veda hutbesinin içerdiği evrensel prensipler / Veda Hutbesi’nden çıkarılabilecek çeşitli evrensel ilkeler nelerdir, arkadaşlarınızla tartışınız

Veda Hutbesinin Içerdiği Evrensel Prensipler

veda hutbesinin içerdiği evrensel prensipler

Veda Hutbesi Nedir? Tam Metin İle Veda Hutbesinin Maddeleri Ve Öğütleri

Haberin Devamı

Veda Hutbesi Nedir? 

Veda Hutbesi, Hz. Muhammed'in vefat etmeden önce Mina ve Arafat'ta yaptığı son hutbelere verilen isimdir. Peygamber efendimizin yaptığı 4 ayrı hutbenin terkibinden oluşur. 

Veda Hutbesi Ne Zaman Okundu? 

Veda Hutbesi Hz. Muhammed'in son haccı sırasında 6 Mart 632 tarihinde yaklaşık 120 bin Müslümana karşı okunmuştur. 

Veda Hutbesinin Maddeleri ve Öğütleri 

1- Bütün Müslümanlar kardeştir: 

Veda hutbesinin ilk ve en önemli maddelerinden biri tüm Müslümanların kardeş olmasıdır. Kardeşlerin birbirlerini gözetip korumakla mükellef olduğunu söyleyen peygamber efendimiz, tüm müminlerin barış içinde yaşaması gerektiğini öğütlemiştir. 

2- Riba ayağımın altındadır: 

Ribanın günümüzdeki karşılığı faiz ve tefeciliktir. İslam, her türlü faizi tefecilik ile eş değer tutmuş ve en büyük günahlardan biri saymıştır. Emek verilmeden elde edilen kazanç haramdır ve başkalarının hakkına girmek demektir.

Haberin Devamı

3- Tüm insanlar eşittir: 

Hz. Muhammed, bütün insanların Hz. Adem'den geldiğini ve Hz. Adem'in de topraktan yaratıldığını vurgulamıştır. Bir milletin bir millete, bir kabilenin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük Kuran'ı Kerim'de Allah'ın da bildirdiği üzere, sadece takva iledir. Bunun dışında ırka ve mezhebe dayalı herhangi bir üstünlük söz konusu edilemez. 

4- Zina haramdır: 

Zina, hem aile hem de toplum yapısına zarar veren en büyük günahlardan biridir. 

5- Kan davaları kaldırılmıştır: 

Hz. Muhammed peygamberliği boyunca insanların arasında yaşanan anlaşmazlıklarda adaletle hükmetti. Bir cahiliye dönemi adeti olan kan davalarını kaldıran peygamber efendimiz, her türlü anlaşmazlığın adilane bir şekilde çözüme kavuşturulmasını öğütledi. 

6- Müslümanların can ve mal güvenliği koruma altındadır: 

İslam'ın hüküm sürdüğü topraklarda kimse kimsenin canına kast edemez. Helal yolla kazanılan mallar da koruma altına alınmıştır. 

Veda Hutbesinin Önemi 

Veda Hutbesi, Hz. Muhammed'in tün insanlığa verdiği evrensel mesajlarla doludur. Her maddesi günümüzde geçerliliğini korumaktadır. İnsanın temel hak ve özgürlüklerini içeren bu hutbe, tüm İslam alemi için son derece önemlidir.

Veda hutbesindeki başlıca konular

Veda hutbesindeki başlıca konular

Kayıtsız Üye
veda hutbesindeki başlıca konular nelerdir?


Cevap: Veda hutbesindeki başlıca konular

Muhasibi
1) Malın,canın,namusun mukaddes olduğu ve korunduğu

2) Cahiliyye adetlerine geri dönülmemesi gerektiği ve hesap gününün olduğu

3) Emanetin teslim edilmesi gerektiği

4) Faizin kaldırılması

5) Kan davalarının kaldırılması

6) Şeytana karşı uyanık olunması ve ona uyulmaması gerektiği

7) Kadınların ve erkeklerin birbirleri üzerindeki hakları

8) Kur’an ve Sünnete sarılmanın önemi ve neticesi

9) Müslümanın müslümana kanının,malının helal olmadığı

10) Zinanın kötülüğü ve çocuğun sahipliğinin kimin olduğu

11) Kimsenin kimseye üstün olmadığını ve üstünlüğün takva ile olduğu

12) Allah’a hicbir seyi ortak kosmayacaksiniz.

13) Allah’in haram ve dokunulmaz kildigi cani, haksiz yere öldürmeyeceksiniz.

14) Zina etmeyeceksiniz

15) Hirsizlik yapmayacaksiniiz.

16) Efendimizin (sav) müslümanları Allah (cc) huzurunda şahit göstermesi..


veda hutbesinin ana konuları

Bu kategoride yer alan Ümre farz mıdır sünnet midir? başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.

Benzer Yazılar:

Hz. Peygamber'in (sav) hicretten sonra yaptığı ilk ve tek haccı genelde Vedâ Haccı olarak adlandırılır. O, bu haccı esnasında Arafat başta olmak üzere değişik zemin ve zamanlarda hitabelerde bulundu. Bu konuşmalar daha sonra Vedâ Hutbesi başlığı altında toplandı. Allah Rasûlü (as), kendisinin rasûller ve peygamberler zincirinin son halkası olduğunu biliyordu. O, bunun ashabıyla ve ümmetiyle dünyada bir araya geldiği, insanlığa mesajını ulaştırabileceği son haccı olduğunu da sanki biliyor ve insanlarla vedalaşıyordu. Allah'ın son elçisi sıfatıyla kendinden önce gelip geçen peygamber kardeşlerinin ardından ümmetlerinin içine düştüğü dini, dünyevi yanlış ve sapmaları tespit etmiş olan Hz. Muhammed, ashabının şahsında ümmetine hatta bütün insanlığa hitap ederek uyarılarda bulundu.

Allah Rasûlü (s.a.v.) hicretten sonra yaptığı bu hacdan yaklaşık 3 ay sonra vefat etti.

Allah Rasulü (s.a.v.) hayatı boyunca Müslümanların birlik ve beraberliğini sağlayıcı unsurlara önem verip bu hususun altını çizdi. Nitekim Vedâ Hutbesi'nde de yine bunu vurguluyor ve uyarılarına buradan başlıyor ve sözlerini öylece sürdürüyor.

Hz. Peygamber'in Medine'de farklı inanç mensupları ve etnik gruplarla yaptığı Medine Sözleşmesi başta olmak üzere, hayatı boyunca etrafındaki insanlara karşı davranışları, farklı inanç gruplarıyla ve toplumsal sınıflara mensup insanlarla ilişkileri ve bu konudaki tavsiyeleri, insan hakları açısından büyük öneme sahip olan belge ve uygulama örnekleri olmakla birlikte, onun risaleti boyunca ortaya koyduğu uygulamaların hâsılı ve teorik çerçevesi mahiyetinde olan Veda Hutbesi, insan hakları açısından en önemli belgedir.

Veda Hutbesi'ndeki temel insan hakları

Veda Hutbesi, -müstakil bir insan hakları beyannamesi olarak nitelendirilmese de- bütün insanlara yönelik olarak temel insan haklarını içeren evrensel mesajların verildiği bir vesikadır. Bu anlamda, temel insan hakları düşüncesinin oluşmasında ve benimsenmesinde önemli bir adım oldu.

1.Yaşama hakkı

"Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz Mekke nasıl kutsal bir şehir ise canlarınız, mallarınız, namus ve şerefiniz de öylece mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur."

Her bireyin yaşama hakkı vardır. Doğuştan sahip olunan haklardan biri olan hayatın dokunulmazlığı ve yaşama hakkı tüm insanlar için zorunlu bir haktır. Zira yaşama hakkı elinden alınan bir kişinin başka haklara sahip olması söz konusu değil. İslam da, insanlar arasında din ayrımı yapmaksızın bu konuda kurallar oluşturdu. Veda hutbesindeki bu cümlelerden hayatın dokunulmazlığı prensibinin olduğu sonucuna varılır. Kur'an-ı Kerim'de "Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın öldürülmesini haram (yasak) kıldığı cana kıymayın…" (İsra, 17/33.) buyrulur. Yani birtakım hukuki sebepler dışında insanların canları dokunulmazdır. Zaten bu hukuki yetki de tamamen devlete verilir. Kişilerin böyle bir ceza vermesi mümkün değildir.

Bireyin doğuştan sahip olduğu haklardan biri belki de en önemlisi yaşam hakkıdır. Irkı, rengi, dili, cinsiyeti ne olursa olsun tüm insanların hayat hakkının olduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 3. Maddesinde de vurgulanır. Tüm insanların hayatı kendi hayatımız gibi kutsal ve dokunulmazdır.

2. Mülkiyet hakkı

"…mallarınız... Öylece mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur."

Mülkiyet, insanın bir mala, bir nesneye ve bir eşyaya sahip olmasını ifade eder. Mülkiyet hakkı ise insanın sahip olduğu şeyleri kullanma yetkisi ve sorumluluğudur. İslam özel mülkiyeti, kişilerin mal mülk sahibi olmalarını, helal kazanç, hibe, miras gibi meşru yollardan elde edilmiş olmak şartıyla caiz görmüş ve mülkiyet hakkını korumak için tedbirler alır. Mal edinme ve muhafaza da en önemli haklardan biridir. Hz. Peygamber Veda Hutbesinde yukarıdaki cümleyle insanın mülkiyet hakkına sahip olduğunu, meşru ölçüler içerisinde dilediği gibi mal edinme ve bu malı tasarruf etme hakkına sahip olduğunu ve haksız yere elinden alınamayacağını vurgular. Mülkiyet, İslam dininin caiz gördüğü çalışma, miras ve ticaret gibi meşru bir yoldan edinilmiş olmalıdır. Bu nedenle, hırsızlık, kumar, rüşvet, ihtikâr ve tefecilik gibi İslam'ın meşru saymadığı yollardan mülk edinmek caiz değildir. İslam'da hırsızlığın yasaklanması ve buna verilen cezalar da aslında malın korunmasına yönelik tedbirlerdir. Nitekim Kur'an'da; "Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla (haram yollarla) değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yiyin." (Nisa, 4/29.) diye buyrularak mülkiyet hakkı garanti altına alınmış ve kişinin mülkiyet hakkına tecavüz yasaklar.

