zindandan mehmede mektup erdoğan / Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bir Şiir Bir Hayat-Zindandan Mehmed'e Mektup Sergisi'ni gezdi - LeGazete

Zindandan Mehmede Mektup Erdoğan

zindandan mehmede mektup erdoğan

"Öz yurdunda parya muamelesi gören bu millet, tarih sahnesine tekrar çıkmak için ihtiyacı olan öz güveni onun kelimelerinde buldu. Necip Fazıl, bu millete kimsenin icazetine, inayetine muhtaç olmadan, ruh kökünden aldığı kuvvet ve cesaretle var olabileceğini gösterdi." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Bir Şiir Bir Hayat-Zindandan Mehmed'e Mektup" sergisi ve "Reis Bey" tiyatrosunun gösterimine katıldı.

Üstat Necip Fazıl Kısakürek'in bütün dahiler gibi anlaşılması ve anlatılması son derece zor bir sanatkar olduğunu ifade eden Erdoğan, "Onun zekası ve muhayyilesi, fikrin dehlizlerinde öyle bir deveran ederdi ki ardından yetişmek mümkün değildi. Kendi iç dünyasında kurduğu o girift dengelere, çözdüğü müşkül bilmecelere ve yaşadığı derin ızdıraplara ancak kaleme ve kelama döktüğü kadarıyla muttali olabiliriz." diye konuştu.

- "Ters yüz edilmiş tarihi asli haline döndürmek gibi çetin bir vazifeye talip olmuştu"

Kısakürek'in, edebiyatın bütün sahalarında eserler vermiş olmakla birlikte tarih alanında yazdıklarının geç kalmış bir hesaplaşmanın vasıtası olduğunu anlatan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Silinmiş, unutturulmuş, çarpıtılmış hatta ters yüz edilmiş bir tarihi asli haline döndürmek gibi çetin bir vazifeye talip olmuştu. Osmanlı ile Cumhuriyet Türkiyesi'yle, tek parti dönemiyle, toplumla ve siyasetle ilgili hakikatleri korkusuzca dile getirdi. Önünde hayatını dilediği gibi yaşayabileceği imkanı olduğu halde o, zorluğu, meşakkati, çileyi seçti. Davası uğruna bedel ödemekten hiç kaçmadı. Yaşadığı onca mağduriyete ve mahkumiyete rağmen 'Umudun, kurtuluşun, diriliş ruhunun kaynağı Türkiye'dir.' demekten bir an olsun geri durmadı. Şerefi, izzeti, güzeli ve estetiği dışarıda arayanlara daima vatan coğrafyasını, tohum halinde bir çekirdek olarak gördüğü Anadolu'yu ve tarihimizi işaret etti.

Batması istenen, bunun için her türlü çaba gösterilen kadim medeniyetimizin bu topraklarda yeniden yükseleceğine tüm kalbiyle inanıyordu. Eserlerinde sık sık vurguladığı Türk kavramıyla, Selçuklu'dan ve Osmanlı'dan tevarüs ettiğimiz değerlere sahip çıkıyordu. Bilhassa 14 ve asır arasındaki yıllık devrede, milletimizin yetiştirdiği büyük şahsiyetleri örnek gösteriyor, onları kendi üslubuyla şöyle tanıtıyor; 'Yunus Emre'de mavera-i hasret, Fuzuli'de beşeri rikkat, Baki'de sultani haşmet, Nefi'de hamasi belagat, Nedim'de garami hassasiyet, Şeyh Galip'de bedii zarafet ve hepsinde, teker teker bu kıymetlerin hepsi. Osmanlı'yı büyük yapan işte bunlardır ve bunlara benzer diğer dallarda emeklerini ortaya koyanlardır."

- "Bu millete ruh kökünden aldığı kuvvet ve cesaretle var olabileceğini gösterdi"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üstat Necip Fazıl Kısakürek'in bu heyecanlı dili ve üslubunun sevenleri için numune-i imtisal olduğunu ifade eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Öz yurdunda parya muamelesi gören bu millet, tarih sahnesine tekrar çıkmak için ihtiyacı olan öz güveni onun kelimelerinde buldu. Necip Fazıl, bu millete kimsenin icazetine, inayetine muhtaç olmadan, ruh kökünden aldığı kuvvet ve cesaretle var olabileceğini gösterdi. Üstadın en önemli sermayesi samimiyeti, en büyük şiarı sahiciliğiydi. Şiirin gücüne, eserlerinin kalibresine, mücadelesinin örnekliğine rağmen, sırf baskılara boyun eğmediği, aydın zorbalığına teslim olmadığı için 'takunyalı, gerici, süper mürşit' gibi aşağılamalara maruz kaldı. O günlerin bazı gazeteleri, üstadın yazılarından dolayı her mahkemeye çıkışını adeta bir kutlama gibi müjde edasıyla manşetten duyurdu. Aynı dönemin bazı gazetecileri ise fikirle, kalemle, kelamla bileğini bükemedikleri Necip Fazıl'ı hakaretlerle alt etmeye çabaladılar. Karşılarında bütün bu saldırılara ve hoyratlıklara yalnızca şiirleriyle, kitaplarıyla, konferanslarıyla cevap veren bir Necip Fazıl var. Nitekim onu tarihe gömmek isteyenlerin bugün esamesi bile okunmazken, üstat fikriyle ve hatıralarıyla aramızda yaşamayı Allah'a hamdolsun sürdürüyor."

- "Bugün de aynı yoldan giden kifayetsiz muhterisler var"

Kısakürek'in eserlerinin, kendi nesilleriyle birlikte gençlerin yolunu ve ufkunu aydınlatmaya devam ettiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"Kalemini davasının kılıcı yapanla, kökü dışarıda ideolojilerin maşalığından başka vasfı olmayan arasındaki fark işte budur. Necip Fazıl, bugünkü Türkiye'yi anlamak için önce Sultan 2. Abdülhamid'in anlaşılması gerektiğine inanıyordu. Bu yaklaşımını da 'Marifet, büyük kısmı kursaktan doğma uydurmalarla Abdülhamid'i konuşturmakta değil, onun hakkında konuşabilmektedir.' diyerek, farklı bir boyuta taşıyordu. En önemli eserlerinden olan Ulu Hakan kitabı, bir tarih veya edebiyat ürünü olmaktan ziyade bu anlayışla ortaya konmuş bir dava manifestosuydu.

Ülkemizde bunca yıl sonra hala Sultan Abdülhamid'e husumet besleyenlerin, edepsizce dil uzatanların, onunla hesaplaşma peşinde koşanların olduğunu gördükçe, üstadın tespitlerinin ve hassasiyetinin doğruluğunu tekrar tekrar anlıyoruz. Asırlar geçse de maalesef bu ülkenin gündemi ve tarafları hiç değişmiyor. Dün de kendi bencil hesapları için ülkeyi ve milleti ateşe atmaktan, tarihini ve kültürünü hiçe saymaktan çekinmeyenler vardı, bugün de aynı yoldan giden kifayetsiz muhterisler var. Elbette üstadın her dediği, her yazdığı dokunulmaz, tartışılmaz, müzakere edilmez değildir. Osmanlı'nın yıkılışına ve Cumhuriyet'in kuruluşuna şahitlik etmiş, tek parti devrinin tüm zorbalıklarını iliklerine kadar yaşamış, tasavvuf kapısından girerek yeni bir dünya ile tanışmış, ülkedeki tüm fikir hareketlerinin içinde bizzat bulunmuş, devrinin tüm sınamalarından geçmiş bir ismin kendi iç yolculuğunun zorlu ve meşakkatli geçmesi kadar zor bir şey yoktur. Nitekim üstadın da kendisiyle ilgili pek çok tanımlamayı art arda sıraladıktan sonra işaret ettiği en önemli husus, fikir namusudur."

- "Fatih Sultan Mehmet Han'ın emanetini yeniden gediğine koyduk"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, üstat Necip Fazıl Kısakürek'in, fikir namusu hassasiyetiyle yaptığı tespitlerin ve beslediği ruhun, milletin ufkunu aydınlattığı, heyecanını harekete geçirdiği ve bilincini güçlendirdiğinin bir gerçek olduğunu söyledi.

Bu ateşleyici heyecana, bu itici lokomotife her dönem ihtiyaç olduğunu anlatan Erdoğan, "En çok da içinden geçtiğimiz şu kritik süreçte ihtiyacımız var. Bunun için Necip Fazıl'ı okumak, anlamak, onun açtığı yolu, yükselttiği o dava bayrağını, ruhu ve manasıyla sürekli daha ileriye taşımak hepimizin boynunun borcudur." diye konuştu.

Erdoğan, fikir dünyası çoraklaşmış, ruh dünyası daralmış, heyecanı körelmiş, azmi kırılmış bir milletin ne büyük davaları taşımaya ne de kendine güçlü bir gelecek inşa etmeye takati yetmeyeceğini belirtti.

Dünyadaki şartların zorluğu, ülkedeki entelektüel iklimin bunaltıcılığı, bireysel sıkıntıların ağırlığının hiç kimse için bu mücadeleden geri kalma bahanesi olamayacağının altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:

"Siyasette, fikirde, edebiyatta, hayatın her alanında tek başımıza da olsak, kalabalıklar içinde yalnız da kalsak bu mücadeleyi vermekle mükellefiz. Zafere ulaşırsak ne ala, ulaşamazsak bile mücadelenin bizatihi kendisi, biz faniler için en büyük şeref payesidir. Hatırlarsanız nice büyüğümüz ömrünü, Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması mücadelesine adamıştı. Bu mücadelenin sonunu göremeden ölüp giden nice isimler oldu. Ama yine de onların verdiği mücadelenin izini takip ederek, onların açtığı yoldan ilerleyerek işte nihayet Fatih Sultan Mehmet Han'ın emanetini yeniden gediğine koyduk."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kısakürek ve diğer büyüklerin hayatlarını adadıkları davalarının neticelerini de birer birer görmeyi sürdüreceklerine işaret ederek, "Biz değilsek bile bizden sonraki nesiller bunu sağlayacaktır. Sözlerimi üstadın şu veciz ifadeleriyle bitirmek istiyorum; 'Üzülme bu davanın sahibi Hakk'tır. Hak olan davada zafer muhakkaktır.' Bir kez daha Necip Fazıl Kısakürek üstadı rahmetle, minnetle, hasretle yad ediyor, bu programın düzenlemesinde emeği geçenlere şahsım, milletim adına tekrar teşekkürlerimi sunuyorum." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a konuşmasının ardından vakıf üyelerince, Zindan'dan Mehmed'e Mektup Şiiri'nin hat sanatıyla Osmanlıca yazıldığı tablo hediye edildi.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Araştırma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Şeyma Kısakürek Sönmezocak da programda konuşma yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, program kapsamında AKM’de açılan Zindan'dan Mehmed'e Mektup Sergisi'ni gezdi.

Programa, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe de katıldı.

"Zindandan Mehmet'e Mektup" şiirini okudu

Etkinlik vesilesiyle "Çöle İnen Nur" kitabını yeniden "enfes" şekilde neşrettikleri için Vakıf ve TOBB yöneticilerini, makale yarışmasına katılan gençleri ve birinci olan Mirza Şamil'i kutlayan Erdoğan, "Mirza Şamil evladımıza özelikle kalbimin derinliklerinden gelen ifadeyle teşekkür ediyorum, gözlerinden defaatle öpüyorum. Mirza'yı dinlerken şunu gördüm, artık gözümüz açık gitmeyecek inşallah. Üstadı çok iyi anladığını gördüm, üstadın dilini çok iyi yakaladığını, mefkuremizi ifade edebilecek bir çapta, kalitede gördüm ve inanıyorum ki Mirza Şamiller olduğu müddetçe bizim geleceğimizi kimse karartamayacaktır" diye konuştu.

Yarışmada birinci olan Şamil'İn ailesine ve hocalarına da teşekkür eden Erdoğan, buluşma vesilesiyle Necip Fazil Kısakürek'i de bir kez daha rahmetle andığını, Allah'ın onu cennetiyle taltif etmesi için dua ettiğini söyledi. 

Başbakan Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek'i izah ve tarif etmenin, hakkında konuşmanın çok çetin bir mesele olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Eserlerini okuduğum, eserlerinden ziyadesiyle müstefid olduğum, daha da ötesi kendisini tanımak ve kendisiyle yol arkadaşlığı diyemeceğim ama izinde yürüme fırsatını yakaladığım Necip Fazıl'ı izah etmek, onun hakkında konuşma, onu tarif etmek bizler için gerçekten çetin bir mesele. Sene , Üstad'a Milli Türk Talebe Birliği bir jübile yapacak. İşte biz o zaman cılız, Mirza kadar olmasa bile, işte biraz daha ondan şöyle böyle boyu bosu yerinde bir genç. Takdimi yapacak, şiirlerinden şöyle bir demet sunacak gençler aranıyor. İki arkadaş seçildik ve diğer arkadaşım çok uzun bir methiye sunmuştu, 4 A4 sayfası, ben de kısa bir ifadeyle 'bizi 4 kıta, 7 iklim hakim kılan ruhun mimarı' diye Üstadı takdim etmiştim. Zaten daha fazla dinlemedi, ondan sonra 'beni bu genç takdim etsin' dedi. Şiirlere geldik, şiirlerde de Zindandan Mehmet'e Mektubu fakire emretti, onu da biz okuduk. Muhteşem bir geceydi, unutulmaz bir geceydi. O zaman gecelerimizin heyecanı, coşkusu çok çok farklıydı. Milli Türk Talebi Birliği'nin konferans salonu veyahut da şu anda Lütfi Kırdar diye bildiğimiz yer o zaman İstanbul'un tek kapalı spor salonuydu oralar bizim toplantı merkezlerimizdi, gerçekten tıklım tıklım oraları doldururcasına gecelerimizi yapardık ve geleceğe yönelik bütün heyecanımızı, aşkımızı oralarda tazelerdik."

"Necip Fazıl'ı bir tek cümleyle bir tek sıfatla takdim etmek asla mümkün değil"

Necip Fazıl'ı bir tek cümleyle bir tek sıfatla takdim etmenin aslında mümkün olmadığını ancak Kısakürek'in bir başka tevazu gösterdiğini anlatan Erdoğan, "Halbuki üstadı anlatanlar mütevazı olmadığını, tam aksine hep gururlu, kibirli olduğunu söylerler ama orada da tam aksine 4 A4 safyası okunmaya başlanınca 3. sayfada kestirdi, çok da manidar bir ifadeyle kestirdi, onunla kesip attı. Sıra bize geldi biz de bir cümleyle üstad işi bize yıktı" dedi. 

Başbakan Erdoğan, Necip Fazıl'ı sadece eserleriyle hayatıyla tahlil edebilmenin de mümkün olmadığına dikkati çekerek, Kısakürek'in, muarrızlarının, muhaliflerinin dahi okuduğu, izlediği, hakkında söz söylediği tarihteki çok müstesna şahıslardan biri olduğunu söyledi.

"Bir şairdi, bir muharrirdi, mütefekkirdi, sanatçıydı, kimi zaman sanık, kimi zaman mahkumdu, kimi zaman sevginin, kimi zaman öfkenin merkezindeydi" diyen Başbakan Erdoğan, Kısakürek'in "Çerçeve" adlı eserinde şahsına yapılan tüm yakıştırmaları, tüm sıfatları tek tek alt alta dizerek, kendini "bana göre ben, tek müdafaa kelimesi olmayan ve şahsına her ne kadar süfliyet çamuru atılıyorsa hepsini gayesinin ulviyetinden bilen basit ve alelade adamcağız" diye tarif ettiğini anlattı. 

"Necip Fazıl Kısakürek, kendi tarifiyle bir adam hem de adam gibi bir adamdı" ifadesini kullanan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Hiç sarsılmayan bir çizgisi, değişmeye istikameti vardı, uğruna hayatını vakfettiği bir davası, o dava uğruna canından, serinden, hürriyetinden geçtiği ulvi bir gayesi vardı. Üsdat Necip Fazıl'ın bir yönüne özellikle vurgu yapmak arzusundayım, bütün hayatını yazı yazarak geçirdi ve geride de çok sayıda eser bıraktı. Çok sayıda şiiri, hikayesi, makalesi, tiyatro eserleri, güncel yazıları var, bütün hayatını adeta ders vermekle konferanslarla geçirdi. Çok sayıda tavsiyesi, öğütü, ibretlik kitapları var ama Necip Fazıl Kısakürek bize özellikle de her devrin genç nesillerine o eserlerinden çok daha değerli bir eser bıraktı. Necip Fazıl'ın duruşu, tavrı, edası, özgüveni, davasına olan sadakati, davası uğruna kendi deyimiyle kalemine mürekkep yerine ciğerinden kan çekerek ortaya koyduğu çilesi, kendi başına en büyük eserdi. Herkesin sustuğu, susturulduğu bir ortamda Fazıl, cesaretle konuşuyordu. Herkesin kalemini sattığı ya da kiraladığı bir ortamda, bu dönemde de var ya, Necip Fazıl kalemini titretmiyordu. Herkesin kaçtığı davada Necip Fazıl 'ben varım' diyerek ortaya çıkıyor, 'benim olmadığım yerde Türkiye yoktur' diyebiliyor, elini, kolunu, gövdesini hatta canını ortaya koyabiliyordu.

Herkesin korkutulduğu, sindirildiği, herkesin başını öne eğdiği bir dönemde Üstad Necip Fazıl, davasından aldığı güçle dimdik duruyor, ulaşabildiği herkesi de gururla ayağa kalkmaya çağırıyordu. Necip Fazıl, en zor zamanlarda, Anadolu'nun saf çocuğu Sakarya'ya, yani Anadolu'ya, Trakya'ya, Türkiye'ye hatta tüm Doğu'ya 'yüzüstü çok süründün ağaya kalk' diye haykırabiliyordu. Nefsini kendi deyimiyle Allah diyen çobanın ayak tozundan bile aşağıda görüyordu ama Allah'ın, onun peygamberinin ve dininin düşmanları karşısında başı dik, onurlu, şerefli olmayı, hatta kibirli olmayı bir sadaka olarak ruhunda yaşıyor ve yaşatıyordu. Necip Fazıl, işte bunun için önemlidir. Necip Fazıl, davasının haklılığına inanan, inandığı uğruna canını ortaya koyan, inancı uğruna özgüven içinde olan, bunu yaşayan ve öğreten bir rehberdi. İlahi mesaj neydi; 'İnanıyorsanız muhakkak üstünsünüz.' Necip Fazıl'ın tüm hayatı işte bu düsturun, ayeti kerimenin ruhundan ve pratiğinden ibaretti. Ben iddia ediyorum ki Üsdat Necip Fazıl, bütün hayatı boyunca bütün eserlerinde, konferanslarında muhataplarına 'İnanıyorsanız muhakkak üstünsünüz' düsturunu aşılamanın mücadelesini verdi. Fazıl'ın derdi, çilesi buydu, ruhunda fırtınalar estiren, zihnine afakanlar bastıran davası ve gayesi buydu." 

"Millete kendi dilini hatırlattı"

Millete kendi öz dili unutturulmak istenirken Necip Fazıl'ın, Yunus Emre, Mehmet Akif, Fuzuli ve Nedim dediğini ve millete kendi dilini hatırlattığını ifade eden Erdoğan, millete kendi medeniyeti unutturulmak istenirken üstadın adeta kollarını açtığını ve "durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" dediğini anlattı.

Erdoğan, çok sık hatırlattığı Necip Fazıl'a ait Sakarya Türküsü'ndeki "Öz yurdunda garipsin, vatanında parya" dizesini okuyarak, şöyle konuştu:

"Necip Fazıl'ı tanımış, onunla tanışmış, onunla yol arkadaşlığı etmiş burada birçok büyüklerim var, kardeşlerim var. Bizler mısradan şunu anlıyoruz: Burası senin öz yurdundur. Burası senin öz vatanındır. Sen öz yurdunda garip olamazsın, sen öz vatanında parya olamazsın. Sen kendi toprağında, kendi milletinle birlikte hayır yüzüstü sürünemezsin. İşte bunu söyledikten sonra üstat o meşhur talimatını veriyor. Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz, sen kıvrıl ben gideyim, son peygamber kılavuz. Yol onun, varlık onun gerisi hep angarya. Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya"

"Necip Fazıl'ın bize bıraktığı en büyük eser, unutmayın işte bu özgüvendir" diyen Erdoğan, "Bu ülkenin sahibi hiç endişe etmeyin millettir. Bu milletin ta kendisi sizsiniz. Dikkat edin şu kesim bu kesim değil, şucular bucular değil, elitler değil, sermaye değil, kalemini kiralayanlar satanlar, her rüzgarda eğilen mütefekkirler değil, kalemini güce kiralayan muharirler, emirle manşet dizen uşaklar değil. Bu ülkenin sahibi 76 milyonun tamamıdır" ifadesini kullandı.

"Biz hiçbir yere gitmiyoruz"

Erdoğan, "çok tipik bir zihniyete özellikle değinmek istediğini" vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Bu ülkenin çocukları, bu milletin evlatları, bu vatanın kız çocukları üniversitelerde başörtüsüyle okuma mücadelesi verirken çarpık bir zihniyetin temsilcisi çıktı 'Gitsinler Suudi Arabistan'da okusunlar' dedi. Bu ülkenin nice evladı, başörtülü oldukları için, imam hatipli oldukları için meslek liseli oldukları için katsayı engeline takıldıkları için gittiler gurbette ilim mücadelesi verdiler. Daha birkaç gün önce bir gazetenin yazarı çıkmış Çamlıca'ya yapılması düşünülen camiden dolayı içindeki öfkeyi kusmus. Bize 'git çölde yaşa' diyor. Bunu bize diyor. Çöl nedir biliyor musun? Çöl, sadece coğrafi bir terim değildir, çöl sadece suyu olmayan, yeşili olmayan kurak toprak değildir. Çöl vicdanı olmayan bir ruhtur. Çöl, terazisi şaşmış zihindir. Her gün yağmur yağsa her tarafı şelale olsa her yeri yemyeşil de olsa işte gaiplerden inen o mübarek nurla aydınlanmayan her kalp çöldür. Bize çölü gösterenler, kendi kalplerine kendi yüreklerine, kendi ruhlarına baksınlar çölü işte orada görecekler. Hayır, biz hiçbir yere gitmiyoruz. Burası bizim yurdumuz, burası bizim toprağımız, burası bizim 76 milyon bir olarak, beraber olarak diri olarak hep birlikte Türkiye olarak yaşadığımız topraklardır."

"Bu topraklar üzeride garip olmaya, parya olmaya da hiç niyetimiz yok"

"Bizim ana vatanımızdan başka gideceğimiz hiçbir yer yok" diyen Erdoğan, onun için gece gündüz demeden çalıştıkları ve çalışacaklarını,  bin kilometrekarenin her tarafını demir ağlarla ördüklerini ve öreceklerini, havalimanları yaptıklarını ve yapacaklarını, bütün dört bir kesimini çevrecilik anlayışıyla yemyeşil yaptıklarını, tüm eğitim kurumlarıyla her tarafa ulaştıklarını, 81 vilayatin tamanında üniversiteler kurduklarını, okullar açtıklarını, sağlık kurumlarıyla her yere ulaştıklarını ve ulaşmaya devam edeceklerini kaydetti.

Erdoğan, "şehit dedelerinin kabirlerini terk etmeye hiç ama hiç niyetlerinin olmadığına" dikkati çekerek, şunları söyledi:

"Çanakkale'de her gün biz varız.  Sarıkamış'ta her gün biz varız. Ama bu yazıları yazanların oralarla hiç mi hiç alakası yok. Üstelik bu topraklar üzerinde garip olmaya, parya olmaya da hiç niyetimiz yok. O günler geride kalmıştır. Türkiye sesi çok çıkanın, vuranın, kıranın, yakıp yıkanın, millete kibirle tepeden bakanların, milleti korkutanların değil, bizatihi milletin egemen olduğu bir ülkedir. Önce Allah, sonra millet iradesinin dışında bize egemenlik taslayacak hiçbir güç yoktur ve inşallah olmayacaktır. Başı açık olanla başı inancından dolayı örtülü olan bu ülkede kardeşçe yaşayacak ve her imkandan eşit derecede istifade edecektir. Her inanç, ay yıldızlı bayrağımızın altında bu milletin teminatı altında kendisine bu topraklarda özgürce varlık imkanı bulacaktır. Her etnik köken, her din, her mezhep, her değer bu topraklar üzerinde kendisini ifade etme imkanı bulacaktır. Birilerinin gelip bizi kompartımanlara, sınıflara ayırmalarına, kamplara bölmelerine göz yummayacağız. Biz üstat Necip Fazıl'ın ömrü boyunca ve bizzat ömrüyle anlattığı gibi önce kendimize sonra birbirimize güvenecek, 76 milyon hep birlikte büyük doğuyu inşallah inşa edeceğiz."

"Işık doğudan yükselir"

Salondaki gençlere de seslenen Erdoğan, "Unutmayın ışık doğudan yükselir" dedi.

Gençlerin büyük bir tarihin, medeniyetin ve ecdadın mirasçıları olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Sizin başınız asla öne eğik olmayacak. Çünkü bizim rüku ve secdeden başka alnımız asla öne eğik olmadı ve yere değmedi. Siz korkmayacaksınız, siz çekinmeyeceksiniz, siz tereddüt etmeyeceksiniz, siz inançlarınızdan, değerlerinizden dolayı utanmayacak, sıkılmayacak asla geride durmayacaksınız. Birilerinin sesi çok çıkıyor diye, birileri arsız diye, birileri barbarca yakıp yıkıyor diye kısıp geri adım atmayacaksınız. Üstadın dediği gibi 'fikrin öfkesine gem vuracak, fikirsiz öfkeden uzak duracaksınız.' Şiddet, silah, molotof, taş, şu, bu bunlar şu karşımda gördüğüm gençliğin tarzı asla değildir ve olmayacaktır. Siz her biriniz birer Necip Fazıl olacaksınız. Fikrinizle birikiminizle tavrınızla edanızla Hakk'a sadakatinizle hak uğruna, dava uğruna sabrınızla sebatınızla birer Necip Fazıl olacaksınız. İşte o zaman üstat Necip Fazıl'ın vasiyetini de yerine getirmiş olacaksınız."

"Zindandan Mehmet'e Mektup" şiirini okudu

Salondaki manzarayı görünce bir kez daha Necip Fazıl Kısakürek'in ne büyük bir aksiyon insanı ve mütefekkir olduğunu anladığını belirten Başbakan Erdoğan, Kısakürek'e rahmet dileğinde bulundu.

Salona gelirken bir genç kızın önünü kestiğini anlatan Erdoğan, kızın kendisinden konuşmasının sonunda Necip Fazıl Kısakürek'in bir şiirini okumasını istediğini aktardı. Genç kızın bu nezaket dolu isteğini yerine getirmek istediğini belirten Başbakan Erdoğan, "Zindandan Mehmet'e Mektup" şiirini okudu.

Şiirin ardından salondakiler Erdoğan'ı ayakta alkışladı.

AA

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir