi, duygu gibi sözcüklerin hem anlamları azalıyor hem de kullanılma sıklıkları düşüyor.
Belki de bu nedenle bütün dünyada hayvan sevgisi korkunç bir hızla yaygınlaşıyor. Bilimsel araştırmalar da hayvan sevgisinin sağlığı koruyucu ve iyileştirici etkilerinin olduğunu gösteriyor.
Literatüre şöyle bir baktığınızda neler var neler! Mesela bir araştırmada hayvanlarla meşgul olmanın belleği güçlendirdiği, bellek kaybını yavaşlattığını gösteren bulgular saptanmış. Bir başka araştırma, hayvan besleyenlerde depresyonun daha az görüldüğünü, duygu durum bozukluklarına daha seyrek rastlandığını ortaya koymuş.
Hayvan beslemek kilo yönetimini de kolaylaştırıyor! Çünkü her gün onlarla yürümek, onları dışarı çıkarıp dolaştırmak gerekiyor.
Bir onkolog arkadaşım, hayvan sevgisinin kanserli hastalarda kemoterapinin etkinliğini artırdığını söylediğinde çok şaşırmıştım. Hayvan severler daha az uyku bozukluğu çekiyormuş. Hayvan besleyenlerde bağışıklık sistemi daha güçlü bulunmuş. Denge bozuklukları, eklem hastalıkları daha geç ortaya çıkıyormuş.
Öyle görünüyor ki geleceğin doğal ilaçlarından biri de hayatın bu güzel unsurları olacak. Hayvan severlere ve sevme konusunda kararsızlık yaşayanlara duyurulur!

Hipotiroidi romatizma yapar mı?

Hipotiroidi (tiroid bezi tembelliği) özel tipte bir romatizma yapmıyor ama tiroit bezi iyi çalışmayanlarda eklem ve kas problemleri daha sık görülüyor. Yalnız ciddi hipotirodisi olanlarda değil, hafif hipotiroidisi olanlarda bile eklem ve kas ağrılarına (özellikle kas ağrılarına) sık rastlanabiliyor.
Başlangıçta kas ağrıları, halsizlik, eklem ağrıları, el bileklerinde karpal tünel sendromu, el ve ayaklardaki küçük eklemlerde şişmeler ile başlayan eklem-kas şikâyetleri bir süre sonra iyice şiddetlenip eklem ağrıları ve sertliğine hatta hareket kısıtlanmasına neden olabiliyor.
Bu duruma bilhassa uzun süre gözden kaçmış hipotiroidili hastalarda sık rastlanıyor. Bu nedenle nedeni belirlenemeyen eklem ve kas ağrılarında tiroit bezi fonksiyonlarını gözden geçirmek yararlı.

Hormonlu ve katkılı gıdalara dikkat!

Hormonlar, antibiyotikler ve diğer kimyasallarla kirlenmiş besinlerin sayısı artıyor. Başlangıçta bu durum sebzeler ve meyveler için söz konusuydu. Şimdi süt ürünlerinde, ette ve daha birçok besinde bu tehlike var.
Üretim aşamalarında eklenen katkılar yetmiyormuş gibi, ambalajlar da bazen tehdit haline gelebiliyor. Plastik ve alüminyum kaplı ambalajlar sağlık uzmanları tarafından yeteri kadar güvenli bulunmuyor.
Henüz kesinlik kazanmadı ama vücutta biriken alüminyumun beyinde çoğalması halinde bellek problemlerine yol açabileceğine ilişkin kuşkular artıyor.
İşte bu durum, hormonsuz antibiyotiklerden ve böcek öldürücülerden uzak, kimyasalların bulaşmadığı, doğal şartlarda yetiştirilmiş yiyecek ve içeceklere ilgiyi artırıyor.
İşin kötü yanı, bu şekilde üretilen ürünlerin yani organik besinlerin diğerlerinden daha pahalı olması. Organik yiyecekleri ekonomik durumu biraz daha iyi olanlar tüketebiliyor. Belki de bu nedenle, organik besinlerin en fazla satıldığı ülkeler Almanya, Avusturya gibi gelir düzeyi yüksek ülkelerdir.
Siz yine de imkanlarınız ölçüsünde, üretim koşulları ve şartlarından emin olduğunuz besinleri mümkün olduğu kadar dikkatle seçip alarak ve taze olarak tüketmeye çalışın. Olanağınız varsa, organik damgalı ürünlerden faydalanmaya bakın.

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

Y&#;ksek tansiyon hastalarının yaptığı 10 &#;nemli yanlış!

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bekir Sıtkı Cebeci, hipertansiyonu seafoodplus.info okuyucuları için şöyle açıklıyor: "Hipertansiyon, damarlarımızdaki kan basıncının istirahatte, fiziksel ve psikolojik stresin olmadığı koşullarda /80 mmHg değerinin üzerinde olması olarak tanımlıyor. Prof. Dr. Cebeci'nin verdiği bilgilere göre Türk Hipertansiyon Prevalans çalışmasında; 18 yaş üstü kişilerin yüzde 31’inde ‘hipertansiyon’ tespit edilmiş. Yani, ülkemizde her 3 kişiden biri, hipertansiyon hastası!

Tansiyon hastası olmasanız bile yılda birkaç defa tansiyonunuzu ölçtürün

Hiçbir yakınması olmasa bile herkesin 18 yaşından itibaren iki yılda bir, 40 yaşından sonra veya  yaş arasında olup hipertansiyon yönünden yüksek risk taşıyor ise yılda birkaç kez tansiyonunu ölçtürmesi gerekiyor. Ayrıca hipertansiyon tanısı konulmuşsa hekime danışmadan ‘kan basıncım ideal değerlere düştü’ diyerek ilaçlarını asla bırakmamaları gerekiyor. 

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Cebeci, “Bazı özel durumlar dışında, hipertansiyon tedavisi hayat boyu devam ediyor. Tansiyonunuz normal değerlere ulaştıktan sonra tedaviyi bırakmanız kan basıncının tekrar yükselmesine yol açacaktır. Bu yüzden tedavinizle ilgili her konuyu mutlaka doktorunuza danışın” diyor.  

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bekir Sıtkı Cebeci toplumda hipertansiyon hakkında doğru sanılan 10 hatalı bilgiyi ve doğrularını anlattı.

YANLIŞ! "Yüksek tansiyonum var ama şikayetim yok, gereksiz ilaç almayayım"

Doğrusu: ”Herhangi bir şikayet oluşturmadığı için hekimin önerdiği ilaçları kullanmamak, sağlık açısından yapılabilecek en büyük yanlışlardan biridir” uyarısında bulunan Prof. Dr. Bekir Sıtkı Cebeci, şöyle devam ediyor:

“Hiçbir yakınmanız olmasa bile yüksek kan basıncı; damarlarınıza, kalp, böbrek ve beyin gibi organlarınıza zarar veriyor. Hastalığın sessiz dönemi sonlanıp yakınmalar başladıktan sonra oluşan hasarları düzeltmek ise mümkün olmayabiliyor. Bu nedenle şikayet oluşturup oluşturmamasına bakılmaksızın hipertansiyon mutlaka tedavi edilmelidir”

YANLIŞ! "Tansiyon ilacımı uzun zamandır kullanıyorum, alışkanlık yapmıştır, değiştirmeliyim"

Doğrusu: Hipertansiyon tedavisinde önemli olan, kullandığınız ilacın tansiyonunuzu kontrol etmesi ve herhangi bir yan etki oluşturmamasıdır.

Kan basıncınızı kontrol altına alıyorsa ve yan etkisi yoksa, uzun süredir kullanıyor olmanız ilacı değiştirmeniz için bir gerekçe oluşturmaz.

İlaca bağlı yan etki veya o ilacı kullanmanızı engelleyen başka bir hastalığın oluşması durumunda doktorunuz gerekli değişikliği yapacaktır.

YANLIŞ! "Tansiyonumun çıktığını anlıyorum, ölçmeme gerek yok"

Doğrusu:

Kan basıncı yükseldiğinde hastalarda genellikle şu belirtiler oluşuyor:

Baş-ense ağrısı
Başta dolgunluk ve basınç hissi
Kulaklarda basınç
Yüzde kızarma
Ancak bir grup hastada yüksek kan basıncı değerlerine rağmen hiçbir şikayet oluşmadığını belirtten Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bekir Sıtkı Cebeci, "Yakınmaların oluştuğu kan basıncı değeri de kişiden kişiye farklılık gösterebiliyor. Bu nedenlerden dolayı hipertansiyon hastaları mutlaka kan basıncı ölçümü ile tedavilerini takip etmeliler” diyor. 

Dolayısıyla kan basıncı normal seviyeye ulaşıncaya dek daha sık, örneğin günde kez, normalleştikten sonra da birkaç günde bir tansiyonu ölçmek gerekiyor. Bunun yanı sıra herhangi bir sorun hissetmeniz durumunda da kan basıncınızı kontrol etmeyi ihmal etmeyin.

YANLIŞ! "Tansiyon sorunum kalmadı, artık ilacı bırakabilirim"

Doğrusu: Hipertansiyon tedavisi bazı özel durumlar dışında, hayat boyu devam ediyor. Tansiyonunuz normal değere ulaştıktan sonra tedaviyi bırakmanız tekrar yükselmesine neden oluyor. Bu yüzden ilacınızı kesinlikle bırakmayın. Tedavinizle ilgili her karar doktorunuz tarafından verilmeli.

YANLIŞ! "Yüksek tansiyon beyin kanamasına yol açabilir, hemen şimdi düşürmeliyim"

Doğrusu: "Tansiyonum yükselince beyin kanaması geçiririm, onun için hemen tansiyonumu düşürmeliyim. Limonlu su içip, beyin kanamasını önlemek için kafamı soğuk suya sokmalıyım" demek de yanlışlar arasında.

Prof. Dr. Bekir Sıtkı Cebeci tansiyona bağlı beyin kanamasının toplumdaki yaygın inanışın aksine düşük oranlarda geliştiğini söyleyerek, “Bu durumda bile kan basıncını ani değil, kontrollü düşürüyoruz.

Limonlu su içmek, soğuk duş almak ve başı yıkamak sonuca etkisi olmayan gereksiz yaklaşımlardır. Psişik rahatlatıcı etkisi ile tansiyonu bir miktar düşürebilir ancak tedavi edici etki oluşturmaz” diyor. 

YANLIŞ! Tansiyonumu düzenli ölçtüğümde bazen yüksek çıkıyor, hemen ilave ilaç almalıyım"

Doğrusu: Tansiyon değeri her yükseldiğinde ek ilaç almak gerekmez Prof. Dr. Bekir Sıtkı Cebeci, tansiyonun acil düşürülmesi gereken tabloları ‘hipertansif aciller’ başlığı altında topladıklarını vurgulayarak, "hipertansif aciller" durumunda yapılacakları şu şekilde sıralıyor: 

Tansiyon yüksekliği ile birlikte gelişen göğüs ağrısı, nefes darlığı, felç-inme ve ciddi burun kanaması gibi acil durumlarda, 

Acil servis ve yoğun bakımlarda kan basıncı kontrollü şekilde düşürülür. 
Bunun için genellikle damar yolu ile ilaç uygulanır. 
Ciddi şikayetin olmadığı yüksekliklerde panik ve endişe etmek gerekmez.
Biraz dinlendikten ve sakinleştikten dakika sonra ikinci, gerekirse üçüncü bir ölçüm alıp, tansiyon değeri düşüyorsa müdahale etmeden izleyip değerleri kayıt altına almak gerekir.
Kontrollerde tansiyon değerleri mutlaka doktorunuzla paylaşılması gerekir. 
Doktorunuz tedavinizi yetersiz görürse ilaç ve  doz düzenlemesi yapacaktır. 
Tansiyon yüksekliğine baş ağrısı, uyuşma ve huzursuzluk hissi gibi şikayetler eşlik ediyorsa hekiminizin uygulayacağı ilaç tedavisiyle kan basıncınızı kontrol altına alabilirsiniz.

YANLIŞ! "Düzenli tansiyon ilacı kullanıyorum, ayrıca diyet - egzersiz yapmam gerekmez"

Doğrusu: Hipertansiyonda ilaç tedavisinin yanında ilaç dışı önlemler de çok önem taşıyor.

Tüm hipertansiyonlu hastalarda ideal kiloya göre düzenlenmiş Akdeniz tipi sağlıklı diyet (sebze, meyve, kuru baklagil, tavuk ile balık gibi beyaz et içeren, sıvı yağ tercih edilen, katı ve trans yağ olmayan, rafine karbonhidratı ve tuz içeriği kısıtlanmış < 1,5 gr/gün) öneriliyor.
Aynı zamanda haftanın çoklu günlerini kapsayan egzersiz yapılması tavsiye ediliyor.
Sigara içiliyorsa, bırakılması 
Alkol kullanılıyorsa, bunun sınır değerler içerisinde tüketmesi tavsiye ediliyor. 
Potasyum içeriği yüksek gıdaların kullanımı destekleniyor.
Stres azaltıcı önlemler ve uyku hijyeni de tansiyon kontrolünde önem taşıyor. 

YANLIŞ! "Hipertansiyon hastasıyım ve ilaç kullanıyorum. Romatizmal ağrı kesicileri, grip için akıntı-sekresyon giderici ilaçları rahatça kullanabilirim"

Doğrusu: Romatizmal ağrı kesicilerin, grip için akıntı – sekresyon giderici ilaçların kullanımı tansiyon değerini yükseltiyor. Dolayısıyla kontrolsüz ilaç kullanmayın. Yeni ilaç kullanmanız gerekiyorsa, doktorunuza mutlaka yüksek tansiyon için kullandığınız ilaçları söyleyin. 

YANLIŞ! "Çocuklarda yüksek tansiyon olmaz"

Doğrusu: "Hipertansiyon orta-ileri yaş hastalığıdır, çocuklarda hipertansiyon olmaz" demek de hatalardan biri.

Esansiyel hipertansiyon diye adlandırılan ve tansiyonun yaklaşık yüzde 90’ını oluşturan kan basıncı yüksekliği genetik geçiş özelliğine göre orta ve ileri yaşta ortaya çıksa da, çocuklarda hatta sekonder nedenli durumlara bağlı olarak yeni doğan bebeklerde de görülebiliyor. 

YANLIŞ! "Koronavirüse bağlı sorun yaşamamak için tansiyon ilacımı değiştirdim"

Doğrusu: Covid virüsü hücre içine ACE reseptörüne bağlanarak girdiği ve ACEI denilen, hipertansiyonda yaygın olarak kullanılan tansiyon ilaçlarının bu reseptör sayısını arttırarak virüsün hücre içine girişini kolaylaştırabileceği ve virüs yükünün artacağı yönünde tıp dünyasında kuşkular vardı.

Bbu kaygılar, hipertansiyon ile ilişkili derneklerin ve kardiyoloji derneklerinin tedavilerin aynı şekilde sürdürülmesi yönünde görüş bildirmeleri ve bu konuda yapılan çalışmaların sonuçlarının yayınlanmasından sonra ortadan kalktı. 

Dolayısıyla tansiyon ilacınızı değiştirmeniz gerekmiyor.

Sağlık Rehberi

Tansiyon Hakkında Bilmeniz Gerekenler


Tansiyon Nedir?

Tansiyon ya da kan basıncı, kalbin kanı vücudumuza pompalarken damar duvarında oluşturduğu basınçtır. Vücudumuzda belirli bir seviyedeki kan basıncına ihtiyaç vardır. Bu basınç sayesinde dokuların yeterli miktarda kanlanması ve yaşamsal fonksiyonlarını sürdürmesi sağlanmaktadır.

Büyük ve Küçük Tansiyon Nedir?

Kalbin kanı vücuda atarken kullandığı güce büyük (sistolik) tansiyon, kan akımı bittikten sonra damarlarda oluşan durgun basınca da küçük (diyastolik) tansiyon denir.

Tansiyon Nasıl Ölçülür?

Kan basıncı tansiyon aleti ile ölçülür. Tansiyonun doğru ölçülmesi için şu noktalara dikkat edilmesi gerekir:

  • Ölçümden önceki 30 dakika içerisinde sigara veya kola, kahve gibi kafein içeren içecekler içilmemiş olmalı.
  • Kişi oturur pozisyonda en az 5 dakika dinlenmiş olmalı.
  • Ölçüm sırasında manşon kalp seviyesinde tutulmalı.
  • Ölçüm cihazının manşonu uygun boyutta olmalı. 
  • Stetoskopun ucu manşonun altına sokulmamalı.
  • Mümkünse dakika ara ile 2 ölçüm alınmalı. Aralarındaki fark fazla ise ek ölçümler alınmalı, değilse ortalaması alınmalı.

 

Hipertansiyon (Yüksek Tansiyon) Nedir?

Hipertansiyon veya yüksek tansiyon, atardamarlardaki kan basıncının normal değerlerin üzerine çıktığı kronik bir hastalıktır. Sistolik kan basıncının (büyük tansiyon) mmHg ve diyastolik kan basıncının (küçük tansiyon) 80 mmHg olması en uygun tan­siyon değeridir. Kan basıncının / mmHg olması normal, / mmHg olması yüksek normal tansiyon olarak adlandırılır. Kan basıncının /90 mmHg’nın üzerinde olması hipertansiyondur. Hastaların % ’inde yüksek tansiyona neden olabilecek altta yatan başka bir hastalık yoktur. Bunlara birincil (primer) ya da nedeni bilinmeyen hipertansiyon denir. Geri kalan % hastada yüksek tansiyon bir nedene ya da hastalığa bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Buna da ikincil (sekonder) hipertansiyon adı verilir.

En sık rastlanan ikincil hipertansiyon nedenleri şunlardır:

  • Böbrek hastalıkları
  • Böbrek üstü (adrenal) bezlerinin hastalıkları
  • Böbrek damarlarının daralması
  • Doğuştan büyük atardamarın (aortun) bir bölümünün dar olması
  • Tiroid bezinin fazla veya az çalışması

Toplumda Hipertansiyon Görülme Sıklığı Nedir?

Toplumda tansiyon görülme sıklığı % arasındadır ve yaş ilerledikçe artmaktadır. Türkiye'de her üç erişkinden birinde hipertansiyon vardır.

 ‘Beyaz Önlük Hipertansiyonu’ Nedir?

            Bazı hastaların evde ölçülen kan basıncı normal bulunurken, muayenehanede ölçülen kan basıncı ise hep yüksek bulunur. Bu duruma beyaz önlük hipertansiyonu denir ve toplumda %15 bireyde görülür. Bu hastalarda normal tansiyonlu bireylerle karşılaştırıldığında uzun vadede daha yüksek hedef organ hasarı (kalp-damar hastalıları, böbrek yetmezliği… vb.) görülür. Bu nedenle klinik olarak masum bir durum olmadığı bilinmektedir.

‘Maskeli Hipertansiyon’ Nedir?     

Beyaz önlük hipertansiyonunun tersine bir durum olan maskeli hipertansiyonda, kişilerin doktor muayene odasında yapılan kan basıncı ölçümleri normal bulunurken, evde yapılan veya 24 saatlik ayaktan kan basıncı ölçümleri yüksek bulunmaktadır. Toplumda görülme oranı yaklaşık olarak beyaz önlük hipertansiyonu kadardır. Bu hastalar hipertansiyon hastası kabul edilerek tedavi edilmelidirler.

Hipertansiyon için Kimler Risk Altındadır?

  • Yaş: Yaş ilerledikçe kan basıncında yükselme olur.
  • Kalıtım: Aile bireylerinde hipertansiyon hastası olan kişiler hipertansiyon için yüksek riske sahiptirler. Risk oranı yaklaşık %60’ dır.
  • Cinsiyet: Hipertansiyon 50 yaşının altındaki insanlarda erkeklerde daha çok görülürken, yaş arasında görülme sıklığı eşitlenir ve 55 yaşın üzerinde kadınlarda daha sık görülmeye başlanır.
  • Obezite (şişmanlık): Kilo arttıkça hipertansiyon görülme oranı artar. Şişman bireylerin %40’ında hipertansiyon görülür. Genç hipertansiyon hastalarının önemli bir bölümü şişmandır.
  • Aşırı tuz tüketimi: Hipertansiyona neden olan sebeplerin başında gelir.
  • Sigara: Sigara dumanında bulunan ve damarların büzüşmesine sebep olan bazı maddeler nedeniyle kan basıncında artış görülür.
  • Alkol tüketimi: Alkol kullanımında sıklık arttıkça, hipertansiyon gelişme sıklığı da artmaktadır
  • Şeker hastalığı: Şeker hastalarında hipertansiyon görülme sıklığı daha fazladır.
  • Fiziksel aktivite: Düzenli spor yapanlarda hipertansiyon görülme oranı düşüktür.
  • Stres: Çağımızın hastalığı stres, toplumda hipertansiyon gelişmesi için önemli faktördür.

Hipertansiyonun Belirtileri Nelerdir?

Hipertansiyonun tipik bir belirtisi yoktur. Kan basıncınız uzun zaman içerisinde yavaş yavaş yükseldiğinde çoğu zaman hiçbir belirti vermez. Bu nedenle hipertansiyon ‘sessiz katil’ olarak nitelendirilir. Hipertansiyon ile ilişkili olduğu düşünülen belirtiler ise; enseden yükselen baş ağrısı, kafada ve kulaklarda basınç hissi, uğultu, mide bulantısı ve çarpıntı hissidir. Bazı durumlarda göğüs ağrısı ve nefes darlığı da hipertansiyonun belirtisi olabilir. Yine de çoğu tansiyon hastasının hiçbir şikayeti yoktur ve tesadüfen saptanır. Kan basıncında ani yükselme olması durumunda burun kanaması veya göz beyazında kanama görülebilir.

Hipertansiyonun Zararları Nelerdir?

            Hipertansiyon sinsi bir hastalıktır ve çoğu zaman hiç belirti vermeden tesadüfen

ortaya çıkar. Hipertansiyon tanısı konana kadar ve sonrasında tedavinin yetersiz kaldığı süre boyunca yüksek olan kan basıncı, içerisinde yol aldığı damarların duvarlarını zedeler. Damar tıkanıklığına yol açarak kalp, beyin, böbrek gibi hayati organlarda birçok hastalık ortaya çıkarır. Hipertansiyon kontrol altına alınmaz ise karşılaşılacak başlıca sorunlar şunlardır;

  • Kalp damar hastalığı (Kalp yetmezliği, kalp büyümesi, kalbi besleyen damarlarda daralma (koroner arter darlığı), kalbi besleyen damarlarda tıkanma sonucu kalp krizi),
  • Beyin kanaması, felç, beyin damarlarında daralma ve tıkanma
  • Boyun ve bacak damarlarında tıkanma,
  • Böbrek hastalığı,
  • Büyük damarlarda genişleme ve yırtılma,
  • Görme bozukluğu ve kaybı.

Hipertansiyondan Korunmak İçin Öneriler:

Tansiyon yüksekliği olan bütün hastalara yaşam tarzı ile ilgili değişik­likler önerilmektedir.

  • İdeal kilonuzu koruyun: Kişi ideal kilosunu bilmeli ve fazla kilolarından kurtularak ideal kilosunu yakalamaya çalışın. Bunun için gerektiğinde profesyonel bir diyetisyenden beslenme önerileri alın.
  • Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz yapın: Haftada 5 gün 30 dakikalık orta yoğunlukta bir fiziksel aktivite düzenli fiziksel aktivite yaptığınızın bir göstergesidir. Kalp hızını veya nefes alış verişini hızlandıran uzun süreli hareketler, aerobik (oksijen alarak yapılan) egzersizler olarak adlandırılır ve yapılması önerilen egzersiz bu tip olmalıdır. Ağırlık kaldırmak bir kuvvetlendirme egzersizidir ve hipertansiyon hastalarına önerilmez. Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz;
  • İdeal kiloya ulaşmaya yardımcı olur.
  • Kullanılan ilacın dozunu azaltabilir veya ilaca gereksinimi ortadan kaldırabilir.
  • Kalp hastalığı ve diğer kronik hastalıklara yakalanma riskini azaltır.
  • Kişiyi enerjik kılar, stresi azaltır ve yaşam kalitesini artırır.
  • Tuz tüketimi kısıtlayın: Vücudumuzun günlük tuz ihtiyacı gram kadardır. Bizim Anadolu insanı olarak ‘normal tuzlu’ dediğimiz günlük diyetimizde tükettiğimiz tuz miktarı ise yaklaşık gram tuz içermektedir. Aslında biz ‘yemeğin tuzu normal’ derken ihtiyacımız olandan yaklaşık 3 kat daha tuzlu yemekler yemekteyiz. Yoğun tuz içeren turşu, paketlenmiş hazır ve salamura gıdalardan özellikle kaçının. Zeytin ve peynir gibi temel gıdaların iyice tuzu gidecek şekilde suda bekletildikten sonra tüketin ve çoğumuzun masum gördüğü soda/maden suyunun da çok fazla tuz içerdiğini bilin.
  • Alkol tüketiminden kaçının:  Alkol alımını mutlaka sınırlandırın. Haftada en fazla kere olmak şartı ile kadınlarda 1 kadeh, erkekler ise 2 kadehin üstüne çıkmayın.
  • Meyve ve sebze ile posa tüketimi artırın, doymuş ve total yağ tüketimi azaltın: Haftada her gün porsiyon ( gr) çeşitli taze sebze ve meyve yiyin.
  • Doktor tarafından önerilen ilaçlar düzenli alın.
  • Sigara kullanımına son verin.
  • Tansiyon yüksekliğine sebep olabilecek ilaçları kullanmaktan mümkün olduğunca kaçının: Bu ilaçlar arasında; romatizmal ilaçlara (ağrı kesiciler), kortizon, soğuk algınlığı ve grip ilaçları, hormon ilaçları (östrojen), antidepresanlar ve iştah kesiciler sayılabilir.
  • Stresden mümkün olduğunca uzak durun.
  • Düzenli olarak sağlık kontrollerinizi yaptırın.

Gebelik ve Hipertansiyon:

            Hamileliklerin %’unda hipertansiyon görülmektedir. Hamilelikte hipertansiyon sorunu yaşayan kadınların çoğunda önceden birincil hipertansiyon vardır. Bazı hastaların idrarında protein atılımının olduğu saptanır ki bu duruma ‘preeklampsi’ denir. Preklamside genellikle hiçbir semptom görülmez ancak bebek ölüm riskini yaklaşık iki kat artırmaktadır. Preklamsi bazen hayati tehlike yaratan ‘eklampsi’ denilen daha ciddi bir hal alabilir. Eklampsi acil olarak tedavi edilmez ise; beyin ödemi, solunum yetmezliği, böbrek yetmezliği, tüm vücutta yaygın damar içi pıhtılaşma ve ölüme neden olabilir.

Hipertansiyon Tedavi Edilebilir Mi?

            Hipertansiyon tedavisinde temel amaç, hedef organ hasarını önleyerek sakatlık ve ölümleri azaltmaktır. Beslenme ve yaşam şeklindeki değişiklikler tansiyon kontrolünü iyileştirebilir ve ilgili sağlık sorunlarını azaltabilir. Ancak, yaşam şeklindeki değişikliklerin etkili olmadığı veya yetersiz kaldığı kişiler için genelde ilaçla tedavi gereklidir. Hipertansiyonu ilaçlarla tedavi edip ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ancak yaşam tarzı değişiklikleri ve uygun ilaç tedavisi ile kan basıncı kontrol altında tutulabilir. Tansiyonun 5 mmHg düşürülmesi felç riskini %34 ve kalp damar hastalığı riskini %21 azaltabilir. Hipertansiyon tedavisi ömür boyudur ve tedavi kesilirse kan basıncı yine eski değerlerine ulaşacaktır. Bu nedenle tedaviye ara verilmemelidir. Hastanın doktor kontrollerine gitmesi çok önemlidir. Çünkü kan basıncı yaş ilerledikçe daha da yüksek değerlere çıkma eğilimindedir. Bu nedenle bugün yetmekte olan ilaç, yarın yetmeyebilir. Aslında kullanılan ilacın etkisi ilk alındığı zamanlardaki kadardır ancak hastalığın ilerlemesi nedeniyle artık ilaç yetmemektedir. Kontrollerde gerektiğinde ilaç dozu arttırılabilir, daha güçlü bir ilaca geçilebilir veya mevcut ilacın yanına takviye ilaçlar verilebilir. Hipertansiyon hastalarının en az yılda bir kez doktor kontrolünden geçmeleri gereklidir. Şeker hastaları, kalp damar hastaları ve böbrek hastaları ise altı ay ara ile yılda en az iki sefer kontrole gitmelidir. Aksi takdirde ilaçlarla kontrol altına alınamayan hipertansiyon uzun vadede organlara hasar verebilir ve daha ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

İkincil hipertansiyonu olan hastalarda ise hipertansiyona yol açan hastalık tedavi edilmelidir. Böbrek hastalığının veya hormonal bozukluğun tedavisi ile kan basıncı düzelebilir veya daha az sayıda ilaçla daha rahat kontrol edilebilir hale gelebilir.

Tansiyon İlaçları Zararlı Mıdır? Bağımlılık Yapar Mı?

            Bugüne kadar hiçbir tansiyon ilacı için bağımlılık yaptığı bildirilmemiştir ancak her ilacın bir yan etki potansiyeli vardır. Bu nedenle hipertansiyon tedavisi doktorlar tarafından düzenlenmelidir. Bir yakınının veya bir tanıdığın ilacını kullanmak doğru bir yaklaşım değildir ve tehlikeli de olabilir. Hipertansiyon tedavisi kişiye özeldir. Yani bazı hastalar için bir grup ilaç özellikle faydalıyken, diğer bir hastaya başka gruptan bir ilaç daha faydalı olabilir. Doktor ilaç seçimini hastanın fizik muayene bulguları, laboratuvar testleri, EKG ve ekokardiyografi gibi ek tetkikler sonucunda yapar. Gerek gördüğünde takiplerde ilaç tedavisini yeniden düzenleyebilir.

Hipotansiyon (Düşük Tansiyon):

            Düşük tansiyon olarak bilinen hipotansiyon, büyük tansiyonun 90 mmHg, küçük tansiyonun 60 mmHg altında olması durumu olarak tanımlanır. Baş dönmesi, dikkat bozukluğu, göz kararması, mide bulantısı, soğuk terleme, hızlı soluma, yorgunluk ve bayılma en önemli belirtileri arasındadır. Çoğu zaman tansiyon düşüklüğü ciddi bir hastalığa bağlı olmaz ve genelde az sıvı alımına bağlı olarak gelişir. Normal zamanda kan basıncı değeri normalin alt sınırına yakın olan hastalar biraz az su içtiklerinde hemen hipotansif olurlar. Bu durum özellikle terleme ile çok fazla su ve tuz kaybedilen sıcak yaz aylarında daha sık gelişebilir. Eğer hasta kendisini çok kötü hissediyorsa, bayılma riskini de göz önüne alarak kişi düz bir yere yatırılıp ayakları havaya kaldırılmalıdır. Tedavide yapılması gereken kaybedilen sıvının yerine konmasıdır. Bunun için tuzlu ayran gibi içerisine tuz eklenmiş sıvılar tansiyonun normal değerlere gelmesine yardımcı olacaktır. Asıl önemli olan böyle bir durum ile karşılaşmamak için yeterli miktarda sıvı alımına dikkat etmektir. Bunun yanında düzenli yapılacak egzersizler ile hipotansiyon gelişmesinin önüne geçilebilir.

Yeterli miktarda tuz ve sıvı almasına rağmen hipotansiyon belirtilerini sıkça yaşayan bir kişide başka nedenler araştırılmalıdır. Nadir olarak ishal, aşırı kusma, enfeksiyon, gebelik, bazı kalp hastalıkları ve hormonal bozukluklarda hipotansiyon görülebilir. Bu durumda tedavi asıl nedene yönelik olmalıdır.

Ayağa Kalkınca Olan Tansiyon Düşmesi (Ortostatik Hipotansiyon):

            Kişinin otururken ya da yatarken aniden kalkma sonrası olan tansiyon düşmesini anlatır. Kişide ayağa kalktıktan birkaç saniye sonra baş dönmesi ve göz kararması olur. Şiddetli vakalarda bayılma görülebilir ve bu durum hastanın düşerek yaralanmasına sebep olabilir. En sık sebepleri arasında; susuz kalma, uzun süreli yatak istirahati, gebelik, şeker hastalığı, kalp hastalıkları, bacak toplardamarlarında yetmezlik ve nörolojik hastalıklar sayılabilir. Aynı şekilde birçok tansiyon ilacı da ortostatik hipotansiyon yapabilmektedir. Daha çok 65 yaş üstündeki kişilerde görülse de tamamen sağlıklı genç bireylerde de görülebilir. Belirtilerini azaltmak için yeterli sıvı alımı yanında düzenli egzersiz yapmak önemlidir. Oturduğumuz veya yattığımız yerden aniden kalkmamak ve bir süre bekledikten sonra yürümeye başlamak ortostatik hipotansiyon gelişmesini önemli ölçüde azaltacaktır. 

* Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Faydalı Bilgiler

HİPERTANSİYON (TANSİYON YÜKSEKLİĞİ)

Hipertansiyon kan basıncının (tansiyonun) normal değerlerinden yüksek olması demektir. Kalp kasıldığında kanı ana atar damara gönderdiği andaki basınç büyük tansiyonu, gevşediği sıradaki basınç ise küçük tansiyonu gösterir. Kan basıncı (tansiyon) yaş, cinsiyet, ırk, genetik özellikler, fiziksel aktivite, dinlenme gibi faktörlerden etkilenir. Bu nedenle tansiyonun günün farklı zamanlarında ölçülerek ortalaması alınmalıdır. Normal kan basıncı /80 mm Hg (civa) basıncıdır (Halk arasında 12 ye 8 denir). / 90 mm Hg üzeri ise hipertansiyon (tansiyon yüksekliği) olarak kabul edilir. Birçok kalp hastalığı için temel risk oluşturur.

Tansiyon niçin ortaya çıkar?

Tansiyon yüksekliğinin sebebi çoğunlukla (%95) bilinmemektedir. Tansiyon hastalarının yaklaşık %5’nin sebebi bilinmekte ve bunlar genellikle böbrek ve hormonal hastalıklarına bağlı oluşmaktadır. Hipertansiyonun ortaya çıkmasını etkileyen risk faktörleri vardır. Bunlar şişmanlık, kolesterol yüksekliği, sigara ve alkol kullanımı, ırk, cinsiyet, ileri yaş, şeker hastalığı, psikolojik nedenler, fazla miktarda tuz alımı gibi faktörlerdir.

Tansiyon yüksekliğinin önemi nedir? Ne gibi zararları vardır?

Yüksek tansiyon kalp krizi, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, felç ve diğer damar hastalıkları için ciddi risk oluşturur. Bu yüzden mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.

Tansiyon yüksekliğinin belirtileri nelerdir?

Tansiyon yüksekliği genelde belirti vermeyen ve gizli seyreden sinsi bir hastalıktır; sıklıkla başka sebeplerle muayene edilirken tesadüfen saptanır. Ama bazı hastalarda belirti verebilir. Bu belirtiler baş ağrısı, burun kanaması, kulak çınlaması, baş dönmesi, bulanık görme, çarpıntı, yüzde kızarma, çabuk yorulma şeklinde olabilir. Hatta ani yükselen tansiyon, beyin kanaması, kalp yetmezliği, ana damarlarda yırtılma  gibi ani ölümle sonuçlanan ciddi durumlara yol açabilir.

Tansiyon yüksekliği nasıl önlenir? Tedavisi nasıldır?

Tedavide amaç tansiyon yüksekliğini kontrol altına almak ve gelişecek diğer sorunları önlemeye çalışmaktır. Bunun için öncelikle teşhis koymak gerekir. Teşhis konulduktan sonra bu hastalığın ömür boyu süreceğini bilerek hayat tarzımızı buna göre düzenlememiz gerekir. Yapılması gerekenler (yeni hayat tarz değişikliği):

 

  1. Tuz kısıtlanmalı ( gr/gün;  yemekler dâhil günlük toplam tüketim bir çay kaşığı olacak)
    1. Tuz içeriği yüksek yiyecekler (turşu, tuzlu peynir ve zeytin) tüketilmeyecek veya az tuzlu olanları tüketilecek, yemeklere çok az tuz konacak
  2. Alkol tüketimi azaltılmalı
  3. Sebze, meyve ve düşük yağlı süt ürünleri  tüketilmeli (DASH diyeti)
  4. Zayıflanılmalı
    1. (BMI<25’in altında; Bel çevresi Erkek< cm, Kadın<88 cm’nin altında olmalı)
  5. En az 30 dakikalık düzenli eksersiz yapılmalı, 5 gün / hafta
  6. Sigara bırakılmalı
  7. Doktor tarafından belirlenen tedaviye kesintisiz devam etmek.
    1.  Bu noktada yapılan hata, ilaçla tansiyonun normal aralığa dönmesiyle ilaca ihtiyacın kalmadığının düşünülmesi ve ilaçların kesilmesidir. İlaçların yaklaşık etkisi 24 saat kadardır. Dolayısıyla ilaçların kesilmesiyle 2. Günden itibaren tansiyon tekrar yükselmeye başlayacaktır. 
    2. Tansiyon ilaçlarını böbreğe zarar verdiği düşüncesi ikinci yanlış inançtır. Aksine bu ilaçlar böbreği, kalbi korurken, ilaçlarla kontrol altına alınmayan hipertansiyonun bizzat kendisi kalbe (kalp yetmezliği ve kalp krizi) ve böbreklere (böbrek yetmezliği) hatta beyne zarar (inme, felç) verecektir

 

Hayat tarz değişikliğinin tansiyon düşürme oranları:

Hayat Tarz Değişikliği

Tansiyonda sağlanan düşüş miktarı

DASH diyeti

mmHg

Diyetle alınan sodyum miktarı azaltılır

mmHg

Kilo verme

Her 10 kg için mmHg

Fiziksel aktivite artışı

mmHg

Alkol alımının azaltılması

mmHg

Sigaranın terkedilmesi

4 mmhg

 

Hayat tarzı değişikliği ile elde edilen kan basıncında düşüş miktarı yetersiz olarak görülmekle birlikte, kan basıncındaki düşük oranlardaki azalmanın bile kardiyak ve serebral olayların sıklığında anlamlı azalmalar yaptığı bilinmelidir. Örneğin sistolik kan basıncında 5 mmHg düşme, stroka bağlı ölüm oranını % 14, kalp hastalığına bağlı ölümü % 9 azalmaktadır.  

Bu nedenle hayat tarzı değişiklikleri antihipertansif ilaç almayan hastalarda başlangıç tedavisi olarak, ilaç kullananan hastalarda ise yardımcı tedavi olmak üzere tüm hipertansif ve prehipertansif hastalara mutlaka önerilmelidir.

 

Bilimsel detaylar?

1. Tuz (sodium) alımının azaltılması:

Sodyum alımı ile kan basıncı arasındaki ilişki kesin olarak bilinmektedir. Sodyum alımının azaltılması ile hipertansiyon gelişimini sıklığı azalmakta, ilaç tedavisi alan yaşlı hastalarda kan basıncı kontrolü kolaylaşmakta ve mortalite belirgin düzelme sağlanabilmektedir.  Sodyum kısıtlaması ile hipertansiyon sıklığının yaklaşık % 20 oranında azalabilmektedir.

 

 Diyetteki günlük tuz miktarı 6 gramın altında olan hastaların sistolik kan basıncında 2 ile 8 mmHg düşüş sağlanabilmektedir. Diyetteki tuz veya sodyum oranın hangi seviyede olması konusunda farklı veriler bulunmasına rağmen yakın zamana kadar günlük tuz miktarı 6 gr ( mmol yada gr günlük sodyum) olarak kabul edilmekteydi. Hipertansif hastalarda bu miktar daha alt seviyede tutulmasının uygun olduğu bildirilmesine rağmen hasta uyumu açısından hedef günlük tuz değerin 5 gr ( 85 mmol) olması daha kabul edilebilir bir seviyedir.  Günlük tuz miktarının 50 mmol azaltılması hipertansiyon için ilaç kullanan hasta sayısını % 50 oranında azaltacak olması tuz kısıtlamasını önemini ortaya koymaktadır. Tuz kısıtlaması ile ayrıca antihipertansif ilacın sayısının ve dozunun azaltılmasını sağlayarak hasta ilaç uyumunu artıracaktır.

 Ülkemizde yapılan salt çalışmasında günlük tuz tüketiminin 18 gram olması bu konunun önemini daha da artırmaktadır. Yiyeceklerdeki doğal tuz oranlarının bilinmesi ve hastanın bilgilendirilmesi gereklidir. gram ekmekte mg, gram pizzada mg, gram patates cipsinde – mg bulunmaktadır.  Bir çay kaşığı tuz grama tekabül etmektedir.

2. Kilo verme

Kilo verme kan basıncı kontrolü için çok önemli bir yaşam tarzı değişikliğidir.  5 kg kilo verme ile sistolik basıncı diastolik basıncı ise mmHg azalmaktadır.

 

  Her bir kilo kaybının sistolik ve diastolik kan basıncında / mmHg düşüş olmaktadır. Daha fazla kilo verme ile kan basıncında daha belirgin düşüşler sağlanabilmektedir.

Kilo verme konusunda en önemeli faktörlerden birisi fiziksel aktivitedir. Bunu yanında çeşitli diyetlerin kilo verme konusunda etkili olduğu gösterilmiştir. Önemli bir nokta ise hastaya uygun günlük kalori miktarının hesaplanarak uygun diyetin verilmesidir. Kilo vermedeki hedef 6 aylık dönemde haftada yaklaşık 1 kilogram olmak üzere en azından vücut ağırlığının %5, tercihende % 10 olmalıdır.14 Kilo vermenin kadar hastanın mevcut kilosunu korumasının da önemi unutlmamalıdır.

3.  Fiziksel aktivite

Yürüyüş, yüzme ve bisiklet gibi aerobik fiziksel aktivitelerin kan basıncı olan ve olmayan hastalarda kan basıncı üzerinde anlamlı pozitif etkisinin olduğu bilinmektedir. 

Egzersiz seviyesi düşük olan genç erişkinlerde diyabet, hipertansiyon ve metabolik sendrom gelişiminin yüksek düzeyde fiziksel aktivitesi olanlara göre 3–6 kat daha fazla olması egzersizin önemini ortaya koymaktadır. Fiziksel aktivite ile kilo kaybından bağımsız olarak sistolik basınçta ortalama 4 diyastolik basınçta ise 3 mmHg düşüş saglamaktadır  Orta düzeydeki egzersizin bile kan basıncınsa olumlu ( mmHg) etkisi olmasından dolayı hastalara düzenli olarak haftanın çoğu günü dakikalık egzersiz mutlaka önerilmelidir.19 Yetersiz tansiyon kontrol olan hastalarda maksimum egzersiz yapılmamalı ya da ertelenmelidir.  Egzersiz şiddetini hedef kalp hızına göre belirlenmelidir  Makisumum kalp hızı – yaş olarak berirlenmeli, kalp hızı ekzerise yeni başlayan saglıklı biri için hedef kalp hızının % arasında olması uygundur. Düzenli spor yapanlar için seviye % , aerobik kapasiteyi artırmak için ise kalp hızı 70 ve üstü olarak belirlenebilir

4. Sigaranın bırakılması   Sigara içenlerde sistolik kan basıncında 4 diyastolik kan basıncında ise 3 mmHg artış olmaktadır.   

5. Diyet alışkanlığı Diyet alışkanlığında değişikliğin kan basıncı kontrolünde önemli katkıları olabilmektedir. Bu değişiklikler potasyum alımının artırılması, DASH ve Akdeniz diyetinin uygulanması,  hayvansal gıdalardan kaçınılması, kalsiyum, lif ve omega-3 alımının artırılması, alkol tüketiminin azaltılması olarak değerlendirilebilir. DASH diyetinde yüksek miktarda meyve ve sebze (günlük servis), taneli tahıllar ve ürünleri (günlük servis), az yağlı veya yağsız süt ve süt ürünleri, kalsiyum, magnezyum ve potasyum ağırlıklı ve düşük miktarda doymuş yağ ve kolesterol içeren gıdalar önerilmektedir. Yüksek sodyum seviyeli kontrol diyetle karşılaştırıldığında, düşük sodyum seviyeli DASH diyeti ile hipertansif hastalarda sistolik basınçta 11,5 mmHg düşüş sağlanmıştır.

Potasyum alımın artırılması sodyum atılımını artırarak kan basıncı düşüşüne yol açtığı bilinmektedir. Potasyum alımının artırılması sistolik basıncı diyastolik basıncı mmHg azaltmaktadır. Diyetteki günlük potasyum seviyesinin erişkinler için gram olması önerilmektedir. Patates, domates yoğurt, muz, havuç, süt, erik, kabak potasyum içeriği en fazla olan gıdalardır. Orta boy bir muz mg, bir fincan süt mg, ml yoğurt mg potasyum içermektedir. Bu değerlerin bilinmesi pratik açısından faydalı olacaktır. Potasyum yanında günlük mg kalsiyum alımı ile sistolik basınçta yaklaşık 1 mmHg diastolik basınçta mmHg düşüş sağlamaktadır.

Sonuç olarak belirttiğimiz ilaç dışı yöntemlerin tansiyon üzerinde olumlu etkileri mevcuttur. Bu yöntemlerden kombine kullanımı ile çok iyi sonuçlar elde edilmesi muhtemeldir. Bu şekilde hastada hipertansiyon gelişim sıklığı ve kullanılan antihipertansif ilaç sayısı azaltmakta ve hipertansiyona bağlı mortalite de belirgin düşüşler görülmektedir.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir