umrenin kabul olduğu nasıl anlaşılır / Sual Başlıkları

Umrenin Kabul Olduğu Nasıl Anlaşılır

umrenin kabul olduğu nasıl anlaşılır

Cevab: Erkek olsun, kadın olsun, haccın vücub ve eda şartlarını haiz bulunan Müslümanın hacca gitmesi farzdır. Hemen gitmesi gerekmez ise de, sonraki senelerde fakir düşerse, farz üzerinden düşmez; sıhhatini kaybederse, vekil (bedel) yollaması icab eder. Haccın eda şartlarından birisi de hac için gideceği yolda ve hac yerinde selamet ve emniyet olmaktır. Hanımın yanında mahreminin bulunması da şarttır. Bu zamanda gerek tavafta, gerek şeytan taşlamada ve gerekse başka yerlerde tesettüre riayet edilmiyor. Saliha bir hanımın, hac menâsikini hakkıyla, günah işlemeden yerine getirmesi imkânsız gibidir. Şeytan taşlamada izdiham varsa, bedel yollamak caiz ise de, tavaf ve vakfede böyle değildir. İbni Âbidin hazretleri Reddü’l-Muhtar’da hac bahsinde diyor ki: “Kadın, âşikâre telbiye yapamaz. Bilakis kendisi işitecek kadar yapar. Kadın remel ve ıztıbâ yapmaz. İki direk arasında koşmaz, tıraş da olmaz. Sadece saçının dörtte birinden kısaltma yapar. Dikişli elbise ve mest giyer, ziynet takınır, kalabalıkta Hacerü’l-Esved’e yaklaşmaz. Çünkü erkeklere dokunmaktan menedilmiştir.”

Yine Reddü’l-Muhtar mukaddimesinde anlatıyor: “Verrak hacca diye yola çıkmış; bir konak yol aldıktan sonra arkadaşlarına, ‘Beni geri çevirin! Ben bir konak mesafede yedi yüz büyük günah işledim’ demiş, arkadaşları da onu geri çevirmişlerdir. Mazhar Cân-ı Cânân hazretleri, Makamat-ı Mazheriyye’de mektubda diyor ki, “Hacda bir farzı veya vacibi özürsüz terk etmemek veya haram, mekruh işlememek lazımdır. Aksi halde, nafile hac ve ömre yapmak sevap değil, günah olur.” Eskiden haccın günah işlemeden yapılabilmesi için, hem hac emiri, hem deliller, hem mahallî âlimler, hem harem ağaları, hem Hicaz hükümeti, hem de bizzat hacılar riayetkâr idiler. Son zamanlarda bu riayet kalmadığı gibi, Suudi Arabistan hükümetinin bazı lakayt tavırları da hac yerindeki emniyeti zâil etmiştir. Mesela eskiden zenci hadım harem ağaları tavaf esnasında ortada dizilip ellerinde uzun sopaları tutarak çember hâsıl eder; erkeklerle kadınların birbirine karışmasına mâni olurdu. Bunları biz de gördük. 90’lı senelerde bu cemiyet kaldırıldı. Ayrıca hac için gittiği mukaddes beldelerde kaçırılan, kaybolan veya başına türlü felâketler gelen hanımların hikâyeleri de maruf ve mazbuttur.

Gemi, tren, otobüs ve tayyareden tehlikeli olan ile gitmek lazım olduğu zaman, hacca gitmek farz olmaz. Eşkıyaların, hacıların canına, malına saldırdığı yıllarda hacca gitmek farz olmaz. Hac için ayakbastı parası, vergi, rüşvet vermek bazı âlimlere göre caizdir. Zira malını, canını, hakkını kurtarmak için rüşvet vermek, her zaman caizdir. Rüşvet istemek günah olur. Bazı âlimlere göre, farzı yapmak için günah işlemek caiz olmaz. Bu sebeple her iki kavle göre de haccın farziyeti düşer. Osmanlılar Kudüs’e hacca gelen gayrımüslimlerden bile böyle bir para almadığı halde, bugün her hacıdan riyal ayak bastı parası alınmaktadır. Bu sebeple zamanımızda hac farziyeti şüphelidir. Gidildiği zaman da farzlara ve vâciblere mutlaka; sünnet ve müstehablara da mehma emken riayet etmek icab eder. Aksi takdirde sadece borç ödenir; ama o hacdan sevab almak şöyle dursun; ayrıca günaha girilmiş olur. Hele nâfile hac ve umre ise, boş yere gidip, günahla dönmüş olur. Hiçbir sevab elde edemez.

