Vecd, vecit ya da ekstaz, kimi sözlüklerde Ruhun dünyevi gerçeklikten kurtulduğu kendinden geçme ve coşkunluk hali olarak tanımlanmakta olup, kişinin bilinci ve hafızası yerinde olmakla birlikte kendisine (dünyevi-fiziksel varlığına, duyumlara) ilişkin hiçbir algılamasının olmadığı ve kişinin tümüyle kendisi haricindeki bir nesne ya da varlıkla (hayal, ruh, ilah vs.) ilgi kurduğu nadir şuur hallerinden biridir. Parapsikoloji’de « değişik şuur halleri»nden biri olarak ele alınan vecd, spiritüalist sözlüklerde ise «ruh ile beden ilişkisinin belirli bir dereceye kadar gevşediği, dış dünya ile bağların kesildiği özel bir hal, bir degajman hali» olarak tanımlanır.
Şamanlar vecd tekniğini en iyi uygulayanlar arasında yer alırlar. Vecd haline daha çok, çeşitli gevşeme teknikleri kullanan şamanlarda ve mistiklerde rastlanmakla birlikte, vecd hali histerik afeksiyonlar, spazmodik hastalıklar, aşırı oruçlar, uzun tefekkürler, bazı bedensel egzersizler sırasında kendiliğinden de oluşabilir. Metapsişik deneylerde vecd hali manyetizma yoluyla yapay olarak oluşturulabilir. Manyetik vecd, manyetik hipnozun «en yüksek manyetik aşama» adı verilen halidir.
Vecd hali sırasında kişide bedensel hareketsizlikle birlikte, solunum ve dolaşımın yavaşlaması gözlemlenir. Mistikler, özellikle Sufiler, duyumsal uyaranlarla uyarılmamanın sözkonusu olduğu vecd sırasında yaşadıklarını «benliğin yok olması, şaşkınlık, sevinç, aşk, mutluluk» gibi sözcüklerle ifade etmeye çalışmışlarsa da, yaşadıkları deneyimin sözlerle ifade edilemeyeceğini, ancak bizzat yaşanılarak anlaşılabileceğini bildirmişlerdir. Vecd halindeki kişilerin kimi zaman rüyet denilen vizyonlar gördükleri de belirtilir.
Anlamlar
Köken
Sıkça zikredilen bir kelime olan vecd, ilahi aşkın insandaki tecellisine denir. Yani Allah aşkı insanı coşturur, kendinden geçirir.
Ruhun dünyadan kurtulması ve insanın kendisini tanımamasıdır.
“O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım” dizesinde Mehmet Akif Ersoy, zafere binaen şükür olarak vecd kelimesini kullanmıştır.
Bu mısrada şair kendini anlatıyor. Eğer uç farklı bir bakış açısıyla bakarsak bu mısra ve kıtayı yorumlayabiliriz. Şair önceki kıtalarda Türk milleti ve devletinin bağımsızlığını kaybetmesi işgale uğraması tehlikesinden sıkça söz ediyor. Bu tehlikeye şiir boyunca değiniliyor.
O kişiye uyarılar hatırlatmalar yapılıyor o kişiye sesleniliyor. Şair sekizinci kıtada o kişiden bir istektedilekte bulunuyordu. Mısranın başında ‘O zaman’ ifadesi kullanılıyor bu ifadeyle şairin sekizinci kıtadaki dileği isteği gerçekleşince yani bağımsızlık korununca demek isteniliyor.
Demek ki şairin isteği o kişi tarafından yerine getirilecek şairin dileği karşılık bulacak.
Mısranın devamında ilahi aşk şiddetli dini heyecanla secde eden bir nesneden ya da nesnelerden söz ediliyor. Belki de bu mısrada belirtilen anlam:
Şair vefat etmiş olmasına rağmen şairin amel defteri kapanmamış şairin ruhu ibadete Allaha yakarışa devam ediyor ya da şairin mezar taşı şair adına Allah’a secde ediyor ya da ülkemizde yaşayan Hak’ka tapan halkımız milletimiz bu mısrada dile getiriliyor mısranın genelinde belki de şairin o an yaşadığı ilahi aşkheyecan anlatılmaya çalışılıyor. Şair bu mısrada kabirdeki halinden ölümünden sonraki bir zamandan söz ediyor.
Mısranın düzyazıyla açılımını yaparsak ‘Eğer benim senden istediğim dileğim gerçekleşirse gerçekleştiği zaman’ şeklinde özetleyebiliriz.
RUH-I MÜCERRED: Maddesiz(soyut)ruh. NAAŞ: Ölü. ARŞ: İslam inanışına göre göğün en yüksek katı.
Vecd kelimesi, ''O zaman vecd ile bin secde eder- varsa- taşım,'' şeklinde İstiklal Marşımızda geçmektedir. Vecd kelimesinin buradaki anlamı;kendinden geçmek,ilahi aşka gelmek tarzında yorumlanabilir. Vecd kelimesi ile örnek cümle verelim: Savaş esnasında öyle bir vecde geldi ki,vurulduğunun farkına bile varamamıştı.
Vecd sözcüğü kimi yerlerde aşk ve aşktan gelen coşkunluk anlamında kullanılmaktadır. Bu aşk, tasavvuf edebiyatına göre ilahi aşk olarak nitelenir. Vecd ile anlatılmak istenen, ilahi aşktan gelen heyecandır. Kişi bu heyecana kapılarak kendisini unutacak durumda coşkulu olabilir.
Vecd kelime anlamı olarak hayranlık duyma, muhabbet, kendinden geçerek kendini unutacak kadar ilahi bir aşk hali, kısacası ilahi anlamda kendinden geçme ve ilahi aşk coşkunluğunu yaşama halidir.
Vecd, vecit ya da ekstaz, kimi sözlüklerde «ruhun dünyevi gerçeklikten kurtulduğu kendinden geçme ve coşkunluk hali» olarak tanımlanmakta olup, kişinin bilinci ve hafızası yerinde olmakla birlikte kendisine (dünyevi-fiziksel varlığına, duyumlara) ilişkin hiçbir algılamasının olmadığı ve kişinin tümüyle kendisi
vecd / وجد Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali. Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.
Evlenmemiş, bekâr: “Yavrum! Gençsin, dilbersin, mücerretsin.” -S. M. Alus. 3. sf. Katışık ve karışık olmayan.
Cevap: Ruh-i mücerret; gözle görülmeyen, saf ve soyut ruh anlamına gelir. Örnek cümle olarak İstiklal Marşı'nda geçen dizeyi yazalım. Fışkırır ruh-i mücerret gibi yerden naşım.
1. Elle tutulur, gözle görülür durumda olan, somut.
1. fizik. Bir ışık veya ısı kaynağından yayılan ışınların bir mercekten geçtikten yâhut bir çukur aynadan yansıdıktan sonra toplandığı yer, odak: Hele gözler iki mihrâk-ı semâvîdir ki / Bir şuâıyle alevlendiriyor idrâki (Mehmet Âkif'ten).
müşahhas ~ مشخص müşahhas (a. s. şahs'dan) : 1) teşhîs edilmiş, tanınmış, nev'i ve cinsi anlaşılmış. 2) şahıslanmış, şahıs suretine girmiş. 3) fels. *somut, fr.
1. 2. Sistemli bir şekilde bilinen veya gözlenen olayların ifâdesi ve açıklaması olarak öne sürülmüş veya kabul edilmiş düşünceler, ifâdeler sistemi; bir bilime temel olan fikirlerin sistematik ifâdesi hâlindeki kurallar bütünü, kuram, teori: Adıvar).
Cismânî olmayan, yalın, soyut güzellik.
Müşahhas bir hâdise hakkında hüküm vermeye davet olunan hâkim itiyatlar dan, pratik faideden, umumî siyasetten istihraç olunan mülâhazalar la hareket etmeye doğru bir temayül hissetmektedir: o ideal adale ti tahkik ile iktifa etmemektedir.
1. Bitişme. 2. Dokunma, değme, temas etme.
Tecrit, izolasyon veya hiçleşme, bir insanın dış dünyadan koparılarak kendi hâline bırakılması olayıdır. İlişkide bulunduğu topluluktan çıkarmak, sosyal ekonomik ve kültürel olarak yalnızlığa terk etme halidir.
askerden tecrit, gayri askeri hale getirme.
Yalnız başına bırakma, soyutlama.