3. İffet/namus dokunulmazlığı

Hz. Peygamber'in Veda Hutbesi'nde vurguladığı "…namus ve şerefiniz de öylece mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur." ifadesi ile ırz ve namusun dokunulmaz olduğunu açık bir şekilde ortaya koyar.

İnsanların sahip olduğu dokunulmazlıklardan biri de ırz ve namus kavramlarıdır. Irz, başkaları tarafından saygı gösterilmesi gereken iffet ve şeref; namus ise edep, hayâ ve iffet şeklinde tanımlanır. Kişinin özel hayatı ile ilgili tecessüs, gizli hallerinin araştırılması, aile içi ilişkileri ve aile hayatına ilişkin sırların ifşa edilmesi gibi hususlar haram kılınmış ve yasaklanmıştır. Hz. Peygamber konuyla alakalı bir hadis-i şerifinde; "Kim malını, canını, dinini, ırz ve namusunu korumak için mücadele ederken öldürülürse o şehittir." (Buhari, Mezalim, 33.) buyurarak, bunları koruma noktasında aile bireylerine meşru müdafaa hakkı tanır. Bu açıklama, can, mal, ırz ve namus gibi hususiyetlerin insan için ne kadar önemli ve dokunulmaz olduklarının bir göstergesidir.

4. Eşitlik hakkı

"Ey insanlar! Rabbiniz bir, babanız birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah katından en değerli olanınız, O'na en çok saygı gösterip, emirlerine uyanınızdır. Arap'ın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. (Eğer varsa) bu, ancak takva iledir..."

Eşitlik, insan onuruna yaraşan ve bireylere mutlaka sağlanması gereken bir nimettir ve en önemli haktır. Bu hakka insanlar ancak asırlar süren kan ve gözyaşlarıyla dolu mücadelelerden sonra kavuşabildi. İlk Çağ tamamen, Orta Çağ ise, büyük kısmı itibarıyla eşitliğin değil, eşitsizliğin hâkim olduğu devirlerdi. Hatta XX. asrın başlarında Amerika gibi devletlerde bile ırk ayrımı, yani siyah-beyaz ayrımı yapıldı ve pek çok ülkede hâlâ devam eder.

İslam'da tüm insanlar, insan olmaları hasebiyle eşittir. Hiç kimsenin kimseye bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük konusunda tek ölçüt takvadır. Bu durum Kur'an'da şöyle ifade edilmektedir: "Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır." (Hucurat, 49/13.)

Hz. Peygamber'in Veda Hutbesi'nde insanların birbirinden üstün olmadığını ifade ettiği veciz sözler, bütün insanların yaratılış itibarıyla ve insan olmaları hasebiyle birbirlerine eşit olduklarını net bir şekilde ortaya koyar. Yine Hz. Peygamber'in, bir başka hadisinde; "İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittirler." (Acluni, Keşfü'l-Hafa, Hadis no: 2847.) buyurması, bu yargıyı perçinler.

PEYGAMBERİMİZ VE GENÇLER

İnsanlar aynı zamanda kanun önünde de eşittirler. Bundan maksat, insanların hukuki münasebetlerde, yani haklardan istifade ve yükümlülükleri ifada eşit olduklarını kabul etmektir. Yani renk, dil, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç sebebiyle insanlar arasında ayırım yapılamaz. Nitekim Kureyş'ten asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. Bu durum ailesine ağır gelmiş ve cezasını affettirmek için bir yol arıyorlardı. Sonunda Rasulüllah'ın dostu Üsame'yi elçi olarak gönderdiler. O, durumu arz ettikten sonra, Hz. Peygamber bundan hoşlanmamış ve "Sizden önceki milletlerin helak olmalarının sebebi şudur ki; içlerinden şerefli birisi hırsızlık edince onu bırakır, cezalandırmazlar; zayıf birisi hırsızlık edince ona el kesme cezası uygularlardı. Allah'a yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fatıma da hırsızlık etse, şüphesiz onun da elini keserdim." (Müslim, Hudud, 8.) buyurmak suretiyle herkesin kanun önünde de eşit olduğunu ifade etmiştir.

Allah (c.c.) insanı şerefli ve üstün bir varlık olarak yarattı ve ona insanca yaşayabilmesi için her türlü hak ve sorumluluğu kendisine tanıdı. Veda Hutbesi, hem insanın kendisinin sahip olduğu temel hak ve hürriyetleri, hem de başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması ve hak tecavüzü yapılmaması için insanlara yol gösteren muhteşem bir manifestodur.

