annene öf bile deme / İsrâ Suresi Ayet - Türkçe Kuran Meali

Annene Öf Bile Deme

annene öf bile deme

Biz Ailenin,  özellikle anne kavramının ne kadar kutsal olduğunu biliyoruz. bugün kalkmış bir hadsiz devlet büyüklerimizden bir tanesinin annesine laf etmiş. Herşeyi ama herşeyi geçtim kuldan utanmanı da geçtim, Allah&#;tan da mı korkmazsın&#;

Anne demek cennetin ayaklarının altına serilmesi demek&#;

Anne demek bir öff bile dememek..

Anne demek 9 ay karnında taşıyan, ağlayınca ağlayan gülünce gülen demek.

Anne demek kainat demek..

ne diyor Ayetlerde. Rabbin sadece Kendisine ibadet etmenize ve anne-babanıza, Allah’ın sizi görmekte olduğu bilinci içinde mümkün olan en iyi şekilde davranmanıza hükmetti. Eğer onlardan biri veya her ikisi yaşlanmış olarak yanınızda bulunuyorsa sakın varlıklarından veya onlara hizmetten bıkkınlıkla kendilerine “Öf!” diyecek ölçüde bile kötü söz söyleme! Onları azarlama ve daima onlara karşı tatlı dilli ve gönül alıcı ol! (İsra Suresi/23)

Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, annenize ve babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf! bile deme! Onları azarlama! İkisine de güzel söz söyle! Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de Sen onlara (öyle) rahmet et (diyerek dua et!)” (İsra Suresi 23, 24)

bize anneye babaya saygı sevgi göstermeyi emreden bir dinimiz var. Nasıl olurda bir anneye hakaret edilir ki&#;.




Hakkında

İsrâ sûresi Mekke’de inmiştir. âyettir. Sûre ismini, birinci âyette geçen ve “gece yürütmek” mânasına gelen اَلإسْرَاءُ (isrâ) kelimesinden alır. Bu kelime, Resûlullah (s.a.s.)’in Mirâç gecesi Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya geceleyin götürülmesini beyân eder. Sûrenin bundan başka Allah’ı bütün noksan sıfatlardan tenzîh ederek başlaması sebebiyle سُبْحَانَ (Sübhân) ve İsrâiloğulları’nın iki defa sürgün edilmelerinden bahsetmesi sebebiyle de بَن۪يۤ اِسْرَاۤء۪يلَ  (Benî İsrâîl) gibi isimleri vardır. Mushaf tertîbine göre 17, nüzûl sırasına göre sûredir.


Nuzül

         Mushaftaki sıralamada on yedinci, iniş sırasına göre ellinci sûredir. Kasas sûresinden sonra, Yûnus sûresinden önce Mekke döneminde inmiştir. 26, , 60, , 80, âyetlerle diğer bazılarının Medine’de indiği yolunda değişik rivayetler varsa da, büyük ihtimalle tamamı Mekke’de nâzil olmuştur. İbn Âşûr, bu rivayetlerin, söz konusu âyetlerin içerdiği hükümlerin Medine dönemindekilerin muhtevasını hatırlatmasından ileri gelmiş olabileceğini, fakat bunun sağlam bir gerekçe olmadığını ifade eder (XV, 6).


Konusu

İsrâ sûresi ağırlıklı olarak Resûlullah (s.a.s.)’in İsrâ mûcizesinden ve Miraç gecesi Efendimize verilmiş olup İslâm’ın esasını teşkil eden bir kısım dinî ve ahlâkî tâlimatlardan bahseder. Bununla birlikte İsrâiloğulları’nın fıtratı ve isyan edip fitne çıkarmaları sebebiyle iki defa sürgüne gönderilmeleri; Yüce Allah'ın varlığına, birliğine ve kudretine dair deliller; Peygamber Efendimizin risâleti, Kur’ân-ı Kerîm’in mûcize oluşu ve bir kısım hususiyetleri üzerinde durulur. Sûrenin muhtevâsına uygun bir tarzda Hz. Âdem ile İblîs ve Hz. Mûsâ ile Firavun kıssalarından kısa kısa kesitler sunulur. Ayrıca mü’minlerin ve kâfirlerin âhiretteki durumları beyân edilir. Son olarak da tekrar Kur’ân-ı Kerîm’in, ona tâzimin, namazın, dua ve hamdin ehemmiyeti dikkatlere arz edilir.


Fazileti

Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre, Resûl-i Ekrem  (s.a.s.)’in her gece İsrâ sûresiyle Zümer sûresini okur, bunları okumadan uyumazdı. (Tirmizî, Deavât 22)

 Abdullah b. Mesud (r.a.) İsrâ, Kehf ve Meryem sûreleri hakkında şöyle derdi: “Bu sûreler ilk inen sûrelerdendir ve bunlar benim ilk öğrendiğim sûreler arasında yer alır.” (Buhârî, Tefsir 17)



وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَر۪يمًا ﴿٢٣﴾

وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يرًاۜ ﴿٢٤﴾

رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ي نُفُوسِكُمْۜ اِنْ تَكُونُوا صَالِح۪ينَ فَاِنَّهُ كَانَ لِلْاَوَّاب۪ينَ غَفُورًا ﴿٢٥﴾

Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyilik yapmanızı kesin olarak emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına erişirlerse sakın onlara “Öf!” bile deme, onları azarlama, onlara gönül alıcı tatlı ve güzel söz söyle!

