vefat eden kişiye kurban kesilir mi / Vefat eden kimsenin yerine kurban kesilebilir mi? Diyanet açıklamasıyla - Masiva Haberleri

Vefat Eden Kişiye Kurban Kesilir Mi

vefat eden kişiye kurban kesilir mi

Hz. Peygamber İçin Kurban Kesmek

Ülkemizdeki camilerde kurban bayramı öncesine rastlayan Cuma günlerinde, bir “kurban hutbesi” okunması âdettendir ve bu, halkın bilinçlendirilmesi açısından yanlış da değildir. yılında da bu âdet yerine getirilir mi getirilmez mi bilinmez; ama önceki yıllarda okunan hutbelerde, öncelikle kurbanın öneminden ve konuyla ilgili fıkhî hükümlerden bahsedilmişti. Daha sonra ise Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin hicretin ikinci yılından itibaren (miladi ) vefat edinceye kadar daima kurban kestiği vurgulanmış ve bunun yanı sıra Ali radıyallahu anh’a, vefatından sonra kendisi için de bir kurban kesmesini tavsiye ettiği bilgisine yer verilmişti. Bu yazıda işte bu vasiyetle ilgili rivayetten bahsedilecektir.  

Peygamberimizin, vefatından sonra kendisi için kurban kesilmesini vasiyet ettiğine dair hadis ilminde “Kütüb-ü Tis’a”[1] olarak meşhur olan hadis kitaplarından Tirmizî, Ebû Dâvûd ve Ahmed b. Hanbel’debir rivayet bulunmaktadır.

Tirmizî’deki rivayet şöyledir:

Ali radıyallâhu anh’tan rivayete göre o, biri Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına diğeri de kendi adına olmak üzere iki kurban keserdi. Kendisine bunun sebebi sorulunca da şöyle derdi:

“Böyle yapmamı bana Resulullah emretti. Ben de bu şekilde yapmayı hiç terk etmeyeceğim.”[2]

Bu rivayete kitabında yer veren İmam Tirmizî, rivayet hakkında:“Bu hadis garîbtir.[3] Bunu sadece Şerîk’in rivâyetiyle bilmekteyiz.” demiştir.

Hadisin Ebû Dâvûd ve Ahmed b. Hanbel’de yer alan rivayeti ise şöyledir:

Haneş şöyle demiştir: Ben Hz. Ali’yi iki koç birden kurban ederken gördüm de (ken­disine) “Bu da nedir?” diye sordum. Bana şu cevabı verdi:

Resûlullâh (sağlığında, vefatından sonra her sene) kendi yerine bir kurban kesmemi bana em­retti. İşte ben de onun yerine kurban kesiyorum.”[4]

Son dönem hadis âlimlerinden Nâsıruddîn el-Elbânî’nin de belirttiği gibi bu hadisin isnadı zayıftır.[5] Çünkü senedinde hadis âlimlerince kimliği mechûl olan Ebu’l-Hasnâ ile zayıf bir râvi olarak kabul edilen Haneş b. el-Mu’temir vardır. Haneş hakkında “Onun hadisleri delil olarak kullanılmaz”, “zayıftır”, “sağlam değildir”, “Hz. Ali’den tek başına rivayet ettiği hadisler, sika/güvenilir ravilerin hadislerine benzemiyor; bu yüzden onun hadisi delil olarak kullanılmaz” gibi çeşitli tenkitler yapılmıştır. Dolayısıyla bu hadis, senet açısından delil olma niteliğinden uzaktır.

Tirmizî hadislerini şerh eden ünlü hadis âlimi el-Mubârekfûrî (ö. /), Tuhfetü’l-Ahvezî isimli eserinde bu konuda şunları söylemiştir:

“Ben, ölen bir kimsenin yerine ayrıca bir kurbanın kesileceğine dair sahih ve merfû bir ha­dise rastlamadım. Bu konuda Hz. Ali’den rivayet edilmiş olan hadis ise za­yıftır. Bu böyle olmakla beraber, şayet bir kimse, ölen bir kimsenin yerine ayrı bir kurban kesecek olursa ihtiyat olarak bu kurbanın etinden yemeyip tümünü tasadduk etmesi/sadaka olarak vermesi gerekir.”[6]

Buraya kadar verilen bilgilerden konuyla ilgili olarak rivayet edilen hadislerin senet yönünden durumu incelenmiş ve “zayıf” oldukları görülmüş oldu. Peki, senet açısından zayıf olan bu rivayetler, acaba metin yani içerdiği mana yönünden sahih olabilirler mi? Şimdi bunu görmeye çalışalım:

Kur’an-ı Kerim’de açık bir şekilde belirtildiği gibi ibadetler, yaşayan insanlar içindir. Bir kişi öldükten sonra artık onun sorumlu olduğu herhangi bir ibadet kalmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İnsanın kendi çalıştığından başkası kendisinin değildir.” (Necm, 53/39)

“Kim ahireti ister ve ona inanarak çalışıp çabalarsa işte bunların çalışmaları teşekküre değerdir.” (İsrâ, 17/19)

Bu ayetlerden de açık bir şekilde görüleceği gibi ibadetler kişiseldir, ancak ve ancak insanın kendi çalışıp çabalaması ile yerine getirilir. Bir başkasının onun yerine ibadet yapması ve sevabını ona hediye etmesi mümkün değildir.

Hayatın her alanında Allah Teala’ya kulluk etmek olarak tanımlanan ibadet de insanın son nefesini vereceği ana kadar devam eder. Bir ayet-i kerimede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Sana yakîn (ölüm) gelip çatıncaya kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr, 15/99)

Ölümle beraber artık insanın ibadetleri son bulmuş ve amel defteri kapanmış olur; fakat üç şey bundan müstesnadır. Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İnsan ölünce şu üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir:

1. Sadaka-i câriye, (bir kimsenin ölümünden sonra da devam eden ve Allah rızası için insanların istifadesine sunulmuş olan sadaka),

2. Kendisinden istifade edilen ilim,

3. Arkasından dua eden hayırlı evlât.”[7]

Görüldüğü gibi hadiste, ölen kişinin arkasından kesilecek kurbanların sevabının ona ulaşacağı bilgisi yer almamaktadır! Kaldı ki yukarıda sözü edilen bu üç durum da ölen kişinin hayatta iken kendi çabası ile oluşturup geride bıraktığı eserlerden ibarettir. Kişi ölmüş olsa da bunların sevabından istifade etmeye devam edeceğine dair Peygamberimizin yapmış olduğu bu izah, Cenab-ı Hakk’ın şu ayetine dayanmaktadır:

“Ölüleri diriltecek olan biziz. Yapıp ettiklerini ve eserlerini de yazmaktayız. Yaptığımız her kayıt, açık bir kitaptadır.” (Yasin, 36/12)

Ölen kişiler için geride kalanların yapabilecekleri şey ise onlar için hayır dualar etmektir. Bu konudaki ayetler ise şöyledir:

“Rabbim! Hesabın görüldüğü günde beni, anamı, babamı ve tüm mü’minleri bağışla.” (İbrahim, 14/41)

“Onlardan sonra gelenler: «Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin» derler.” (Haşr, 59/10)

Dolayısıyla biz Müslümanların, bizden önce vefat etmiş olan Peygamberimiz için de Cenab-ı Hakk’a hayır dualar etmekten başka yapabilecek bir şeyimiz yoktur. Günümüzde bazı dini kesimlerin, hatta muhafazakâr camiaya hitap eden ve öğrencilerinde kurban bilinci oluşturmak istediklerini öne süren bazı özel okulların/kolejlerin “Peygamberimiz için (onun ruhu için) kurban kesiyoruz!” vaadiyle halkın, öğrencilerin dini duygularını istismar ettiklerine şahit olmaktayız ki buna karşı da dikkatli olunması gerektiğini hatırlatmış olalım.

Şunu da gözden kaçırmamakta fayda vardır: Yukarıdaki hadis, senet ve metin açısından sahih olsa dahi Peygamberimizin bu vasiyeti sadece Ali radıyallahu anh’ı bağlar, bir başkasını değil! Peygamberimiz, ashabına ve diğer müminlere hitaben “Vefatımdan sonra da benim için kurban kesmeyi ihmal etmeyin” dememiştir. Ali (r.a.)’den başka herhangi bir sahabînin Peygamberimiz için kurban kestiğine dair herhangi bir rivayete de kitaplarda yer verilmemiştir. Dahası Ali (r.a.) de kendi çocuklarına yani Peygamberimizin torunları olan Hasan ve Hüseyin (r.a.)’e “Benim vefatımdan sonra dedenizin kurban vasiyetini devam ettirin” şeklinde bir vasiyeti olmamıştır. Dolayısıyla yukarıdaki vasiyet rivayetinden yola çıkarak veya daha fazla kişinin bir araya gelerek (veya birileri tarafından getirilerek) böyle bir kurban organizasyonu kurmaları ve bu maksatla para toplamaları yeni bir ibadet çeşidi ortaya çıkarmak olur ki bunun adı bidattir. Bidatlerden de şiddetle kaçınmak gerekir.

Netice itibariyle Peygamberimizin ruhu için kurban kesme ve sevabını ona bağışlama diye bir durum söz konusu değildir. Bu uygulamanın dinimizde yeri yoktur.

Yahya Şenol

seafoodplus.info Editörü.

seafoodplus.info

__________________________________________________

[1] Kütüb-ü Sitte (Meşhur altı hadis kitabı) şunlardır: Sahîh-i Buhârî, Sahîh-i Müslim, Sünen-i Tirmizî, Sünen-i Ebû Dâvûd, Sünen-i Nesâî, Sünen-i İbn Mâce. Bunlara Ahmed b. Hanbel’in Müsned, İmam Mâlik’in Muvatta ve Dârimî’nin Sünen’i eklenince Kütüb-ü Tis’a (Dokuz kitap) olarak adlandırılır.

[3] Senet veya metin yönünden tek kalmış yahut benzeri başka râviler tarafından rivayet edilmemiş hadise “Garîb Hadis” denir. Böyle bir hadis, rivayetinde tek kalmış olan râvisinin adalet ve zabt yönünden bulunduğu dereceye göre sahih, hasen veya zayıf olabilir. Fakat râvinin rivayette yalnız kalmış olması onun hata ve yanlış yapma ihtimalini artıran ve bu sebeple ona karşı güvensizlik doğuran önemli bir etken olarak değerlendirilir. Bu yüzden garîb hadisler, taşıdıkları zayıflık ve gizli kusurlar sebebiyle genellikle sahih değildirler. Bundan dolayı da hadis alimleri garîb hadis rivayetine rağbet etmemiş, hatta buna karşı bile çıkmışlardır. Bkz: Selahattin Polat, “Garîb”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, , c: 13, s:  

[4] Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 2; Ahmed b. Hanbel, 1/

[5] Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, Zaîfu Süneni’t-Tirmizî, Riyad, , s: , hadis no:

[6] el-Mubârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahvezî, Kahire, , c: 4, s: , hadisin şerhi; es-Sehârenfûri, Bezlu’l-Mechûd fî Halli Ebî Dâvûd, Beyrut, c: 13, s;Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Necat Akdeniz, Şamil Yayınevi, İstanbul, , c: 10, s:

[7] Müslim, Vasiyet, 14 (). Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Vasâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36; Nesâî, Vasâyâ, 8.

Ölünün arkasından yapılan duaların ölüye bir faydası var mıdır? Bununla ilgili ayet veya hadis mevcut mudur?

Cevap:

Alimlerimiz, başkalarının yapacağı amellerin, vefat edenlere fayda vereceği konusunda ittifak etmişlerdir. Çünkü bu konuda, ayet ve hadisler vardır. Mesela, dua ve istiğfarın faydalı olacağına alimlerimiz şu ayetten delil getirmişlerdir:

Ey Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma.”

Bu ayet-i kerimede Cenab-ı Hak, daha önce iman edip de göçmüş olan kardeşleri için istiğfar eden müminleri övmüştür. Eğer istiğfarın ölülere bir faydası olmasaydı, Allah Teâlâ onları övmezdi.

