tutunamayanlar türü / Tutunamayanlar Özeti, Konusu ve Karakterleri - Kitap Diyarı

Tutunamayanlar Türü

tutunamayanlar türü

Tutunamayanlar romanı anlaşılması ve tüketilmesi güç olmasına rağmen, gün geçtikçe daha da popüler hale geliyor.

Tutunamayanlar romanı anlaşılması ve tüketilmesi güç olmasına rağmen, gün geçtikçe daha da popüler hale geliyor. Özellikle, insanların her türlü derdini “Olric” ile süsleyebildiği, “albayım” göndermeleri ile arabesk bir kültür yarattığı sosyal medyada bol bol Oğuz Atay göndermesi görmek mümkün. Tutunamayanlar, öyle bir roman ki birbiri ile taban tabana zıt iki farklı kesim de edebiyat görüşünü bu romanı kullanarak dışa vuruyor, hatta onun üzerinden prim yapıyor. Onu sahiplenen bir anlayış, küçük burjuva dertlerini kimsede olmayan büyük dertlermiş gibi lanse ederek Tutgut Özben’e ve “tutunamayanlara” övgüler düzerken diğer kesim ise bu romanı “çürümenin” bir yansıması olarak değerlendirip sığ bir edebiyat anlayışıyla eleştiriyor. Peki nedir Tutunamayanlar’ı bu denli tartışma konusu yapan şey?

Bana kalırsa Tutunamayanlar hem biçimsel hem de tematik açıdan Türk edebiyatının kırılma noktası olan, farklı bir roman. Adeta, yeni bir okur ve yeni bir biçim yaratma amacı güdüyor. Romanda birçok farklı tür iç içe geçmiş durumda. Örneğin, “Sonun Başlangıcı” bölümünde, Turgut Özben’in yazdığı bu eseri yayımlaması için bir gazeteciye gönderdiğini görüyoruz. Turgut Özben, bu eseri mektup olarak gazeteciye yollamış ve ondan isimleri değiştirerek yayımlamasını istemiştir.

Aslında bu başlangıç bölümü “gerçekçi” algısı oluşturmak isteyen romanlarda, yani klasik gerçekçi romanlarda sıkça kullanılır. Bu nedenle şaşırtıcı bir tarafı yoktur. Bu gibi bölümler aracılığıyla okur, “gerçek” bir hikaye dinlemeye hazırlanır.

Tutunamayanlar’da ise bu bölümün hemen ardından gelen “Yayımlayıcının Açıklaması” kısmında, bunların hepsinin “uydurma” olduğu, eserdeki kişilerin, zamanın ve mekanların anakronik bir kurmaca olduğu söyleniyor. Bu noktada eserin gerçekçiliği baştan kırılmış ve onun bir kurmaca olduğu söylenmiş oluyor. Böylece roman, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ertesinde insanın gerçeği algılayışı ve yorumlayışı değişmişken klasik gerekçi romanın bir okura yetmeyeceğini söyleyerek başlıyor.

Bu oyunla birlikte üst kurmacanın gittikçe dağıldığı ve iç içe geçmiş kurmacalara bölündüğü bir yapıyı başlatan anlatının devamında da “gerçek” olan ya da baskın olan ne varsa sorgulanıyor. Roman biçiminin kendisi, belgesel roman ve dönemin hakim edebiyat anlayışı, tarih yazımı, siyasi görüşler… Bunların hepsi anlatıda kullanılan farklı türler ve zaman zaman birbirine karışan anlatıcılar aracılığıyla yerle bir ediliyor.

İlk olarak okur; Turgut ve Selim’in iç diyaloglarına alışmış ve romanın “gerçekliğine” girmeye başlamışken anlatı, Selim’in manzum otobiyografisi ile bölünüyor ve okurun “büyülenme” yaşayarak romana girmesi engelleniyor. Manzumenin de diline alıştığımız anda bitiriliyor ve yine  bambaşka bir türdeki anlatı, şiirin açıklamalı eleştirisi, başlıyor. Süleyman Kargı’nın “şiiri belgelerle kanıtladığı” notları olarak verilen bu anlatı aracılığıyla dönemin hakim edebiyat ve eleştiri anlayışı da iyice yeriliyor:

“Selim Işık tanıdığım kadarıyla bu mısraları yazma için gerekli düşünce ve duygu birliğinden yoksun bulunmaktadır. Bu durum, şarkıların özünde olduğu kadar biçiminde de yer yer göze çarpmaktadır.”

Burada bir eserin, yazarın kişilik özelliklerine bakılarak değerlendirilmesi ironik biçimde eleştirilirken yazarsal niyet, sanki Tutunamayanlar’ın “dağınık” biçimine gelecek sığ eleştirilere cevabı romanın içinde vermektir. Devamında gelen satırlarda “Selim Işık her şeyden önce matematikçidir, bu dizeleri öyle değerlendirin,” uyarısı ironiyi beslerken milliyetçi tarih yazımı ile de alay ediliyor. Örneğin, notlardaki anlatıcının Orta Asya’nın eski bir Türk kabilesi hakkında şiirden yaptığı çıkarımlar, “Türkler kravat takmazdı, ev kirası vermezdi ve mektepte tahsil etmezdi,” gibi ironik çıkarımlar oluyor.

Romanın ilerleyen kısmında ise yine Turgut Özben’in süregelen anlatısını bölen Selim’in günlükleri geliyor. Günlüklerde Selim’in “tutunamayanlar” olarak kodladığı kişilerin biyografilerine yer verilmesi, anlatıyı tekrar “kurmaca içinde kurmaca”ya döndürüyor ve okuru üst-kurmacadan uzaklaştırırken şiire dair açıklamaların da Süleyman Kargı’ya değil, Selim’in kendisine ait olduğu açıklanıyor. Böylece okur da romanın ve alt kurmacaların gerçekliğinden iyice koparak buraya kadar okuduklarını sorguluyor.

Okurla birlikte kendi hayatındaki “gerçekliği” kaybeden Turgut Özben’in Olric ile kurduğu bazı diyaloglar; bu farklı türlerin iç içe geçtiği yeni roman biçimini ele veriyor:

“Daha düne kadar başka bir yaşantı sürdüren ben, ucuz yaşantıların asıl kahramanı, ucuz şövalye romanlarının nesli tükenmiş son temsilcisi ben, bunu nasıl yapacağım? Ucuz geçmişimi nasıl inkar edeceğim?”

Burada yapılan Don Quijote göndermesinde Turgut Özben karakteri; hayal aleminde yaşayan, son şövalye, yani geleneksel anlatının ve küçük burjuvanın son karakteridir. Onunla birlikte bu anlatı da yazarın oluşturmak istediği yeni roman biçimini yansıtıyor. Yine tıpkı Don Qujiote gibi…

Romanın sonunda ise anlatının genel durumuna uygun olarak Turgut Özben, Olric’i yaratarak “gerçek” ile ilişkisini kaybediyor. Turgut Özben’in, arkadaşı Selim’in intiharı ile başlayan yolculuğu, orta sınıf küçük burjuvadan yaratıcı yazarlığa geçiş süreci olarak da yorumlanabilir. Bu nedenle, roman, aynı zamanda bir “orta sınıf” eleştirisi olarak da okunabilir.

Bunların yanı sıra, Tutunamayanlar; Suyu Arayan Adam ya da Kurt Kanunu gibi romanlarla belgesel romanın sahneye çıktığı, Nazım Hikmet’in eserleri üzerindeki yasağın kalktığı, Sol Yayınları’nın kurulması ve Orhan Kemal romanlarıyla toplumcu gerçekçiliğin tekrar egemen olduğu, modernist şiirin ise silikleştiği yıllarda ortaya çıkıyor. Bu roman; geleneksel roman biçimine, roman türünün kurmaca olduğunu unutarak “belge” ve “yazarın hayatından izler” derdine düşen eleştirmenlere, dönemin hakim “gerçekçilik” anlayışına ve tarih yazımına bir “başkaldırı” romanı olarak düşünülebilir.

Toparlamak gerekirse, romanın klasik okurun, klasik bir romandan beklediklerini ve alışkanlıklarını yok sayması, hatta onu tersyüz etmesi, okuru anlatıya yabancılaştırarak romanı ve karakterleri yargılamasının da önünü açıyor. Kısacası bu romanın çıktısının karakterlerle yalan yanlış bir empati kurulup onların yüceltilmesi olamayacağını söyleyebiliriz. Bugün edebiyat ortamının ve ürünlerinin kalitesinin düşmesi ne Tutunamayanlar’ın ne de tek başına okurun suçudur. Bu roman, bugün yalnızca kendisine günah keçisi arayan eleştirmenlerin oklarına takılabilir. Romanın “çürüme edebiyatı” olarak yaftalanmasının nedeni de büyük ölçüde “günah keçisi” arayışıdır. Çünkü Selim ile Turgut’un hikayesi, dönemin toplumunun, hatta bugünün toplumunun hikayesidir. Bu nedenle bu roman, her iki kesimin de düştüğü yanılgının aksine, tutunamayanlara övgü romanı olarak düşünülemez.

  • Tutunamayanlar
  • Yazar: Oğuz Atay
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: 90. baskı – Mart 2018
  • Sayfa Sayısı: 724 sayfa
  • Yayınevi: İletişim Yayınları

 

Okuma önerisi!

Kırmızı Pazartesi – Gabriel Garcia Marquez

Pınar K. Üretmen’in incelemesi; “Bireysel ve toplumsal değerlerin iç çatışmaları: Kırmızı Pazartesi
yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ

Kırmızı Pazartesi en basit tanımlaması ile bir cinayet romanıdır. Biraz daha dikkatli okur için, bir töre cinayetini anlatır.

Çağla Üren

Çağla Üren

1994, Bakırköy doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı okuyor. Daha önce Nazım Hikmet Akademisi Edebiyat Bölümü'nde okudu. soL Gazetesi'nde ve Genç Gazete'de (gencgazete.org) görev aldı. Edebiyat eleştirisi dergisi Rozinant'ta, polisiye edebiyat dergisi 221B'de ve dizi kültürü dergisi Episode'de yazıyor.

Çağla Üren

Latest posts by Çağla Üren (see all)

Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Oğuz Atay’ınTutunamayanlar romanı üzerine bir inceleme metni yazma ihtiyacı neden ve nasıl doğdu?

Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı romanını aldığımda –yaklaşık yirmi yıl önce- üzerine adımı yazmıştım kaybolmasın diye. Sonra o yıllarda Türk Dili ve Edebiyatı’nda okuyan kardeşimin öğrenci evindeki kütüphanesinde gördüm kitabımı. Benim adımdan sonra kesme işareti koymuş, “ …‘dan kardeşime sevgilerimle….” yazarak kitabımı kamulaştırmıştı. Kitabı açtım, cümlelerin altı çizilmiş, örneğin Selim Işık’ın bir sözünün yanına “ben de, ben de ” , yazılmış, kenarlara “aynısı”, “tabii ki”, “çok güzel ya” gibi notlar düşülmüştü. Her şey romanın başkarakteriyle bu okuru bileştiren neydi? sorusuyla başladı. Sonrasında bu soruya niçin, nasıl soruları da eklenince romanı baştan sona incelemem gerekti ve bu roman aslında tam olarak ne diyor, bunu araştırmaya başladım. Neden başucu kitabı ya da neden yarım bırakılan bir roman? Sonraki yıllarda Tutunamayanlar’ı üniversitedeki derslerimde okuttum. Asıl olarak bu son üç yıl hummalı bir çalışmaya giriştim. Sonunda bu inceleme ortaya çıktı. Bu kitabımda yapıt odaklı bir inceleme yolunu tutum, incelenen yapıtın anlamını, neden önemli olduğunu ortaya çıkarmak bir yana bu anlamın hazırlanmasındaki kuralları ve zorunlulukları da ortaya çıkardım. Romana karşı duygusal bir bağlılık hissetmeden, önyargılarımı bir kenara bırakarak romanı mercek altına almaya gayret gösterdim. Birçok bakımdan tartışmalı bir roman ama Tutunamayanlar; kurgusu, dili, anlatımı bakımından bana oldukça çok yenilik sundu. Örneğin “sunucu anlatıcı” ,“tanık karakterler” ve derişik cümlelere varıncaya dek pek çok ilginç başlıklara giriş yapmamı mümkün kıldı.

Söz ettiğiniz başlıkları oluşturan kavramlar, sizin tanımladığınız kavramlar mı?

Evet, öyle. Bu daha önceki kitabımdaki tavrımın devamıdır diyebilirim. Tutunamayanlar romanından kendi dinamikleri içinde devinim karakterleri, tanık karakterler gibi yeni bir adlandırma ile tanımlayacağım karakter türleri ortaya çıktı. Yine romanda anlatımın bir özelliği olarak koşut uzamlı anlatım yeni bir anlatım, sunucu anlatıcı türü de yeni bir anlatıcı türü olarak kendini gösterdi. Romanı sözcük kullanımları ve cümle düzeyinde incelediğimde de metindeki dil oyunlarını yeni kavram adlarıyla karşılamam gerekti: Çıplak metin, üç boyutlu sözcükler, derişik cümleler gibi.

Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı romanı edebiyatımızda nasıl bir kırılma yaratmıştır?

Bildiğimiz gibi edebiyatımızda roman denilen türü Tanzimat döneminde bundan 161 yıl önce Telemak çevirisiyle tanıyoruz, ardından ilk roman örnekleri görülmeye başlıyor. Aşırı romantizmden, olağandışı olaylardan sıyrılmış romanlar daha sonraları gelmeye başlıyor. Bu anlamda Halit Ziya Uşaklıgil -ki o da bir kentsoylu- modern romana doğru giden yolu açan ilk örnekleri veriyor, o dönemde bir anlamda kentsoylu (burjuva)lar, aydınlar vardı ama gerçek bir kentsoylu sınıf için sanayi devrimiyle birlikte kentlerin yapılanmasını eş zamanlı olarak bireyin doğması için Cumhuriyet dönemi sürecini beklemek gerekti. Kentsoylu sınıfının karşısında işçi, köylü sınıfı oluşmaya başladı. Dolayısıyla her iki sınıf kendi aydınıyla temsil edildi. Toplumcu gerçekçi edebiyat 1950’lerden 1980’lere kadar güçlü bir varlık gösterir. Bu yıllar, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’lı yıllarına denk gelen yıllardır. Anamalcılık (kapitalizm) kendini gösterdikçe biçimden, estetikten, dilden güç alan kentsoylu edebiyat, kahramanı olan birey’i, bireyin acılarını, açmazlarını, çatışmalarını, beğenilerini konu edindi. Toplumcu gerçekçi edebiyat da toplumdan söz açtı, sömürüden, işçiden, geri bıraktırılmışlık olgusundan vb. Kentsoylu aydın roman sorunsalı olarak başladığı alaturka –alafranga, Doğu-Batı, geçmiş-bugün gibi ikili kavgasına bu kez birey-toplum olarak devam etmiştir. Çok uzadı galiba toparlarsam, Tutunamayanlar romanı Türk romanındaki toplumcu yapıyı “birey” anlayışıyla sorgulayan ilk romandır; roman büyük bölümünü liberal bir aydının doğuş sancılarına ayırır. Bu arada roman estetik hazzı da bertaraf etmez. Arkasından gelen modernist romanların olay yerinde Tutunamayanlar’ın parmak izine rastlarız.

Kitabınızda Selim Işık’ın kendi içine kapanık anlaşılmaz acılarını, kederli kişiliğini, acıklı sözlerini bir noktaya kadar romantik sonrasında ise “arabesk” buluyorsunuz? Tutunamayanlar’ın bu arabesk gömleği giymesini neye bağlıyorsunuz?

Geçmişte Tutunamayanlar’ın arabesk bir yapısı olduğunu söyleyen eleştirmenler hep olmuştur. Romanı incelerken –ki ilk okumamı saymazsak üç kez okudum -zaman zaman bana da Selim Işık’ın ya da onu bize tanıtan tanık karakterlerin –Metin, Günseli vb.- tutumları arabesk gelmiştir. Romandan şu an aklıma gelen sözlerden birkaçını aktarabilirim ama bu sözleri romanın bağlamından sıyırmadan okumak gerekir: “Bat dünya bat.”, “…hiçbir geleneğin mirasçısı değilim, olmaz diyorlar, isyan ediyorum.” , “…Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz.”, “…intihar edenlere tören yapılmaz, böyle intikamcı Tanrıya tapılmaz. Selim Işık ve Turgut Özben’in toplumsal dönüşümle hesaplaşma biçimi arabesktir.

İncelemenizde Berna Moran’ın Tutunamayanlar için yaptığı “Türk aydınına topyekün bir eleştiri” tanımlamasına atıfla bugün romanın küçük aydın tipinin başucu kitabı olmasını ironik bulduğunuzu söylüyorsunuz. Bunu biraz açımlar mısınız?

Bu, hep sorulan bir soru. Evet, Berna Moran Tutunamayanlar, Türk aydınına topyekün bir eleştiridir, diyor. Ben de ne büyük “ironi”dir ki bugün bu roman eleştirdiği küçük aydın tipinin başucu kitabı olmuştur,” şeklinde yorumluyorum.Selim Işık annesiyle yaşayan başı önde, dalgın ve sessizce yürüyen, kitap okuyan ama bu eyleminde de kendini yetersiz gören, mühendis olduğu halde işyerine gidip çalışmaktan uzak duran, zaman zaman bir şeyler karalayan, kadınlarla da arası pek iyi olmayan, içli, duygusal, sessiz bir devinim karakterdir. Geçmişe bakarsak örneğin, Yakup Kadri’nin belirlediği aydın tipi, etkinliğini korur, kamuoyu yaratır, yol göstericiliği vardır, öncüdür. Buradaki kentsoylu aydınsa kendi sınıfının aydını olarak var olurken kendisini özkıyıma sürükleyecek bir ruh hali içindedir. Daha iyi yaşamak, daha özgür olmak ister, bir “birey”olarak var olmak ister ve -bu romandaki alaysamalı tutumu yorumlayarak söylersek- yeldeğirmenlerine saldırır. Bireyin üstünde egemen ve mutlak bir irade olarak kendini tayin eden bir devlet vardır. Onun karşısında resmi olan her şey bireyin doğumuna engeldir; devlet, toplum, resmi dil, ordu, törenler, din, vb.

Tutunamayanlar’daki Turgut Özben ve Selim Işık, solcu ilerici birer aydın, mühendis, kentte yaşıyorlar; yaşama biçimi, hayata bakışı, yorumlayışıyla, estetiğiyle orta sınıf birer kentsoylu. Ülkenin en dinamik grubunu temsil ediyor bunlar ama bir tarafta huzursuz, sızlanmalı. Orta sınıf bir kent soylu olarak yarım kalmışlık duygusu içinde bunalıyorlar. Üçüncü sorunun sonunda söylediğim gibi liberal aydına doğru evrilme sancısı hüküm sürer romanda. O halde bugünün aydını Selim Işık’ta kendisinin eleştirisini görmekte ve romanı başucu kitabı yapmaktadır. Bu alaysamanın altını çizmek istedim.

Daha önceki kitabınız “Türler Arası En Güzel Yolculuklar” ile Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Deneme Ödülü’nü almış biri olarak, Berna Moran, Fethi Naci, Asım Bezirci gibi güçlü bir eleştiri-inceleme geleneği olan edebiyatımızda bugün durum nedir? Büyük eserler ve onların oluşturduğu yeni kanonları belirleyecek yeterli metin incelemesi-eleştiri kitapları yayımlanıyor mu sizce?

Bu adlara N. Ataç’ı, İ. Zeki Eyüboğlu’nu, Asım Bezirci’yi, Mehmet Fuat’ı, Hüseyin Cöntürk’ü, Vedat Günyol’u da ekleyebiliriz. Eleştiri alanında Bunların aşıldığını söyleyemeyiz. Yazılarıyla değerlendirmeler yapan Asuman Kafaoğlu Büke, Oğuz Demiralp, Sadık Aslankara… İnceleme yazıları özellikle akademisyenler tarafından da yazılmakta. Kitabınız dosya halindeyken okuyan ve gerçekten eleştiren birinin çevrenizde var olması ne kadar olağanüstüdür. Acil olarak eleştirmen aranıyor.

Tutunamayanlar Üzerine Yedi Ders

Neşe Aksakal

Alakarga Yayınları

136 s.

Tutunamayanlar Romanı – Oğuz Atay

Tutunamayanlar, Oğuz Atay‘ın ilk romanıdır. Eserin ilk yayım yılı 1971’de iki cilt olarak, 1984’te ise tek cilt olarak yayımlanmıştır.

Çoğu yazar ve okuyucuya göre Modern Türk Edebiyatı’nın en önemli eserlerinden biridir. Kullanılan dil ve anlatım şekli itibariyle edebiyatta bir devrim olarak kabul edilmektedir.

Berna Moran, bu kitabı hem içerik hem de biçimsel özellikleri bakımından Türk edebiyatında yepyeni bir evre olarak değerlendirmekte, Jale Parla ise “Don Kişot‘tan Günümüze Roman” adlı çalışmasında modernve postmodernroman bağlamında Atay’ın ve Tutunamayanlar’ın yerini belirtmektedir.

Tutunamayanlar Romanının Konusu

Selim Işık’ın intihar ettiğini öğrenen Turgut Özben, ihmal ettiğini düşündüğü arkadaşının geçmişinin izini sürmeye ve Selim’in tanıdığı insanlar aracılığıyla onu tanımaya çalışır. Her insana farklı bir yönünü gösteren Selim’in görüntüsü, Turgut’un bu insanlarla konuşması sonucu okuyucunun ve Turgut’un gözünde netlik kazanacaktır. Romanda bir çok kişi vardır ama her biri aslında Selim’in hayatındaki kişilerdir ve tüm anlatılanlar Selim Işık’ı aydınlatır. Selim Işık “düşünen ve sorgulayan insan”ın simgesidir ve bu yüzden “tutunamamış”tır.

Yıldız Ecevit’in yazdığı Ben Buradayım… adlı Oğuz Atay biyografisinin ardından, romanın pek çok otobiyografik öğe taşıdığı anlaşılmıştır.

Tutunamayanlar Romanındaki Kahramanlar:

Selim Işık, Turgut Özben, Olric, Süleyman Kargı, Metin Kutbay, Nermin Özben, Günseli Ediz.

—————————

Tutunamayanlar – Oğuz Atay

Tutunamayanlar, alışılmışın dışında bir romandır. Belirli bir olayı sergilemekten çok; izlenimler, çağrışımlar, taşlamalar, ayrıntılar ve ruhsal çözümlemelerle oluşur. Bu bakımdan, özetlenmesi güçtür. Ancak, romanın konusu, kısaca şöyle açıklanabilir:

Genç Mühendis Turgut Özben yakın arkadaşı Selim Işık’ın kendini bir tabancayla vurduğunu gazetelerden öğrenir. Olayın çok etkisinde kalır. İntiharın sebeplerini merak eder. Bu amaçla araştırmalara girişir. İlkin Selim’in arkadaşlarından Metin ve Esat’la görüşür. Metin kendisine şunları anlatır: Metin’in Zeliha adlı bir kızla ilişkisi vardır. Selim, kızın ona uygun düşmediğini söyler. Fakat Metin kızı bırakınca, bu kez Selim ona tutulur. Metin bunun üzerine yeniden kıza yanaşır. Kız ise bir süre sonra onlardan ayrılır, başkasıyla evlenir.

Esat da Selim için şunları söyler: Selim’i lise öğrencisi iken tanır. İlginç, zeki, oyuncu bir çocuktur. Çok kitap okur. Wilde’a hayrandır. Fakat Gorki’yi okuyunca onu sevmez olur. Esat’la oyunlar düzenlerler, birlikte eğlenirler.

Turgut Özben, Selim’in arkadaşlarından Kargı’yı bulur. Süleyman ona Selim’in yazdığı 600 dizelik bir şiir verir. Şiire göre, “Selim Işık tek ve Türk. Ve duygulu amansız/sabırsız ve olumsuz, yaşantısında cansız” sanılan bir kişidir.

Turgut Özben Selim’le ilişkisi olan Günseli adlı bir kızla tanışır. Günseli, Selim’e bir toplu gezintide rastlamıştır. Sıkıntılı ve asık suratlıdır. Onu avutmaya çalışır. Fakat Selim’in soru yağmuruna tutulur. O gün anlaşamazlar. Aradan bir ay geçer. Selim onu telefonla arar, buluşurlar. İlişkileri gitgide ilerler. Ne var ki, Selim evlenmeye yanaşmaz. Çok kuşkuludur, geleceğe güveni yoktur, inançsızdır, aile düzeninden de hoşlanmaz. Bağsızdır. Bir ara kendini içkiye verir. Çevreyle uyuşamaz. Sanki bir kafese kapatılmıştır. Hastalanır. “Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadığını düşünür. Günseli’ye bir mektup gönderir ve ardından intihar eder.

Selim, son günlerinde “Tutunamayanlar” üstüne bir ansiklopedi hazırlamaya girişir. Orada kendisine de bir madde ayırır. Bu maddede belirttiğine göre, Selim bir kasabada doğmuştur. Babası bir memurdur. Küçükken ağır bir hastalık geçirir. Altı yaşında ailesiyle büyük bir şehre göçer. Sabri adlı bir çocukla arkadaş olur. Okula gider. Uzun boylu olduğundan arka sıraya oturtulur. Sınıfta çok konuşur. Ortaokuldayken Pitigrilli’yi okur. Sonra kızlarla dolaşmaya başlar. O sırada Dünya Savaşı patlar. Askerliğini yaparken Kargı ile tanışır. Askerlik bitince açıkta kalır. Kimse ona sahip çıkmaz. Kendi kabuğuna çekilir.

Turgut Özben araştırmaları sırasında yavaş yavaş kendi benliğini tanır: O da tutunamayanlar biridir. Kendini o zamana değin birtakım törelerin, alışkanlıkların yönettiğini sezer. Gitgide bağsızlığa doğru kayar. Evinden ayrılır. Bir trene binip gider. Gözden kaybolur.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir