yine o menekşe gözler aralı hikayesi / Shtanov Tur Yazik Kniga Studenta 1 PDF | PDF

Yine O Menekşe Gözler Aralı Hikayesi

yine o menekşe gözler aralı hikayesi

Эпизоды

  • Öykü: Anton Çehov - Memurun Ölümü

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "Çehov, kısa güldürü hikâyelerinden, adım adım, sosyal. politik nitelik taşıyan büyük konulara geçti...Memurun Ölümü hikâyesinde, küçük bir memur olan Çerviyakov, tiyatroda aksırır ve istemeyerek, önünde oturmakta olan bir generalin dazlak kafasını ıslatır. Üst üste yaptığı beceriksizce özür dilemelerle generali çileden çıkarır. General onu terslemek zorunda kalır, memurcuk şiddetli bir ceza göreceğinden korkar ve korkusundan ölür. Gerçi bu bir hikâyedir ve bütün güldürücülüğüne rağmen, korkmuş bir insanın köle psikolojisini çok iyi anlatır."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Öykü: Ali Hulki Cihan - Tehlikeli Bir Oyun (İshak Edebiyat, 2023)

    Seslendiren: Bakış Kutlu Kurtuluş

    "Biraz tembellik yapmaya karar verdi. Akşamdan direktörü arayıp çok şiddetli grip olduğunu söyleyerek iki gün izin istedi, yalandan da öksürdü ama ne çok belirgin ne de çok silik, tam kararında. Bu tondaki öksürük, eğer telefonda maruz kalınırsa ahizenin diğer ucundakini hastalık konusunda ikna eder. Ama yüz yüzeyken bir işe yaramaz, herkes bilir bunu. Şefik geçen ay insan üstü bir tempoda çalıştığından saçını kestirecek zaman bulamamıştı da haftalarca çim adam gibi gezmişti. Neyse ki direktör bu izin isteğini ikiletmedi. Hatta dedi ki, “Çarşamba, perşembe izinlisin, cuma da evden çalış sen Şefikçiğim.” Kör istemiş bir göz, Allah vermiş iki göz. Fazla göze batmayan biriydi şirkette. Kendini önlere atmayıp, sessiz ve derinden gidenlerden. Aynı zamanda bekâr, yalnız yaşayan ve iflah olması zor bir zamparaydı. "

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Пропущенные эпизоды?

    Нажмите здесь, чтобы обновить ленту.

  • Anton Çehov - Vanka

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "Bu işle Vanka'nın en çok sevdiği insan, Olga İgnatiyevna uğraşırdı. Vanka'nın an- nesi Pelageya hayattayken, beylerin evinde oda hizmetçisi olarak çalıştığı ..."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Yeliz Baloğlu - Terapi

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "Hayatımdaki en büyük ikiyüzlülüktü Gönül Hanım. Altı yaşında tanıştım onunla; Bir ilkokul bahçesinde babamın beni üzerimde siyah önlük, turuncu fındıkkabuğu desenli el örgüsü hırka, sırtımda üstünde Çakmaktaşlar’ın sırıttığı kırmızı meşin çanta, kısa saçlarıma iliştirilmiş beyaz bir fiyonkla bıraktığı gün... İncecik, saçları fönlü, kırmızı rujlu, güzel yüzlü, illa ki tayyörlü eğitim neferi. Gönlünü eğitime adamış Gönül Hanım. Sıraya girmiş öğrencilerin başında duruyordu. Ben de sıranın en sonunda durdum. Boyum herkesten biraz daha uzundu. Okul hayatım boyunca da ön sıralarda oturmak pek nasip olmadı. Okuldaki ilk gün içeriye, sınıfa girdiğimizde ağlayanların, tedirgin etrafına bakanların, kaçmak için kapıyı kollayanların ortasında sakin durduğumu anımsıyorum. Çünkü ablamın bir önceki sene gidip geldiği bu esrarengiz yeri hep merak etmiştim."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Franz Kafka - Açlık Sanatçısı

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "Son on yıldır açlık sanatçılarına olan ilgi önemli derecede azaldı. Eskiden bu tip pahalı gösteriler ortaya koymak kazançlı bir işken, bugün bu tamamen imkânsız. İki farklı zaman dilimi. O zamanlar bütün şehir açlık sanatçısıyla ilgilenirdi; bir aç kalma gününden diğerine ilgi sürekli artardı; herkes en azından günde bir defa açlık sanatçısını görmek isterdi; aç kalma gösterisi devam ettiği müddetçe, küçük kafesin önünde bütün gün oturan müdavimler olurdu; etkiyi artırmak için kullanılan meşalelerin ışığı altında açlık sanatçısını seyretmeye geceleyin bile gelenler olurdu; güzel havalarda kafes dışarı çıkarılır ve açlık sanatçısı özellikle çocuklara gösterilirdi; gösteri, sırf moda diye ilgilenen yetişkinler için genelde bir eğlence aracıyken, çocuklar ise, birbirlerinin ellerini tutarak pas kürkü içinde omurga kemikleri dışarı fırlamış, soluk benizli açlık sanatçısının, etrafa saçılmış saman yığını üzerinde, bir sandalyeye bile tenezzül etmeden öylece oturuşunu, sahte bir gülümsemeyle nazikçe kafasını sallayarak soruları cevaplayışını ve insanlar ne kadar zayıf olduğunu görsünler diye kolunu parmaklıkların arasından uzatışını, ağızları açık, şaşkınlıkla seyrederlerdi. İşte o zaman tamamen kendi içine kapanır, kimseyi, hatta kafesteki tek eşya olan saatin vuruşlarını –ki bu onun için çok önemlidir- bile umursamaz, sadece, neredeyse kapalı gözlerle dosdoğru ileri bakar ve dudaklarını nemlendirmek için küçük bir bardaktan ara sıra birkaç yudum su alırdı."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Franz Kafka - İlk Acı

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    Alıntı:

    "Bir trapez sanatçısı –çok iyi bilinir ki; çalışmaları büyük varyete tiyatrolarına ait kubbelerin yükseklerinde yapılan bu sanat, insanoğlu tarafından en zor kazanılan sanatlardandır trapeze her çıkışında aynı cesareti gösterebilmek için, önce mükemmellik adına bir çaba, sonraları ise zorba bir alışkanlık olarak, hayatını bütün gün ve gece boyunca trapez üzerinde kalabilecek şekilde düzenlemişti. Zaten son derece ikincil olan bütün ihtiyaçları da onu aşağıdan seyrederek nöbetleşe çalışan ve gerekli olan her şeyi yukarıya gönderip almak için yapılmış özel bir kutu kullanan yardımcılar tarafından karşılanırdı. Her ne kadar diğer gösteriler boyunca onun yukarıda durması –ki bunu gizlemek imkansız olduğuna göre biraz rahatsız edici olsa da böyle bir yaşam tarzı etrafındaki dünya için olağandışı zorluklar yaratmazdı ve böyle zamanlarda daima hareketsiz kalmasına rağmen seyircilerden ona bir bakış mutlaka ulaşırdı. Ama farklı idareler bundan ötürü onu hoş görürlerdi, çünkü o sıra dışı ve yeri doldurulamaz bir sanatçıydı. Ve tabii ki insanlar, onun kötü niyetinden değil devamlı idmanlı kalıp sanatını kusursuzluk içinde koruyabilmek için bu tarz bir yaşam sürdürüyor olmasını anlıyorlardı."

    İstek ve önerileriniz için iletişime geçebilirsiniz.

    www.instagram.com/cancaseyler

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Franz Kafka - Küçük Bir Kadın

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "..Bu küçük kadın benimleyken çok mutsuzdur, benimle ilgili daima itiraz edeceği bir şeyler bulunur, tarafımdan sürekli haksızlığa uğradığını düşünür, her adımım onu kızdırmaya yeterlidir; eğer hayatı, olabilecek en küçük parçalara bölmek ve her parçayı ayrı ayrı değerlendirmek mümkün olsaydı, hiç şüphesiz hayatımın her parçası onu sinir edebilirdi."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Öykü: Başar Yılmaz - Durdurun Dünyayı İnecek Var (İshak Edebiyat, 2023)

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "Dünyaya yutacak gibi bakan kocaman gözleri vardı Sopa’nın. İştahla bakan o gözlerin vadettiğinden çok daha az çalışırdı kafası ama yine de benim en iyi arkadaşımdı. Çoğu kasabalının bilmediği veya unuttuğu esas adı Bayram’dı. Lakabını zayıf ve uzun olmasından dolayı koymuş zamanında birileri, kim bilir kim? Kasabanın böyle boş beleş işlere bakan, kendine abi dedirten birkaç iti vardı, muhakkak onlardan biriydi.

    Sopa’nın ailesi yoksuldu ama öyle böyle değil. Altta yok, üstte yok dedikleri türden. Tek maaşlı memur evimiz yanlarında kraliyet sarayı gibi kalırdı. Annem istemezdi Sopa’yı evde. O komşuya pazara çıktığında birkaç kez getirirdim de onu bile anlardı sonradan."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Öykü: Duygu Özsüphandağ Yayman - Maria Puder Kitabevi

    Seslendiren: Bakış Kutlu Kurtuluş

    Maria Puder Kitabevi’nde sabahtır. Maria yine günün ilk ışıklarıyla inmiştir alt kata. Dükkânın kapısında henüz asma kilit varken, sokak lambaları sönmemişken daha. Eski alışkanlığıdır erken uyanmak. Bir Orhan’a erken uyanamamıştır.

    Ahşap raflarla, raflardaki satırların yanına yöresine dizili rengârenk kuklalarla, bebeklerle, her yaşa göre oyuncaklarla, eski eşyayla dolu dükkânda, hikayesini ele veren tek rafa yanaşır önce. Orası içli bir memlekettir. Gorki’nin ve Pearl Buck’ın Ana’ları sırt sırta vermiştir. Betty Mahmudi, “Kızım Olmadan Asla” diyerek yaslanmıştır onlara. “Cumartesi Anneleri” toplanmıştır bir araya. “Parasız Yatılı” nasıl da parlar Füruzan renginde. Başkaldırır Tante Rosa ki Maria, kızına vermiştir adını; Sevgi Rosa. Sanmıştır ki Sevgi Soysal’ın ana babası gibidirler Orhan’la. Alman anne, Türk baba. İnsan hep benzerini aramakta. Oysa hangi öykü, bir diğerinin tıpkıbasımı ve insan nasıl da tek başına! Kaçırılmış kızı Sevgi Rosa’nın peşi sıra dolaşan anası olabilmiştir sadece. Anneliğini yaşayamamış Maria Puder’in adı, dükkânın tabelasında. Berlin’de Türkoloji okurken eline aldığı ilk kitaplardandır “Madonna”. Türkiye’de çok satılanlar listesinde olduğundan habersizdir. Buraya gelince öğrenir, sebebini düşünür. Ailesinin hayatını yaşayanların var olma hikayesidir aslında. Bilmez ki okur da işin orasında mı? Kendisi, Madonna olmayan bir Marialık arayışında… "

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • "

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Şiir: Cemal Süreya - Üvercinka

    Seslendiren & Müzik: Yusuf Can Gökkaya

    --

    Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
    En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
    kesmemeye
    Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
    Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
    Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
    Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
    Bütün kara parçalarında
    Afrika dahil
    Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
    Yatakta yatmayı bildiğin kadar
    Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
    Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
    Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
    Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
    Bütün kara parçaları için
    Afrika dahil

    Senin bir havan var beni asıl saran o
    Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
    Sabahları acıktığı için haklı
    Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
    Birçok çiçek adları gibi güzel
    En tanınmış kırmızılarla açan
    Bütün kara parçalarında
    Afrika dahil
    Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
    Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
    değerlendiremez
    Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
    İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
    Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
    Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
    diziyorlar
    Bütün kara parçalarında
    Afrika dahil
    Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
    Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
    Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
    Aklıma kadeh tutuşların geliyor
    Çiçek Pasajında akşamüstleri
    Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
    Bütün kara parçalarında
    Afrika hariç değil

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Öykü: Ivan Turgenyev - Bıldırcın

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "Şimdi size anlatacağım olay başımdan geçtiği zaman on yaşında kadar vardım.
    Olay yazın geçmişti. O zaman Rusya’nın güneyinde bir çiftlikte oturuyorduk. Çiftliğin çevresinde birkaç fersah ötelere kadar bozkırlar uzayıp gidiyordu. Yakınlarda ne bir orman, ne de bir dere vardı. Pek derin olmayan, fundalıklarla kaplı sel yatakları, dümdüz bozkırı yeşil yılanlar gibi kesiyordu. Bu sel yataklarının dibinde küçük derecikler sızıyordu. Ötede beride en sarp tepelerde gözyaşı kadar berrak sularıyla kaynaklar görünüyordu. Çiğnenmiş keçi yollan oraya gidiyor, suyun önündeki cıvık çamurda kuşlarla öteki küçük hayvancıkların ayak izleri birbirini kesiyordu. İyi su, insanlar kadar onlara da lazımdı."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Öykü: Zabel Yılmaz - Hicaz (İshak Edebiyat, 2023)

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "Sıra sıra dizilmiş evlerin renkleri bayırdan aşağı indikçe koyulaşmaya, renkler koyulaştıkça müziğin sesi de yakınlaşmaya başlıyor. Sokak buram buram is kokuyor, üst katlardan biri çöpünü camdan fırlatıyor, alt komşu üsttekine bela okuyor. Kapının önüne halı serip oturan, pazen eteğinin lastiğini memelerine kadar çekmiş teyze sigarasını yakarken soba için odun kıran kara suratlı kocasını izliyor. Dik bayırı bitirip düzlüğe ulaştığın yerde yanık yüzlü bir kadın göğüslerinin arasından çıkardığı parayı çıplak ayaklı bir çocuğa veriyor, karşı evdeki genç kız çamaşır suyuyla kapıları fırçalıyor. Bu mahallede bütün kirler çamaşır suyuyla yıkanır çünkü. Hiçbir rengi ve hiçbir kokuyu hatırlayamadım, der gibi bakışlarını da adımlarını da daha bir yabancılaştırıyorsun sokağa."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Sesli Öykü

    Büşra Yabanigül - Tanıdık Bir Film (İshak Edebiyat, 2023)

    Seslendiren: Bakış Kutlu Kurtuluş

    "Sabahın bu ilk saatlerini çok seviyorum. Ece gelene kadar tantanasız, telaşsız oturabilmenin sefasını sürüyorum. Yine menekşelerimin yerini değiştirmiş. Kaç kere söyledim, mutfağın penceresinden gelen ışık iyi geliyor onlara diye. Kafalarını daha çok kaldırıp konuşuyorlar benimle. Her yeri mor menekşelerle doldurasım var. Ama ben gittikten sonra kimse bakmaz onlara. Ece de uğramaz buralara. Uğrar mı? Bebekliği başka bir evde geçse de çocukluğu benimle burada geçti. Mithat Bey’e ne kadar bağlıydı. Bir insan öz kızını nasıl sevebilirse o da öyle sevdi Ece’yi. Ne çok ağladı o gittiğinde. Günlerce uğramadı eve. Sabah sabah nerden aklıma geldi tüm bunlar? Geceleri düşündüğüm yetmezmiş gibi gündüzleri de düşünür oldum böyle şeyleri. Uykularım da hepten azaldı zaten. Tavşan uykusu misali... Hiç uyumamış gibi, derinliksiz, hafif."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Maksim Gorki - Danko'nun Yüreği

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "Dünyanın uzak bir ucunda, çok eski zamanlarda bir halk yaşardı.

    Bu halkın yaşadığı toprakların bir yanı büyük bir bozkırlık diğer yanı ise geçit vermez ormanlarla kuşatılmışti. Bu insanlar neşeli, güçlü, yürekli kişilerdi. Fakat günlerden bir gün her şey değişti, zor günler başladı. Nereden geldikleri belli olmayan yabancı insanlar, yerli halkı ormanlara sürüp çıkardılar.

    Asırlık orman oldukça yaşlı ve eskiydi, içi bataklıklarla doluydu, çok karanlıktı. Gökyüzünden bakıldığında orman, ağaç dallarının birbirlerine dolanmaları yüzünden görülemezdi. Güneş ışınları ağaç dalları ve yaprakları arasından geçemezdi, geçip bataklıklara ulaştığında ise çok pis kokular oluşurdu. Ormana gelmek zorunda kalan yerli halk bu kokuya dayanamaz, birbiri ardına ölürlerdi. Kadınlar, çocuklar kan ağlar, babalar kederden sürekli düşünürlerdi."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Stig Dagerman - Sürpriz

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "Sevilmek için hiçbir şey yapmayan, ancak yine de sevilen insanlar var, bir de sevilmek için her şeyi yapan, fakat asla sevilmeyen insanlar var. Fakir insanların gerçekten sevilmediğini fark edebiliriz. Dedesi yetmiş yaşını doldurduğunda Ake'nin annesi dul kalalı beş yıl olmuştu. Onlar sekiz satırlık kısa bir mektupla yaş gününe davet edilmişti. Mektupta şöyle yazıyordu:

    "Eğer gelmek isterseniz gelebilirsiniz, ama kendi nevresimlerinizi getirin, çünkü odalar soğuk, ayrıca bazıları ara salonda yatmak zorunda, çünkü sizin dışınızda gelenler de var, Jonsson'la ilgilenecek bir memur da davet ettik ve o salonda uyuyacak, sen Else temizlik ve yemeğe yardım etmek için bir gün önce gelirsen iyi olacak. Samimiyetle Irma."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Anton Çehov - Bataklık

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "At üstünde, heybetle sallana sallana, kar gibi beyaz subay ceketli genç bir adam. M. E. Rootay'nin halefleri müskirat fabrikasının büyük avlusuna girdi. Güneş, teğmenin yıldızları üzerinde, kayın ağaçlarının beyaz gövdelerinde, avluda şurada burada duran cam parçalarında kayıtsızca gülümsüyordu. Her şey aydın, sıhhatli bir yaz gününün güzelliğini taşıyor, hiçbir şey taze bitkilerin neşeli neşeli titremesine, açık mavi gökyüzüyle kırpışmasına engel olmuyordu. Hatta isli tuğla yapıların çirkin manzarası, boğucu yağ kokuları bile havanın hoşluğunu bozamıyordu. Teğmen, eğerinden neşe ile atladı. Hayvanı, koşa koşa yanma gelen adama verdi, parmağıyla ince siyah bıyığını düzelterek büyük kapıdan içeri girdi. Harapça olmakla beraber aydınlık, yol halılarıyla döşeli merdivenin üst basamağında yüzü yaşlıca, biraz vakarlı bir hizmetçi onu karşıladı. Teğmen, bir şey söylemeden kartını uzattı. Hizmetçi elinde kartla ev sahibinin dairesine giderken üzerindeki "Aleksandr Grigoreviç Sokolski" yazısını okuyabilirdi. Kadın, bir dakika sonra döndü, bayanın biraz rahatsız olduğu için kendisini kabul edemeyeceğini söyledi. Sokolski tavana bakü, alt dudağını biraz uzatarak:

    - Çok yazık! diye söylendi. Sonra daha canlı bir ifadeyle: Beni dinleyin! Lütfen Suzanna Moiseyevna'ya onunla mutlaka görüşmem gerektiğini söyleyin, dedi. Mutlaka... Kendisini ancak bir dakika kadar rahatsız edeceğim. Rica ederim, beni affetsin. Hizmetçi, bir omzunu silkip tembel tembel yürüdü, gitti."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Halil Cibran - Asi Ruhlar

    Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya

    "Bir kadını sevip karısı yapan, gövdesinin terini, kalbinin kanını ve canını onun ayaklarına boşaltan, uğraşlarının meyvesini ve çalışkanlığının gelirini onun ellerine koyan adam zavallıdır; çünkü usulca uyandığında, almak için çabaladığı kalbin, özgürce ve içtenlikle kendi gizlerinin ve en derin sevgisinin hoşnutluğu için başka bir adama verildiğini anlar. Gençliğin özensizliğinden ve huzursuzluğundan uyanan ve kendini, başından aşağıya parıldayan altınlar ve değerli hediyeler döken ve ona tüm onurları ve müsrif bir eğlencenin tüm zarafetini veren, ancak Tanrının bir adamın gözlerinden bir kadının kalbine akıttığı kutsal şarapla ruhunu hoşnut kılamayan bir adamın evinde bulan kadın da zavallıdır."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Başar Yılmaz - Mutluluktan Öleceğiz (İshak Edebiyat, 2023)

    Seslendiren: Bakış Kutlu Kurtuluş

    "

    “Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz”

    Cemal Süreya

    Kusura bakmayın, böyle palas pandıras gelmiş bulundum. Kuvvetle muhtemel beklemiyordunuz. Hakkınız var, aradan geçen onca zaman derin bir mesafe koyuyor araya; bunun idrakindeyim. Hatta tüm benliğimle o mesafenin beni alıkoymasına katlanarak yaşıyordum.

    Ta ki dün geceye kadar.

    Bekri Agâh ile meyhanedeydik. Tanımazsınız boşa zahmet buyurmayın. Cemiyettendir fakat eski tanışlardan sayılmaz. Yalnız hakiki insandır, müşfiktir; buna kısa vakitte kani oldum. Az biraz kalabalıktır ağzı ama dinlettirir de kendini. İzmir’e gittiğim vakitler ağırlar beni. Hem demlenir hem de dem tutarız Halis Usta’nın meyhanesinde."

    --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
  • Показать больше

DİL, EDEBİYAT VE EĞİTİM ÇALIŞMALARI

Azerbaycan halk tiyatrosu modern Azerbaycan tiyatrosunun teşekkülünde önemli rol oynamış, geçmişle gelecek arasında bir köprü olmuştur. Azerbaycan’da modern tiyatro 19. yy’ın ortalarına rastlamaktadır. 19. yüzyılın başlarında Azerbaycan’ın siyasi hayatında radikal değişikler olmuş, Çarlık Rusya Kafkasya’ya inmiş, Azerbaycan’ı kontrolü altına almaya çalışmıştır. 1828’de İran’la yapılan Türkmençay antlaşmasıyla Azerbaycan kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılmış, Kuzey (bugünkü) Azerbaycan Çarlık Rus’un, Güney Azerbaycan (İran Azerbaycan’ı) İran’ın tahakkümü altına girmiştir.Çarlık idaresinin eyalet merkezi olan Tiflis, resmi dairelerin ve mekteplerin açılmasıyla diğer şehirlere nazaran daha gelişmiş bir durumdaydı. Avrupai hayat tarzının Tiflis’te Rus tesiriyle başlaması, birtakım içtimai hareketlenmeyi de beraberinde getirmiştir. Gayrimüslimler bu yeni yaşam biçimine kısa sürede ayak uydurmuşsalar da Müslümanlar (çoğunluğu Türk) dinleri dolayısıyla uzun süre bu durumu kabullenmemişlerdir. Azerbaycan araştırmacısı Yavuz Akpınar tiyatroyla ilgili olarak Tiflis muhitinin o dönemki görünümünü şöyle açıklamaktadır: Ahundzade’nin 1849’dan itibaren komediler yazmaya başlaması doğrudan doğruya Tiflis’teki kültürel değişmelerle yakından alakalıdır… Yolların yapılması, şehirlerdeki hızlı nüfus artışı, özellikle Tiflis’in süratli gelişmesi, ticaretin büyümesi kültürel hayatın bu şehirde canlanmasına ve olgunlaşmasına imkân hazırlamıştı. Tiflis’te devlet daireleri kurulmuş, birçok okul açılmış matbuat gelişmeye başlamıştı. Avrupai hayat tarzı yaygınlaşıyor, güçleniyordu. İşte bu gelişmelerin tabii bir neticesi olarak tiyatro binasına ihtiyaç duyuldu. Ruslar, Gürcüler ve Ermeniler arasından yerli aktörler çıkmaya başlamıştı, tiyatro toplulukları oluşturuluyordu. Avrupai hayat tarzının Kafkasya ve Azerbaycan dolaylarında yerleşip yayılmasını bu bölgenin Şark’a ait hususiyetlerinden, atmosferinden koparılmasını kendi sömürgeci emelleri için de yararlı gören Çarlık hükümeti, Rusların ve diğer gayrimüslimlerin Tiflis’te tiyatro, opera, müzik, modern eğitim ve öğretim, matbuat sahalarındaki faaliyetlerine gereken dikkati gösteriyor, bunları himayeden geri kalmıyordu… Vorontsov’un hususi bir tiyatro binası yaptırmasının başka sebepleri de vardır: Mesela Tiflis’te gittikçe büyüyen Rus kolonisi için alıştıkları eğlence hayatını ihdas etmek, geliştirmek medeni bir ihtiyaç haline gelmişti (Akpınar,1988). Çarlık Rus idaresinin umumi valisi Knyaz Vorontsov, 1849’da Tiflis’te Rus tiyatro binasının temelini attırmış ve 1851’de tiyatro binası hizmete açılmıştır. Bu durum daha sonra Vorontsov’un Türk, Gürcü ve Ermeni aydınlarını tiyatro eseri yazmaya teşvik etmesiyle daha ileriye taşınmıştır. Böylece Müslüman-Türk dünyasının ilk tiyatro yazarı Mirza Fetali Ahundzade, 1850’de ilk komedisi Hekayet-i Molla İbrahimhalil Kimyager’i yazmıştır. Ahundzade aynı yıl Mösyö Jordan, LenkeranHanının Veziri tiyatrolarını, 1852’de Hekayet-i Hırs-ı Guldurbasanı, 1853’te Hacı Gara’yı, 1855’te Mürafaa Vekilleri’ni yazmıştır (Akpınar, 1994). Eserler Azerbaycan Türkçesiyle yazılmışsa da ilk olarak 1853’te Tiflis’te Rusça basılmış ve ne yazık ki Rusça oynanmıştır. Bunun nedenini Abdulvahap Yurtsever, Azerbaycan’da henüz tiyatroyu icra edecek aktör kadroların olmaması olarak belirtilir (Yurtsever, 1951). Ahundzade’nin eserleri başta Rusya olmak üzere Fransa, İngiltere’de de sahnelenmiştir. Akpınar, 19. asrın ikinci yarısında Batı Avrupa’da en çok tanınan Şarklı yazarın Ahundzade olduğunu söyler (Akpınar, 1994).1880’den sonra tiyatro hayatında bir canlanma görülmüş, Gori Muallim Mektebini bitiren gençler, öğrencileri etrafında toplayarak bazı tiyatro eserlerini sahneye hazırlamışlardır. 1880 yılında profesyonel denebilecek tiyatro topluluğu Nahçivan’da oluşturulmuştur. Bu topluluğun içinde Memmedtağı Sıdkı, Celil Mehmetkuluzade, Elekber Mehmetguluoğlu, Ekber Molla Beyeloğlu, Eyneli Bey Sultanof gibi tiyatro heveskârları, 1882’den itibaren de Azerbaycan Türkçesini iyi bilen Ermeni aktör ve aktrisleri Elmas Hanım, Stepan Safrazyanlar Azerbaycan’ın birçok şehrinde (Bakü, Gence, Tiflis, Nuha) tiyatro gösterileri düzenlemişlerdir. Ahunzade’nin komedileri başta olmak üzere Ermeni yazar Vasak Medetov’un Azerbaycan Türkçesiyle yazdığı eserleri oynamışlardır (Akpınar, 1994). Elmas Hanım Türk sahnesinde yer alan ilk kadın sanatçıdır. 1886’dan itibaren Azerbaycan tiyatrosu Bakü’de gelişmeye başlamıştır. İnkılap Kerimov, Bakü’de tiyatronun canlanmasını, Sultanmecit Genizade, Habib Bey Mahmutbeyov ve Necefoğlu Bey Veliyev’in tiyatro heveslilerini bir araya getirerek gösterdikleri mücadeleye dayandırır ve bu durumu şöyle açıklar: “… Bu şahısların tiyatro yolunda çektikleri azap, uğraştıkları birçok tahkirat, sövüşlerin hiçbiri anlatılamaz. Kapı kapı gezip bilet satmakla tiyatrolar verip özleri için bir kuruş götürmeyip ihza ettikleri paraları yeni tür mektep uşaklarına gönderirdiler… Bu şahısların tiyatro yolunda zahmetleri çok büyük ve tiyatro tarihine adları yazılmalıdır.” (Kerimov, 1923) Yukarıda belirtilen isimler her ne kadar tiyatro konusunda büyük eserler vermemişse de rejisörlük ve aktörlük alanlarında tiyatronun ağır yükünü üzerine almışlardır. Habib Bey ve Sultanmecit Genizade 1887’de yüksek tahsil için Bakü’ye gelmiş, burada öğretmenlik yapmaya başlamışlardır. Habib Bey ve Genizade’nin büyük çaba göstererek Bakü’de açtığı Rus-Tatar Mektebi2 maarif ve medeniyet yolunda önemli ilerleme kaydetmiştir. Aralarına Necefoğlu Bey Veliyev’in de katılmasıyla Bakü’de tiyatro alanında hareketlenme başlamıştır. Açılan mektebin öğrencilerinin tiyatroya olan ilgileri arttırılmış, dönemin ünlü tiyatro oyuncularından Hüseyin Araplinski ve Mirmahmut Kazımovski de ilk defa bu mektebin öğretmenlerinin yönlendirmesiyle sahneye çıkmıştır.Bakü’de bu hareketlerle canlanan tiyatro hayatı profesyonelleşmek adına hükümet izniyle truppalar (tiyatro toplulukları) oluşturulmaya çalışılmıştır. Bununla ilgili ilk adım 1896’da Azerbaycan’ın önemli aydını Hasan Bey Melik Zerdabi tarafından atılmış; fakat Bakü hükümeti tarafından izin verilmemiştir. Daha sonra Nerimanov’un gayretleri olumlu sonuçlanmış ve nitekim aynı yıl “Birinci Müslüman Truppası” adı altında tiyatro topluluğu kurulmuştur.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir