anne ve babamıza karşı sorumluluklarımız nelerdir / Anne babaya karşı sorumluluklarımız ve görevlerimiz

Anne Ve Babamıza Karşı Sorumluluklarımız Nelerdir

anne ve babamıza karşı sorumluluklarımız nelerdir

Anne babamıza ve aile büyüklerimize karşı görevlerimiz

İnsan bakıma muhtaç olarak doğar. Anne, baba ya da büyüklerinin desteği ile hayata tutunur. Yeme, içme, giyinme, barınma gibi temel ihtiyaçları aile büyükleri tarafından karşılanır.
Anne ve babalar, çocukları için her türlü fedakârlığı yapar. Çocuklarıyla ilgilenir, sorunlarını çözmede onlara yardımcı olurlar. Sevgi ve merhametle çocuklarını büyütür, çocuklarına maddi ve manevi her türlü konuda destek verirler. Tüm bu fedakârlıkları da karşılıksız olarak yaparlar.

İslam dini anne baba hakkına büyük önem verir. Yüce Allah “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti…” buyurarak anne baba hakkının önemini vurgulamıştır.

Anne babamıza ve aile büyüklerimize karşı görevlerimiz madde madde:

  • Dine uygun olan isteklerini yerine getirmek
  • Daima güler yüz ve yumuşaklık göstermek
  • Sıkıntıya düştüklerinde yardım etmek
  • Saygıda kusur etmemek
  • Onlara dua etmek
  • Ölmüşlerimizi hayırla anmak

Kaynak:Haber Kaynağı

Musa Kâzım GÜLÇÜR

29 Mayıs

İçindekiler

Anne Babaya Karşı Sorumluluklarımız ve Görevlerimiz Giriş 1

Ayet-i Kerîmelerde Anne-Babaya Karşı Sorumluluklarımız ve Görevlerimiz ile İlgili Emir ve Tavsiyeler 2

Şükür, Salih Amel ve Anne-Babaya Yönelik Hürmet ile İlgili Emir ve Tavsiyeler 5

Hadîs-i Şeriflerde Baba ile İlgili Emir ve Tavsiyeler 11

Sonuç 14

Abstract

As the fundamental sources of Islam, both the Quran and Hadiths emphasize the importance of respecting elder persons and particularly to the parents. Beyond that, Islam consistently leads people for behaving to their parents in a good manner including some moral values such as tenderness and empathy. God Almighty manifests the requirement of being thankful and merciful to the parents in various verses of the Quran. Therefore, respecting and honoring old parents should be among one of the basic characteristics of the Muslims. Especially, allocating time for parents would not just make the happiness of both sides, but also be useful for the children in terms of gaining valuable knowledge from the life experience of their parents.

Anne Babaya Karşı Sorumluluklarımız ve Görevlerimiz Giriş

Allâh’a hamd, isminin “hâ”sı rahmete, her iki “mîm”i dünya ve ahiret saltanatının devamına işaret eden seyyid, kâmil, fâtih, hatem Efendimiz Muhammed’e nihayetsiz salât u selâm olsun.

İslam, Müslüman bireyin yaşamının her yönünü kuşatan aydınlık bir kaynak ve kapsamlı düzenlemeler bütünüdür. İslâm’da birrü’l-vâlideyn (ebeveyne iyilik) farz-ı ayn kabul edilmiş, ebeveyne karşı merhamet, şefkat ve empati ile davranma, mükellef her Müslümanın yerine getirmesi gereken aslî bir ödev olarak görülmüştür. Bu açıdan, günümüze kadar bütün İslâm alimleri bu husus üzerinde hassasiyetle durmuş, konuyu teferruatlı bir şekilde işlemişlerdir.

Birrü’l-vâlideyn düşünce ve pratiğinin temelinde, bilhassa anneye saygı daha önemli bir yer tutar. Efendimiz (sas), peygamberliğinin başından itibaren, nüveleri hala canlı olan anneye saygı duygusunu en zirve noktasına taşımıştır. Bugün bile geriye dönüp baktığımızda, ebeveynlere karşı saygılı tutum ve davranışın temellerinin, hayranlık uyandıran mucizevi bir tarzda yerleştirilmiş ve geliştirilmiş olduğunu müşahede ederiz.

Kur’ân-ı Kerîm ayetleri ve Efendimiz’den (sas) sadır olmuş beyanlar hem yaşlılara hem de çocuklara karşı davranış kodlarımızı hassas ve incelikli bir şekilde düzenlemiştir. “Anne ve babalarınıza ‘öf’ bile demeyin” (İsra, 17/23), “Şayet takva sahibi gençler, beli bükülmüş yaşlılar, süt emen çocuklar, yayılan hayvanlar olmasaydı, belalar üzerinize sel gibi dökülürdü”[1] şeklindeki ilâhî ve nebevî uyarılar, yaşlılara, gençlere, çocuklara ve doğal çevreye karşı saygılı davranmanın nirengi noktalarını tam bir hikmetle oluşturmuştur.

Ne yazık ki, bazı insanlar ebeveynlerine layık-ı veçhile davranmamaktadır. Bazı gençler, son derece önemsiz konular üzerinde ebeveynleriyle acımasızca mücadele ederlerken, bazıları da ebeveynlerine kıymet vermeyerek görmezden gelmekte, onun yerine vakitlerini faydasız bir tarzda telefonda ya da internet oyunlarında harcamaktadırlar.

Şimdi, ebeveynlere karşı sorumluluklarımız ve görevlerimiz konusunu, önce Kur’ân-ı Kerîm ayetleri, daha sonra da Efendimiz’den (sas) bizlere gelen uyarı ve ikazlar ile ayrıntılandırmaya çalışacağız.

Ayet-i Kerîmelerde Anne Babaya Karşı Sorumluluklarımız ve Görevlerimiz ile İlgili Emir ve Tavsiyeler

Cenâb-ı Hak, Nisa suresi otuz altıncı ayet-i kerimede şöyle buyurur:

وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهٖ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِى الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَالْجَارِ ذِى الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبٖيلِ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا

Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisa, 4/36)

Bu ayet-i kerimede ilk sırada yer alan güzel ahlâk Allah Teâlâ’nın (اعْبُدُوا اللّٰهَ) “Allâh’a ibadet edin” emridir. İbâdet, Allahın (cc) bir hususu emretmesi ya da yasaklaması ile, bir şeyi yapma ya da yapmamadan ibarettir. İbadetin ne şekilde olması gerektiği sorusu ise (لَا تُشْرِكُوا بِهٖ) “O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın” emri ile tefsir edilmektedir. Allâh’a ibadet, ancak O’na hiçbir şeyi şirk koşmadan ifa ile mümkündür. Diğer türlü o faaliyet, ister azalarla isterse de kalben olsun “ibadet” hükmü almayacaktır.

Ayet-i kerimede ikinci sırada (بِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا) “Anne babaya iyilik yapın” emri yer almaktadır. Bu kısımda “ihsan” kelimesi kullanılmaktadır ki “en yüksek seviyede iyilik” demektir. “İyilik” kelimesinin genel anlamını “İyilik ve Cennetler & Suç ve Cehennem” başlıklı yazımızda tahlil etmeye çalışmıştık.

Cenâb-ı Hak İsrâ suresi yirmi üçüncü ayet-i kerîmede de şöyle buyurmaktadır:

وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُوا اِلَّا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا

Rabbin şu hususu kesin bir hüküm olarak belirlemiştir:

Allah’tan başkasına ibadet etmeyin.

Anneye ve babaya güzel muamele edin.

Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmenin bu bölümünde, iki temel konuyu art arda getirerek kesin bir hükme bağlamıştır. Bu kesinleştirilmiş temel konulardan ilki, Kur’ân-ı Kerîm’in temeli olan “tevhid” konusudur. “Tevhid” konusunun hemen arkasından Allah (cc), ikinci sırada “ebeveyne iyilik” konusunu kesin bir hüküm olarak belirlediğini beyan etmektedir. Cenab-ı Hak, kesinleştirdiği bu hükümde, evlatların ebeveynlerine karşı takınmaları gereken davranış kurallarını beş özellik halinde beyan etmektedir. Şöyle ki:

اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَرٖيمًا وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانٖى صَغٖيرًا

Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa

1. Sakın onlara “öff!” bile deme,

2. Onları azarlama,

3. Onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle,

4. Şefkat ve tevazu ile onlara kol kanat ger,

5. ‘Ya Rabbi, onlar küçüklüğümde nasıl beni ihtimamla yetiştirdilerse, ona mükâfat olarak Sen de onlara merhamet buyur’ (şeklinde) dua et.” (İsra, 17/)

Hz. Ömer (ra), zikri geçen âyet-i kerîmeyi, çocuğun anne babasına “anneciğim, babacığım” demesi şeklinde açıklamıştır.[2]

Yukarıdaki ayet-i kerimede, “tevhid” konusunun hemen arkasından “ebeveyne iyilik / ihsan” konusu kesin bir hüküm olarak belirlenmişti. İşte yine “tevhid” konusu ile bağlantılı bir şekilde, bir kimsenin ebeveynine itaatsizliğinin, ancak “şirk” söz konusu ise mümkün olduğu şu ayet-i kerimede belirlenmektedir:

Biz, insana, ana babasına iyilik etmesini emrettik. Şayet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi Bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak Bana olacaktır ve Ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.” (Ankebut, 29/8)

Bu temel düzenlemelerin arkasından Allah (cc), bir şekilde ebeveynine kötü davranmış olan, ancak bu durumunu düzeltmek isteyen kişilere bir çıkış yolu sunmaktadır. Ayrıca, insanların iç dünyalarının kendisine gizli kalmadığını beyan buyurmakta, ebeveynlerine içtenlikli davranmayan ya da isteksiz bir şekilde güzel davranmaya çalışan kişileri de adeta ikaz sadedinde şöyle buyurmaktadır:

Rabbiniz ruhlarınızdaki duyguları pekiyi bilir. Eğer siz iyi kimseler iseniz şunu bilin ki Allah kötülüklerden, özellikle anne ve babasına yaptığı kötü muamelelerden, tövbe edenlere karşı, günahları çok affedicidir.” (İsrâ, 17/25)

Konumuzla ilgili anlamaya çalışacağımız diğer âyet-i kerîme ise Lokman suresindedir:

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فٖى عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ لٖى وَلِوَالِدَيْكَ اِلَیَّ الْمَصٖيرُ

Biz insana, annesine babasına iyi davranmasını emrettik.

Annesi, onu, (karnında) meşakkat üstüne meşakkatle taşımıştır, (çocuk karında büyüdükçe zahmet de çoğalmıştır).

Sütten kesilmesi de iki yıl kadar sürer.

Hem Bana hem de annene babana şükret!

Sonunda Bana döneceksiniz.” (Lokman, 31/14)

Yukarıdaki âyet-i kerîmede ebeveyne iyilik emredilmiş, annenin hamilelik, doğum ve emzirme gibi çok önemli fizyolojik meşakkatleri nazara verilmiş, bu dönemlerin psikolojik zorluklarına dikkat çekilmiştir.

Âyet-i kerîmenin devamında anne-babaya karşı adap ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır:

وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلٰى اَنْ تُشْرِكَ بٖى مَا لَيْسَ لَكَ بِهٖ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِى الدُّنْيَا مَعْرُوفًا وَاتَّبِعْ سَبٖيلَ مَنْ اَنَابَ اِلَیَّ ثُمَّ اِلَیَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Eğer onlar seni, şerik olduğuna dair hiçbir bilgin olmadığı şeyleri, Bana ortak saymaya zorlarlarsa bu takdirde kendilerine itaat etme.

Onlara, dünyada iyi bir şekilde sahiplik et,

Bana yönelenlerin yolunu tut.

Sonra dönüp bana geleceksiniz. Ben, size yaptıklarınızı haber vereceğim.” (Lokman, 31/15)

Bu bölümde, kişinin anne ya da babasının veya her ikisinin İslam inancı taşımıyor olabilecekleri, ancak bu durumda dahi ebeveyne güzel bir şekilde sahip çıkıp, ihtiyaçlarını gidermenin emredildiği görülmektedir.

Onlara, dünyada iyi bir şekilde sahiplik et” cümlesinin manası üzerinde İslam âlimleri hassasiyetle durmuşlardır. Genel olarak günaha iştirak etmeksizin, Cenab-ı Hakk’ın razı olacağı iyilik ve insanlığın gerektirdiği şekilde ebeveynlerin beraberinde bulunma; onların yeme, içme, barınma ve giyinme gibi temel ihtiyaçlarını düzene koyma, onlara eziyet etmeme, ağır sözler söylememe, hastalandıklarında onları tedavi ettirme gibi dünyaya ait yardımlarda bulunmanın önemi ve lüzumu kabul edilmiştir.

Şükür, Salih Amel ve Anne-Babaya Yönelik Hürmet ile İlgili Emir ve Tavsiyeler

Kur’ân-ı Kerîm’de anne-baba hukuku ile ilgili emir, daha farklı tevcih ve tavsiyelerle Ahkâf suresinde de yer almaktadır. Bu surede, şimdi mealen arz etmeye çalışacağımız üzere, insanın artık yetişkin olduğu, çoluk-çocuğa karıştığı ya da karışma arifesinde bulunduğu bir dönemde Allâh’a yönelerek yapması gereken bir dua çeşidinden haber verilmektedir. Şöyle ki:

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَانًا حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْرًا حَتّٰى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَعٖينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ اَوْزِعْنٖى اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتٖى اَنْعَمْتَ عَلَیَّ وَعَلٰى وَالِدَیَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضٰیهُ وَاَصْلِحْ لٖى فٖى ذُرِّيَّتٖى اِنّٖى تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّٖى مِنَ الْمُسْلِمٖينَ

Biz insana, anne-babasına ihsanda bulunmasını emrettik.

Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımış ve nice güçlüklerle doğurmuştur.

Onun (anne karnında) taşınması ile sütten kesilme müddeti otuz aydır. Nihayet insan, gücünü kuvvetini bulup daha sonra kırk yaşına girinceşöyle demiştir:

Ey Rabbim! Bana öyle ilham et ki hem bana hem de anne-babama ihsan buyurduğun nimetine şükredeyim;

Razı olacağın salih bir amel işliyeyim,

Zürriyetim hakkında da benim için salâh hali nasip eyle,

Ben tevbe edip sana döndüm ve ben gerçek Müslümanlardanım.” (Ahkâf, 46/15)

Âyet-i kerime, tıpkı Lokman suresinde olduğu gibi, ebeveyne ve bilhassa da anneye iyilik yapma gereğinin temel sebepleri olarak, annenin hamilelik, doğum ve emzirme periyodlarındaki yaşamış olduğu ağır meşakkatleri nazarlara vermektedir.

Ayrıca ayet-i kerimede açıkça görüleceği üzere, dört dua cümlesi yer almaktadır. Yetişkinlerin, bu cümlelerle dua etmeleri, Allah’ın (cc) lütuf ve merhametine vesile olacak, Allah’a gönülden bağlı, huzurlu ve dengeli bir toplumun oluşmasına katkıda bulunacaktır.

Ebu Derdâ (ra) rivayet ediyor: “Ben Resülullah’ın (sas) şöyle dediğini işitmiş bulunuyorum:

(إن الوالدة وسط باب من أبواب الجنة، فإن شئت فأمسك وإن شئت فدع)

Anne, muhakkak ki Cennet kapılarının tam ortasıdır. İstersen (anneye hizmetinle) bu kapıya sımsıkı yapış ya da istersen (anneyi inciterek) bu kapıyı terk et (sen bilirsin).”[3]

Bu hadis-i şeriften ilk anda anlaşılan husus, ahiret saadetini önemseyen bir evladın, -babaya hürmet mahfuz- mutlaka ama mutlaka annesinin rızasını temin etmesi gereğidir. Çünkü anne, bir evladın hayat sebebidir. Onu, zorluk üzerine zorluklarla taşımış, hayatını evlatlarına adamış mukaddes bir varlıktır.

Birrü’l-vâlideyn farz-ı ayn olduğu için, farz-ı kifâye sayılan cihattan da üstün tutulmuş, bilhassa da anneye hizmet adeta şart koşulmuştur. Ayrıca ebeveyn, dini açıdan kişinin istediği seviye ve tarzda değilse bile onlara hürmet ve saygının muhafaza edilmesi gereğini gösteren nebevî uygulama şu şekildedir:

Ebu Bekir (ra)’in kızı Esma (r. anhâ), henüz müşrik olan annesi yanına geldiğinde nasıl davranması gerektiğini Hz. Peygamber’e sormuş:

— “Annem yanıma geldi, benimle (görüşüp konuşmak) arzu ediyor, anneme iyi davranayım mı?”

Resülullah (sas) şöyle cevap vermiştir:

— “Evet, ona gereken hürmeti göster.”[4]

Annesinin hukukunu korumayan / koruyamayan bir kimsenin başından geçen şu olay oldukça dikkat çekicidir:

Abdullah b. Ebî Evfâ’nın anlattığına göre, bir sahabi Peygamber Efendimize gelerek şöyle dedi:

“Ya Resulallah, bir genç var ve ölmek üzeredir. Ona ‘la ilahe illallah’ telkini yapılmakta ama genç, bu şehadet cümlesini söyleyememektedir.”

Efendimiz (sas) sordu.

Daha önce bu cümleyi söylüyor muydu?

“Evet” dediler.

Peki, şimdi ölmek üzere olduğu anda, onu bu cümleyi söylemekten engelleyen şey nedir?

Peygamber Efendimiz (sas) gencin yanına gitmek için kalktı. Biz de onunla kalktık ve gencin yanına gittik. Peygamber Efendimiz gencin yanına varınca şöyle dedi:

Ey genç, ‘la ilahe illallah’ de.

Genç; “Söyleyemiyorum” dedi. Peygamber Efendimiz (sas) sordu.

Niçin söyleyemiyorsun?

Genç; “Annemin haklarını gözetmediğim için” dedi. Efendimiz (sas) sordu.

Annen hayatta mı?

Genç; “Evet” dedi. Efendimiz (sas) gelmesi için o kadına haber verilmesini istedi. Kadın eve geldi. Efendimiz (sas) sordu.

Bu senin oğlun mu?

Kadın; “Evet” dedi. Efendimiz (sas) sordu.

Ne dersin, büyük bir ateş yakılsa ve sana şöyle sorulsa, şayet oğluna şefaatçi olursan onu bırakacağız, şefaatçi olmazsan oğlunu bu ateşe atacağız?!

Kadın; “Şefaatçi olurum” dedi. Efendimiz (sas) şöyle söyledi:

Öyleyse şimdi, Allah’ı ve bizleri şahit tutarak, oğlundan razı olduğunu beyan et.

Kadın; “Allah’ım seni ve Resulünü şahit tutuyorum ki ben oğlumdan razıyım” dedi. Efendimiz (sas) gence döndü ve şöyle dedi:

Ey genç, ‘Allâh’tan başka ilah olmadığına, tek ve şeriksiz olduğuna, Muhammed’in Allâh’ın kulu ve resulü olduğuna şahitlik ederim’ de!

Genç, şehadet cümlesini söyleyebildi. Bunun üzerine Efendimiz (sas) şöyle buyurdu:

Onu ateşten kurtaran Allah’a hamdolsun.”[5]

Bu hadis-i şeriften çıkarılabilecek en temel ders, kişinin sahip olduğu tüm iyi yönlerinin, annesini incitmemekten daha önemli olamayacağıdır.

Ebeveynlerden kendisine en iyi davranılması gerekenin kim olduğu sorusu da Efendimiz’in (sas) işaretleri doğrultusunda oldukça açık ve nettir.

“Ebu Hüreyre (ra) şöyle anlatır:

“Bir şahıs, Resülullah’a gelerek, “Kendisine en iyi davranmam gereken kimdir?” diye sordu. Resülullah buyurdular:

Annendir.

O sahâbî, “Ondan sonra kimdir?” diye sordu. Efendimiz buyurdular:

Annendir.

Sahâbî tekrar, “Ondan sonra kim gelir?” diye sordu. Allah Resulü yine buyurdular:

Annendir.

Sahâbî tekrar, “Sonra kim gelir?” diye sorunca Resûl-i Ekrem bu defa şöyle cevapladılar:

Babandır.”[6]

Şimdi burada ele almak istediğimiz bir soru bulunmaktadır ki o da şudur: “Normalde, çocuk ağladığı zaman, o çocuğun annesine olan ihtiyacı mı, yoksa çocuk ağladığında, annenin çocuğu için duyacağı ve hissedeceği endişe ve sıkıntı mı daha önceliklidir?” İşte bu ilginç sayılabilecek soruya şimdi aktaracağımız rivayet ışık tutmaktadır.

Ebu Katâde’nin (ra) rivayetine göre Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur:

Ben uzatmak niyeti ile namaza dururum. Bir çocuk sesi duyunca, annesine sıkıntı vermemek için namazımı kısa keserim.”[7]

Evet, burada Efendimiz (sas), annenin hissedeceği tedirginliği ve endişeyi, çocuğun hissedeceği tedirginlik ve ihtiyaçtan daha öne alıyor. Tıpkı, bebeği ile uçakta yolculuk yapan kimsenin, basıncın azalması dolayısı ile nefes almanın zorlaşması anında, yukarıdan sarkan oksijen maskelerinin kullanımındaki önceliği kendisine vermesinin gerekliliği gibi. Şayet çocuğun sağlığı endişesi ile maske kullanımının önceliğini çocuğa verirseniz, bu arada siz oksijensizlikten bayılabilir, maske ile ne yapacağını bilemeyen çocuk da bayılır ve maksat hasıl olmaz.

Yukarıda yer alan hadîs-i şerîf, henüz anne kucağındaki çocuklarla ilgiliydi. Şimdi aktaracağımız rivayet ise, bir insanın yetişkinliğinde dahi, annesine ne şekilde saygı duyması gerektiği ile ilgilidir.

Bilindiği üzere namaz, huşu özellikli, derinlikli bir şekilde Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine teveccüh odaklı, dış etkenlere açık tutulmaması gereken, konsantrasyonun en yüksek olduğu bir ibadettir. Ancak, bu derece nitelikli bir ibadet anında dahi, bir kimsenin annesinin çağrısı karşısından ne yapması gerektiğini gösteren mühim bir rivayet bulunmaktadır.

Talk b. Ali (ra), Efendimiz’in (sas) şöyle söylediğini rivayet etmektedir:

Akşam namazına durup Fatiha’yı bitirmiş olduğum bir sırada, anne-babama ya da ikisinden birisine kavuşmuş olsam, annem bana “Ey Muhammed” diye seslenmiş olsa, ona “buyur” diye karşılık veririm.”[8]

Burada, Efendimiz’in (sas), annenin çağrısına cevap vereceğini ifade etmesi oldukça dikkat çekicidir. Çünkü anne, o en cömert ilgisi ve sınırsız fedakarlığı ile evlatlarını görüp gözetmeye babalardan daha layıktır.

Tıpkı İsmail’in (as) annesi Hacer’de olduğu gibi. İsmail (as) ve annesi Hacer validemizin serencamesini, “Peygamberlerin (ase) ve Salih İnsanların Ailelerini ve Evlatlarını Eğitmeleri II” başlıklı yazımızda ayrıntılandırmaya çalışmıştık. Keza, Musa’nın (as) annesinde olduğu gibi. Kur’ân-ı Kerîm, Musa Peygamberin (as) babasından bahsetmez, ama annesinin (İbrani kaynaklarda ismi Yoheved olarak geçer) üzülüp tasalanmaması ile ilgili olarak, anneye ne şekilde ilham verdiğini, onun korkusunu ve tedirginliğini ne şekilde yatıştırdığını ayrıntılı bir şekilde şöyle beyan eder:

Musa’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız” diye ilham ettik.” (Kasas, 28/7)

Yine, İsa’nın (as) annesi Meryem validemizin endişe ve tereddütlerini, bilhassa vahyetmiş olduğu müjdeler ile nasıl giderdiğini şöyle beyan eder:

Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.” (Ali İmran, 3/45)

Ve Efendimiz Muhammed’in (sas) annesi Amine validemize vermiş olduğu o muhteşem müjdedeki gibi…

“Abdullah’ın kurtarılıp develerin kurban edilmesinin hemen ardından babası Abdulmüttalip, oğlu Abdullah’ın elinden tutarak oradan ayrıldı. Kâbedeki mescidden çıkıp onu Vehb b. Abdi Menâf b. Zühre’ye götürdü. Vehb, o zamanlar soy ve şeref bakımından Zühre oğullarının efendisi idi. Abdulmüttalip, onun kızı Âmine’yi Abdullah’a nikahladı.”[9]

Âmine, rüyasında birinin şöyle seslendiğini duydu:

Sen, bu ümmetin efendisine gebe kaldın.”[10]

İşte bu şeref-i nev-i insan ve ferid-i kevn ü zaman ve bihakkın fahr-ı kâinat Efendimiz (sas) için, Kur’ân-ı Kerîm bakın ne buyurmaktadır?

Ant olsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 9/)

Şayet bu ayet-i kerimede yer alan (مِنْ اَنْفُسِكُمْ) “kendi içinizden” kelimesi, “sin” harfinin fethası ile (مِنْ اَنْفُسَكُمْ) şeklinde okunursa “sizin en kıymetliniz, en arzu edileniniz, en enfesiniz, en güzeliniz” gibi anlamlara gelir ki İbn Abbas (ra) hazretlerinin böyle de okuduğu rivayet edilmiştir.

Hadîs-i Şeriflerde Baba ile İlgili Emir ve Tavsiyeler  

Şimdi de özellikle baba hukukunu koruma ile ilgili Efendimiz (sas)’den bize ulaşan rivayetlerin bir kısmına yer vermek istiyoruz.

İbn Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resülullah (sas) şöyle buyurmuştur:

— “Baba çocuğuna bakar da çocuk onu sevindirirse, çocuğa bir köleyi azat etme sevabı verilir.

Denildi ki:

— “Ya Resulallah! Üç yüz altmış defa bakarsa ne olur?” Bunun üzerine Peygamber (sas) şöyle buyurdu:

— “Allahu Ekber (Allah her şeyden daha büyüktür).”[11]

Baba hoşnutluğu ile ilgili Abdullah İbnu Amr İbni’l-As’ın önemli bir rivayetine göre Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

Allah’ın rızası babanın rızasından geçer. Allah’ın memnuniyetsizliği de babanın memnuniyetsizliğinden geçer.”[12]

İbn Abbas’ın da (ra): “Anne ve babasının yüzüne rahmet nazarıyla bakan kimseye Allah makbul bir hac sevabı yazar” dediği rivayet edilmiştir.[13]

Ebu’d-Derda ise Resülullah’ın (sas) şöyle dediğini işitmiştir:

(الوالِدُ أوسطُ أبوابِ الجنَّةِ، فإنَّ شئتَ فأضِع ذلك البابَ أو احفَظْه)

Baba cennetin orta kapısıdır. Dilersen (babayı inciterek) bu kapıyı terk et, dilersen (babaya hürmetle) bu kapıyı muhafaza et.”[14]

Hadis kitaplarımızda, Efendimiz’in (sas) hem “anne” hem de “baba” için “Cennetin orta kapısı olma” keyfiyetini beyan ettiğini görmekteyiz. Nitekim “anne” ile ilgili bahis konusu rivayet yukarıda geçmişti.

Yetişkinlerin, vefat eden ebeveynleri arkasından, onlar adına iyilik yapma yollarının Cenâb-ı Hak tarafından açık tutulduğu anlaşılmaktadır. Bir hadîs-i şerîfte bu durum ayrıntıları ile belirlenmiştir. Şöyle ki:

Ebu Üseyd Malik İbnu Rebia es-Saidi’nin rivayetine göre bir adam:

— “Ey Allah’ın Resulü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkânı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?” diye sormuş, Resülullah (sas) şöyle açıklamıştır:

— “Evet, vardır:

1. Onlara dua, onlar için Allah’tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep et,

2. Onlardan sonra vasiyetlerini yerine getir,

3. Anne ve babanın akrabalarına karşı sıla-i rahmi ifa et,

4. Anne ve babanın dostlarına ikramda bulun.”[15]

Ebeveynlerine sağlıklı zamanlarında ulaşıp da onların rızalarını alamayan evlatlar ile ilgili olarak Efendimiz (sas)’den önemli bir ikaz bulunmaktadır. Ebu Hüreyre’den gelen bir rivayete göre Resülullah (sas) bir gün şöyle ikaz etmiştir:

— “Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün!

— “Kimin burnu sürtülsün ey Allah’ın Resulü?” diye sorulunca şu açıklamada bulunmuştur:

— “Ebeveyninden her ikisinin veya sadece birinin yaşlılığına ulaştığı halde, Cennete giremeyen kimsenin burnu sürtülsün.”[16]

İnsanlar özellikle de sinirli ve öfkeli zamanlarında bazen karşısındaki insana kötü sözler söyleyebilmektedirler. Bu türden durumlarla ilgili olarak Efendimiz (sas) çok temel bir uyarıda bulunmaktadır.

İbnu Amr İbni’l-As’ın rivayetine göre Resülullah (sas) şöyle buyurmuşlardı:

— “Kişinin anne ve babasına sövmesi büyük günahlardandır.

Orada bulunanlar:

— “Hiç kişi anne ve babasına söver mi?” dediler. Resülullah (sas) cevapladılar:

— “Evet! Kişi, bir başkasının babasına söver, o da söven kişinin babasına, annesine söver, böylece kişi kendi annesine babasına sövmüş olur!”[17]

Ümmü’l-müminin Hz. Aişe’den (r. anhâ) rivayet edildiğine göre, yaşlı bir adamla birlikte bir genç Rasülüllah’a (sas) ziyarete geldiler. Efendimiz (sas) sordular:

Ey filan, yanındaki yaşlı insan kimdir?

Genç cevap verdi:

“Babamdır.”

Efendimiz (sas) buyurdular:

Babanın önünde yürüme, ondan önce oturma, ismi ile hitap etme, ona sövdürme.”[18]

Ebu Ğassân ed-Dabbi anlatıyor: Babamla birlikte yürüyordum. Derken Ebu Hüreyre (ra) ile karşılaştık. Ebu Hüreyre:

— “Bu kimdir?” dedi. Ben:

— “Babamdır” dedim. Bunun üzerine şöyle dedi:

— “Babanın önünde yürüme, onun arkasından veya yanı başından yürü. Seninle onun arasına birisini alma. Babanın bulunduğu yerin çatısında dolaşma onu korkutursun. Baban sana bakarken, babanın önündeonun canının çekebileceği bir yemek yeme.”[19]

Görüldüğü kadarı ile, baba izin veriyor olsa bile, çocuğun babanın önünde yürümesi, babanın isteklerinin dışında hareket etmesi ve babadan önce yemeğe uzanması büyük bir nezaketsizliktir. Bu gibi durumların, özellikle de baba-evlat ilişkisi açıdan olumsuz bir etki meydana getirme riski taşıdığı anlaşılmaktadır.

Sonuç

Bilhassa yaşlı ebeveynlere saygı duyma ve onları onurlandırma, Müslüman bireyin temel vazifeleri arasında yer almaktadır. Bu nedenle, her Müslümanın, mutlaka ebeveynlerine yüksek seviyede saygı kültürünü özümsemesi ve yaşaması beklenir. Ailede ve toplumda, yaşlı ebeveynlerin varlığı Allah’ın çok büyük bir nimetidir. Onlar vesilesi ile ailede Allah’tan huzur, mutluluk, uyum, merhamet ve bereket oluşur.

Mamafih bazı yetişkinler, ebeveynlerinin yanlış kararlar aldıkları ya da daha kötüsü, artık kendileri için karar verme hakkına sahip olmadıkları düşüncesine kapılabilmektedirler. Ancak ebeveynlerin makul kararlarına ve isteklerine saygı gösterme, zihinsel olarak sağlam oldukları sürece onları karar vermenin merkezinde tutma faydalı olacaktır. Fiziksel olarak zayıf düşseler de bilişsel işlevleri normal ise, ebeveynler hala keskin görüşlü sayılırlar. Çünkü yıllar boyunca çok fazla tecrübe ve bilgi biriktirmiş durumdadırlar.

Alınganlıkların ya da kırgınlıkların ebeveynlere karşı dışa vurulmaması, onlarla mümkün mertebe fazla zaman geçirilmesi önemlidir. Emekli oldukları, eşlerini veya bazı arkadaşlarını kaybettikleri zaman pek çok yaşlı yaşlı ebeveyn genellikle yalnız kalırlar. Bir zamanlar genç ve dinamik iken sahip oldukları performansa ve arkadaşlara şu anda sahip olamayabilirler. Fakat hala zengin bir sosyal çevreye ihtiyaçları vardır. Bu açıdan ihmal edilmemeleri, hal ve hatırlarının hoş tutulması, tavsiye ve öğütlerinin kulak ardı edilmemesi onlara güç verecektir. Davranışlarla hürmet hissi gösterilse bile, bunu cümlelerle de ifade etmenin ayrı bir kıymeti olacaktır.

Ebeveynlere hususi vakit ayırma, onlara saygı göstermenin en güzel yollarından biridir. Ebeveynler, hayattaki pek çok husus için iyi bir bilgi ve tecrübe kaynağıdırlar. Onlar, muhtemelen yaşanan problemlerle daha önce karşılaşmış, benzer konuları çözmek için uğraşmış ve değerli sonuçlar elde etmişlerdir. Zaman değişmiş olabilir ama iyi bir tavsiye hala iyi bir tavsiyedir. Ebeveynlerin yapmış oldukları fedakarlıkları hatırda tutma, yaşlılık yıllarında onlara bakarken daha dikkatli ve saygılı olunmasını sağlayacaktır.

(سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ)

Seni tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Çünkü her şeyi hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan şüphesiz ki sensin, Sen.

(Bakara, 2/32)


[1] Ebu Ya’la el-Mevsılî, Müsned, 11/ (); Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, 7/ (); Beyhaki, es-Sünenü’l-Kübrâ, 3/ ().

[2] Râzî, Tefsir, 20/; Kurtubi, Tefsir, 10/

[3] Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 5/ ().

[4] Buhari, Hibe, 29 (); Edeb, 8 (); Müslim, Zekât, 50 (); Ebu Davud, Zekât, 34 ().

[5] Beyhakî, Şuabu’l-İman, C. 10, s. (); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/ (); Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, C. 8, s. ().

[6] Buhârî, Edeb, 2 (); Müslim, Birr, 1 ().

[7] Buhârî, Ezân, 65 ().

[8] Beyhakî (v. /), Şuabu’l-Îman, 10/ (); Şîrûye b. Şehredâr ed-Deylemî (v. /), Kitâbü’l-Firdevs bi-Mesûri’l-Hiṭâb, 3/ (), Dârü’l-Kütübi’l-İlmî, Beyrut/; Suyutî (v. /), el-Hâvî li’l-Fetâvî, 2/, Dârü’l-Kütübi’l-İlmî, Beyrut

[9] İbn-i Hişâm, es-Sîra, 1/; Ebü’l-Feth Fethuddîn Muhammed b. Muhammed b. Muhammed el-Ya’merî İbn Seyyidünnâs, Uyûnü’l-Eser fî Fünûni’l-Meğâzî ve’ş-Şemâil ve’s-Siyer, 1/77, (Nşr. Muhammed el-Îd el-Hatrâvî- Muhyiddin Mestû), Medine-Dımaşk/

[10] İbn-i Hişâm, es-Sîra, 1/; Ebü’l-Feth, Uyûnü’l-Eser, 1/

[11] Taberani, Mu’cemu’l-Evsat, 8/ (); Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, 8/ ().

[12] Tirmizi, Birr 3 (); İbn Hibban, Sahih, 2/ ().

[13] Münavî, Feyzu’l-Kadir, 1/ ().

[14] Tirmizi, Birr, 3 (); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/ ().

[15] Ebu Davud, Edeb, (); İbnu Mace, Edeb, 2 ().

[16] Müslim, Birr, 9 (); Tirmizi, Daavat, ().

[17] Buhari, Edeb, 4 (); Müslim, İman, (90); Tirmizi, Birr, 4 (); Ebu Davud, Edeb, ().

[18] Taberani, Mu’cemu’l-Evsat, 4/ ()

[19] Taberani, Mu’cemu’l-Evsat, 7/63 (); Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, 8/ (); 8/ ().

© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları seafoodplus.info sitesine ait olup, sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. seafoodplus.info internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak seafoodplus.info sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir