virdi settar duası anlamı / Vird-i Settâr Duası - Sayfa 19 - Havas & Hüddam - seafoodplus.info

Virdi Settar Duası Anlamı

virdi settar duası anlamı

Etiketler derviş, Ebu'l Hakem, erenler, Gazayı ekber, hakke'l-yakîn, Halveti, Hasan-ı Basri, Hz. Abdullah el Ensarî, Hz. Kümeyi, Hz. Selmân-ı Farisî, Kisve, Muhyi, rüya, sâlik, Seyyid Yahya Şirvani, sofu, tabir, vird, Vird-i Settar, zahid, Zahir, şeyh, İmam Ali

MEKTUP

Ankâzâde Halîl Efendi Köstendilî’nin dervişi Tûti İhsan Efendi’ye yazmış olduğu mürşîdâne mektupların onyedincisidir.

1mursidinmektuplari

Hamdden âciz olduğumuz Mevlâ-yı müteâl kendi zâtını nasıl teşbih ediyor, takdis ediyor ve kendi zâtını nasıl ta&#;zim ediyor ise biz kulların tahmid, tehlil, tekbir ve teşbihlerini öylece kabul buyursun. Cenâb-ı Hakk&#;ı hamdetmek ve teşbih etmek davamızdan tenzih ederiz. Hamdden âciz olduğumuzu idrak ile Rabbü&#;l-âlemîn&#;e hamd ü sena ederiz. Kabul eyle yâ Rabbî.

Allah Teâlâ ve meleklerinin bizzat salât ü selâm eylediği o Nebîy-yi zîşan&#;a salât ü selâm etmek davasından hicab ederiz. İlâhî yâ Rabbî, senin salât ü selâmını ve meleklerinin ta&#;zimat ü tekrimatını lütfen ve keremen nam-ı hesabımıza yazıver ve bizleri böylece salât ü selâm etmiş kabul ediver. Günahkâr ümmetleri ve liyâkatten uzak bendeleri olduğumuzu idrak ile Fahr-i âlem&#;e salât ü selâm ederiz. Âline, ezvâcına, evlâdına ve ashâbına hürmet ve ta&#;zimimizi bu salât ü selâmlar vesilesiyle tecdid ederiz. Bunları da kabul eyle yâ Rabbî.

Elhamdülillahi Rabbi&#;l-âlemîn vessalâtü vesselâmu alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihî ve ezvâcihî ve evlâdihî ve ashâbihî ve etba&#;ihî ecmâin âmin.

Esselâmu aleyküm İhsan Efendi oğlum,

Derviş İhsan Efendi oğlum, sohbet edeb üzeredir. Edeb yolunun meşki sohbetledir. Bu sebebden sohbetteki edeb, şeyhe mukabelede bulunmak, ihvanla hemmeclis olmak husûsî dikkat ister. Sohbet meclisinin sahibi Hazret-i Allah&#;tır. Allah için sohbete oturuldu mu artık onun falancası filancası olmaz. Cenâb-ı Hakk&#;m nazar ettiği, hatta o meclistekilerle beraber oturduğu, Efendimiz(sav)&#;in ruhaniyetinin o sohbet halakası üzerinde olduğu bir an bile unutulmamalıdır. Zaten bu nev&#;î nisyan(unutmak) kişiyi sohbetten ve huzurdan düşürür. İnşâallah sohbet hakkında tafsilatlı malûmatı sizlere bilâhare arzedeceğiz. Şimdi sana lâzım olan, bu mevzu&#;yla alâkalı, şeyhe yani mürşide rüya arzetme bahsidir. Çünkü mânânın mürşide arzedilmesi de sohbet kabilindendir.

Nefsanî tarîklerde yani hem nefsi hem ruhu terbiye dairesine alan ve o şekilde kalbin tasfiyesini ve ruhun tahliyesini, yakîn derecede sâliklerine gösteren tarikatlar rüya ilmine ve tâbirine çok dikkat ederler. Rüya sâlikin durumunu çok bâriz bir şekilde ortaya koyar. Bu ortaya çıkan ahvâlden şeyh de, mürîd de kendince alması gerekeni almalı, işaret edilene âgâh olmalıdır. Mürşide mânâyı arzetmek hem sohbete dâhildir, hem sohbetin mahsulüdür. Bir derviş hem esma tâlimini, hem zikrini, hem sohbeti hem de şeyh ile arasındaki ülfet ve terbiyeyi bu mânâların zuhûruyla hangi derecede olduğunu anlar. Rüyayı şeyhe arzetmenin en başta zâhirî şartları vardır. Bu zahir edebe riayet fevkalâde önemlidir. Bir kere şeyh, rüya dinlemek için bir vakit ta&#;yin ettiyse ol vakte mülâzemet etmeli. Sâir vakitte rüya arzetmeye kalkışmamalı. Eğer husûsî bir vakit ta&#;yin edilmemiş ise kendisinin teklifi üzere yani &#;Rüyanız var ise dinlerim.&#; gibi bir söz sarfetmesi üzerine diğer mecliste bulunan zevatı ve şeyh efendinin halini gözeterek yapmalı. Bu ikisi haricinde eğer bir vakit ta&#;yin olunmamış lâkin münasib olduğu kanaati sizde uyanmışsa usulcacık şeyh efendinin yanma, belki bir hizmet vesilesiyle de olabilir, yaklaşıp &#;Efendim, bir şey gösterildi.&#; veyahut &#;Rüyalarım var, arzedebilir miyim?&#; gibi izin alarak şeyh efendinin müsait olup olmadığı anlaşıldıktan sonra mânâlar arzedilmeli. Lâkin dervişe lâzım olan irfandır. Şeyh efendinin hem lisânından hem de simasından bu destur alınmalı, &#;Olur.&#; dediği halde çehresi o desturu vermez ise &#;Başka bir zaman anlatsam fakîr için daha uygun olabilir, fakîr için hiçbir mahsuru yok.&#; gibi gönlü hoş tutan sözlerle mürşidin rızası tahsil edilmeli. Bundan sonra eğer mürşid &#;Anlat&#; derse sözü çok uzatmadan hemen rüya arzedilmeli. Mürşid ile konuşurken hatta dervişân arasında “ben” sözü mümkün mertebe telaffuz edilmemeli. Ya “bendeniz” yahut “fakîr” kelimesi isti&#;mâl olunmalı. Husûsiyle rüyada “ben” tâbiri hiç kullanılmamalı. Hatta “Gördüm, yaptım ettim.” gibi ta&#;rifler yapılmamalı. “Gösterildi, yaptırılmış, olmuşum, ağlamışım.” gibi rivayet eder tarzda tavsif edilmeli. Bir başka husus, rüyayı anlatırken tâbir eder gibi konuşmamalı. Diyeceksin ki, bu nasıl olur? Oluyor efendim, bal gibi oluyor! Meselâ adam geliyor, &#;Efendim, ben gündüz şu şu şu işi yapmıştım, akşam da şunu okumuştum, geceleyin de şu rüyayı gösterdiler.&#; diyor. Şimdi ne oldu? E rüyayı zaten kendin tâbir buyurdun mübarek! Bunun mânâsı bundan ibaret deyiver de bize de hâcet kalmasın, diyoruz içimizden. Amma ne yaparsın, bu sahada adam yetişecek diyerek îkaz etmekle iktifa ediyoruz. Bazen ikaz da yetmiyor artık onlar da kuru kuruya gelip rüya tâbiri bekliyorlar.

Evlâdım, mürşidlik ve bu yolda şeyhlik rüya tâbir etmek demek değildir. Bazı şeyh efendiler rüya tâbirinde de meleke kesbetmişler, her nev&#;î rüyayı etraftan gelen her nev&#;î müracaatı tâbir ve tefsir ederek şöhret bulmuşlardır. Mürşid yolda lâzım olan kadarıyla dervişin rüyasını tâbir ve tefsir eder. Yoksa her görülenin muhakkak bir mânâsı vardır. Ama dervişe ne lâzımdır? Rüya dinlenildiğinde ibadet taatmdaki çirkinlik, güzellik, gerek iyi gerek kötü düşünceler hatta midendeki hazım sıkıntısı bile farkedilebilir. Sana gösterilen o mânânın bir tefsiri ve şerhi olabilir. Amma bunların içinden sana lâzım olanı mürşid ayıklar, senin düşündüğünü değil kendisine ilham olanı o mânâ üzre söyler. İşte bu sebebden şeyhleri rüya tâbircisi zannetmek çok büyük bir hatadır. Muabbirlik ayrı, şeyh mesleğinden dolayı hâdisatı ve rüyayı te&#;vil etmek ayrıdır.

Güzel İhsan Efendi oğlum, Cenâb-ı Hakk seni kemâl ve cemâl üzre terbiye eylesin. Şunu unutmayasın ki: Şeyhe sen gidip rüyam anlattığında esasında kendini anlatır ve arzedersin. Şeyhe rüya arzetmeden evvel sendeki mânâ zaten mürşide yansır. Senden dinlenilen rüya mürşidin indinde(katında) ma&#;lûm olan halin sana nasıl aktarılacağının mürşide bildirilmesi demektir. Yani mürşid bilir ki falanca zât şu haldedir. Sonra o zât gelir, ona rüyayı arzeder, rüyayı arzetmeden evvel onun mânâsı zaten arzedilmiştir. Ama mürîd bunu bilmez. Sonra o rüyayı konuşurken sen idrak dereceni, seviyeni mürşidine arzetmiş olursun. Mürşidin de senin o anlayışına göre kendisine daha evvel ma&#;lûm olmuş hali senin mânânın tâbiriymiş gibi sana arzeder. Yani rüya en ziyâde müride kendisini bildirmek içindir. Ayrıca mürşid o derviş üzerindeki terbiyenin, sohbetten aldığı feyzin ve idrakin ne seviyede olduğunu dervişinin rüyalarım dinleyerek yakînen anlamış olur. Bundan dolayı tâbir edilmeyen her rüya şeytanî demek değildir. Bazı mânâlar da vardır ki, sadece mürşide aittir. Sâdık ve hâdim dervişlerin mânâlarında mürşidlerine havadis verilir. Mürşid onları alır &#;Bu bize aittir.&#; der ve tâbir eylemez. Tâbir olunmadığı zaman &#;Efendim, iyi mi oldu yoksa şer mi oldu, başka bir şey daha söyler misiniz?&#; gibi lüzumsuz lakırdıdan uzak durmalı, şeyh efendi ile rüya arzı hususunda konuşurken simasına aval aval bakılmamalıdır. Çünki lüzumsuz mimikler, yüzdeki ifadeler ve boş sözler şeyhe gelen ilhâmât durumuna mâni olmasa da rahatsızlık verir. Bu sebebden, husûsî konuşmalarda, duyabileceği şekilde olmak şartıyla şeyh efendinin birazcık uzağında, baş öne eğik, o konuştuğu zaman susmak ve dinlemek üzere rüya hemencecik arzedilmeli sonra da ayrılırken ya eli ya dizi öpülerek hafif bir şekilde geri çekilmelidir. Mürşidin oturuşu müsait değilse illa el diz öpmeye gayret etmek de irfansızlıktır. Yani evlâdım, illa şu kalıp olacak diye bir şart yoktur. Kalıplar belli beyândır. Lâkin nerede hangisinin yapılacağı irfanla ma&#;lûm olur ve o ilim üzre amel olunur.

Rüya anlatılırken ifade şekline çok dikkat etmeli, mümkün mertebe görüldüğü şekil üzere anlatılmalı, nezaket göstereceğim derken mânânın şekli değiştirilmemelidir. Mânâda menfî ve çirkin bir halde gösterilen bilindik bir şahıs varsa ilk önce o şahsın adı söylenmemeli, mürşid sorarsa ismi söylenmeli, onun haricinde gammazlarmış gibi konuşulmamalıdır. Rüyanın tâbiri veya tefsiri yapıldıktan sonra hemen tutulmalı, tebşirât verilirse etrafa anlatmamalı, bir îkaz olur ise üzüntüye kapılmamalı. Zaten derviş ona derler ki, müjde alsa da korkutulsa da büyüklerine karşı ve yolundaki hizmetine karşı asla kendinde bir değişiklik olmaz. Hatırlarsan zât-ı âlinize demiştim ki derviş şeyhi tarafından övülse de, zemmedilse de(kötülense de) i&#;tikadı hiç değiştirmez, muhabbeti ne artar ne eksilir. Bu hal bilmeyenlere çok acayip gelir. Lâkin erbabına malûmdur ki hakikattir.

Kıymetli İhsan Efendi oğlum, hem sorduğun sorulara cevap hem de kalbine safa olsun diye evliyâullah nutkundan ve o nutkun ruhundan size bir şeyler yazmayı muvafık gördüm. İstersen kıt&#;a kıt&#;a yazayım, lâkin aralarda mensur olarak biraz da şerh yapayım. Bu ârifâne ve zarîfâne nutuk şudur:

Zâhidlik, tarikatta yüksek bir mertebedir. Bir halkın bildiği zâhid vardır, bunlar âhiret için dünyayı boşayanlardır. Bir de bazı ulemânın bildiği zâhid vardır. Bunlar da dünyayı ve âhireti Allah için terk edenlerdir. Bir de bu ikisinin haricinde, halkın zâhid diye bildiği lâkin aslında taklidde kalan, millete riyakârlık içinde olan sahte ve ham sofular vardır. İşte burada zâhid diye geçen bu nev&#;î şahıstır. Diyor ki: Ey zâhid, ham sofu! Tasavvufun zâhirini biliyorum zannedip de bâtınından dem vuran ahmak! Sakın bizim halimize bakarak yanlış şeyler söyleyip sû-i zan etme. Zîrâ biz Hak ismini okuruz. Yani Kur&#;ân ve sünnet üzere yaşar, hakke&#;l-yakîn mertebesinde müşahede ettiğimiz usûl üzre gideriz. Bizlere böyle hak kokusu olmayan haksızca müdahalelerde bulunma ki efsaneyle amel edilmez. Bizim Cenâb-ı risâlet penahî Efendimiz&#;e nisbetimiz vardır. Sonra hesabı oraya vermek zorunda kalırsın. Bir mânâsı da şudur ki: &#;Sakın efsane söyleme&#; demek &#;sakın bizim âyet ve hadîslerimize efsanedir, deme; sonra yevm-i mahşerde Hazret&#;in huzuruna çıktığında mahcub olursun.&#;

Halvetî yolun güderiz
Çekilir Hakk&#;a gideriz
Gazâyı ekber ideriz
İmam Ali&#;dir ulumuz

Efendimiz(sav) buyuruyorlar ki: &#;Sizin en büyük düşmanınız, iki yanınız arasındaki nefsinizdir.&#; Bir gazâ dönüşü de buyuruyorlar ki: &#;Küçük gazadan büyük gazaya doğru gidiyoruz&#; Ashabı soruyor: &#;Ya Resülallah, bu çetin gazadan daha büyük bir gazâ, çarpışma mı var?&#; Efendimiz saadetle buyuruyor ki: &#;Evet, sizin için büyük gazâ nefsinizle cihâd etmektir.&#; İşte bu mânâya işaret ederek dervişlerin dâimâ gazâ-yı ekber üzere olduğunu ve bu nefisle cihâdın İmam Ali Efendimiz&#;in usûlüne ve âdâbma göre yapıldığı beyân ediliyor. Zîrâ daha evvel de arzettiğimiz gibi dört büyük halîfe aynı zamanda dört büyük tarîkin pîridir. Yukarıda beyân edilen &#;Hazrete varır yolumuz.&#; sözünün de bir açıklaması, bir îzahıdır bu mısralar.

Her kim bu tarîka girdi
Hasanü&#;l-Basrî&#;ye irdi
Her seher okunur virdi
Seyyid Yahya&#;dır pirimiz

İmam Ali Efendimizin dört halîfesi vardır. Bunlara çâr yâr-i Ali denilir. Hz. Ali kerremallahu vechehu, kendisinden evvelki üç büyük halîfenin(ki onlar Hz. Ebu Bekir es- Sıddıyk, Hz. Ömer el-Faruk, ve Hz. Osman Zinnureyn Efendilerimizdir) halîfelerinin kendisine bia- tma müsaade etmiş, böylece bu üç halîfenin halîfeleri de Hz. Ali&#;ye intisab etmişlerdir. Hz. Selmân-ı Farisî, Hz. Kümeyi, Hz. Abdullah el Ensarî üç halîfeden kendisine intikal eden tarîkat halîfeleridir. Lâkin İmam Ali Efendimiz&#;in bizzat halîfesi olan Hasanü&#;l-Basrî&#;dir ve Tâbi&#;i&#;nin en büyüklerinden kabul edilir. Aynı zamanda hattatların silsilesinde de İmam-ı Ali&#;ye dayanan icâzenâmelerde Hasanü&#;l- Basrî Efendimiz&#;in ismi geçmektedir. İşte Halvetî tarikatında da ve İmam Ali Efendimiz&#;e dayanan birçok tarîklerde de Hasanü&#;l- Basrî Efendimiz zikredilir. Arada bir şahıs daha vardır. O ancak erbâbına malûmdur. Silsilenâmeye yazılmaz. Hazret-i Pîr Seyyid Yahya Şirvanî Efendimiz&#;e gelince; bu zâtın, Halvetîye&#;nin tüm kollarına te&#;sir etmiş &#;Vird-i Settar&#; isminde, kendisine verilen meşhur evrâd-ı şerîfesi tüm Halvetî kollarında halîfe menzilinde olanlar tarafından okunmaktadır. Halvetîlik, Hazret-i Pîr Ömerü&#;l-Halvetî Efendimiz&#;den neş&#;et etmiş, lâkin Seyyid Yahya Şirvanî Hazretleri Halvetîye&#;de ikinci pîr olarak kabul edilmiştir. Kabr-i şerifi Bakü&#;de kal&#;a içindedir. İşte nutukta ol sebebden her seherde evrâdının okunduğuna işaret ediliyor.

Erenlerin çoktur yolu
Cümlesine dedik beli
Ko desinler bize deli
Usludan yeğdir delimiz

Evet, erenlerin yollarına biz &#;eyvallah&#; dedik. Hepsini bilcümle kabul ettik. Bizim bu halimizi delilik zannedenler çıkabilir. Fakat bizim bu meşrebin delileri, bu muhabbeti anlamayanlara nisbetle çok daha akıllıdır. Ayrıca burada nazar âyeti olarak da bilinen Kur&#;ân-ı Kerîm&#;deki âyet-i celîleye işaret vardır. Cenâb-ı Hakk, Efendimiz&#;in zikrini gören fâsıkların ona &#;mecnûn&#; dediklerini yani deli diye vehimde bulunduklarını beyân eder ve akabinde &#;ve ma huve illâ zikruıı lil âlemin&#; diyerek bu zikrin faziletine ve bu zikre müdâvemet edenlerin bizzat kendisine ait olduğuna işaret etmektedir. Üzerinde düşün, tefekkür et! Ebu&#;l-Hakem yani Ebu Cehil kendini akıllı zannediyordu. Bu âyette işaret edilen hal üzere durumu kıyas eyle. Mânevi zevk alacaksın.

Tevhid iden deli olmaz
Allah diyen mahrum kalmaz
Her seher açılır solmaz
Bahara erer gülümüz

Bu dünya imtihanına gelmemizden murâd tevhîdden ibarettir. Herkes bu âlemde derecesine göre tevhid edecek ve bu tevhîd merâtibine göre âkıbet menzilini bulacaktır. Bu âlemi böyle fehmeylemeyen isterse dünyaya sahib olsun, idraksizliği hasebiyle deli mesabesindedir. Tevhîd edenler deli değildir ve asla mahrum ve mahzûn olmayacaklardır. Gayba îmân ederek hazır bil-meclis olmuşlar ve bu dünya gecesinde cemâlullah zevkiyle gül goncaları gibi sabaha doğmuşlar ve vuslat zevkiyle ebedî güzelliklere nâil olmuşlardır.

Sayılmayız parmak ile
Tükenmeyiz kırmak ile
Taşramızdan sormak ile
Kimse bilmez ahvâlimiz

Bu sırra erenler hariçte görülseler bile sırla sırlandıklarından halleri Allah Teâlâ&#;ca malûmdur. Şeyh efendi bu nutkunda parmakla gösterilecek kadar güzel olana da işaret ediyor. Bu zevât-ı kiramı takdir ederek parmağınla göstersen yine kadrini ve kıymetini bilemezsin. Niteliğini bilemediğin gibi(keyfiyetini) niceliğini de bilemezsin. Yani hem bu sırra erenler çoktur amma insanların ekseriyetinin bundan haberi yoktur. Haberleri olsa da hallerine erişemediklerinden takdir etmeleri bile zahirdir. Son güne kadar bu sırra nâil olacak zâtlar gelecektir. Düşmanlık yapılsa da bu zâtlar katledilse de muhakkak bu mânevî yolun yolcuları hep gidenin yerine gelecektir. Dışarıdan bakanlar seyr u sülûkun zevkini yaşayanın halinden anlamayacaklar, ya taş atarak anlayışsızlıklarını gösterecekler yahut dışarıdan gördükleri güzellikle yetinip mânâyı fehmedemeyeceklerdir.

Âşık isen cana minnet
Muhyi ola sana himmet
Elif Allah mim Muhammed
Kisvemizdedir dalimiz

Bu kıt&#;ada zikredilen mânâyı bundan bir ay evvel âlem-i mânâda zât-ı âlinize gösterdiler. Bunu o mânânın zuhûratı kabul edin. İrfanınıza terk ediyorum.

Cenâb-ı Hakk müşkillerinizi âsan eylesin. Vâhid ü Ehâd, Ferd ü Samed Cenâb-ı Mevlâ&#;ya ülfeti ve ef&#;alinden razı olmayı nasib eylesin. Âmin bihürmeti seyyide&#;l-mürselin. Ha Mim ve bihürmeti Yasîn velhamdülillahi Rabbi&#;l-âlemîn.

mektupta görüşmek üzere&#;

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

İrfan Mektebinden içinde yayınlandı

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir