tgrt fm islam ve toplum ilahileri / ‪#‎osmanünlü‬ - Explore

Tgrt Fm Islam Ve Toplum Ilahileri

tgrt fm islam ve toplum ilahileri

Junk E-Mail

  islam devleti olmazsa dünyada herkez birsey yazar. Büyük Osmanli ecdadimiz islamin bayraktarligini ve korumasini son gününe kadar yapmis. Allah onlardan razi olsun. Simdi bütün dünyada islami seytan gavurlar koruyor! Afganistana, Irak&#;a, cecenistana demokrasi götürmeye ugrasiyor!  irandan sonra bizede demokrasi getirecek!  Ancak kuyruk acisindan Osmanliya demokrasinin en vahsisini getirecek. Müslumanlar birlesiniz. Gavurun demokrasi oyununu yüzüne carpiniz. Ben aptalmiyim veya salakmiyim arastirmasini iyi yapiniz. Bu rezaletlerin icinde bende basit birseyler yazdim. Yasak olan gercekleri yazamiyoruz. Okuyup bana yol gösteren kardeslerimiz olursa hatalarimizi düzeltiriz. Su anda yurt disina gavurlarin getirttikleri turklerden ve diger muslumanlardan ümidinizi kesiniz. islam ulkelerini gavur eden gavurlar, kendi ellerine düsen zavalli müslüman cocuklarini acaba ne yaparlar?  Bos seylerle ugrasan düzmece mücahidleri gavurlara karsi ve gavurlarin seytani oyunlarina karsi uyanik olmaya cagiriyorum. Her müslüman bügün gavur beni kullaniyormu diye derin arastirmalar yapmalidir. Gavurlar birlik halinde ve uzun menzilli calismaktadirlar. Müslümanlar,  hizmetten ziyade gavurun oyununa gelmemeye gayret ediniz.  Müslümanlarin seytan gavur dostlarina hesap soracak devleti yoktur. Mübarek ve akilli müslüman kardeslerime dualar ediyorum&#;     Muzaffer Alev  Danimarka     seafoodplus.info

GAZETELERDEN BAZI MÜHiM YAZILAR VE RÖPORTAJLAR :

 

 

DERiN SENARYO

Davut ŞAHİN              Yeni Asya Gazetesi

“Aynanın Arkası”nda bazı görüntüler yayınlandı. Doç. Dr. Ümit Sayın ve ABD&#;li askerî uzmanların tesbit ve iddiaları, dile getirildi. (Erol Mütercimler’le Komplo Teorisi, Habertürk) Programda 11 Eylül provokasyonu sorgulandı. Sorular soruldu:

Bush’un “Ya teröristlerle birliktesiniz, yahut da bizimle” sözü tartışıldı. Uzmanlar görüntülere bakarak yorum yaptı. Ana başlıklar halinde şöyle dediler:

&#; Uçağın altı bomba yüklüydü. Uçak güney kuleye çarpan uçağın pencereleri yoktu ve bir yolcu uçağı değildi&#;. Görgü tanıkları da böyle söylüyor.

&#; Uçakların yolcu listesi yayınlanmadı. Birçok görüntüler FBI tarafından yasaklanmış&#;.

&#; Bu uçaklar büyük bir ihtimalle tanker uçağı ve uçaklar uzaktan kumanda ile kulelere çarptırılarak patlatılmış&#;.

&#; Birinci uçakla ikinci uçak arasında çok büyük benzerlikler var. İkisinde de çarpma olmadan flaş etkisi görülüyor. Ayrıca bu uçakların normalde kuleleri delip geçmesi gerekirken kulelere çarpıyor ve orada infilak ediyor ve kuleler çöküyor.

&#; Askeri uzmanlar da uçakları izledikten sonra bunun havada nakil yapan bir tanker uçak olduğunu kesin bir dille ifade etmişler. Kulelerin çöküşüne dikkat edilirse bu kontrollü bir çöküş&#;

&#; Bir uçağın girmesiyle binanın çökmesi mümkün değil. İtfaiyecilerin ifadelerine göre patlamalar arka arkaya geldi ve birçok bomba arka arkaya patladı.

&#; Bu patlamalar planlı ve kontrollü bir patlamaydı. Patlatılan 7 nolu bina olaydan 7 saat sonra aynı ikiz kulelerin çökmesi gibi kontrollü bir şekilde çöküyor.

&#; Pentagon’a uçak düşmedi. Çünkü Pentagon’daki hasarlı bölge bir uçak çarpması için çok küçük. Uçağın boyutları Pentagon’da oluşan deliğin iki katı. Bir Boing ’nin bu kadar küçük bir delik oluşturması mümkün değil bu olsa olsa bir füze olabilir.

&#; Kulelerdeki patlamalarda çeliğin eridiği söyleniyor oysa Pentagon’daki patlamada masalar ve televizyon monitörü duruyor. Halbuki çarptığı iddia edilen Boing ’den ve yolculardan bir tek eser yok. Programda şu sonuca varılıyor:

&#; Bu global bir savaşı başlatmak için düzenlenmiş bir komplodur. Üçüncü Dünya savaşı çıkartmaya dönük bir oyundur. Akıl için yol bir&#; Bu iddialar, teoriden çok öte, gerçeklerle birebir örtüşüyor gibi. Çünkü bu garip senaryonun başka türlü izahı yok. E-Posta: [email protected]

 

Amerikanske grusomheder i Irak

Et brev fra Abu Ghraib (fængselet) Det følgende er et brev fra Abu Gharib fængsel, Fatimas brev, et håndskrevet dokument, var i den senere tid smuglede ud af Abu ghraib fængsel. Fatima er søsteren til en af modstands kæmper i området. Amerikanske styrker angreb hans hus for noget tid tilbage, men det mislykkes dem med at finde ham, så de tog hans søster som fange i et forsøg på at presse ham til at overgive ham selv. Her er Fatimas brev som er oprindeligt blev offentliggjort på arabisk af Mafkarat al-islam og oversat til engelsk af Muhammed Abu Nasr på Free Arab Voice (den frie arabiske stemme). Fatimas brev I Allahs navn den barmhjertig, den nåde givende (Bisme Ellah el-Rahman el-Rahim) (meningsmæssigt) ”Sig han er Allah den ene, Allah som er kilden til alt, ingen fader har han, heller aldrig har han været far, heller intet noget kan blive sammenligneligt med ham” surat al Ikhlas Jeg valgte denne ophøjet surah fra Allahs bog, fordi den har den stærkeste indvirkning på mig og på alle jer andre, og den rammer, støder og slår en særlig og vanskelig slags ærefrygt i hjerterne på de troende (al-mu’mineen). Mine brødre Mujahideen i Islam! Hvad kan jeg sige til jer? Skal jeg fortælle jer, at vores livmoder er blevet fyldt med børn af hor, af sønnerne af menneskeaber og grise som voldtog os!? Eller skal jeg fortælle jer at de har ulæselig gjort vores kroppe, spyttede på vores ansigter, og revet i stykker små eksemplar af koranen hænger rundt omkring vores halse!?

Allahu Akbar! Kan i ikke forstå vores situation? Er det sandelig sandt at i ikke ved hvad der sker med os? Vi er jeres søstre. Allah vil kalde på jer til regnskab i morgen (angående dette). Ved Allah, vi har ikke tilbragt en nat siden vi har været i fængsel uden at en af menneskeaberne og grise har hoppede ned over os for at sprætte vores kroppe fra hinanden med hans anmassende liderlighed. Og vi er de piger som havde bevogtet vores mødom og jomfruelighed udelukkende for frygten til Allah.

Frygt Allah! Dræb os sammen og dræb dem. Efter lad os ikke her til at lade dem udnytte og få glæde og nyde af at voldtæge os! Det vil være en beæret og adelig handling ved Tronen af den Almægtige Allah. FRYGT ALLAH og tag hensyn til os! Efter lad deres kampvogne og flyvemaskiner udenfor. Kom til os her i fængselet på Abu Ghraib (og spræng os).

Jeg (Fatima) er jeres søster i Allahs navn. De voldtager mig mere end 9 gange på den dag! Kan i ikke fatte det? Forstil jer at en af jeres egne søstre bliver voldtaget. HVORFOR KAN I ALLE SAMMEN IKKE FORSTILLE DET, AT JEG KAN VÆRE JERES SØSTER. Sammen med mig er der 13 piger, alle sammen ikke gifte. Alle er blevet voldtaget foran en hvers øjne og øre.

De vil ikke lade os lave vores Salah (bøn). De tog vores tøj og vil ikke tillade at vi klæder os. Som jeg skrev i dette brev, en af pigerne har lavet selvmord. Hun blev brutalt voldtaget. En soldat slog hende på hendes brystkasse og lår efter han havde voldtaget hende. Han havde undertvunget og udsætte hende for utrolig og ubeskrivelig tortur. Hun bankede sit hoved mod en væg i cellen indtil hun døde, for hun kunne ikke tage og klare noget som helst mere. Selvom selvmord er forbudt i islam. Men jeg undskylder den pige. Jeg håber at Allah swt vil tilgive hende, fordi han er den mest barmhjertig af alle. Brødre. Jeg siger til jer igen, frygt Allah. Dræb os med dem så vi kan få fred. Hjælp! hjælp! hjælp! O Muslimer. Er det ikke på tide at lede Den Islamiske Nation mod forening under en stat, så vi kan beskytte vores Deen, vores kvinder og ære!

 

Röportajlar.

Naciye Kaynak    Yeni Asya Gazetesi   (6/)  (Aysenur Alev basörtüsünden dolayi Istanbul Harbiyede Askeri müzede mehter marsi seyretmeye alinmadi.)

Danimarka’daki inanç özgürlüğü burada yok

Ayşenur Alev, Danimarka’da doğmuş, büyümüş ve halen orada yaşayan bir hanım. Her yaz olduğu gibi bu yaz da memleketine gelmiş ve meşhur başörtüsü yasağımızın ilginç bir versiyonuyla karşılaşmış kendisi. Geçtiğimiz günlerde gazetemizde de haberini okuduğunuz gibi Askerî Müzede başını ‘Türk-köylü usûlü’ örtmesi istenmiş. O da kabul etmeyince müzeye girememiş. “Ağırıma giden, benden o şekilde başörtümü bağlamamı istemeleriydi. Oysa Danimarka’da benim her şeyime izin veriyorlar” diyen ve yaşadığı bu olaydan, Türkiye’de yaşama hayallerinden vazgeçecek kadar etkilenmiş olan Ayşenur Hanımla Türkiye’deki başörtüsü yasağını ve Danimarka’daki dini özgürlükleri konuştuk. Ve ister istemez gıpta ile dinledik Danimarka’daki yaşantılarını. Ayşenur Alev’le yaptığımız sohbette, onun Şûle Yüksel Şenler’in öz yeğeni olduğunu da öğrendik. Şule Hanım da gözyaşlarını tutamamış, yeğeninin yaşadıklarını duyunca. * Ayşenur Hanım sizi tanıyabilir miyiz? Ben Danimarka’da doğdum, orada yaşıyorum. İlkokulu, ortaokulu özel bir Arap okulunda okudum. Danimarka’da görülen normal okul derslerini görüyorduk. Sadece Arapların bulunduğu okuldu. Orada doğal olarak İngilizce, Arapça, Danimarkaca öğrendim. Onun akabinde Danimarka okulunda liseyi okudum. Ondan sonra iki yıllık bir Almanya maceram var. Orada Almanca öğrendim. Ondan sonra Danimarka’da işletme okudum, şimdi de tarih okuyorum. İkinci sınıftayım. Üniversitede tahsilimle ilgili bir işte çalışıyorum. Ayrıca bir kamuoyu araştırma merkezinde çalışıyorum. Yani Danimarka’nın kurumlarında başörtümle çok rahat bir şekilde bulunuyorum.

* Ne zamandan beri başörtülüsünüz? Sekiz yaşında başımı örttüm. Nasıl annesi makyaj yapan küçük kızlar, “Anne ben de yapayım” der özenerek, ben de “Anne ben de örtüneyim” derdim. Annem de incili, boncuklu küçük başörtülerim vardı, onları verip “Tamam ört” derdi. Beni rahat bıraktı bu konuda. Sekiz yaşında örtündüm, bir daha da çıkartmadım başörtümü. Hep kendi tercihimle. Pişmanlık hiç olmadı, hamdolsun. * Danimarka’da bu kıyafetinize hiç mi bir şey söyleyen olmadı? Lisedeyken bir öğretmenim, anlattığı konuyu tekrar anlatmasını istediğimde, “Başını açsan kulakların açılır, daha iyi duyardın” demişti. Bu sözden dolayı dört tane Danimarkalı arkadaşım rektöre şikâyet etmiş öğretmeni. Rektör beni aradı, doğru olup olmadığını sordu. Evet, doğru dedikten kısa bir süre sonra tekrar aradı rektör ve “Bu öğretmen yaptığı şeyden dolayı uzaklaştırılıyor, size yeni öğretmen gönderilecek. Sen liseyi bitirene kadar o öğretmen buraya alınmayacak” dedi. Ve bu olay Danimarka’nın gazetelerinde yayınlandı. Onunla buradaki durumu kıyaslama yapmaya çalışıyorum, ama hiçbir şekilde kıyaslanmıyor. Burada talebeleri atıyorlar okullardan. Gayrimüslimlerin bize bakış açısı çok iyi. Sadece bize değil, diğer dinlerin mensuplarına da çok saygılılar. Hz. İsa’nın filmi gösterildiğinde bütün dünyada tartışılırken Danimarka’da normal karşılandı. Yahudiler, bu doğru olabilir, ama o zaman olmuş, bizimle ilgisi yok deyip geçtiler. Yine Hıristiyanlarla Yahudiler arkadaş. Benim de dinimi yaşamak açısından bir elim yağda, bir elim balda. Kesinlikle ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüyorum. İkinci sınıf insan muamelesini ancak gelin veya damat olarak gelip, beş yıl orada kaldıktan sonra hâlâ Danimarkaca konuşamayanlar görür. Orada yasaya göre yabancılar gelince ilk önce kursa gider. Hem kursa gönderilir, hem para verilir devletten. * Anneniz başörtülü olarak çalışıyor muydu Danimarka’da? Evet, annem orada 23 yıl başörtülü olarak öğretmenlik yaptı.

* Geçtiğimiz günlerde gazetemizde haber oldu başınıza gelen olay. Türkiye’de ilk defa mı karşılaşmıştınız böyle bir yasakla? Türkiye’de ilk defa geçen yıl başörtüsü yasağına muhatap oldum. Bir arkadaşım ödevini vermek için Fatih Üniversitesine gittiğinde ben de onunla gitmiştim. Sonra okulu merak ettiğim için girmek istedim fakat kapıdaki görevli, başörtülü olarak giremeyeceğimi, yasak olduğunu söyledi. Oraya daha önce hiç gitmediğim için, o zaman gittiğimde başörtüsünü çıkararak girebileceğimin söylenmesi çok tuhaf gelmemişti. Aslında tuhaf geldi, ağırıma gitti, ama şoka uğramadım. Fakat bu sene, her yıl girip mehteran konserini izlediğim Askeri Müze’ye giremeyişim beni çok daha fazla etkiledi. Orada bana başını aç da demediler, sadece “Başörtünüzün iğnesini çıkartıp önden sarkıtmanız gerekiyor” demeleri çok dokundu. Benim o gün ağırıma giden şey, üniversiteli bir öğrenci olup, Danimarka’da gayrimüslimler içinde bu şekilde yaşayıp, burada yasak konulması. Bana “Köylü usûlü sarkıtmanız gerekiyor, iğne kullanamazsınız” demeleri çok ağır geldi. Köylüleri küçümsemiş olmak istemem, ama üniversiteli bir öğrencinin köylü gibi örtünmesiyle ne alâkası var? Köylünün askerî eserleri seyretmekle ne alâkası var? O anda aklımdan geçen bunlardı. Sonra, “Madem böyle bir yasak var, peki başı açıklara toka, lastik yasağınız var mı? Toka olmaz, topuz olmaz, saçlarını salacaksınız, diye bir kural var mı?” diye sordum. “Hayır yok” dediklerinde, “O zaman benim de iğneme karışamazsınız, başörtümü istediğim gibi toplarım. Teşekkür ederim, nefret tohumlarını böyle güzel güzel ekiyorsunuz. Gayrimüslimler benim her şeyime izin veriyorlar. Sizin yasağınızın altında kalmayacağım, Askeri Müzeniz sizin olsun” dedim ve çıktım. Olay buydu, ama bundan sonrası, yani benim içimde olanlar çok farklı. Bu olay beni maziye, pasaport alışıma götürdü. * Ne olmuştu pasaport alırken? Türk vatandaşı olarak pasaport alırken aynı şekilde örttürdüler başörtümü. Önden düğüm attırıp sarkıttırdılar. T.C. pasaportuma o resmi koydular. Danimarka vatandaşı olarak aldığım pasaportumdaysa normal bir halim, beni ben olarak yansıtan başörtülü fotoğrafım var. Ve ben o pasaportu kullanmayı tercih ediyorum. Danimarka vatandaşlığına girdiğim yılından beri Türkiye pasaportumu elime almadım. Nerede olduğunu bile bilmiyorum. Yüzüne bakmam bile. Çünkü o resimdeki ben değilim. Danimarka pasaportunda İsa’nın çarmıha gerilmiş bir resmi var, ama ben o pasaportu tercih ediyorum. Çünkü beni bu şekilde kabul ediyor, bu şekildeki fotoğrafımı koyuyorlar. Benim oradaki yaşantıma kıyasla buradaki bu küçük olaylar çok büyük geliyor. Çok sarsıldım burada. * Türkiye’de seksenli yıllarda da başörtüsü yasağı vardı. Bir dönem sonra tekrar 97 yılında başladı başörtüsü yasağı. Sizin o dönemlerde bu yasak hakkında düşündüklerinizle şimdiki düşünceleriniz aynı mı? O zamanlar tepkiniz ne olmuştu, neler hissetmiştiniz, şimdi neler hissediyorsunuz? Ben orada hiç böyle bir şeyle karşılaşmadığım için o 80’li yıllardaki yasağın idrakine varmamıştım açıkçası. Fakat ileriki yıllarda yasağın tekrar başlamasını çok iyi hatırlıyorum. Çok masumca şaşırmıştım. Anlamaya çalışıyordum, ama anlayamamıştım. Yıllar geçti, ben hâlâ anlayamamıştım, sonra baktım anlaşılabilecek bir şey değil, sadece gülünecek bir şey. Çok komik gelmeye başladı bu yasak bana. Şimdi ise nefrete dönüştü. Onlara gülerken artık nefret etmeye başladım. Bu yasakları çıkartan insanlara gülüyorum ve nefret ediyorum. Avrupa’da yaşayan bir Müslüman için, hatta Hıristiyanlar için anlaşılamaz bir durum bu. Oradaki Hıristiyanlar da bana aynı şeyi soruyorlar, “Sizin ülkede niye böyle? Ne varmış ki başörtüde?” diyorlar. Bunları Hıristiyanlar söylüyor. “Sizin başörtüsüne niye bu kadar takıyorlar?” deniliyor. Ben de “Vallahi ben bilmiyorum, korkuyorlar herhalde” diyorum. “Neden korkuyorlar? Sen ha kasket takmışsın, ha başını kel yapmışsın, ha başörtüsü takmışsın. Bu senin tercihin değil mi?” diyorlar. “Benim tercihim, ama bana orada o hakkı vermiyorlar” diyorum. —DEVAMI YARIN—

 

 

Naciye KAYNAK Naciye KAYNAK Yasağı anlamıyorlar —Dünden devam— * Kendi ülkenizde başörtünüzün yasaklanması ve orada serbest olması karşısında bir eziklik hissediyor musunuz? Evet, orada da rencide olmak var, ben onu da çok yaşıyorum. Danimarka’da bu yasağı arkadaşlarıma izah ederken kendimi bayağı bir küçük hissediyorum. Onların omuzları kalkıyor, biz sizden daha anlayışlıyız, bizim ülkemizde hürsünüz, minnettar olun bize, gibi tavırlar da alabiliyoruz. Çok komik geliyor onlara, anlamıyorlar bu yasağı. Biz “Hıristiyanız size izin veriyoruz, orası Müslüman ülkesi değil mi, neden izin verilmiyor?” diye soruluyor. Orada bocalıyorum işte. Açıklamak çok zor. Çünkü ben de tam olarak anlayabilmiş değilim, neden böyle bir yasağa ihtiyaç duyuyorlar. Tek anladığım, rencide etmek amacıyla yaptıkları. Başarıyorlar da. Ben özellikle bu olayda gerçekten çok rencide oldum. Kendimi çok aşağılanmış hissettim. Abartılı bir şekilde gayrimüslimlere saygım arttı. Bana en çok koyan bu. Duygularımı soracak olursanız, kargacık burgacık. Çok alabora, kelimelerle izah edemiyorum. Ama buradaki kardeşlerime gerçekten çok acıyorum. İlk defa bu sene idrak ettim onların durumlarını. * Başörtülü insanların toplumsal hayatın içinde bu kadar bulunmasında büyük katkısı olan birisiydi teyzeniz Şule Yüksel Şenler Hanım. Sizden onu tarif etmenizi istesek ne derdiniz? Teyzem benim için hem bir teyze, hem de tarihi bir insan. Ben hayatım boyunca onu bir teyze olarak biliyordum. Çocukken tabiî işin içinde değildik. Yaz tatilinden yaz tatiline gördüğüm bir insandı. Çok sevdiğim bir teyzemdi, ama onun hayatını sekiz dokuz yıl evvel öğrenmeye başladım. Ben onu Türkiye’nin Malcom X’i olarak görüyorum. Yeni bir çığır açan insandı o zamanında. Başörtülü insanın doğru dürüst görülmediği bir zamanda o çıktı ve peşinden çok güzel bir kitle geldi. İnsanlar bilinçlendi. Başörtüsünün ne olduğu anlaşıldı. Baktığım zaman çok güzel bir neticeye ulaşmış bir insan olarak görüyorum teyzemi. Bu uğurda hapisler yatan bir insan. Çok büyük bir örnek. Onun gösterdiği o çabalardan sonra bugün hâlâ bazı şeylerin değişmemiş olması çok acı. Ama güzel işler yapmış, insanlar bilinçlenmiş en azından. O yüzden bu kadar çok örtülü insan o kapılarda protesto etti yasağı. * Sizin o insanlara, Türkiye’deki başörtüsü yasağı mağdurlarına iletmek istediğiniz mesajlar var mı? Bu insanlar o tohumlardan gelen, bilinçli insanların çocukları. İnşaallah onların da devamı gelir. Şu an giremiyorlar, ama inşaallah öyle günler gelir ki onlar da güzel neticeler alırlar. Teyzemin o zamanlarda başlattığı çığırı devam ettirir, o bilinci hiçbir zaman kaybetmezler inşaallah. Hiçbir zaman yılmazlar inşaallah. * Yasağın son çıkışında başörtüsü konusunda farklı ifadeler oldu ve birçok insan başını açıp devam etti okullarına. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Siz aynı durumda olsanız ne yapardınız? Evet, belirli kısımlar diyorlar, başını açabilirsin bazı durumlarda, okulunuza gidin. Başınızı açabilirsin diye fetva çıkmış bir yerlerden. Ben İslâmî araştırmalarım sonucunda bunu kabul etmiyorum. İslâmiyette gerçekten imtihan diye bir şey var. Şu anda Türkiye’deki kadınlara bu imtihan verilmiş. Ve bu imtihanı başarıyla geçmeleri gerektiğine inanıyorum ben. Peygamberimizin (asm), şöyle olduğunda başınızı açabilirsiniz ya da tahsil daha önemlidir diye bir şey çıkmadı ağzından. Bayanlara özel, tahsil görmeniz gerekiyor diye bir emri yok. Buna karşılık, durumları çok iyi olanların bile kızlarını başlarını açmak üzere üniversitelere göndermelerini anlamıyorum. Bana bu soruyu soruyorlar, sen çok tahsil meraklısısın, buraya gelmek zorunda olsan ve sana ev kızı olma emri gelse ne yapardın diyorlar. Ben yemin billah başımı açmazdım. Ve ben gerçekten çok tahsil meraklısı bir insanım. İşletmeyi bitirdim, bir altın bileziğim daha olsun diye devam ediyorum okumaya. Ama eğer böyle bir şey olsaydı, Allah şahidim, başımı açmazdım. Çünkü ben bunun imtihan olduğuna inanıyorum. * Şule Hanım ne dedi bu son karşılaştığınız olaya? Teyzem, eve gelip o olayı anlattığımda ağladı. Kendi zamanıyla ilgili olarak bayağı bir şey anlattı ve çok üzüldü. Onun yaşadığı acılar çok daha fazla, çünkü gençliğini bu konuya vermiş. Bütün hayatını bu hizmete adamış bir insan. Bu yaşa gelmiş ve hala Türkiye’nin bu durumda olması onu çok üzüyor. Genç kızlara o kadar çok acıyor ki teyzem, o gün benim “Türkiye benim için bitti. Bugün benim içime nefret tohumu ekildi” deyişime de o kadar çok üzüldü ki, ağladı. Çok duâ etti. İnşaallah hayırlara sebep olur onun duâları. Gençliğini buna vermiş bir insan seyirci kalıyor. Buradaki bütün din kardeşlerimizin de yapabildiği bu. Bilmiyorum bana mı öyle geliyor, ama çok kolay kabul ediliyor sanki burada herşey. İşte orası askerî müze olabilir diyorlar. Ben her yıl girebiliyordum, ama başörtümle. Hem ben askeriyeye gitmiyorum ki, oradaki mehter konserine gidiyorum. Bir de bu olayda ağırıma giden şey, Arap turistlerinki gelenek olduğu için onlar kabul ediliyor, ama siz Türksünüz demeleri. Danimarka vatandaşıyım dediğim halde, “Olabilir, ama siz Türksünüz ve geleneği biliyorsunuz” dediler. Demek Arap olunca onların geleneğiymiş, ben olunca Türk geleneği. Türk geleneği nereden çıktı? Bütün Türkler, başörtülü insanlar demek ki köylü oluyor. Üzülüyorum bu köylü kelimesini kullanmaktan. Köylüleri küçük gördüğümden ya da aşağıladığımdan değil, onlar bana bu hitabı kullandığı için. Köylü insanın bir başörtüsü tarzı olabilir, benim kendi başörtü tarzım olabilir. İster mini giyerim, ister uzun giyerim, ister pantolon giyerim, ister cilbab giyerim. Başörtüsü de benim tarzımdır, istediğim gibi örterim. Bana yakışana ben kendim karar veririm, eninde sonunda yüzüm açık. Bu salık modası nedir? Ben bunu komedi olarak görüyorum. Ve sırf bizi rencide etmek için yapılıyor. İnanın başını aç deselerdi bu kadar dokunmazdı bana. Madem böyle bir kural var, lastik ve toka kuralı da çıkarsınlar. Örgü ve topuzu yerine düz saç kuralı getirsinler. * Başörtüsü aleyhine olan AİHM’in kararını öğrenince ne düşündünüz? AİHM’den böyle bir karar çıkmasına inanın çok şaşırdım. Bu işin içinde bir oyun var diye düşündüm. Türkiye laik de olsa, Avrupai de olsa eninde sonunda İslâm adı geçiyor ya onlarda bir korku var. Ve herhalde İslâm fazla yaşanmasın orada diye bu yasağı mantıklı buldular. Laikliği gerekçe gösteriyorlar burada. Aslında bu din özgürlüğüne engel değil. Evet, biz laikiz diyorlar. Olabilirsiniz, ben buna saygı gösteriyorum, sizin benim bu halime saygı göstermeniz gerektiği gibi. Benim için çok normal, çünkü orada Hıristiyanıyla, Yahudisiyle, ateistiyle arkadaşlık yapıyorum. Ama burada öyle bir bakış açıları var ki, öyle bir korkuyorlar ki sanki biz öcüyüz, inanılmaz korkunç insanlarız gibi. Gayrimüslimler bile bize o şekilde bakmıyor. Karşılaşıyorsun, benim adım Ayşe diyorsun, yanyana oturuyorsun, projeni yapıyorsun, dersini çalışıyorsun. O kadar normal ki. Burada çok büyük bir ayırımcılık var. Danimarka’da o kadar farklı din mensupları olmasına rağmen bir ayırımcılık yok. Benim lise sınıfım çok komik bir sınıftı meselâ. Başında türban olan bir Hindu vardı, Yahudi bir talebe vardı, başında kippası olan. İki örtülü talebeydik, bir punk kız vardı. Dilinde pearcing olan, saçlarının yanlarını kazıtmış, ortası duran bir kız. O sınıfımızla geçirdiğimiz yıllar o kadar güzeldi ki, o kadar güzel bir arkadaşlığımız vardı ki. Kimse kimseyi tuhaf karşılamıyordu. Derslerinde başarılı mısın, normal bir talebe gibi görünüyorsun. İster yırtık pırtık pantolon giy, ister en kapalı giyin, farketmez. Sınıfımızda çok aşırı açık giyinen bir kız var. Danimarkalı kızlar bile bazen ona espri yapıyor. Ve o benim en iyi arkadaşlarımdan birisi o. Sokakta yanyana yürürken o kadar komik duruyoruz ki, bunun farkındayız da, ama iyi arkadaşız. Ben kendimi değiştirmek istemiyorum, o da kendini değiştirmek istemiyor, ama çok iyi anlaşıyoruz. Kilise devlet ayrı değil, ama bu fark edilmiyor. Çünkü her dine saygı var. İskandinav ülkelerinden en dindar olmayan ülke Danimarka’dır. Gerçekten dindar olan Hıristiyanlar çok azınlıkta. Ateistler çoktur ve bunların çoğunluğu Müslüman oluyor. Özellikle 11 Eylül’den sonra Müslüman olanların sayısı çok arttı. * Ateist olup da Müslüman olanlarla konuşma imkânınız oldu mu? Niçin ateist olmuşlar ve neden İslamiyeti seçme ihtiyacı duymuşlar? Karina isimli bir arkadaşım vardı, Müslüman olduktan sonra adı Kerime oldu. O, “Bana hiçbirşey verilmedi” demişti. İncil’in yatmadan önce okunan masal kitapları gibi geldiğini anlattı. Kendisi için hiçbirşey ifade etmediğini, ona inanmadığını söyledi. Sonra Müslümanların giyinişi aklını kurcalamış, saçma gelmiş ona. Bunu öğrenmek için Kur’ân’ı okumuş. Başlangıçta pek bir şey anlayamamış ama sonradan özellikle bazı bölümler onun çok ilgisini çekmiş ve inanmış. * Ağabeyinizin bir program yaptığını söylemiştiniz. Biraz o konudan bahseder misiniz? Danimarka’nın özel kanalı DR2’den abime program teklifi geldi. Ve üç ay boyunca o programda ağabeyim, bir Hıristiyan din adamı ve bir Yahudi din adamı her hafta bir konuyu üç din açısından ele aldılar, tartıştılar. 11 Eylül olaylarından sonra, bu olayın yanlış olduğunu, İslâmda böyle birşeyin olmadığını anlatmıştı ağabeyim. Bunun üzerine bu programın teklifi geldi. Tanınmış bazı papazlar, Danimarka başhahamı ve oranın Cuma imamı olarak bilinen ağabeyim her Çarşamba yarım saat canlı yayında, telefon bağlantılarıyla birlikte o programı yaptılar. Çok talep olduğu için bu sene tekrar başlayacak. * Devlet okullarında din eğitimi nasıl orada? Lisedeyken din dersimiz vardı. Üç bölüme ayrılırdı bu ders. İlk üç ay Hıristiyanlık, sonraki üç ay İslâm, sonraki üç ay ise Yahudilik işlenirdi. Devletin onayladığı kitaplardan işlerdik bu dersi. İslâmla ilgili kitapta o kadar gerçekçi bilgiler vardı ki. Buradaki din dersi kitaplarına çoğu şey konulmaz meselâ. Ama orada bunu da mı koymuşlar diye şaşırıyordum. İslâmın beş şartı anlatılıyordu, İslâmiyetin doğuşu anlatılıyordu, peygamberlerin tablo halinde sıralanışı vardı. Oradaki bir söz beni çok etkilemişti. Hıristiyanlar, Yahudilik dini varken nasıl İsa Peygamber diyebiliyorsa ve Hıristiyanlık dini olabiliyorsa, Hz. Muhammed gelip “Ben yeni bir din getirdim” deyince neden olmuyor diye bir yazıydı bu. Ve İslâm dininin öğretildiği dersin en sonunda Çağrı filmini izlemiştik. * Sonradan Müslüman olan arkadaşlarınız daha bir titizlikle yaşıyorlardır herhalde İslâmı? Evet, muhtedi arkadaşlarımı görünce benim imanım daha çok pekişiyor. Çünkü çok daha titiz yaşıyorlar. Bir namazı kaçırmak üzerelerse “Ben ne yaptım, namazı kaçırıyorum” diye büyük bir endişeyle namaz kılmaya gidiyorlar. İslâmiyeti onların yaşayış tarzından öğrenmeli. Kendilerini öyle bir veriyorlar ki. Ve akın akın Müslümanlığa geçiş var şu an Danimarka’da. —DEVAMI YARIN—

 

Naciye KAYNAK Naciye KAYNAK Kadın kullanılıyor

 —Dünden devam—

* Sonradan İslâmı seçenler bu kadar dikkatli yaşarken bizim ülkemizde son yıllarda özellikle tesettür anlayışında epey bir değişiklik oldu. Siz bu duruma ne diyorsunuz? Bir dönem herkes pardesü giyiyordu. Ondan sonra birşeyler oldu, Danimarka’da olduğum için ben farkına varamamıştım. senesinde geldiğimde pardesülüleri saymaya başladım. Artık pantolon, tunik modası çıkmış. Neden bu değişikliğin olduğunu bilmiyorum. İslâmiyette örtünün maksadı erkeklerin bakışlarını üzerinden çekmektir. Başın örtülüp de makyaj yapılması bence çok ucuz görünüyor ve komple gayri İslâmî. Bunu hiçbir şekilde tasvip etmiyorum. Kıyafet olarak da en doğrusu vücut hatlarını örtecek pardesü. Ama bu yapılamıyor, tunik giyiliyorsa yine dikkat edilmeli ince, kısa olmamasına. Şu an tasvip edilemeyecek çok farklı tarzlar var. * Bir tarafta mühtediler, diğer tarafta Müslüman bir ailede doğan, Müslüman olan ama dinî gereği gibi yaşamayan insanlar. Nedir acaba aralarındaki farkın sebebi? Ben şunu fark ettim, gerçekten çok acı bir şey, ama burada kaç kişiye sordum, “Kur’ân’ın anlamını okudunuz mu?” diye, o kadar az kişi “Evet okudum” dedi ki. Müslümanların kendileri kendi kitapları olan Kur’ân-ı Kerim’i okumuyorlar. Ben orada Arap ortaokuluna gittiğim için fıkıh, hadis gibi dersler sebebiyle mecburî olarak okudum, ama burada olsam bunu yapmak zorunda değil miydim? Dedelerimin, anneannelerimin, şunların, bunların dediğiyle mi devam ettireceğim? * Birkaç ay önce Fransa’da da başörtüsü konusunda üzücü bir olay yaşandı. Danimarka’da nasıl yankı buldu bu olay? Fransa’daki yasak Danimarka’da çok büyük tepki gördü. Yürüyüşler yapıldı. Fransız konsolosluğuna siyah çelenk bırakıldı. İlk günkü yürüyüşümüzde hava o kadar soğuktu ki, kemiklerimize kadar üşümüştük, ama saatlerce o yolu yürüdük. Binlerce insan vardı o yürüyüşte. Onlar ezdikçe çok daha fazla şeyin çıkacağına inanıyorum. Rabbim nurunu tamamlayacaktır inşaallah. İnanıyoruz, elhamdülillah Müslümanız. Tek dayanağımız da bu, şu anda. * Yani yasağa karşı Danimarka? Danimarka’da bir anket yapılmış yakın zamanda, halkın üçte biri başörtüsü yasaklansın demiş, üçte ikisi ise yasaklanmasını istememiş. Bu ankette okul müdürlerine de sorulmuş, okullarında Müslümanların çok fazla olduğu müdürler yasaklanmasın demiş, okullarında neredeyse hiç örtülü bayan olmayan müdürler ise yasaklansın demiş. * Siz bu yasağın kalkması konusunda umutlu musunuz? Eskiden geçer diye düşünüyordum. Türkiye mantıklı bir ülke diyordum, bu yasak çok fazla sürmez gibi saf bir düşünceye sahiptim. Ama haberleri izledikçe, olayları gördükçe, insanları gördükçe artık kolay çözüleceğine inanmıyorum. Burada Moda’da, Taksim’deki kafelere gittiğimizde öyle tuhaf bakışlarla karşı karşıya geldim ki sanki “Sizin burada ne işiniz var” der gibi. Entel kesim, açık kesim sanki bayağı bir düşman olmuş başörtülülere. Çok dışlandığımızı hissettim. Onun için bu yasağın kolay değişeceğini zannetmiyorum. Türkiye Avrupa Birliğine girerse belki bu yasak çözülür. İnsanlar çok değişmiş. Askeri Müzede altı kişi vardı karşımda. Bir tanesi bile “Kardeşim, haklısın, ama bize böyle emredildi, yapacak başka bir şeyimiz yok” demedi. Hepsi karşı çıktı. İnsanlar benimsiyor her şeyi, kabulleniyorlar. * Medyanın insanları yanlış yönlendirmesi sonucu böyle oluyor sanırım. Sürekli bizim başörtülerimizin siyasî simge olduğu şeklinde yayınlar yapılıyor gazete ve televizyonlardan. Allah aşkına, bunlar da çocuk masalı. Gerçekten çocuk masalı. Ne zaman siyasî simge oldu? Dedelerimiz, anneannelerimiz zamanında mı, Osmanlı Devleti zamanında mı siyasî simge oldu? Kimi kandırıyorlar? Gencecik kızlar, hiçbir şeyden haberleri yok, bir yere gelelim, iş bulalım, para kazanalım, evlerimizi geçindirelim diye okumaya çalışan gencecik insanlar bunlar. Eğer gerçekten bu siyasî simge sözüne inanıyorsa, o halk çok cahil bir halktır. Ve ben onların Müslümanlıklarından da şüphe ederim. Kur’ân-ı Kerim’deki o ayeti görmüyorlarsa, sadece siyasî amaçlı olduğunu düşünüyorlarsa ben onların Müslümanlıklarından şüphe ederim. Sadece Türkiye’de var zaten, başörtünün altında neler saklıyorlar, bizim ülkemizi alacaklar, İran olacak gibi korkular. İranlı arkadaşlarımızla komik diyaloglarımız da oluyor. Onlar “Nefret ediyoruz İran’dan. Başımızı zorla örttürüyorlar” diyorlar, ben de “Nefret ediyorum Türkiye’deki uygulamalardan. Orada da benim başımı zorla açtırmaya çalışıyorlar” diyorum. Onlar oradaki zulümden, ben buradaki zulümden bahsediyorum. İstibdadın her şekli kötü sonuç veriyor yani. Aynen. Öyle bir tohum ekiyorlar ki, nefret tohumları. Bu tohumların zamanla ne hale geleceğini göremiyorlar. Özellikle Avrupa’daki insanlar bu konuda çok dolu. * Danimarka’daki Müslüman gençler ne şekilde, milliyetlerine göre mi toplanıyor, faaliyetler yapıyor? Kopenhag’da çok fazla İslâmî bilinçlenme olduğu için—özellikle gençlerde—bir mühtedi gençler topluluğu oluştu. Eskiden Türklerin toplulukları, camileri vardı, Arapların, Pakistanlıların camileri, toplulukları vardı. Danimarkalılar çok dışarda kalıyordu. Türk arkadaşları olduğu için Türklerin yanına gelir, hiçbirşey anlamazlardı. Fakat yıllarında ağabeyimin arkadaşlarıyla bir organizasyonu oldu. Bir Pakistanlı, bir Arap, bir de ağabeyim. Bütün toplantılar Danimarkaca oluyor. Tabiî mühtediler arkadaşlarına söyledi. Kimi Arap, kimi Türk derken, çok iyi Danimarkaca bilenler katılmaya başladı ve öyle bir karma topluluk oldu ki Somalilisi var, Arabı var, Türkü var, Danimarkalısı var. Müslüman olmayanlar da geliyor, bunlardan kimisi Müslüman oluyor, kimisi olmuyor. * Son olarak Danimarka ve Türkiye’yi kıyaslamamızı sağlayacak bir şeyler daha anlatmak ister misiniz? Yıllar evvel Eurovizyon yarışmasında bir Türk kızı üçüncü gelmişti. Ertesi gün okula gittiğimde Danimarkalı öğretmenim bana dedi ki, “Ayşe, sizin ülke üçüncü gelmiş. Ama ben sizin ülkenizi İslâm ülkesi zannediyordum. Bizim Danimarkalı şarkıcı sizinkinden daha kapalı giyinmişti” dedi. Ben de “Türkiye’nin İslâm ülkesi olduğunu kim söylüyor? Türkiye artık değişti” dedim. Gerçekten de öyle, buradaki açıklar, Danimarkalılardan daha açık giyiniyor. Danimarkalılar makyaj yapmazlar, modayı çok fazla takip etmezler. * Tarih bölümünde hangi tarihleri öğreniyorsunuz? İlk önce Ortadoğu tarihinden başladık. İkinci sömestrede Türkiye tarihini aldık, Osmanlı devrinden Türkiye devrine kadar olan dönemi kapsıyor. Bu dönemin sonunda hazırladığım ödevi kendi seçme hakkım vardı. Ben de Osmanlı döneminden modernleşme dönemine kadar olan kadının modernleşme sürecini işledim ödevimde. Çok ağır ve çok iyi not aldığım bir ödev oldu. * Bu araştırmanızın sonucunda nasıl bir sonuç çıkardınız Türk kadını hakkında? O süreçte kadın öyle bir hale getirilmiş ki, açıkçası bu kadarını bilmiyordum. İngilizce kaynaklardan okudum hepsini. Benim gördüğüm şuydu, Türkiye’nin Avrupa ülkelerine yakın olabilmesi için kadınlar kullanılmış. Nereye baksan kadın var. Yasakçılığın devamında da yine kullanılan kadınlar oluyor. Tabiî bu Avrupaileşmenin devam edebilmesi için yine kadınlara ihtiyaçları var. Başörtülü kadınla bu olmaz diye düşünüyorlar. Geçenlerde Danimarka’dan bir arkadaşım geldi. Kendisi Suriyeli, örtülü ve Danimarka televizyon kanallarının başında, diğer ülke kanallarıyla anlaşmalar yapıyor. Bu arkadaşım cilbablı, tam tesettürlü ve İngilizcesi, Danimarkacası o kadar iyi ki. Diğer ülkelerde iş görüşmesi yaptığı insanlar da onun kıyafetini hiç yadırgamıyorlarmış. Yine arkadaşımın annesi ve babası cerrah, Danimarka’nın devlet hastanesinde çalışıyorlar. Kadın tam tesettürlü. Bunlara buradan bakınca çok ilginç geliyor ama orada aslında çok normal. Türkiye’de ise başörtüsüyle bu tür başarıları bir arada düşünemiyor bazıları, kimileri de sebebini anlayamadığımız bir korku içindeler bize karşı. Evet, farklı bir insan gibi bir bakış var burada. Halbuki ben de onlar gibi yürüyorum, alışveriş yapıyorum, onlar gibi yaşıyorum. Korkmalarını anlayamıyorum. Ve çok basit, çok çocuksu geliyor bunlar bana. Bir de insanlar muhabbet etmekten korkuyor. Danimarka’da trene binersin, tanı tanıma, madem bir yolculuk yapıyorsun, birbirleriyle konuşur insanlar. Burada geçenlerde on iki saatlik bir yolculuk yaptım, hiç ‘tın’ yok. Millet konuşmaktan korkuyor. Eski insan sıcaklığı kalkmış. * Türkiye’ye yerleşmeyi düşünüyor musunuz? Ben burada yaşamayı tamamen sildim aklımdan. Eğer ben burada yaşayacak olsam ya içeri atılırım, ya da tamamıyla kafayı yerim. Gayrimüslimlere saygımın artması bu olayla benim psikolojimi bozdu. Hayatım boyunca burada evlenmeyi, çocuklarımı burada yetiştirmeyi hayal etmiştim. Ama şimdi psikolojisi normal, eğitimi normal, istediği yöne gidebilecek çocuklar yetiştirebilmek için annem gibi orada yaşayacağım. —SON—

 

Izlandali Dorthe ile röportaj            Aysenur Alev           Yeni Asya Gazetesi

Yeni müslüman olup Danimarka&#;da yasiyan izlandali Dorhte ile Aysenur Alevin yeniasya gazetesinde cikan bir röportaji :

‘Ramazan ayında mucizevî bir şey var’ Aslen İzlandalı olan Dorthe Diago, Danimarka’da yaşıyor. Kendisi 19 yaşında ve iki senelik Müslüman. Ramazan ayının diğer aylardan farklı olarak mucizevî mânevî bir havası olduğunu söylüyor. Bugün de onu dinleyelim. Dorthe Diago: Ramazan ayı benim için çok zengin bir ay. Yeni Müslümanım, lâkin çok hızlı adımlarla ilerliyorum elhamdülillah. Bu yıl üçüncü Ramazanım olacak inşaallah. Müslümanız ve yaşantımızda namaz ve Kur’ân hamdolsun hep var. Lâkin bilemiyorum, daha henüz anlayamadım ama Ramazan ayında mucizevî bir şey var. İnsan o kadar değişiyor ki, o kadar lezzet alıyor ki, ve o kadar mutlu oluyor ki. Yani ilk oruç tutacağım yıl, epey ürkmüştüm, hem de günlerin kısa olmasına rağmen. Halsiz ve bitkin düşeceğimden korkuyordum. Okulum vardı, imtihanlar yakındı, nasıl konsantre olacağım diye endişelenirken, hiç hayal etmediğim kadar enerjik olmuştum. Bütün gün okulda kafa patlatıp, ardından her iftar vakti bir yere dâvete gidiyordum, ardından da arkadaşlarla teravihe katılıp, eve dönünce derslerimi bile yapabiliyordum. Ve bunlar beni hiç yormuyordu. Sahurdan sonra Kur’ân okuyup, hemen okulun yolunu tutuyordum. İnanın ben bile çok şaşırmıştım. Ve iki Ramazan da böyle geçti. Ve bu yıl da Cuma gününü iple çektim. Peygamber Efendimizin (asm) sünneti üzerine çoğu kez yıl içerisinde Pazartesi ve Perşembe günleri de oruç tutuyorum, lâkin tekrar altını çizmem gerekiyor ki, bu Ramazan aylarındaki oruçlara hiç benzemiyor. Çok mucizevî mânevî bir havası var gerçekten. Birkaç yıl içinde bir İslâm ülkesinde geçirmek isterim Ramazanımı. Çok anlatanlar var, ezanı, camileri ve o uhrevî havasını. Ben Danimarka’daki bu Ramazanlardan bu kadar zevk alabiliyorsam, bir İslâm ülkesinde galiba mutluluktan deliye dönerim. Rabbim nasip eylesin inşallah. Tüm ay içerisinde, teravihleri hiç kaçırmıyorum, bol bol Kur’ân okuyorum. Arapça okumayı zaten söktüm artık, yavaş okusam da, bu yıl hedefim Ramazan içinde hatim indirmek inşaallah. Ramazan ayı içerisinde haberler dışında hiç televizyonu açmıyorum, müzik dinlemiyorum. Kendimi tamamıyla bu mübarek aya lâyık kılmak için çaba gösteriyorum. Röportaj: Ayşenur ALEV

 

22 &#; 10 &#; tarihinde Aysenur Alevin Ramazan ayi dolaysiyla yaptigi bir röportaj:

‘Ramazan ruhumu temizliyor’

Bugünkü röportajımız Kerim ve Hatice çiftiyle. Üç senelik Müslüman olan Hatice, Mısırlı Kerim ile bir senelik evli. Bize, Ramazan&#;ı nasıl yaşadıklarını anlattılar. Şimdi onları birlikte dinleyelim. Sizin için Danimarka’da Ramazan nasıl geçiyor? Danimarka’da Ramazan&#;ı tam anlamıyla yaşatabilmek, insanın kendi çabasına bağlı. Etrafımızda geniş Müslüman aileler bulunmaması sebebiyle iftarları gerçekleştirmek biraz zor olabiliyor. Bu sebeple, bu aya insanın kendisi nasıl bir biçim verirse, o şekilde gerçekleşiyor. Eğer çok aktif olursan, karşılığını alıyorsun. Kaç yıldır oruç tutuyorsunuz ve nasıldı sizin için? Hatice: Üç sene evvel Müslüman oldum elhamdülillah ve üç senedir orucumu tutuyorum. İlk Ramazan çok zor gelmişti bana. O zaman henüz evli değildim, Ramazan ayının sosyal bir ay olması, benim de yalnız yaşıyor olmam epey zorlamıştı beni. Lâkin yine de birçok yere dâvet edilmiş ve çok güzel anılarım da olmuştu bu sayede. Kerim: Kendimi bildim bileli oruç tutuyorum. Ramazan ayı, geçirdiğim koca bir yılı, nasıl ve ne biçimde geçirdiğimi hatırlatıyor bana. Mânevî olarak ruhumu temizlememi sağlıyor. Bu materyalist dünyadan kopmama yardımcı oluyor. Kendimi çok huzurlu hissettiğim ve ailemle, mü’min arkadaşlarımla beraber geçirdiğim sosyal bir ay. Herkesin kendi biçiminde gerçekleştirdiği ama aynı dönemde ve aynı saatlerde Müslümanların birleştiği bir an olması, çok mükemmel bir duygu. Peki evlilikten sonraki Ramazan ayınız nasıldı? Hatice: Ramazan&#;ın bu uhrevî havasını beraber teneffüs etmek, yaşamak müthiş bir mutluluk. Kur’ân’ı beraber okumak, teravihleri beraber kılmak hayatımızı renklendiriyor. Bir mühtedî olarak artık Ramazan&#;ın muhtevasını yaşatmak zor değil benim için. Evlilik sayesinde bir aile olmakla beraber Ramazan, hayatıma tam entegre olmuş bulunmakta. Artık benim de bir Müslüman ailem var ve ayrıca kendim de bazı geleneksel Ramazan âdetleri ve ruhu katmaya çalışıyorum ki, inşaallah gelecekteki çocuklarımızla Ramazan havasını tam bir aile olarak geçirebilelim. Kerim: Müthiş, kelimelerle ifade edemem. Ramazan&#;da da birbirimizi tamamlayabilmek çok güzel bir duygu. Ramazan artık benim için daha ailevî bir ay oldu, çünkü evlenmeden evvel iftarlar/teravihler daha çok arkadaşlar arasında oluyordu. Şimdi eşimle beraber sahura kalkmak, iftar açmak, teravih kılmak çok haz veriyor bana. Hiç Ramazan ayını, bir Müslüman ülkesinde geçirdiniz mi? Ve Ramazan’da en çok neyi özlüyorsunuz? Hatice: Hayır maalesef, ama duâ ediyorum ki Rabbim nasip eylesin inşaallah. Lâkin önümüzdeki yıllarda öyle bir niyetimiz var, Ramazan ayını gerçek bir İslâmî toplum içinde geçirmek istiyoruz. Özellikle Peygamber Efendimizin (asm) yaşadığı topraklarda. Kerim: Ben 11 yaşıma kadar Kuveyt’te yaşadım ve orada Ramazan ayı geçirdim. Çok büyük bir fark var elbet, öncelikle sosyal atmosferi farklı. Herkesin oruçlu olması ve herkesin aynı mânevî hava içinde bulunması gözardı edilmez bir gerçek. En çok özlediğim şey ise, ezan sesiyle iftarı açmak, herkesin büyük cemaatlerle teravih kılması vs. Kısacası bir beraberlik özlüyorum burada. Müslüman olmayanlar sana neden oruç tuttuğunu sorduklarında ne cevap veriyorsun? Hatice: Müslüman olduğum ve bizi Yaratanın bir emri olduğu için oruç tuttuğumu söylüyorum. Ardından, orucun bana verdiği nimetleri anlatıyorum. Şeytanı kendimden uzak tutabildiğim bir dönem olması, Rabbime daha yakın olabilmem ve gerçekten de kalbimi, ruhumu temizleyebildiğime inandığım bir ay olması. Ramazan gerçekten beni özüme yakınlaştırıyor. Bu dönemde “ben” kendimi dokunulmaz hissediyorum, düşünülecek olunursa, biraz korkutucu&#; Ama çok güven verici. Ve neticede Rabbimin yardımıyla şeytan bana dokunamıyor. Ramazan ayını nasıl geçiriyorsunuz? Neler yapıyorsunuz? En iyisini yapmaya özen gösteriyoruz. Açıkcası daha Ramazan ayına girmeden evvel, bir program yapıyoruz aramızda. İnsan bazen Ramazanın insana verdiği enerjiyi unutuyor. Düşünülecek olunursa, Ramazan ayı, insanın monoton hayatını çok değiştiriyor. Bir anda kendini enerjik ve programlı hissedebiliyorsun. Ve bu sebeple genelde yapmadığın şeyleri daha istekle ve zevkle yapıyorsun, daha özenli ve tefekkürlü oluyorsun. Beraber bol bol Kur’ân okuyoruz, teravihleri camide kılamadığımız günlerde, evimizde beraber kılıyoruz. Rabbimizin bize ihsan ettiği bu ayı, elimizden geldiğince tefekkür ve ibadetle geçiriyoruz.Röportaj: Ayşenur ALEV

 

Her 50 senede bir degistirilen incil bütün dünyada tekrar  degistirildi!

Konstantinin bendeleri

Mustafa Kaplan (seafoodplus.info)

İmparator değişince, kendi isimlerini değil de bir unvan kullanmaya başlıyorlar; seçtikleri unvan daha önce kullanılmışsa, onlar da bir sonraki rakamı tercih ediyorlar. Meselâ, &#;IV. Henri&#; veya &#;II. Gıyaseddin Keyhüsrev&#; gibi. Papalar da öyle yapmıyor mu? Alman kardinal Joseph Ratzinger, şimdi oldu &#;Papa Benediktus.&#; İngiliz Daily Telegraph gazetesinin haberine göre, 15 tane ABD&#;li ve İngiliz din adamı, yeni bir İncil yazmışlar. Eskisinde tam 45 bin değişiklik yapmışlar, metnin yüzde 7&#;sini değiştirmişler. Onların ataları da öyle yapmışlar, Allah&#;ın mukaddes kitabını kafalarına göre yüzlerce kere değiştirmişlerdi. Bir daha yapmaları ile bir şey olmaz! Haberi veren siteye bir okuyucu yorum yapmış. &#;Hz. İncil zaten onların babalarının kitabı ya, kafalarına göre değiştiriyorlar, işlerine gelmeyen yeri&#; demiş. Hıristiyanlıkta ilk radikal değişikliği tescil ettiren ise, Bizans İmparatoru Konstantin olmuştu. ABD, acaba şimdi mukaddes metinleri değiştirme saltanatında &#;kaçıncı Konstantin&#; olmuş oluyor? Bu çağdaş bilmem kaçıncı Konstantin sadece Hıristiyanlığı değil, önüne gelen inanç sistemlerini kendisine benzetmeye çalışıyor. ABD&#;nin ciddi haftalık haber dergilerinden US News&World Report&#;a göre, İncil&#;i bir daha tahrif eden ABD, şimdi de &#;gizli İslâm planı&#; yapmış ve planın hayata geçirilmesi için de 10 milyar dolar ayırmış! Doların adını duyunca bile nice &#;yeşil&#; meclûblarının ağızlarının suyunun aktığını görür gibi biliyoruz. Dergi diyor ki: &#;CIA ile önemli bakanlıklara bağlı kadrolar, 10 milyar dolarlık bütçeyle camileri onarıp, imamlara eğitim veriyor, konferanslar organize ediyor.&#; Derginin yazısını haber yapan siteden okuyoruz: &#;Gizli metinde dünya çapında ılımlı İslâm&#;ın elinin güçlendirilmesine yönelik çalışmalar ile İslâm dininde yaşanan değişikliklerle yakından ilgili olunması gibi kararlar yer aldı. Amerika&#;nın dinî bir mücadele yürütme gücünün sınırlı olduğu, bu nedenle &#;demokrasi, kadın hakları ve hoşgörü&#; gibi değerleri benimseyen &#;partnerlere&#; güvenmek gerektiği konusunda uzlaşmaya varıldı ve bu partnerler şöyle sıralandı: Müttefik İslâm devletleri, özel vakıflar ve sivil toplum örgütleri.&#; US News&#;e göre, söz konusu planın uygulanmasında, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı&#;na (USAID) çok büyük iş düşüyor. Bütçesi 21 milyar doları aşan USAID, bunun yarıdan fazlasını &#;İslâm dünyasına yardım&#; için kullandı. 24 ülkede &#;İslâmî radyo ve televizyon programlarına, dinî okullara, İslâmi düşünce üretim kuruluşlarına, ılımlı İslâm&#;ı teşvik eden faaliyetlere&#; malî yardım yapıldı.&#; Bu 24 ülke arasında Türkiye&#;nin adı geçmemektedir. Bu yüzden de, ülkemizde &#;demokrasi, kadın hakları, hoşgörü&#; mücadelesi veren &#;Müslüman&#; kimlikli, &#;vakıf, STK, radyo ve televizyon, dinî okul, düşünce üretim kuruluşları, ılımlı İslâm yanlıları&#; hakkında &#;ABD&#;nin partneri&#; oldukları ve yeşil dolarları cukkaladıkları gibi bir yanlış kanaat sahibi olmaya gerek yoktur! Toprağı bol olsun, hem katışıksız Yahudi, hem de ortağının ifadesiyle 33 dereceli mason olduğu halde Üzeyir Garih nasıl İslâmî yayınevlerine -elbette çok iyi niyetlerle- finans desteği sağlıyor idiyse; herhalde ABD de aynı niyetlerle böyle gönüllü kültür hizmeti yapıyor! Bir taraftan İslâm ülkelerini her türlü bomba ile yakıp yıkarken, öte yandan da İslâmî hizmet verenleri dolara boğuyor. Sadece bir kusur gözüküyor: Bu çağdaş Konstantin&#;in istediği şekilde bir İslâm anlatmaları şartıyla!.. Bu kadarcık kusur, kadı kızında da olur yani&#; &#;İslâmiyetsiz bir İslâm, tasavvufsuz bir tarikatçılık, Risâle-i Nûr&#;suz bir Nurculuk, Ali&#;siz bir Alevîlik&#; gibi temel sloganlarla bu planın yürütüldüğü ise, şu isimleri taşıyan yüzlerce sivri ismin legal faaliyetleri ile herkes tarafından görülmektedir. Eğer karşınıza İslâm adıyla çıkan &#;konferans, sempozyum&#; gibi hareketlerde &#;Kur&#;an, Sünnet, İcmâ-i Ümmet ve Kıyâs-ı Fukahâ&#; ölçülerine uymayan bir nokta görürseniz; &#;Allah aşkına&#; olmasa bile, kesinlikle &#;dolar aşkına&#; bir kutsal hizmet yapıldığını anlamanız gerekir mi acaba? Yıllardır bu fakiri &#;komplo teorisyeni&#; olarak gösterenler, şu gâvur dergisine de bu haberi benim yazdırdığımı mı söyleyecekler? Söyleyin ey Konstantin bendeleri! Mustafa Kaplan [email protected]

 

Amerika, Pakistandaki Ahmed Kadiyani gibi türklerde yeni bir peygamber getirdi!:

Türksat canagindaki nur tv ye dikkat!

Kardeslerim, &#; islam seafoodplus.info&#; sitesinden sizleri mühim bir yazidan haberdar etmek istiyorum. Bu sapik adamin birde radyosu varmis. Cinlerin budistleri, hindulari,samanistleri,satanistleri,katolik ve ve simdide protestan hristiyanlari aldattigini biliyordum. Ama bizim sapigin durumunu bilmiyordum. Bir canak radyo ve canak televizyon yayini acaba kac milyon dolara yapilabilir? Amerikanin tavuklari kac yumurta yumurtlar gibi bir soru ama merak ettim iste. Bu sene Merzifonda seyretmistim bu beyaz sakalli na muhteremi. Dualarimla &#; Muzaffer Alev

NUR TV&#;ye DİKKAT ! UYARIYORUZ&#;NUR TV&#;de sürekli konuşan ve kendisini Allah&#;ın Rasûlu diye kamuoyuna tanıtan; sahte, şarlatan Mehdi(!) İskender Evrenesoğlu (İskender Ali Mihr)&#;in gerçek yüzünü ortaya çıkarıyoruz.

Bu sahte peygamberin bir kaç dümenini ve şeytani oyunlarını aşağıda maddeler halinde belirtiyoruz;

  • &#;Kuranda 3 bin ayet vardır&#;
  • &#;Allah ile konuşuyorum&#;
  • &#;Benimle birlikte Allah ile konuşan 20 arkadaşımız var&#;
  • &#;Ben Resulüm&#;
  • &#;65 milyon insanda, 5 milyonu cennete gidecek&#;
  • &#;Alnındaki  beni göstererek, “ bunun ( peygamberliğine ) bir işaret olduğunu” belirtmesi &#;.

İslam&#;ın nurlu esaslarını; güya &#;Allah Üniversitesi&#; (University Of Allah) adı altında, yer altına çekmek suretiyle, karanlık fikirlerini insanlara enjekte etmeye çalışıyorlar. MİHR vakfı adı altında, islamî akideye uymayan birçok işi yapan bu sahte peygamber yandaşlarına karşı,
Yukarda belirttiğimiz sapık düşüncelerinde bazıları. Allah ile, 20 arkadaşı ile birlikte konuştuğunu iddia eden evrenesoğlu, sanırım ki şeytan ile kurduğu diyaloğu rahmani seafoodplus.infoştuğu şeytanlar ( Kafir Cinler !) ve arkasındaki şeytanlaşmış dostlarından başkası değildir, olmasıda imkansız.    Resül olduğunu iddia eden evrenesoğluna katılıyorum. Bu konuda doğru söylediğini kesinlikle kabul ediyorum. Kendisi şuan yeryüzünde şeytanın elcilerinde biridir.  Kendisinde öncede nice sahte peygamberler geldi . Hepsi kendini ve cevresindeki üc beş insanı helak etmekten başka bir şeye yaramadı.    En son çıktığı “ Ceviz Kabuğu “ programında muhatabı tarafından rezil edilen ve hatta yüzüne fatiha suresini bile okuyamadığı için stüdyoyu terk eden bu zat bir de resul’luk iddiasında bulunmaktadır…!!!     Tabii sormak lazım : Bu TV yayınını yaparken sana destek veren şeytan üçgenlerini de acıklama cesaretini gösterebilecek misin.     Hatta haşa indiği iddia edilen surelerden bazıları mesela &#;ERBAKAN SURESI; DEMIREL SURESI&#; falan. Yani güler misin ağlar mısın!Kur’an ayetlerini cımbızla cekip ön ve arkasındakilerden irtibatını koparıp istediği gibi anlamlar yüklemesi , senedir  hiçbir İslam müfessirinin yapmadığı yorumlar yapması, yani kısaca bir konusmasında kullandığı ayetleri ve onlara yüklediği anlamı daha sonra evde sakin kafa ile sıra ile açıp inceleyince sadece adama kızmak ile kahkahalarla gülmek arasında bir konumda kalıyorsunuz… Allah ıslah etmeyecekse bir an önce kahreylesin   Önemli Not: Bu zat diyanet teşkilatı tarafından her an takip seafoodplus.info toplantısına mutlaka bir görevli göseafoodplus.info neden  onun oturum  çağrılarına cevap verilmemektedir sorusun cevabını , yine onu izlemekte olan diyanet görevlisi ağzı ile verelim : Onu muhatap almak onun reklamını yapmaktır…”           BU ZATIN ADI SİTEMİZDE BİR YERDE DAHA GEÇseafoodplus.info cİNLERİN TESİRİ ALTINDA KALIP KANDIRILANLAR LİSTESİNDE VAR&#;!

 

Afganistanda bir ingiliz gazeteci hanim nasil müslüman oldu?

Gözlerimi yasartan bir hidayet yazisi ;

Tuesday, December 28, PM Bu yaziyi tarihli yeni asya gazetesinden &#;dizi Yazi&#; bölümünden gönderiyorum. Yazinin bas kismini seafoodplus.info den &#;dizi Yazi&#; bölümüne girerek okuyabilirsiniz. Belki &#;Suna durmaz yeni asya gazetesi ingiliz gazeteci&#; ARAMASI YAPARSANIZDA BULABILIRSINIZ. Dualar ediyorum&#; Muzaffer Alev

Dizi Yazı

Suna DURMAZ

Haber peşindeyken gelen hidayet

(Dünden devam) Müteakiben The Sunday Times’in baş muhabiri oldu. Kısa bir süre burada görev yaptı. Sonra oldukça nüfüzlu olan İndependent gazetesinde çalışmaya başladı. Bir müddet de Express Newspapers’de görev yaptı. Afganistan’a gittiğinde ise Sunday Express’in baş muhabiri idi. Yvonne Ridley’in birçok ünlü gazetede çalışması ona eşine az rastlanan tecrübe kazandırdı. Tecrübeli bir gazeteci olarak dünyanın çeşitli bölgelerinde çıkan iç harpleri, siyasî ve insanî krizleri yerinde inceledi. Resmî izin alma imkânı elde edememiş olsa bile, olayları yakından takip edebilmek için bu krizli bölgelere gizlice gitmekte tereddüt etmedi. yılında Saddam Hüseyin Kuveyt’i işgal edince, meslek aşkından kaynaklanan cesaretle bu önemli hadisenin yakınlarında bulunabilmek için önceden vize almadan Suudi Arabistan’a gitti. Meraklı gazeteci yılı Eylül ayının sonlarına yaklaşılıyordu.Tüm dünya heyecanlı bir bekleyiş içine girmiş, Afganistan krizinin nereye varacağını merak ediyordu. Amerikanın Afganistan’a yönelik savaş tehditleri son haddine varmıştı.Ve hava saldırılarının başlaması an meselesiydi. Tüm dünyanın merak ve heyecanla beklediği bu son derece hassas ortamda, meraklı ve cesaretli bir gazeteci olarak Yvonne Ridley, Sunday Express’in muhabiri sıfatıyla savaş haberlerini yakından takip üzere Afganistan’a girmek için Pakistan’a gitti. İslâmabad’a geldiğinde, Afganistan’a giriş vizelerinin iptal edildiğini öğrendi. Taliban hareketi tüm yabancı gazetecilere ülkeye giriş yasağı getirmişti. Ne pahasına olursa olsun Afganistan’a girmeye niyetli olan Yvonne, çareyi kıyafet değiştirmekte buldu. Ve Afgan kadınlarının giydiği dış kıyafet olan “burka” ya bürünerek yanında iki rehberle beraber sınırı geçip gizlice Afganistan’a girmeyi başardı. O sıralar Pakistan’ın Afganistan’la olan sınırı açık olduğundan Celâlabad yakınlarındaki Kama köyüne kadar ulaşmada önemli bir sıkıntı çekmedi. Misyonu, dünyanın en güçlü ülkesinin saldırısına maruz kalan fakir Afgan halkının çektiği sıkıntıyı tüm dünyaya duyurmaktı. Ancak bu güzel planları suya düştü. Taliban Afganistan’ın Pakistanla olan sınırını kapattığından, bir an önce ülkeden çıkması lâzımdı. Ne var ki, geri dönüş için kaçakçıların kullandığı engebeli yolu takip etmekten başka çare yoktu. Rehber arkadaşlarının eşliğinde yola koyulan Yvonne, 28 Eylül tarihinde Dawarbarber yakınlarına geldi. Tam da Taliban askerlerinin önünden geçiyordu ki, birden binmiş olduğu eşekten düştü. Düşünce, üst giysisinin altında kamera sakladığı ortaya çıktı. Kamerayı gören askerler, Yvonne ve arkad

HAÇLI SEFERLERİ’NDEN GÜNÜMÜZE BATI MEDENİYETİ’NİN SOYKIRIMCI TABİATI

Hakan Albayrak

Müslümanlar ‘terörist?diye hedef gösteriliyor ’de Haçlıların ağına düşen Gırnatal?Müslümanların halet-i ruhiyesi nasıld? biliyor musunuz? Bugün New York’ta, Paris’te, Berlin’de veya Amsterdam’da herhangi bir Müslüman’a ‘nasılsın?diye sorun, öğrenirsiniz! &#; ’de Haçlıların ağına düşen Gırnatal?Müslümanların halet-i ruhiyesi nasıld? biliyor musunuz? Bugün New York’ta, Paris’te, Berlin’de veya Amsterdam’da herhangi bir Müslüman’a ‘nasılsın?diye sorun, öğrenirsiniz! Amerika ve Avrupa Müslümanlar?dehşet içinde. Soykırım arifesindeki Endülüs Müslümanlar?gibi hissediyorlar kendilerini. New York’taki İkiz Kuleler’in saldırıya uğradığ?ve binlerce sivilin öldürüldüğ?11 Eylül ’den beri esen ve şiddeti gittikçe artan Haçl?rüzgarlar? Bat?Müslümanlarının dini hayatın? geleneklerini, malların? canların? her şeylerini tehdit ediyor. Gazetelerde, televizyonlarda mütemadiyen “barbar?diye aşağılanıp “terörist?diye hedef gösteriliyorlar. Evleri basılıyor, camileri yakılıyor, dernekleri kapatılıyor, banka hesaplarına el konuluyor ve bütün bunların sadece başlangıç olduğu kuvvetli bir şekilde hissettiriliyor. Can havliyle ‘İmdat!?diye haykırıyorlar, fakat sokaktaki Neo-Nazi’den hükümetteki muhafazakara, demokrata, liberale kadar herkes ‘Beter olun!?diye karşılık veriyor. İnsan haklar? din özgürlüğ? farkl?kültürlere sayg? tolerans, demokrasi, hukuk devleti vesaire, Müslümanlar söz konusu olduğunda geçerli değil artık. Taliban’ı istedikleri kadar eleştirsinler, Üsame bin Ladin’le aralarına istedikleri kadar mesafe koysunlar; “aydınlanma süzgecinden geçmediği için hoşgörüsüz tabiatın?koruyan?İslam dinine bağlılıkta ısrar etmeleri, olağanüst?tedbirler gerektiren olağanüst?bir tehdit olarak görülmelerine yetiyor. ABD Başkan?George W. Bush’un mürşidi olduğu bilinen ve yılındaki başkanlık yemini töreninde din?âyini yöneten Protestan lider Franklin Graham diyor ki: “İslam’ın tanrıs?bizim tanrımızla ayn?değil. O, Hıristiyan veya Yahudi-Hıristiyan itikadındaki tanrının oğlu değil. Başka bir tanr?ve ben onun (İslam’ın) çok şerli, şeytani bir din olduğunu düşünüyorum. Öyle harika, barışçı bir din olduğuna inanmıyorum. Kur’an’ı ve Kur’an surelerini okuduğunuzda, Müslüman olmayanların öldürülmesinin istendiğini görürsünüz. (? O binalara uçakla dalanlar Metodist değildi, Luteryen değildi. İslam inancına sahip kimselerin bu ülkeye bir saldırısıyd?bu.?(MSNBC, 16 Kasım ) Batı’nın İslam’a ve Müslümanlara bakış?böyle özetlenebilir. İslam, kafirlere karşı “kutsal savaş”?öngördüğüne göre, her Müslüman potansiyel bir teröristtir! Bat? bu muazzam terör potansiyelini zaruri olan her vasıtay?kullanarak ortadan kaldırma hakkına sahiptir ve insan haklarına sayg?duymayan hoşgörüsüz Müslümanlarla mücadele ederken bu haklar?gözetmek ve hoşgörül?davranmak zorunda değildir! Müslümanların mukaddesatına sövmek, Bat?medeniyetine mugayir Kur’an ayetleri okuyan imamlar?sınır dış?etmek, başörtül?ilkokul çocukların?kıyasıya ezmek ve Müslümanlar?alenen işkenceden geçirmek de dahil olmak üzere, her şey serbest! Haçlılar tarafından itilip kakılan ve kıyasıya aşağılanan Endülüs Müslümanlar?bu da geçer diye beklerken, yılında bir sabah, İslam’ın resmen yasaklandığ?ve Kral Ferdinand ile Kraliçe İzabella’nın Müslümanlara “ya Hıristiyan olmaların? ya da ülkeden ayrılmalarını” emrettiği, bunlardan birini yapmadıklar?takdirde öldürülecekleri haberi ile uyanmışlard? 11 Eylül ’de başlayan süre?de böyle bir “nihai çözüm”e doğru gidiyor. Hıristiyan Demokrat Birliği Genel Başkan?Angela Merkel’in Almanya’da yaşayan yabancılarla Almanya’ya göç hazırlığ?içinde olan yabancılara ne dediğini hatırlayalım: “Ya Alman kültürüne tâbi olmay?kabul edersiniz, ya da kendinize başka bir ülke seçersiniz.? Aslında, 11 Eylül ’den çok daha önce başlamış olan bir süreçten söz ediyoruz. Fransız filozof Jean Baudrillard, Lettre dergisinin Kış sayısında yayınlanan bir makalesinde eski Yugoslavya’daki Müslümanların maruz kaldığ?soykırım?“Yeni Avrupa Düzeni’nin tekâmül sürecinde bir merhale?olarak tanımlamış ve şu tespitte bulunmuştu: &#;Etnik temizliğin&#; infazcıs?olan Sırplar, yeni şekillenen bir Avrupa’nın öncülüğün?yapıyorlar.? Masum Boşnakların cesetleri üzerinde yükselen “Yeni Avrupa Düzeni”nin nasıl bir şey olduğunu öğrenmek için, Baudrillard’ın yılında çıkan “The Perfect Crime?(Kusursuz Cürüm) adl?kitabına bakalım: Evren sadece kendilerinin “İşin asl?şu ki, Sırplar, etnik temizlik vasıtas?olarak, Avrupa’nın inşasında önc?bir rol oynuyorlar. Gerçek Avrupa’nın, beyaz Avrupa’nın; hem ekonomik, hem etnik, hem de ahlaki bakımdan sıvalanmış, yekpare kılınmış, arınmış bir Avrupa’nın&#; Parlamentoların gölgesinde şekillenen gerçek Avrupa budur ve bu Avrupa’nın öncüs?Sırbistan’dır.?(Jean Baudrillard, The Perfect Crime, Verso Yayınevi, Londra / s. , ) Yanlış hatırlamıyorsam Baudrillard, Avrupa Birliği’ndeki Müslümanların asimile edilemeyeceği kanaatine varılmas?halinde Bosna manzaralarının Paris ve Londra sokaklarına taşınabileceğini de söylemişti. Niye olmasın? Avrupalıların ve genel olarak Batılıların, vazettikleri “evrensel değerler”i kendi topraklarında bile pervasızca çiğneyebildiklerini hepimiz biliyoruz. Kendilerinden olmayan insanlar?“evrensel değerler”e layık görmediklerini, “evren?derken sadece kendi dünyaların?kastettiklerini gösteren sayısız işaret var. Avrupa’nın ortasında İslâm devleti 11 Eylül ’deki malum saldırılardan sonra Batı’da iyice yükselen İslam düşmanlığ?dalgasın?“Taliban diktatörlüğü”ne ve masum sivilleri hedef alan “kökten dinci terör”e bir tepki olarak görebilir ve pek aşır?da bulsak Batılıların tepkisini anlayışla karşılayabilirdik. Fakat Bosna-Hersek tecrübesi bize Batılıların derdinin böyle şeylerden ibaret olmadığın? İslam’ı ve Müslümanlar?bütünüyle hedef aldıkların?iyice belletti. Çağımızın en demokrat lideri ve sava?hukukuna en riayetkâr komutan?olan Aliya İzzetbegoviç’e karşı takındıklar?tavır, Batılıların en “ılımlı” Müslümanlara bile tahammül edemediklerini dramatik bir şekilde ortaya koydu. Naziler, İslam için “artfremde Religion?derlerdi. İslam’ın “cins?olarak Almanlara “yabancı” olduğunu savunurlard? Batı’daki genel anlayış da böyledir. Onun için, Bosna-Hersek Müslümanlarının soykırımdan geçirildiği günlerde Saraybosna’ya giden Fransa Cumhurbaşkan?Mitterand, soykırım?bir kenara bırakarak, İzzetbegoviç’e şöyle demişti: “Avrupa’nın ortasında bir İslam devleti kurabileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.? Etnik temizlik yapıyorlar Boşnaklar gerçekten bir İslam devleti kurmaya teşebbüs etmişler miydi? Hayır ama etmi?olsalard?bile Mitterand’ın derdinin bu olmamas?gerekirdi. Yeri gelmişken soralım: Çalışan kameralar önünde ha?çıkarıp Ortodoks birliğini ‘kutsamaya?bayılan ve yine çalışan kameralar önünde Boşnaklar?kast ederek “Bir halk yok olacak!?diye bas bas bağıran Radovan Karaciç’i “Avrupa’nın ortasında fundamentalist Hıristiyan bir Ortodoks devleti kurabileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz?diye uyaran kimse olmu?mudur? yıllarındaki savaşta Bosna-Hersek’in bir bölüm?Sırp faşistleri (Çetnikler), bir bölüm?Hırvat faşistleri (Ustaşalar), bir bölüm?de Sırp-Hırvat faşizmine karşı hayat-memat mücadelesi veren Boşnak Demokratik Hareket Partisi tarafından yönetiliyordu. Radovan Karaci?liderliğindeki Sırp faşistleri, kendi bölgelerinde Boşnaklara ve Hırvatlara hayat hakk?tanımadılar, onlar?ya öldürdüler ya da sürdüler, camileri ve Katolik kiliselerini yıktılar. Mate Boban liderliğindeki Hırvat faşistlerinin kontrolündeki bölgede de ‘etnik temizlik?yapıld? Boşnaklar ve Sırplar ‘temizlendi? camiler ve Ortodoks kiliseleri tahrip edildi. Aliya İzzetbegovi?liderliğindeki demokrat Boşnakların kontrolündeki bölgede ise Sırplar ve Hırvatlar ne katliama uğradılar, ne hicrete zorlandılar, ne de onların kiliselerine dokunuldu. Öte yandan, faşist Sırp ve Hırvat yöneticileri en ufak bir eleştiriye dah?tahammül edemeyip muhaliflerini silah zoruyla sustururken, İzzetbegovi? açıktan açığa beşinci kol faaliyeti yürüten hainlere bile tahammül etti. Hiçbir muhalifini tutuklatmad? Şahsına ve mücadelesine en ağır hakaretlerde bulunan satılmış gazeteleri, dergileri, radyolar?kapattırmad? Astığ?astık kestiği kestik olabileceği halde diktatörlüğün “d”sine tevessül etmedi. Demokratik Hareket Partisi’nin 12 Ocak ’teki yönetim kurulu toplantısında şöyle diyordu İzzetbegovi? “Görüyorsunuz, Allah bizi zor bir imtihandan geçiriyor. İnsanlarımız boğazlanıyor, kadınlarımız ve çocuklarımız öldürülüyor, camilerimiz yıkılıyor ve biz ne onların kadınların?ve çocukların?öldürmek ne de kiliselerini yıkmak istiyoruz. Bunu yapmak istemiyoruz, çünk? baz?istisnalar olsa da, bu bizim tarzımız değil. Baz?askerlerimiz burada ve bunu onlara söyleme fırsat?buluyorum. Bu herkese ulaştırmamız gereken bir mesaj. &#; Kazanacağız; çünk?öteki dine, öteki ulusa ve politik duruşa saygılıyız. Çünk?bu meşakkatli zamanda demokrat olmaya çabalıyoruz. Çünk? akl?başında ve dürüst insanlarız. Aslında, herhangi bir kutsal nesneyi tahrip etmemiz, bizlere, sarih bir biçimde yasaklanmıştır. Sırbistan’a dört asır boyunca Türkler hükmetmi?olmasına rağmen, bu yasaklama sayesinde, Deçani, Graçanica ve Sopoçani manastırlar?yerlerinde duruyorlar. Türkler buralar?tahrip etmediler. Çünk?inandığımız kitap, bu türden bir tahribat?reddediyor. İnsanlarımız bu kurala sadık kaldılar. Ve buna sayg?gösterdiğimizde, kiliselere ve diğer dinlere sayg?gösterme iradesini ortaya koyduğumuzda, yalnızca Avrupa demokrasisinin en iyi geleneğine uygun davranmış olmakla kalmıyoruz, ayn?zamanda, bu suçu yasaklayan kendi Kutsal Kitabımıza da dosdoğru bir biçimde ve harfiyen uymu?oluyoruz. Bu bizim zaferimizin anahtarıdır. Allah’ın yardımıyla kazanacağız. Çünk?muayyen yasalara uyacağız.?(Aliya İzzetbegovi? Bosna Mucizesi, Yöneli?Yayınevi, İstanbul / s. 34, 35) İnsan haklar? demokrasi, hukuk devleti, sava?hukuku deyip duran Batılılar bu teorik angajmanlarında samimi olsalard? teorilerini Bosna-Hersek’te pratiğe geçiren, üstelik bunu kanın gövdeyi götürdüğ?bir ortamda yapan Aliya İzzetbegoviç’i aziz ilan edip ba?tac?ederlerdi. Ne var ki onlar İzzetbegoviç’i yerin dibine batırmaya çalıştılar. İzzetbegoviç’in komutasındaki adalet ordusunu değil, farkl?etnik gruplara hayat hakk?tanımayan, binden fazla Boşnak’ın kanına giren, “Pis Türk tohumu?diyerek analarının karnındaki bebekleri bile öldüren ve Auschwitz tarz?toplama kamplarında binlerce kadının ırzına geçen Çetnikleri, Ustaşalar?desteklediler. Tecavüz partileri yaptılar Birleşmi?Milletler Koruma Güc?!)’nde görev yapan Batıl?askerler bu faşistlere sava?boyunca fiilen yardım etti. Bosna-Hersek Başbakan Yardımcıs?Hakk?Turayli? kendisini korumakla yüküml?olan Fransız askerleri tarafından Çetniklere teslim edildi ve onların gözleri önünde kurşuna dizildi. BM’nin “güvenli bölge?ilan ettiği Srebrenitsa şehri Hollandal?askerler tarafından Çetniklere teslim edildi ve 8 bin Srebrenitsal?onların gözleri önünde boğazland? Aralarında Kanadal?bir generalin de bulunduğu birçok Batıl?asker, Sırp arkadaşlarının düzenlediği tecavüz partilerinde Müslüman kadınların ırzına geçti. Bosna-Hersek ordusu, Saraybosna’y?üç yıl boyunca her gün, her saat, her dakika, her saniye acımasızca bombalayan Çetniklere karşı ne zaman etkili bir hamle yaptıysa İngiliz askeri makamlar?tarafından “bozgunculuk”la suçland?ve bir keresinde Çetniklerden aldığ?bir tepeyi İngilizlerin tehditleri üzerine geri vermek zorunda kald? Banya Luka kapılarına dayanan ve faşist Sırplara nihai darbeyi indirmeye hazırlanan General Atıf Dudakovi?komutasındaki birlikler de Batılıların –bu defa Amerikalıların- tehditleri üzerine geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu adam bizden değil Bat? sistematik bir şekilde ve savaşın başından sonuna kadar –ü?yıl boyunca- canilerin yanında yer ald? Fransa ve İngiltere hükümetleri Sırplar? Almanya hükümeti de Hırvatlar?var gücüyle destekledi (Savaşı sona erdiren Bat?müdahalesi –ki Boşnakların savunmadan karşı saldırıya geçtikleri bir dönemde gelmiştir- ahlaki arka plan?olmayan konjonktürel bir manevrayd?ve son tahlilde Boşnakların kontrolden çıkmasın?önlemeye matuftu. Nitekim, Dayton’da Aliya İzzetbegoviç’e dayatılan barış anlaşmas? Bosna-Hersek eski başbakanlarından Haris Silayciç’in ifadesiyle “Boşnaklar?cezalandıran?bir anlaşma olmuştur). Batıl?basın yayın kuruluşlar?Boşnakların mazlumiyetinden sıkça bahsettilerse de, sürekli olarak İzzetbegoviç’in “fundamentalist”liğinden dem vurarak, hükümetlerini ve kamuoyların?‘zinde?tutmaya çalıştılar. İzzetbegoviç’e fundamentalist demeyenler de vard?ama bunlar da ‘Dikkat! Bu adam bizden değil! Bu adam ötekilerden!?mesajın?vermeyi hi?ihmal etmediler. İzzetbegoviç’e hi?“Bosna-Hersek Devlet Başkanı” demediler, hep “Müslüman lider?dediler. İzzetbegovi?elbette Müslüman’d? fakat, “dini, ırk? cinsi ne olursa olsun…” deyip duran ve “evrensel değerler”i esas aldığın?iddia eden Bat?medyasının bunu özellikle vurgulama gereğini duymas?yine de şaşırtıcıyd? Karaci?ve Boban’a “Hıristiyan lider? yahut birine “Ortodoks lider?diğerine “Katolik lider?diyorlar mıyd? Demiyorlard? Sadece İzzetbegoviç’in dini kimliğini belirtiyorlard? çünk?sadece İzzetbegoviç’in dininde bir acayiplik (!) vard? Alman toplumunun dış? Bir Batıl? kendisi agnostik ve hatta ateist de olsa, Hıristiyan’ı sahiplenip Müslüman’ı dışlamaktan kendini alamaz. Alman 3Sat televizyonundaki bir belgeselde günün?camide geçiren emekli bir Türk için ?0 yıldır Almanya’da bulunduğu ve Alman vatandaşı olduğu halde hâl?Alman toplumunun dışında yaşıyor?deniliyordu. Günün?kilisede geçiren biri için “Alman toplumunun dışında yaşıyor?demek kimsenin aklına gelmez ama cami “Alman toplumunun dışı” oluyor işte. Demek ki caminin Alman toplumunda yeri yok; Alman toplumuna dahil olmak için camiden çıkmak gerekiyor. Zaten Anayasay?Koruma Teşkilat?da Milli Görüş’ü eleştirirken “Türkleri camide tutmak suretiyle entegrasyona set çekiyorlar?dememi?miydi? &#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;

Subject: Turkiye ye hristiyan yayini Sent: Monday, July 04, PM

 

 

From :  misyon_61 <[email protected]> Reply-To :  [email protected] Sent :  Thursday, June 30, PM To :  [email protected] Danimarka&#;da bir Hıristiyan kanalı Türkiye&#;de de &#;şube&#; açmak için harekete geçti.
Kanalın adı KKR/TV&#; Açılımı Köbenhavns Kristent Kanal&#; Yani Kopenhag Hıristiyanları Kanalı&#; Adından da anlaşılacağı gibi merkezi Danimarka&#;nın başkenti Kopenhag&#;da. Dini söylemlere ağırlık veren bu kanal, geçen günlerde AB dışına açılma politikalarını resmen açıkladı: Türkiye&#;de bir misyoner kanalı kuracağız. Yayınlar uydu üzerinden yapılacak&#;
Böylece ilk kez Türkiye merkezli Hıristiyan propagandası yapan bir TV kanalı uydudan yayına başlayacak. İskandinav ülkeleri ve İngiltere&#;deki kiliselerin işbirliğiyle yürütülen bu projenin maliyeti sır gibi saklanıyor. Ancak Politiken gazetesine yansıyan iddialara göre, bu proje için Danimarka ve diğer ülkelerdeki kiliselere yapılan bağışlar çığ gibi büyüyor. Kanalın genel yayın müdürü Tore Pansell projenin birkaç ay içinde hayata geçirileceğini belirtiyor. Misyoner TV&#;nin misyonu şöyle olacak:
YAYIN EFES&#;TEN Kanal Efes&#;te bir merkez açacak. Bölgeden birçok canlı yayın yapılacak. Yayınların tamamı Türkçe olacak. Günde 4 saat yayın yapacak kanalın hedefi ilk fırsatta 24 saat yayına geçmek. Kanalda sabah çocuk programları, Hz. İsa&#;nın hayatının anlatıldığı programlar, çizgi filmler bulunacak. Müzik programlarında genelde kilise şarkıları ve son dönemlerde AB ve ABD&#;de genç nüfusu dine çekmek için desteklenen dini-rock gruplarının video klipleri var. Dini içerikli diziler ve din adamlarının yönettiği talkşovlar da var. Kanal müdürü Pansell&#;in Politiken gazetesine yaptığı açıklama oldukça iddialı: İşimizin zor olduğunu biliyoruz. Ancak izni alacağımızı düşünüyoruz. Türkiye&#;de de Hıristiyan dini mesajlarını yaymak istiyoruz. Birilerinin bize kızacağını biliyoruz. Ancak birilerinin de ilgileneceğini tahmin ediyoruz. Yayınlarımızda canlı telefon bağlantıları ve okurlardan gelen e-postaları da okumak gibi interaktif faaliyetler planlıyoruz&#; Pansell&#;in Papaz TV&#;si hayata geçmek üzere olan bir misyonerlik planı. Ancak Danimarka medyasının bunu sunuşu Ankara&#;yı kızdıracak cinsten&#; Uluslararası hukuk uzmanları Türkiye&#;nin yayını istese de engelleyemeyeceğini, zira AB yolunda gerçekleştirme sözü verdiği reformlar arasında dini özgürlükler olduğuna dikkat çekiyor. Danimarkalı araştırmacı Dietrich Jung ise kanalın faaliyete geçmesiyle Türkiye&#;de AB karşıtlarıyla milliyetçi kesimin yükselişini tetikleyeceğine dikkat çekiyor&#;  Not; yayin henüz baslamadi, geciktirildi, bir sene sonraki secimlerden sonra yayina baslayacakmis.   Aralik.

 

Danimarkada  Müslümanlarin islami hasletleri  hizla yok edilmektedir!

Danimarkali Müslümanlar hakkindaki arastirmalarimi yazdim. Danimarkada aslinda islam dini hileli olarak yasaktir. Bu sebeple Türkiyeli cocuklar ve gencler hatta diger müslümanlarin cocuklari Harlem Zencileri gibidirler. Ebeveynler saskindir! Yasaklar yüzünden gercekleri yazamiyoruz ve anlatamiyoruz. Bizim gavurlar, Avrupalilarla beraber calismaktadirlar. Camilerde sadece Kurani Kerimi okumak serbesttir. islami kütüphane kurmak evlere kitap ve cd ler ödünc vermek bizimkiler tarafindan hileyle yasak edilmektedir. Bir Danimarkali Müslüman olurken Müslüman evladi hizla yüce dinimize düsman edilmektedir! Kurtulus caresi yoktur.

seafoodplus.info?haberID=

Hristiyan gazeteleri nicin Kur&#;ani Kerim dagitirlar? Harb Hiledir hadisini hatirlayiniz!

Degerli Kardeslerim; Bu iste bir bit yenigi var. Avrupalilar ac biraktiklari ülkelerde bir gruba silah ve para yardim ederler, diger gruba silahi ve ilaci 5 misline satarlar. Kendilerini melek gösterirler ama acima duygulari  hic yoktur. Gecen sene, Danimarkada Hristiyan bir zengin Kuran Tercümesine bin Kron bagisladi! Kur&#;an ilk defa tercüme edildi. Bir Danimarkali Hristiyan uzman parantezsiz tercüme etti. Batililar uzun zamanda farkina vardirmadan islamiyeti nasil yavas yavas yok edecekler cok iyi bilirler. Esirler hicbirsey bilmez. Bilenler olsada birsey ifade etmez. Medyalari, hürriyetleri, gücleri yoktur. Hürriyet havasi vermek, halk tabakasini kandirmak icin birkac uyduruk islami medya ya gecici olarak müsaade edilir. Maalesef dünyanin bütün Müslümanlari 90 senedir esirdir. Müslümanlar Kur&#;ani kerimi henuz Danimarkacaya tercüme edemediler.  Edemezlerde. Ettirilmezlerde. 2 milyon Sünni Müslümani yeni peygamber Ahmed Kadiyani ye inandiran ingiltere Devleti, Danimarkada ki Ahmedilere yilinda Kur&#;anin hatali tercümesini yaptirmisti. Devamli o satiliyordu bu güne kadar. Simdi baska birileri oyunu devraldi. Müslümanlar ise uyutulmaya, kandirilmiya devam ediliyorlar. Dünyanin bircok hristiyan bassehri gibi Kopenhagda da lerde Ahmedi Cami acmisti ingiliz devleti. Bu gibi meselelerde seytani oyunlar vardir. sene evvelini iyi bilen, her mevzuuda mütehassIs islam aliminin Kur&#;ani Kerimi tercüme etmesi gerekir. Sonra ingilizceden diger dillere tercüme edilir. Bu isler esirlerin yapabilecegi isler degildir. Hristiyanlar tahripte basarili zeki Hristiyanlari hediyelendirirler. Bu oyunlar bizleri aldatmamalidir. Bizimde derin arastirmaci mütehassIslarimiz olmali ve hür olarak gercekleri söyliyebilmeliler. Su anda müsluman olmak dünyanin en zor isidir. Yinede bazi Danimarkalilar güzel Müslüman oluyorlar. Bizlerin Müslüman olmasi hileli olarak yasaktir. Danimarka ve Avrupa hakkinda bazi aciz yazilarimi     seafoodplus.info    isimli sitede okuyabilirsiniz. Muzaffer Alev  Ishoej Kopenhag Danimarka

 

Düsününüz Kardeslerim, Nureddin Zengi nin ittihad arayislari, genc yasta vefati ve 90 senelik hacli Gavurlarin esaretinden Mukaddes Kudusün kurtarilmasi icin müslümanlarin Selahaddin Eyyubi etrafinda birlesmeleri. Bizimde birlesmemiz gerekiyor. Macarlar ve Finlandiyalilar Türktü ne oldu? Demekki Türklügümüzü ve Kürdlügümüzü Yüce Islam dini muhafaza ediyor. Mesela Büyük Osmanli Devletinde Alevi Kardeslerimiz söyle düsünülerdi; “- Biz savaslarda Osmanliya yardim edip canla basla savasmazsak, gavurlar daha sonra bizide yok ederler.” Iste bu sebeple, bu anlayisla bütün müslümanlar küffara karsi tek yürek tek yumruk olmaliyiz. Müslüman cocuklarina ve gayri müslimlere Yüce Islamiyeti anlatmak icin gayret etmeliyiz. Konyadan Danimarkaya ailesinin yanina yeni gelen bir genc bugün bana Konyada tane ev Kilisesi acildi, dedi. Lütfen düsününüz ve arastiriniz. Saddamin ülkesindede bir kisim halk bir zamanlar rahatti. Ama simdi? Bundan sonra ne olacak? Komünizme karsi bize biraz iyi davranmalari sona erdi. Acaba bize Filistini aratacaklar mi dersiniz. Lütfen, Türk, Kürd, Alevi, Sünni, Müslüman, solcu samimi olarak birleselim. Birbirimizi sevelim. Gavurun oyununa gelip kardes kavgasi yapmayalim. Cocuklarimiza, genclerimize ve Gayri Müslimlere Yüce Islam dinini ögretelim. Yasli Dünyamizi huzur ve barisa kavusturalim. Analarin ve babalarin gözyaslarini silelim. Dualar ediyorum… Kardesiniz Muzaffer Alev… 13 Aralik ishoej Kopenhag Danimarka

Türkce Hiristiyanlik televizyonu   Papa gelecek. Bir sene sonraki secimden sonra ingilizler ve Danimarkalilarin Efeste bir sene evvel kurdugu türkce misyonerlik televizyonu yayina baslayacak. 24 saat yayin yapacak. Türksat uydusundan da 24 saat yayin yapacak. Bir yandan porno ile halkimizi manyaklastirirken kurtulus icin uyduruk Hiristiyanligi sunacaklar.
Halkimizin, islamiyete düsman Papanin oyunlarina karsi uyanik olmasi icin Türkiyeye sokmamasi lazim. Birlik beraberlik ruhunun güclenmesi icin Türkiyedeki kardeslerimiz topyekün bu mitinge gitmeli.
Birlige, beraberlige, kardeslige, anlasmaya, planli programli beraber calismaya cok ihtiyacimiz var. Dualarimla&#; Muzaffer Alev
MuzafferAlev 24 Kasım

 

 Tek Yürek Tek Yumruk

Muhterem Kardeslerim,

Batililar, Komünizme karsi biz müslümanlari kullandiklari icin 80 senedir yüzümüze sahte olarak gülmüsler, simdi Batililar hergün yüzümüze tükürüyorlar.  Türkiyedeki islami gazeteler hergün Bati gazetelerindeki islamiyet hakkindaki yazilari günü gününe nesrederlerse, bosluktaki kardeslerimiz yoldaki faciayi anliyabilirler.

Cok dehsetli ve zor günlerin canlari caliyor.

Samimi ve mert bütün müslüman kardeslerimiz tek yürek, tek yumruk olmaliyiz.

Ya Sahabileri örnek alacagiz veya yok olacagiz!

Canakkale savasindan daha zor durumdayiz. Hic olmassa  Almanlar sahtede olsa dost rolü oynuyordu o zamanlar ve dünyanin biraz dengesi vardi.

Avrupadaki Müslümanlarin Cocuklarinin durumu cok perisan. Hic sizin bildiginiz gibi degil. Avrupalilar karar vermisler Müslüman cocuklarini ahlaksiz, cahil, basarisiz, salak, dinsiz ve Hiristiyan yapmaya.

 

Belgemi istiyorsunuz: Amerika, israil  dahil batidaki medyada islamiyet ve müslümanlarla ilgili cikan haberlerin, makalelerin özetini olsun islami gazeteler günü gününe nesretmeli.

 

Bunu yazmamin sebebi biran önce Mekke Devrindeki Mübarek Sahabiler gibi biraraya gelmemiz, birbirimize karsi anlayisli, müsfik, sefkatli olmamiz icindir.

Danimarkadan yaziyorum. Türkiyede olsaydim bende bu yürüyüse katilirdim. Paryalar gibi Ayasofya Camiinin önünde boynum bükük beklerdim. Dua ederdim.

Cevremdekilere Fatih Sultan Mehmedin Vasiyetini anlatirdim. Belkide hickira hickira halimize aglardim. Avrupada tarihten kalan hic müslüman esir cocugu, nesli  duydunuz mu? Aldiklari yüzbinlerce esirler ne oldu? Duymazsiniz cünki hemen Hiristiyan yapmislar.

Avrupaya satilan veya atilan bizlerdende ümidinizi kesiniz. Müslüman ülkelerindeki zavalli cocuklari hiristiyan, ahlaksiz, salak yapan Avrupalilar bizi hic affetmiyeceklerdir.  Acele degil, yavas yavas sessiz,  sinsi, planli ve programli calisiyorlar.  Lütfen bu mitingi bütün müslümanlarin mitingi olarak yapinizki ülkemizi tehlikelerden koruyalim.  Sünni, Alevi, Komünist, Türk ve Kürd Kardesler tek yürek, tek yumruk olalim.  Dualar ediyorum. Muzaffer Alev&#;     seafoodplus.info

 

  tarihinde Papanin Ayasofyayi  ziyareti ile ilgili Milli Gazeteye yazdigim mektup…

Ah ne olurdu,yeni dine halkı çağırdığın günlerde bende olsaydım, uğruna feda olan bir canda ben olsaydım&#; Habibullahı sevmek;Ashab-ı Güzin Gibi

From :  misyon_61 <[email protected]> Reply-To :  [email protected] Sent :  Thursday, June 30, PM To :  [email protected] Subject :  [islamsohbetgrubu] Samanyolu seafoodplus.info Kardeş Tv geliyor&#;!

{Osman Ünlü} -


1- Bazı kimseler nikahı yaptıktan bir-iki sene sonra evleniyorlar. Böyle nikahta zaman aşımına olur mu?

Hayır olmaz. Dînî nikâh akdini fesh edecek bir şey olmadığı süre içerisinde, nikâh akdinde zaman aşımı söz konusu olmaz. Yani, nikâhları devam ediyor demektir.




2- Çok korkuyorum. Çeşitli şekillerde bazı şeyler görüyorum. Bu durumda ne yapmamı tavsiye edersiniz?

Bu zamanda stresin neticesinde deprasyona girmeyen yok gibidir. Bütün bunların neticesinde insanın ayakta kalması çok zor. Ancak İslâm âlimlerinin kitâpları ve hayatları okunursa, harâma bakmaktan uzaklaşılabilirse, o zaman toparlanabilir. Bunların neticesinde daha çok Allahü teâlâya yönelirsiniz. Kalbinizdeki ve zihninizdeki düşüncelerin faydasız olduğu kanaati oluşur. İstigfâra devam etmelidir.




3- Doğum anında yapılan dua kabul olurmuş, doğru mudur?

Sıkıntılı zamanlarda yapılan dualar kabul olur. Doğum sıkıntılı bir andır. Ölüm daha da sıkıntılıdır. Daha önce istigfâr edenin hâtırına o anda gelebilir.




4- Rızkını Allahü teala verir deyip, çok çocuk sahibi olmak doğru mudur?

Elbette rızkına kefildir, ama manevi rızkı verilecek mi? Terbiye edilebilecek mi, dîni öğretilebilecek mi? Evlâd, ana baba elinde emanettir. Bu fırtılanı dönemde, çocuğa dînini öğreterek yüzünü âhirete çevirebilmek çok zordur.




5- Kadınların kaş ve dudak üstündeki tüyleri almaları caiz midir?

Yüzlerindeki ve dudak üzerindeki tüyleri almaları caizdir. Kaşlarında çok anormal büyüme olup, bakan kimseyi ürkütecek gibi ise, müdâhale etmeleri caizdir.




6- Gece sofra bezi silkelemek uygun değildir diyorlar, doğru mudur?

Doğru. Çünkü insanlar gece evlerine çekildiği zaman, cinler de insanların ikâmet ettikleri, dolaştığı yerleri dolaşırlar. Kendilerine rızık ararlar. Gece olduğu zaman herhangi bir şey balkondan atıldığı zaman bu tayfadan birinin üzerine gelir ve intikam almaya kalkar. Ateşten yaratıldığı için de sinirli varlıklardır. Çabuk öfkelenirler. Bu sebepten uygun olmadığı yazılıdır. Komşuların da rahatsız edilme durumu da olabilir.




7- İlahilerde def günah değil diyorlar, doğru mudur?

Def dâhil, diğer çalgıların da hiçbirisi câiz değildir. Hatta ilâhilere çalgı karıştırmak îmânı tehlikeye sokar. Düğünlerde davula, defe izin verilmiş, ama ilâhilerde câiz değildir.

8- Bildiğim bir kaç tane sure var. Bunlarla nasıl namaz kılabilirim tarif eder misiniz?

Fâtiha, Kevser ve İhlâs sûreleri ile namaz kılınır. Birinci rek'atde Fâtihadan sonra Kevser, ikinci rek'atde Fâtihadan sonra İhlâs sûresi okunur.

9- Akşam tırnak kesilebilir mi?

Akşam değil, karanlıkta tırnak kesmek mekrûhdur. Işık varsa kesilebiliyor.

Gece sakız çiğnemek uygun mudur?

Men edilmiştir, insanların yanında çiğnemek de ukalalık olur.

Maliki mezhebini taklid eden bir hanımın devamlı sarı akıntısı geliyorsa, âdet gününe üç gün ilave etmesi gerekir mi?

Sarı akıntı devamlı geliyorsa, ilâve etmenize gerek yok.

Muayyen zamanında bir hanım ihtilam olursa, çocuğunu emzirebilir mi?

İhtiyâten o ihtilam için gusül abdesti alsa, diyen olmuş. Ama sadece göğsünü yıkayarak çocuğuna süt verebilir.

Hayız halinde Kuran-ı kerim okunabilir mi, bu konuda delil gösterir misiniz?

Okunamaz. Hadîs-i şerîflerde bildirilmiş.

Bütün sualler ve cevapları 

Abdullah ibni Abbâs “radıyallahü teâlâ anhüma” buyuruyorlar ki, “Üzerine gerekmeyen ve sana faydası dokunmayan şeyler hakkında konuşma! Çünkü bu fuzûlî bir iştir, zararından da emîn değilsin.”

nest...

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.