90’lı yıllarda çocukluğunu yaşamış, İstanbul ve çevre illerinde yaşayan herkes Tatilya’yı çok iyi bilir.
Şimdi koca insanlar olsak da Tatilya her akla geldiğinde hüznümüz Alabora gerilimi gibi artar, heyecanımız hızlı trenle viraja girmiş kadar coşkunlaşır.
Tatilya’ya ilk açıldığı dönemde ailesi ile gitme şansı olan çocuklar, okulun en havalı çocuklarıydı. Bu çocuklar gözleri parıldaya parıldaya Tatilya’yı anlatır, henüz gidememiş çocuklar hüzünle hayal kurardı. Açıldığı dönemde Avrupa’nın en büyük eğlence merkezi olan Tatilya; kısa sürede sadece İstanbul değil, çevre illerde de popülerleşti. İşte bu dönemde Tatilya’ya okul gezileri başladı.
Sınıf başkanının matematik defterinin son sayfasında hazırladığı “Tatilya’ya Gelecekler” listesinde yer almak için tasolarını bile satabilecek çocuklar vardı. Okul gezilerindeki en büyük sabırsızlıklardan birisi de, Tatilya’nın İstanbul’un merkezine uzak olmasından dolayı bitmek bilmeyen o heyecanlı yolculuktu.
İki futbol sahası büyüklüğündeki Tatilya’yı ilk kez gören çocuklar hata vermiş robotlar gibi girişte mekana bakardı. Kısa bir süre sonra devreler çalışmaya başlar, bünyeyi inanılmaz bir sabırsızlık daha kaplardı; ‘keşfetmek’. Tatilya, oyuncaklarından ‘oyunpiks’ adlı atari salonuna, Alabora’sından etkinliklerin ve konserlerin olduğu bölümüne kadar her şeyiyle çocuklar için bir ‘olmayan ülkeydi’.
Atarilerde, su tabancası oyunlarında ve hediye makinelerinde kullanılan jetonlardı. Tatilya’daki hediye makineleri, günümüzdeki AVM’lerde gördüğümüz dandik peluşlar veren makineler gibi değildi. Birçok çeşitte kaliteli oyuncaklar bulunuyordu. Üstelik bugün AVM’lerde gördüğümüz makineler gibi kuntizliklerle donatılmış değillerdi. Çocuklar günümüzdeki gibi sinirden patlıcan olmaz, oyuncaklar kazanmayı sıkça başarırlardı.
Bir çocuğu Kırmızı Başlıklı Kız’dan bile tırstırabilecek ‘korku masalı’ türünü, ellerimiz titreye titreye dondurma yerken onunla keşfetmiştik. Masallar anlatırken gözlerinin oynaması bizleri biraz ürkütmüş, mahallemizdeki ağaçları karanlıkta gördüğümüzde yolumuzu değiştirmemize sebep olmuştu.
Bu fotoğraflarda genellikle annemizin kulağı bizim üzerimizde, babamızın kolu burnumuzun içinde, kardeşimizin suratı tamamen yamulmuş şekilde olurdu. İkinci tepeden aşağı kayıldığı zaman sıçrayan sular biraz üzerimizi ıslatsa da anneler buna asla kızmazdı.
Üst üste 6 kere binenler 12 yaş olgunlaşır, bunun havasını 6 yıl boyunca atabilirdi. Kavislerdeki keskin dönüşleri ile yana yatan tren tüm çocukları rüyalarında ıspanak görmüş kadar korkutabilirdi.
Tatilya’daki büyük oyuncakların haricinde küçük detaylar da çocukları cezbederdi.
Özellikle bünyemize aniden korkular salan basınçlı havaları yüreklerimizi hoplatarak hatırlıyoruz. Tünelde ilerlemeyi zorlaştıran binbir türlü hinlikler vardı. Basamakları oynayan merdivenler, ayağınızın altından kayan silindirler gibi. Okul gezileri ile Tatilya’ya gelen nice ‘sınıfın en güçlü çocuğu’ bu korku tünelinde patates olmuş, sınıfta en öne oturarak yazılılarda ‘5 pekiyileri’ kapmıştı.
Annelerimiz ve rehber öğretmenlerimizin gözünde tehlike seviyesi Alabora’dan daha düşüktü. Bu yüzden 5 dakikalık bir sızlanmayla Gökkule bileti kapılabiliyordu.
Görsel temsilidir.
5 dakikalık filmde dinozorlar tarafından mideye indirilirken annelerimizin korkarak ‘bismillahirrahmanirrahim’ demesi, birçok çalışkan çocuğun aylar boyunca derslerine odaklanamamasına yol açmıştır. 3D sinemanın adını Türkiye’de henüz kimsecikler bilmiyorken, Tatilya’daki 5D sinema yaşattığı muhteşem deneyimle çocukların sevgisini patlamış mısıra gerek olmadan kazanmıştı.
Aralarında en popüler olanı Tatilya maskotu olsa da fotoğraftaki ‘Maviş’ isimli ayıya sarılmaktan, ayının kaburgalarını kıran çocuklar gördü bu gözler.
Annelerin korkulu rüyasıydı. Bu yüzden çok az çocuk izni kapıp binmeyi başarmıştır. Alabora önündeki tedirgin anneler manzarası hayli dokunaklıydı. Ayrıca Alabora ters döndüğü anda ortamda hava değişir; sağanak şeklinde gözlük, bozuk para ve cüzdan yağmuru başlardı.
Doğum günü olan çocukların heyecanı ve babaların mutluluğu biraz daha gözle görülürdü. Çünkü Tatilya ilk açıldığı zamanlarda doğum günü olan çocukların girişlerini ücretsiz yapmıştı. Daha sonra bu güzel uygulama %50 indirim olarak devam etti.
Tatilya muhabbeti yapan koca koca insanlar da olsak, oraya birden fazla gidişlerimiz ile ilgili hava atmaya hâlâ bayılırız. Ama ne yazık ki Tatilya’ya gidiş sayacımızın günümüzde bir tık daha ilerleme şansı kalmadı.
Mahalle maçları yapan, ip atlayan, çivi oynayan, seksek için yeri çizecek taş arayan bir nesil için Tatilya’nın yıkım haberini duymak muhakkak ki hüzünleri şelale yapmıştır. Elinde iPad değil, sanal bebek taşımış ve Tatilya’ya gidebilme şansını yakalamış her çocuk, kapıdan içeriği girdiği anda kendi hayal dünyasının birebir gerçeğe dönüştüğünü bizzat deneyimlemişti.
Tatilya, 2006 yılı içinde ekonomik sebeplerden dolayı yıkıldı, içindeki oyuncaklar Kuzey Irak’a kurulmak üzere satıldı, yerine modern zamanların türeyen mantarı olan bir AVM yapıldı. Yaşanmışlıklarımız, aklımızın bir köşesindeki Tatilya’nın içinde kaldı. Biraz yaş kemale erince gidip tekrar gezmek, hatıraları tazelemek isterdik. Ne yazık ki günümüzde hayaller Tatilya, gerçekler ise daha çok AVM.
Tatilya Tatil ve Eğlence Cumhuriyeti ya da bilinen adıyla Tatilya, 1995 yılında yapımına başlanan, 20 Nisan 1996 tarihinde dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından açılışı yapılarak faaliyete geçen eğlence parkıdır.[1] "Hayal Dünyası" sloganıyla kapalı alanda birçok oyun parkurunu içinde bulunduran eğlence merkezi İstanbul'un Beylikdüzü ilçesindeydi. İçerisinde sinema salonlarının yanı sıra Alabora, Su kayağı, Tatilya Ekspresi, Masal Dede gibi oyun parkurları mevcuttu.
Tatilya Eğlence Merkezi, 3 Nisan 2006 tarihinde kapandı. Bu kompleks içinde bulunan oyun parkurları Kuzey Irak'ta faaliyet göstermek üzere iş insanı Malaşin Barzani tarafından 1.1 milyon dolara satın alındı.[2]
Tatilya yıkıldıktan sonra 17 Ekim 2012 tarihinde aynı yerde Marmara Park isimli alışveriş merkezi açıldı.[3]