yeni turan karakterleri / Ulusal Tez Merkezi | Anasayfa

Yeni Turan Karakterleri

yeni turan karakterleri

Halide Edip Adıvar’ın romanlarında dini tip ve karekterler

Abstract:

II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet devrinin en önemli yazarlarından biri olan Halide Edib, yaşadığı dönemin sosyal ve psikolojik sorunlarını romanlarında başarıyla işlemiştir. Tanzimat hareketiyle başlayan Batılılaşma, toplumun her kesimini az ya da çok etkilemiştir. Hiç şüphesiz ki dönemin yazarları da bundan etkilenmiş ve yeni hayatın toplum ve fert üzerindeki etkilerini inceleyerek, eserler vermişlerdir. Hem Batı (İngiliz) terbiyesiyle yetiştirilen, hem de Batı kültürünü bizzat yaşayarak deneyimler kazanan Halide Edib de olayları kendi süzgecinden geçirerek değerli eserler kaleme almıştır. Halide Edib romanlarında, bugün her alanda gördüğümüz başarılı Türk kadınlarının en çarpıcı örneğini vermiştir. Bu başardı, takdir edilen kadınlardan ressam Kâmuran (Son Eseri) ve okuduğu mevlitlerle halkın gönlüne taht kuran Râbia (Sinekli Bakkal), dinî vecibeleri yerine getiren bir tiptir. Kaya (Yeni Turan), Aliye (Vurun Kahpeye) ve Hanife (Döner Ayna) de verdiği mücadelelerle zihinlerde yer eden, dinî kaideleri eksiksiz yerine getirmeseler de sağlam bir din inancına sahip olan kahramanlardır. Medeniyet krizini bizzat kendi hayatında yaşamış olan Halide Edib, bunları eserlerinde de işlemiştir. Yazarın romanlarında Batı etkisini yaşayan dinî tip ve karakterleri azımsanmayacak derecededir. Toplumda yaşayan diğer fertler gibi onlar da yeni hayat tarzlarında olumlu ya da olumsuz davranışlar sergiler. Takındıkları tavır çoğunlukla birbirinden farklıdır. Yemliklere karşı sırt çeviren katı, yobaz tipler olduğu gibi, yeni hayatin büyüsüne kapılıp kendi öz benliğini yitiren dinî tip ve karakterler de mevcuttur. Bütün bu olumsuz tiplemelerin yanında, kendi kültürünü Avrupa'nınki ile yoğuran, ortaya yadırganmayacak bir sentez çıkartan ve toplumda saygıyla, sevgiyle anılan tipleri de görmek mümkündür. (Sinekli Bakkal; Vehbi Dede, Râbia,...) Halide Edib'in romancılığında yeni bir devrenin başlangıcı olan Sonsuz Panayır (1946), toplumun alt üst olmuş değerlerini yansıtır. Bu eserden itibaren yazar, çeşitli bakış açılarıyla, yeni değerleri çok şüpheli karşılayan romanlar kaleme almıştır. Ne tamamen Doğulu ne de tamamen Batılı olmak isteyen Halide Edib, bu düşünce yapısıyla yarattığı tiplerin daima arkasında yer alır. Ona göre önemli olan, Batı'yı medenî ülkeler seviyesine yükselten bilim ve tekniğin alınıp, kendi öz değerlerimizi, kimliğimizi yitirmeden, yararlı bir şekilde, çağdaşlaşma yolunda kullanmaktır.

Description:

Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır.

Show full item record


KADIN KARAKTERLER

Türk Edebiyatı'nda her dönem kadının rolü farklı olmuştur. Bu roller dönemin tarihi ve ideolojik yapısı ile parallellik göstermektedir. Milli Mücadele döneminde üretilen edebiyat eserlerinde, kadınlara çalışkan, kendine güvenen, onurlu ve erkeklerle tam anlamıyla eşit olmasa bile yaklaşık eşit koşullarda olmak gibi roller yüklenilmiştir. Ayrıca, bu dönemin eserlerinde yurdun kahramanı olan kadın kahramanlara da yer verilmiştir. Bu kahraman kadınlar, yurdun kahramanı statüsüne ulaşırken, milli mücadele için çok çalışmışlardır ve hatta bu mücadele için herşeyden vazgeçmişlerdir. Tek amaçları, yurdu kurtarmak olmuştur. Bu tip kadın karakterlere, dönemin yazarlarından olan Halide Edib Adıvar'ın romanlarında sıkça rastlarız.

Modernleşme ve Batılılaşma süreci ile beraber kahraman kadın modeli yerini yanlış ya da doğru Batılılaşan kadına bırakır. Bunun örneklerine ise, Peyami Safa'nın romanlarında rastlarız. Peyami Safa'nın romanlarında ise genelde, Batılılaşma etkisi ile ahlaki değerlerini yitiren kadın modeli bulunmaktadır ve bunun yanında bir de, Anadolu'dan gelmiş Batı'dan eğitim ve kültür olarak etkilenmesine rağmen ahlaki değerlerine sıkı sıkıya bağlı kadın karakter bulunmaktadır. Dönemin etkisiyle kadın karakterlerin tipleri değişmesine rağmen romanların ana amacı değişmemektedir ve bu, okuyucularını olması gereken ve olmaması gereken hakkında bilgilendirmek ve onlara kendilerine rolmodel belirlemelerinde yardımcı olmaya çalışmaktır.

Öncelikle, 1912 yılı'nda Halide Edib Adıvar tarafından yazılmışYeni Turan adlı kitabın kadın karakterinden bahsedeceğim. Ardından, Peyami Safa'nın 1923 yılı'nda yazdığı Sözde Kızlar adlı kitabın kadın karakterlerini inceleyeceğim. Ve en sonunda da, bu iki kitabın kadın karakterlerini birbirleri ile karşılaştıracağım.

Yeni Turan, Halide Edib Adıvar 'ın anılarında da bahsettiği gibi siyasal ve ulusal bir ütopyadan söz ediyor [1]. İpek Çalışlar'ın 2010 yılı'nda yayımladığı Halide Edip Biyografisi'nde, “Memoirs of Halide” adlı kitaptan, Halide Edib'in Yeni Turan hakkındaki değerlendirmesini yazmıştır. Ve şu şekildedir, “Roman, siyasal ve ulusal bir ütopyadan söz ediyor, ama burada sözü edilen ütopya sanıldığı kadar gerçeklerden uzak değil. İktidarın yeni ve olgunlaşmış bir İttihat ve Terakki 'nin eline geçtiği, kadınların oy kullanma haklarına sahip oldukları ve Türk kadınının en üstün meziyeti olan canla başla çalışma özelliğini ortaya koyabildikleri yeni bir Türkiye özlemini dile getiriyor... Burada yalnızca milli kültüre sahip bir Türkiye değil, aynı zamanda siyasal açıdan liberal ve demokrat bir Türkiye var. En önemlisi, idare siteminde şovenliğin olmadığı bir Türkiye.[2]” Halide Edib, kadınların canla başla çalışmasını ve erkeklerle başa baş vererek çalışmasını henüz gerçek hayatta görmeden, romanında kullanmıştır. 1913 yılında, yani romanın yayımlanmasından bir yıl sonra, Balkan Savaşı sırasında birçok kadın hastabakıcılığı yaptı ve hastanelerde çalışan bu kadınlar yapılan gösterilere dahi katıldılar ve bu kabul edilir bir durum olmaya başladı[3]. Oysa, Yeni Turan'da bir yıl önce Halide Edib bunun gerçekleşme hayalini kurarak yazmıştır, romanını.

Yeni Turan adlı kitaptaki kadın karakterlerden bahsetmek gerekirse, sadece tek bir kadın karaktere sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu kadın karakter ise kadın kahraman niteliğini taşımakta olup iki parti arasındaki politik çekişmenin arasında kalan bir kadındır. Kadın kahraman, Yeni Turan'ın kurucusu ve önderi olan Oğuz ile başa başa verip Turan anlayışını yayıp, ülkeyi geliştirmeyi amaçlamıştır. Diğer taraftan Yeni Osmanlı'nın lideri Hamdi Paşa ise Kaya'ya, yani kadın karaktere, aşıktır ve onunla anlaşmalı olarak evlenir. Kaya ise sadece partinin geleceği ve partinin liderinin canını kurtarmak için kendisini feda ederek, evlenir. Dönemin koşulları için ütopik bir şey olan kadının da politikada söz sahibi olması söz konusudur bu romanda gerçi tam olarak liderle yani Oğuz ile eşit haklara ve eşit statüye sahip değil Kaya ama en az onun kadar güç sahibidir ve onun kadar sözünün geçerliliği vardır.

Dönem için geçerli olan Turancılık anlayışı sebebiyle romanda kullanılan isimler de değişim görülmektedir. Mesela, Yeni Turan'ın liderinin adı Oğuz ve onun yanındaki kadın kahramanın adı ise “Kaya”. Halide Edib, romanda anlatıcının ağzından bu konu ile ilgili “ şimdi cüppe maskaralığı altında Taş, Kaya, Ay velhasıl dünya örtülerindne ve yıldız bilgilerinden alınmış isimlerle birçok tuhaf Yeni turan kadını var.[4]” şeklinde açıklama getirmiştir. Romanın başında küçük bir kız olan Kaya'nın adı Samiye idir, fakat Yeni Turan için çalışmaya başladığı zaman adını “Kaya” olarak değiştirmiştir. Romanda, kadın karakterin geçirdiği ilk değişimdir, geçirdiği bu değişim ise Turancılık anlayışını daha etkili kılmak için kullanılan öztürkçe ve Turan anlayışına daha çok uyan sadece bir ad değişiminden ibarettir. Onun dışında başka bir değişim görülmemektedir. Bunu daha iyi görebilmek için kitaptan Samiye'yi anlatan bir paragrafa bakabiliriz. “Samiye anasız ve daima büyük lakırdılarla konuşan büyükler arasında büyümüş olmasından, yaşı çok büyük, adeta başına buyruk bir erkek tavrı almıştı.[5]” romanın ilerleyen sayfalarında hiçbir yerde Kaya'ya feminen özellikler yüklendiğini göremeyiz. Zaten adını da pek feminen olmayan “Kaya” şeklinde değiştirmesi de bunu vurgulamak için olabilir. Erkeklerin ona olan hayranlığı, beğenisi ve aşkı dışında hiçbir yerde Kaya'dan bahsedilirken kadınlığı vurgulanmamaktadır. Hatta özellikle, Kaya'nın feminen olmayan tavırlarından bahsetmiştir, Halide Edib. Buna örnek olarak, anlatıcı Kaya için, “Bu bakışta katiyen, kadın ya de erkek, insanan cinsiyet hatırlatan bir şey yoktu. [6]” der. Kaya'ya feminene özellikler yüklememek onu daha güçlü kılabilir düşüncesiyle yazılmış olabilir, çünkü o dönemde kadınlar hiç bir şekilde söz sahibi değillerdi. Buna rağmen, romanda Kaya politik olarak aktif Turan Ocaklarına gidebilen ve oralarda konuşabilen bir kadın. Kaya'nın romandaki rolü o dönem için henüz gerçekleşmemiş ama gerçekleşmesi istenilen şekilde kadınlara model yaratmaktır.

Romanda Kaya dışında başka kadın karakter yoktur fakat Oğuz'un ağzından diğer kadınlar için, “Bu İstanbul kadınları, birer kukla, birer milliyetsiz, işsiz, maksatsız, süslenmiş kukla.[7]” yorumlarını okuruz. Romanda, Halide Edib'in hem imparatorluğun muhafaza edilebileceğini, hem de sağlam, hatta aşırı giden bir Türk milleyetçiliğine inanmış olduğu görülür[8]. Ve bu inancı doğrultusunda Kaya karakterini yaratmıştır.

Peyami Safa, 1923 yılı'nda Sözde Kızlar adlı romanını yayımlamıştır. Sözde Kızlar, Mütareke Döneminin bunalımlı günlerinde toplumun üst kesiminin yaşadığı ahlaki çöküşü ve buna karşılık Anadolu'dan babasını aramak için İstanbul'a gelen ve tekrar Anadolu'ya dönüp orada yaşamak isteyen bir kızı anlatır. Peyami Safa'nın romanlarına bakarsak genel olarak yanlış batılılaşmayı ve yanlış batılılaşma sonucu değişen insanlar ve onların değişimlerini görürüz. Özellile, Sözde Kızlar adlı romanında bunu görebiliriz.

Sözde Kızlar, Yeni Turan romanına kıyasla çok fazla kadın karakter içerir. Romandaki, kadın karakterlerin birbirinden ayrım çizgisi çok nettir; olması gereken kadın modeli ve olmaması gereken kadın modeli şeklindedir. Buna örnek olarak, Anadolu'dan babasını aramaya İstanbula zengin akrabalarının yanına gelen Mebrure, olması gereken kadın tipini temsil eder. Mebrure, Anadolu'da koleje gitmiştir, eğitimi iyidir. İstanbul'da geçirdiği süre zarfında da iyi giyinmeyi öğrenmiştir. Yani, doğru batılılaşmış kadın modeline örnektir.

Mebrure'nin aksine zengin aile ve onalırn evine gelen ahlaki düzeni bozulmuş kadınlar da vardır. Buna örnek olarak, Belma'yı gösterebiliriz. Belma ise romanda başlarda eğlenmeyi seven, dönemin koşullarına aykırı olmasına rağmen erkek arkadaşıyla rahatça bir ilişki sürdürebilen ahlaki açıdan gittikçe kötüleşen bir kadındır. Fakat, romanın sonlarına doğru onun gerçekte adının Hatice olduğunu, İstanbul'un çok fakir bir semtinde bir hocanın kızı olduğunu görürüz. Romanda, değişime uğrayan tek kadın karakter Belma'dır. Belma olarak başlayan roman, sonlarında Hatice olarak Belma'nın hayatını tamamen gözler önüne serer. Aslında, Belma görüldüğü gibi kötü bir kadın değildir fakat onu çevresindeki kadınlar böyle yapmıştır. Belma'yı etkileyen bu ahlaki çöküşe sebep olan kadınları Peyami Safa, “Tangolar” şeklinde adlandırır. Bu kelimenin açıklaması ise bir paragrafta şöyle geçer, “ Tangolar, halis Türk, dini bütün Müslüman mahallelerinde yeni kadınlara verilen isimdi. Birkaç sene evvel, dekolte bir moda yüzünden işitilen bu isim, memleketin en kibar mahallelerine kadar her yere yayılmış, onlarca pek iğrenç bir zihniyete lakap yerinde kullanılmış, bugüne kadar unutulmamıştı. Onlarca tango demek, dinini, milletini sevmeyen; mahallesine, ailesine, isyan eden; ırzını, namusunu satan, her günahı işleyen ve böyle, Allah tarafından, bin türlü hastalıklarla, hırıldaya hırıldaya gebertilen melun karı demekti. [9]” Peyami Safa, bu paragraf ile doğu ile batının sentezini doğru yapamayıp batı'dan bilgi, eğitim alacağı yerde batı'nın eğlencesini ve şatafatını alan kadınları anlatmaktadır. Yeni Turan'da da Oğuz bu tarz kadınalr için benzer söylem yapmıştır.

Bu romanda, Belma çevresinin etkileri ile olmaması gereken kadın tipine dönüşmüştür fakat kitabın sonunda acılarını ve yaşadıklarını anlatıp, intihar etmesiyle beraber okuyucunun gözünde romanın başındaki kadar kötü olmayan bir izlenim bırakmıştır. Belma'nın romandaki rolü tamamen, okuyuculara yol göstermektir. Okurken adeta Belma, “Bakın, kızlar ben eğlence hayatına düştüm ve özümü reddettim. Ardından, başıma bu kötü olaylar geldi. Şimdi, ancak kendimi ölümle kurtarabiliyorum. Bu da, size ibret olsun.” diyor, romanın sonunda. Yani, Belma romanda olunmaması gereken model olarak var romanda.

Mebrure ise, Anadolu'dan gelmiş ve Anadolu'ya geri dönmek isteyen İstanbul'un bu lüks ve iğreti hayatını sevmeyen bir kadın. Yani, romanın olunması gereken diye verdiği kadın karakter. Fakat, Mebrure sadece Anadolu'ya geri dönüp orada yaşamak istiyor. Hiçbir şekilde Anadolu'ya gideyim ve orada öğretmenlik, hemşirelik gibi yararlı meslekler yapayım düşüncesi yok. Bu gibi düşünceleri olmaması sebebiyle Yeni Turan kadınlarından farklıdır. Yeni Turan kadınlarının nasıl olduğunu anlatır, romanın anlatıcısı ve onları beğendiğini belirtir. “Yeni Turan, kadınlarını da okutuyor, kadınlarını erkeklerinin yanıbaşında çalıştırıyordu. Yeni Turan kadınlarının kıyafetleri sadeleşmiş, değişmiş, modaya hiç uymuyordu. Fakat yarattıkları Türk İslam dünyası ile pek ilgili bir biçim almıştı. Şimdi kadınlar, ince, zarif, sanatkar çarşafları ve tuvaletleri ile evlerinin bir süsü, erkeklerinin sevda amaçları olmakla kalan kadınlarımıza karşılık, Yeni Turan öğretmenlikeden ağırbaşlı, karakterli hastabakıcı yetişen, bir muharebe olur olmaz Arap savaşçıları gibi mehmetçiklerin yaralarını sarmaya giden, ordunun dikişini dikmek için kadın çalışma yurtlarında çalışan, eski türk işleme sanatlarını Yeni Turan'a uygulamak için ekonomik, insancıl, bilimsel ve bilmem daha bir sürü yönlerde çalışan akın akın kadınları vardı. Bir süsten değerli, bir biblodan birden bire yararlı, çalışkan bir toplum elemanı, bir ana, bir arkadaş, bir herşey olan bu kadınları itiraf ederim ki beğeniyordum.”[10] Yeni Turan kadınları, okumaya ve aldıkları eğitimi yararlı bir şekilde kullananmayı ön plana çıkarırken, Sözde Kızlar'ın olunması gereken karakteri Mebrure sadece Yeni Turan kadınları ile ortak özellik olarak ahlakı paylaşır. Hatta Mebrure, Yeni Turan kadınlarının aksine modaya düşkündür. Bunu, “Hatta giyinmesine de ehemmiyet verdi, saçlarıyla, başıyla fazla oyalandı. Salondaki Avrupa mecmualarını sık sık karıştıra karıştıra, kendisinde iyi giyinmeye karşı yeni bir iştiyak duyuyordu.” [11] cümleleri ile açıkça görebiliriz.

Peyami Safa'nın kitabındaki olumlu kadın karakter, ahlaklı olmalı diğer kadınlar gibi eğlenceye düşkün olmamalıdır. Buna karşılık, Halide Edib'in kitabındaki olumlu kadın figürü, iyi ahlaklı olduğu gibi ülkenin kurtuluşuna, gelişmesine ve kalkınmasına destek olmalıdır. Halide Edib, genellikle romanalarında kendi hayatını kullandığı için onun kadın karakterleri milli duyguya daha çok sahiptir. Bunun sebebi, Halide Edib'in kendisinin de bu duygulara sahip olmasından ve bu amaç uğruna çalışmış olmasından kaynaklanmaştır. Oysa, Peyami Safa bu konuda Halide Edib gibi değildir. Bunu örneklemek gerekirse Peyami Safa'nın Türk İnkılabına Bakışlar adlı kitabında, “Milliyetçiliği ikinci bir tarzda anlıyanlar daha vardır ki öz milliyetçilerdir. Bunlar için milliyetçilik geniş bir ırk, dil ve tarih hareketidir. Mücerred insanın ihtiyaçlarından ve haklarından evvel milli zaruretleri kabul ederler.”[12] dediğini görürüz. Peyami Safa, aşırı milliyetçiliğe karşı olup doğu ve batının sentezini alıp kullanmayı savunuyor. Bu iki yazar arasında düşünce farkı olduğu için yarattıkları kahramanlar da birbirinden farklıdır. Tüm bunlara ek olarak bu yazarlardan birinin kadın, diğerinin erkek olması bile farklı karakterler yaratmalarında etkili rol oynamıştır.

Tüm bunlara ek olarak, Peyami Safa kitabının adından da anlaşılacağı gibi genelde kadınlardan bahsetmiştir. Peyami Safa ise kitabında sözde kızları tanımlar. “Sözde Kızlar! Serbest kaldıkları zaman gördüğünüz şeyleri çekinmeden yapan bu mahluklar, koca aramaya başalyınca sıkılgan, utangaç, tecrübesiz, saf görünmesini de pek iyi bilirler. Mebrure Hanım, ben bu kızları eksiksiz tanırım. Bunlar çokturlar, Mebrure Hanım, yazın Ada'da, Moda'da, kışın Beyoğlu'nda, Şişli'de, kendilerine rahat, asude yuvalar yaparlar. Hiçbir gün yerlerinde durmazlar. Her hamlelerinde gayelerine vasıl olmak için daimi hareket içinde bulunurlar; gayeleri iki şeydir: Aşık ve koca bulmak... Aşıklarını, tahayyül ettikleri gençler arasından seçerler, onlara fedakarlık etmeye de katlanırlar, kendilerine bir damla fazla teheyyüç veren genci kızgın bir et aşkıyla severler... Koca için düşündükleri tamamıyla aksidir: Zeki bir adamla evlenmeye hiç razı değillerdir. Yaşlı simsarları, bunamış tüccarları, gizli fikirler ve hareketler keşfetmek hassasından mahrum ihtiyar zenginleri ararlar. Ne isterseniz? Bu zavallı bunakların her gençten fazla servetleri ve her gençten az akılları vardır. “Aklı az, parası çok” tabirini hatırlayınız Sözde kızların en çok andıkları darbımesel budur.” [13] Bu pasaj oldukça cinsiyetçi olup, kadınları oldukça ahlaksız göstermiştir. Peyami Safa'nın anlattığı kadın karakterleri bu sözde kızlar olup, halktan koptuklarını ve gösterişli hayata kapıldıklarını vurgulamaktadır. Bu kadınların rolü, romanda kötüyü temsil etmektir. Bir de, Doğulu kadın vardır bu romanda, Batılı akrabalardan birşeyler öğrenen fakat ahlaksızlıkalrını almayan yani tam olarak olması gereken modernleşmeyi simgeleyen kadn. Mesela, Mebrure nasıl giyinileceğini ve kıyafet seçimini Batılı akrabalarının yanında öğreniyor. Peyami Safa, burada bu gibi şeylerin öğrenilebileceğini fakat bu öğrenme ve eğitim sürecinde Doğu ahlakını kaybetmemek gerektiğini vurguluyor. Yani, eğitimi dışarıdan alalım fakat iç ahlakımzı yitirmeyelim diyor, Peyami Safa.

İki kitabın kadın karakterlerini başka bir konuda daha karşılaştırmak gerekirse yazarların karakterlerin iç dünyalarını yansıtmalarını ele alabiliriz. Halide Edib'in Kaya karakteri bir anlatıcı tarafından anlatıldığı için iç dünyası hakkında bir bilgi edinemeyiz, okurken. Tamamen, dışarıdan göründüğü gibi yansıtılmıştır, Kaya. Buna karşılık, Sözde Kızlar'da, Belma'nın anlattıkları ya da Mebrure'nin odasında kendi başınayken düşündükleri gibi şeyler oldukça açık bir şekilde romanda verilmiştir.

Son olarak da, yazarların romanı yazarken kendilerini ne kadar sansürlediklerinden bahsedeceğim. Peyami Safa, kitabın adından da anlaşılacağı gibi çok cesurca yazmıştır, bu romanı. Dönemin koşullarını göz önünde tutarsak, kitabın içinde geçen kadın tanımlamaları ya da erkek karakter ve kadın karakterin yakınlaşmaları gibi kısımlar çok cesurca yazılmıştır. Halide Edib ise bu konu bazında bu gibi bir cesarete gerek duyulmayacak bir roman yazmasına rağmen kadın karakteri bir erkek anlatıcıya anlattırmıştır. Belki, o dönemde Peyami Safa'nın yazdıklarını Halide Edib yazamayabilirdi bile. Erkek yazar oldmasının avantajlarından biri olarak Peyami Safa çok daha rahat yazabilmiştir, bu konuları. Bu sebeple, kadın karakterlerini oldukça iyi anlatabilmiştir. Fakat, Halide Edib'in kadın karakteri kadar da güçlü bir karakter yaratmamıştır. Bunun sebebi, Halide Edib'in kadın kahramanına yüklediği sıfatların ve yaptırdığı işlerin erkeklere ait olmasından kaynaklanıyor olabilir. Peyami Safa, erkek gözüyle kadına baktığı için onları oldukça feminen yansıtıp, Halide Edib ise hayalindeki gibi erkekler ile eşit olan kadınlar yaratmak istediği için erkeksi kadınlar yaratmıştır, romanlarında.

İki romanda da, yazarlar taraf tutmaktadırlar ve tuttukları tarafı oldukça açık bir şekilde okuyucuya hissettirmektedirler. Peyami Safa, Mebrure karakterini savunur, olması gereken bu tipte kadındır şeklinde. Mebrure babasını kaybetmiştir ve korunmaya ihtiyacı vardır, romanda. Yazar, Nadir'in ağzından Mebrure'nin korunmaya ihtiyacı olduğunu yansıtır. “ Bu kız da bir iki ay sonra sözde kızlar kafilesine katılacak, babasını unutacak. Madam Panayota'nın Taksim'deki evinin kıymetli müşterilerinden olacak, pembe vücudunun tadını beğendiği gençlere tattırmayacak mıydı? Bu da olağan mıydı? Bu felakete elinden geldiği kadar mani olmaya karar verdi, fakat elinden ne gelebileceğini bir türlü kestiremedi.”[14] Bu paragrafı okuyunca, yazarın yarattığı kadın karakterlerin çok zayıf olduğunu anlarız ve romandaki erkek karakterler onları korunmaya muhtaç ya da kullanılacak kadınlar olarak görmektedirler. Yeni Turan'da Kaya da babasını kaybeder ve akrabasına mektup yazar oysa mektubunda yirmi iki yaşında himayeye muhtaç bir kızın akrabasından yardım isteyen bir tavrı yoktur ve mektubu kadın imzasıyla yazmasına rağmen bir erkek tavrı ile yazmıştır. [15] Kaya, Mebrure gibi değildir, yardıma ya da korunmaya muhtaç değildir. Bundan dolayı Kaya bir kadın kahraman iken, Mebrure bir kadın karakterdir.

Genelde, her dönemin edabiyatında kullanılan karakterler o dönemim koşullarına uygun olarak yaratılır. Buna ek olarak, özellikle erken dönem Türk Edebiyatı'nda o dönemin karakterlerine, gerçek hayatta olmaıs gereken ve olmaması gereken sıfatlar yüklenir. Yani, bir iyi karakter var iken, bir de kötü karakter vardır. Fakat, sonralarını bu anlayış değişmiştir. İncelediğim Yeni Turan ve Sözde Kızlar adlı kitaplarda buna örnekleri kadınlar üzerinden gösterilebilir. Sözde Kızlar da, açık bir şekilde bir iyi ve bir kötü karakter varken, Yeni Turan'da bir kahraman kadın var ve onun özellikleri yeni yaratılmak istenen kadın grubuna mal edilmeye çalışılmış. Buna ek olarak, genel bir şekilde de olmaması gereken kadın modeli açıklanmıştır, romanda. Sonuç olarak; edebiyat insanları etkilemek, onlara doğruyu göstermek için kullanılan bir araçtır. Yazarlar, bunu yarattıkları kahramanlar ile başarırlar.

KAYNAKLAR

[1]Halide Edib Adıvar, Memoirs of Halide Edib, Gorgias Press, USA, 2005, s. 332

[2]İpek Çalışlar, Halide Edib Biyografisine Sığmayan Kadın, Everest Yayınları, İstanbul, 2010, s.112

[3] İpek Çalışlar, Halide Edib Biyografisine Sığmayan Kadın, Everest Yayınları, İstanbul, 2010, s.113

[4] Halide Edib Adıvar, Yeni Turan, s. 20

[5] Halide Edib Adıvar, Yeni Turan, s. 16

[6] Halide Edib Adıvar, Yeni Turan, s. 29

[7] Halide Edib Adıvar, Yeni Turan, s. 112

[8] İnci Enginün, Halide Edib Adıvar'ın Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi, Dergah Yayınları, İstanbul, 2007, s.125

[9] Peyami Safa, Sözde Kızlar, Ötüken, İstanbul, s.188

[10] Halide Edib Adıvar, Yeni Turan, s. 17

[11] Peyami Safa, Sözde Kızlar, Ötüken, İstanbul, s.127

[12] Peyami Safa, Türk İnkılabına Bakışlar, Ötüken, İstanbul,1999, s.101

[13] Peyami Safa, Sözde Kızlar, Ötüken, İstanbul, s.119

[14] Peyami Safa, Sözde Kızlar, Ötüken, İstanbul, s.77

[15] İnci Enginün, Halide Edib Adıvar'ın Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi, Dergah Yayınları, İstanbul, 2007, s.127

Aydemir (roman)

Aydemir, Müfide Ferit Tek'in 1918 yılında Türk Kadını Mecmuası Halk Kitaphanesi tarafından yayımlanmış[1] ütopik romanı.

Roman, Demir Bey'le Hazin'in Türkçülük ideali çevresinde filizlenen aşkını konu eder.[2] Hikâyenin bir boyutunda Demir'in Hazin’e duyduğu aşk varken, diğer bir boyutunda ise milli bilinç yaymak için çıktığı Türkistan yolculuğu vardır.[1]

Yazarın edebiyat tarihine geçmiş iki eserinden ilkidir (diğeri Pervaneler) ve Halide Edip'in 1912'de yayımlanan Yeni Turan adlı romanından sonra Türk edebiyatının ikinci "Turancı" romanıdır Ütopya tarzında yazılmıştır. Rus esareti altında bulunan Doğu Türklerinin siyasi ve sosyal sorunlarını ele alır. Romanın ideal tipi Aydemir, kendi şahsi hayatını ve saadetini bir kenara iterek Türkler arasında milliyet duygusunu uyandırmak maksadıyla Rusya'nın nüfuzu altında yaşayan Türk bölgelerine gider. Orada Rusya'nın tahakkümü ve nüfuzu altında sömürülen ve ezilen Türkler arasında milliyet duygusunu uyandırılmasına çalışır.[3]

I. Dünya Savaşı'ndan mağdur çıkan millete teselli olsun diye Yusuf Akçura'nın teşviki ile bu romanı yazan Müfide Ferit, kahramanını Yusuf Akçura'yı model alarak oluşturmuştur.[1][4] Eseri Sinop'ta sürgün yıllarında kaleme alan Müfide Ferit, eşi Ahmet Ferit'in, Ukrayna'nın merkezi Kiev'e Başkonsolos olarak atanması üzerine onunla birlikte gittiği Kiev'de bulunduğu sırada roman yayımlanmıştır. Türk Kadını mecmuasının yayınladığı ilk eserdir.[4]

Roman, barındırdığı idealist kahraman tipi nedeniyle yayımlandığı dönemde Osmanlı aydınları tarafından heyecanla karşılanmış[1], Eser basıldıktan birkaç ay sonra 1919 yılı içinde Şair Nedim, Büyük Mecmua, Türk Kadını, Genç Kadın gibi dergilerde eleştiriler ve eseri tanıtıcı yazılar yayınlanmıştır.[4]. Hatta romanda Aydemir'in Türkistan'daki öğrencilerinin isimlerinin önüne "Aydemir" adını eklemeleri gibi yazar Şevket Süreyya Aydemir'in bu romanın etkisiyle yayınlanışından 16 yıl sonra roman kahramanının adını kendisine soyadı olarak seçtiği söylenir.[1]

Kaynakça[değiştir

Son Osmanlı'yı Bir Kadın Gözünden Okumak: Halide Edip ve Yeni Turan

Halide Edip’in 1912 yılında yayımladığı Türkçülük idealini ve bir Türkiye ütopyasını anlattığı Yeni Turan, II. Meşrutiyet sonrası Osmanlı Devleti’nin fikri ayrılıklardan ötürü büyük bir çıkmaza girdiğini gözler önüne serer. Roman, dönemin iki ayrı kutbu olan Yeni Turan ve Yeni Osmanlıcılık fikirlerinin yarattığı siyasi, politik ve kültürel ortamı da karakterlerin yaşayışından ve mesleki hayatları üzerinden aktarır. Romanın başkarakteri olan Asım, Hamdi Paşa’nın yeğenidir. Hamdi Paşa, Yeni Osmanlıcılık Fırkası’nın başında olup Yeni Turan taraftarlarına göz açtırmamaktadır. Yeni Turan Partisi’nin başkanı olan Oğuz, adından anlaşılacağı üzere ilk Türk hakanı ve Türk topluluğu ismi olmasından mütevellit gerek Türk ideali ve mitolojisine gerek Yeni Turan partisinin lideri olmasıyla bilinçli bir adlandırmadır. Oğuz karakteri yeni Türkiye ideali için kilit noktadır. Çünkü selamete giden yolun Türkçülük olduğundan söz ederken romanda yaptığı parti konuşmasıyla Osmanlı tarihinin sorunlarını derinden anlatır ve bugüne dek kendi iç yangınını söndürememiş bir devlet-i ebed müddet, birçok sakat düşüncenin ayak izini takip etmiş ve sonunda dünyaya hükmeden 6 asırlık bir ağaç köklerinden çürümeye yüz tutmuştur. Devletin kurtuluşu için tebaayı elde tutmanın ilk parlak fikri gibi gözüken Osmanlıcık akımının Balkan Savaşları ve cihan harbinden sonra değiştirilmesi, aydınlar tarafından zaruri bir yol olarak görülmüştür. Ardından İslamcılık, Batıcılık ve son olarak milli şuurun kademe kademe oluştuğuna tanık olduğumuz Türkçülük fikri esasıyla Turancılık, en kuvvetli tez dönemini yaşamıştır. Bu sancılı dönemden ancak milli hassasiyetin sonuna kadar duyumsanıp yaşanmasıyla -romanda da Oğuz’un belirttiği gibi- ve tebaanın tamamı Türk mekteplerde Türkçe tahsil görüp eğitildiğinde o zaman şuurun belirginleşeceği hususunda hemfikir olunmuştur. Tüm hastalıklı tedbirlerden sonra iki seçenekle çıkmaza sokulan Osmanlı Devleti, Mebusan Meclisi’nde de birtakım alevlenmelere şahit olacaktır. Nitekim Oğuz’un vurulmasıyla tansiyonu üst düzeye çıkaran bu politik tutum, Oğuz’un öldürülmesiyle Yeni Turan idealinin yok olacağını düşünüp büyük bir yanılgı içine girer. Halide Edip’in roman üzerinde bir kadın karakter olarak belki de sesini en çok duyurmak istediği karakter olan, idealleri doğrultusunda adını Samiye’den Kaya yapmış kadın karakterdir. Ülküsü uğruna aşkından vazgeçen ve sevdiği adama sırtını dönen kadın, sessiz sedasız bir köşesinde gazetesini okuyan dönemin meclisinden ve gündemden haberdar olan, kendinden yaşça büyük Hamdi Paşa’nın eşi olarak mutsuz bir şekilde sürdürdüğü hayatına mutsuz bir şekilde de veda eder. Tüm bu olaylar gelişirken Asım, tanık olduğu her vakaya iç sesini de katarak anlatır ki roman bir itirafname’ye dönüşür. Kaya’nın yaşadığı bu çatışmada milli şuuru aşkına galip gelmiştir çünkü Oğuz’u korumak ve Oğuz'un hapisten kurtulması için Kaya’yı fedakârlık vakti beklemektedir.Yeniden kurtuluş sancısı içinde Yeni Turanromanının siyasi-politik, bireysel-sosyal değerler düzlemi karakterler aracılığıyla işlenmiştir. Kımız, Yeni Turan Okulları, Turan gibi simgelerle Kaya, Oğuz, Ertuğrul ve diğer Yeni Turan taraftarları sembolleştirilmiştir. Hamdi Paşa, Asım ve Yeni Osmanlılar taraftarları eski bir çarkın paslanmış demirlerinde yozlaşarak gitgide rengini kaybetmekle kalmamış, birtakım ahlaki çürümelerle de vicdanını kaybetmiş bir kitleyi sembolize etmişlerdir. Bu ahlaki çürüme Yeni Osmanlı Fırkası’nın kendi çıkarları doğrultusunda, bir kadının; evrensel ve geleneksel değerlerini tahrip etmekle kalmamış, kendi değerlerine yabancılaşan Asım da siyasi ve politik çıkarlar uğruna özümsediği duyarsızlık ilkesi onu silik bir karaktere dönüştürmeye ve vicdan ateşinde yakarak öldürmeye yetecektir. Nitekim evliliği bir pazarlık olarak gören bir amcanın yeğeni olan Asım, geçen 4 yıl boyunca bu pazarlığın zulmüne sessiz kalmış, Oğuz’a karşı son nefesinde dahi üzerine düşen görevi yapmadığından kendi vicdani sonunu da hazırlamıştır. Her bir çıkar bu evliliği politik bir ittifak olarak göstermeye çalışsa da, karakterlerin takındığı tutumla bu zalim çıkmazın yalnızca planlı bir intiharın dekorunu hazırlamasından öteye gitmez. Her millete yaşama hakkı ve yaşam alanı sunulurken Türklerin kendi hakkını kendi yurdunu istemesi suç ve gereksiz propaganda olarak görülen dönemde Yeni Turan, kendi döneminde milli bilinci uyandırma hassasiyeti için elinden geleni yapmış, çağın değişiminin yalnızca cephelerde değil, kendi bağımsızlığını ve kendi hürriyetini kazanmak, bunu yaparken de atalarının ruhunu yeniden diriltmeyi hedefleyen bir idealizm haline gelmiştir. Romanda Oğuz, milletini bütün unsurlarıyla tek vücut haline getirmeyi; federal yani adem-i merkeziyetçilik yönetim biçiminin yarattığı hayat şartlarıyla vatanın kapsayıcı olabileceği fikrine vurgu yapar. Aynı dönem dâhilinde Turan fikrini idealize eden Ziya Gökalp, Halide Edip’in bu fikrinden farklı bir anlayış sergiler. Ziya Gökalp Turancılığı hem kültür hem de medeniyet yönünden ortak olan Oğuz Türklerinin birleştirilip uzakları kan bağı ile tek vücut haline getirmek ister. Bu ülküsü doğrultusunda Halide Edip, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Ankararomanı gibi ütopik bir roman ortaya çıkarır. Ankararomanı kadar idealize edilen bir ütopya olmasa da geleceğin Türkiyesi için böyle bir kritik dönemde milli bilincin önce emekleyip kendi ayaklarını tanıyarak sonra da Türkiye’nin fikri alt yapısına zemin olacak büyük bir gücü kendi Yeni Turan ideolojisiyle ülke için yeni bir varyant teşkil eder.  

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.