17 Şubat Pazar

EBVABU'L-UMRE



Ebû Zerr'in el-Müstemlî'den rivayeti böyledir.

İbn Umer'in bu sözünü tbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet etmiştir. Bunu îbn Hu-zeyme, Dârakutnî ve Hâkim de ziyâde bir lâfızla rivayet etmişlerdir.

İmâm Buhârî, İbn Umer ile İbn Abbâs'm bu sözlerini umrenin vâcibliğine delîl olmak üzere getirmiştir.

Umrenin vâcib, sünnet veya müstehâb olduğu görüşünde olanlar vardır.

Beyhakî'nin el-Mû'rre'deki rivayetinde Şafiî şöyle demiştir: "Kur'ân'ın za­hirine, İlim ehlinin de benim nazarımda en kuvvetli olan içtihadına dayanarak ve Allah'tan tevfîk ve inayet dileyerek derim ki: Bence bu mes'elede hakka en çok benzeyen hüküm, umrenin vâcib olmasıdır. Çünkü Allah, umreyi hacca bi­tişik olarak zikretmiştir. Rasûlullah da haccdan evvel umre yapmıştır. Hacc gi­bi umrede de mîkaat, ihram, tavâT, sa'y, saç kesmek veya saç kısaltmak ile ihramdan çıkmak sünnet olmuştur. Şu fark ile ki, haccda, umre üzerine ziyâde kılınmış mensekler vardır. Kur'ân'ın zahiri ise, delâlet bulunmadığı zaman delîl olmaya daha lâyıktır" (Kastallânî).

Bu Ebû Hureyre hadîsinde umrenin hükmüne, vucûb veya müstehâblığına dâir' birşey yoktur. Bunda umrenin fazileti ve iki umre arasında işlenmiş günâhlara keffâret olduğu bildirilmiştir.

Umre, lügatte kasd etmek, ziyaret etmek demektir. Dîn ıstılahında bir va­kit ile kayıdlanmış olmayarak, kendine hâss şartlar ve fiillerle Ka'be'yi ziyaret etmektir.

Burada ayrı ayrı tarîklerden rivayet edilmiş olan bu hadîsler, bâb başlığındaki mes'eleye cevâb vermiş oluyorlar. Bâb başlığında "Hacc yapmadan evvel umre yapan kimseye yaptığı bu umre kâfi gelir mi, yoksa kâfi gelmez mi?" mes'elesı aydınlığa kavuşturulmak istenmiştir. îbn Umer, Peygamber'in de haccdan ev­vel umre yaptığını haber vermek suretiyle mes'eleye doyurucu bir cevâb vermiştir.

Bu hadîs de yukankinin başka bir tarîkidir, bu da aynı mes'eleye aynı cevâbın verildiğini gösterir.

Hadîsin başlığa cevâblığı: "Peygamber kaç kerre umre yaptı?" kavli ile "Ra-sûluUah dört umre yaptı" kavimdedir.

Hadîs; râvîleri, sorucuları, suâl ve cevâbın cereyan ettiği zaman ve mekânı gibi ilmî ve târihî pek kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir.

Bu, geçen hadîsin diğer bir tarîkidir. Buhârî bunu burada, Âişe'nin, İbn Umer'in sözünü redd eden kısmı için kısaltılmış olarak getirmiştir. Müslim ise bunu uzun

Bu, ayniyle geçen hadîsin diğer bir tarîkten rivayetidir. Şu kadar var ki, birinci­si Hassân'dan, bu ise Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî'den gelmiştir. Bu ikincisinde, bi­rincinin hilâfına dört umre açıkça zikredilmiştir.

Berâ'nm bu hadîsi Peygamber'in umrelerinin dört olduğu hakkındaki rivayet­lere zahiren aykırı gibi görülürse de, hakikatte aykırı değildir. Çünkü Berâ, Hu-deybiye umresini tam olmadığı için umreden saymıyor. Veda Haccı'ndaki umreyi de hacca tâbi' saymış olsa gerektir.

Başlığa uygunluğu "Ramazân ayı olduğu zaman sen o ay içinde bir umre yap!" ve devamı sözlerindedir.

Bâb başlığına uygunluğu "Muhassab gecesi olduğu zaman" sözlerindedir. Muhassab gecesi ve ondan başka senenin bütün geceleri, umre için vakittir.

Bu hadîs birçok defalar geçti. Buhârî bunu Hayz Kitâbı'nda da zikretmişti.

Bâb başlığına uygunluğu "Ve Âişe'ye Ten'îm'den umre yaptırmasını emretti." sözündedir.

Câhiliyet devrinde hacc aylarında umre yapmak, haccı fesh edip umreye çevir­mek, işleri yoktu. Bunlar Câhiliyet devrinde günâh sayılırdı. İşte bu sebeble Su­raka, hacc aylarında umre yapmak bu seneye ve yalnız size mi mahsûstur? diye Rasûlullah'tan sormuştu. Rasûlullah da bunun daimî ve ebedî olduğunu bildir­miştir.

Hadîsin başlığa hüccetliği "Âişe Ten'îm'den yeni bir umrç niyetiyle ihrama gi­rip telbiye etti" sözünden hadîsin sonuna kadarki kısmındadır.

Buhârî bu hadîsi Sahîh'ırân birçok yerlerinde ayrı ayrı senedler ve bâzı lâfız farklılıklanyle getirmiştir. Meselâ Hayz, Hacc, Umre Kitâblan'nm değişik bâb-larındaki başlıklara hüccet olmak üzere getirmiştir. Burada Âişe'nin ya evvel­den ayrıca yapmak isteyip de başladığı fakat hayızlanması sebebiyle yapamadığı jımresînden dolayı keffâret olarak kurbân lâzım gelmediği -ki bu şık, Peygam-jber'in Âişe ve diğer kadınları adına sığır kestiği bilindiği için zayıftır-, veya hacc-dan sonra yaptığı umresinden dolayı kurbân lâzım gelmediğine delîl yapılmıştır. Bu hususta görüş ayrılıkları vardır:

Ne kurbân, ne sadaka, ne oruç tutmak lâzım geldi diyen, Âişe'nin ken­disi değil, kızkardeşi Esmâ'nın torunu ve bu hadîsin râvîsi olan Hişâm ibnu TJr-ve İbni'z-Zubeyr'dir. Ancak Hişâm'ın bu sözlerinde bir müşkil meydana geliyor: Âişe kıran haccı yapmış olsa da temettü' haccı yapmış olsa da, üzerine kıran kurbânı veya temettü' kurbânı kesmesi lâzım olduğuna -Dâvûd ez-Zâhİrî'den başka- bütün fakîhler müttefik olduğu hâlde nasıl olmuş da Âişe'ye bunların hiçbiri lâzım gelmemiş? Buna verilen cevâb da:

Hişâm, bunlardan hiçbirinin yapıldığına dâir kendisine hiçbir haber ulaş­amadığından, hiçbiri lâzım gelmediğini zannetmiş. Hâlbuki bir şeyin vukû'unu ; bilmemekle nefsüM-emrde olmadığına hükmetmek gerekmez. Nitekim Câbir'İn rivayetinde Peygamber'in Âişe ve diğer kadınları için sığır kurbânı kestiği bildi­rilmiştir, deniliyor (İbn Hacer, Aynî, Kastallânî).

Bâb başlığına delîlliği, hadîsin son kısmıdır. Burada umrenin fazîleti, sevabı; mâlî veya bedenî külfetin, yapılacak harcama ve uğranılacak yorgunluğun ne-viyle mütenâsib olacağı bildirilmiştir. Hadîsteki "Ev = Yâhud" edatı ya tenvî', yânî nev'ilendirmek için olup,Peygamber'in sözündendir.Yâhud da terdîd için­dir; râvînin zabtındaki tereddüdünü ifâde eder.

Başlıktaki hükme destek olmak üzere bütün hayır fiillerinin değeri, yükle­nilen mâlî ve bedenî külfetlere göre olduğu bildirilmiş ve bunun Allah'ın Kitâ-bı'ndan da doğrulayıcı delilleri olduğu gösterilmiştir:

''imân edenlerin, hicret edenlerin, Allah yolunda mattarıyle, canlanyle sa­vaşanların, Allah yanında derecesi çok büyüktür. Kurtuluşa erenler de işte bun­ların kendileridir"(et-Tevbe );

Hadîsin başlığa delil olan yeri "Orada umre niyetiyle ihrama girip telbiye et­sin" sözlerinden alınır. Çünkü bu kelâmda Veda tavafı yerine umre tavafı ile yetinilmiştir.

Hadîsin sonundaki "İnsanlar ve sabah namazından evvel veda tavafı ya­panlar hep harekelettiler" sözü, hâssın âmm üzerine atfıdır. Çünkü "İnsanlar" kelimesi veda tavafı yapmış olan taife ile hayızlı ve benzeri ma'ziretli olup da kendilerine veda tavafı lâzım gelmeyen taifeyi şâmildir.

Yânî insan haccda yapacağı terkleri, umrede de yapar; yâhud haccda yapacağı fiillerin bâzısını umrede de yapar.

Hadîsin bâb başlığına delîlliği, kişinin haccında Safa ile Merve arasında yapa cağı dolaşmayı umresinde de yapacağını belirtmiş olmasındadır. Bu hadîs "Sa­fa ile Merve arası dolaşmasının vucûbu bâbı"nda, bundan daha uzun birmetin ile, başka bir şenedle geçmişti. Orada bâzı bilgiler daha verilmiş idi.

Sufyân'ın rivayetini et-Taberî, Ebû Muâviye'nin rivayetini ise Müslim mevsû-len rivayet etmişlerdir.

Bu ta'lîk, Buhârî'nin "Ten'îm'den umre yapmak bâbi"nda mevsûlen getirdiği Câbir hadîsinin bir parçasıdır. Bâb başlığına hüccetliği, Peygamber'in bu sö­zünden "Umre yapan kişi Beyt'i ve Safa ile Merve'yi tavaf edip saçlarını kısal-tıncaya kadar ihramdan çıkmaz" ma'nâsi anlaşılmış olması yönündendir.

Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Buhârî bu hadîsi Hacc ve Magâzî Kitâb-lan'nda da getirmiştir.

Hadîsin bâb başlığına delîlliği, umre yapan kişinin Beyt'i yedi kerre dolaşması­nın ardından Safa ile Merve arasında yedi kerre dolaşmadıkça ihramdan çıka­mayacağını seafoodplus.info bilgiyi hem tbn Umer,hemde. Câbir vermişlerdir. Bu hadîs Namaz Kitâbı'nda "İbrahim'in Maakamı'nda namaz yeri edininiz bâbf'nda da geçmişti

Başlığa delîlliği "Beyt'i ve Safa ile Merve'yİ dolaştıktan sonra ihramdan çık!" emrindedir. Çünkü bu, umre yapan kişinin Beyt'i tavaf ve Safa ile Merve arası­nı sa'yden sonra ihramdan çıkacağını haber vermektedir.

Bu hadîs'' Peygamber zamanında ihrama girip telbiye eden kimse babı' 'n-da da geçmişti.

Beyt'e el sürmekten maksad, tavaftır. Tavaf, sa'y ve saç kısaltmaktan sonra ih­ramdan çıkıldığı hâlde, burada yalnız tavaf zikredilip de öbürlerinin terkedil-nıesi, açıkça bilinmiş olduklarından dolayıdır.

Hadîsin başlığa uygunluğu, onun tefsiri olmasıdır. Buhârî bunu Daavât (Dua­lar) Kitâbı'nda ve Cihâd Kitâbi'nda da getirmiştir. Peygamber yüksek irâdelere dayanan bütün seferlerde Allah'a bağlılık ve tevekkülünü; arzın değişiklikleri vesilesiyle İzhâr etmiş ve bunu bir örnek olarak sahâbîlerine göstermiş ve onla­rın irâdelerini zaman zaman böyle kuvvetlendirip yükseltmiştir.

Başlık iki kısmı şâmildir: Hadîsin ikinci kısma delâleti açıktır. İşte bunun için Buhârî, Kitâbu'l-Edeb'den önce o ikinci kısımla başlık koymuştur.

Hadîsin başlığa uygunluğu "Aşiyyeten" kelimesindedir. Bu kelime güneşin se­mânın ortasından batıya kaydığı zaman ile güneşin batmasına kadarki vaktin ismidir. Hattâ bir kavle göre yatsıya kadarki zamandır. Burada ilk ma'nâsı kas-dedilmiştir. Çünkü yatsı vakti, gecedir.

Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır.

et-Turuk, gece gelişi demektir. Bu lâfızdan gece ma'nâsı anlaşılmakla be­raber, bir de "Geceleyin" denilmesi te'kîd içindir.

Hadîsin başlığa uygunluğu "Devesini salıverirdi" ve "Binek hayvanını hareke­te getirir hızlandırırdı" sözlerindedir. Bâzı sarihler "Derecâtu'l-Medîne"yi Me­dine'nin yüksek yollan, bâzıları da Medine'nin yüksek binaları diye tefsîr .etmişlerdir. Müstemlî rivayetinde "Derecât" yerine "Devehât" gelmiştir ki, bu "Ulu Ağaç" demek olan "Devha"nın cem'idir.

Bu ziyâdeyi İmâm Ahmed ibn Hanbelmevsûlen rivayet etmiştir.

Hadîs, o âyetin nuzûl sebebini bildirmektedir; bâb başlığı da nuzûl sebebini bil dirmek İçin açılmıştır.

İbn Huzeyme ile Hâkim'in Sû/hA'Ierinde Câbir'den yaptıkları rivayet daha geniştir. Câbir şöyle demiştir: Kureyş bir hums yânî dînî asalet iddia edip, bunu tatbîk ediyordu. Asaleti hâiz olan Kureyşliler ve Harem halkı ihrama girdikle­rinde evlerine kapılarından girerler çıkarlardı. Fakat Ensâr ile Meder ve Veber ehli olanlar, yânî köylüler ve çadırda oturanlar ihrâmlı iken evlerinin ve çadır­larının kapılarından girip çıkmak hakkını hâiz değillerdi. Ya evlerinin arkaları­na açtıkları bir delikten girerler çıkarlar, veyâhud kurdukları bir merdivenden çıkıp inerlerdi. Çadır halkı da çadırlarının arkasından girip çıkarlardı. Bir kerre Rasûlullah, bulunduğu bir bustândan çıkarken, bustânm kapısından çıkmıştı. Beraberinde Ensâr'dan Kutbe ibn Âmir de çıkmıştı. Bunu görenler: Yâ Rasû-lallah! Kutbe fâcir birisidir, dînî asaleti yoktur; ne hakla seninle birlikte kapı­dan çıkıyor? demişlerdi (Umdetu'l-Kaarî, V, 33)

Bâb başlığı hadîsten bir parça olduğu için aralarındaki uygunluk meydandadır.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir