Aruz. İslamiyet dairesi içine giren milletlerin edebiyatlarında yer alan şiir ölçüsü. Yön, çadır direği, dar yol, bulut, ölçü ve örnek olan şey gibi başlıca manaları yanında, beytin ilk mısraının sonlarına da aruz denmiştir. Beyt ev ve çadır demektir. Çadırı ayakta tutan ölçüdür. Bu bakımdan, çadır direği en uygun manadır.
Önceleri Arap şiirinde açık ve belirgin şekilde olmayan aruz veznini edebi bir ilim olarak İmam Halil bin Ahmed (H) tedvin etmiş, sistemleştirmiş, böylece nazım ilmi kurulmuştur.
Aruzda harflerin harekeli ve sakin oluşu göz önüne alınmış, kısa ve uzun hece ayrımı yapılmıştır. Bu hecelerden cüzler, cüzlerden de vezinler ortaya çıkmıştır.
Cüzler, kısa ve uzun hecelerin belirli sayıda bir araya gelmesinden ortaya çıkar. Buna “tef’ile” de denir. Vezindeki parça ve bölüme “tef’ile” veya “cüz” denmektedir. Tef’ilelerin birleşmesinden de vezinler ortaya çıkmıştır.
İmam Halil aruzun esası olmak üzere 8 tef’ile tesbit etmiştir. Bu cüzlere “efa’il ve tefa’il” adı verilir. Bunlar:
1) Feulün, 2) Failün, 3) Mütefailün, 4) Müstefilün, 5) Mefailün, 6) Failatün, 7) Müfaaletün, 8) Mefulatü cüzleridir.
Arap Edebiyatında Nazım, Aruzda Hece Çeşitleri, En Çok Kullanılan Aruz Kalıpları,
Araplardaki ilk nazım şekilleri olarak görülen recez ve kasid’in birinci beytleri mutlaka kafiyelidir ve nazım; ahengini, vezin ve kafiye gibi iki temel unsurdan alır. Ayrıca kelimelerin mısra ve beyt içinde seçilerek yerine konulması üçüncü bir sebeptir. Araplar kasidenin yanında en çok recez nazım şekillerini kullanmışlardır. Zamanla İslama giren milletlerin edebiyatları ile temasta bulunmaları, konularda çeşitlilik, “rubai” ve “mesnevi” gibi yeni nazım şekillerinin ortaya çıkmasına sebeb olmuştur.
İslam dinine giren milletler bu medeniyetin sunduğu değerleri almışlar veya az çok değiştirerek kendi bünyelerine uydurmuşlardır. Her millette şiir olduğuna göre bu dairenin içine girinceye kadar, bu milletler kendi ölçü ve birimlerini de getirmişlerdir. Bu dairenin içine ilk giren millet İranlılardır. Daha sonra Türkler, Hintler ve diğer bazı milletler de dahil olmuştur. İşte aruz İran’a bu şekilde geçti ve İran şiirinin, bilhassa İslamiyeti kabulden sonra ortaya çıkan yeni Farsça diye adlandırılan devrin şiirde veznini teşkil etti.
Ses yapısı ve hece teşkili bakımından Farsçanın aruza daha kolay adapte olduğu görüldü. İran nazmı, Arap nazım birimi olan beytin yanında, İslam öncesi edebiyatında olduğu gibi, mısraı birim kabul etti. Ayrıca aruz, İran edebiyatında bazı değişikliklere uğradı. Fars zevkı, Arap şiirinin bazı bahirlerini kabul etmeyerek, bir seçme ve tercihte de bulundu.
Her millette olduğu gibi Türklerde de İslamiyetten önce şiir vardı ve vezni parmak hesabı denen hece vezni idi. İslam medeniyeti içine girince, hece yanında aruz da kullanıldı. Ancak Türkler aruzu doğrudan Araplardan değil, İran yolu ile aldılar. Ayrıca her iki milletin nazım şekillerini de kullandılar. Farslarda olduğu gibi Türklerde de nazım birimi mısra idi. Türk edebiyatında aruz, intibak devrinde büyük bir eser olan Kutadgu Bilig’de görüldü. Burada Şehname’de olduğu gibi Faulün, Faulün,Faulün, Faul vezni kullanılmıştı. Dikkat edildiğinde bu veznin milli vezin olan heceye yakınlığı hemen görülür. İslam öncesi devreden günümüze kadar gelen hece vezni içinde on bir heceli vezin en çok kullanılanlar arasındadır. Kutadgu Bilig’de de işe buradan başlanmıştır. Zaten eserin içindeki dörtlükler nazım şeklinde de eskiye yer verildiğini açıkça göstermektedir. Buradan hareketle edebiyatımızda tuyuğ, murabba ve şarkı gibi nazım şekillerinin ortaya çıktığı da bir gerçektir. Hatta halk edebiyatı şairleri her iki vezne de yer vermişlerdir. Yunus Emre gibi şairler ise hece ve aruzla şiir yazdılar. Ayrıca on yedinci asır şairlerinden Aşık Ömer ve Katibi gibi şairlerin de her iki vezni
kullandıkları görülür. Bu ikili durum daha sonraki asırlarda hem divan, hem de halk şairlerinde devam edecektir.
Türk edebiyatı içinde aruzun yerleşmesi ilk zamanlar Farsça ve Arapçayı bilen, yüksek tabaka da denen havass arasında görülmüştür. Bunlar işe; ilk önce bildikleri yabancı dilde ve aruz vezni ile şiirler yazmakla başlamışlardır. Farsça, kolaylığı ve Türkçe ile aynı bölgede bulunup yan yana yaşaması sebebiyle Arapçaya galebe çalmış, böylece ilk şiirlerde Farsça yer almıştır. Daha sonra Türkiye Selçuklularının son devirlerinde yavaş yavaş ortaya konan mülemmalar, belki bir noktada Türkçeyi aruza alıştırmış, neticede okur-yazar zümresi aruzu Türk şiirine getirmiştir. Ancak Hoca Dehhani gibi
saray şairleri Farsçaya hakim olduklarından, Türk şiirine doğrudan doğruya aruzu getirmeyi başarmışlar ve aruzla gazeller yazmışlardır. Böylece aruzun nazma tatbiki başlamış ve bu konuda yazılan eserler daha sonra verilmiştir. On beşinci yüzyıldan itibaren aksamadan devam eden aruz vezni, yüzyılda en mükemmel şekle ulaştı. Hatta tiyatro eserlerine bile uygulandı. Edebiyat-ı Cedide ve onları takib eden Fecr-i Ati topluluklarında serbest müstezada bile tatbik edildiği görüldü. Ancak yüzyılın sonunda, aruzun mükemmel şekle ulaştığı bir zamanda, heceye rağbetin artması ile aruz hakkında münakaşalar ortaya çıktı ve bu vezne, karşı bir hareket başladı. Halbuki Türkçe en başarılı aruz örneklerini bu devrede veriyordu. Milli edebiyat cereyanının heceyi öne geçirme gayreti aruzu geride bıraktı ve bu veznin en son temsilcisi Yahya Kemal oldu.
Aruz vezninin esasını hecelerin mahiyet ve durumu (uzunluk-kısalık, kapalılık-açıklık hususları) teşkil etmektedir. Aruz vezninde, hecelerin sayısına bakılmaz, kalitesine (keyfiyetine) önem verilir. Bu bakımdan aruz, keyfi (qualitatif) bir ölçüdür. Halbuki hece vezni sayıya bağlı olup, kemmi (quantitatif)dir.
Aruzda Hece Çeşitleri, En Çok Kullanılan Aruz Kalıpları, Aruz Nedir,
1. Açık heceler Kısa heceler; Dere, diri, ada, ini, ışık, a-li gibi.
2. Kapalı heceler Uzun heceler; Hasret, hala, hali, sensin, leyla, saba, sesin vs.
3. Bir buçuk (kapalı ve açık-uzun ve kısa) heceler; derd, di-yar.
Yalnız, kapalı uzun hece n ile biterse, bir uzun hece kabul edilir. Bir buçuk hece (– .) olmaz: Ci-han, derun, dil-hun, ner-min, der-man, han-man, ta-nin, zer-rin gibi. Az da olsa aruz kaidesi dışına çıkarak, bazı şairler bu durumdaki bir heceyi bir buçuk olarak kullanmışlardır.
Bir de mısra sonundaki hece, açık olsa bile, kapalı hükmündedir. Söy-le, se-se gibi.
Aruzdaki hece durumu göz önüne alınınca, Türk dilinde hecelerin daha çok açık tarafta kaldığı görülür. Bunun yanında Türkçede kapalı hece meydana getiren uzun seslerin bulunmayışı, Arapça ve Farsçaya göre, Türk nazmının aruza uymasında bir hayli geride kalmasına yol açmıştır. Bu iki dile nisbetle Türkçede aruz bazı hususları da beraberinde getirmiştir. İslami daire içine giren Türkçe, bir taraftan kültür ve inanç kelimelerini alırken, uyumu sağlayabilmek için kendi içinde de bazı hususlara yer vermiştir. Bilhassa yüzyıla kadar geçen üç yüz senelik bir zamanda bu durumlar oldukça fazla görülmüş, bir yandan aruza uydurulmada kendine göre hayli yol almış, diğer taraftan yabancı dillerden
alınan kelime ve tamlamalar gitgide Türk şiirini daha da ileri götürmüştür. Aruzla söylenen Türk şiirinin ahengindeki bu düzelme, zamanla daha da gelişmesine rağmen aşağıdaki hususlar görülegelmiştir.
Aruzun Türkçeye tatbikinde görülen belli başlı hususlar şunlardır:
1. Vasl: Ulama da denilen bu husus, sessizle biten bir kelimeden sonra, sesli bir harfle başlayan ikinci bir kelime arasında görülür. Bu, kapalı bir hecenin açılması içindir.
Allah/ adın zikr idelüm evvela
Vacib/ oldu cümle işde her kula.
beytinde veznin “failatün” olması için Allah ve vacib kelimelerinde görülür. Aslında (-) iken ulama yapılınca, (Allahadın, vaciboldu) (- . -) durumuna düşer ve kapalı hece açılmış olur.
2. İmale: Buna uzatma da denir. Kısa ve açık bir hecenin uzatılarak kapatılmasıdır. Dilimizde uzun ses bulunmadığı için Türkçe kelimelerde görülen bu durum aruz için bir hata sayılmasına rağmen, göz yumulmuş ve hemen her şairde görülegelmiştir.
Ben didükçe / böyle kim kıl / dı Nedimi/ natüvan
Gösterür engüşt ile meclisteki mina seni
. . /- . -/. . ./- . (Ben didükçe böyle kim kıldı Nedimi natüvan) mısraı; (- . -/- . -/- . -/- . -) Ben didükçe böyle kim kıldi Nedimi natüvan) şekline çevrilmiştir. Ayrıca ikinci mısradaki, meclisteki kelimesinde yine son hece (-ki), (-ki) olarak uzatılmış ve bir başka imaleye yer verilmiştir.
3. İmale-i memdude: Med adı da verilen bu uzatma asıl imaleye nisbetle sesçe daha çok uzatılır.
Arapça ve Farsça kelimelerde bulunan bir uzun heceyi, bir uzun bir kısa olmak üzere, iki hece şeklinde okumaktır. Az olmakla birlikte Türkçe kelimelerde de rastlanır. Sadece uzun hecelerde değil, sonu iki sessizle biten hecelerde de imale-i memdudeye yer verilir. Hece sonlarındaki elif-nun harflerinden sonra yapılırsa aruz için kusurdur. Böyle olmakla birlikte en meşhur şairlerimiz bile buna göz yummuşlardır.
Nedim:
Nazdan hamuşsun yoksa zebanın duymadan
İstesen bin dastan söylersin ebrularla sen
derken, (naz) ve (muş) hecelerinde imale-i memdude denen iki adet bir buçuk heceye yer vermiştir. Ayrıca ikinci mısradaki dastan kelimesinde, ilk hece (das) şeklinde okunarak imale-i memdudeye yer verilmiştir. Yine Fuzuli’nin:
Aşk derdiy/le hoşem el / çek ilacum/dan tabib
— . ——/— . — —/ — . ——/— . —
Kılma derman/ kim helakim/ zehr-i derma/nındadur
— . — —/ — . — —/ — . — —/ — . —
Üç failatün bir failün cüzünden meydana gelen beytin birinci mısraındaki ilk cüzünde bulunan aşk (– .) kelimesi bir buçuk hece alınmıştır. Ayrıca Şeyh Galib:
Ey Hızr-ı fütadegan söyle
Bu sırrı idüp iyan söyle
Ketm etme yegan yegan söyle
Gam defterinin tamamı yok mu?
derken;
Mef u lü / me fa i lün / fe u lün
— — . / . — . —/ . — —
vezninde söylediği tardiyenin ilk üç mısrasındaki fütadegan, iyan, yegan kelimelerinde son heceler hep bir buçuk hece (– .) değerinde kullanılmıştır.
Türkçe kelimelerde de bir buçuk heceye yer verilerek imale-i memdude yapıldığı görülmüştür. Bôl bol, bir bir kelimelerindeki birinci hecelerin söylenişi gibi.
4. Zihaf: Arapça ve Farsçada yer alan ve uzun okunması gereken heceleri kısa okuma olup, mühim bir aruz kusurudur. Baki’nin:
Baş eğmezüz edaniye dünya-yı dun içün
Allahadur tevekkülümüz i’timadumuz
Mefulü failatü mefailü failün veznindeki bu beytinde ilk mısraının ikinci cüzündeki edaniye kelimesinin üçüncü hecesi zihaf için edaniye şeklinde okunmuştur.
Türk şiirinde hezec, recez, remel, muzari, müctes, hafif, mütekarib bahirlerine ait kırka yakın vezin kullanılmıştır. Yalnız bu vezinler kullanılırken, bazıları bir kısım nazım şekillerinde yer almıştır. Bunun yanında, yukarıda da zikrettiğimiz gibi, hece veznine uygun vezinlere öncelik verilmiştir.
En Çok Kullanılan Aruz Kalıpları, Aruz Nedir, Arap Edebiyatında Nazım
1.Me fa i lün me fa i lün me fa i lün me fa i lün
. – – – / . – – –/ . – – –/ . – – –/
Sakın terk-i edebden kuy-i mahbub-ı Hudadur bu
Nazargah-ı ilahidür makam-ı Mustafadır bu
Nabi
Celaleddin-i Rumiden dehen tolup olup pür fen
Bilüp ahbar-ı ahbarı tolu esrar-ı didaram
Muini
Hayal-i yar ile her şeb benim rüyalarım vardır
Başumda say-ı zülfünden uzun sevdalarım vardır
Şemsi
2. Me fa i lün me fa i lün fe u lün
. – – – / . – – –/ . – –
Sunulmadı bana kahve dime sen
Nasibün var ise gelir Yemenden
Nabi
3. Mef u lü me fa i lün mef u lü me fa i lün
– – ./ . – – –/ – – ./ . – – –/
Tiz olma teemmül kıl her hale tahammül kıl
Allaha tevekkül kıl tedbiri bozar takdir
Kemalpaşazade
4. Mef u lü me fa i lü me fa i lü fe u lün
– – ./ . – – ./ . – – ./ . – –
Yelkenle gelür baga levendane benefşe
Tüller takınır başına merdane benefşe
Şemsi
Tuti gibi hoş nükteler öğretdi zekanın
Baki gibi üstad-ı sühen-pervere cana
Baki
5. Mef u lü me fa i lün fe u lün
– – . / . – . – / . – –
Dil hasret-i gamla lal kaldı
Galib gibi bi-mecal kaldı
Gönderdiğim arz-ı hal kaldı
Elan bir ihtimal kaldı
İnsafın o yerde namı yok mu?
Şeyh Galib
6. Müs tef i lün (Dört adet)
– – . –
Karşında ben pervaneyim sen şem-i tabansın bana
Aşkınla ben divaneyim sen afet-ı cansın bana
Kanuni (Muhibbi)
7. Müs tef i la tün (İki adet)
– – . – –
Gencinen olsam viran idersin
Ayinen olsam hayran idersin
Şeyh Galib
8. Müf te i lün me fa i lün
– . . – / . – . –
Aşk ile kendüden gider aşıka bir nida gelür
Yazusı yok kitab okur alim olur çıka gelür
9. Fa i la tün fa i la tün fa i la tün fa i lün
– . – – / – . – – / – . – – / – . –
Mürde ihya eyledin ey can safa geldün safa
Eyledün giryanunı handan safa geldün safa
Şemsi
Fe i la tün fe i la tün fe i la tün fe i lün
. . – – / . . – – / . . – – / . . –
Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
Sana baktıkça olur gönlüm uçan kuşlara eş
Cenab Şehabeddin
Müf te i lün fa i lün
– . . – / – . –
Kendimi cem eyledim bahr-ı musaffa gibi
Gökte süreyya gibi levh-i mualla gibi
1
2. Mef u lü fa i la tün (Müs tef i lün fe u lün)
– – ./ – . – – ( – – . – . – – )
Sözüm sirayet itse Mecnun-ı na-murada
Kuşlar kebab olurdu başındagı yuvada
Hayali
Mef u lü fa i la tü me fa i lü fa i lün
– – ./ – . – . / . – – ./ – . –
Aldın hezar bütgedeyi mescid eyledin
Nakus yerlerinde okutdun ezanları
Baki
Me fa i lün fe i la tün me fa i lün fe i lün
. – . – / . . – – / . – . – / . . –
Gamınla ülfetimiz var süruru neyleyelim
Safa-yı hatırımız yok huzuru neyleyelim
Naili
Fe i la tün me fa i lün fe i lün
. . – – / . – . – / . . –
Yine bir afitaba düştü gönül
Şeh-i ali-cenaba düştü gönül
Hayreti
Fe u lün fe u lün fe u lün fe ul
. – – / . – – / . – – / . –
Ne mir ü ne paşaya et iltica
Rahim ü kerim çün Hudadır Huda
Şeref Hanım
Mü te fa i lün fe u lün (Fe i la tün fa i la tün)
. . – – – / . – – ( . . – – / – . – – )
Ne beyan-ı hale cüret ne figana takatım var
Ne reca-yı vasla gayret ne firaka kudretim var
Vasıf
1. Açık / kısa heceler :
1. Ünlülerle biten hecelerdir.
2. Bu heceler aruz incelemesinde ( . ) ve ( v ) işaretleriyle gösterilir.
3. Açık kısa hecelerin ses değerleri yarım kabul edilir.
2. Kapalı / uzun heceler:
Tam ses değeri taşıyan hecelerdir.
1. Ünsüzlerle ve dilimize Arapça ve Farsçadan geçmiş uzun ünlüler (â, î, û )le biten hecelerdir.
2. Bu heceler aruz incelemesinde (-) işaretiyle gösterilir.
3. Kapalı- uzun hecelerin ses değeri tamdır.
Not 1: Arapça ve gelme Farsçadan gelme uzun ünlülerle kurulan ( âb, ûl.) gibi iki sesli hecelerle; ( rûy, rûy, cûy.) gibi üç sesliler yerine göre, aruzda bir buçuk hece değerinde tutulur ve (- . ) işaretiyle gösterilir. Yine bu dillerden gelen iki ünsüz bitişik düzende olan (aşk, ahd.) gibi heceler de, yerine göre bir buçuk hece değerinde kabul edilir.
Not 2: dize sonundaki bütün heceler uzun kapalı ( ) hece kabul edilir. Yani dize sonundaki ses ister uzun ister kısa olsun, mutlaka uzundur.
1- Aruz ölçüsünde heceler açık (kısa), kapalı (uzun) ve medli (uzatılmış) hece olmak üzere üçe ayrılır.
2- Başlıca tefileler şunlardır:
Fa (-)
Fe ul (. -)
Fa lün (- -)
Fe i lün (. . -)
Fâ i lün (- . -)
Fe û lün (. -)
Mef û lü (- .)
Fe i lâ tün (. . -)
Fâ i lâ tün (- . -)
Fâ i lâ tü (- . .)
Me fâ i lün (. . -)
Me fâ î lün (. -)
Me fâ î lü (. .)
Müf te i lün (- . . -)
Müs tef i lün (- . -)
Mü te fâ i lün (. . . -)
Burada tefilelerle parantez içindeki hecelerinin değerlerinin aynı olduğuna dikkat ediniz.
Bu temel parçaların birleşmesinden 8 ana kalıp ortaya çıkmıştır:
seafoodplus.infoûlün (feûlün) (._ _)
2.fâilün, fâilât (_._)
seafoodplus.infoâilün (._._)
4.fâilâtün (_._ _)
5.müstefilün (_ _._)
seafoodplus.infoûlâtü (_ _ _ .)
7.müfâaletün (._.._)
8.mütefâilün (.._._)
Her beyitte en az dördü bulunan bu parçalara tefil, tefile ya da cüz adı verilir.
3- Aruz vezninde tefileler heceleri bölebilir. Hece ölçüsündeki gibi okuyuşta tefilelerde durgu yapılmaz.
4- Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir. Zihaf ise imalenin tersine uzun heceyi kısa yapmayı sağlar. Hece ölçüsünde böyle bir mesele yoktur. Türk edebiyatında imale çok sayıda bulunmakla beraber zihaf kusuru hoş karşılanmadığı için çok az yapılmıştır.
5- Farsça tamlama eki olan -i ile ve anlamındaki ü, vü bağlacı vezin gereği uzun da kısa da olabilir.
6- Medli heceler hafif bir i, ı sesi varmış gibi okunur. Bahâr kelimesi bahâr[ı], eşkden kelimesi ise eşk[i]den şeklinde söylenmelidir.
7- Feilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün kalıbıyla yazılan şiirlerde ilk tefile bazı mısralarda Fâilâtün, son tefile ise Falün olabilir. Bu sadece bu kalıba özgü bir durumdur. Bu kalıpla yazılan şiirlerde başta imale yapmaya gerek yoktur. Farklı tefile parantez içinde hemen altında gösterilir.
8- Türkçe kelimelerle aruz veznindeki başarı Muallim Naci ile başlamış olup Türk aruzu Tevfik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet Âkif Ersoy tarafından gerçekleştirilmiştir. Hatta Mehmet Âkif o kadar başarılı olmuştur ki bir çok kişi İstiklâl Marşının hece ölçüsüyle yazıldığını zanneder. Oysa bu marş aruzun Fe i lâ tün / Fe i lâ tün /Fe i lâ tün /Fe i lün kalıbıyla yazılmıştır.
9- Aruzla yazılan bir şiirin hece sayısı bazan eşit olabilir. Mısralardaki açık kapalı dizilişinin aynı olması o şiirin aruzla yazıldığın gösterir.
Cânı cânânı bütün vârımı alsın da Hüdâ (15 hece)
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ (15 hece)
Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar. Ulama genellikle yapılır; fakat her zaman yapılmak mecburiyetinde değildir.
Servet-i Fünun edebiyatçıları bir şiirde değişik aruz kalıpları kullanmak suretiyle serbest vezne zemin hazırlamışlardır. Cenap Şahabetinin Elhân-ı Şita adlı şiiri bu şekilde yazılmıştır. Bu şiirdeki bazı mısralar Feilâtün / Mefâilün / Feilün, bazı mısralar ise Mefûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün kalıbıyla yazılmıştır.
Bir şiirin vezni en az iki mısradan hareket ederek bulunabilir. Tek mısraa bakarak vezin bulunmaz.
Bir şiirin vezni bulunurken şu işlemler yapılır:
a) Veznini bulacağımız mısraların hecelerindeki uzun seslilere dikkat ederek yazmalıyız.
b) Önce mısralardaki hecelerin açık mı kapalı mı oldukları tesbit edilir.
c) Medli hece olup olmayacağı özellikle kontrol edilmelidir. Bu ihmal edilirse bir mısradaki hece değeri eksik çıkar. Mısralardaki heceler sayılarak medli hece olup olmadığı konusunda bir ipucu yakalayabiliriz.
d) Hecelerin açık kapalı değerleri karşılıklı kontrol edilir. Önce imkân varsa ulama, yoksa imale yapılır. Zihaf çok az bulunduğu için en sonra o ihtimal düşünülür.
e) Hecelerin karşılaştırılması yapıldıktan sonra açık kapalı değerleri çizgi ve nokta şeklinde ayrı bir yere geçilir. Mısra sayısına göre tefile sayısı tahmin edilmeye başlanır. İlk tefile en az heceden oluşur. Genelde az heceli Fa, Fe i lün, Fâ i lün gibi tefileler sonda bulunur.
f) Yazılan aruz kalıbı ile işaretler arasında uyum olmasına dikkat etmelidir.
ARUZ KALIPLARIYLA İLGİLİ UYGULAMALAR
1. Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün
Saçma ey gö/z eşk[i]den gön / lümdeki od / lare su
_ . _ _ / _ . _ _ / _ . _ _ / _ . _
Kim bu denlü / tutuşan od / lare kılmaz / çâre su
_ . _ _ / _ . _ _ / _ . _ _ / _ . _ Fuzûlî
2. Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün
Dinle neyden / kim hikâyet / etmede
_ . _ _ / _ . _ _ / _ . _
Ayrılıklar / dan şikâyet / etmede
_ . _ _ / _ . _ _ / _ . _ Nahifî
3. Feilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün
(Fâilâtün) (Falün)
Hani ol gül / gülerek gel / diği demler / şimdi
. . _ _ / . . _ _ / . . _ _ / _ _
Ağlarım hâ / tıra geldik / çe gülüştük / lerimiz
_ . _ _ / . . _ _ / . . _ _ / . . _ Mâhir
4. Feilâtün / Feilâtün / Feilün
(Fâilâtün) (Falün)
Ne Süleymân / ne Selîmin / kuluyuz
. . _ _ / . . _ _ / . . _
Hazret-i Rab / b-i rahîmin / kuluyuz
_ . _ _ / . . _ _ / . . _ Esrar Dede
5. Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün
Anı hoş tut / garîbindir / efendi iş / te biz gittik
. _ _ _ / . _ _ _ / . _ _ _ / . _ _ _
Gönül derler / ser-i kûyun / da bir dîvâ / nemiz kaldı
. _ _ _ / . _ _ _ / . _ _ _ / . _ _ _ (Hayâlî)
6. Mefâîlün / Mefâîlün / Feûlün
Geçer firkat / zamânı böy / le kalmaz
. _ _ _ / . _ _ _ / . _ _
Sağ olsun sev / diğim Mevlâ / kerimdir
. _ _ _ / . _ _ _ / . _ _ Nâilî
7. Mefâilün / Feilâtün / Mefâilün / Feilün
Cihânda â / şık-ı mehcû / r[ı) sanma râ / hat olur
. _ . _ / . . _ _ / . _ _ _ / _ . _
Neler çeker / bu gönül söy / lesem şikâ / yet olur
. _ . _ / . . _ _ / . _ . _ / _ . _ Şeyhülislâm Yahya
8. Mefûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün
Ağlatma / yacaktın yo / la baktırma / yacaktın
_ _ . / . _ _ . / . _ _ . / . _ _
Ol vade / -i tekrâr[ı] / -be-tekrârı / unutma
_ _ . / . _ _ . / . _ _ . / . _ _ Esrar Dede
9. Mefûlü / Fâilâtü / Mefâîlü / Fâilün
Gül hasre / tinle yolla / ra tutsun ku / lağını
_ _ . / _ . _ . / . _ _ . / _ . _
Nergis gi / bi kıyâme / te dek çeksi / n intizar
_ _ . /. _ _ . / . _ _ . / _ . _ Bâkî
Aruz, Arap Edebiyatında manzum sözlerdeki ahenk ölçülerini öğreten ilmin adıdır. Hecelerin uzunluk ve kısalıklarına göre düzenlenmiş bir vezindir. Bu vezin Araplardan İranlılara, onlardan da bize geçmiştir.
İranlılar İslâmiyeti kabul edince, Arap kültürünün de büyük tesiri altında kaldılar. Şiirde, Arapların kullandığı nazım ölçüsü olan aruzu kullanmaya başladılar. Ancak Arapların kullandıkları aruz ölçüsünü olduğu gibi kabul etmediler. Kendilerine göre bir ayıklamaya tabi tutarak kulaklarına hoş, tabiatlarına uygun gelenleri seçtiler ve kullandılar. Aruz vezni, inci yüzyıllarda Hakaniye Türkçesine, üncü yüzyıllarda Anadolu Türkçesine, üncü yüzyıllarda Çağatay ve Azeri Türkçesine girmiş ve zamanımıza kadar bir çok şiirler yazılmıştır.
1117 inci yüzyıllar arası ve sonrası bu vezinde edebiyatımızın (Anadolu Türkçesi dönemi) bazı aruz şairleri ile bazı halk şairleri birbirlerinden karşılıklı olarak etkilendiler. Bir kısım divan şairleri hece vezniyle, bir kısım saz şairleri de aruz vezniyle şiirler söylediler. Milli Edebiyat döneminde ve zamanımızda ise şairler aruz veznini bırakarak hece veznine ve serbest tarza yöneldiler.
Aruzda heceler uzun ve kısa olarak ikiye ayrılır. Uzun heceler çizgi (-), kısa heceler nokta (.) ile gösterilir. Uzun ve kısa heceler çeşitli biçimlerde yan yana gelerek kalıpları oluşturur. Bu kalıplar yan yana geliş biçimlerine göre, failatün, failün, mefailün ve benzeri değişik adlarla anılır.
Aruz ölçüsüyle şiir yazmak için sözcükleri bu kalıplara uydurmak gerekir. Aruzda sözcükleri ses özelliklerini bozmadan kullanmak her zaman olanaklı değildir. Bu yüzden heceleri kimi zaman uzun, kimi zaman da kısa okumak gerekir. Sık rastlanan bu iki duruma imale (uzun okuma) ve zihaf (kısa okuma) denir. Zihaf, aruzda kusur sayılır.
Aruz ölçüsünde hece ölçüsündeki duraklar yoktur. Dizelerdeki hece sayıları eşit olmayabilir. Dize sonlarındaki heceler kısa da olsa uzun kabul edilir. Aruzda bir sözcük sessiz biter, ondan sonra gelen sözcük sesli harfle başlarsa, bu sesli harf birinci sözcüğün sonundaki sessiz harfi kendisine çeker. Böylece birinci sözcüğün sonundaki sesiz harfle biten uzun hece kısa hece durumuna gelir. Bu duruma da vasl (ulama) denir.
Açıklama 3:Yazar: Yrd. Doç. Dr. Canan İleri
Aruz Ölçüsü
Aruz ölçüsünde ahenk, şiirin dizelerindeki hece sayısına, yapısına ve durağına bağlı denklikle sağlanır. Bu demektir ki aruz ölçüsünde dizedeki hece sayısının ve duraklarının denkliğinin yanı sıra hecelerin açık ya da kapalı oluşları da göz önünde tutulur. Bu durum Arap dilinin özelliğinden kaynaklanır. Araplar faale sözcüğünün türevleri olan falün, fâilün, failâtün, feilün, feilâtün, feûl, feûlün, mefâilün, müstefilâtün sözcükleriyle (tefileleriyle) bahr denilen aruz kalıpları oluşturmuşlardır. Arap aruzunda on dokuz bahr vardır. Her bahr için ayrıca kalıplar türetilir. Arap aruzu çok zengindir. Farslar aruzu Araplardan almış, Farsçanın özelliklerine uydurmuşlardır. Türkler de Farslardan aldıkları Acem aruzunu işleyerek, Türk aruzunu oluşturmuşlardır. Türk aruzunda bu kalıplardan altı tanesi çok kullanılır. Şeyh Galip kalıp sayısını dokuza çıkarmıştır.
Aruza göre kaç türlü hece vardır?
Aruzu anlamak için Arapçanın hece yapısını bilmek gerekir. Arapçada temel olan ünsüzlerdir. Arap Alfabesinde ünlü olarak yalnız elif vardır; â harfine karşılıktır. vav hem v hem de û yerine kullanılır; ye ise hem ye hem de î yerine kullanılır. Ancak kelimedeki ünlü kısa ise harfle de gösterilmez, ünsüzün üstüne ya da altına hareke konulur. Arapçada temel olarak iki türlü hece vardır: açık hece, kapalı hece. Açık hece ünlüyle biter, kapalı hece ünsüzle biter. Bunlar da ünlülerinin uzun ya da kısa oluşuna göre ayrılır; böylece Arapçanın hece türü dörde çıkar.
Türkçede iki türlü açık hece vardır; bir ünlüden oluşan açık heceler (a, e, ı, ü), bir ünsüz + bir ünlüden oluşan açık heceler (sa, ne li, to). Aruzda Türkçenin açık heceleri kısa açık hece sayılır, değeri yarım sestir. Bunlara benzer heceler Arapça ve Farsçada da vardır.
Türkçede uzun ünlü yoktur; Arapça ve Farsçada vardır. Ya bir uzun ünlüden kurulmuş ya da bir ünsüzle bir uzun ünlüden kurulmuş hecelerdir. Her ikisinin de değeri tam sestir. Aruz uygulamasında ( _ ) ile gösterilir: â, î, û; mâ, rî, bû
Türkçede dört türlü kapalı hece vardır; bir ünlü + bir ünsüzden oluşan kapalı heceler (el, iş, or, ut), bir ünsüz + bir ünlü + bir ünsüzden oluşan kapalı heceler (say, der, lir, doy), bir ünlü + iki ünsüzden oluşan kapalı heceler (alt, ilk, ört, üst), bir ünsüz + bir ünlü + iki ünsüzden oluşan kapalı heceler (Türk, dört, kırk, dinç, vanç). Aruzda Türkçenin bu kapalı heceleri hep bir tam ses değerindedir.
Arapça ve Farsçada uzun ünlülü kapalı heceler vardır; bir uzun ünlü + bir ünsüzden oluşan kapalı heceler (âb, âf, ûd), bir ünsüz + uzun bir ünlüden oluşan kapalı heceler (kâ, dî, bû, bî), bir ünsüz + uzun bir ünlü + bir ünsüzden oluşan kapalı heceler (mâr, yâr, bûy, şîr), bir ünsüz + bir uzun ünlü + iki ünsüzden oluşan kapalı hecelerdir (dôst, pôst). Aruz uygulamasında bu heceler kimi zaman bir, kimi zaman bir buçuk ses değerindedir, bir buçuk ses değerinde olanlar ( . _ ), ( _ . ) ile gösterilir: mâr, sîm, hûn
Aruzda Kalıplar
Bu açıklamalara göre aruzda kalıp parçaları (tefileler) şöyle gösterilir:
Bu kalıp parçaları birleştirilerek aruz kalıpları (bahr) oluşturulur. Bu kalıplar da düz kalıplar, yarı karışık kalıplar ve karışık kalıplar olmak üzere üç türlüdür.
1. Düz Kalıplar
Pek çok kalıp vardır:
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayri (Fuzûlî)
. . _ _ / . . _ _ / . . _ _ / _ _
Feilâtün / feilâtün / feilâtün / falün
Eşin var, âşiyânın var, bahârın var ki beklerdin (Mehmet Akif Ersoy)
. _ _ _ / . _ _ _ / . _ _ _ / . _ _ _
Mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün
Şu bakır zirvelerin ardından (Ahmet Haşim)
. . _ _ / . . _ _ / _ _
Feilâtün / feilâtün / falün
2. Yarı Karışık Kalıplar
Yine zevrak-i derûnum kırılıp kenâre düştü (Şeyh Galip)
. . _ _ / . _ _ / . . _ _ / . _ _
Mütefâilün feûlün mütefâilün feûlün
3. Karışık Kalıplar
Derdin nedir gönül sana bir hâlet olmasın (Nedim)
_ _ . / _ . _ . / ._ _ . / _ . _
Mefûlü / fâilâtü / mefâîlü / fâilün
Bugün açız yine evlâtlarım, diyordu peder, (Tevfik Fikret)
._ . _ / . . _ _ / ._ . _ / .. _
Mefâilün / feilâtün / mefâilün / feilün
Akşam, yine akşam, yine akşam (Ahmet Haşim)
_ _ ./ . _ _ . / . _ _
mefûlü mefâîlü feûlün
Aruz Ölçüsünün Kuralları Nelerdir?
Aruzun Kuralları
Aruz ölçüsünün kuralları hece ölçüsünden ayrıdır. Bunlar şunlardır:
» Aruz ölçüsü ile yazılmış bir dizeyi vezin kalıplarına göre ayırmaya takti denir. Bu ayırmada sözcük değil, hece göz önünde bulundurulur. Kalıp, sözcüğü bir hecesinden bölebilir. Aşağıdaki örnekte çeşmime sözcüğü ölçü gereği çeş mime olmuştur:
Bağa sensiz / varamam çeş /mime âteş / görünür (Neşatî)
Feilâtün/ feilâtün/ feilâtün/ feilün
» Mısraların son heceleri açık da olsa uzun hece sayılır:
Mehtâbı/ sürükledik/ sularda (Yahya Kemal)
Mefûlü/ mefâilün/ feûlün
» Farsça tamlamalarda bulunan tamlama i si, ölçüde uzun okunması gerekiyorsa uzun, kısa okunması gerekiyorsa kısa okunur:
Hayât-ı tâze ömr-i câvidansın (Nedim)
mefâîlün mefâîlün feûlünŞimdi ay bir serv-i sîmindir suda (Faruk Nafiz Çamlıbel)
Fâilâtün fâilâtünfâilün
» İki yarım ses, bir tam sese eşit sayılır, bu nedenle kimi zaman feilün (. . _ ) kalıbı falün ( _ _ ) olur.
Gece, Leylâyı ayın on dördü,
Feilâtün feilâtün falün
..
Dedi Tenhâda bu ses nolsa gerek, (Yahya Kemal)
Feilâtün feilâtün feilün
Feilâtün ( . . _ _ ) kalıbıyla başlayan şiirlerin kimi dizelerinde baştaki feilâtün kalıbı fâilâtün ( _ . _ _ ) olur.
Geçen akşam eve geldim. Dediler: Seyfi Baba
Feilâtün feilâtünfeilâtün feilünHastalanmış yatıyormuş. Nesi varmış acaba? (Mehmet Akif Ersoy)
Fâilâtün feilâtün feilâtün feilün
Met (uzatma, kabartma):
Uzun hecenin bir yerine bir buçuk ses değerinde uzatılmasıdır.
Met daha çok Arapça, Farsça sözcüklerde yapılır. Fakat var, yok; az, çok gibi kimi Türkçe sözcüklerde de yapıldığı görülür. Bir de sonu çift ünsüzle biten Arapça, Farsça, Türkçe sözcüklerde met yapılabilir. Divan şiirinde met kusur değil, sanat sayılır. Aşağıdaki örnekte yar hecesi bir buçuk ses değerindedir.
Yâr hem-sohbet olmazsa Fuzûlî ne acep (Fuzulî)
Fâilâtün feilâtün feilâtün feilün
Sekti melih (ahenk kırıklığı, güzel durma):
Şairler mefûlü mefâilün feûlün kalıbını kullanırken, en çok da mesnevilerde, şiiri tekdüzelikten kurtarmak için, arada bir, ilk kalıbın sonundaki -lü ile ikinci kalıbın başındaki me- açık hecelerini birleştirirler. Böylece mefûlü mefâilün feûlün kalıbı mefûlün fâilün feûlün olur.
Bir yoldu/ parıldayan/ gümüşten,
Mefûlü/ mefâilün/ feûlünGittik bahs/ açmadık/ dönüşten. (Yahya Kemal)
Mefûlün/ fâilün/ feûlün
Aruzun Sorunları Aruz Kusurları
Aruz ölçüsü sözcükteki kapalı ve açık hecelerinin belli bir düzen içinde alt alta gelmesiyle oluşan bir ahenk içerir. Bu nedenle Türkçe sözcükleri aruz kalıplarına uydurmak güçtür. Türkçeyi aruzla bağdaştırabilmek için, birkaç küçük hile yapılır; bunlara aruzun sorunları denir.
1. İmale (Çekme)
İmale, aruz ölçüsünde hiçbir zaman üç açık hece yan yana bulunmaz. Bu, Arap dilinin özelliğinden kaynaklanan bir kuraldır. Türkçede bol bol açık hece vardır. Bu nedenle Türkçe sözcükleri aruz kalıplarına uydurmak için kimi zaman açık bir hece uzatılarak kapatılabilir. Buna imale denir.
Divan ve Tanzimat şiirinde imale kusur sayılmamıştır. Fakat Serveti Fünun ve sonrasında kusur olarak görülmüştür.
Ki gören dir zihî kara tarla (Şeyhî)
Feilâtün/ mefâilün/ falün
2. Vasl (Ulama)
Vasl (ulama), dizedeki bir sözcüğün sonu ünsüzle bitiyor, kendinden sonraki sözcük ünlü ile başlıyorsa, vezin gereği ilk kelimenin sonundaki ünsüz, ikinci hecenin başına taşınarak aslında kapalı olan hece açılır. Aşağıdaki örnekte güm ve ötsün sözcükleri arasında ulama vardır.
Felekler güm/ gümötsün ba/şına hum-hâ/neler dönsün (Bâki)
Mefâîlün/ mefâîlün/ mefâîlün/ mefâîlün
3. Zihaf (Kısma)
Zihaf, imalenin tersidir. Ölçü gereği Arapça ve Farsçadaki uzun hecenin kısaltılmasıdır. Aşağıdaki örnekte lû hecesi bir ses değerinde iken kısa okunmaktadır.
Hâb-gâh eyler gazâle pehlû-yı şîr-i neri
Fâilâtün/ fâilâtün/ fâilâtün/ fâilün
4. Kasr (Kısaltma ve İnceltme)
Kasr, ölçü gereği uzun bir heceyi kısaltmak ve ünlüsünü inceltmektir: şâh > şeh, mâh > meh, gâh > geh gibi.
Kasr, yine ölçü gereği İstanbul > Sıtanbul, Aristo > Risto sözcüklerinde yapılır. Bunlar kusur sayılmaz; fakat dünyânın dünye olması kusurdur.
Zâhid o meh-veş bir nûrdur kim
Büttür demezsin îmân edersin (Şeyh Galip)Müstefilâtün/ müstefilâtün
Bu şehr-i Sıtanbul ki bî-misl ü bahâdır
Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedâdır (Nedim)Mefûlü/ mefâîlü/ mefâîlü/ feûlün
Aşağıdaki dizelerin aruz ölçüsüne göre kalıplarını bulmaya çalışınız.
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler
Kafeslerde, camlarda pürihtizâz (Tevfik Fikret)Mevsim sonu öyle bir zaman ki
Gâib bir mûsikiydi sanki (Yahya Kemal)
Ayrıca bakınız ⇒
Divan Edebiyatı