Tanzimat Edebiyatının önemli şair ve düşünürlerinden olan Ziya Paşa kimdir? Ziya Paşa eserleri, şiirleri ve sözleri bu sayfada derledik. İşte Ziya Paşa hayatı kısaca.
Ünlü Türk yazar, şair ve devlet adamı Ziya Paşanın asıl ismi Abdülhamid Ziyaeddindir. yüzyılda Osmanlı Devletinin en önemli devlet adamlarından ve en çok eser veren Tanzimat çağı yazarlarından Ziya Paşa, yılında İstanbulda dünyaya gelmiş, babası Galata Gümrüğünde katiplik yapan Erzurumlu Ferideddin Efendidir.
Ziya Paşa, İlk ve Orta öğreniminin bir bölümünü Süleymaniyedeki Edebiye Mektebinde yaptıktan sonra Bayezid Rüştiyesine geçti ve bir yandan da özel derslerle Arapça ve Farsça öğrendi. Henüz 15 yaşında iken Aşık Garip, Aşık Kerem ve Aşık Ömer gibi halk şairlerinin eserlerini okumaya başladı. Şiir ile ilgisi okul çağlarında başladı. Bir süre Sadaret Mektub-i Kaleminde çalıştıktan sonra yılında Mustafa Reşit Paşanın aracılıyla sarayda Mabeyn Katipliğine getirildi. Bir yandan Fransızca öğrenmeye başladı.
Sultan Abdülmecitin vefatından sonra Ali Paşanın sadrazamlığa atanması üzerine saraydaki işinden uzaklaştırldı. Bir süre Zaptiye Müsteşarlığı yaptı. yılında Kıbrıs mutasarrıfı oldu. Bir süre Atinada büyükelçilik görevini yerine getirdi. Ardından Sultan Abdülazizin kendisini istanbula çağırması üzerine geri döndü. Abdülaziz tarafından Bosnanın denetimi ile görevlendirildi. Ancak İstanbula dönmesinden kıa bir süre sonra Bab-ı Ali, Ziya Paşayı Amasya Musarrıflığı görevi ile İstanbuldan uzaklaştırdı.
yılında Yeni Osmanlılar Cemiyetine katıldı. Sultan Abdülhamit yönetimine karşı geldiği için tekrar Kıbrıs Mutasarrıflığına atandı. Ancak aynı dönem Erzurum Vali Muavinline atanan Namık Kemal ile birlikte Avrupaya kaçtı. Londrada Namık Kemal ile birlikte Yeni Osmanlıların yayın organı olan Hürriyet gazetesini çıkardılar. Namık Kemalin ayrılmasından sonra gazetenin başına geçti.
yılında Cenevreye gitti, ertesi yıl Ali Paşanın ölümünü öğrendi ve İstanbula döndü. ile yılları arasında Şura-yı Devlet ve Maarif Müsteşarlığı yaptı. Abdülhamitin isteği üzerine Kanun-i Esasinin hazırlanması için oluşturulan kurulda yer aldı. yılında I. Meşrutiyetin ilanı ile önce Suriye Valiliğine ardından Adana Valiliğine atandı. 17 Mayıs tarihinde Adanadaki görevi devam ederken vefat etti.
Özellikle fikir bakımından J.J Rousseaunun etkisinde kalan Ziya Paşa, buna rağmen Divan Edebiyatından kopmamıştır. Yazdığı Harâbât adlı antolojisi ile eski geleneği devam ettirmiştir. Şiirlerinde daha çok siyasi ve sosyal konulara ağırlık vermiştir. Bir süre beraber çalıştığı Namık Kemal ile geleneksel edebiyat alanında zaman zaman tartışmalara girmişti. Makale, şiir, antoloji ve edebiyat tarihi alanlarında eserler veren Zıydı. Nesirlerinde açık ve anlaşılır bir konuşma dili kullanmış olsa da şiirlerinde dili daha ağırdır.
Namık Kemal ve İbrahim Şinasi ile birlikte Türk Edebiyatının temellerini atmış olan şair, kullandığı geleneksel usluba rağmen batılılaşma ve yenilikçi Tanzimat Edebiyatının öncüleri arasında yer almaktadır. Tercih-i Bend ve Terkib-i Bend adlı şiirlerinde ilk kez inasan yazgısı ve metafizik konular üzerinde durmuştur. yılları arasında Arap, Fars ve Türk şairlerin eserlerinden oluşan Harâbât adlı eserini hazırlamıştır.
ZİYA PAŞA ESERLERİ
Zafernâme
Harâbat, 3 cilt
Tercî-i Bend ve Terkib-i Bend
Eşâr-ı Ziya
Endülüs Tarihi, 2 cilt
Külliyat-ı Ziya Paşa
Rüya
Veraset Mektupları
Ziya Paşanın Şiirleri
ZİYA PAŞA SÖZLERİ
“Ne günlere kaldık ey Gâzi Hünkâr,
Katır mühürdâr oldu, eşek defterdâr!”
Aslolan onun varlığı deyip kendilerini avutuyorlar.
Lanet olsun o mala ki, tahsiline onun, ya din ola, ya ırz ya namus ola âlet.
Erbab-ı kemali çekemez nakıs olanlar / Rencide olur dide-i huffaş ziyadan.
İncinmemek istersen eğer mülk-i fenada / Bir kimseyi incitmemeğe hasr-ı meram et
İnsana sadakat yakışır görse de ikrah / Yardımcısıdır doğruların hazreti Allah.
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
En ummadığın keşf eder esrar-ı derunun / Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın.
Afv ile mübeşşer midir eshâb-ı meratib;Kânun-i cezâ âcize mi hâs demektir.
Bi-baht olanın bâğına bir katresi düşmez; Bârân yerine dürr-ü güher yağsa semâdan.
İç bade güzel sev var ise akl-u şuurun; Dünya var imiş ya ki yok olmuş ne umurun.
Kalkın ey Fellah-ı Vatan dediler, kalktık; Herkes oturdu biz ayakta kaldık.
Zannetmeyin ki ben Amasyada paşalık yaptım; Gördüğüm yetimleri babalık yaptım.
Vefasızın meclisinde bade içilmez.
İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakki; Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı.
Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi. Hainlere ammâ ki riâyet yeni çıktı.
Sâdıkları tahkîr ile red kaaide oldu. Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı.
Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadakat modalandı. Nâmus tamâm oldu hamiyyet yeni çıktı.
Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz. Birkaç kuruşu mürtekibin câyi kürektir.
Bed-maye olan anlaşılır meclis-i meyde. İşret, güher-i âdemi temyize mihenktir.
Bed-asla necabet mi verir hiç uniforma. Zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir.
Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm. Şîrin dahi kasd etmesi câna gülerektir.
Allaha sığın şahs-ı halimin gazabından. Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir.
Pek rengine aldanma felek eski felektir. Zîrâ feleğin
Sadık görünür kısvede erbab-i hiyanet. Murşîd sanılır vehlede eshab-i delalet.
Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.
Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın. Adem görünen harları âdem mi sanırsın.
Her şahs-ı harîmi Haka mahrem mi sanırsın. Her tac giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın.
İdrak-i maâlî bu küçük akla gerekmez. Zira bu terâzi o kadar sıkleti çekmez.
Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.
ZİYA PAŞA ŞİİRLERİ
Kalmadı
Yâran dağıldı sohbet-i meyhane kalmadı
Ol işret, ol muhabbet, o peymane kalmadı
Gûşetmem eski nâraları kûy-ü yârdan
Gûya ki deşt-i aşkla divane kalmadı.
Terkib-i Bend
İkbâl için ahbâbı siâyet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı
Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı
Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı
Düşmanlara ahbâbını zemm oldu zerafet
Dildardan ağyâra şikâyet yeni çıktı
Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu
Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı
Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi
Hainlere amma ki riayet yeni çıktı
Evrak ile ilân olunur cümle nizâmât
Elfâz ile terfîh-i raiyyet yeni çıktı
Âciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi
Mahmîleri her yerde himâyet yeni çıktı
İsnâd-ı taassub olunur merd-i gayûra
Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeni çıktı
İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki
Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı
Milliyyeti nisyan ederek her işimizde
Efkâr-ı Firenge tebaiyyet yeni çıktı.
Kıta
Ya Rab ne eksilirdi deryâ-yı izzetinden
Peymâne-yi vücûda zehr-âb dolmasaydı
Azada-ser olurdum âsîb-i derd ü gamdan
Ya dehre gelmeseydim ya aklım olmasaydı
Terkib-i Bend
Pek rengine aldanma felek eski felektir
Zira feleğin meşreb-i nasazı dönektir
Ya bister-i kemhada ya viranede can ver
Çün bay u geda hake beraber girecektir
Allaha sığın şahs-i halimin gazabından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir
Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm
Şirin dahi kasdetmesi cana gülerektir
Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma
Zerduz palan ursan eşşek yine eşşektir
Bed-maye olan anlaşılır meclis-i meyde
İşret güher-i ademi temyize mihenktir
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz
Divanelerin hemdemi divane gerektir
Afv ile mübeşşir midir eshab-ı meratib
Kanun-i ceza acize mi has demektir
Milyonla çalan mesned-i izzete serefraz
Birkaç kuruşu mürtekibin cay-i kürektir.
Şarkı
Aşıkları inandırır
Yalan vadeyle kandırır
Bu huy seni utandırır
Çok naz aşık usandırır
Nedir senden bu çektiğim
Esirinsem ver pençiğim
Bilmez misin a sevdiğim
Çok naz aşık usandırır
Mintanın düğmesin çöz
Sim tenin görsün bu göz
Eskidir söylenir bu söz
Çok naz aşık usandırır.
Müfredler
Bir gün olur cefadan o şûh-ı cihan geçer
Ey dil dediklerin olur amma zaman geçer
Yar-i müşfiktir çalar saat beni âgâh eder
Ömrümün her saati geçtikçe bir kez âh eder.
Gazel
Âsâfın mikdarını bilmez Süleyman olmayan,
Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan.
Zülfüne dil vermeyen bilmez gönül ahvâlini,
Anlamaz hal-i perişanı perişan olmayan.
Rızkına kani olan gerdûna minnet eylemez,
Âlemin sultanıdır muhtâc-ı sultân olmayan.
Kim ki korkmaz Hakktan andan korkar erbâb-ı ukûl,
Her ne isterse yapar Hakktan hirasan olmayan.
İtiraz eylerse bir nâdân Ziyâ hamûş olur,
Çünki bilmez kadr-i güftârın sühan-dân olmayan.
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir atasözü değildir, Ziya Paşanın Terkib-Bend adlı eserinde yer almaktadır. Doğru ifade edilmiş hâli ise nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir şeklindedir.
arasında yaşamış olan Ziya Paşanın yılında kaleme aldığı ünlü Terkib-Bend adlı eserinden bir beyt:
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
Terbiye ve yola getirme konusunda sıklıkla dile getirilen dizelerdir. Günümüz Türkçesiyle anlamı ise şu şekilde aktarılabilir: Nasihat ile yola gelmeyeni azarlamalı, azardan anlamayanın hakkı dayaktır
Ziya Paşanın kaleminden aruz vezniyle çıkan mısralar olmasına rağmen köşe yazarları tarafından çoğunlukla atasözü ya da eskilerin deyimi olarak nitelenir. Kimi bu mısraları yani bir bakıma vecizeyi atasözü olarak tanımlar. Kimi zaman da doğru şekilde aktarılmaz.
Ziya Paşanın Beytinin Yanlış Kullanımına Dair Bir Örnek
Ziya Paşanın nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir / tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir beyti genellikle nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir şeklinde yanlış kullanılır. Bu durumu bir örneği aşağıdaki görselde ve köşe yazarlarından aktardığımız hatalarda görülebilir:
Abbas Güçlü, Milliyet Gazetesindeki Dayak Utancı başlıklı 15 Nisan tarihli köşesinde Ziya Paşanın beytini kısaltıp dayakta tekdire gerek görmeden nasihatten sonra kısa yola başvurmuş ve bu beyitleri deyim olarak tanımlama hatasına düşmüş:
"Kızını dövmeyen dizini döver. Dayak cennetten çıkmadır. Eti senin kemiği benim. Nush ile uslanmayanın hakkı kötektir. Öğretmenin vurduğu yerde gül biter Dayakla terbiye konusunda dilimize yerleşmiş yukarıdaki gibi tam 64 deyim var."
Ahmet Hakan,Hürriyet Gazetesinde 13 Mayıs günü yayınlanan Allahın sopası yok başlıklı yazısında Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir şeklinde olan dizeyi farklı aktarmış:
"Bülent Ersoy telefon bağlantısıyla katıldığı yayında, “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir” dizesinin hakkını verircesine Ali Bulaç’a ayar üstüne ayar veriyor."
Ruhat Mengi, Sabah Gazetesinde 5 Aralık günü yayınlanan Havana purosu, Küba dostları ve kompleksler başlıklı yazısında Ziya Paşanın beytini atasözü addetmiş ve biraz tahrif etmiş:
"Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" demiş büyüklerimiz, ağızlarına sağlık!"
Fatih Altaylı da Habertürk Gazetesinde 1 Mart günü yayınlanan Havuz kozunu kullanmalılar başlıklı yazısında ilk dizeyi farklı aktarma yanlışına düşmüş:
"“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir."
Ali Karahasanoğlu, Yeni Akit Gazetesindeki 6 Kasım tarihli Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir başlıklı yazısında bahse konu beytin Ziya Paşaya ait olduğunun rivayet olunduğunu söyleyip, araştırmaya tenezzül edememiş ve yola gelmeyen kısmını uslanmayanla değiştirmiş:
"Cümlenin tamamı, “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” şeklinde.. Ziya Paşa’ya ait olduğu söylenir.."
Hadi Uluengin,Hürriyet Gazetesinde 23 Mart tarihli Ültimatom başlıklı yazısında hem dizeyi farklı aktarmış hem de Ziya Paşanın mısralarını eski söz olarak nitelemiş:
"ESKİ söz, ‘nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir', Holbrooke'un Miloseviç'e dün akşam nihai ‘tekdir'i yani ‘ültimatom'u vermesinden sonra ve eğer Sırp lider yine geri adım atmazsa, uluslarası camianın Kosova'da mutlaka ve mutlaka harekete geçmesi gerekiyor."
Gökhan Özcan, Yenişafak Gazetesinde22 Ekim günü yayınlanan Büyük adamlara ibret drajeleri başlıklı yazısında kısayolu kullanıp 2 mısrayı birleştirmiş:
"Gerekçeli "nush ile uslanmayanın hakkı kötektir" mevzuatı."
Emre Aköz,Sabah Gazetesinde 19 Ekim tarihinde yayınlanan Ne biçim demokratsın başlıklı yazısında Ziya Paşanın mısralarını deyişe çevirmiş:
"Dün tezkereden sonra yapılacaklara ilişkin tahminimi şu deyişle özetlemiştim: 'Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir'."
Yalvaç Ural, Milliyet Gazetesinde 15 Nisan günü yayınlanan Anibal gelsin de gör! başlıklı yazısında Ziya Paşanın beytini eskilerin öğretisine çevirmiş:
"Korkutmak, şiddetten önce başvurulan bir yol. Yani, eskilerin öğretisiyle, "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir!""
Mehmet Barlasın Sabah Gazetesinde 1 Mart günü yayınlanan Tavsiye ve nasihat vermek çizgisinde bir dış politika başlıklı yazısında ilk dizeyi tahrif etmiş:
"Hatta bu sırada "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir/ Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" gibi özlü dizeler bile seslendirilir."
Osman Gençer, Yeni Asır Gazetesinde 5 Eylül günü yayınlanan Yuh!.. başlıklı yazısında bahse konu mısraları atasözü olarak belirtmiş:
""Nush ile (nasihat) uslanmayanı etmeli tekdir. Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" atasözü bizim olmaya bizim de tekdirin bunca medeni biçimini bir "Yuh" içine sığdırıp hemen köteğe geçmeye kalkmak yirmi birinci yüzyılı adımlayan bir ulusun kültürüne artık yakışmıyor."
Hıncal Uluç da Sabah Gazetesindeki 24 Haziran tarihli Ziya Paşanın deyişleri!.. başlıklı yazısında beyti tahrif edenlerden olmuş:
"İlkokuldayken, annem söz dinlemediğimiz için ağbimle beni babama şikayet ettiğinde, parmağını şaka ile karışık sallar ve "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" derdi.."
Baskın Oranın T24teki 24 Şubat tarihli Özdeyişler ve fıkralarla, korkutma’dan korkma’ya AKP başlıklı yazısında söz konusu dizeleri özdeyiş olarak adlandırma ve ilk dizeyi farklı aktarma yanlışına düşmüş:
"Nush İle Uslanmayanı Etmeli Tekdir, Tekdir İle Uslanmayanın Hakkı Kötektir özdeyişini uyguladı hep; pek de nush ve tekdir’e aldırmadan."
Serdar Dinçbaylı, Fanatik Gazetesindeki Nush, tekdir ve kötek başlıklı yazısında ilgili mısraları laf olarak nitelemiş:
"Nush (nasihat) ile uslanmayanı etmeli tekdir (azarlama), tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir (dayak). Çok sevdiğim bir laftır. Yanlışta ısrar edenler için söylenmiştir."
Çetin Altan, Milliyet Gazetesinde 24 Ağustos günü yayınlanan Öfke patlamaları ve öfkenin ruhsal zemberekleri başlıklı yazısında Nushu lafa çevirmiş:
"Ve Ziya Paşa'nın ünlü beyti:"Laf ile yola gelmeyeni etmeli tekdirTekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir""
* İşbu ihtisapta seafoodplus.info arşivinden faydalanılmıştır.
Paşa, yüzyılda () Osmanlı Devletinin en önemli devlet adamlarından ve en çok eser veren yazarlarından birisidir. Şinasi ve Namık Kemal ile birlikte batılılaşma kavramını ilk defa ortaya atan yenilikçi Osmanlı aydınları arasında yer alır. Eserlerinde baskıcı yönetime karşı özgürlükleri ve meşrutiyeti savunmuştur.
Tanzimat dönemi edebiyatının kurucularından olan Ziya Paşanın ismini en azından edebiyat dersi kitaplarından anımsarız çoğumuz ve onun atasözlerimizden yararlanarak söylediği o ünlü beyitlerini duyarız sık sık birilerinden Hatta bazen farkında olmadan biz bile kullanırız.
Ziya Paşanın Terkib-i Bent tarzında yazdığı beyitlerini okuyunca sanırım siz de zaman geçmiş ama, galiba hiçbir şey değişmemiş diyeceksiniz Günümüze nasıl da uyuyor şairin dedikleri, diye şaşırıp kalacaksınız
Not: Beyitler orijinal sırasına bağlı olmadan paylaşılmıştır.
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
(Açıklaması: Nasihat ile uslanmayanı azarlamalı, azarlama ile uslanmayanı pataklamalı.)
Her ne kadar kötek faslına katılmasak da pek çoğumuz büyüklerimizden, öğretmenlerimizden duymuşuzdur zaman zaman bu sözleri.
Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
(Açıklaması: Kişinin aynası yaptığı işlerdir, laflarına bakılmaz; çünkü kişinin aklının seviyesi ancak yaptığı işlerle ortaya çıkar.)
Günümüzde her an, her yerde karşılaştığımız ne çok örneği var, bir düşünün bakalım
Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez
Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan
(Açıklaması: Gökyüzünden yağmur yerine inci ve mücevher yağsa talihsiz olanın bahçesine bir damlası bile düşmez.)
Şöyle bir çevremize baktığımızda ne kadar çok bahtsız olduğunu görmemek mümkün mü? Ziya Paşa ve biz de dahil.
Âsûde olam dersen eğer gelme cihâna
Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazâdan
(Açıklaması: Eğer mutlu ve rahat olmak istersen bu dünyaya hiç gelme; çünkü şu hayat meydanına bir defa düşen kaza taşlarından -ızdırap verici dertlerden- kurtulamaz.)
Sadece İstanbulda ya da büyük şehirlerin birinde yaşamak bile bu sözü kanıtlamaya yeter
Dehrin ne safâ var acaba sîm ü zerinde
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde
(Açıklaması: Dünyanın altınında ve gümüşünde ne mutluluk olabilir ki? İnsanlar o kaçınılmaz son yolculuğa çıkarken zaten bunların hepsini geride bırakır.)
Günümüzde kefenin cebinin olmadığını bilen kaç kişi var acaba
Seyretti havâ üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde
(Açıklaması: İslâm mitolojisine göre bir peygamber olan Hazret-i Süleyman gelmiş geçmiş insanların en zenginiydi. Bundan başka Allahın bir lûtfu olarak kurda, kuşa, ateşe ve suya hükmedecek güçleri vardı. Bu kudret ve ihtişamın timsali olarak gökyüzünde uçabilen bir tahta sahipti. Ama dünyanın geçiciliğine bakın ki o muazzam saltanatın bile yerinde şimdi yeller esiyor.)
Bu konuda halk arasında söylenen bir deyiş vardır: Dünya Sultan Süleymana bile kalmamış diye; ancak bu sözde ve Ziya Paşanın beytindeki Süleyman, Kanunî Sultan Süleyman değil, Peygamber Süleymandır.
İç bade, güzel sev var ise akl u şuûrun
Dünya var imiş ya ki yoğ olmuş ne umûrun
(Açıklaması: Aklın fikrin varsa şarap iç, güzelleri sev Dünya -ve dertleri- varmış ya da yokmuş hiç aldırış etme, gününü gün etmeye bak.)
Dikkate alınacak bir öneri Nasılsa aldırış etsek de bir şey değişmiyor!
Cânan gide rindân dağıla mey ola rîzan
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
(Açıklaması: Sevgili gitse, dostlar/âşıklar dağılsa, şarap dökülse Böyle bir gecenin sabahından hiç hayır gelir mi insana?)
Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzârinde
(Açıklaması: Birçok acemi müneccim, gökte yeni yıldızlar keşfedeyim derken gaflete dalarak yollarının üzerindeki kuyuyu görmez.)
Tabii ki bu beyitte Ziya Paşa gerçek bilim adamlarını eleştirmiyor. Onun asıl anlatmak istediği, bazı insanların kendilerinden beklenen işlerle uğraşacağı yerde gerçekleşmesi imkânsız hayallerin peşinde koşmaları ve gülünç duruma düşerek başlarına kötü işler açmalarıdır.
Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde
(Açıklaması: Onlar ki dünyayı sözleriyle düzene sokmak isterler, oysa onların evlerine gidip bakın, kendi evlerinde bin türlü ihmal ve düzensizlik görürsünüz.)
Herkese ahlak ve erdem dersi verirken kendi yaşamlarında bunu uygulamayan, çoluk çocuğuna söz geçiremeyen ya da onların yaptıklarını görmezden gelen ne çok ahlaksız insan var yaşadığımız şu dünyada
İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrah
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah
(Açıklaması: İnsan hayatta ne kadar çok hile ve kötülükle karşılassa da Allaha ve vatanına bağlılıktan vazgeçmemelidir; çünkü Allah doğruların yardımcısıdır.)
Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz
Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir
(Açıklaması: Yüksek ve şerefli mevkilerdeki güçlerine güvenip milyonları çalanlar başı dik, alnı açık dolanırken; birkaç kuruş çalan hırsız kürek cezasına çarptırılır.)
Şu son yıllarda kaç defa kanıtlandı Ziya Paşanın yıllar önce söyledikleri Şair bugünü görseydi hiçbir şeyin değişmediğine şaşırır mıydı acaba?
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan vursan da eşek yine eşektir
(Açıklaması: Kötü yaradılışlı birine üniforma ya da gösterişli, pahalı giysiler soyluluk verir mi hiç; eşeğe altın işlemeli semer vursan da eşek yine eşektir.)
Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar
Rencide olur dîde-i huffâş ziyadan
(Açıklaması: Nasıl ki yarasanın gözü güneş ışığından, aydınlıktan rahatsız olursa eksiği olanlar, cahil olanlar da olgun ve bilgili insanlardan hoşlanmaz, onları çekemezler.)
Paşanın isminin Ziya olması da manidar.
İkbâl için ahbâbı siâyet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı
(Açıklaması: Yüksek mevkilere erişebilmek için dostlarını çekiştirmek moda oldu; eskiden bu tür çirkinlikleri bilmezdik, bu çeşit hüner ve beceriler yeni çıktı.)
Sâdıkları tahkir ile red kâide oldu
Hırsızlara ikram-ü inâyet yeni çıktı
(Açıklaması: Vatanına, milletine bağlı olanları aşağılamak ve onları reddetmek kural haline geldi, hırsızlara ikramda bulunmak ve yardım etmek ise yeni çıktı.)
Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi
Hâinlere amma ki riâyet yeni çıktı
(Açıklaması: Gerçi eskiden de doğruyu söyleyenlerden nefret edilirdi ama hainlere saygı göstermek, onları koruyup kollamak, onların emirlerine uymak yeni çıktı.)
Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık
(Açıklaması: Eyvahlar olsun ki bu oyunda yine bizler yandık; çünkü zarar ortada bu konuda ne kazandığımızı bilmiyoruz, daha doğrusu hiçbir şey kazanmadık)