Avrupa
Asya
Türkiye/Kıta
Türkiye topraklarının büyük bir kısmı Asya Kıtasında yer alırken bu bölüm Anadolu olarak da geçmektedir. Diğer taraftan İstanbul ötesinde kalan Trakya Avrupa Kıtasında yer almaktadır. Böylece Asya ile Avrupayı birleştiren ve her iki kıta içerisinde yer alan en önemli ülkedir.
Türkiye yani ülkemiz hem asya kıtasında yer alır hemde avrupa kıtasında yer alır. Türkiyenin sahip olduğu bu konuma dünyada Avrasya denmektedir. Yani Avrupa ile Asyanın birleştiği nokta. Ancak ülkemizin büyük bir bölümü Asya kıtasında yer almaktadır.
Türkiye Cumhuriyetinin hem Asya hem de Avrupa kıtasında toprağı bulunmaktadır. Toprak parçasının büyük çoğunluğu Asya kıtasında bulunmaktadır. Asya ile Avrupa kıtasını birleştiren iki köprüsü bulunur. Bunlar Çanakkale ve İstanbul boğazlarıdır.
Üç tarafı denizlerle (Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizi) çevrili olan ülkemiz Kuzey Yarım Kürede yer almaktadır. Türkiye güneyde Irak, Suriye, İran, Kuzeybatıda Yunanistan ve Bulgaristan, Kuzeydoğuda ise Gürcistan, Azerbaycan ve Gürcistan ile sınır komşusudur.
Avrupa ve Asyanın Buluşma Noktası Türkiye topraklarının büyük bir bölümü Asya kıtasında yer alır ve bu bölgeye Anadolu/Küçük Asya adı verilir. Avrupa kıtasında yer alan görece küçük bölüme ise Trakya adı verilir. Anadolu ve Trakya toprakları, Çanakkale ve İstanbul boğazlarında birbirine yaklaşır.
Ayrıca Avrupa ve Asya kıtasının kapladığı alana ise ortak şekilde Avrasya denmektedir. Bu konuda en büyük kıta Asya Kıtası olurken en küçük kıta ise Okyanusya, yani Avustralya kıtasıdır. Dünya çapındaki kıtalar konum olarak dünyanın Güney Yarım küresinde ve kuzey yarım küresinde bulunmaktadır.
Çünkü Türkiyenin hem Avrupa hem de Asya kıtasında toprakları bulunmaktadır.)
Beş ülkenin hem Asya hem Avrupa kıtasında toprakları vardır bunlar Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Gürcistan ve Rusyadır. Kıbrıs ve Ermenistan hâlen politik ve sosyal tartışmalara neden olan bir konumdadır. 28 devlet Avrupa Birliğinde, 25 devlet ise NATOda yer almaktadır.
Dünyanın en yüksek dağı olan Everest Dağı gibi dünyanın en alçak noktası olan Lut Gölü de Asya kıtasında yer almaktadır.
Türkiye topraklarının büyük bir bölümü Asya kıtasında yer alır ve bu bölgeye Anadolu/Küçük Asya adı verilir. Avrupa kıtasında yer alan görece küçük bölüme ise Trakya adı verilir. Anadolu ve Trakya toprakları, Çanakkale ve İstanbul boğazlarında birbirine yaklaşır.
Tarih boyunca, yüzyıllarca doğudan batıya, kuzeyden güneye ulaşım yollarının buluştuğu, 3 kıtayı birleştiren Türkiye, şimdi artık iletişimde de 3 kıtayı birbirine bağlayan konuma sahip.
Eski Dünya kara kütlesinin bir parçası olan Asya 44 km²lik yüz ölçümü ile dünyanın en büyük kıtasıdır.
Şu anda genel olarak kabul edilen kıta sayısı zaten 7dir: Asya, Avrupa, Afrika, Avustralya, Kuzey Amerika, Güney Amerika ve Antarktika.
Ders kitaplarında adları geçen 7 kıta; Asya, Avrupa, Güney Amerika, Kuzey Amerika, Afrika, Antarktika, Okyanusya (Avusturalya)dır. Her ne kadar kıta olarak kabul edilmese de 8. kıta olarak lanse edilen kıtanın adı da Zelandiya (Zealandia)dır.
Yerküre içerisindeki kırık(fay) düzlemleri üzerinde biriken biçim değiştirme enerjisinin aniden boşalması sonucunda meydana gelen yer değiştirme hareketinden kaynaklanan titreşimlerin, dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzünü sarsması olayına deprem denir.
Depremin nasıl ve neden oluştuğunu anlamak için öncelikle yerkürenin iç yapısını bilmek gerekir. Yerkürenin iç yapısı hakkında, jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonucu elde edilen verilerin desteklediği bir yeryüzü modeli bulunmaktadır. Bu modele göre, yerkürenin dış kısmında, yaklaşık km kalınlığında bir taşküre vardır. Kıtalar ve okyanuslar bu taşküre içerisinde yer alırlar. Litosfer ile çekirdek arasında kalan ve kalınlığı km olan katmana da Manto adı verilir. Taşkürenin(Litosfer) altında Astenosfer denilen yumuşak Üst Manto bulunmaktadır. Burada oluşan kuvvetler özellikle konveksiyon akımları nedeni ile, taş kabuk parçalanmakta ve birçok Levhalara bölünmektedir.
Üst Mantoda oluşan konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlanmaktadır. Konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe Litosferde gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla Levhaların oluşmasına neden olmaktadır. Halen, 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar bulunmaktadır. Bu levhalar, üzerinde duran kıtalarla birlikte Astenosfer üzerinde serbest halde yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla hareket etmektedirler. Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan sıcak magma da okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen levhalardan biri aşağıya Mantoya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını oluşturmaktadır. Konveksiyon akımlarının neden olduğu bu ardışıklı olay Litosferin altında devam edip gitmektedir.
Levha hareketlerine ilişkin yaklaşım ilk kez Alman bilim adamı Alfred Wegener(Continental Drift, ) tarafından ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre; günümüzden yaklaşık milyon yıl önce levha hareketleri sonucu yer yüzündeki tüm kıtaların bir araya gelmesi ile oluşmuş olan dev kıtaya Pangea denmiştir. Pangea sonradan ikiye bölünmüş, bu bölünmeden sonra güney de kalan kısmına Gondvana, kuzeyde kalan kısmına Larissa adı verilmiştir. Gondvana sonradan Antarktika, Güney Amerika, Avustralya ve Afrika Kıtaları olarak ayrılmıştır. Larissa ise Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya Kıtaları olarak ayrılmıştır.
Deprem, herhangi bir yerde ve herhangi bir zamanda oluşabilir. Yerküre üzerinde oluşan depremlerin büyüklüğü ve neden oldukları zararlar göz önüne alındığında iki ana deprem kuşağı en çok ilgi çeken bölgelerdir. Bunlardan biri Büyük Okyanusu çevreleyen ve özellikle Japonya üzerinde etkili olan Pasifik Deprem Kuşağı (Yeryüzündeki depremlerin yaklaşık %81i bu kuşakta meydana gelir.), diğeri ise Cebelitarık’tan Endonezya adalarına uzanan ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz-Himalaya deprem kuşağıdır (%17si de bu kuşakta oluşur).Genel olarak depremlerin, kabuğu oluşturan levhaların sınırlarında oluştuğu söylenebilir.
Türkiye’nin bulunduğu bölgede büyük levhalar arasında küçük birçok levhanın olması, Türkiye’nin büyük bir bölümünün deprem kuşağı içinde yer almasına neden olur. Türkiye, üç büyük levhanın etkisi altındadır. Avrasya, Afrika ve Arap levhaları. Anadolu’nun büyük bir kısmının yer aldığı Anadolu levhası, Avrasya levhasının küçük bir bölümüdür.
Bu levhalar arasındaki etkileşim şöyledir: Afrika levhası, Akdeniz’de Helenik-Kıbrıs Yayı denilen bölgede, Avrasya (veya onun bir parçası olan Anadolu) levhasının altına dalar. Arap levhası ise Kızıldeniz’deki açılma nedeniyle kuzeye doğru hareket eder ve Anadolu levhasını sıkıştırır. Bu sıkıştırma sonucu Bitlis Bindirme Zonu (Bitlis Kenet Kuşağı) oluşmuştur. Sıkıştırma halen sürdüğü için, Anadolu levhası kuzey ve güneydeki fay hatları boyunca batıya doğru hareket eder. Anadolu levhasının kuzey sınırı, bir bölümünde 17 Ağustos depreminin oluştuğu Kuzey Anadolu Fayı’dır. Güney sınırını ise, Helenik-Kıbrıs Yayı ile Doğu Anadolu Fayı oluşturur. Arap levhasının sıkıştırması sonucu batıya kayan Anadolu levhasının sınırlarında ve Afrika levhasının Avrasya levhasının altına dalması sonucu Akdeniz’de ve Ege Graben Sistemi içersinde depremler meydana gelir. Ancak Arap levhasının sıkıştırması bu bölgelerdeki hareketlenme ile tamamen telafi edilemediği için İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde de içsel deformasyon nedeniyle depremler olabilmektedir.
Deprem anında, blokların ani olarak kayması ile deprem dalgaları üretilir ve bunlar kayaçlar içerisinde odaktan çevreye doğru yayılırlar. Deprem dalgaları P, S ve Yüzey Dalgaları olarak üç gruba ayrılır;
Kayıtçılara ilk ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı, kabuğun yapısına göre ile 8 km/sn arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna paraleldir(Bu yüzden Boyuna Dalgalar olarak ta isimlendirilirler). Yıkım etkisi düşüktür.
Kayıtçılara ikincil olarak ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı P dalgası hızının %60’ı ile %70’i arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna dik ya da çaprazdır (Bu yüzden Enine Dalgalar olarak ta isimlendirilirler). Yıkım etkisi yüksektir.
Dünyanın yüzeyi boyunca yayılan, P ve S Dalgalarından sonra kayıtçılara gelen ve depremlerde esas hasarı yapan dalgalardır. Bu dalgalar Rayleigh ve Love dalgalarıdır.
Oluşan bir deprem,Deprem Parametreleri olarak isimlendirilen odak noktası(hiposantr),dış merkez(episantr), şiddet, magnitüd vb. gibi kavramlarla daha iyi açıklanabilmektedir.
Yer içerisinde deprem enerjisinin ortaya çıktığı noktadır. Aynı zamanda iç merkez olarak ta isimlendirilir. Aslında odak noktası, bir nokta değil bir alandır ancak uygulamalarda nokta olarak edilmektedir.
Odak noktasına en yakın olan yeryüzündeki noktadır. Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en kuvvetli olarak hissedildiği alandır.
Deprem enerjisinin açığa çıktığı noktanın yeryüzüne olan en kısa uzaklığı, depremin odak derinliği olarak adlandırılır. Yani, Odak Noktası(Hiposantr) ile Dış Merkez(Episantr)arasındaki seafoodplus.infoler, odak derinliklerine göre sınıflandırılırlar. Bu sınıflandırma, tektonik depremler için geçerlidir. Yerin km. derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir. Yerin km. derinliklerinde olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir. Derin depremler ise yerin seafoodplus.info fazla derinliğinde olan depremlerdir. Türkiyede olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri km. arasındadır. Orta ve derin depremler daha çok bir levhanın bir diğer levhanın altına girdiği bölgelerde olur. Derin depremler çok geniş alanlarda hissedilir , buna karşılık yaptıkları hasar azdır. Sığ depremler ise dar bir alanda hissedilirken bu alan içinde çok büyük hasar yapabilirler.
Herhangibir derinlikte olan depremin, yeryüzünde hissedildiği bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak tanımlanmaktadıseafoodplus.infoin şiddeti, yapılar, doğa ve insanlar üzerindeki etkilerinin bir ölçüsüdür. Bu etki, depremin büyüklüğü, odak derinliği, uzaklığı yapıların depreme karşı gösterdiği dayanıklılık dahi değişik olabilmektedir. Şiddet; ölçümlere dayalı değildir, tamamen gözlemsel verilere dayanır. 17 Ağustos İzmit depremi Eşşiddet Eğrileri;
Depremde açığa çıkan enerjinin bir ülçüsüdüseafoodplus.info .Richter, episantrdan km. uzaklıkta ve sert zemine yerleştirilmiş özel bir sismografla ( büyütmeli, özel periyodu saniye ve %80 sönümü olan bir Wood-Anderson torsiyon Sismografı ile) kaydedilmiş zemin hareketinin mikron cinsinden (1 mikron 1/ mm) ölçülen maksimum genliğinin 10 tabanına göre logaritmasını bir depremin magnitüdü olarak tanımlamıştır.
Aletle depremlerin ölçülmesine yönelik ilk aygıt; M.S. yılında Çinli filozof Chang Heng tarafından icat edilmiştir. Bu aygıt ayaklı bir vazo üzerine eşit aralıklarla yerleştirilmiş 8 tane ejderha başı ile vazonun ayağı üzerine yerleştirilmiş 8 tane kurbağadan oluşur. Kurbağların açık olan ağızları ejderhalara doğru dönüktür. Deprem sırasında ejderlerden bazıları ağızlarındaki bilyeyi kurbagaların ağzına düşürür. Hangi ejderin bilyesi düşmüşse sarsıntının doğrultusu o yödedir. Aletin kendi bulunduğu yerde hissedilemeyen yaklaşık km uzaklıklardaki depremleri algılayabildiği söylenmektedir. Aletin gövdesini oluşturan vazonun içerisinde ne tür bir düzenek olduğu bilinmemektedir. Bu konudaki en yaygın görüş, vazo içerisine çok duyarlı bir sarkaç’ın yer aldığı şeklindedir.
Günümüzde deprem ölçümleri, sismograf denilen modern cihazlarla yapılmaktadır. İlk kullanılabilir sismograflar IX. yüzyılın son çeyreği içinde Filippo Cecchi, James Ewing ve Thomas Gray gibi sismologlarca geliştirilmiştir. Günümüzde, depremler anlık olarak kaydedilmekte ve veriler kısa süre içerisinde deprem istasyonlarından uydu aracılığı ile ana merkezlere aktarılabilmektedir.
ML (Richter Ölçeği): yılında Charles Richter tarafından geliştirilmiştir ve dalga genliğinin logaritması olarak tanımlanır. Diğer tüm ölçekler Richter ölçeği temel alınarak geliştirilmiştir.
Ml: Richterin Richter’in orijinal bağıntısına göre hesaplanır. Sığ, yakın ve küçük depremler için kullanılır(Lokal magnitüd).
Mb: P ve S dalgalarının genliği baz alınarak hesaplanır(Cisim dalgası mag.(Body-wave magnitude)). Mb = log10(A/T) + Q(D,h)
Burada; A : tanecik titreşimlerinin (ground motion) genliği (micron);
T : peryot (saniye); Q(D,h) düzeltme faktörü, episantır ile kayıtçı arasındaki uzaklığın (D -derece) ve odak derinliğinin ( h -kilometre) fonksiyonu.
Md :Çok küçük ve yakın depremlerin süresi kullanılarak hesaplanır(Süre büyüklüğü).
MS :Yüzey dalgalarının genliği baz alınarak hesaplanır(Surface-wave magnitude). MS = log10 (A/T) + log10 (D) +
Mw :Açığa çıkan enerjinin sismik momentinden(Moment magnitude).
Sismik moment; deprem üreten kaynağın büyüklüğünün bir ölçüsüdür ve şu şekilde hesaplanır; Mo=mAu
Burada m kayaçların makaslama gerilmesine gösterdikleri direnç, A fay düzeyinin kırılan (yani kayan) kesimi, u da fay boyunca meydana gelen ortalama ötelenme, yani kaymadır. Burada çok önemli bir husus, u ile fay uzunluğu arasında bir ilişki olmasıdır. u ne kadar çoksa, fay da o denli uzun olmalıdır.
Momentten hareketle moment büyüklük şu formülle hesaplanır: Mw = 2/3 log10(MO)
Me :Depremin oluşturduğu enerji yayılım miktarı, yapılarda meydana gelen hasar potansiyelinin ölçüsü(Burada enerji birimi ergtir.)
Me =2/3 log10E Magnitüdün her 1 birimlik artışı için sismik enerji miktarı yaklaşık olarak 32 kez artar.
Oluşmuş herhangi bir depremden sonra, depremin magnitüdüne ilişkin farklı değerler verilmesi ve ülkeler veya kurumlar arası farklılıklar; genellikle, yukarıda belirtilen değişik hesaplama tekniklerinden kaynaklanmaktadır.
Depremler önceden tahmin edilebilir mi? Sorusu bir çok kişi tarafından bilim adamlarına yöneltilmektedir. Bu sorunun katı bir bilimsel değerlendirme içindeki yanıtı hayırdır. Ancak, bu yanıta karşılık, bilim adamlarının dikkatini çeken ve deprem habercileri olarak da nitelendirebileceğimiz bazı ilginç olaylar deprem öncesinde gözlenmiştir(seafoodplus.info WATTS, CALTECH).
Mevcut bilimsel olanaklarla, oluşabilecek bir depremin zamanı ve tam olarak koordinatları bilinememektedir. Ancak seafoodplus.infoında ifade ettiği gibi deprem öncesinde doğada ilginç olaylar gözlenmekte, yerküre içerisindeki jeolojik ve jeofizik değerler değişmektedir. Günümüzde, doğadaki bu olaylar ve yerküre içerisindeki bu değişimler belirli zaman aralıklarında izlenmekte, incelenmekte ve ölçüseafoodplus.info işlemler sonucunda da son derece kompleks olan bu doğa olayının önceden belirlenebilmesine yönelik çalışmalar sürmektedir. Ancak, günümüzde olası bir depremin koordinatlarını(yerini), zamanını ve büyüklüğünü önceden belirleyen bir teknoloji veya yöntem yoktur.
Depremleri önceden tahmin etme konusunda Dünyada tek sayılabilecek çalışma yılında Haichengte(Mançurya/ÇİN) meydana gelen depremdir. Şehrin %90ının yıkılmasına karşın can kaybı olmamıştır.
Depremlerin önceden belirlenebilmesi için kullanılan ve gözlenen olaylar şunlardır; yerkabuğu biçim değişiklikleri, eğim değişimi, öncü depremler, odak derinliği, fay sürünmesindeki değişim, deprem dalga hızları, yer manyetik alanındaki değişimler, özdirenç, doğal elektrik alan, yeraltı su düzeyi, kuyu ve kaynak sularında radon gazı oranı, petrol kuyularında verim değişimi, yeraltı suyu içeriğindeki değişimler, tsunamiler, sudaki kimyasal değişimlerin izlenmesi gibi jeofizik jeolojik ve jeokimyasal yöntemler kullanılmaktadır. Ayrıca bazı hayvan ve bitki davranışlarını da esas alan araştırmalar mevcuttur.
Depremlerin önceden belirlenmesi araştırmaları kapsamında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile TÜBİTAK-Marmara Araştırma Merkezi arasında li yıllarda başlayıp halen günümüze kadar devam etmekte olan işbirliği protokolleri gereğince Marmara Bölgesinde olası deprem etkinliğine bağlı olarak soğuk/sıcak su kaynaklarında fiziksel ve kimyasal parametrelerin değişimi ile sismoloji, GPS ve uydu verileri yardımıyla, kabuk deformasyonlarını işaret eden bazı parametrelerin izlenmesi ve bu parametrelerdeki anomalilerin, eğer varsa depremlerle olası ilişkilerinin saptanması projesi uygulanmaktadır. Marmara Denizini çevreleyen kara alanında aktif faylar boyunca ve/veya yakın çevresinde stratejik konuma sahip soğuk ve sıcak su kaynaklarında kurulmuş olan hidrolojik, toprak radon gazı, su içerisinde radon gazı ölçüm istasyonundan alınan veriler günlük bazda ölçüm yoluyla izlenmektedir. Bu projeden; deprem öncesi kabuk hareketlerinin, yüzeye çıkan suların fiziksel ve/veya kimyasal özelliklerinde ölçülebilir ve güvenilir değişikliklere (anomalilere) neden olduğunun saptanabilmesi durumunda, yetkilileri depreme karşı uyarma ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlama gibi ölçülemez yararlar sağlanacaktır.
Tarihsel depremlere bakıldığında, M.Ö. yılından günümüze bir çok yıkıcı depremin Marmara bölgesini etkilediği görülmektedir.
, ve depremleri son yılın yıkıcı depremlerindendir. Son yıllık dönemde ise depremler artık modern cihazlar ile kaydedilmektedir. İBB B.Ü. Kandilli Rast. UDİM işbirliği çerçevesinde Marmara Denizi ve çevresinindeki son 1 yıllık deprem aktivitesi ise;