En içten tevâzu ve merhamet duygularıyla onlara kol kanat ger ve haklarında: “Rabbim! Nasıl onlar beni küçüklüğümde şefkat ve sevgiyle terbiye edip yetiştirdilerse, sen de onlara öyle merhamet eyle” diye dua et!

Rabbiniz, içinizde taşıdığınız niyet ve düşüncelerinizi en iyi bilendir. Eğer siz bir kısım hatalardan sonra hâlini düzeltenlerden olursanız, şüphesiz Allah, günahlarından içten tevbe edip kendisine yönelenlere karşı çok bağışlayıcıdır.

TEFSİR:

Allah Teâlâ, bir önceki âyette tevhidi kesin bir üslupla emrettikten sonra, burada da birinci olarak sadece kendisine kulluk yapılmasını, kendisinden başka hiçbir şeye kulluk yapılmamasını emreder. Bu, O’nun yegâne Rab ve İlâh olmasının bir gereğidir. Kendisine kulluğun hemen ardından genç veya ihtiyar, muhtaç veya değil hangi durumda olursa olsun mutlak olarak ana-babaya iyiliği emreder. Çünkü varlığımızın gerçek sebebi Allah Teâlâ iken varlık âlemine gelmemiz ve yaşamamız için zahirî sebep de ana-babalarımızdır. Bundan ötürü önce Allah’a kulluk ve tâzim, hemen peşinden ana-babaya iyilik emredilir. Çocuklarını dünyaya getirmede, onları terbiye edip yetiştirmede Allah Teâlâ’nın var etme, rubûbiyet, rahmet ve şefkat gibi sıfatlarının eserlerinin ortaya çıktığı ilk aynalar ana-babalardır. Ancak şu unutulmamalıdır ki, ana-babalar kendi haklarının yerine getirilmesine muhtaç oldukları halde, Allah Teâlâ’nın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.

Mutlak mânada ana-babaya iyilik emredildikten sonra husûsiyle ihtiyarlık zamanlarında ana-babaya yapılacak iyilikler ve hizmetler, tam olarak anlayıp tatbik edebilmemiz için beş madde halinde tafsilatlı olarak beyân edilir:

Bırakalım başka kaba ve saygısız davranışları, bir kızgınlık ve bıkkınlık ifadesi olan “Öf!” bile dememek.

Onları azarlamamak.

Onlara tatlı, gönül alıcı, kalplerine huzur, sürûr ve mutluluk verici güzel ve hoş sözler söylemek.

Tevazu, şefkat ve merhamet kanatlarını onların üzerine indirmek; karşılarında olabildiği kadar alçak gönüllü olmak; her türlü ihtiyaçlarını engin bir gönülle, yüksünmeden, seve seve yerine getirmek.

Onlara dua etmek: “Allahım! Küçüklüğümde onlar beni nasıl şefkat ve ihtimamla kucakladılar, yedirip içirdiler, büyük bir sevgi ve ilgiyle ihtiyaçlarımı karşıladılar, benim için uykularını ve istirahatlarını terk ettiler, böylece beni büyütüp yetiştirdilerse, sen de onlara aynı şekilde şefkat ve merhametle muamele et” diye onların iyiliğine Allah Teâlâ’ya yalvarmak.

Rivayete göre bir kişi gelip Resûlullah (s.a.s.)’e : “Ana-babam yaşlandı. Onların küçükken bana baktıkları gibi ben de onlara bakıyorum. Acaba onların hakkını ödeyebildim mi?” diye sordu. Efendimiz (a.s.): “Hayır. Çünkü onlar bunu yaparken senin hayatta kalmanı isteyerek yapıyorlardı. Sen ise onların ölümünü isteyerek bunları yapıyorsun” buyurdu. (Tefsîru İbn Mesûd, V, )

Resûl-i Ekrem (s.a.s.), kendisine sorulan bir suale cevap mâhiyetinde en faziletli amelleri sayarken: “Vaktinde kılınan namaz, ana-babaya iyilik, Allah yolunda cihad” buyurmuş ve ana-babaya iyiliği namazdan hemen sonra ikinci sırada zikretmiştir. (Buhârî, Edeb 1; Müslim, İman )

Yine Efendimiz, büyük günahların en büyüğünü haber verirken: “Allah’a ortak koşmak, ana-babaya asi olmak ve yalancı şâhitlik yapmak” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb 6; Müslim, İman )

Peygamberimiz (s.a.s.), ana babaya hizmet etmenin insana cenneti kazandıracağını ise şöyle ifade buyurur: “Anne ve babasına veya sadece onlardan birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimsenin burnu yerde sürtülsün!” (Müslim, Birr 9, 10; Tirmizî, Deavât  )

Belki insanın, bu âyet-i kerîmelerin ve hadis-i şeriflerin mânalarını anlayıncaya ve bu husustaki ilâhî emirlerin ciddiyetini kavrayıncaya kadar bilerek ya da bilmeyerek bir takım hata ve yanlışları olmuş olabilir. Mühim olan gerçeği öğrendikten sonra hata üzere ısrar etmemek, ondan vazgeçmek, hem Rabbimize karşı olan kulluk vazifelerimizi, hem de ana-babamıza karşı olan hizmet vazifelerimizi tam olarak yerine getirmeye azimli, kararlı ve gayretli olmamızdır. Böyle yaptığımız takdirde Rabbimiz bizim tevbemizi kabul edecek, geçmiş günahlarımızı bağışlayacak, bize kendine güzel bir kul, ana-babamıza hizmet ehli, mütevazi, şefkatli ve merhametli bir evlat olmamızı nasip edecektir. Âhirette de mükâfatımızı bol bol verecektir.

Rabbimizin bizden yapmamızı istediği elbette sadece anne ve babalarımıza iyilikle sınırlı değildir. Bunu şu ilâhî buyruklar takip ediyor:  

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


#MealAyet
Arapçaوَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَر۪يمًا
Türkçe Okunuşu *Vekadâ rabbuke ellâ ta’budû illâ iyyâhu vebilvâlideyni ihsânâ(en)(c) immâ yeblu&#;anne ‘indeke-lkibera ehaduhumâ ev kilâhumâ felâ tekul lehumâ uffin velâ tenherhumâ vekul lehumâ kavlen kerîmâ(n)
1.Ömer Çelik Meali Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyilik yapmanızı kesin olarak emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına erişirlerse sakın onlara “Öf!” bile deme, onları azarlama, onlara gönül alıcı tatlı ve güzel söz söyle!
2.Diyanet Vakfı MealiRabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «of!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.
3.Diyanet İşleri (Eski) MealiRabbin, yalnız Kendisine tapmanızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı "Öf" bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin.
4.Diyanet İşleri (Yeni) MealiRabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.
5.Elmalılı Hamdi Yazır MealiRabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf" bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle.
6.Elmalılı Meali (Orjinal) MealiRabbın şunları kat'î ferman buyurdu: ondan başkasına ıbadet etmeyin, ebeveyne güzellik edin, ya birisi yâhud ikisi de yanında ıhtiyarlık haline gelirse sakın onlara üff deme ve onları azarlama ikisine de ikramlı söz söy'e
7.Hasan Basri Çantay MealiRabbin, «Kendinden başkasına kulluk etmeyin. Ana ve babaya iyi muamele edin» diye hükmetdi. Eğer onlardan biri veya her. ikisi senin nezdinde ihtiyarlığa ererlerse onlara «Öf» (bile) deme. Onları azarlama. Onlara çok güzel (ve tatlı) söz söyle.
8.Hayrat Neşriyat MealiVe Rabbin, kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi ve ana-babaya iyilik etmeyi emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi, senin yanında ihtiyarlığa erişirse, sakın onlara “öf!” bile deme! Onları azarlama ve onlara güzel söz söyle!
9.Ali Fikri Yavuz MealiRabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, ana babaya güzellikle muâmele edin, eğer onlardan biri veya ikisi senin yanında ihtiyarlık haline ulaşırsa, sakın onlara “Öf” bile deme ve onları azarlama. İkisine de iyi ve yumuşak söz söyle.
Ömer Nasuhi Bilmen MealiVe Rabbin emretmiştir ki, kendisinden başkasına ibadet etmeyiniz ve ana ile babaya ihsanda bulunun. Senin yanında onlardan biri veya ikisi de ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara of (bile) deme ve onları men etme (azarlama) lâkırdılarını kesme ve onlara güzelce hitapta bulun.
Ümit Şimşek MealiRabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikte bulunmanızı emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanacak olursa, onlara öf bile deme, onları azarlama; onlara güzel söz söyle.
Yusuf Ali (English) MealiThy Lord hath decreed that ye worship none but Him, and that ye be kind to parents. Whether one or both of them attain old age in thy life, say not to them a word of contempt, nor repel them, but address them in terms of honour.
Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin tam mânâsı ile anlaşılması mümkün olmayabilir. Ayetlerin izahı için mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir.
İsrâ Sûresi ayetinin tefsiri için tıklayınız
* Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.

İsrâ Sûresi Ayetler:

  1     2     3     4     5     6     7     8     9     10    11    12    13    14    15    16    17    18    19    20    21    22    23    24    25    26    27    28    29    30    31    32    33    34    35    36    37    38    39    40    41    42    43    44    45    46    47    48    49    50    51    52    53    54    55    56    57    58    59    60    61    62    63    64    65    66    67    68    69    70    71    72    73    74    75    76    77    78    79    80    81    82    83    84    85    86    87    88    89    90    91    92    93    94    95    96    97    98    99 


seafoodplus.info
Nas Suresinin Fazileti

Nâs sûresi Mekke’de inmiştir. 6 âyettir. Kur’ân-ı Kerîm bu sûre ile sona ermektedir. İsmini, 4. âyet hâriç, âyetlerinin sonlarında tekrarlanan ve “ins


seafoodplus.info
Dilek ile İlgili Ayetler

Dilek kelimesi sözlükte, “olması istenen şey, istek, arzu, talep, ricâ, temenni” anlamlarına gelir. Kur’an-ı Kerim’de istek, dilemek, temenni vs. hak


seafoodplus.info
Felak Suresi Okunuşu ve Anlamı

Felâk suresi, Medine döneminde nüzul olmuştur. Felâk suresi, 5 âyettir. Felâk, “sabah aydınlığı” demektir. FELAK SURESİ ARAPÇA Felak Suresi Arapça


seafoodplus.info
Felak Suresinin Fazileti

Felak sûresi Mekke’de inmiştir. 5 âyettir. İsmini birinci âyetin sonundaki “yarmak, aydınlık, sabah” mânalarına gelen اَلْفَلَقُ (felak) kelimesinden


seafoodplus.info
Devlet Yönetimi ile İlgili Ayetler

Devlet kelimesi sözlükte, “belli bir toprakta veya toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun olu


Copyright © Kuran ve Meali. Hiçbir ticari kaygısı yoktur.

seafoodplus.info altında yayınlanan içeriklerin tüm hakları mahfuzdur. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi içeriklerin tamamı izinsiz kullanılamaz.

“Anne-Babana Karşı Öf Bile Deme”


“Anne-Babana Karşı Öf Bile Deme”

Evlâtların anne-babaya karşı vazifeleri hakkında Rabbimiz ne buyuruyor? Cenâb-ı Hak bize ne buyuruyor? Lokmân Sûresi’nin âyetinde:

“Biz insana ana ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. Önce Bana (diyor Cenâb-ı Hak) sonra anne-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Zira dönüş, ancak Banadır.” diyor Cenâb-ı Hak. Yani onların hesabı Cenâb-ı Hakk’a verilecektir.

Yine âyet-i kerîmenin devamında:

“Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeye (körü körüne, yani bir günaha sevk ediyorlarsa) ortak koşmaya zorluyorsa, o zaman onlara itaat etme (anne-babana. İtaat, Allâh’a olacak.) Onlarla dünyada iyi geçin (buyruluyor). Bana yönelenlerin yolunu tut (diyor. Sâlihlerin, sâdıkların yolunu tut). Sonra dönüşünüz ancak Banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber veririm (kıyamette).” (Lokmân, 15)

Yine İsrâ Sûresi’nde Cenâb-ı Hak:

“Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi (kulluk, Cenâb-ı Hakk’a olacak, kula kulluk olmaz) ana-babanıza iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti…” (el-İsrâ, 23) buyuruyor. Burası çok mühim âyette:

“…Onlardan biri veya (her ikisi) senin yanında yaşlanırlarsa kendilerine «اُفٍّ» sakın ha, «üf» deme!..” (el-İsrâ, 23) buyuruyor.

Onlara güzel davran. Çünkü ne oluyor, anne-baba yaşlandıkça;

نُنَكِّسْهُ فِى الْخَلْقِ

(“…Biz onun gelişmesini tersine çeviririz…” [Yâsîn, 68])

Yaratılış tersine dönmeye başlıyor, güç-kuvvet azalıyor, zihnî melekeler azalıyor. Bir çocuğuna insan, yaramazlık yapsa kulağını çeker, nasihat eder. Fakat babaya o olmaz, anneye olmaz.

قَوْلًا كَرِيمًا buyuruyor. “…İkramkâr olarak onlarla konuş.” (el-İsrâ, 23) diyor. İltifatlı konuş onlarla diyor, onlar yaşlandığı zaman.

“Onları esirgeyerek, alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger…” (el-İsrâ, 24) diyor onların; yaşlanmış, âciz anne-babaların üzerine.

“…«Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi Sen de onlara (öyle) rahmet et!» diye onlara duâ et.” (el-İsrâ, 24) buyruluyor.

Demek ki evlâdın anne-babaya olan muâmelesi çok mühim. Onu ziyaret edecek, hâl-hatırını soracak, ihtiyaçlarını görecek. Maalesef bugün de nefsânî bir hayata dönüş, onu anne-babanın hizmetinden uzaklaştırdı.

Efendimiz’e bir kişi geldi:

“–Kendisine iyi davranmam (gereken) kimdir?” diye sordu.

Efendimiz:

“–Annendir.” buyurdu. Dört sefer tekrarlandı. Üç sefer “annen” buyurdu. Sonra da “baban” buyurdu. (Bkz. Buhârî, Edeb, 2; Müslim, Birr, 1)

Diğer bir rivâyette de -Müslim’in rivâyetinde-, Allah Rasûlü’ne:

“–Kendisine iyi davranılması gereken kimdir?” diye soruldu. Efendimiz mukâbeleten:

“–Annen, annen, (üç sefer), ondan sonra baban, ondan sonra yakın ve uzak akrabaların.” (Müslim, Birr, 2)

Demek ki yakın ve uzak akrabaların da senin üzerinde hakkı var. Onlar da sana zimmetli.

Ailede en mühim vazife anneye aittir. Çünkü anne, devamlı beraberdir. Anne yüreği ve kucağı, çocuğun terbiyesinin yapıldığı muhteşem bir dershanedir. Onun için annelerin bu vasfı sebebiyle “اَلأُمُّ مَدْرَسَةٌ” deniliyor annelere. Yani “anne bir mekteptir”. Zira küçük yaştaki çocuğa söylenen her kelime, onun şahsiyetini inşâ eden bir tuğla mesâbesindedir. Şefkatin menbaı olan annelerden güzel bir terbiye alan evlâtlar, hayat boyunca daha az hata yaparlar. Başarısızlık ve felâketlere rağmen hayata karşı ümit ve îtimadlarını sonuna kadar muhafaza edebilen kimseler de daha çok sâliha bir anne tarafından yetiştirilen kimselerdir.

Ebû Hanîfe, Bağdat kadılığını reddettiği için zindana atıldı. Halife haber gönderdi:

“–Gelsin, tahtına otursun. Onu zindandan çıkarayım.”

“–Yok dedi, ben ona bir fetva vermekten dedi, o yanıltır dedi, onun için ben zindanda kalmayı tercih ederim. Fakat annemin bana üzülmesine üzülürüm dedi. Çünkü benim mayamı annem verdi.” buyurdu.

İmam Mâlik Hazretleri:

“Babam diyor, bana bir hadis ezberletirdi, bir hediye verirdi. Öyle bir hâle geldim ki babam hediye vermese bile ben hadis ezberlemeye devam ettim. O bana bir rûhâniyet ve huzur hâli vermeye başladı.”

Abdurrahman Câmî Hazretleri buyuruyor:

“Ben nasıl anamı sevmem ki o beni bir müddet cisminde, bir müddet kollarında, hayat boyu beni kalbinde taşıyor.” buyuruyor.

Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri:

“Beni ziyaret edenler kabrimi, anamın kabrini baştan ziyaret etsinler. Ben onun mahsulüyüm.”

Çanakkale’ye giden o yiğit evlâtlar… Analar onları kınalayarak gönderdi. Demek ki burada anne, anne, anne…

Efendimiz üç sefer “anne” diyor, ondan sonra “baba” diyor. Tabi baba da helâl kazanacak. Helâl kazanacak, helâl yedirecek.

Meselâ anne-baba diyor ki:

“Efendim diyor, ben diyor evlâdımı İmam Hatip Lisesi’ne gönderdim diyor. Üzerimdeki vazifeyi yaptım.” diyor. Yahut “Kur’ân kursuna gönderdim.” diyor.

Bunu deyip kenara çekilmesi, kendisini geri plâna atması, bu aslâ doğru bir hareket değildir. Ana-baba hem evlâdını İmam Hatip’e gönderecek, hem Kur’ân kursuna; evlâdının kimlerle arkadaşlık yaptığına dikkat edecek, kontrol edecek.

Zira buyruluyor:

“Kişi, dostunun dîni üzeredir. Onun için her biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” buyuruyor Efendimiz. (Ebû Dâvûd, Edeb, 16/)

Gönül boşluk kabul etmez. Biz evlâdımızın gönlünü dolduramazsak, Cenâb-ı Hak muhafaza buyursun, yabancılar dolduruyor. İşte görüyorsunuz, yediden yetmişe hepsinin elinde internet. Televizyonda istediği yere gidiyor, kendi dünyasına göre orada gezip dolaşıyor.

Bilhassa evlâdımızı -örgün eğitim diyorlar- bu örgün eğitimin dışında yaygın eğitimlere yönlendirilmesi, onlara çok ehemmiyet verilmesi de zarurîdir.

Anne-babanın bilhassa dikkat edeceği hususlar, kısaca:

Birincisi: Çocuğa rûhâniyet telkin edecek güzel bir isim konulmalıdır. Zira isim müsemmâyı çeker. Efendimiz devam ederlerken yolda, köylerin isimlerini sorardı. Köylerin, eğer kötü bir isimse değiştirirdi. Putperestlikten gelen isimleri değiştirirdi.

Onun için, isim müsemmâyı çeker. Daima yavrunun güzel bir sıfatla anılması.

İkincisi: Feyizli bir ortamda inkişâf ettirme için, yedirilen lokmaların helâlliğine dikkat etmek lâzım. Bu da çok mühim.

Bilhassa Bahâüddîn Nakşibend bunun üzerinde çok dururdu.

Hattâ Efendimiz buyuruyor:

“Haram lokmayla gelir. «Lebbeyk» der, ona «lâ-lebbeyk» denir, «redsin» denir.” (Bkz. Heysemî, III, )

Üçüncüsü: Çocuklarda taklit meyli hâkim olduğu için onlara örnek olacak davranış güzelliği sergilemek lâzım. Zira örnek olmak kadar tesir edici bir şey yoktur. Hak dostlarının irşâdı, bu hakîkat dolayısıyla, sözden ziyâde hâl ile örnek olmalarıdır.

Onun için Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:

“Susarak diyor, tebliğ edin.” diyor. Yani hâlinizle-kālinizle tebliğ edin, buyuruyor. Zira her yapılan iyilik veyahut her yapılan kötülük, bunun bir benzerini meydana getirir. Meselâ anne-babanın devamlı münâkaşa ve kavga ettiği ortamlarda büyüyen çocuklar, huysuzluğa alışır ve hırçınlaşır.

Diğer bir husus:

Çocukların davranışlarını kontrol edip, göz ardı, yani göz önünde yapmadıkları kabahatleri gizli ve tenha yerde işlemelerine meydan vermemelidir. Onu takip etmek zarurîdir.

Efendimiz’e Enes’i annesi getirdi.

“–Yâ Rasûlâllah! Bu yetimi dedi, Siz’e hizmet etmesi için Siz’e veriyorum, Siz’e hibe ediyorum.” dedi.

Enes on yaşındaydı, Efendimiz elli küsur yaşındaydı. Elli küsur yaşındaki büyük bir peygambere, ufacık, on yaşındaki çocuk nasıl hizmet eder? Efendimiz kabullendi. Efendimiz onu daima bir yere gönderince arkadan; kimlerle, hangi arkadaşlarla, nasıl gittiğini takip ederdi.

Öyle bir hâl oldu ki, Enes öyle bir râm oldu ki Efendimiz’e, buyuruyor:

“Bana diyor, Efendimiz diyor, hiçbir zaman diyor, «Niye böyle yaptın Enes?» demedi. O muhabbetle onu ben anlardım, hemen Rasûlullah Efendimiz’in arzusunu yerine getirirdim.” diyor.

Bana bir; “niye böyle yaptın Enes?!” bile demedi buyuruyor.

“O’nu diyor, vefatından sonra diyor, -Enes 20 yaşındaydı, Efendimiz 63 yaşında vefat ettiği zaman- rüya görüp de Efendimiz’i görmediğim rüyâ olmadı.” diyor.

Hattâ bir gün, -Enes tabi büyük bir hoca oluyor, üstad oluyor- talebesi diyor ki:

“–Hocam diyor, üstad diyor, sanki diyor, konuşurken diyor, Allah Rasûlü’ne bakıyorsun diyor. Sanki diyor, onu ifade eder gibi ağzından kelimeler bir nur saçarak dökülüyor.” diyor.

“–Öyle bir hasret içindeyim ki diyor, kıyamet günü O’nun yanına gideceğim, «–Yâ Rasûlâllah! Küçük hizmetçin geldi, ne olursun beni yanından ayırma.» diyeceğim.” buyuruyor. (Ahmed, III, Krş. Buhârî, Savm 53, Menâkıb 23; Müslim, Fedâil 82)

Demek ki nedir bu? Muhabbetle terbiye edilmek…

Diğer bir husus: Çocukların davranışlarını kontrol edip göz önünde yapmadıkları kabahatleri gizli ve tenha yerde işlemelerine meydan vermemek. Bu durumda karakterleri zaafa uğrar, iki yüzlü olurlar. Bilhassa gurur, kibir vs. üstünlük taslayan… Ona da mânî olmak lâzım. Çünkü o gurur, kibir, onu yarın bir… Malın getirdiği gurur-kibir, bilginin getirdiği kibir-gurur, fârik vasıfların getirdiği kibir-gurur, onu sonra felâkete götürür. Onun Kur’ân-ı Kerîm’de misalleri de çok.

Sık sık ceza verip arsız hâle de getirmemek lâzım.

Emir-yasakları onların kavrayacağı bir şekilde anlatmak lâzım.

Bilhassa âdâb-ı muâşeret kâidelerini onlara iyi telkin etmek lâzım.

Meşru hudutlar dâhilinde yaşamalarına imkân tanımak lâzım.

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın çok güzel bir ifadesi var eğitimciler için:

“Şiddet göstermeksizin kuvvetli, şiddet göstermeksizin kuvvetli; zayıflık belirtmeksizin yumuşak olunmalıdır.”

Zira fazla serbestlik nefsâniyeti azdırır, tembelliğe sebep olur. Fazla baskı da çocuğun ezik ve silik karakter sahibi olmasına sebebiyet verir.

Daimâ kendilerine Allâh’ın nîmetleri hatırlatılacak. O’na hamd ve şükür hâlinde ibadete alıştırılacak. Hizmete alıştırılacak.

Velhâsıl asil bir nesil yetiştirmek, insanlık muktezâsı, ulvî bir duygudur.

Diğer bakımdan, İslâmî dergileri onun ismine abone etmek lâzım ki, onun ismine abone olduğu zaman, kendisi bakar, okuma durumunda kalır.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Ailene namazı emret. Kendin de ona sabırla devam et&#;” (Tâhâ, )

Bilhassa onlara namazı sevdirmek, namaza alıştırmak.

Yine bu da çok mühim:

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“Üç şeyi geciktirme, buyuruyor. Üç şeyi geciktirme:

  1. Vakti giren namazı geciktirme.”

Sonra şu telefona bakayım, şuraya bakayım derken, on rekâtlık namaz otuz rekât hâline gelir, bir ağırlık, tembellik gelir, huzuru kaybeder. Onun için namazı, vakti giren namazı ihmâl etme, geciktirme.

“2. Hazırlanan cenazeyi geciktirme.”

Bunun Efendimiz çok üzerinde duruyor. Bunu, vefat ettiği yere en yakın zamanda oraya defnetmeli. “Aman onu memleketine göndereyim, buzhaneye koyayım vs…” Bu doğru değil!

Meselâ biliyorsunuz ölü/mevtâ, kaynar suyla yıkanmaz, soğuk suyla yıkanmaz. “Canlı gibi sağa-sola çevirin” buyuruyor Efendimiz. Tutup da onu buzhaneye koy, tâ bir günlük yola götür yahut beklet, bunlar ölüye zarar vermektir.

“3. Dengini bulduğun bekâr hanımı evlendir.” buyuruyor.

Bu da çok mühim. Ona sen kefil olacaksın. Kendi evlâdından mes’ûl olduğun gibi, diğer taraftan yetim çocuklardan da mes’ûl olacaksın. Onun için Osmanlı’da meselâ bu yetim çocuklar için, yetim kızlar için bilhassa, çeyizini hazırlama, evlendirme gibi vakıflar kurulmuş. Ve daima nasıl evlâdımızdan mes’ûlüz, çevremizde olan yetimlerden de mes’ûl olduğumuzu unutmamak lâzım.

Cenâb-ı Hak Nûr Sûresi’nde buyuruyor:

“Evlenme imkânı bulunmayanlar ise Allâh’ın lûtfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar…” (en-Nûr, 33)

“Ve onlar (diğer bir âyette) onlar: Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler, zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl.” (el-Furkân, 74) Yani:

رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا

Yani Cenâb-ı Hak duâda bir “hanımlar”ı buyuruyor, “ezvâc” buyuruyor, “zevceler”…

Demek ki kızlar üzerinde çok daha çok ihtimam göstermemiz lâzım ki onlar aileyi, çocukları vs. ailenin huzurunu onlar temin edecek. “قُرَّةَ اَعْيُنٍ” “Göz nûru” olacak. (Bkz. el-Furkân, 74)

Fakat bu nasıl göz nûru olacak? Onu ne kadar terbiye vermişsen o kadar göz nûru olur. Ne kadar onu Kur’ân ikliminde yetiştirmişsen, Sünnet ikliminde yetiştirmişsen o kadar olur. Yok, “aman istikbâli olsun, aman kimseye el açmasın, kocasına muhtaç olmasın” dersen, Allah o zaman ne yapıyor? Saâdeti alıyor. Boşanmalar artıyor. Bu da çok mühim.

Yani üç şeyi Hazret-i Ali, geciktirmeyin diyor:

“Vakti giren namazı geciktirme.

Hazırlanan cenazeyi geciktirme.

Dengini bulduğun zaman (küfüv) bulduğun zaman evlendirmeyi geciktirme.”

Lâkin damat ve gelin alırken de mal-mülk vs. mevkî; fânî, dünyevî, izâfî kıymetlerden ziyâde, îman, güzel ahlâka kıymet verilecek.

Efendimiz:

“Dört şeyle alınır. Fakat siz, müttakî/takva sahibi olanı tercih edin.” buyuruyor. (Buhârî, Nikâh, VI, ; Müslim, Radâ, 53)

Yine Efendimiz buyuruyor:

“Her kim iki kız çocuğunu bulûğ çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben, şöyle yan yana bulunacağım.” buyuruyor. (Müslim, Birr ; Ayrıca bkz. Tirmizî, Birr 13)

Çünkü ne yapıyor? Toplumu düzenleyecek o.

Yine bir; üç kızı olan, yine ayrı Efendimiz’in (beyânı) var. Hattâ şöyle bir hâdise oldu:

Efendimiz, Fâtıma Vâlidemiz’in evindeydi. Hasan ve Hüseyin kendisinden su istemişti. Efendimiz, Hazret-i Hasan’a baştan suyu verdi.

Fâtıma Vâlidemiz, Efendimiz’e:

“–Herhâlde dedi Hasan’ı daha çok seviyorsun baba.” dedi.

“–Yok dedi, ilk önce Hasan su istedi.” dedi. Şunu ilâve etti:

“–İkram ve ihsanda çocuklarınıza eşit muâmelede bulunun. Eğer birini üstün tutacak olursanız, kızlarınızı üstün tutun.” (Bkz. İbn-i Hanbel, I, ; İbn-i Hacer, el-Metalibu’l-Âliye, IV, 69; Heysemî, IV, )

Daima güçlü toplumlar, güçlü ailelerden meydana gelir. Güçlü aileler de daha ziyade mânevî eğitim görmüş, yani nefs engelini aşmış, faziletli annelerin eseridir. Bunun en güzel numûnesi, ashâb-ı kirâm hanımlarıdır. Onlar, yavrularının gönüllerini Rasûlullah Efendimiz’in muhabbetiyle yoğurmuşlardır.

Hattâ çok şeydir: Meselâ bir Fâtih’in annesi Humâ Hatun, uzun bir ninnisi var onun, Fâtih’e ninni söylüyor. Ninniden, bugünün diliyle:

Ninni yavrum Mehmedim (diyor).

Bu sözü boş demedim.

Çabuk büyü çabuk koş

İslâm ateşiyle coş

Ninni yavrum Mehmedim

Bu sözü boş yere demedim

Övülmüş beldeyi al (İstanbul’u al, övülmüş beldeyi al.)

Peygamber’e selâm sal.

İki türlü miras var. Biri mal mirası, ikincisi manevî miras. Esas miras, mânevî mirastır. O evlâtlarımıza o karakter ve şahsiyet üzerine o mirası bırakabilmektir.

İşte Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz maddî bir miras bırakmadı. Âişe Vâlidemiz buyuruyor:

“Efendimiz’in vefat ettiği gündü diyor. Perdeyi araladı, şöyle baktı diyor, güzel bir ashâb-ı kirâm cemaati gördü diyor, o gün vefat etti, o kadar bir tebessüm etti ki.” buyuruyor.

Cenâb-ı Hak hepimize -inşâallah- arkamızda evlâtlarımıza bir karakter ve şahsiyet mirası bırakmayı Cenâb-ı Hak cümlemize nasîb eylesin -inşâallah-.

Kur'an-ı Kerim - Diyanet İşleri Başkanlığı

İsr&#; Suresi - . Ayet Tefsiri

Ayet


  • وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًؕ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَرٖيماً

    ﴿٢٣﴾

  • وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانٖي صَغٖيراًؕ

    ﴿٢٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)


﴾23﴿

Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara &#;f bile deme! Onları azarlama! İkisine de g&#;n&#;l alıcı g&#;zel s&#;zler s&#;yle.

﴾24﴿

Onlara merhametle ve al&#;ak g&#;n&#;ll&#;l&#;kle kol kanat ger. “Rabbim! Onlar nasıl k&#;&#;&#;kl&#;kte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet g&#;ster” diyerek dua et.

Tefsir (Kur'an Yolu)


İkinci ödev ana babaya iyi davranmaktır. Âyette birinci ödeve bağlı olarak Allah’ın yalnız kendisine ibadet edilmesini buyurduğu belirtildikten hemen sonra, ana babaya iyilik etmeyi de buyurduğu belirtilmek suretiyle Allah’a kullukla ana babaya iyilik yan yana anılmış, böylece bu ödevin önemi vurgulanmıştır. Nitekim diğer bazı âyet ve hadislerde de Allah’a kulluk ile ana babaya iyilik etme yan yana zikredilmektedir. Bu hadislerin birinde Hz. Peygamber, en önemli amelleri “vaktinde kılınan namaz, anne babaya iyilik ve Allah yolunda cihad” şeklinde sıralamış (Buhârî, “Edeb”, 1; Müslim, “Îmân”, ); diğer bir hadiste ise büyük günahların en büyüklerini “Allah’a ortak koşmak, ana babaya âsi olmak ve yalan şahitliği yapmak” diye ifade etmiştir (Buhârî, “Edeb, 6; Müslim, “Îmân”, , ). Râzî (III, ), âyet ve hadislerde Allah’a itaatle ana babaya iyilik vecîbelerinin yan yana zikredilmesinin sebeplerini özetle şöyle sıralar: a) İnsanın maddî ve mânevî gelişmesi için en değerli katkı, Allah’ın nimetlerinden sonra ana babanın fedakârlıklarıdır;

b) Çocuğun varlık alanına çıkmasının asıl ve gerçek sebebi Allah, zâhirî ve hukukî sebebi ise ana babadır; c) Allah nimetlerini karşılıksız verdiği gibi ana baba da çocuklarının ihtiyaçlarını tamamen karşılık beklemeden yerine getirirler; d) Allah, kuluna günahkâr olsa bile nimet verdiği gibi ana baba da âsi bile olsa evlâtlarına desteklerini sürdürürler; e) Allah, kullarının iyiliklerinden memnun olup karşılığını fazlasıyla verdiği gibi ana baba da çocuklarının imkânlarını daha çok geliştirmelerine yardım eder, bundan mutlu olurlar (bu konuda daha fazla bilgi için bk. Mustafa Çağrıcı, “Ana Baba”, DİA, III, ).


Kaynak :Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa:

Kur'an-ı Kerim Portalı

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim Portalında Kur'an hakkında istediğiniz biligilere ulaşabileceksiniz

Bağlantılar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

Uygulamalar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir