Shakespeare'in gerçekte kim olduğu sorusu bizatihi oyunlarından daha çok çekiyor. Avamdan gelen çulsuz biri mi, gerçek kimliğini saklayan bir soylu mu, yoksa bir değil birkaç kişi mi? Ben de yıllardır Shakespeare, daha özelde Hamlet... more
Shakespeare'in gerçekte kim olduğu sorusu bizatihi oyunlarından daha çok çekiyor. Avamdan gelen çulsuz biri mi, gerçek kimliğini saklayan bir soylu mu, yoksa bir değil birkaç kişi mi? Ben de yıllardır Shakespeare, daha özelde Hamlet çalışan birisi olarak, bu konuya dair görüşümü başka bir yazıda 1 dayanamayıp belirtmiş ve Tom Stoppard ile Marc Norman'ın yanında saf tutmuştum. Bu iki yetenekli yazar, sonradan tiyatroya da uyarlanan Shakespeare in Love (Âşık Shakespeare) ile Shakesperare'in hiç de sıradan insanlardan uzaklaşarak fildişi kulesine çekilmiş bir dâhi olmadığını, bilakis tam da halkın içinde yaşayan biri olduğu için Shakespeare haline geldiğini ve bunun aynı zamanda tarihsel koşullarla (kapitalizme geçiş dönemiyle) bağlantılı olduğunu harikulade bir şekilde sanatsallaştırmışlardı. Yirmi yıl önce gösterime girdiğinde büyük ilgi toplayan eser sadece Shakespeare hakkında değil, genel olarak sanat ve hattâ tarih üzerine düşünmek için de epey bir malzeme sunuyor. Dahası Stoppard ile Norman'ın sanat eserine yedirerek ele aldıkları teorik başlıklar, bugün en temel sanat beğenisi ya da anlayışı için hâlâ hayati önem taşıyor, özellikle de internet çağında sanatçıların günlük yaşamlarının daha da göz önüne gelmesiyle, imama küsüp namazı terk eden bir tavırla, sanatçıların sorunlu siyasi tavırları ya da kişilik özelliklerinden ötürü eleştiriyi bu kadarıyla sınırlı tutmayıp (bu kadarı souna kadar haklıdır), yarattıkları sanat eserlerini de yok sayan bir eğilim güçlenirken. *** Âşık Shakespeare, başlığından da anlaşılacağı üzere, büyük oyun yazarı William Shakespeare'in hayatından –Stoppard ile Norman'ın kurguladığı şekliyle– tipik bir kesite odaklanıyor. 1998'de yazılan ve perdeye uyarlanan metin modernist ve postmodernist edebiyatın ilgi duyduğu birçok meseleyi irdeliyor. Bu izleklerden biri sanat ve sanatçı ve genel olarak sanat ile toplum arasındaki yakın ve çelişkili ilişkidir. Daha özelde, metnin ana izleklerinden biri, maddiyatçı kaygılarla malul bir toplumda sanatın belirleyici gücüdür. Stoppard ve Norman bu etkiyi göstermek adına, sanat ile gerçek hayat arasındaki yakın ilişkinin ve sanatın hayata etkilerinin iç içe geçtiği bir çağı ve bağlamı seçmiştir. Sanatın hayati rolüne ve dönüştürücü gücüne duyulan inanç ve akabinde bu görevi yerine getirebilme kapasitesi bir anlamda modern bir olgu olarak görülebilir, zira sanat ile maddi hayat arasındaki keskin ayrım tarihsel açıdan modern çağa tekabül eder. Dolayısıyla " gerçek hayat " (bu bağlamda doğru olup olmadığı tartışmalıdır) ile sanat ve sanatçı arasındaki yakın ilişkiye eğilmek gerekiyor.
English Literature, Art History, Literature, Literature and cinema, Shakespeare, and 7 moreDrama, Tom Stoppard, Cinema, Authorship, Sinema, Middle Ages, and Edebiyat
Kıyı'daki karakterlerin hepsi yersiz yurtsuz. Akıl sağlığını koruyabilmiş kimse yok, çünkü hepsi savaşı, daha somutlaştıracak olursak 20'nci yüzyılın savaşlar, katliamlar ve sürgünler cehennemini yaşamışlar...... more
Kıyı'daki karakterlerin hepsi yersiz yurtsuz. Akıl sağlığını koruyabilmiş kimse yok, çünkü hepsi savaşı, daha somutlaştıracak olursak 20'nci yüzyılın savaşlar, katliamlar ve sürgünler cehennemini yaşamışlar...
http://t24.com.tr/k24/yazi/moda-sahnesi-kiyi,1966
Theatre Studies, Literary Criticism, Madness and Literature, Wajdi Mouawad, and Tiyatro
Sociology of Sport, Sport Psychology, Gender Studies, Feminist Theory, Feminism, and 5 moreTennis, Sport, Sports Coaching, Basketball, and Golf
Feminist yazında kaç zamandır gender (toplumsal cinsiyet) teriminin kullanışlılığını yitirip yitirmediği tartışılıyor. İnsanın biyolojik açıdan belirlenmiş özelliklerinden farklı olarak toplumsal açıdan bindirilmiş rolleri olup olmadığı... more
Feminist yazında kaç zamandır gender (toplumsal cinsiyet) teriminin kullanışlılığını yitirip yitirmediği tartışılıyor. İnsanın biyolojik açıdan belirlenmiş özelliklerinden farklı olarak toplumsal açıdan bindirilmiş rolleri olup olmadığı değil mesele; daha ziyade, bu kavramın kullanışlı olup olmadığı tartışılıyor (ya da en azından benim çıkarsayabildiğim bu). Bu tartışmanın da feminizm tarihindeki birçok zihin gıdıklayıcı tartışmalardan biri olup olmayacağını zaman gösterecek, yine de ben kavramın hâlâ paha biçilmez değere sahip olduğunu düşünenlerdenim. Bu bağlamda, Sonya O. Rose’un geçen aylarda raflardaki yerini alan Toplumsal Cinsiyet Tarihçiliği Nedir? kitabı yazına kıymetli bir katkı mahiyetinde.
Öncelikle bahsi geçen kitabın başlığındaki ayrıma değinmek gerekiyor. Toplumsal cinsiyet tarihi ile toplumsal cinsiyet tarihçiliği ya da hemen hemen aynı anlama gelmek üzere feminist tarihçilik arasında ince bir ayrım yapmak şart. Toplumsal cinsiyet tarihi bir izlek işiyken, toplumsal cinsiyet tarihçiliği bir perspektif işidir; toplumsal cinsiyet tarihi bir konu olarak toplumsal cinsiyeti, daha dar anlamda kadını ele alır; toplumsal cinsiyet tarihçiliği ise bu tikel konunun ya da izleğin ötesine geçip, onu bir mikyas olarak kullanarak tarihi toplumsal cinsiyet perspektifinden ele alır.
http://t24.com.tr/k24/yazi/toplumsal-cinsiyet-tarihciligi,1910
Feminist Theory, Marxism, Anarchism, History of the USSR, Feminism, and 9 moreSecond World War, Spanish Civil War, Socialism, Feminist Literary Theory and Gender Studies, Stalin and Stalinism, Friedrich Engels, Female, Kadın, and Kadın çalışmaları
http://t24.com.tr/k24/yazi/para-ve-devrimler,1848
Russian Studies, Revolutions, Anarchism, Capitalism, Sociology of Money, and 10 moreRussian Revolution, Spanish Civil War, Lenin, Money, Karl Marx, Asturias, Friedrich Engels, Commune De Paris 1871, Collectivization, and Spanish Revolution
Ben bunun durduk yere olmadığını düşünüyorum. Daha doğrusu, sosyolojik bir vaka olarak, bu eğilimin Türkiye’de muhalif ya da seküler kesimlerde çok ilgi görmeye başlamış olmasının sebepsiz olmadığına inanıyorum. Bizim cenaha eskiden... more
Ben bunun durduk yere olmadığını düşünüyorum. Daha doğrusu, sosyolojik bir vaka olarak, bu eğilimin Türkiye’de muhalif ya da seküler kesimlerde çok ilgi görmeye başlamış olmasının sebepsiz olmadığına inanıyorum. Bizim cenaha eskiden bireysel kurtuluş önerilirdi. Anne babalarımızdan duyduğumuz “önce altın bileziğini koluna tak”çılıktan güç alan bu ideoloji; içinde yine de bir huzursuzluk olanlara, devrimcilik yapacağına kendi postunun derdine düş, oku, çalış, yüksel, sonra yine değiştirirsin dünyayı diyordu. Diziler, filmler bireysel “başarı örnekleri”yle dolup taşardı. Bunun ayrılmaz bir parçası olarak, şatafatlı, lüks hayatlar süren insanların gözümüze gözümüze sokulması hâlâ varlığını sürdürüyor. Fakat Türkiye’de siyasal İslamcılığın tüm yozluğuyla çökmesinin ardından, bu kayırmacı düzenin bizden birilerine yükselme şansı tanımayacağı anlaşıldığından, görülen o ki, burjuva ideologları yoksul ya da orta hâlli ailelere mensup kişilere zengin abi-ablalardan biri hâline gelecekleri bireysel kurtuluş vaaz etmek yerine, bir tür bireysel yok oluş (ya da çarpık bireysel terörizm[2]) önermeye başladılar.
http://t24.com.tr/k24/yazi/kendi-adaletini-saglamak,1727
Television Studies, Revolutions, Anarchism, Ideology, Anarchist Studies, and 8 moreTurkey, Spanish Civil War, Barcelona, Terorism, Hukuk, History of Barcelona, Radyo Televizyon Ve Sinema, and Türk Televizyon Dizileri
Çok değil, bundan 10-15 yıl önce kapitalizm öyle bir araç/medya geliştirecek ki, insanlar en kişisel bilgilerini, en mahrem yanlarını, en özel anlarını ortalık yerde seve seve paylaşacak denseydi, herhalde bu kuruntuya öncelikle... more
Çok değil, bundan 10-15 yıl önce kapitalizm öyle bir araç/medya geliştirecek ki, insanlar en kişisel bilgilerini, en mahrem yanlarını, en özel anlarını ortalık yerde seve seve paylaşacak denseydi, herhalde bu kuruntuya öncelikle istihbarat şefleri gülerdi
http://t24.com.tr/k24/yazi/trump-facebook-ve-buyuk-veri,1700
Sociology, Race and Racism, Facebook, Pornography Studies, Google, and 7 moreBarack Obama, American Presidential Elections, United States, Big Data, Incest, Donald Trump, and ensest
Bu açıdan, Zeynep Ergun’un ismiyle müsemma Erkeğin Yittiği Yerde’si1 ayrı bir yere oturuyor. Türkiye her konuda olduğu gibi feminist teoride de geriden geliyor. Örneğin, bu topraklar sosyalist düşünceyle kabaca 1960’larda gerçek mânâsıyla... more
Bu açıdan, Zeynep Ergun’un ismiyle müsemma Erkeğin Yittiği Yerde’si1 ayrı bir yere oturuyor. Türkiye her konuda olduğu gibi feminist teoride de geriden geliyor. Örneğin, bu topraklar sosyalist düşünceyle kabaca 1960’larda gerçek mânâsıyla tanıştığında, dünya sosyalist (işçi) hareketi en azından üç büyük ayrışma yaşayıp dördüncünün arefesindeydi; ama biz onların bıraktığı yerden, sanki hepsi yaşanmış ve sindirilmişçesine başladık ve bedeli de çok ağır oldu. Tiyatroda da benzer bir durum var: Klasikleri özümseyemedik ki çağdaş tiyatroyu rahatlıkla, sırıtmadan ithal edebilelim. Nitekim feminizmde de neredeyse çoğunlukla birinci ve ikinci dalganın egemen olduğunu söylemek mümkün. Bu bağlamda, Zeynep Ergun’un Erkeğin Yittiği Yerde kitabında, üç önemli Türk romancısının (Orhan Pamuk, İhsan Oktay Anar ve Elif Şafak) eserleri üzerinden çağdaş feminist hareketin ülke içinde fazla görülmeyen özgünlükte bir örneğini sunduğu rahatlıkla söylenebilir.
http://t24.com.tr/k24/yazi/erkegin-yittigi-yerdeyiz,1619
Feminist Theory, Literary Theory, Feminism, Feminist Literary Theory and Gender Studies, Orhan Pamuk, and 5 moreIhsan Oktay Anar, Elif Shafak, Kadın, Kadın çalışmaları, and Zeynep Ergun
Antik Roma’daki köleci zulme dur demek için kavgaya atılan Spartaküs’ün ayaklanması zafere ulaşsaydı ne olurdu? Sahiplerine karşı tarihin belki de en büyük köle ayaklanmasını gerçekleştiren ve aslında ilk başlarda hiç de fena ilerlemeyen... more
Antik Roma’daki köleci zulme dur demek için kavgaya atılan Spartaküs’ün ayaklanması zafere ulaşsaydı ne olurdu? Sahiplerine karşı tarihin belki de en büyük köle ayaklanmasını gerçekleştiren ve aslında ilk başlarda hiç de fena ilerlemeyen Spartaküs başarılı olsa, başka bir deyişle Spartaküs’ün “yakalanan altı bin takipçisi çarmıha geril”mese1 de, kellesi uçurulanlar Romalı efendileri olsa, bu zafer dünya çapında tarihsel açıdan ne gibi sonuçlar doğururdu? Buna en iyi yanıtı belki de Spartaküs’ü Antik Çağ’ın en önemli karakterlerinden birisi addeden, hattâ ona “Antik Çağ proletaryasının ‘gerçek temsilcisi’”2 sıfatını layık gören Marx verebilir: Maalesef, zafer bir Pirus zaferi olur ve pek bir yere varmazdı! Peki, ya bunun sanatsal düzlemde bir tür parodisi yapılsa ve köleler bu kez “zafer”e ulaşsa ne olurdu? Köleler Adası!
http://t24.com.tr/k24/yazi/moda-sahnesi-koleler-adasi,1532
French Literature, Theatre Studies, Marxism, Drama, History of Slavery, and 5 moreTheatre, Karl Marx, Spartacus, Tiyatro, and Fransız Dili ve Edebiyatı
Burada niteliği bakımından küresel olan ve hem belli bir uzaklıkta hem de yakınlık ilişkileri dahilinde ortaya çıkan etik yükümlülükleri ele almak istiyorum. Beni burada ilgilendiren iki soru ilk planda birbirinden epey farklıdır. İlk... more
Burada niteliği bakımından küresel olan ve hem belli bir uzaklıkta hem de yakınlık ilişkileri
dahilinde ortaya çıkan etik yükümlülükleri ele almak istiyorum. Beni burada ilgilendiren iki soru ilk
planda birbirinden epey farklıdır. İlk soru, herhangi birimizin belli bir uzaklıktan ıstıraba etik açıdan
yanıt verme yetisine ya da meyline sahip olup olmadığı ve bu etik karşılaşmayı gerçekleştiği vakit
mümkün kılan şeyin ne olduğudur. İkinci soruysa, başka bir insan ya da grupla karşı karşıya
geldiğimizde, kendimizi asla tercih etmediklerimizle hep yan yana bulduğumuzda ve anlamıyor
olabileceğimiz, hattâ anlamak bile istemediğimiz dillerdeki istemlere yanıt vermek zorunda
kaldığımızda bunun etik yükümlülüklerimiz açısından ne anlama geldiğidir. Sözgelimi bazı ihtilaflı
devletlerin sınırında olduğu gibi coğrafi yakınlığın çeşitli anlarında da olan budur; zorla göç ya da bir
ulus-devletin sınırlarının yeniden çizilmesinden ötürü, kendi rızaları dışında yan yana yaşamak
zorunda kalan nüfusların bu durumuna “karşı karşıya gelmek” diyebiliriz. Elbette uzaklık ve
yakınlıkla ilgili varsayımlar bizim bildiğimiz etik izahların çoğunda zaten vardır. Kendilerini etik
açıdan bağlı gördükleri ve kendine özgü normlarını etik açıdan bağlayıcı saydıkları toplulukların yerel,
muvakkat ve kimi zaman da milliyetçi niteliğini önemsemeyen toplulukçular vardır. Yakınlığı,
ötekiyle karşılaşıp onu tanımanın bir koşulu olarak değerli görürler ve dolayısıyla etik ilişkileri
yüzlerini görebildiğimiz, adlarını bilip telaffuz edebildiğimiz, zaten tanıyabildiğimiz, şekline
şemailine ve yüzlerine aşina olduğumuz kişiler için de bağlayıcı olarak görme eğilimindedirler. Çoğu
zaman yakınlığın beden bütünlüğü, şiddetten uzaklık ve toprak ya da mülkiyet hakkı iddialarına ilişkin
ilkelere uyma konusunda belli birtakım doğrudan talepleri dayattığı varsayılır. Ama yine de, kanaatim
o ki dünyanın bir yarısı dünyanın öbür yarısında yaşanan olay ve eylemlere karşı ahlaki bir infial
içinde ayağa kalktığında yaşanan başka bir şeydir; zira fiziksel yakınlık temeli üzerinde yükselen ama
bir dil ortaklığı ya da müşterek yaşama dayanmayan bir ahlaki infialdir bu. Böyle vakalarda, zamanın
ve mekânın ötesinde ortaya çıkan dayanışma bağları faaliyetini görüp eyleme döküyoruz.
Women's Studies, Feminist Theory, War Studies, Nationalism, LGBT Issues, and 10 moreFeminism, Judith Butler, Cohabitation, Vulnerability, Precariousness, LGBT Studies, Nation-State, Feminizm, Kadın çalışmaları, and Prekarya
Mary Wollstonecraft’ın Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (A Vindication of the Rights of Woman,1792) başlıklı risalesi, ataerkil baskıya ve erkek egemen düzene kendi terimleriyle karşı çıkmış ilk feminist savunulardan biridir. Mary... more
Mary Wollstonecraft’ın Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (A Vindication of the Rights of Woman,1792) başlıklı risalesi, ataerkil baskıya ve erkek egemen düzene kendi terimleriyle karşı çıkmış ilk feminist savunulardan biridir. Mary Wollstonecraft’ın devrimci tetkikinin birçok temel önermesi bugün güncelliğini korumasına karşın, kendisi kadın sorununun kendinden menkul bir başlık olarak tarih sahnesinde henüz yerini almadığı bir dönemde yazdığından, tutarsızlıklar ve çelişkiler sergilediği kısımlar da vardı.
http://t24.com.tr/k24/yazi/125-yil-sonra-mary-wollstonecraft,1487
Feminist Theory, Marxism, Essentialism, Feminism, Marxist theory, and 9 moreSimone de Beauvoir, Karl Marx, Mary Wollstonecraft, Friedrich Engels, Christine de Pizan, Patriarchy, Feminizm, Kadın, and Kadın çalışmaları
"Rusya'da 1917 Şubatı’ndan ekimi ‘ne uzanan süreçte işçi ve köylüler sayısız girişimde bulunmuş, kendi bilinç düzeylerindeki gelişmeye paralel olarak farklı partileri ve siyasetçileri denemiş, nihayetinde Bolşeviklerde karar kılarak ilk... more
"Rusya'da 1917 Şubatı’ndan ekimi ‘ne uzanan süreçte işçi ve köylüler sayısız girişimde bulunmuş, kendi bilinç düzeylerindeki gelişmeye paralel olarak farklı partileri ve siyasetçileri denemiş, nihayetinde Bolşeviklerde karar kılarak ilk işçi devletini kurmuşlardı. Elinizdeki kitap ‘dünyayı sarsan’ bu bir yılı konu alıyor.”
Ferit Burak Aydar “1917 Devrimin Rapsodisi” adlı kitabının önsözünde böyle diyor.
Kitabı elime aldım ve “dünyayı sarsan bir yıl”dan kastının ne olduğunu, hangi kaynakları kullandığını, bir önceki çalışması olan "İspanya İç Savaşı'nın İzinde" ile bu çalışmanın ilgisini ve kitabını neden Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’ya ithaf ettiğini sordum.
https://bianet.org/4/198/192017-1917-dunyayi-sarsan-bir-yil
Russian Studies, First World War, Russian History, Russian Revolution, Spanish Civil War, and 3 moreLenin, Spain (History), and Sosyalizm
1917 Sovyet Devrimi’nin yüzüncü yıl dönümü kutlanıyor. Rusya’daki bu özgül devrimi anlamanın ve tarihsel gelişimin seyri içinde yerli yerine oturtmanın belki de en iyi yolu; gerek coğrafî gerek zamansal açıdan süreklilik arz ettiği diğer... more
1917 Sovyet Devrimi’nin yüzüncü yıl dönümü kutlanıyor. Rusya’daki bu özgül devrimi anlamanın ve tarihsel gelişimin seyri içinde yerli yerine oturtmanın belki de en iyi yolu; gerek coğrafî gerek zamansal açıdan süreklilik arz ettiği diğer büyük devrimlerle (1848 Fransız Devrimi ve 1936 İspanya Devrimi'yle) ilişkisine bakmaktır. Ben bu yazıda söz konusu üç devrimin genel bir tahliline girişmek yerine, ulus-devlet izleği üzerinden devrimlerin izini sürmeyi amaçlıyorum.
http://t24.com.tr/k24/yazi/devrim-ve-ulus-devletin-halleri,1458
Russian Studies, French Studies, Marxism, Welfare State, Republicanism, and 33 moreFrench Revolution, Fascism, Russian Politics, History of the USSR, Capitalism, 19th century France, State Theory, First World War, Russian History, Russian Revolution, Spanish Civil War, Lenin, Hegemony, Spain (History), France, Karl Marx, Monarchy, Spain, Russia, British Monarchy, Imperialism, Friedrich Engels, Nation-State, Consent, Spanish Monarchy, The European Revolutions of 1848, General Franco, Tsarist Regime, Grigory Rasputin, Sovyetler Birliği, Birinci Dünya Savaşı, Rus Devrimi, and SSCB
Ferit Burak Aydar’ın yazdığı “1917: Devrimin Rapsodisi”, Rusya Devrimi’nin 100. yıl dönümünde İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Kitaptan devrimin en ateşli anlarını anlatan tadımlık bir bölüm K24’te…... more
Ferit Burak Aydar’ın yazdığı “1917: Devrimin Rapsodisi”, Rusya Devrimi’nin 100. yıl dönümünde İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Kitaptan devrimin en ateşli anlarını anlatan tadımlık bir bölüm K24’te…
http://t24.com.tr/k24/yazi/1917-devrimin-rapsodisi,1440
Russian Studies, Marxism, Revolutions, Marxist theory, Russian History, and 9 moreRussian Revolution, Lenin, Karl Marx, Russia, Marksizm, Sosyalizm, Bolshevism, Devrim, and Kerensky
Yazı daha en baştan talihsizlik diyerek geçiştirilemeyecek iki yanlışla başlıyor: “Birinci devrim kanlıydı, ikincisi görece kansız oldu.” Birinci devrim derken 1917 Ekim Devrimi, ikincisi derken de 1989-91 yılında SSCB’yi yıkan “devrim”... more
Yazı daha en baştan talihsizlik diyerek geçiştirilemeyecek iki yanlışla başlıyor: “Birinci devrim kanlıydı, ikincisi görece kansız oldu.” Birinci devrim derken 1917 Ekim Devrimi, ikincisi derken de 1989-91 yılında SSCB’yi yıkan “devrim” kastediliyor. Oysa ne birinci devrim kanlıydı ne de ikincisi devrimdi (ve iş oraya geldiyse, kansızdı).
Genel kanının, daha doğrusu Soğuk Savaş dönemindeki emperyalist ideolojinin şekillendirdiği önyargının aksine, Ekim Devrimi hiç de kanlı bir devrim değildi. Kuşkusuz kansız devrim olmaz, ama kansız evrim ve reform da olmaz! Mesele tarihsel ölçeği doğru tutturmaktır. 1917 Ekim Devrimi o kadar kansız, hattâ “olaysız”dı ki, Marksistleri her fırsatta doktrinerlikle suçlayan birçok tarihçi Ekim Devrimi’ni iktidarın Bolşeviklerin kucağına düşmesi olarak nitelendirmiş, örneğin kalburüstü tarihçilerden Robert Daniels, ayaklanma tabirine bile karşı çıkarak, “‘ayaklanma’ tabiri sanırım birkaç kamu binasındaki nöbetçi muhafız değişimini anlatmak için fazla iddialı bir laftır” demiştir.
http://sendika62.org/2017/11/1917-ekim-devrimi-zulfu-livaneliye-yanit-ferit-burak-aydar/
Russian Studies, Communism, History of Comintern, Russian History, Russian Revolution, and 13 moreLenin, Socialism, Russia, Communist International, Mikhail Gorbachev, Sosyalizm, Bolshevism, Trotskyism, Russian Revolution 1917, Rus Devrimi, Zülfü Livaneli, Komintern, and Troçki
Kadıköy Moda Sahnesi'nde Hamlet oyunu beşinci senesine girdi ve tiyatronun açıldığı 2013 yılından beri aralıksız oynuyor. Türkiye'de en fazla istismar edilen, ama eksikliği en fazla çekilen kavramlardan biri istikrar. Yapılan iyi işler... more
Kadıköy Moda Sahnesi'nde Hamlet oyunu beşinci senesine girdi ve tiyatronun açıldığı 2013 yılından beri aralıksız oynuyor. Türkiye'de en fazla istismar edilen, ama eksikliği en fazla çekilen kavramlardan biri istikrar. Yapılan iyi işler zaten sayılıyken, bu istisnaların da ömrü kısa oluyor, istikrar ve (olumlu anlamıyla) gelenek yaratılamıyor. Bu açıdan, tiyatro gibi kaderine terk edilmiş bir alanda, hele ki devletin gerçek anlamda desteğinin olmadığı bir özel tiyatroda, " Ben zaten kaç kere izledim onu " denebilecek Hamlet oyunuyla beşinci yılın doldurulmuş olması bilhassa önem arz ediyor. Elbette hiçbir şey tesadüfle olmuyor. Oyuna tercümesinden rejisine ciddi bir emek harcanmış.
English Literature, Shakespeare, Drama, Hamlet, Çeviri, and 4 moreÇeviribilim, Edebiyat, Tiyatro, and Müzik ve Sahne Sanatları
Dünya tarihinde belki de başka hiçbir teorik eser, yazarından teorik vaatlerini bu kadar çabuk pratiğe dökmesini beklememiş ve belki de hiçbir teorisyen teorik önermelerini bu kadar kısa bir sürede ve bu kadar sadakatle pratiğe... more
Dünya tarihinde belki de başka hiçbir teorik eser, yazarından teorik vaatlerini bu kadar çabuk pratiğe dökmesini beklememiş ve belki de hiçbir teorisyen teorik önermelerini bu kadar kısa bir sürede ve bu kadar sadakatle pratiğe dökmemiştir. Lenin’in Çarlık rejimini deviren Şubat Devrimi’nin temsilcisi olan Geçici Hükümet’in baskıları nedeniyle Finlandiya’da yeraltına çekilmek zorunda kaldığı 1917 yılının Ağustos-Eylül aylarında kaleme aldığı şaheserini anlatmak için belki de en uygun tanımlama budur. Zira devrim âdeta mavi kopyasıyla birlikte gelmiştir!
http://t24com.tr/k24/yazi/devlet-ve-devrim,1431
Russian Studies, Soviet History, Marxism, Revolutions, Russian History, and 8 moreRussian Revolution, Lenin, Socialism, Russia, Devlet, Marxism-Leninism, Sosyalizm, and Leninism
Sovyet’in anavatanına dönüp, 1917 Rusya’sında Sovyet’in diğer öz-örgütlenmelerle ilişkisine de bakmak yararlı olacaktır. 1917’de Sovyet örgütlenmesi ülkenin her yerinde hâkim model değildi. Özellikle de kırsal bölgelerde başka öz... more
Sovyet’in anavatanına dönüp, 1917 Rusya’sında Sovyet’in diğer öz-örgütlenmelerle ilişkisine de
bakmak yararlı olacaktır. 1917’de Sovyet örgütlenmesi ülkenin her yerinde hâkim model değildi.
Özellikle de kırsal bölgelerde başka öz örgütlenme türleri (yeni ya da geçmişten gelen yerleşik yapılar)
öne çıkmıştı. Keza şehirlerde de işçiler başka öz-örgütler yaratmışlardı. Devrimci dönemlerin özelliği
yaratıcılığın önündeki engellerin kalkması, istek ve taleplerin sökün etmesiyse, Sovyet de tek başına
bu içeriği kucaklayacak biçim olamaz demektir. Nitekim Rusya’da tipik bir devrimci dönemin alamet-
i farikası olarak, kitleler aktif şekilde dile getirdikleri isteklerini tek bir kalıba sığdırmaya çalışmıyor,
çoğu benzer görevler icra eden, görev alanları çakışan ama yine de farklı adlar alan örgütlerde
kendilerini ifade etmeye çalışıyorlardı. Rusya’da 1917’de her şey Sovyetlerden ibaret değildi.
Sovyetlerle yan yana ve kimi zaman da iç içe farklı öz-örgütler de vardı. 1917’de örgütlerden birinin
diğerinin yerini alması gibi bir durum ya da örgüt fetişizmi yoktu, bilakis palimpsestvâri bir ilişkiyle
üst üste binme, çakışma söz konusuydu. Devrimin ilk iki ayında 130’u Moskova ve Petrograd’da
olmak üzere 2 bin kadar örgüt kurulmuştu. Örneğin bunlardan biri de Fabrika Komiteleri’ydi...
http://www.birikimdergisi.com/birikim/8553/342-343
Birikim, Ekim-Kasım 2017 (sayı 342-43), s. 76-82
Russian Studies, Soviet Regime, Soviet History, Revolutions, Communism, and 13 moreHistory of the USSR, Parliamentary Studies, Russian History, Russian Revolution, Russia, Trade unions, Russia/USSR, Sosyalizm, Marc Ferro, Devrim, Russian Revolution 1917, Rus Devrimi, and SSCB
Tarih boyunca birçok sanatçının alkol ya da uyuşturucu müptelası olduğunu görüyoruz. Keza yazarlar ile amfetaminlerin karmaşık bir tarihi vardır. R.L. Stevenson Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ı altı günlük bir kokain âlemi sırasında yazmıştı.... more
Tarih boyunca birçok sanatçının alkol ya da uyuşturucu müptelası olduğunu görüyoruz. Keza yazarlar ile amfetaminlerin karmaşık bir tarihi vardır. R.L. Stevenson Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ı altı günlük bir kokain âlemi sırasında yazmıştı. Philip K. Dick, Auden, Kerouac ve daha birçok sanatçı Benzedrine müptelasıydı. Bu insanların biz sanatçı olmayanlardan farkı, yaşamın olağan araçlarıyla tatmin edilemeyen bir duygu dünyalarına sahip olmaları ve bununla baş edebilmek adına çok çeşitli yollara başvurmalarıdır ki, sanat ya da yaratıcılık bu tatmin yollarından –kimi zaman lanete dönüşen– sadece biridir.
Emrah Serbes belli ki kelimelere âşık bir insan, hani şu yazmak için yaşayanlardan. En zor durumları, en doğru kelimeleri bir araya getirmek suretiyle aşabileceğine inandığı anlaşılıyor. Hayatındaki en korkunç olay karşısında, yıllardır kendi hayatını düzenleyip anlamlandırdığı görünen kelimelerin doğru bir bileşiminin çıkış yolunu sunacağını düşündü, ama öyle olmadı. Kelimeleri bu kez ona ihanet etti.
https://bianet.org/biamag/yasam/190389-engels-kobe-bryant-ve-emrah-serbes
Art History, Philip K Dick, Friedrich Engels, Sanat Tarihi, Jack Kerouac, and 7 moreAmphetamine, Sanat, Dr. Jekyll and Mr. Hyde, Kobe Bryant, Devrim, Benzedrine, and Emrah Serbes
1917 Rusya Devrimi'nin yüzüncü yıldönümündeyiz. Ben de bu vesileyle kaleme aldığım Devrimin Rapsodisi'ni (İthaki Yayınları, Kasım 2017) bitirmeye çalışırken kitap adı altında birçok çerçöpe denk geldim ... devrim düşmanı kesimlerin... more
1917 Rusya Devrimi'nin yüzüncü yıldönümündeyiz. Ben de bu vesileyle kaleme aldığım Devrimin Rapsodisi'ni (İthaki Yayınları, Kasım 2017) bitirmeye çalışırken kitap adı altında birçok çerçöpe denk geldim ... devrim düşmanı kesimlerin görüşleri akademik eserlerin içinden karşıdevrimin beyaz şeridi gibi geçmektedir. Bu şeridin adı, son yirmi yılda duymaktan bıktığımız bir kelimeyle özetleniyor: Darbe! İddiaya göre, Bolşevikler devrim değil darbe yapmıştır.
Darbe tezini birkaç maddeye indirgemek mümkündür: 1) Ekim Devrimi Petrograd'la sınırlı bir iktidar değişikliğiydi, ülkenin geneline yayılmamıştı; 2) halkın katıldığı bir devrim değil, cahil ya da lümpen kesimleri seferber eden bir komploydu; 3) Bolşevikler Rusya'da sayısal anlamda mutlak çoğunluğa sahip değillerdi, olsalardı Kurucu Meclis seçimlerinden birinci çıkarlardı.
https://www.birgun.net/haber-detay/cahil-kitleler-kurnaz-bolsevikler-acikli-bir-istismar-hikayesi-181111.html
Russian Studies, Russian History, Russian Revolution, Lenin, Russia, and 8 moreTrotsky, L.D., Marxism-Leninism, Coup d'état, Bolshevism, Rusya, Darbe, Russian Revolution 1917, and Troçki
AKP’nin kamu malına zarar verme çılgınlığında bu kez sıra Göztepe Parkı’na geldi. Göztepe 60. Yıl Parkı, nam-ı diğer Gül Bahçesi yıkılıyor. Sebep bu kez topçu kışlası dikilecek olması değil; daha modern görünümlü bir bahane var: Parkın... more
AKP’nin kamu malına zarar verme çılgınlığında bu kez sıra Göztepe Parkı’na geldi. Göztepe 60. Yıl Parkı, nam-ı diğer Gül Bahçesi yıkılıyor. Sebep bu kez topçu kışlası dikilecek olması değil; daha modern görünümlü bir bahane var: Parkın oradan metro geçecekmiş!
http://www.birgun.net/haber-detay/sira-geldi-goztepe-parki-na-164011.html
Tennis, Dictatorships, Urban Parks, Tenis, The AKP in Turkey: Interior Politics and Foreign Issues, and 4 moreAk Parti, Haydarpaşa, Gezi Park, and Taksim Gezi Park Protests
Bir Shakespeare oyununda metne nasıl sadık kalınır? Çeviri dünyasında yıllardır söylene söylene harcıâlemleşmiş olan şu meşum cümleden bahsetmiyorum. Shakespeare tüm dünyada en özgün yazar diye üzerinde fikir birliği olabilecek belki de... more
Bir Shakespeare oyununda metne nasıl sadık kalınır? Çeviri dünyasında yıllardır söylene söylene harcıâlemleşmiş olan şu meşum cümleden bahsetmiyorum. Shakespeare tüm dünyada en özgün yazar diye üzerinde fikir birliği olabilecek belki de tek yazar olmasına karşın, konularını veya daha doğru bir tabirle olay örgülerini bugün kaynaklarını bile bildiğimiz başka yazarlardan almış; oyunlarının çoğunda başka “yazar”larla işbirliği yapmıştır. Ama yine de özgündür Shakespeare. Şimdi, böyle bir yazarı nasıl aşarsın ya da tatbik edersin? Hele bir de işin içine Can Yücel girmişse.
Moda Sahnesi’ndeki “En Kısa Gecenin Rüyası”nı bir izleyin, ondan sonra karar verirsiniz.
http://bianet.org/bianet/sanat/186884-moda-sahnesi-nde-en-kisa-gecenin-ruyasi
Shakespeare, Drama, Shakespearean Drama, William Shakespeare, A Midsummer Night's Dream, and Tiyatro
https://bianet.org/4/28/185488-2007-venezuela-referandumu-uzerinden-bir-16-nisan-okumasi Chávez yıllardır mağduriyetlerden (birçoğu uydurma olmayan mağduriyetlerdi) dem vuruyor, “bunlaar”ı suçluyor, ama kitle desteğine rağmen beklenen... more
https://bianet.org/4/28/185488-2007-venezuela-referandumu-uzerinden-bir-16-nisan-okumasi
Chávez yıllardır mağduriyetlerden (birçoğu uydurma olmayan mağduriyetlerdi) dem vuruyor, “bunlaar”ı suçluyor, ama kitle desteğine rağmen beklenen sosyalist hamleler bir türlü gelmiyordu. Bolivarcılar referandumda Chávez’e “evet”i vermeyerek, “Yanındayız, ama hep aynı türkünün çalmasından da sıkıldık” mesajını iletmişlerdi. Yanında olduklarını ertesi yıl Chávez’e bir seçim daha kazandırarak göstereceklerdi.
Türkiye’yle benzerlik bilhassa burada devreye giriyor. Bizde de kitlelerin Erdoğan’a teveccühünde bir azalma yok. Bilakis Erdoğan “darbe mağduru” olunca daha da kıymete bindi. Ama yıllardır iktidarda olmanın sadece yıpratmışlığı değil, yıpranmışlığı da var. AKP iktidarının kendi yandaşlarını semirtip palazlandırmak olduğunu, din adına her türlü ahlaksızlığa cevaz verildiğini AKP seçmeninin önemli bir çoğunluğu da görüyor (görmek ile siyasi tavır arasında mekanik bir ilişki olmaması bu gerçeği değiştirmez). Erdoğan tam da böyle bir “bana ne” tepkisinden korktuğu için bu kampanya döneminde düşmanlaştırma gazına her zamankinden daha çok bastı ve eskiden küçük bir kesime layık gördüğü terörist yaftasını ülkenin yarısına yapıştırdı.
Geçenlerde Dilipak’ın, ”Hayır çıkarsa hükümet düşer” açıklamasını da bu bağlamda, sayısız sabuklamadan bir diğeri olarak okumak yerine, “Mesele başkanlık olmaktan çıktı, alnı secde görmüşlerin iktidarı elden gidiyor” telaşı olarak alabiliriz. Aslında ben bu Hollanda, Almanya vb. didişmelerini baştan itibaren AKP’nin oyunu artırma çabasından ziyade sağlamlaştırma girişimi olarak görüyorum: AKP kendi tabanını ikna edebilmiş değil ki, yeni denizlere yelken açsın. Bu bakımdan Erdoğan –aradaki tüm siyasi farklara rağmen, bir analoji kurduğumuzu unutmazsak– pekâlâ Chávez’le aynı kaderi yaşayabilir. Bu yüzden boşvermeyip sandığa gitmek ve tabii sandığa sahip çıkmak gerekiyor.
Turkey, Venezuela, Islam in Turkey, Referendum, Modern Turkey, and 9 moreTürkiye, Contemporary History of Turkey, Recep Tayyip Erdoğan, Plebiscite, Bolivarian Revolution, Hugo Chávez, Bonapartism, Chavismo, and Anayasa Referandumu
http://www.birgun.net/haber-detay/istanbul-film-festivali-nde-genc-karl-marx-154620.html Filme dair ilk somut değerlendirmeyi, neleri kapsadığından ziyade neleri dışarıda bıraktığına göre yapmak daha sağlıklı olabilir. Nihayetinde, böyle... more
http://www.birgun.net/haber-detay/istanbul-film-festivali-nde-genc-karl-marx-154620.html
Filme dair ilk somut değerlendirmeyi, neleri kapsadığından ziyade neleri dışarıda bıraktığına göre yapmak daha sağlıklı olabilir. Nihayetinde, böyle bir film çok değişik kesimleri memnun etmek zorunda olduğundan, odak tercihi farklı olsaydı hayal kırıklığı da o oranda büyük olabilirdi.
Marx’ın gençlik yıllarına dair artık kabak tadı vermiş bir burjuva hikâyesi var: Marx çok deli dolu bir adamdı, yer içer dağıtırdı, hattâ bir keresinde büyük bir olay çıkarmıştı (ee?); ama sonradan devrimci oldu, yani dalgalandı da duruldu. Marx’ın biraz daha genç olduğu dönemi kapsayan bu hikâye, doğru olup olmadığı bir tarafa, her zaman başka şeyleri anlatmak istememe tercihinin de parçası olmuştur.
Bu magazinci yaklaşımın, deyim yerindeyse, entelektüel tamamlayıcısıysa bir başka Genç Marx mitidir: Yani dalgalandıktan sonra durulan genç Marx’ın devrimci bir komünist değil, uçarı bir filozof ve özgürlükçü bir hümanist olduğu iddiasıdır. Bu Marx, yaş kemale erince sapmış ve gençlik yıllarındaki o özgürlükçülüğü kalmamıştır.
Filmde odağının doğru belirlenmesinde bu iki (yanlış) görüşten kaçılmış olması önemli yer tutuyor. Mücadele içinde kendini ve etrafındakileri ve de dünyayı değiştirip dönüştüren bir Marx öne çıkıyor.
Marxism, Film Analysis, Marxist theory, Cinema, Karl Marx, and 4 moreFriedrich Engels, Sinema, Marksizm, and Marksizm Ve Film
İnternette ilginç projeler yürütülüyor. Mesela bir site 1917’de Twitter olsaydı devrimin nasıl ilerleyeceğinin bir tür simülasyonunu yapmış. Lenin tam Sovyet’te konuşma yapmaya çıkacakken alıyor eline telefonu, “Ben devrime gidiyorum,... more
İnternette ilginç projeler yürütülüyor. Mesela bir site 1917’de Twitter olsaydı devrimin nasıl ilerleyeceğinin bir tür simülasyonunu yapmış. Lenin tam Sovyet’te konuşma yapmaya çıkacakken alıyor eline telefonu, “Ben devrime gidiyorum, hadi bakiim” diye tivit atıyor, sonuna da zafer işareti emojisini konduruyor!
http://www.birgun.net/haber-detay/benim-leninime-emojili-tivit-attirdilar-150520.html
Russian Studies, Marxism, Anarchism, Russian History, Anarchism & Spanish Civil War, and 12 moreRussian Revolution, Spanish Civil War, Lenin, Taylorism, Marxism-Leninism, New Economic Policy, George Santayana, Bolshevism, Spanish Revolution, War Communism, Russian Revolution 1917, and Anarşizm
Joyce’un sürükleyici hikâyesi “Üzücü Bir Olay”ın başkarakteri olan Bay James Duffy diğer insanlarla arasına bile isteye mesafe koyup kendini yalnızlaştırmış, dış dünyaya yabancılaşmış bir birey olarak karşımıza dikilir ve bu özellikleri,... more
Joyce’un sürükleyici hikâyesi “Üzücü Bir Olay”ın başkarakteri olan Bay James Duffy diğer insanlarla arasına bile isteye mesafe koyup kendini yalnızlaştırmış, dış dünyaya yabancılaşmış bir birey olarak karşımıza dikilir ve bu özellikleri, dilerseniz öznitelikleri İrlandalı kimliğiyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Kuşkusuz, hikâyenin temelini oluşturan izlek Dublinliler’in geneliyle kopmaz şekilde birbirine bağlıdır: Yabancılaşmış, yalnız ve umutsuz bireyin yirminci yüzyıl İrlanda’sının boğucu ve baskıcı ortamındaki üzücü kaderi. Bunu bir sanatçıya indirgediğimizde, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’yle de bağlantıyı görebiliriz. [...]
Öncelikle, Bay Duffy fevkalade kibirli ve kendini beğenmiştir. İrlanda Sosyalist Partisi’yle geçmiş deneyimleri kerameti kendinden menkul bir adam olduğunu, kendisini her şeyin üstünde tuttuğunu gösterir. Bir grubun, bir topluluğun parçası olamaz, kendini bir bütünün parçası olamayacak kadar değerli görür. Parti toplantıları ve faaliyetleri belli ki Bay Duffy’ye hitap etmez. Sosyalist Parti’nin kolektif hedeflerine dair hiçbir umudu yoktur. Bir alternatif sunamamasına karşın yapılanlara dudak büker ve nihayet toplantılardan ayağını keser.
http://kitap.ykykultur.com.tr/dergiler/elestirmenleri-icimizde-yasatmak
English Literature, British History, James Joyce, Modernist Literature (Literary Modernism), Modernism, and 7 moreIreland, Alienation, Imperialism, Irlanda, James Joyce The Dubliners, İngiliz Dili Ve Edebiyatı, and Dublinliler
Joyce’un romanının anlatı tekniği veya genel olarak biçimi ile içeriği büyük bir uyum içindedir ve romanın toplumsal bağlamıyla da bir uyum söz konusudur. Makrokozmik çalkantılar Stephen’ın yaşamındaki düzensizlikte yansımasını bulmuştur,... more
Joyce’un romanının anlatı tekniği veya genel olarak biçimi ile içeriği büyük bir uyum içindedir ve romanın toplumsal bağlamıyla da bir uyum söz konusudur. Makrokozmik çalkantılar Stephen’ın yaşamındaki düzensizlikte yansımasını bulmuştur, denilebilir: Evi parçalanır, din ve ulus gibi tevarüs edilen değerlerinin önemsizleştiğini görür. Bu olaylar sadece romandaki Stephen’ın hikâyesine değil, yirminci yüzyıl başındaki insanlığın gerçek hikâyesine de aittir. Anlatılan senin hikâyendir ve emperyalizm çağındaki hikayendir! Roman karakterlerinin veya anlatıcılarının kendi içlerine dönmeleri, karşılıklı diyalogların yerini iç diyalogların alması gibi modernist romanı (ve sonrasını) nitelendiren özellikler kapitalizmin çürüme çağı olan emperyalizmin koşullarından bağımsız düşünülemez. Çok değil yarım yüzyıl önce bile tuttuğunu koparabileceğini düşünen, ilerlemeye ve kalkınmaya iman etmiş insanın yerini; dış dünyadan hayal kırıklığına uğramış, savaşlar, katliamlar ve yabancılaşmayla yılmış insanın almasına denk düşen edebi biçimin öncülerinden biri Joyce’tur.
http://kitap.ykykultur.com.tr/dergiler/nancy-ve-felsefede-eros
English Literature, Marxism, James Joyce, Narrative, Literary Criticism, and 9 moreLiterary Theory, Narrative Theory, Ireland, Imperialism, Portrait of the Artist as a Young Man, Irlanda, Dorrit Cohn, İngiliz Dili Ve Edebiyatı, and Edebiyat Eleştirisi
Bu açıdan, “Mozart in the Jungle”ı popüler kültür içinde bir putkırıcı olarak görebiliriz. Dizide iki maestronun da egosu şişkindir, ikisinin de o batonda gözü vardır; ama sunulan kurmaca buradan illa çatışacakları sonucunun... more
Bu açıdan, “Mozart in the Jungle”ı popüler kültür içinde bir putkırıcı olarak görebiliriz. Dizide iki maestronun da egosu şişkindir, ikisinin de o batonda gözü vardır; ama sunulan kurmaca buradan illa çatışacakları sonucunun çıkartılamayacağını gösterir. Kendinden menkul bir Sosyal Darvinizmin ürünü olan anlayış, insanlar arasında rekabet, çatışma, en güçlü olanın hayatta kalacağı bir kavga olmadan hiçbir ilişki tahayyül edemez. İnsanı toplumsal niteliğinden ayırt ederek salt birey haline getiren anlayışın belki de en küçük günahı Darwin’in adını kirletmesidir, zira Engels’in de uzun yıllar önce dikkat çektiği gibi, Darwin’in teorisinden medet uman bu yaklaşım sapla samanı birbirine karıştırır: Darwin en uygun olanların hayatta kalacağı rekabeti hayvanların en ilkel, en basit durumu olarak nitelendirmişti; bunu hayvanatın “en üst” konumu olan insana nakşetmeye çalışmak abesle iştigaldir.
http://www.birgun.net/haber-detay/mozart-in-the-jungle-ve-elalem-nelerle-ugrasiyor-142395.html
Mozart, Patronage (History), Darwin, Friedrich Engels, Tv serials, and 6 moreAkp, Türkiye, Marksizm, Eleştirel Pedagoji, Ahmet şıK, and Adalet Ve Kalkınma Partisi
Macaristan’ın da dâhil olduğu “Demir Perde” adı verilen SSCB’nin nüfuz alanındaki ülkelerde II. Dünya Savaşı sonrasında, daha özelde Stalin’in ölümü (1953) ve SSCB’deki Stalinsizleştirmenin (1956) akabinde bu rejimleri sarsılmıştı. Keza,... more
Macaristan’ın da dâhil olduğu “Demir Perde” adı verilen SSCB’nin nüfuz alanındaki ülkelerde II. Dünya Savaşı sonrasında, daha özelde Stalin’in ölümü (1953) ve SSCB’deki Stalinsizleştirmenin (1956) akabinde bu rejimleri sarsılmıştı. Keza, kapitalist blok tarafından Birleşmiş Milletler aracılığıyla Macaristan üzerinde tahakküm kurma çabası vardı. Her halükarda, Macaristan ve benzeri Demir Perde ülkelerindeki rejimlerin tepesinde bir bürokratik elit vardı ve bu oligarklar, sosyalizm adına temsil ettikleri kitlelerden ekonomik ve toplumsal olarak ayrışmışlardı. Tam da bu nedenle filme konu olan 1956 Macaristan olayları ya da aynı yıl Polonya’daki işçi eylemleri ve 12 yıl sonra Prag Baharı yaşanmıştı. Dolayısıyla mesele sadece farklı siyasi görüşlere ya da farklı sosyalizm anlayışlarına sahip olunması değildi. Veya tersinden bakacak olursak, aynı dünya görüşüne sahip olsalar bile kendi hayatlarını üretme ve yeniden üretme biçimleri aynı olmayan toplumsal gruplar vardı. “Bern Elçisi” filmi nihayetinde bu sınıfsal çatışmanın bir sanatsal ifadesi ve gerçekçiliğini de bu tartıda tartmak gerekiyor.
http://www.birgun.net/haber-detay/macaristan-film-gunleri-ve-perdeler-139096.html
Cold War, Communism, Hungarian Studies, Cinema, Socialism, and 10 moreSinema, Hungary, Hungarian Film, Eastern Bloc, Sosyalizm
Resilio Sync programını indirmek için tıklayın.
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.