türk dili ve edebiyatı günlük plan / Bitlis Eren Üniversitesi

Türk Dili Ve Edebiyatı Günlük Plan

türk dili ve edebiyatı günlük plan

kaynağı değiştir]

yılında yayınlanan Lüzumsuz Adam isimli hikâye kitabıyla birlikte, yazarın hikâyeciliğinde orta dönemin başladığı kabul edilir.[] Bu dönem 'de yayınlanan Son Kuşlar'a kadar sürer.

Sait Faik'in bu döneminde, en büyük değişiklik dilinde oldu ve yazar "özgür hikâye" anlayışı ile yazmaya başladı.[] Abasıyanık, klasik cümle yapısına son vererek devrik cümle ve argo kullanmaya, günlük konuşma dilinden çokça yararlanmaya başladı.[] Yazar, ilk hikâyelerinde rastlanan mekânlardan olan yurt dışındaki şehirlere ve Anadolu'daki köylere bu dönem öykülerinde çok az yer verdi.

Sait Faik'in süreli yayınlarda çıkan pek çok yazısında başlık olarak kullandığı Kaşık Adası

Sanatçının Adapazarı ve Bursa'da geçen çocukluk günleri ile yurt dışında geçirdiği zamana ait anılara fazla yer vermemesi, hikâyelerde geçmiş zaman kipine fazla rastlanmamasına sebep oldu. Sait Faik, bu dönemki hikâyelerinde çoğunlukla şimdiki zaman kipini kullanmayı tercih etti. Orta döneme ait çalışmaların dikkat çeken bir diğer özelliği ise Sait Faik'in "ve" bağlacını kullanmamaya gösterdiği özendir. Yazarın bu özeninde kendine Nurullah Ataç'ı örnek aldığına inanılır.[]

Abasıyanık'ın ilk çalışmalarında rastlanan "insan sevgisi" teması bu çalışmalarında yerini boşvermişliğe, insan korkusuna, kent nefretine ve umutsuzluğa bıraktı.[] Sait Faik'in artık daha karamsar olmasının ve gelecek umudunun yok olmasının sebebini, onu ölüme götürecek olan siroz hastalığına bağlayanlar vardır.[] Bu dönemki eserlerinde, yazarın içine kapandığı, yalnızlığından, kendi sorunlarından bahsettiği görülür ve çoğunlukla anlatıcı kendisidir.[]

Sanatçının hem orta dönem hem de son dönem öykülerinde görülen bir diğer özellik ise eserlerin şiirsel dilidir.[] Yazar, bir mektubunda bu konuyla ilgili şu yorumu yapmıştır:

Hikâyelerimde şiir kokusu var diyorsunuz. Bir iki tane de şiir yazdım. İçinde hikâye kokuları var dediler. Demek ki ben ne hikâyeciyim ne de bir şair. İkisi ortası acayip bir şey. Ne yapalım beni de böyle kabul edin.[]

Son dönem ('den sonrası)[değiştir kaynağı değiştir]

Notlar[değiştir kaynağı değiştir]

Sait Faik anısına yılında basılan posta pulu

Sait Faik, Çelme hikâyesi yüzünden yargılanmasının etkisi ve bu olayın annesini üzmesi sebebiyle uzun süre kitap çıkartmadı.[65] 28 Nisan ile 31 Mayıs tarihleri arasında, bir uğraşı olması için Haber-Akşam Postası isimli gazete adına muhabirlik yaptı. Mahkemelerde röportaj yapan yazar, bu röportajlarına gözlemlerini de katarak Mahkemelerde başlığı ile yayınlıyordu.[75] Abasıyanık bu işe bir ay dayanabildi. Bu süre zarfında 28 mahkeme röportajı yazdı.[76] Hikâye tadındaki bu yazıları, yılında Varlık Yayınları, Mahkeme Kapısı ismiyle kitaplaştırdı.[77] Çok aktif bir yazı hayatının olmadığı ile yılları arasında Yürüyüş, Büyük Doğu, İnkılapçı Gençlik, Servet-i Fünun gibi dergilerde hikâye yayınlamaya devam etti.

Muhabirlik yapmadan önce, 4 Ekim ile 21 Şubat tarihleri arasında, Yeni Mecmua'da, derginin sayısından sayısına kadar 19 bölüm hâlinde yayınladığı Medarı Maişet Motoru'nu yılında kitap olarak bastırmaya karar verdi.[78] Fakat hiçbir yayınevi kitabı yayınlamayı istemedi. Sonunda Yokuş Kitabevi'nin sahipleri Agop Arad ve Burhan Arpad'ın yardımı ve annesinin maddi desteğiyle kitabı yayınladı. Ancak Medarı Maişet Motoru, kısa bir süre sonra Bakanlar Kurulu kararı ile toplatıldı. Sait Faik, Medarı Maişet ismini ilk kez Vakit gazetesinde yayınlanan Bir Balık Avı Hikâyesi'nde kullandı. Hakkı Süha Gezgin'in söylediğine göre yazar bu sözcüğü çok seviyordu.[79] Kitap, yılında, Varlık Yayınları tarafından yeniden basılırken Abasıyanık, kitabın ismini Birtakım İnsanlar, romanda geçen Medarı Maişet motorunun ismini ise Ceylan-ı Bahri olarak değiştirdi.[79]Medarı Maişet Motoru'nun ilk baskısı sadece 99 adet satılmıştır.[80]

Çelme olayının ardından Medarı Maişet Motoru da asılsız bir ihbar sebebiyle toplatılınca yazarın yazın hayatı bir kere daha yavaşladı. Çok az öyküsünün yayınlandığı o günlerde ya balığa çıkıyor ya da aylak aylak geziniyordu. Beyoğlu'na sık gittiği bu dönemde Şişli'de İkbal Apartmanı'ndaki evlerinde kalıyordu. Bekâr hayatından sıkıldığında ise Ada'ya annesinin yanına dönüyordu.[74] Bu kırgınlık ve yalnızlık döneminin etkisini taşıyan[65] hikâyelerden oluşan kitabı Lüzumsuz Adam'ı yılında yayımladı. Sait Faik, kitaba ismini veren hikâyeyi ilk yazdığı günlerde ona isim bulamamıştı. Bu öyküyü okuyan Yaşar Nabi Nayır, daha önce Sabahattin Ali'den duyduğu Lüzumsuz Adam ismini önerdi. Bu ismi çok beğenen Sait Faik, onu kullandı.[81]

Son eserleri, hastalığı ve ölümü[değiştir kaynağı değiştir]

Sait Faik, 18 Kasım tarihinde, dedesi Seyyid Ağa'nın Adapazarı Semerciler Mahallesi'nde bulunan evinde dünyaya geldi.[11] Seyyid Ağa, Adapazarı'nın önde gelenlerinin toplandığı bir kahve işletiyordu.[29] Sait Faik'in babası Mehmet Faik Bey, annesi ise kentin ileri gelenlerinden[30] Hacı Rıza Efendi'nin kızı Makbule Hanım'dır. Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında bir sene boyunca () Adapazarı belediye başkanlığını yürüten[31] Mehmet Faik Bey'e, Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’ndeki hizmetlerine karşılık İstiklal Madalyası verilmiştir.[32][33] Yazarın amcası Ahmet Faik de tıpkı babası gibi Adapazarı belediye başkanlığı yaptı, daha sonra ise milletvekilliği görevinde bulundu.[34]

Sait Faik doğduğunda, kendisine Mehmet Sait ismi verildi. Sonraki yıllarda yazar, ismine babasının adını ekleyip Mehmet'i atarak Sait Faik adını kullanmaya başladı.[35]Abasızzadeler[36] ya da Abasızoğulları[15] olarak anılan aile, Soyadı Kanunu çıktığında, Sait Faik'in isteği ile Abasıyanık soyadını aldı.[37]

yılında, Sait Faik'in babasının tahrirat kâtibi olarak Karamürsel'e tayini çıktı. Üç sene boyunca bu kasabada yaşayan aile yılında Adapazarı'na geri döndü.[38] Mehmet Faik Bey kereste ve ceviz kütüğü ticareti ile uğraşmaya başladı.[39]

Yazar, ilköğrenimini yabancı dilde eğitim veren Rehber-i Terakki isimli özel okulda tamamladı. Bu okul yabancı dilde eğitim verdiği için şehirde Gâvur Mektebi olarak anılıyordu.[40] Sait Faik daha sonra, çocukluğunda "haşarı bir burjuva çocuğu" olduğunu yazacaktı.[41] Arkadaşları, o dönemde yazarı "Abasızın Mançuko" olarak çağırırdı.[42]

İlköğrenimi sırasında anne ve babası geçimsizlik sebebiyle ayrıldı. Üç buçuk yıl süren ayrılık döneminde Sait Faik, babası ile birlikte yaşadı,[34] annesini ancak haftada bir görebiliyordu. Rehber-i Terakki'yi bitirdikten sonra Adapazarı İdadisine girdi. 'de Yunan işgali sebebiyle eğitimine ara vermek durumunda kaldı. Bu dönemde Abasıyanıklar diğer akrabalarıyla birlikte önce Düzce'de, ardından Bolu'da, son olarak da Hendek'te yaşadılar.[38] Sait Faik, işgalin sona ermesinden sonra Adapazarı'na dönünce idadi eğitimine devam etti.

Abasıyanık ailesi yılında, oğullarının lise eğitimi için İstanbul'a göç etti. Şehzadebaşı semtinde, Bozdoğan Kemeri yakınındaki Kirazlı Mescit Sokak'ta, 7 numarada oturmaya başladılar.[43] Sait Faik de İstanbul Erkek Lisesinde okumaya başladı.[44]

Onuncu sınıfa kadar bu okula devam eden Abasıyanık, Arapça öğretmenleri Seyit Salih Efendi'nin sandalyesine iğne koydukları için, 41 arkadaşıyla beraber okuldan atıldı[44][46] ve öğrenimini Bursa Erkek Lisesinde tamamladı. İlk hikâyesi İpekli Mendil'i bu okulda, edebiyat ödevi olarak yazdı.[47]İpekli Mendil, Varlık dergisinin 15 Nisan tarihli sayısında yayımlandı. Uçurtmalar ve Zemberek hikâyelerini de gene Bursa'da kaleme aldı.

Edebiyat öğretmeni Hakkı Süha Gezgin, Bursa Lisesindeki Sait Faik'i "sınıfta sakin ve dalgın, bahçede yalnız" olarak anlatır.[48] Lise eğitimindeki aksaklıklar ve isteksizliği yüzünden parlak bir eğitim hayatı olmadı.[49]

yılında liseyi bitirip İstanbul'a döndü ve yazmaya devam etti. Yazdığı hikâyeleri ve şiirleri çeşitli dergilere ve gazetelere gönderiyordu.[50] Aynı yılın sonunda girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine iki sene devam ettikten sonra Uygurca öğrenmek istemediği için ayrıldı.[51] 9 Aralık 'da Uçurtmalar isimli hikâyesi Milliyet gazetesinde yayımlandı.[52] Sait Faik, İstanbul Üniversitesinde okuduğu dönemde sık sık Beyoğlu'nda dolaşıyor, evinin ve okulunun yakınındaki Şehzadebaşı kıraathanelerine gidiyordu. Sanat ve edebiyat çevreleriyle o günlerde tanışmaya başladı.[53] 9 Eylül ile 23 Eylül tarihleri arasında, on öyküsü ve bir yazısı Hür Gazete'de yayımlandı. Yazar, bu öykülerin hiçbirini kitaplarına almadı. Eserlerinin basılmaya başladığı o günlerden hayatının son anına kadar Hüsamettin Bozok'un ifadesi ile "genç hikâyeci" damgasını, "acı bir gülümseme" ile taşıdı.[54][55]

yılında babasının isteği üzerine iktisat okumak üzere İsviçre'nin Lozan şehrine gitti. 15 gün kaldığı şehrin sıkıcılığından bunalarak[56]Fransa'nın Grenoble şehrine geçti. Bu şehirde Fransızca öğrenmek amacıyla Champollion Lisesine devam etti. Ardından, üç dönem boyunca Grenoble Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde okudu.[57] Yazar, Alpler'in eteklerinde kurulmuş, çeşitli endüstri ve bilim kurumlarıyla tanınan Grenoble'de üç seneden fazla yaşadı. Orada bulunduğu günlerde Paris'i, Lyon'u, Strazburg'u ziyaret etti,[58] kısa bir süre amcasının yanına, Milano'ya gitti. yaz tatilinde İstanbul'a geldi, yılında ise ailesinin isteğiyle Orta Avrupa üzerinden Tuna Nehri yoluyla İstanbul'a geri döndü. Ailesinin yeni taşındığı, Nişantaşı'nda Rumeli Caddesi üzerindeki Rumeli Apartmanı'na yerleşti.[59] Bursa Erkek Lisesinden sonra İstanbul'da ve yurt dışında gittiği okulları diploma alamadan terk etmiş oldu.

İlk kitapları ve İstanbul'daki yaşamı[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir