kaynağı değiştir]
Eski Türk inancının tek tanrıcı mı, çok tanrıcı mı olduğu hakkında farklı fikirler vardır. Bu noktada en mühim tartışma konusu Tengri kelimesinin hangi zamanda Gök ve hangi zamanda Tanrı anlamında kullanılmış olduğudur. Her iki anlamı da her kaynakta mantıklı bir telaffuz oluşturur. Bu sorunun cevabını bulmak, emin olabilmek için çok mühimdir.
Viyana Üniversitesi'nin bir makalesinde eski Türk inancı hakkında iki genel fikir olduğu şöyle açıklanmaktadır:[23]
Jean Paul Roux, bu konuya da diğerlerinden daha çok açıklık getirmektedir:
"Kut", Tengri'nin sadece hükümdarlara verdiği güçlü bir ruhtur. Tengri, bu ruhu bir kağana uygun gördüğü zaman verir ve yine uygun gördüğü zaman geri alır. Bu ruha sahip olan bir kağanın unvanına "Tengrikut" eklenir. Kut'un kelime anlamı "mutluluk" olarak bilinse de bu ikincil anlamı olarak kabul edilir, keza, bu kelimenin Moğolca karşılığı olan "su", "kader" şeklinde çevrilmiştir. Aynı şekilde, Moğol devrinin belgeleri de bu ruhun Cengiz Han ve soyuna özgü olduğunu söyler. Ancak bu kut'a sadece kağanlar sahip olacak diye bir kaide yoktur. Irk Bitig'de, herhalde halktan birisi, sürünerek gittiğinde Tengri'ye rastladı ve kendi kut'u için ona yalvardı. Tengri, onun kut'unu verdi ve dedi ki: "Otlaklığında genç hayvanlar olsun ve hayatın uzun olsun." Aynı kitap hayvanlar için onu işin içine şöyle katıyor: "Bir küçük kuş, bir küçük geyik, bir küçük insan kaybolmuş, ancak Tengri'nin kut'u sayesinde hepsi güvenlikte ve canlı olarak bulunmuştur."
Metinlerden, kut'un hayat için gerekli olduğu ama yalnızca tek bir defa verilmediği anlaşılmaktadır. Kut, "devam etmekte", yerleşmekte veya Orhon yazıtlarında denildiği gibi "onaylanmaktadır." Türk inancında eskiden bunun dağıtıcısının bizzat Tengri olmasına karşın, bu ruh başka üçüncü güçler tarafından da insanlara taşınabilir. Muhtemelen Bay Ülgen ismini, kendisine ait olan bu rolden almıştır. Ülgen ül-, "paylaşmak", "bölmek"in durum ortacıdır ve dolayısıyla anlamı "zengin bölüştüren"dir.[15]
"Iduk" ise, ıd- gövdesinden hareketle fiilden yapılmış bir isim olup, "kutsanmış" olarak tercüme edilmiştir; bu yanlış değilse de yetersizdir ve kelimenin ikincil anlamını yansıtmaktadır. Id-, eski Türk yazıtlarında bile yer almaktadır. Anlamıysa, yenilgiye uğramış bir halkı "serbest bırakmak", daha yaygın olan anlamı ise "göndermek"tir. Kâşgarlı Mahmud bu ifadeyi "göndermek, serbest bırakmak" şeklinde yorumlamaktadır. Yazar, "şans getiren ve kutsal olan her şey" ıduk'tur" diye açıklar ve şöyle devam eder: "Rahatsız edilmeyen, kendi halinde huzur içinde bırakılan her hayvan bu niteleme sıfatını taşır. Bu hayvana ne yük taşıtılabilir, ne sütü sağılabilir ve ne de yünü kırpılabilir. Sahibinin vermiş olduğu sözden ötürü, bu hayvan güdülür ve korunur." Ayrıca, hayvanların dışında, belirli coğrafi bölgeler de ıduk sayılmıştır. Ötüken Ormanı ve Tamir Nehri bunlara örnektir. Bu demektir ki, bu yerlerde orada dünyevî hiçbir eylemde bulunulamaz; orada yaşayan hayvanlar öldürülemez ve orada yaşayan bitkiler koparılamaz.[16]