VEDA HUTBESİ

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Vedâ haccında, 9 Zilhicce Cuma günü zevâlden sonra Kasvâ adlı devesi üzerinde, Arafat Vâdisi'nin ortasında 124 bin Müslümanın şahsında bütün insanlığa şöyle hitap etti:

"Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamd eder, O'ndan yardım isteriz. Allah kime hidâyet ederse, artık onu kimse saptıramaz. Sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki; Allah'tan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür."

"Ey insanlar!

Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

Ashabım!

Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O'da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakin benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

Ashabım!

Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmutallib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.

Ashabım!

Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu Iyas bin Rabia'nın kan davasıdır.

Ey insanlar!

Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

Ey insanlar!

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Ey mü'minler!

Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur-ân-i Kerim ve Peygamberin sünnetidir.

Mü'minler!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman'a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.

Ey insanlar!

Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır.

Ey insanlar!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.

Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:

- Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.

- Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.

- Zina etmeyeceksiniz.

- Hırsızlık yapmayacaksınız.

İnsanlar!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

Sahabe-i Kiram birden söyle dediler:

"Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şahadet ederiz!"

Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) şahadet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve söyle buyurdu:

"Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab!

Derlenmiştir.

Son Peygamber'in (S.A.V.) Son Mesajı Olarak Vedâ Hutbesi- Ahmet Özdemir

Diyanet Dergi

Diyanet işleri Başkanlığı

TDV

İslam’ın İnsan Haklarına Seslenişi: Veda Hutbesi

Öz

Var oluşundan günümüze kadar olan süreç içerisinde insanoğlu, temel haklarına sahip olmak ve bunları korumak adına çok ciddi mücadeleler göstermiştir. Dinlerin getirdiği birtakım esaslar ile tarih çizgisinde meydana gelen çeşitli vakalar sonucunda insanı asıl değerine kavuşturan insan hak ve özgürlükleri ortaya çıkmıştır. Günümüze geldikçe insan hak ve özgürlüklerine verilen kıymet artmış ve bunlar artık bugün birçok sözleşmenin ve devletlerin anayasalarının temel taşı haline gelmiştir.

Bu çalışmamızda insan hak ve özgürlükleri konusunda bir devrim niteliği taşıyan ve insanlığın adeta zaferi olan Veda Hutbesi ele alınacaktır. İlk etapta insan haklarının doğuşu, gelişimi ve etkilerinden, ardından Veda Hutbesi öncesinde Arap toplumundaki genel durumdan, akabinde de Veda Haccından ve Veda Hutbesinde yer alan birtakım haklardan ve yükümlülüklerden; bunların temel izahından ve meydana gelmesindeki etmenlerden bahsedilecektir.

Anahtar Kelimeler: Veda Hutbesi, İslamiyet, cahiliye, hak, özgürlük

Giriş

Günümüz dünyasının yükselen değerlerinden biri olan “insan hakları” demokratik toplumların vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edilmektedir. Peki insan hakları tam olarak ne anlama gelmektedir? İnsan hakları, insanın sadece insan olmasından dolayı; din, dil, renk, ırk, cinsiyet, statü gözetilmeden kendisine tanınan hakları ifade etmektedir. Bir diğer ifadeyle de bireylerin, otoriteye karşı siyasi talepleridir. Bir insanın, haklara sahip olması için insan olmasından başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Bundan dolayı insan hakları, insanın doğuştan sahip olduğu haklardır.

Zaman zaman Müslüman kesimlerde anayasa ruhunun bilinmemesinden kaynaklanan anayasanın varlığının küçümsenmesi ve gereksiz görülmesi durumu oluşabilmektedir. Oysa Anayasa, en az insanın temel ihtiyaçları kadar önemli bir meseledir. Anayasa toplumsal bir sözleşmedir ve bu toplumsal sözleşmenin çekirdeğini oluşturan şey ise “insan hakları”dır. İnsan hakları; dünya üzerinde kimsenin tartışamayacağı, yargılayamayacağı, el koyamayacağı ve erteleyemeyeceği haklardır. Zira insan bu haklara sahip olamazsa insan olmasının da bir değeri ve anlamı kalmayacaktır. Bu haklar yaşama hakkı, din ve inanç özgürlüğü, mülk edinme hakkı, seyahat hakkı, teşebbüs hakkı, adil yargılanma hakkı, düşünce hakkı ve ifade özgürlüğü gibi haklardır. Allah tarafından da insanlara yaradılışı nedeniyle dünyaya gelişinden itibaren bu haklar tanınmış ve Kur’an-ı Kerim’de bunlara hudûdullah denmiştir. Meclislerde istişare sonucunda çıkarılan yasalar da hudûdullahın sınırına giremez, bu hakları engelleyici ve menedici olamaz. Baktığımızda da zaten dünya tarihinde haklar ile ilgili ilk belge Kur’an-ı Kerim’i ve bunun bildirge haline gelmiş versiyonu ve anayasası olarak da Veda Hutbesini görmekteyiz. (Bozkurt, 2021)

İslam hukuku anlayışında insanlar, dünyadaki fiillerinden sorumlu varlıklar olduğu için kendilerine, vahiy aracılığıyla doğru yolu göstermeleri için Allah tarafından peygamberler gönderilmiştir. İlk insan Hz. Adem’den başlayarak gelen peygamberlik görevi Hz. Muhammed (s. a. v.) ile son bulmuştur. İslam dinini yaymak için gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.), bu kutsal görevi M.S. 610 yılında devralarak tam 23 yıl boyunca insanlığı aydınlatmış ve kıyamete kadar da aydınlatmaya devam edecektir. (Fırat, 2019, s. 75)  Hz. Muhammed (s.a.v.) ile ashabı ilk vahiyden itibaren tüm sıkıntılara göğüs gererek bu yolda kararlı ve emin adımlarla ilerlemişler ve bunun sonucunda da adalet, eşitlik, hak, hukuk ve ahlak gibi değerleri öğretme şerefine nail olmuşlardır.

Hicretin 6.yılında Kabe’yi ziyaret etmek için Medine’den Mekke’ye doğru yola çıkan Hz. Muhammed (s.a.v.) ve ashabı, bu haberi alan Mekkeli Müşriklerin süvarileriyle karşılaşmışlardır. Kureyşlilerin, Müslümanların Mekke’ye girmelerine izin vermemesi üzerine iki taraf arasında şartları çoğunlukla Müslümanların aleyhine olan Hudeybiye Antlaşması imzalanmıştır. (Berki ve Keskioğlu, 2014, s. 323-330)

İmzalanan Hudeybiye Antlaşması’nın Müslümanların gelecek yıl Kabe’yi ziyaret edebileceklerini ifade eden maddesi doğrultusunda Hicretin 7.yılında Müslümanlar Kabe’yi ziyaret etmişler; bu üç gün gibi kısa ziyaret süresinde Hz. Muhammed (s.a.v.)’in can ve mal güvenliği, din ve vicdan hürriyeti, konut dokunulmazlığı ve mülkiyet hakkı gibi insan haklarına gösterdiği saygı, İslamiyet’in insan haklarına verdiği değerin ilk belirgin örneğini teşkil etmiş ve bu durum birçok Mekkelinin kalbini İslamiyet dinine girme arzusuyla doldurmuştur.

Müslümanların itibarlanmasını ve elde ettiği zaferleri Müşrikler hazmedememiş ve bunun üzerine Beni Bekr kabilesi Müslümanların himayesi altında olan Huzaalılara saldırıp katliamlar yapmışlardır. Mekkelilerin bu hareketi Hudeybiye Antlaşması’nı resmen ihlal etmiş olduklarını göstermiştir. (Suruç, 2020, s. 671) Bunu duyan Hz. Muhammed (s.a.v.), 10.000 kişilik ordusu ile antlaşmalara uyma kuralını askıya alarak Hicret’in 8.yılında Ramazan’ın 10.gününde Mekke’yi fethetmiştir.

Hz. Muhammed (s.a.v.), Mekke’ye ayak bastığında burada bir fetih hutbesi okumuştur. Tevhit dinini ilan ederek şirki ortadan kaldırmış ve cahiliye davalarını yasaklamıştır. Zümrelere, sınıflara bakmaksızın insanlar arasında eşitlik olduğunu vurgulamış, kan dökmeyi yasaklayarak can güvenliğini ve yaşama hürriyetini teminat altına almış, İslamiyet’in esaslarını ve kurallarını anlatarak güzel ahlakın timsali olduğunu adeta bir kez daha göstermiştir. (Suruç, 2020, s. 693-697)

Bir İnsanlık Devrimi: Veda Hutbesi

Veda Hutbesi, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hicri 10.yılda hac görevini yerine getirmek için geldiği Mekke’de Veda Haccı sırasında okuduğu hutbelerdir. Bu hutbe; insan hak, özgürlük ve yükümlülüklerinden bahseden temel bir kanun ve Peygamberimizin (s.a.v.) vasiyeti niteliğindedir. Peygamberimiz (s.a.v.), Veda Hutbesi ile adeta İslam dininin esaslarını dile getirmiş gibidir. Veda hutbesi; insanlar arasında ırk, din, dil, renk gözetmeksizin vurguladığı eşitlik prensibi ve can ve mal güvenliğine verdiği değer ile adeta cahiliye döneminin karanlık geleneklerini yıkmış ve her biri devrim niteliği taşıyan esaslar getirmiştir. Bu yönüyle o günün ve geleceğin hukukuna, idaresine ve siyasetine kaynaklık etmiş ve ışık olmuştur. (Özbuğday, 1998, s. 8-11)

Veda Hutbesinde Yer Alan Hak ve Özgürlükleri

1. Yaşama Hakkı ve Can Güvenliği

Yaşama hakkı, insanlara doğuştan tanınan ve vazgeçilmez nitelikte bir haktır. Dinler insan yaşamının sürdürülebilmesine önem verirken devletlerin hukuk sistemleri de yaşama hakkının korunması ve can güvenliğinin sağlanması yönünde esaslara yer vermişlerdir. İslam hukuku da insanların müslüman-gayrimüslim ayrımı yapmadan her insan için yaşama hakkının vazgeçilmez olduğunu, insanların bu hakka sahip olması ve bu haklarının korunması gerektiğini vurgulamıştır. (Fırat, 2019, s. 99) Veda Hutbesinde geçen Peygamberimizin (s.a.v.) “İnsanlar! Bu günlerininiz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.” (Suruç, 2020, s. 800) cümlesi bu ifadeyi vurgular niteliktedir.

Ayrıca veda hutbesinde geçen “Ashabım! Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır
(Suruç, 2020, s.800) ifadesi yaşama hakkı, kişi dokunulmazlığı, toplum refahı ve sosyal güven ile doğrudan bağlantılıdır. Toplumu bozan kan davalarının kaldırılması yerini kardeşlik ve beraberliğe bırakmıştır. (Özbuğday, 1998, s. 9)

2. İnsan Onurunun Korunması

Kur’an-ı Kerim’de insanın en değerli varlık olduğu ve kainattaki eşsiz düzenin onun emrinde olduğu belirtilmiştir. Yaratılanlar arasında en şerefli varlık insandır. Bundan dolayı insanların aşağılanması, hakarete uğraması, onur ve şerefinin, ırz ve namusunun zedelenmesi, onlara karşı yalan, iftira, gıybet, işkence, haset, baskıda bulunulması kabul edilebilir değildir. Hz. Muhammed (s.a.v.), insanın onurunun Kâbe ve Hac ibadeti kadar kutsal, saygıdeğer ve dokunulmaz olduğunu vurgulamıştır. (Adıgüzel, 2016, s. 91-92)

3. Mal Güvenliği ve Mülkiyet Hakkı

Mülkiyet hakkı, insanların eşya üzerinde sahip olabileceği en temel hak ve en az yaşama hakkı kadar sahip olunması önemli olan bir haktır. Günümüzde hemen hemen bütün anayasalarda ve sözleşmelerde kendisine yer verilen mülkiyet hakkına, İslam hukukunda da yer verilmiş, malların korunması ve dokunulmazlığı hususunda büyük bir özen gösterilmiştir. (Fırat, 2019, s. 112)

Veda Hutbesinde geçen
mallarınız her türlü tecavüzden korunmuştur.”
ifadesi mülkiyet hakkının tabi bir hak olduğunu ve insanların mallarının teminat altına alındığını, tecavüz ve yağmadan korunduğunu, haksız yollarla elde edilemeyeceğini ancak meşru yollarla elde edilebileceğini vurgulamaktadır. (Özbuğday, 1998, s. 9) Kur’an-ı Kerim’de de Allah Bakara Suresi’nin 188. ayetinde şu şekilde buyurarak bu hakka saygılı olunması gerektiğini, rüşvet ve gasp ile sahiplerinin ellerinden alınmaması gerektiğini söylemiştir: “Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile, günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını yemeniz için onun bir parçasını yetkililere aktarmayın.”

İslam hukukunda eman; can ve mal güvenliğinin sağlanmasını isteyen taraf olarak kadın veya erkek, Müslüman veya gayrimüslim olabilir, bu konuda insanlar arasında herhangi bir ayrım gözetilemez. Hatta erkeğe verilen eman, hem kendisinin hem de aile bireylerinin can ve mal güvenliğini hukuken teminat altına almaktadır. (Ez-Zühayli, 1995, s. 79-81)

Kur’an-ı Kerim’de faiz sert bir dille yasaklanmıştır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) de toplumu ve mal varlığını yiyip bitiren faiz belasının kötülüğünü vurgulayarak insanların faiz konusunda dikkatli davranmalarını, harama girmemelerini, kimseye haksızlık yapmamalarını ve kazançlarını helal yollarla elde etmelerini söylemiştir. (Fırat, 2019, s. 116-117) Veda Hutbesinde söylediği “Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır! Lakin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız. Allah’ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin adetin her türlüsü ayağımın altındadır!..” (Suruç, 2020, s. 800) sözleriyle tembelleştiren ve sömüren faizi en sert biçimde yasaklamış ve emanet ile borcun ehemmiyetini dile getirmiştir.

Mülkiyet hakkının bünyesinde bulunan en önemli mali haklardan birisi de miras hakkıdır. Miras hakkı, günümüzde anayasalarda ve uluslararası sözleşmelerde kendisine yer bulmuş bir haktır. İslamiyet’ten önce miras hakkı, sadece erkeklere tanınmış iken İslamiyet’in gelmesiyle miras hakkına ilişkin yenilikler yapılmıştır. Miras hakkında hem birçok ayet hem de birçok hadis bulunmaktadır; bunun önemi Veda Hutbesinde de dile getirilmiştir

4. Eşitlik İlkesi

Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde insanların yaratılışından, hepsinin aynı atadan ve aynı özden geldiğinden bahsedilmiştir. İnsanlar arasındaki üstünlük yalnızca takvada ve Allah’a olan bağlılıktadır, bunun haricinde tüm insanlar Allah katında eşittir. İnsanların iyi veya kötü olmaları, doğdukları yerlerden, soylarından, renklerinden, ırklarından, konuştukları dillerden kaynaklanmamakta; işledikleri amellere göre belirlenmektedir. (Adıgüzel, 2016, s. 101-102)

Peygamberimiz (s.a.v.), İslamiyet’ten önceki cahiliye döneminde gözetilen soy ve kabile üstünlüğünü, renk, cinsiyet, dil ayrımını kaldırarak insanlar arasındaki üstünlüğün yalnızca takva ile olacağını dile getirmiştir. Nitekim Veda Hutbesinde söylediği “Ey insanalar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız; Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Arap’ın Arap olmayana – takvadan başka – bir üstünlüğü yoktur.” (Suruç, 2020, s. 801) sözleri bunu açıkça göstermektedir. Arap toplumunda insanların kabilesiyle ve aşiretiyle, mal varlığıyla övünmesi, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in eşitlik ile ilgili haykırışlarıyla yerle bir olmuş ve böylece yepyeni bir düzen tahsis edilmiştir. Arap toplumunda soy üstünlüğü, kabile yarışı ortaya çıkmışken Hz. Muhammed Veda Hutbesinde
Her Müslüman diğer Müslümanın kardeşidir. Bütün müminler kardeştir.”
(Berki ve Keskioğlu, 2014, s. 430) diyerek cahiliyenin kötü adetlerini kaldırarak yerine eşitlik ilkesini yerleştirmiştir.

Peygamberimizin (s.a.v.) Veda Hutbesinde köleler hakkında söylediği ifade de sınıflar arası eşitsizliğe bir kez daha yıkıcı bir etkide bulunmuştur: “Kölelere gelince: Onlara kendi yediklerinizden yedirin ve giydiklerinizden giydirin. Affedemeyeceğiniz bir hatayı işlerlerse onlardan ayrılın, onlar da Allah’ın kullarıdır ve kötü muameleye layık değillerdir.” (Berki ve Keskioğlu, 2014, s. 430)

İslamiyet’teki eşitlik kavramının bir diğer sonucu da insanların adalet önünde eşit olmalarıdır. Hem Kur’an-ı Kerim’in hem de Peygamberimizin (s.a.v.) vurguladığı başlıca konulardan biridir. Peygamberimizin (s.a.v.) vahiy kaynaklı adalet önünde eşitlik anlayışı hem o zamanlara hem de günümüze ışık tutar nitelikte olmuştur. (Fırat, 2019, s. 111)

5. Kadın Hakları

Kur’an-ı Kerim’de kadınların ve erkeklerin Allah tarafından aynı özden ve birbirinin tamamlayıcısı olarak yaratıldığından bahsedilmektedir. Bununla beraber bütün insanların birbirinden farklı yaratıldığından, birbirlerinden üstün ve farklı yönleri olduğundan da bahsedilmektedir. Hem insanlar arasında hem de aile içinde bu farklılıklar göz önünde bulundurulmalıdır çünkü insanlar bu farklılıklarından dolayı birbirlerine karşı sorumluluk altındadırlar ve bu sorumlulukları yerine getirmemeleri durumunda çeşitli yaptırımlarla karşılaşmaktadırlar. (Adıgüzel, 2016, s. 98)

Veda Hutbesinde Hz. Muhammed (s.a.v.)’in özellikle belirttiği konulardan biri de kadın hakları ve ailenin temelini oluşturan karı-koca haklarıdır. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bu konu ile ilgili Veda Hutbesinde geçen sözleri şu şekildedir: “Ey halk, sizin kadınlarınız üzerinde birtakım haklarınız vardır. Onlar sizin haklarınıza riayet etmelidirler. Onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Onlara karşı iyi davranınız. Eşlerinize şefkatle muamele edin. Siz onları Allah’ın ahdi ile aldınız. Onlar size Allah’ın ahdiyle helal olmuştur.” (Berki ve Keskioğlu, 2014, s. 430)

İslamiyet’ten önce cahiliye devrinde kadın, hemen hemen değersiz bir varlık olarak görülmüş ve horlanmıştır. Kız çocukları diri diri toprağa gömülmüş, öldürülmeyenler ise cariye olarak satılmış ve miras, mülkiyet gibi temel haklardan yoksun bırakılmıştır. Cahiliye döneminin bu insanlık dışı tutumu, İslamiyet ile reddedilmiş ve kadınlara bazı hususlarda pozitif ayrımcılık tanınarak sosyal bir konum oluşturulmuştur. Bunun dışında insana insan olduğu için tanınan yaşama, mülkiyet, miras, konut dokunulmazlığı, aile kurma, özel hayatın gizliliği, fiil ehliyeti gibi haklar erkeklere ve kadınlara eşit bir şekilde tanınmış ve bu konuda kesinlikle bir cinsiyet ayrımı gözetilmemiştir. Peygamberimizin (s.a.v.) Veda Hutbesine başlarken “Ey insanlar!” şeklindeki hitabı da bu konuda dikkate değer başka bir husustur. (Fırat, 2019, s. 133-134)

Peygamberimiz (s.a.v.), kadınların fiziki, sosyal ve psikolojik yönden güçsüz kalıp haklarının gasp edilmesi ihtimaline set çekmek adına onlar için “Allah’ın emaneti” ifadesini kullanmış ve bunu hem Veda Hutbesinde hem de tüm yaşamı boyunca dile getirmiştir. Ardından ise karı ve kocanın birbirleri üzerindeki haklardan bahsederek aile içindeki esasları belirtmiştir. Kocanın karısı üzerindeki hakları iffetin korunması, aile içi sırların saklanması, evin yabancılara karşı korunması gibi hususlar iken kadının kocası üzerindeki hakları da evin geçindirilmesi, nafaka temini gibi hususlardır. (Dam ve Karataş, 2014, s. 68)

Sonuç olarak Peygamberimizin (s.a.v.) gerek Veda Hutbesindeki ifadeleri gerekse tüm yaşamında kullandığı ifadeler kadınlar açısından bir devrim niteliğinde olup tarihte hiçbir kişi tarafından dile getirilmemiş bir zaferdir.

6. Suçta ve Cezada Bireysellik

Batı dünyasının 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi ile tanıştığı suçun ve cezanın bireyselliği ilkesi aslında ilk kez İslamiyet tarafından getirilmiştir. Bu hükmün esas dayanağı ise İsra Suresi’nin 15. ayetidir.
Hiç kimse başkasının günah yükünü üstüne almaz
. (Fırat, 2019, s. 135)

Suçun ve cezanın bireyselliği ile aslında İslamiyet öncesinde Araplar arasında oldukça yaygın olan, masum insanların ölümleriyle sonuçlanan ve insanlar arasında nefrete, kine sebep olan kan davalarının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Buna engel olmanın tek yolunun da suçta ve cezada bireysellik prensibinin topluma yerleştirilmesi olduğu düşünülmüştür. (Dam ve Karataş, 2014, s. 61)

Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) de bu konuda Veda Hutbesindeki “Her katil, suçundan kendisi mesuldür. Hiçbir katilin işlediği suç, çocuklarına şamil olmaz, Hiçbir oğlun ve kızın suçu babayı sorumlu etmez.” (Berki ve Keskioğlu, 2014, s. 431) ifadesinde yaşama hakkı ve can güvenliğinin sağlanmasıyla suçun bireyselliğini de ifade ederek suçun ve cezanın yalnızca suçu işleyen kişiye ait olduğunu açıklamıştır.

Sonuç

BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin bazı maddelerine baktığımızda sözleşmenin 1. ve 2. maddelerinin insanların haklar bakımından eşit, özgür, onurlu varlıklar olduğundan, 7. maddesinin herkesin yasa önünde eşit olduğundan 8. ve 10. maddelerinin adil yargılanma hakkından, 4. maddesinin kölelik ve kulluk altında olamayacağından; 3.maddesinin yaşama hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliğinden, 5. maddesinin işkence ve her türlü onur kırıcı davranışın yasak olduğundan; 6. maddesinin herkesin yasa önünde tanınmasından; 9. ve 11. maddelerinin keyfi olarak tutma, tutuklama, sorgulama yasağından; 12. maddesinin özel hayatın gizliliğinden; 16. maddesinin evlenme ve aile kurma hakkından; 17. maddesinin mülkiyet hakkından; 18. maddesinin din ve vicdan hürriyetinden; 19. maddesinin kanaat ve ifade özgürlüğünden bahsetmekte olduğunu ve aslında Veda Hutbesinde yer alan hak ve özgürlüklerin çoğunu deklare ettiğini görmekteyiz. (Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, 1948)

İnsan hakları açısından bir devrim niteliğinde olan Veda Hutbesi hem temel hem de sosyal hakları içermektedir. Peygamberimizin (s.a.v.) özellikle vurgu yaptığı haklar; insana insan olduğu için verilen, onu değerli kılan ve yüceltir nitelikte haklardır. Veda Hutbesinde yer verilen hak, özgürlük ve yükümlülükler günümüzde de değerini ve önemini korumaktadır.

Günümüzde insanlara verilen değerler eğitiminin sadece teorikte kalmasını engelleyerek pratiğe dökülmesinde İslamiyet’in teorik boyutunun hayata yansımış biçimi olan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in davranışları, bir toplumun cahiliyetten medeniyete doğru evrilişinin en büyük dayanağını oluşturmaktadır. Bu yönüyle de hem Kur’an- Kerim’in hem de Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vahiy kaynaklı davranışlarının yansıması olan Veda Hutbesi, toplumsal ve kişisel alandaki etik kurallarını özetler niteliktedir.

Kaynakça

Adıgüzel, A. (2016). Veda Hutbesindeki Temel Prensipler ve Kur’ani Temelleri. Diyanet İlmi Dergi, 91-102.

Berki, A. H., & Keskioğlu, O. (2014). Hazreti Muhammed ve Hayatı (s. 323-431). içinde Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu. (1948). İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi. Erişim Tarihi: 30.04.2021 https://www.ihd.org.tr/insan-haklari-evrensel-beyannames/.

Bozkurt, M.İ. (2021). Müslümanların Anayasa Ruhunun Gelişimini Bilmemelerinin Önemi

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir