1. Bunda bir lakaytlıktan , mukadderata sessiz bir mutavaat vardı.
2. Yalnız galiba bu vakalar daha Kübraya ait olacak?
3. Rabıtasız konuşuyor ve sözleriyle daha Salâhattin Beyin zihnini karıştırıyordu.
4. Uyumaktan ve daha uykudan evvelki o yarı uyanıklıktan korkuyordu.
5. Bu lafımın sana bir ilişiği yok, daha valide hanım için söylüyorum.
6. Bütün yüzünün ifadesinde bir bezginlik, hatta daha bir nefret aksediyor gibiydi.
7. Fakat babalarından , birinci sınıfta zikredilen namuslu kabadayı ların himayeleri bunları korur.
8. Hovardalıklarından, daha mazur gören bir teessüfle bahsederler, Biraz yaşlanınca uslanırlar, ne diyeceksin, delikanlılık!
9. Merakını tahrik eden şeyler daha günlük hayata ve muhitindeki insanlara taallûk eden malumattı.
Şahinde ise eve akşamdan akşama uğruyor ve zamanını daha komşularda ve ahbaplarda geçiriyordu.
Eğer fena bir şey yapıyorlarsa bunun mesuliyeti daha Yusuf a, hatta merhum kocasına aitti.
Fakat bu sarılık bir zayıflık ve kansızlığın verdiği renksizlikten , bir hastalıktan doğan yeşilimtırak sarılığa benziyordu.
Bunları söylerken tavrında bir kalenderlikten bir irade, birçok büyük ve düşünceli adamları gıptaya sevkedecek bir irade görünüyordu.
En Şahinde Hamının inkâr tarikiyle ilan ettiği bu havadis, daha ilk günlerden beri Şakirin kulağına da gelmişti.
Şaşkın ve ağlamış gözlerle ara sıra etrafı süzüyor, fakat daha önüne bakarak, ihtimal bu sıkıntının biteceği dakikayı bekliyordu.
Hasımlarını ürküten, onun kuvvet ve cesaretinden , hiç kaybolmayan sükûneti ve kendisine olan sonsuz emniyetinin her hareketinde görülen tezahürleri idi.
Anasıyla babası arasında da kavga olurdu ama, bunlara kavgadan babasının herhangi bir şeye kızıp acısını anasından çıkarması demek daha doğruydu.
Tabii bu evlenmede herhangi bir müşterek hayattan , erkek için evde bir kadın bulunması; kız için de münasipçe bir kısmet varken kaçırılmaması düşünülmüştür.
Eğer mahalleli müştereken bir harekete geçmiyorsa, bunun sebebi; işe Kaymakamın da karışmış olmasında, fakat daha , bu gibi şeylere önayak olacak kimselerin askere alınmış bulunmasındaydı.
Şimdi annesinden bazı iyi kalpli ve alakalı komşuların sayesinde nakış, gergef ve biraz da dikiş öğreniyor, kendisiyle akran olan kızlarla beraber terzi Mürüvvet Hanımdan ut dersi alıyordu.
Bu yazımızda ziyade kelimesi ile ilgili cümle örnekleri paylaşacağız. Öncesinde ziyade kelimesinin anlamı nedir bunu öğrenelim.
Ziyade : Çok, daha çok, daha fazla anlamındadır.
Kötülükten ziyade iyiliğin konuşulduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Hayatta tüketmeden ziyade üretmenin daha önemli olduğunu bilmeliyiz.
Doğaya zarar verilmesinden ziyade bu durum karşısındaki sessizlik bizi üzüyor.
Eğitimin niceliğinden ziyade niteliği önemlidir.
Bugün her zamankinden daha ziyade İstiklal mücadelemizi sahiplenen bir gençliğimiz var.
Eğitimin seviyesinin artması bizi ziyadesiyle memnun ediyor.
Bazı konuları eleştirmekten ziyade çözüm odaklı olmalıyız.
Eğitim, bilgiden ziyade beceri kazandıran bir süreç olmalıdır.
Sizlerde ziyade sözcüğü ile ilgili kurduğunuz cümleleri yorum bölümünden bizlere yazarak diğer ziyaretçilerimizin faydalanmasını sağlayabilirsiniz.
Müstezâd, kelime anlamı olarak çoğalması istenilen, artmış anlamına gelir; bir edebiyat terimi olarak ise gazelden türemiş, her dizesine bir küçük dize eklenmiş, belli vezinlerde yazılmış Divan Edebiyatı nazım biçiminin adıdır.
Genellikle mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün vezniyle yazılmış olan gazellerden türetilmiş ve beyitlerin mısra aralarına mefûlü feûlün cüzleriyle yazılan kısa mısralar eklenmiştir.
Sayıları az da olsa başka vezinlerle yazılmış müstezâdlar da vardır. Bu vezinler şunlardır:
mefûlü mefâîlü mefâîlü mefâîlü mefûlü mefâîlü
müfteilün müfteilün müfteilün fâ müfteilün fâ
mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün
Son vezinle yazılmış olan müstezadlar mefâilün vezni altı defa tekrarlanmış olduğu için müstezâd-ı südâsiyye (=altılı müstezâd) olarak adlandırılmıştır.
Eklenen kısa mısralar ziyâde (=fazla) adını alırlar. Bu kısa mısraların vezinleri uzun mısraların vezinlerinin ilk ve son tefilelerinin bir araya getirilmesiyle elde edilmiştir . Müstezâdlar dört ayrı kafiye düzeninde yazılmışlardır:
1. a(a) a(a); b(b) a(a); c(c) a(a) . . . 2. a(a) a(a); x(x) a(a); x(x) a(a) . . .
3. a(b) a(b); c(c) a(b); d(d) a(b) . . . 4. a(b) a(b); x(x) a(b); x(x) a(b). . .
Harflerle sembolleştirilen kafiye düzeninde ilk harfler uzun mısraları, ayraç içine alınan ikinci harfler de kısa mısraları göstermektedir.
Ziyâdeleri ya da uzun mısraları tekrarlanan müstezâdlara mütekerrir müstezâd, ziyâde mısraı uzun mısraların başında tekrarlanan müstezâdlara da müdevver müstezâd denilir.
Müstezâdlar en fazla gazelden türetilmiş olmakla birlikte, az sayıda da olsa; rübâî, kıta ve kasîdeden türetilmiş olanları da vardır.
Müstezâdların konuları gazel ile benzerlik gösterir. Aşk, şarap, ayrılık, tabiat gibi konular bu şiirlerde sıkça işlenmiştir.
Bunların dışında dinî, tasavvufî konularda yazılmış olanlarına da rastlanır.
Müstezâdlar, anlam bütünlüğü bakımından diğer nazım şekillerinden farklı bir özelliğe sahiptir. Bir müstezâdda ziyade mısralar çıkarıldığı zaman şiirde anlamın bozulmaması gerekir.
Bilindiği kadarıyla Anadoluda yazılmış ilk müstezâd örnekleri XIV. yüzyıl şairlerinden Seyyid Nesîmî (öl. ?)ye aittir. Yeni edebiyat anlayışı çerçevesinde de müstezada önem verilmiş, Servet-i Fünûn şairleri bu nazım biçiminin bilinen vezin ve kafiye sisteminde birtakım değişiklikler yaparak serbest müstezâd adı verilen yeni bir şekil denemişlerdir. Müstezâd halk edebiyatında yedekli, ayaklı adlarıyla çok kullanılmış bir nazım biçimidir.
Müstezat Nazım Şekli Özellikleri
Örnek 1
Aşağıdaki müstezâd XVIII. yüzyıl Divan şairlerinden Nedîm (öl. )e aittir.
Müstezâdın uzun mısralarının vezni mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün, ziyadelerinin vezni de mefûlü feûlündür.
Kafiye düzeni şöyledir: a(b) a(b), x(x) a(b), x(x) a(b). .
1 Ey şûh-ı kerem-pîşe dil-i zâr senindir
Yok minnetin aslâ
Vey kân-ı güher anda ne kim var senindir
Pinhân ü hüveydâ
2 Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz
Baş üzre yerin var
Gül goncesisin gûşe-i destâr senindir
Gel ey gül-i ranâ
3 Neylersen edip bir iki gün bâr-ı cefâya
Sabreyle de sonra
Peymâne senin hâne senin yâr senindir
Ey dil tek ü tenhâ
4 Bir bûse-i can-bahşına ver nakd-i hayâtı
Ger ka il olursa
Senden yanadır söz yine bâzâr senindir
Ey âşık-ı şeydâ
5 Çeşmânı siyeh-mest-i sitem kâkülü pür-ham
Ebrûları pür-çîn
Benzer ki bu dildâr-ı cefakâr senindir
Bî-şübhe Nedîmâ
Günümüz Türkçesiyle:
1 Ey âlicenap şuh, zavallı gönlüm senindir; hiç minnet etme ve ey mücevher madeni, bu gönüldeki gizli açık ne varsa, hepsi senindir.
2 Sen meclise gelirsin de bir yer mi bulunmaz; yerin baş üzerindedir; çünkü, gül goncasısın, senin yerin sarığın köşesidir, gel ey ranâ gül!
Açıklama: Gül-i ranâ yaprakları sarı ve kırmızı olan iki renkli güldür.
3 Ey gönül, ne yaparsan yap, bir iki gün cefa yüküne sabret; sonra kadeh de ev de sevgili de senindir; hem de yalnız senin!
4 Ey çılgın âşık, eğer o güzel razı olursa, ölülere can veren bir öpücüğü karşılığında bütün ömrünü ver; bu sözüm sana, ama yine de sen bilirsin.
5 Ey Nedîm, gözleri zilzurna zulüm sarhoşu, kâkülü kıvrım kıvrım, kaşları çatık bu güzelin senin zalim sevgilin olduğu anlaşılıyor; bunda hiç şüphe yok.
Örnek- 2
Bülbül yetişir bağrımı hûn etti figânın
Zabt eyle dehânın
Hançer gibi deldi yüreğim tîg-i zebânın
Tesîr-i lisânın
Örnek- 3
Ab Ab Cc Ab Dd Ab
Müfteilün müfteilün müfteilün fa Müfteilün fa1. Çehre-i zîbâsı anun gülşen-i cândur
Halk-ı cihânaMâî ridâsı sanasın âb-ı revândur
Bâğ-ı cinâna2. Mutrib-ı devrân ile cânânun elinden
Nây gibi benNâle vü feryâd iderin hayli zamândur
Kevn ü mekâna3. Cevr ider ol yâr bana hey meded Allah
Neyleyeyin âhKime şikâyet ideyin şâh-ı clhândur
Devr-i zamana4. Bağrumı hûn itdi benüm firkat-i cânân
Mihnet-i hicranSevgüli yâr ayrılığı ne yamandur
Âşık olana5. Nâz ile Yahya kulınun gönlini aldı
Odlara saldı6. Kûyına varup garazum âh u figândur
Olsa bahaneYahya Bey
Ayrıca bakınız ⇓
Serbest Müstezat Mensur Şiir
Serbest Nazım
Sone
Terza-Rima
Balad