Peygamber Efendimiz de (sav) “Namaz kıldığınız zaman vefat edene gönülden dua edin.” buyurmuş ve kendisi de kıldığı cenaze namazlarında ölü için dua etmiştir. Şayet bu namaz ve duanın ölüye bir faydası olmasaydı, Rasulullah (sav) bunu ne kendi yapardı ne de başkalarına emrederdi. Halbuki O, kendisi de birinin cenaze namazını kıldırırken: “Allah’ım, filan oğlu filan senin güvencende, senin koruman altındadır. Onu kabir fitnesinden ve cehennem azabından koru. Sen vefa ve övgü sahibisin. Allah’ım onu bağışla, ona acı! Muhakkak ki sen çok bağışlayan, çok acıyansın.” diye dua etmiştir. 

Kaldı ki Cenâze namazının kendisi de vefat edenler için bir duadır. Allah için namaza, meyyit veya meyyite için duaya diye niyet edilir. Eğer ölünün ruhuna yararı yoksa bunun bir anlamı kalmaz.

Yine Allah Resulü (sav) zaman zaman Bakî kabristanını ziyaret eder ve kabirdekilere selam vererek dua ederdi.

Özetle, vefat edenlerin ardından dua etmek, hem ayetlerle hem de hadislerle yapılması tavsiye edilen bir uygulamadır.

 

***

 

Bir kimse üzerinde namaz, oruç, hac, zekat, adak gibi borçlar bulunarak vefat etmiş ise, geride kalanlar bu borçları eda ederse ölü bu borçtan kurtulur mu?

Cevap:

Alimlerimiz ibadetleri üçe ayırmışlardır:

1) Namaz ve oruç gibi bedenî ibadetler: Başkalarının yapmalarıyla bu borçlar düşmez, sorumluluk devam eder.

2) Zekat, adak ve mâlî keffaret gibi mâlî ibadet ve borçlar: Bunlar, başkalarının ödemesiyle ödenmiş olur, borç kalkar. 

3) Hac gibi hem mâlî, hem de bedenî ibadetler: Birisi vefat etmiş bir kişi adına bunu yaparsa o borçtan kurtulmuş olur. Fakat mirasçılar bunu yapmaya mecbur değildir. Ancak İmam Şafiî’ye göre vefat eden kişi vasiyet etmiş ise varisleri yapmaya veya yaptırmaya mecbur olurlar.

İslam ulemasının ekseriyeti, sevabını ölüye bağışlamak niyetiyle yapılan ibadetlerin sahih olduğuna ve dünyadan göçmüş olanların bundan istifade edeceklerine kani olmuş ve bu hükmü benimsemişlerdir.

 

***

 

Ölünün arkasından ölünün yararına olarak neler yapılabilir?

Cevap: 

Bir kişi öldüğünde başkalarının onun hakkında yapabilecekleri, hatta yapmaları gereken en önemli işlerden birisi, varsa o kişinin borçlarını ödemek ve böylece onun üzerinden kul haklarının kalkmasını temin etmektir. Çünkü hadisteki ifadesiyle “Mü’minin ruhu, borcu ödeninceye kadar ona bağlı kalır.”

Bundan dolayı, borçlu olarak ölen kişi, şayet miras olarak bir şeyler bırakmışsa ondan borçları ödenir. Eğer vefat eden kişinin malı olmasa bile, varisleri vaya diğer müslümanlar vefat edenin borçlarını isterlerse kendi mallarından ödeyebilir. Böylelikle ölünün borcunun ödenmesi kendine fayda verip, borçtan kurtulmasına sebep olur. Burada mâlî borçlarının ödenmesinde borcu ödeyen kişinin, ölünün bir yakını olması şart değildir. Kim öderse ödesin, ölen kişi kurtulmuş olur.

Ölmüş birisi için yapılabilecek en büyük iyiliklerden birisi onun için dua etmek ve istiğfarda bulunmaktadır. Nitekim;

“Ey Allah’ın Resulü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkanı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?” diye soran Ebû Ubeyd’e Peygamber Efendimiz (s.a.v):

Evet vardır. Onlara dua, onlar için Allah’tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra - varsa vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahmi ifa etmek, anne ve babasının dostlarına ikramda bulunmak.” cevabını vermiştir.

Bu konudaki ayet ve hadis-i şerifleri göz önünde bulunduran islam alimleri, ölü için yapılan dua ve istiğfarın ölüye fayda vereceğinde ittifak etmişlerdir. 

Bunlarla beraber ölen mümin kişi için şunlar da yapılabilir; 

Sadaka verilip, sevabı ölüye bağışlanabilir.

Yapılan hac veya umre ibadetinin sevabından ölüye bağışlanabilir. 

Sadaka niyetiyle kurban kesilip eti ihtiyaç sahiplerine dağıtılıp sevabı ölüye bağışlanabilir.

Okunan Kur’an hatimlerinden hasıl olan sevabın ölüye bağışlanması için dua edilebilir.

 

***

 

İnsan ölümünden sonra sevap defterinin kapanmaması için neler yapabilir?

Cevap:

Müslim’de Ebu Hüreyre (r.a)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte:

“İnsan ölünce bütün amelleri kesilir. Ancak üç şey (bunları yapan üç kişi) müstesna: Sadaka-i cariye (bırakan) veya istifade edilen bir ilim (bırakan) veya kendine dua edecek salih evlat (bırakan).” buyurulmaktadır.

Bu hadis-i şeriften anladığımıza göre:

1. Sadaka-i cariye denilen, insanların istifade edebileceği yol, köprü, ilim merkezi, eğitim kurumu, cami, çeşme, mescit, medrese ve vakıf müesseseleri yapmak gibi salih amellerde bulunmaktır ki, arkada bırakılan bu türden bir müessese hayatta kaldığı müddetçe orada yapılan hayırlı işlerin ve orada yetişenlerin kazandıkları sevapların bir misli de bu müesseseleri kuranların amel defterlerine kaydedilecektir.

2. İlim erbabının ardından bıraktığı eserler de sadaka-i câriyedendir. İlim erbabına sahip çıkma ve onların kitap, defter, bilgisayar gibi ilim malzemelerini,  yiyecek ve giyecek gibi ihtiyaçlarını temin etme şeklinde yapılan çalışmalar da, hayır cihetinde kapanmaz birer sadaka-i cariye sayılmaktadır.

3. Ölenin ardından hayırlarda bulunacak ve hayırlı nesiller yetiştirecek salih bir evlat da ahiret hesabına ölüye yararlı olacaktır. 

Yoksa ölü ne helva, lokma yemek; ne yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gece, ne paralı mevlit ve paralı hatim, ne devir, ne de duvara asılacak eski bir resim bekler.

 

***

 

Ölünün tutmadığı veya tutamadığı oruçlar varsa, bizim onun yakınları olarak ne yapmamız gerekir?

Cevap:

Üzerinde Ramazana ait kaza orucu bulunduğu halde ölen kimse ile ilgili iki durum söz konusudur:

1. Vakit darlığı, hastalık, sefer ve oruç tutmaktan âciz olmak gibi özürler sebebiyle oruç tutma imkanını elde edemeden ölmüş kimse için, alimlerin ekserisine göre, bunların her hangi bir kusuru olmadığı için hiçbir şey gerekmez, günahkâr olmaları da söz konusu değildir. Çünkü bu oruç, ölünceye kadar, tutma imkanını elde edemediği bir farzdır. Dolayısıyla hacda olduğu gibi, hükmü bedelsiz olarak düşmüştür. Bunun için, kişi hasta yahut yolcu olduğu bir durumda ölmüş ise tutamadığı orucun kazası gerekmez.

2. Oruç borcu olan kişi oruçlarının kazasını yapma imkanını elde ettikten sonra ölmüşse yakınları onun için oruç tutamaz. Yani alimlerin çoğuna göre, ölünün kazası olan oruçları tutmak vacip değildir. Şafiîlere göre, yakını oruç tutacak olsa da bu sahih olmaz. Çünkü oruç, halis bir beden ibadetidir. Aklı başında, ergenliğe girmiş, sağlıklı her birey için farz kılınmıştır. Gerek hayatta, gerekse öldükten sonra bunda vekalet ve niyabet caiz değildir. Bu yönüyle farz namaz gibidir. 

Ancak vefat eden kişinin bilerek veya bilmeyerek, sağlıklı veya sağlıksız her ne durumda olursa olsun tutamadığı oruçlarına fidye olarak, ya ölenin malından ya da akrabaları kendi malından her bir gün oruç için bir fitre miktarı sadaka vermesi güzel olur.

 

***

 

Ölünün ardından sadaka vermenin ölüye bir faydası var mıdır? Hangi sadakaları vermemizi tavsiye edersiniz?

Cevap:

Sadakanın sevabının ölen kişiye faydası olduğu konusunda Ehl-i Sünnet âlimleri ittifak etmişlerdir. Peygamber (s.a.v)’in buna delalet eden hadisleri vardır. Örneğin İbn Abbas (r.a)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmaktadır:

Bir adam gelerek:

- “Ey Allah’ın Resulü! Annem vefat etti. Ben onun için tasaddukta bulunsam ona faydası olur mu?” diye sordu. Peygamberimiz:

- “Evet.” deyince, adam;

- “Benim bir meyveliğim var. Sizi şâhid kılıyorum, onu annem için tasadduk ediyorum.” dedi.

Verilen sadaka ister kişinin evladı gibi birinci derecede bir yakını isterse başkaları tarafından verilsin, sadakanın sevabının ölüye ulaşacağında ittifak vardır.

Sa’d İbn Ubâde hadisinde ise, ölünün arkasından yapılacak sadakanın hangisinin daha faziletli olduğu beyan edilmektedir. Hz. Sa’d şöyle anlatır:

- “Ey Allah’ın Resulü dedim, annem vefat etti, (onun adına) yapacağım sadakanın hangisi daha faziletlidir?” diye sordum. Peygamber Efendimiz (s.a.v),

- “Su!..” buyurdular. Bu cevap üzerine Hz. Sa’d bir kuyu kazdı ve:

- “Bu kuyu Sa’d’ın annesi için dedi.”

Bu hadis-i şerif de, ölü adına hayır yapılabileceğini gösteren delillerdendir. Nesâî’nin rivayetinde Sa’d, önce vefat eden annesi adına sadaka verip veremeyeceğini sorar. Cevap olumlu olunca hangi sadakanın daha faziletli olduğunu sorar. Bunun üzerine, “su” cevabını alır.

Nafile olarak sadaka vermek isteyenlerin, bütün inananlara (mümin ve müminelere) niyet etmesi en faziletlisidir. Çünkü bunun sevabı onlara ulaşır, kendisinin sevabından da herhangi bir şey eksilmez.

 

***

 

Ölen yakınım için hac yapabilir miyim?

Cevap:

Bir kimse, ölmüş birisinin yerine hac yapıp, sevabını ölüye bağışlayabilir. Nitekim Ebu Davud’da Büreyde (r.a)’den rivayet edilen hadis-i şerifte, hayatında iken hiç hac yapmayan annesinin yerine hac yapıp yapamayacağını soran bir kadına, Rasulullah Efendimiz (s.a.v): “Evet, ona bedel haccet.” buyurarak ölmüş annesinin yerine haccetmesine izin vermiştir.

Zeyd ibn Erkam’ın (r.a) naklettiği başka bir hadis-i şerifte ise Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

Kim vefat etmiş ebeveyninden birine bedel haccederse, bu hacla onun borcunu ödemiş olur. Bu durum, semadaki ruhuna müjdelenir. Kişi, anne ve babasına karşı isyankar bile olsa (bu iyiliği sebebiyle) Allah’ın katında (iyi kullar olarak) yazılır.

Tabii ki, bu rivayetlerde zikredilen mana, sadece bir ibadetin yapılıp, sevabının ölüye bağışlanmasının cevazına delalet eder. Cenab-ı Hakk’ın o engin rahmetinden ümit edilir ki, o sevap nedeniyle, huzuruna ibadet borcuyla gelen kullarını affeder.

 

***

 

Vefat edenin ardından kurban kesilir mi? 

Cevap:

Ölü adına kurban kesilerek, eti ihtiyaç sahiplerine sadaka niyetiyle dağıtılıp sevabı ölüye bağışlanabilir. Aktaracağımız şu olay ölünün gıyabında kurban kesilip sevabının ölüye bağışlanabileceğini göstermektedir: Hâneş (r.a) anlatıyor:

Hz. Ali’yi gördüm, iki koç kesmişti. Dedi ki,

- “Biri kendim için, diğeri Resulullah (s.a.v) için. Resulullah (s.a.v) böyle vasiyet etti. Ben (hayatta olduğum müddetçe) ebediyen (bunu yapmayı) terk etmeyeceğim.

Hz. Ali’nin kestiği bu kurban Resulullah (s.a.v)’ın vefatından sonrası için söz konusudur. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v)’in ümmetinden Allah’ın birliğine ve kendisinin peygamberliğine şehadet edenler adına kurban kestiği de muhtelif rivayetlerde gelmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) ölülerin arkasından kurban kesip sevabını onlara bağışladığına göre, ölüler, kendileri için yapılan hayır-hasenâtın hepsinden haberdar olmakta ve onların sevaplarından faydalanmaktadırlar. 

Ancak, ölülerin arkasından onları memnun etmek ve böylece isteklerine kavuşmak için kabir başlarında, türbe veya yatırlarda kurban kesmek ve bunu ölüye adamak tamamen yanlış bir inanç ve bidat bir harekettir. Bundan dolayıdır ki Peygamber Efendimiz (s.a.v); “Kabirde sığır, deve, koyun kesmek İslam’da yoktur.” buyurarak bunu yasaklamıştır. Çünkü, kurban bir ibadettir ve ibadetler sadece ve sadece Allah için yapılır. 

 

***

 

Ölünün ardından okunan Kur’an’ın ölüye faydası var mıdır?

Cevap:

Alimler, namaz kılmak ve Kur’an okumak gibi ibadetlerin sevabının, yapandan başkasına ulaşıp ulaşmayacağı konusunda ihtilaf edip iki görüş ileri sürmüşlerdir:

Hanefî ile Hanbelî alimleri ile Şafiî ve Malikîlerin sonradan gelen alimlerine göre, ölü yanında okunan Kur’an’ın sevabı ile Kur’an okumanın peşinden yapılan dua, orada bulunmasa da ölüye ulaşır. Kur’an okumanın akabinde dua etmek ise daha çok kabule şayandır ve kabul edilmesi daha çok umulur.

Burada ölçü şu olmalıdır: 

Kişi annesinin, babasının, eşinin ya da bir dostunun kabrine ziyarete gider. Kabrin başında boynunu büker, tevazu ve huşu ile tefekkür ve ihlasla Kur’an okur; sonra okuduğu Kur’an’ın sevabını ölüye bağışlar ve onun arkasından da dua eder. Bunu kabristanda yapabileceği gibi, evinde veya başka bir yerde de yapabilir. Yeter ki işin özünde ihlas olsun. Bu uygulama alimlerin çoğuna göre caizdir.

 

***

 

Kabir ziyareti nasıl olmalıdır? Peygamberimizin (sav) kabir ziyareti uygulaması nasıldır?

Cevap:

Peygamber (s.a.v), zaman zaman kabirlere uğrar ve oradakilere dua ederlerdi. Bu konuda İbn Ebî Şeybe’den rivayet edilen hadis şöyledir:

Hz. Peygamber (s.a.v) her yılın başında Uhud’daki şehitlerin kabirlerine gelir ve şöyle derdi:

- “Sabrettiğiniz şeylere mukabil sizlere selâm ve selâmet! Dünyanın en güzel neticesi budur!”

Allah Resulü (s.a.v), Bazen de Bakî’ mezarlığına çıkar ve şöyle derdi:

“Ey müminler yurdunun sakinleri! Selam size! Bizler de inşallah sizlere kavuşacağız. Allah Teâlâ’dan bizim ve sizin için âfiyet, ahiretle ilgili korku ve sıkıntılardan selamet ve kurtuluş dilerim.”

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir