allah görüyormuş gibi ibadet etmek / Allahı görüyor gibi yaşamak hangi kavram?

Allah Görüyormuş Gibi Ibadet Etmek

allah görüyormuş gibi ibadet etmek

Allah’ı g&#;r&#;rcesine iman etmek!

Güncelleme Tarihi:

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Do&#;.Dr. Nihat HATİPOĞLU

Oluşturulma Tarihi: Eyl&#;l 18,

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

İslamın ilk yıllarındayız. Hz. Peygamber (sav) İslam’ı öğretmek için gayret içindedir.

Bir gün hiç beklenmeyen bir misafir Peygamberimizin huzuruna girer. Hz. Ömer’in deyimiyle genç, düzenli, güzel giyimli, uzaktan geldiği belli olan ama üzerinde yolculuk izleri taşımayan bir delikanlı.

Gelir, Peygambere yaklaşır, diz çöker, dizini Peygamberimizin dizine dayar ve sormaya başlar.

Sorularından birisi "İman nedir?" şeklindedir.

Peygamberimiz imanı şöyle tanımlar:

"Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe, Kadere, Hayır ve şerrin kullar tarafından seçilse de Allah tarafından yaratıldığına iman etmektir."

Adam, "Doğru söyledin" diyerek "Peki İslam nedir?" diye sorar bu sefer.

Hz. Peygamber:

"Kelime-i şehadet getirmen (Eşhedü enlá ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu=Şahitlik ederim ki, Allah birdir ve yine şehadet ederim ki, (Hz.) Muhammed (sav) O’nun kulu ve elçisidir!), günde 5 vakit namaz kılman, ramazan orucunu tutman, malının zekátını vermen, ömründe bir kez hacca gitmendir" der.

Adam yine "Doğru söyledin" der ve bu sefer de, "İhsan nedir?" diye sorar.

Peygamberimiz ihsanı şöyle tanımlar:

"Yüce Allah’a, O’nu görüyormuşcasına ibadet etmendir. Zira sen O’nu göremesen de, O seni görür!"

Adam yine tasdikler ve çıkar gider.

Hadiseyi hayretle izleyen Hz. Ömer bu ender görülen olayla ilgili izlenimini şöyle ifade eder:

"Biz bu adamın sorularına ve tavırlarına şaşırdık. Zira her sorunun akabinde sanki öğretiyormuş gibi ’doğru söyledin’ diyerek Peygamber Efendimizi tasdik ediyordu."

Peygamberimiz olayı şaşkınlıkla izleyenlerin meraklarını gidermiş ve şöyle demiştir:

"Bu Cebrail idi. Size dininizi öğretmeye gelmişti."

Cebrail’in bazen insan şeklinde geldiğini, özellikle de cennet ve rahmet ile ilgili ayetler indirdiğinde bu şekle büründüğünü biliyoruz.

Burada iman ve amelimizi, inanç ve ibadetimizi test edeceğimiz bir ölçünün, sarrafın önündeki hassas terazi gibi önümüze konduğunu görebiliyoruz.

İhsan makamına doğru yücelme, Allah ile muhteşem bir bağ kurma, O’nun her an bizi gördüğünün şuuruna varma!

Dinin amacı ve günahın kırılma noktası bu olsa gerek.

Sen O’nu görmüyorsun, ama O seni görüyor.

Sen unutuyorsun, ama O unutmuyor.

Sen aldatabiliyor, aldanabiliyorsun, ama O aldatmıyor da, aldanmıyor da.

Sen başkasından gizleyebiliyorsun, ama O’ndan gizleyemiyorsun.

Sen zihninden geçiriyorsun, O anında okuyor.

Farkına bir varabilsek! Ortada muhteşem bir mekanizma var Biraz irkilsek ve düşünsek, "Allah tarafından hesaba çekilmeden önce, sen kendini hesaba çek!" ilkesini hatırlasak!

İman ve İslam derecelerinden ihsan zirvesine çıkabilmek için bu zihni ve kalbi sorgulamanın çok ciddi tarzda, hayatımızın her saniyesine dağılması gerekir. Sadece camide, mübarek günlerde, ihtiyaç halinde, bir musibet ve bela karşısında değil, hayatın zevklerine ölçüsüzce dalındığında bile yanıbaşımızda olması gerekir.

Dinimizin uygulatmaya çalıştığı ihsan makamı, imandaki bağımsızlığın cehennem korkusu veya cennet beklentisinin çok ötesinde tam bir teslimiyet ve sevgi merkezine oturtabilmekle elde edilebileceğini göstermekte.

Menfaat veya bir karşılık gelsin diye değil, sadece O razı olsun diye O’na yönelmek

Menfaati hak edeceksen, zaten o gelip seni bulacak. Bu konuda kul, Rabbi ile içten ve sessiz bir pazarlık içinde olmamalıdır. Zira pazarlık, güvensizliği gösterir, emin olmamayı gösterir. Emin olunmayan bir durumda imandan bahsedilebilir mi?

Hz. Peygamber’in şu zarif ve berrak duası konunun özeti:

"Allahım! Sana teslim oldum. Ben sana inandım, sana güvendim. Yüzümü, gönlümü sana çevirdim!"

Başkasına değil, ötesine hiç değil!

Ve yine İbni Abbas’ın Peygamber Efendimizden bir nakli:

"Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun.

Allah’ın rızasını her işte önde tut ki, O’nu önünde bulasın.

Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen Allah’tan dile!

Ve bil ki, bütün bir ümmet toplanıp sana fayda sağlamaya çalışsalar, ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı sağlayabilirler.

Yine, eğer bütün ümmet sana zarar vermeye kalksa, ancak Allah’ın senin hakkında hükmettiği zararı verebilirler!"

Ramazanın renkleri

Ramazan ayı tüm Müslüman áleminde her açıdan bir canlılık dönemi aynı zamanda. Camilere mahyalar takılır, ticari yaşam hareketlenir, sosyal yaşam daha eğlenceli ve renkli hale gelir.

"Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır." (Bakara: )

Peygamber Efendimiz buyurmuşlardır ki:

"Sofralarında yetim bulunduran kimselerin sofrasına şeytan asla yaklaşamaz."

Allah’ı Görüyor Gibi Yaşamak

Allah’ı görüyormuşcasına yaşamak neden önemli?

Ömer İbnü’l-Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:

- Ey Muhammed, bana İslâm’ı anlat! dedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- “İslâm, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, ramazan orucunu (eksiksiz) tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdu. Adam:

- Doğru söyledin dedi. Onun hem sorup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam:

- Şimdi de imanı anlat bana, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gü-nüne inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir” buyurdu.

Adam tekrar:

- Doğru söyledin, diye tasdik etti ve:

- Peki ihsan nedir, onu da anlat, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- “İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor buyurdu.

Adam yine:

- Doğru söyledin dedi, sonra da:

- Kıyâmet ne zaman kopacak? diye sordu.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

- “Kendisine soru yöneltilen, bu konuda sorandan daha bilgili değildir” cevabını verdi.

Adam:

- O halde alâmetlerini söyle, dedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- “Annelerin, kendilerine câriye muamelesi yapacak çocuklar doğurması, yalın ayak, başı kabak, çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve mükemmel binalarda birbirleriyle yarışmalarıdır ” buyurdu.

Adam, (sessizce) çekip gitti. Ben bir süre öylece kalakaldım. Daha sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

- “Ey Ömer, soru soran kişi kimdi, biliyor musun?” buyurdu. Ben:

- Allah ve Resûlü bilir, dedim.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- “O Cebrâil’di, size dininizi öğretmeye geldi” buyurdu. (Müslim, Îmân 1, 5. Ayrıca bk. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16; Nesâi, Mevâkît 6; İbni Mâce, Mukaddime, 9)

ALLAH GÖRÜYOR

Kurtubî’ye göre sünnetin esası (ümmü’s-sünne) denilmeye lâyık ve “Cibril Hadisi” diye meşhur olan hadisin konumuzu doğrudan ilgilendiren kısmı, “Sen Allah’ı görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” cümlesidir. Bu ise, yukarıdaki âyetlerde yer alan ilâhî gözetim ve denetimin tasdik ve itirafıdır. Kullukta kalite işte bu noktanın bilincine varmakla gerçekleşebilecektir.

Dinimizin temel kavramları hakkında önemli tarifler ihtivâ eden hadis üzerinde, konuyu dağıtmayacak ve fakat merak giderecek kadar durmakta fayda görüyoruz.

Öncelikle Cebrâil aleyhisselâm’ın farklı bir şekilde gelip Hz. Peygamber’e sokulması ve sonra ismiyle hitâbetmesi, talebe gibi soru sorup hoca gibi cevapları doğrulaması oradaki müslümanların dikkatlerini tam olarak çekmek, öğrenimlerini kolaylaştırmak içindir. Çok medeni görünüşüne rağmen bedevi Araplar gibi Hz. Peygamber’e ismiyle hitabetmesi, meleklerin, müminlerle aynı yükümlülükleri taşımadıklarını göstermektedir. Aralarındaki özel dostluktan kaynaklanmış olması da düşünülebilir.

Cebrâil aleyhisselâm’ın sırasıyla İslâm, iman, ihsân ve kıyameti sorması da Hz. Peygamber’e yöneltilecek soruların temel meselelerle ilgili olması gerektiğini göstermektedir.

İslâm’ın beş şartının ve imanın altı esasının tam olarak sayılması ve kadere imanın ayrıca vurgulanması, dindeki bütünlüğü ve en çok tartışma konusu olacak noktayı işâret anlamı taşımaktadır.

ALLAH’I GÖRÜYORMUŞÇASINA KULLUK ETMEK

“İhsan”ın “Allah’ı görüyormuşcasına kulluk etmek” şeklinde tarifi “müslüman kişi”nin kalitesini pek veciz olarak ortaya koymaktadır. Allah tarafından görülmek, O’nu görüyormuş gibi davranmak için yeterli sayılmıştır. Bu mü’minde sürekli bir kendi kendini denetim (murâkabe) şuuru geliştirecektir. Merkezinde ihsanın bulunduğu bir iman ve İslâm anlayışı ve hayatı herhalde ideal hayattır.

“Kıyametin ne zaman kopacağı” müşterek merak konusudur. Önceki sorulara kolaylıkla cevab veren Hz. Peygamber, bu konu sorulunca Allah’tan başka herkesin bilemeyeceği bir şeylerin olacağını da belgeleyen o tatlı cevabını veriyor:

“Kendisine soru yöneltilen (ben), bu konuda soru soran senden daha bilgili değilim.”

BİLMİYORUM DEMEK AYIP DEĞİL

Hz. Peygamber aleyhisselam “bilmiyorum” demenin ayıp olmadığını böylece biz ümmetine öğretmiş olmaktadır. Peygamberler ancak Allah’ın bildirdiği kadar gaybı bilebilirler.

Kıyametin ne zaman kopacağı kadar, alâmetlerinin de merak konusu olduğu açıktır. Bu sebeple Cebrâil aleyhisselam’ın “bari alâmetlerini söyle” diye istekte bulunması pek tabiîdir. Bu suâle Hz. Peygamber, toplumun ahlâk ve ekonomik yapısındaki iki olumsuz gelişmeyi haber vermekle yetinmiştir. Câriyenin hanımefendisini (bir başka rivayete göre, efendisini) doğurması ki, bunu “anaların kendilerine câriye muamelesini revâ görecek âsî çocuklar doğurması” olarak anlamak lâzımdır. Nitekim bir rivayette “câriye” yerine “kadın” kelimesi yer almaktadır. Tercümeyi buna göre yaptık. Kölelik kurumunun resmen kaldırılmış olması, şerhlerde yer alan câriye-köle merkezli açıklamaları bugün için geçersiz kılmaktadır.

Kıyâmetin bir başka alâmeti de lüks ve refâhın, dünün fakirlerini büyük ve lüks binalar yapmakta yarışa sokacak kadar artmasıdır. Dünyanın, bütün zenginliklerini insanlara sunmasıdır. Bunun anlamı, servet ve paranın yegâne değer ölçüsü hâline gelmesi, hizmete değil, tüketim ve gösterişe son derece düşkünlük gösterilmesi demektir.

“Size dininizi öğretmek için gelmişti” cümlesi, yerinde soru sormanın bir çeşit öğretim anlamı taşıdığını göstermektedir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

  1. Melekler insan kılığına girebilirler. Konuşabilirler, konuşmalarını insanlar da duyabilir.
  2. İman, dinin esaslarını kabullenmek, İslâm ise şer’î fiilleri yerine getirmektir. Binaenaleyh bu ikisi kavram olarak ayrı olmalarına rağmen, gerçekte biribirlerinden ayrı değildir.
  3. Gücü yetenin kelime-i şehâdeti açıkca söylemesi, müslüman muamelesi görmesi için gereklidir.
  4. Eğitim-öğretimde soru-cevap usûlü geçerli bir yoldur.
  5. İlim adamlarına ve ilim meclislerine saygı göstermek esastır.
  6. Kıyametin ne zaman kopacağını Allah’dan başka kimse bilemez. Bu konudaki söylentilere ve tahminlere asla aldanmamak, kulak asmamak gerekir.
  7. İşlerin, üstesinden gelemeyecek olanların eline geçmesi, itaatsizliğin artması ve aile yapısının sarsılması kıyamet alâmetidir.
  8. Müslümanın daima Allah’ın gözetimi (murâkabesi) altında olduğu bilinciyle yükümlülüklerini yerine getirmesi, sorumluluklarına sahip çıkması gerekmektedir.
  9. İhsan ve murâkabenin iki derecesi vardır: Kulun “Allah’ı görüyor gibi” yaşaması, birinci derecedir. “Kendisini Allah’ın gördüğü şuuruna sahip olması” ise, ikinci derecedir.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Allah'a İman Nedir?

Allah’a İman Nasıl Olmalıdır?

PAYLAŞ:                

Allah’ı görür gibi

Bir hadiste iman ve İslam tarifi yapıldıktan sonra manevi olgunluğu anlatma noktasına gelinince 'ihsan' diye bir kavrama yer verilir.
Nedir İhsan? İhsan; Yüce Allah'a ibadet edilirken Allah'ı görürcesine samimiyetle ibadet etmektir, denir. Ve devam edilir: 'Sen Allah'ıgöremezsen de, Allah seni görür.' Namaz kılarken, zekâtı verirken, hacc yapılırken, sadaka dağıtılırken Allah'ın huzurunda olduğunu hissederek bütün bunları yapmak lazım.
Allah'ı görür gibi ibadet etmek veya en azından Allah tarafından görüldüğünün farkında olmak. Bu ikisi beraber olsa ne iyi ama biri dahi olsa mümini kurtarır. Zira; ihlas, samimiyet, temizlik ve dürüstlük ancak böyle bir şuurla sağlanır.

Beni göremezsin
Allah'ı görmeye gelince; Hz. Musa böyle birtalepte bulundu. Kur'an bu isteği şöyle aktarıyorbize; "Musa tayin ettiğimiz vakitte gelipRabbi onunla konuşunca; Musa,Rabbim! Bana kendini göster.
Sana bakayım dedi. Allah: 'Sen Beni göremezsin ama dağa bak!
Eğer o yerinde kalırsa sen de beni göreceksin' buyurdu. Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir etti ve Musa da baygın düştü. Ayılınca:
Ya Rabbi! Münezzehsin. Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim dedi.
(A'raf, ) Hz. Musa bu arzuyu gizleyemedi.
İstedi. Rabbi ise, dünyada göremezsin, görmeye tahammül edemezsin beni! İllaki istiyorsan göz önünde olan en katı cisme taşların yığınına bak. Nurum sadece yansıyınca ne olduğu gör buyurdu.
Nitekim un ufak olunca Hz. Musa bu tecelliden bayıldı.
Onun için 'Allah'ı görür gibi' ibadet et diye buyuruldu. Allah'ı görüp de ibadet et denmedi.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir