Akkoyunlular, Oğuzların Bayındır boyundan bir toplumdur. Bayındır boyunun bir oymağı olarak tarih sahnesine çıkan Akkoyunlular, kendilerini Oğuz Hanın torunu olduğuna inandıkları Bayındır Hanın nesli olarak tanımlar. Kimi rivayetlere göre ak koyunun bir totem olduğu öne sürülse de, konar-göçer Türkmen topluluklarının adı olarak Akkoyunlu olarak anıldıkları kabul gören görüştür.
Akkoyunlu ulusunu teşkil eden 39 oymak tespit edilmiştir; Afşar, Ağaçeri, Ağmalu, Ahmedlu, Alpagut, emirlü, Arapkirlu, Baharlu, Bayat, Bayramlu, Biçenlü, Buldukani, Bozdoğanlı, Çekirlu, Çemişkezekli, ZÇepni, Çigani, Döger, Duharlu, Dulkadir, Hacılu, Hamza Haacılu, Haydarlu, İnallu, İsfendiyari/Candaroğlu, İvaz, İzzeddin Hacılu, Harbendelu, Mamaşlu, Miranşahi, Musullu, Pazuki, Pürnek, Karamani, Koca Hcılu, Rabia, Sadlu, Şamlu, Tabanlu, Yurtçı.
En güçlü oymaklar Pürnek ve Musullu idi. Pürnekler, de yaşanan taht mücadelesinde Kara Yülük Osman beye verdikleri destek dolayısıyla nüfuz sahibi olmuşlardır. Musul oymağı, Akkoyunluların Diyarbakır ve çevresinde hakim oldukları dönemde katılmışlar, Timurlu Ebu Saidin mağlup edilmesinde yarar sağlamalrı dolayısıyla Ömer Beyin divan reisliği ve başkumandanlığa getirilmesiyle öne çıkmışlardır. Bu iki oymak, Akkoyunlu Devletinin iki önemli gücü ve dayanağı olmuştur.
Akkoyunlular, zamanla güç kazanarak Halep ve Suriye Türkmenlerinin katılımlarıyla sayıca artmışlardır. Uzun Hasan, Karakoyunluları ortadan kaldırınca Akkoyunlulardan önemli bir nüfus İrana gitmiş, Safeviler döneminde Türkmen ve Akkoyunlu olarak anılmaya devam etmiştir.
Akkoyunlular, Yüzyılda Selçuklu akınlarıyla birlikte Anadoluya gelmişlerdir. Zira tarihli bir mezar taşında Min Evladı Bayındır Han yazan bir kitabenin bulunmasıyla Anadoluya gelişlerinin Malazgirtin hemen sonrası olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir görüşe göre de İlhanlılar döneminde, Argun Han zamanında Akkoyunlu ve Karakoyunlu kitleleri önce Azerbaycan, sonra Diyarbakır yöresine yerleşmişlerdir. Osmanlı tarihçileri, ekseriyetle bu bilgi üzerine yoğunlaşırlar. Her halükarda Akkoyunlular, Yüzyılın ilk yarısında, Moğolların Anadoluda güçlerini kaybetmelerinden sonra tarih sahnesine çıkmışlardır. İlk yerleşim yerleri ise Bayburtun Sinur ve Pulur köyleri olarak tespit edilmiştir. Zira devletin ilk kurucusu Tur Ali Bey, Sinurda doğup Erzincanda vefat etmiştir.
Akkoyunluların devletleşmelerinde Moğol akınları önemli rol oynar. Özellikle Timurun batıya ilerlemesiyle Türkmen kitlelerin Anadoluya yığılmaları, Yüzyılın ortalarından itibaren Timurluların güç kaybetmesiyle hâkimiyet kurabilmelerinin önünü açmıştır. lere doğru Diyarbakırı ele geçirerek burada yarı bağımsız Emirlikler olarak tarih sahnesine çıkarlar.
Hakkında yeterli bilgi olmasa da babası Pehlivan Beyden sonra Akkoyunluların başına geçtiği, 30 Bin hane ile İlhanlılara tabi olmak üzere Diyarbakır, Irak ve Şam sınırlarında komutanlık yaptığı bilinmektedir. Özellikle Gazan Hanın Suriye seferinde büyük başarılar göstererek rütbe kazanması Akkoyunluların siyasi tarihinde yükselişin başlangıcı olarak nitelenebilir. Tarihi kayıtlardaki ilk bilgi yılında, Rum tarihçi Panaretos tarafından nakledilir. Aynı yıl Trabzon-Rum devletine karşı düzenlenen akınlarda da geçer. Nakledildiği üzere; Rum askerler tarafından saldırıya uğrayan Türkmenlerin karşı saldırıya geçerek de bir ordu ile Trabzon önlerine gelerek çok sayıda Rum askerini öldürerek şehri ateşe vermişlerdir. Panaretos, bu Türkmenleri Amidliler ya da Amid Türkleri olarak adlandırır. Müteakip yıllarda Moğolların zayıflaması sayesinde Türkmenler daha bağımsız hareket etmeye başlamışlar, Tur Ali Bey de Bayburd hakimi Rikabdar ve Erzincan Hakimi Gıyaseddin Ahi Ayna Bey ile ittifak kurarak Trabzon-Rum Devletine saldırılar düzenlemişler, şehri muhasara altına alsalar da netice alamamışlardır. 3. Alexios bu ittifaktan korkmuş, ülsiyet bağı kurarak kız kardeşi Mariayı Tur Ali Beyin oğlu Kutlu Beyle evlendirerek Türkmenlerle siyasi münasebetler geliştirmiştir. Bu sayede Türkmen akınları Tur Ali Bey döneminde tekrar etmemiştir.
Tur Ali Beyin oğlu Kutlu Bey döneminde en büyük sorun baş gösteren veba salgını oldu. Diğer taraftan Rum imparatoru Alexios, yeni bey ile iyi geçinmek için diğer kız kardeşini Kutlu Beyin oğlu Kara Yülük Osman Beye vererek sulh siyasetini tazelemiştir. Kutlu Bey döneminin siyaseti daha çok yarı bağımsız, mümkün olduğunda yeni ittifaklar geliştirerek ve yağma akınlarıyla ordusunu dinç tutmak suretiyle devam etmiştir. Bu siyasetin bir tezahürü olarak Doğu Anadoluda meydana gelen mücadelelerde Akkoyunluların adı sıkça geçmektedir. Bu beylik döneminde siyasi atmosferi Mutahharten ve Kadı Burhanettin ile yapılan ittifaklar şekillendirmiştir. Bu dönemde Eretnalılar, Sivas merkez olmak üzere Tokat, Kayseri, Malatya ve Erzurum bölgelerine hakimdiler. Eretna hükümdarı Alaaddin Alinin de ki ölümü üzerine yerine 8 yaşındaki oğlu geçmiş, yönetim Kadı Burhaneddinin uhdesine kalmıştır. Ayrıca Karakoyunlu Türkmenleri de Bayram Hoca önderliğinde Musul-Erzurum arasında devlet kurmuş, bağımsızlığını ilan etmişti. Kutlu Bey, bu siyasi atmosferi kurduğu ittifaklar ve güttüğü siyaset ile beyliğinin varlığını muhafaza etmekte muvaffak olmuştur.
Kutlu Beyin vefatı sonrası oğulları Ahmed, Hüseyin, Pir Ali ve Kara Yülük Osman arasında taht mücadelesi yaşandı. Bu mücadeleyi Ahmed kazanmış, devlet olmasa da Kadı Burhaneddin ve Mutahharten ile güttü siyaset sayesinde beyliğini ayakta tutmayı başarmıştır.
Mutaharten, Pir Hüeyin beyin ölümü üzerine Erzincan ve Bayburt havalisi üzerinde hakimiyet tesis etmişti. Eretna hakimi Alaaddin Bey de bu gelişmeyi kendisi için tehlikeli görerek Erzincan üzerine yürümüştü. Kutlu Bey, henüz hayattayken bu mücadelede Mutahartene destek vererek oğlu Ahmed Beyi ordusuyla desteğe göndermişti. Bu mücadelede Eretna Hakimi Alaaddin Beyin tarafında yer alan Kayaseri Valisi Cüneyd Beyi esir alınca Alaaddin Bey Erzincan kuşatmasını kaldırmak zorunda kaldı. Bu ittifakın akabinde Kadı Burhaneddin, Sivasa girerek Eretna Beyliğine son verince bu kez Mutaharten için yeni tehdit haline gelen Kadı Burhaneddin üzerine saldırmak için görev alan Ahmed Bey, yine galip gelerek bu kez Kadı Burhaneddini Kayseri kuşatmasından alı koydu. Bu kez Sivası kuşatan Kadı Burhaneddin, karşısında yine Ahmed Beyi buldu. Sivas kuşatması da başarısız olunca büyük bir orduyla Akkoyunlular üzerine sefer hazırlıkları başladı. Ancak Timurun Anadoluya yaklaşması siyasi ilişkileri ve ittifakları da yeniden şekillendirdi. Mutahartenin, sağladığı faydalara rağmen Kutlu Beyin ölümü sonrasında Akkoyunlular üzerine saldırması ve mağlup olması, süre gelen çatışmalara yol açtı ve Mutaharten Akkoyunlu ittifakı sona erdi.
Kadı Burhaneddin, Memlüklere ait Malatya kalesini kuşatmaya giderken Ahmed Bey, Burhaneddinin huzuruna çıkarak affını talep etti. Teminat olarak da kardeşi Kara Yülük Osman Beyi rehin bırakmayı teklif etti. Tesis edilen bu yeni ittifak sonrasında Mutahartenin pek çok kez mağlup eden Akkoyunlular, nihayet zor duruma düştükleri bir mücadele sonrasında Kadı Burhaneddine sığınmak zorunda kalmıştır.
Tesis edilen bu ittifaklar sayesinde önce Kadı Burhaneddine karşı Mutahartenle, ardından Mutahartene karşı Kadı Burhaneddin ile ittifak kurarak büyük güç dengeleri arasından bir şekilde çıkmayı başarmış, bü süreç Akkoyunlu Beyliğinin kuruluşunu temin etmiştir.
yılında Kadı Burhaneddinin hizmetine giren Osman Bey, Burhaneddinin Şeyh Müeyyedin hakim olduğu Kayseriyi kuşatmaya muvaffak olmayınca bu vazifeyi üstlendi. Müeyyed ile görüşerek affedileceği vaadiyle Kadı Burhaneddinin huzuruna getirdi. Ancak Burhaneddin, sözünde durmayarak onu öldürünce Osman Bey, Burhaneddinin yanından ayrılarak Karabel mevkiine kadar kaçtı. Kadı Burhaneddin, yanında çok az kuvveti olan Osman Beyle olan mücadelesini kaybetti ve esir düştü. Kadı Burhaneddini öldüren Osman Bey, ardından Sivası kuşatma altına aldı. Ancak Sivaslılar, Kadı Burhaneddinin oğlu Alaaddin Beyi tahta çıkarttılar. Şehri kuşatan Osman Bey, Osmanlıların yardıma gelmesi üzerine kuşatmayı kaldırıp Mutahartene sığındı. Ardından Mutaharten ile birlikte Timurun huzuruna giderek tabiyetlerini bildirdiler. Müteakiben Ankara Savaşında Timurun sağ cenahında yer alan Osman Bey, savaşın kazanılmasında büyük katkı sağladı ve Timurdan emirlik menşuru alarak Diyarbakırda beyliğini ilan etti. Ardından Urfa, Kemah, Erzincan, Harput, Erzurum ve Mardini ele geçirdi.
Timurdan sonra yerine geçen oğlu Şahruhun Karakoyunlulara karşı giriştiği savaşta da bulunan Osman Bey, ve da Şahruhun ordusunda görev aldı. Ancak yılında Karakoyunlular üzerine yapılan seferde Karakoyunlu İskender Beyin yolunu kesmiş ancak mağlup olup yaralanarak döndüğü Erzurumda hayatını kaybetmiştir ().
Osman Beyin oğlu Ali Bey, kardeşlerinin itirazına rağmen Timurluların desteğiyle tahta geçmeyi başardı. İdaresi döneminde Osmanlılar, Timurlular ve Memlükler ile iyi geçinmeye çalışsa da içerideki muhalefete karşı başarılı olamadı. Kardeşi Hamza Bey, Diyarbakırın güneyinde söz sahibiydi ancak halk ondan memnun değildi. Ahalinin daveti üzerine yola çıkan Ali Bey, süvari ile Diyarbakıra girerek şehrin yönetimini oğlu Cihangir Mirzaya bıraktı. Bu durumdan memnun olmayan Memlük sultanı Baybars, sefer hazırlıklarına başlamıştı. Ali Bey, oğlu Hüseyini Baybarsa göndererek sulh tesis etmeye çalıştı ancak Baybars hem Hüseyini hapsettirdi hem de ordusuyla derhal yola çıkarak Diyarbakıra ulaştı. Cihangir Mirza mağlup olarak esir düştü. Ali Beyin iki oğlu da Memlüklere esir düşmüş oldu. Karakoyunlu hükümdarı İskender Bey de bu durumdan istifade ederek Akkoyunlu topraklarına saldırdı (). Bu durum karşısında Akkoyunlularda yeniden taht mücadelesi baş gösterdi. Ermeniyyede Yakup, Mardinde Hamza söz sahibi hale geldiler. İskender Bey de Erzurum ve civarındaki bölgeleri ele geçirdi. Ali Bey, bu gelişmeler karşısında geri çekilerek Amide (Diyarbakır) çekilmez korunda kaldı.
Ali Bey, Memlükler ile Harputu vermek karşılığında barış yapsa da Karakoyunlu İsfahan Beyin Diyarbakıra saldırması karşısında bir şey yapamadı. Bunu haber alan Hamza Bey, derhan harekete geçerek Karakoyunlu kuvvetlerini bertaraf ederek Diyarbakıra yöneldi. Ali Bey, oğlu Uzun Hasanı şehri savunması için görevlendirmişti. Şehri başarıyla savunan Uzun Hasan, Hıristiyanların ihanet ederek burçlardan birini Hamza Beye terk etmesiyle mağlup oldu ve şehri terk etmek zorunda kaldı. Bu kayıptan sonra Ali Bey yurtsuz kalmış, Memlükler ve Osmanlılardan yardım istese, ağabeyi Yakupa sığınsa da bir netice alamamış, nihayet Suriyeye giderek ölünceye dek burada alelade bir insan olarak yaşamıştır.
Hamza Bey, kardeşi Ali Beyden yönetimi ele almış ancak Ali Beyin oğulları Cihangir Mirza, Uzun Hasan, Üveys ve Yakupun oğlu Caferin muhalefetiyle uğraşmak zorunda kalmıştır. Nihayet iktidarını sağlamlaştırmak için Erzincan ve Kemah üzerine sefere çıkmış, ancak mağlup olarak geri dönmek zorunda kalmıştır. Ardından Memlüklerin desteğini alan Cihangir Mirza, Sultandan Urfayı alarak Hamza Bey üzerine saldırdı. Hamza Bey Urfayı kuşatsa da netice alamadı. Boş dönmemek için Urfaya bağlı Birecike saldırdı ancak buranın savunmasını üstlenen Uzun Hasana mağlup oldu. Hamza Bey, Mardine oradan da Erzincana gitti ve Yakup Beyin elinden şehri almayı başardı. Mücadeleler devam eden 5 yıl boyunca durmadı. Hamza Bey, aldığı mağlubiyetlere rağmen Kemah ile Urfa dışındaki tüm bölgelerde hakimiyet kurmayı başardı. yılında Amidde vefat ettiğinde ardında hiç erkek evlat bırakmamıştı.
Cihangir Bey, başa geldiğinde hem iktidar mücadeleleriyle hem büyük devletlerle çetin siyasi mücadelelerle meşgul oldu. Evvelce Timurlu Devletinin desteğini alan Akkoyunlular, Şahruhun ölümü üzerine iç meselelere yönelen müttefiklerinin desteğinden mahrum kalarak hem Osmanlı ve Memlük Devletleriyle, aynı zamanda komşuları olan Karakoyunlular ile yönetilmesi zor bir siyasi atmosfer içerisinde buldular kendilerini. Memlüklüler ile de sınır çatışmaları yaşanırken esas mücadele edilmesi gereken düşman Karakoyunlular oldu. Husumetin fitili ateşleyen olay ise taht mücadelesinde kaybedip Cihangir Beye sığınan Karakoyunlu şehzadesi Elvend Beyin iade edilmemesi oldu. Üstelik Akkoyunlu topraklarına saldıran Cihanşahın amcası Mahmuda yardıma gitmemesi nedeniyle Erzincan, Tercan ve Bayburtun Karakoyunlular hakimiyetine girmesi, Cihangir Beyi iç işlerde de zor durumda bırakmıştı. Nihayet zayıf düşen Cihangir Mirza, Cihanşahın Elvend Beyi tekrar istemesi ve teslim etmemesi nedeniyle saldırıya geçmesi Cihangir Beyin Memlüklere sığınmasına sebep oldu. Memlüklerden de istediği desteği bulayan Cihangir Şahın yardımına kardeşi Uzun Hasan koştu. Karakoyunlulara karşı harekete geçerek Urfaya ilerleyen Uzun Hasan Bey, Karakoyunlu ordusunu mağlup ederek Cihangir Beyi kurtardı. Ancak Cihangir Bey, bunlar yaşanırken elçi gönderip Karaoyunlu hakimiyetini tanıdığına dair bir anlaşma imzaladı. Yaşananlar üzerine Akkoyunlu aşiretleri, Cihangir Beyden desteğini çekmiş, Uzun Hasanın iktidar yolu açılmış oldu.
Uzun Hasan, Karakoyunluların Çağataylar ile uğraşmasından istifade ederek Eznicanı almaya çalıştı. Amcasının oğlu Kılıç Ali Beyin topraklarını yağmalayıp nökerlerini esir aldı. Daha da önemlisi Cihangir Beyin şehirde olmadığını öğrenince kılık değiştirip kırk askeriyle şehre girerek Diyarbakırı ele geçirdi. Böylece iktidar cebren Uzun Hasana geçmiş oldu.
İktidarının ilk yıllarında kardeşleriyle mücadele etmiş, diğer yandan Karakoyunluların Irakta Çağataylarla mücadele etmelerinden istifade ederek Erzurum ve Bayburtu yağmaladı. Bunun üzerine kardeşleri Cihangir Bey ve Üveys, Karakoyunluların desteğini alarak Uzun Hasan üzerine taarruza geçti. Uzun Hasan, sayıca az olmasına rağmen büyük bir başarı elde ederek hem Karakoyunlu ordusunun komutanını esir olarak ele geçirdi hem de Karakoyunlu askerleri Uzun Hasanın tarafına geçerek büyük bir ün kazandı (). Cihangir Bey de bu mağlubiyet üzerine kardeşinin idaresin altına girerek ölümüne kadar sadakatle hizmet etti ().
Uzun Hasan, nüfuzunu daha da güçlendirmek ve gaza etmek için Gürcistan seferine çıktı (). yıllarında birer sefer daha yapmış, ele geçirdiği kaleleri Memlük sultanına haber vermiştir. Osmanlı Memlük ilişkilerinde Memlüklere daha yakın duran Akkoyunlular, bu tarihlerde Memlüklerin zayıflaması üzerine Osmanlı ile daha yakın bir politika izlemiştir. Zira de Hısn Keyfa şehrini Eyyübilerden almış, aynı yıl Cihanşahın tasdiki ile Bayburk şehrini fethetmiştir. Müetakip yıllarda Dulkadiroğlu topraklarına da girmiş, Harputu zaptetmiştir. e gelindiğinde Akkoyunluların sınırları İspirden Urfaya, Şebinkarahisardan Siirte kadar uzanan geniş bir bölgede hakim hale gelmiştir. Akkoyunluların bu ilerleyişi kaçınılmaz olarak Karakoyunluları tedirgin etti. Cihanşah, oğlu Pir Budakın Bağdatta baş kaldırması üzerine önce buraya hamletmiş, isyanı bastırdıktan sonra Akkoyunlu topraklarına ilerlemiştir. Uzun Hasan, Karakoyunlu ordusunun ilerleyişini yıpratma hamleleriyle zayıflatmış, nihayet bir gece eğlence yapar halde yanında yalnızca 6 Bin adamı bulunan Cihanşaha baskın vererek öldürdü ve iki oğlu ile beylerini esir etti (). Ertesi yıl, Cihanşahın oğlu Hasan Ali, babasının intikamını almaya yeltendi ancak başarılı olamadı (). İlerleyişini yavaşlatmayan Uzun Hasan, süratle Kirmanı ele geçirip Bağdata yürüdü. Bağdatın da ele geçirilmesiyle Akkoyunlu Beyliği, hem gücü hem coğrafi etkisi hem de nüfus birikimiyle imparatorluğa dönüşmüş oldu ().
Fatih Sultan Mehmed, İstanbulu ele geçirerek kendisini Romanın varisi, Uzunu Hasan ise hükmettiği toprakların tevarüs edilmesi dolayısıyla kendisini Timurluların varisi görüyor, her iki devlet de birbirlerinin en önemli rakibi haline geliyordu. Bu siyasi atmosferin bir tezahürü olarak Trabzon Pontus Rum Devleti, Osmanlıya karşı Uzun Hasan ile ittifak kurmanın yollarını aradı. Nihayet taraflar anlaştı ve İmparator David, kızını Uzun Hasan ile evlendirerek ülsiyet bağı kurdu. Akabinde İmparator, Uzun Hasandan, Osmanlıya ödenen verginin kaldırılmasını sağlamasını talep etti. Öyle ki; Osmanlı Devleti, Timur zamanında aslında bağımsızlığını kaybetmiş, Timurluların vasalı haline gelmişti. Buna bağlı olarak; Timur Devletine haraç ödemek mecburiyetindeydi. Ancak Timurun ölümü üzerine devam etmeyen bu teamül, Uzun Hasanın kendisini Timurluların varisi addederek Fatih Sultan Mehmedden söz konusu haraçı ödemesini ve Trabzon Pontus Devletinden haraç alınmamasını istedi. Bu talep, açıkça Osmanlı üzerinde hakimiyet kurma ve vasal statülerini devam ettirme teşebbüsüydü. Akkoyunlu elçilerinin İstanbuldan eli boş dönmeleri üzerine Uzun Hasan, oğlu Uğurlu Mehmedi Koyulhisar kalesini zaptetmek üzere vazifelendirdi. Burada bulunan 2 Bin Osmanlı askerine karşı önce taarruz etmeyi denese de saldırıyı bir sonraki yıla bırakmak zorunda kaldı. Nihayet büyük bir orduyla yola çıktı ancak Fatih Sultan Mehmedin gönderdiği elçiler aracılığıyla sulh aktedildi ().
Fatih, meşgul olduğu Mora Despotluğu ile mücadeleyi hal ettikten sonra Trabzon üzerine yürüdü. Uzun Hasan, önce sefere mani olmak için oğlunu Osmanlı ordusu üzerine gönderse de başarılı olamadı. Karakoyunlu ve Timurluların olası saldırı tehdidi nedeniyle Osmanlı ile daha çetin bir mücadeleye girmeye çekinen Uzun Hasan, gönderdiği elçilerle yeni bir sulh akdetti. Fatih ise seferini tamamlayarak Trabzon Pontus İmparatorluğuna son verdi ().
Uzun Hasan, Osmanlı tehdidine karşı Karakoyunlular, Karamanoğulları, Memlükler, hatta batılı devletlerle bile iyi ilişkiler geliştirmeye, ittifak münasebetleri kurmaya teşebbüs ediyordu. Diğer taraftan Osmanlıdan kaçan Karamanoğulları beyini muhafaza etmesi, Osmanlı Devleti ile çatışmayı kaçınılmaz hale getirdi. Doğrudan değilse bile Karamanoğulları ordusunda yer alan Akkoyunlu kuvvetleri şu veya bu şekilde Osmanlı ile çatışma halini başlatmıştı. Akkoyunlu kuvvetlerinin Osmanlı tarafından bozguna uğratılması, Karamanoğlu beyleri Pir Ahmed ve Kızıl Ahmedin Uzun Hasana sığınması, Uzun Hasanın ise Fatihten Kapadokya ve Trabzonu istemesi üzerine Fatih Sultan Mehmedin yanıtı; Baharda Sefer İçin Geleceğim olmuştur ().
Akkoyunlular ile Osmanlı arasındaki en keskin mücadele, Otlukbelide doğrudan iki imparatorun karşı karşıya geldiği mücadele olmuştur. Bin kişilik bir orduyla Osmanlıların karşısına çıkan Uzun Hasan, sayıca Bini ancak bulan Osmanlı kuvvetleri karşısında ağır bir mağlubiyet yaşadı. Ateşli silahlar, toplar ve yeni gereçler sayesinde sayıca az ama etkinlik olarak daha üstün durumda olan Osmanlı Ordusu, Akkoyunluları mağlup etmiş, ancak hem mağlup olan kuvvetlerin peşinden gitmemiş hem de kazandığı zafere rağmen Akkoyunlu topraklarını ele geçirmemiştir.
Otluk Beli Savaşı; Akkoyunlular için İmparatorluğun sarsılması anlamına geliyordu. Aldığı yenilgi sonrası prestiji sarsılan, ticaret merkezleri üzerindeki tahakkümünü kaybeden hatta irili ufaklı aşiretlerin bile isyanlarını bastıramaz hale gelen Uzun Hasan, iki oğlunu da bu savaşta kaybetmiş, diğer oğullarına Osmanlı ile mücadelelerine devam etmelerini vasiyet etmiştir. Uzun Hasanın iktidarının son yıllarında iç meselelerle ve oğullarının taht mücadeleleriyle meşgul olmuş, 3. Gürcü seferine çıkarken hastalanarak ertesi yıl hayatını kaybedecektir ().
Halil, Far valiliği görevindeyken babasının ölüm haberi üzerine tahta geçti. Sert mizaçlı biri olan Sultan Halil, vaktiyle isyan eden kardeşi Maksutu boğdurmuş, yönetimi döneminde çokça muhalif ve düşman edinmişti. Kardeşleri arasında da sevilmeyen ve kendisine karşı oluşan muhalefet dolayısıyla iktidarını sağlamlaştırmak üzere ordusuyla harekete geçmiş, ancak Hoy Çayı yakınlarında mağlup olarak kardeşi Yakup tarafından öldürüldü. Kısa süren saltanatının ardından taht mücadelesini kazanan Yakup tahta geçti.
Uzun Hasandan sonra en uzun süre tahtta kalacak sultan olan Yakup, aynı zamanda devletine en parlak dönemini yaşatacak hükümdar olmuştur. Birlik ve beraberliği sağlamak üzere, kendisine muhalif yöneticileri itaat altın aldıktan sonra yerlerinde bırakmış, Hoy Savaşına katılanları da affetmiştir.
Akkoyunlular idaresinde yaşanan çalkantılardan istifade etmek isteyen Karakoyunlular, Azerbaycan, Irak ve Fars topraklarında hak iddia ederek Kirmana doğru yöneldiler. Süratle ilerleyerek Kirmana ulaşan Karakoyunlu kuvvetleri, Yakupun vazifelendirdiği kuvvetler tarafından bertaraf edilerek olası bir isyan hareketi bastırılmış oldu. Ardından gelen Memlük saldırılarına karşı da başarılı olan Yakup, Halep ve Şam valilerini esir ederek iktidarını sağlamlaştırdı. Ayrıca önemli bir tehdit olarak ortaya çıkan İsfahan Valisi Bayındır Beyde yakalanıp ortadan kaldırdı ().
Yüzyılın sonlarına doğru Akkoyunlu topraklarında Şii hareketler yükselmeye başlamıştı. Güneyde Muşaşalar, kuzeyde Safeviler lehine gelişen temayül Irakın yarısını sarmış, daha önce tecrübe edilmemiş bir tehlike söz konusu olmuştu. Ancak Yakup, aldığı tedbirler ile hem isyanları bastırmış hem de olası isyanları kışkırtacak hamleler yapmayarak iktidarı döneminde sağladığı sükuneti devam ettirmiştir. Her ne kadar Muşaşalar meselesi hallolsa da Safeviler (Safeviyye Tarikatı), önceleri Sünni inanışa sahip oldukları halde, Hoca Ali tarafından imamet meselesi ve siyasi tezahürlerin etkisiyle Şiiliğe meylettirilmişti. Bu tarikat, Akkoyunlu topraklarında filizlenerek müteakip asırlar boyunca devam edecek derin ve çalkantılı bir sürece evrilecektir.
Zira; Hoca Alinin vefatından sonra yerine geçen İbrahim, o öldükten sonra ise Cüneyd tarikat postuna oturmuştu. Karakoyunlular, muhtalif münasebetlerle kendi istikballeri için kullanışlı gördükleri İbrahimin oğlu Caferi posta oturttular. Şeyh Cüneyd, bu gelişmeler üzerine kaçarak önce Fatih Sultan Mehmedden yurtluk, ardından Karamanoğullarından sığınma istedi. Arzu ettiği himaye ve desteği bulamayıp, hatta Trabzona saldırıp ele geçirmeyi çalışsa da başarılı olamayınca, etrafında toplanan müntesipleri üzerinden Karakoyunlulara karşı kullanmak kastıyla Sultan Yakup tarafından Diyarbakıra davet edildi. Sultan Yakupun kızıyla evlenen Şeyh Cüneyd, Gürcistan üzerine yaptığı başarılı akınlarla da önemli bir maddi güç elde etti. Cüneyd, Şirvan üzerine yaptığı bir saldırı da öldürülse de oğlu Haydar, dayısı Uzun Hasanın himayesinde büyüyerek Anadolu Kızılbaşlığının öncü ve en önemli isimlerinden biri haline gelecektir. Uzun Hasan himaye ve desteğiyle Safeviyye tarikatının postuna oturan Şeyh Haydar (), babasının katili olan Şirvahşahlardan intikam almak üzere geçmiş, ancak o da babası gibi mağlup olmuş, başı kesilerek öldürülmüştür. Uzun Hasan döneminde başlayan, Sultan Yakup döneminde gelişen ve Osmanlı Akkoyunlu Karakoyunlu ilişkileri ekseninde şekillenen bu siyasi-itikadi mesele, Akkoyunlular ile Safevi Devletini siyasi olarak aynı potanın içerisine yerleştirmiştir.
Yakupun ölümü üzerine geriye üç oğlu kalmıştı. Ancak taht için öne çıkan isimler; Uzun Hasanın hayatta kalan son oğlu Mesih ve Yakubun oğlu Baysungur idi. Bu kanlı mücadeleyi Baysunguru destekleyenler kazandı ve çocuk yaşta tahta oturtuldu. Sultanın naibi sıfatıyla Sufi Halil yönetimi ele aldı ve Yakupun neredeyse tüm yardımcılarını öldürterek yahut uzaklaştırarak bertaraf etti. Ancak iktidarını sağlamlaştıramamış, amcası Mesih namına isyan eden Mahmud Bey, Irak-ı Arab ve Acem topraklarında kendi sultanlığını ilan etmişti. Baysungur, gönderdiği ordu ile en güçlü muhalifini de mağlup etti. Gaddarca tutumunu sürdüren Sufi Halil, Azerbaycan valilerini öldürtünce bu kez isyan hareketi Diyarbakırda ortaya çıktı. Diyarbakır valisi Süleyman Bey, Sufi Halili öldürerek yerine geçti.
Sufi Halil, Uzun Hasanın torunlarındna Rüstem Beyi de hapsettirmiş, ölümü üzerine özgürlüğüne kavuşmuştu. Tahta geçmek üzere harekete geçen Rüstem, tahtı ele geçirmek üzere harekete geçince bir kısım emirler Rüstemin tarafına geçti. Tahtın naibi durumunda olan Süleyman Bey, daha fazla direnemedi ve taht Rüstemin eline geçti.
Rüstem, Tebrize giderek tahta oturduğunda hiçbir itirazla karşılaşmadı. Luristan, Kirman, Fars ve Diyarbakır da yeni hükümdara itaat bildirdiler. Ancak yaşı dolayısıyla tecrübesizdi ve devlet idaresinde destek aldığı İbrahim Bey iktidarda söz sahibi durumuna geldi. Şirvanşah hakimi Ferruh Yaser, damadı Baysunguru tahta oturmak için bir hamle yaptı ve emrine 12 Bin kişilik bir ordu vererek Azerbaycana gönderdi. Rüstem Bey de bu gelişme üzerine tutuklu bulunan Şeyh Haydarın oğulları İbrahim, Ali ve İsmaili serbest bırakarak Tebrize davet etti. Safevi Tarikatı müntesipleri de önderleri Alinin öncülüğünde Baysungura karşı harekete geçtiler. Kura Şehri yakınlarındaki mücadelenin bir kazananı olmadı. Ancak tekrar eden savaşlarda hem Baysungur hem de isyana destek veren diğer önemli isimler bertaraf edildi. Azerbaycan, Kirman, Fars ve Irak, bu kazanımlarda payı olan Safeviler için yeni nüfuz alanları haline geldi. Müteakip dönemde siyaset sahnesine çıkacak Safeviler Devletinin ideolojik ve demografik temelleri böylece atılmış olacaktır.
Uğurlu Mehmedin oğlu, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmedin kızından olma torunu Ahmed Bey, Sultan 2. Bayezidin de damadı olmuştu. Göde Ahmed olarak bilinen bu Akkoyunlu saltanat mensubu, Rüstemden sonra Akkoyunluların yeni hükümdarı olarak görülüyordu. Zayıflayan devlet otoritesine karşı Rüstemin tahttan indirilip yerine geçirilmesi gerektiğini düşünen ümera, Sultan 2. Bayezide Ahmed Beyin Akkoyunlu tahtına oturması için izin ve destek istediler. Böylece Osmanlı askerlerinin desteğiyle harekete geçen Göde Ahmed, Rüstem Beyin mukavemet gösterememesi üzerine Akkoyunlu tahtına oturdu.
Ahmed Bey, Osmanlı sarayındaki katı usulleri benimseyerek isyanlarda başı çeken isimleri bir bir öldürtmeye başladı. Ahmed Beyin tahta oturmasını temin eden emirler bile sıranın bir şekilde kendilerine geleceğini fark ederek yeni sultanı suikastla öldürdüler. Bu gelişme üzerine Akkoyunlu toprakları şehzadelerin bulundukları bölgelerde bağımsızlıklarını ilan etmeleri nedeniyle parçalandı. Onarılması imkansız hale gelen devlet otoritesi, yaşanan siyasi kaosu bertaraf etmeye muktedir değildi. Nihayet devam eden birkaç yıl içerisinde Akkoyunlu Devleti yıkılarak tarih sahnesinden silindi.
Ahmed Beyin öldürülmesinde öncülük eden emirlerden Ayba Sultan, daha önce yapıldığı üzere yaşça küçük şehzadelerden birini tahta oturarak hakimiyeti eline geçirmek istedi. Ancak diğer şehzadelerle yaşanan mücadelelerde arzu ettiği neticeleri alamadı. Nihayet yaşanan iç çatışmalarda öldürülerek Akkoyunlu toprakları şehzadeler arasında pay edildi. Azerbaycan, Erran ve Diyarbakır Elvend Beye, Irak-ı Acem, Irak-ı Arab, Kirman ve Fars vilayetleri Murad Beye kaldı.
Safeviyye Tarikatının önderi, Şeyh Haydarın oğullarından Şah İsmail, bu keşmekeş haldeki siyasete dahil olarak Gilandan ayrılıp Erzuruma geldi ve burada kendisine bağlı önemli bir kuvvet terkip etti. Önce Şirvanşahı, ardından Elvend Mirzayı mağlup etmeyi başardı (Surur Savaşı) ve Azerbaycanı ele geçirerek Tebrize ilerledi. Tahta oturduktan sonra ise 12 imam adına hutbe okutup sikke kestirerek Safevi Devletini resmen ilan etmiş oldu ().
Akkoyunlu şehzadeleri pek çok kez Akkoyunlu tahtını geri almak için çabalasa da muvaffak olamadılar. Nihayet de Bağdatın Şah İsmail tarafından zapt edilmesi, son Akkoyunlu Sultanı Muradın ne Osmanlı, ne de Memülklerden istediği desteği alamaması neticesinde Akkoyunlu Devleti fiilen sona ermiş oldu.
Akkoyunlu devletinde devlet ailenin ortak mülkü olarak sayılmaktaydı. Bu devlette hükümdarları Han veya Uluğ Bey olarak adlandırılırdı. Akkoyunlu devletinde şehzadeler ise hükümdarlara bağlı olarak sahip olduğu bölgeyi bağımsız olarak yönetebilirlerdi.
Akkoyunlu Devleti Kuruluşu
Oğuz Türklerinin Bayındır kolundan olan Akkoyunlu aşireti Horasan'dan sonra Diyarbakır ve Tebriz'e yerleştiler. Burada varlıklarını sürdürdüler. Akkoyunlu aşireti Timur'un Anadolu'ya girmesine de öncülük ettiler. Bunun üzerine Timur tarafından da Malatya Akkoyunlulara bırakıldı. yılında Kadı Burhaneddin'i öldüren Akkoyunlu aşireti Memlük sultanının hizmetine girdi. Ankara savaşında da Timur'a yardım eden Akkoyunlu aşireti bunun karşılığında ise Diyarbakır'ı aldı. Daha sonra ise bu aşiret bir devlet haline gelmeyi başardı.
Akkoyunlu Devleti Kurucusu
Akkoyunlu devleti Kara Yüllük Osman Bey tarafından kurulmuş olan bir Türk devletidir.
Akkoyunlu Devleti Hükümdarları
- Kara Yüllük Osman Bey
- Ali Bey
- Hamza Bey
- Cihangir Mirza
- Uzun Hasan
- Halil
- Yakub
- Baysungur
- Rüstem
- Ahmed Bey
- Göde Ahmed
- Murad
- Elvend Mirza
Akkoyunlu Devleti Sınırları
Akkoyunlu devleti doğu tarafta Hoorasan'dan Batı tarafta Fırat nehrine kadar, Kuzey'de ise Kafkaslar'dan Güney'de Umman Denizi'ne kadar uzanan bir devlettir.
Akkoyunlu Devleti Yıkılışı
Akkoyunlu devleti altın çağını yaşarken Ahmed Bey'in ölümünden sonra büyük bir iç karışıklığa sürüklenmiştir. Akkoyunlu devleti bu dönemde Murad Bey ve Elvend Mirza bey arasında bölüştürüldü. Bu Akkoyunlu devletinin yıkılışını hazırlayan en önemli etmenlerden biri olarak görüldü. Akkoyunlu devleti bu iki kardeş arasında paylaştırıldıktan sonra Azerbaycan'da bulunan Safevi devleti giderek güçlenmeye başladı. Safevilerin başında bulunan İsmail bey, bu iç karışıklıklardan faydalanmak için Akkoyunlu devletinde bulunan Erzincan'da iç karışıklıklar yaratmaya çalışıyordu.
Osmanlı devletinde bulunan bir takım bir takım müritler de İsmail Bey tarafına geçtikten sonra Safevilerin eli Akkoyunlu devletine karşı iyice güçlenmiştir. Akkoyunlu devleti bu dönemde Safevileri tehdit olarak görerek Safevi Şah'ını öldürdü. Ardından da Safeviler Akkoyunlu devletine saldırmaya başladı. Akkoyunlu Devleti bu dönemde ordusu daha da güçlü olmasına rağmen Elvend Mirza komutasında büyük bir yenilgi yaşadı. Bu yenilgiden sonra ise Azerbaycan tamamen Safevilerin eline geçmiştir. Elvend Mirza bey toparlanmaya çalışsa da Şah İsmail buna izin vermedi ve Akkoyunlu devleti üst üste yenilgiler alarak yıkıldı.