Öykünün Hayalperest anlatıcısı, Petersburg’un “beyaz geceler”inde sokaklarda dolaşırken, Nastenka adında bir genç kızla tanışır. Nastenka da Hayalperest kadar yalnızdır. İkinci buluşmalarında aralarında bir dostluk doğar; Nastenka, Hayalperestimize, kendi yaşam öyküsünü anlatır: Âşık olduğu bir genç adam bir yıl sonra ona geri döneceğini söyleyerek Moskova’ya gitmiş, ama aradan bir yıl geçmesine karşın tek bir mektup bile yazmamıştır. Bu arada, Hayalperestimiz de Nastenka’ya vurulduğunu fark eder, ama duygularını gizler.
Yalnızca yüzyıl Rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının en büyük yazarlarından Dostoyevski’nin 27 yaşında yazdığı Beyaz Geceler, sevecen, okuru sarıp sarmalayan, ama hüzünlü bir uzun öyküdür. Bir yanıyla romantik bir aşk üçgeninin, bir yanıyla da bir kişilik parçalanmasının öyküsüdür.
“Dört gecelik bir aşk hayali” diye tanımlanabilecek bu küçük başyapıtı, Sabri Gürses’in Rusça aslından yaptığı çeviriyle ve Dostoyevski ve yapıtı üstüne ayrıntılı incelemesi eşliğinde sunuyoruz.
İÇİNDEKİLER
Dostoyevski: Mesihten Önce Hayalperest
Beyaz Geceler Hakkında
İlk Gece
İkinci Gece
Nastenka’nın Hikâyesi
Üçüncü Gece
Dördüncü Gece
Sabah
Notlar
DOSTOYEVSKİ: MESİHTEN ÖNCE HAYALPEREST
Dostoyevski, ama hangi Dostoyevski? Raskolnikov’daki Dostoyevski mi, yoksa Karamazov’daki mi ve hangi Karamazov’daki? Kuşkusuz, birden çok Dostoyevski keşfedilebilir, ama iki Dostoyevski kesinlikle vardır: Hayalperest ve O, yani beklenen kişi. Bu açıdan Beyaz Geceler, Dostoyevski’nin yapıtının merkez noktası sayılabilir: Her iki Dostoyevski de buradadır; Hayalperest kendisini, Petersburg şehrini, (her yıl mayıs sonuyla temmuz başı arasında yaşanan) beyaz gecelerden birinde başlayan romantik bir öyküyü ve bu öykünün sonuna dek görünmeyen kahramanını, kadın kahramanın beklediği kişiyi anlatır. Bir yanıyla romantik bir aşk üçgenidir bu, daha gerçekçi görünümlerinden biriyle Karamazov Kardeşler’de (Dimitri’nin nişanlısı Katerina’ya İvan’ın âşık olması) karşılaşılan bir aşk üçgeni; fakat diğer yanıyla, Dostoyevski’nin İkiz’de kurgusal olarak öngördüğü bir kişilik parçalanmasının ikiz’deki Bay Golyadkin de gülünç bir hayalci, Hayalperest’in bürokrasi içindeki tiplerinden biri sayılmaz mı?), sürgünden sonra kendi varlığıyla bütünüyle yaşayacağı, kişisel ve tarihsel çeşitli ikiliklerle dışa vuracak bir kişilik parçalanmasının öyküsüdür.
Beyaz Geceler, Dostoyevski’nin romantik döneminde, Rusya edebiyatında romantik ve gerçekçi eğilimlerin bir araya gelerek karmaşık bir bütün oluşturduğu, fizyonomi edebiyatının öne çıktığı, iyi bilinen örnekleriyle Zamanımızın Bir Kahramanı (Lermontov, ), Ölü Canlar (Gogol, ) gibi şiirselgerçekçi denebilecek yapıtların etkisiyle Dostoyevski’nin kendisinin İnsancıklar’ı () yazarak ün kazandığı ve bu ünü sürdürme mücadelesi verdiği bir dönemde, bir dergide yayınladığı uzun Öykülerden biri. Ev Sahibesi, Yufka Yürek, Başkasının Karısı ve Yatağın Altındaki Koca, Dürüst Hırsız… gibi öykülere eşlik ediyor ve zamanında Dostoyevski’nin diğer öykülerden ayırarak andığı, öne çıkardığı bir öykü değil. Fakat bugün, bize göre, Mesih Dostoyevski’nin yolunu açan Öykülerden biri ya da basitçe onun en parlak öykülerinden biri Beyaz Geceler. Neden? Büyük olasılıkla, en önemli nedenlerden biri, bu öykünün bize bir düşünür, bir şehir düşünürü, flaneur ya da düşünürgezer olarak Dostoyevski’nin kendisini de sunmasıdır; bu öyküyü okurken, dostlarıyla yaptığı tartışmaların ya da bir kır gezintisinin ardından, geceleyin Neva Nehri’nin kıyısında gezinen, tam da Hayalperest gibi hayaller kuran Dostoyevski’nin ta kendisini okuduğumuzu hayal edebiliriz. Dört gecelik bir aşk hayalinin ardından yine yalnız kalacak, şehirde gece gezintileri yapacak, odasına dönüp bu öyküyü yazacak () ve bir süre sonra, yönetime karşı darbe planlayanlar arasında yer aldığı gerekçesiyle tutuklanarak sürgüne gönderilecektir (). Sürgüne gönderilmeden önce, daha sonra birçok kez, Örneğin Budaia’da Prens Mişkin’in ağzından anlatacağı o olayı, çarın sinik bir şakası olan olayı, kurşuna dizilmek üzere duvar dibine dizilenler arasında yer alıp son anda, tetik çekilmeden önceki son anda gelen af haberiyle yeniden hayata dönme olayını yaşayan kişi, yirmi sekiz yaşındaki o delikanlı, aslında (Dostoyevski’yle yaşıt olan) Hayalperest’tir ve O sürgüne gönderilecek, ancak on bir yıl sonra yeniden yazmaya (ya da yayınlamaya) başlayacaktır.
Modern Romantizm
Beyaz Geceler edebi bir metin olarak çarpıcı bir biçimsel ustalığa, Dostoyevski’nin dramatik biçemini tam olarak geliştirmediği (Steiner) ya da çoksesli bir anlatıya (Bahtin) daha geçmediği fakat bunun arayışında olduğunu sergileyen bir ustalığa sahiptir. Romantik edebiyatta metnin içinde metnin yer alması, anlatının farklı anlatıları, hatta farklı anlatı biçimlerini içermesi uygulamaları büyük ölçüde kurallaşmış bir teknikti. Beyaz Geceler’de de kahramanların kendi öykülerini anlatmaları bu gelenek çerçevesinde yer alıyor, fakat oldukça esnek ve (Calvino’nun kullandığı anlamıyla) hızlı bir biçemle, teknik ustalıkla. Romanda üst metin olarak anlatıcının metni yer alıyor, bu üst metnin içine iki alt metin yerleştirilmiş: anlatıcının öyküsü ve Nastenka’nın öyküsü Anlatıcının öyküsü, başka Öykü, kurgu ve hayalleri konu etmesiyle yine anlatısal, fakat Nastenka’nın ki üst metnin bağlayıcı öğesini, üçüncü kişiyi içermesi ve yaşamöyküsel olmasıyla, alt metin olmaktan çıkıp üst metinle kaynaşıyor; yani Hayalperest’in öyküsüyle başlayıp Nastenka’nın öyküsüyle devam ediyor, yine onun öyküsünün sonuyla sona ulaşıyoruz. Bu açıdan, Beyaz Geceler’in neyi anlattığı sorulabilir: Hayalperestin “çabasının boşa gitmesini” mi, yoksa Nastenka’nın bekleyişinin boşa gitmemesini mi? Bunun yanıtı son cümlede gizli: Anlatılan şey “tek bir saadet anı” ve bu an, fiziksel evlilik/kavuşma anı değil, iki anlatının, yani Hayalperestin ve Nastenka’nın anlatılarının buluşma anıdır.
Bu da Beyaz Geceler’e esnek yapısını, romantik evrenselini ve modern edebiyatın temel metinlerinden biri olma Özelliğini kazandıran temel bir öğe: Bu öyküdeki tek karakter ismini (Nastenka) değiştirmek, öykünün uzamını Petersburg’dan alıp Paris’e, Roma’ya, Tebriz’e, Ankara ya da Delhi’ye taşımak olasıdır. Bu yüzden, bu öykü, modern şehirde insanın yalnızlığı ve aşk anları tam olarak örtüşmedikçe, “saadet anının, kardeşlik anının” bütün bir yaşama yayılması arayışı sürdükçe en sık başvurulan öykülerden biri olacaktır.
Film Uyarlamaları
Yine de Beyaz Geceler’in günümüzdeki ününü kazanmasının da bir bakıma sinemaya bağlı olduğu söylenebilir mi? Bunu Türkçe üzerinden değerlendirmek için ilginç bir iz sürebiliriz. Romanın Türkçe ilk çevirisi Ruşen Eşref Günaydın’in, yılında, büyük olasılıkla Fransızca’dan yaptığı çeviridir; Rusça’dan yapılmış olan ikinci çeviriyse yılında Nihal Yalaza Taluy’a aittir. Fakat bu çeviri bağımsız olarak yayınlanmaz, Beyaz Geceler ve Yufka Yürekli adıyla, Yaşar Nabi’nin Fransızca’dan çevirdiği Yufka Yürekli öyküsüyle birlikte yayınlanır. Kitabın arka kapağında şöyle bir tanıtım vardır: “Bu ciltte büyük romancı Dostoyevski’nin iki kısa romanını, yahut isterseniz iki uzun hikâyesini bulacaksınız. Gençlik yıllarının mahsullerinden olan bu iki eserde ancak genç ruhlarda yaşayabilen o saf ve büyük aşkın birer unutulmaz örneği hikâye edilmistir. Her ikisi de bol şiirli bir hava içinde geçen bu hikâyelerde artık asrımızın malı olmaktan çıkmış, bununla beraber yeryüzünde insanlar yaşadıkça hayranları eksik olmayacak bir ateşli ruh haletinin canlı ifadesini bulacaksınız.”
Bu tanıtım ilginç, çünkü aynı dönemde yazılmış bu iki romanın yine de aynı ruh halini konu ettiğini söylemek güç: Yufka Yürekli’de Hayalperest tipinin izi görülmez. Zaten ’da bu çevirinin üçüncü basımına geldiğimizde, Beyaz Geceler bağımsız bir kitap olarak yayınlanmaktadır. Arka kapağında tanıtım şu hali almıştır: “Bu ciltte büyük romancı Dostoyevski’nin çok sevilmiş, bütün dillere çevrilerek çok okunmuş en ünlü eserlerinden birini bulacaksınız. Gençlik yıllarının ürünlerinden olan bu iki öyküde, ancak genç ruhlarda yaşayabilen o saf ve büyük aşkın birer unutulmaz örneği anlatılmıştır. Bol şiirli bir hava içinde geçen bu hikâyede artık çağımızın malı olmaktan çıkmış, bununla birlikte, yeryüzünde insanlar yaşadıkça eksik olmayacak bir ateşli ruh coşkunluğunun canlı ifadesini bulacaksınız.” Burada, yılında yazılmış tanıtımın aslında sadece Beyaz Geceler’i anlatmak üzere yazılmış olduğu (“genç ruhlar”), metnin aynı olmasına bakılarak söylenebilir. Öykünün bağımsızlığına kavuşması büyük olasılıkla bir film sayesinde olmuştur: yılında İtalyan yönetmen Luchino Visconti’nin Le Notti Biançhe adıyla yaptığı, başrollerinde Marcello Mastroianni ve Maria Schell’in yer aldığı film uyarlaması, Beyaz Geceler’in Dostoyevski’nin öykülerinden biri değil, özel bir öyküsü olarak görülmesine yardımcı olmuştur.
Bu kısa romanın, popüler ya da değil, genel olarak bütün kültüre etkisinin sürekli olduğunu yine sinemadan izlemek olası. yılında çekilen yerli ve yabancı iki film uyarlaması, romanın tarihine bu açıdan özel anlamlar katıyor: Robert Bresson’un Quatre nuits d’un reveur (Bir Düşçünün Dört Gecesi) adlı uyarlaması, romanı Paris’e, ’lerde bir çatı katında tek başına yaşayan ressamın öyküsüne, modern şehirdeki yabancılaşma ve teknoloji vurgusuna kaydıran bir film. Bu filmdeki Hayalperest tipinin mekanik soğukluğu, kendi sesini teybe kaydedip anlatı olarak dinlemesi, şehrin çeşitli yerlerinde Amerikan müziği dinleyen gençler, Nastenka/Martha’nın üçüncü kişiye ilgisinin cinsel bir ton kazanması (ya da ilgisindeki cinsel öğenin dışavurulması) ve onun odasına gittiği zaman soyunduğunu görmemiz öyküyü romantik olmaktan çıkarıp dönemin temel kültürel tartışmalarının havasına sokar.
Buna karşılık, aynı yıl Feyzi Tuna’nın yönetmenliğini yaptığı ve başrolde oynayan Nejat Uygur’un ’te başladığı Cafer Bey tiplemesinin devam filmi olan Cafer Bey: İyi, Fakir ve Kibar adlı filmin senaryosu da, Ahmet Üstel’in Beyaz Geceler’den yaptığı bir uyarlamadır. Bu uyarlama, Hayalperest tipinin Türkiye versiyonunun Sadri Alışık’ın Şarlo’dan esinlenmiş, Yeşilçam’m komik aşk filmlerinde hep üçüncü kişi olarak kalan o aylak tipi (belki Turist Ömer) olabileceğini düşündürüyor.
Fakat romanın en ilginç uyarlamalarının Saaıoariya() adlı, yönetmenliğini Sanjay Leeîa Bhansali’nin yaptığı Hollywood yapımı film ve bu filme esin kaynağı olduğu söylenen lyarkai () adlı, yönetmenliğini S. P. Jananathan’ın yaptığı Tamil filmi olduğu söylenebilir: Saawariya’da filmin jeneriği akarken hafif bir çan sesi duyulur, filmin Dostoyevski’nin romanından uyarlanmış olduğunu belirten yazıyla birlikte jenerik sona ererken ezan sesi yükselir ve ekran suluboyayla çizilmiş gibi görünen ışıl ışıl, masmavi bir şehre açılır. Anlatıcının sesi yükselir, şehri anlatır ve kamera bizi bir müzikholün içindeki kadın anlatıcıya, Hintli bir konsomatrise götürür; o bize, şehre yeni gelmiş, tanınmaya çalışan Hintli bir şarkıcı delikanlının Öyküsünü, onunla bir köprüde karşılaştığı Müslüman bir kız arasında…
Beyaz Geceler, Fyodor Dostoevskynin yazarlık kariyerinin başlarında, ilk olarak de yayınlanan bir kısa öyküsüdür.
Kısa hikaye altı bölüme ayrılmıştır:
Anlatıcı, St. Petersburg sokaklarında yürüyüş deneyimini anlatıyor. Şehri geceleri çok seviyor ve içinde rahat hissediyor. Artık gün içinde kendini rahat hissetmiyor çünkü görmeye alıştığı tüm insanlar orada değil. Duygularını onlarınkilerle paylaşıyordu: Mutlularsa, mutluydu; eğer umutsuzlarsa, umutsuzdu. Yeni yüzler ona kendini yalnız hissettiriyordur. O yürürken, evler onunla konuşur ve ona nasıl yenilendiklerini, yeni bir renge boyandıklarını veya yıkıldıklarını anlatır.
O, Saint Petersburgda küçük bir apartman dairesinde, ona arkadaşlık eden hizmetçisi Matryona ile birlikte yaşıyordur. Anlatıcı bize, Nastenka (Anastasia adının kısaltılmış hali) adında genç bir kadınla ilişkisinin hikayesini anlatıyor. Onu ilk tırabzanların karşısında ağlarken görür. Endişelenir ve ona neyin yanlış olduğunu sormayı düşünür, ancak sonunda yürümeye devam eder. O kadınla ilgili özel bir şey hisseder ve çok meraklanır. Kadının çığlık attığını duyduğunda müdahale ederek, onu taciz eden bir adamdan kurtarır.
Genç kadın kolunu tutar. Anlatıcı kadına yalnız olduğunu, hiç kadın tanımadığını ve o yüzden ondan çekindiğini söyler. Nastenka, kadınların çekingenliği sevdiğini ve onun da hoşuna gittiğini söyler. Anlatıcı her günün her dakikasını, kendisine sadece iki kelime söyleyen, yaklaşırken onu geri püskürtmeyecek ya da alay etmeyecek bir kızı hayal ederek geçirdiğini anlatır. Rastgele bir kızla çekingen, saygılı, tutkulu bir şekilde konuşmayı düşündüğünü, yalnızlık içinde öldüğünü ve onunla başarı şansı olmadığını anlatır. Nastenkanın kapısına vardıklarında, onu bir daha görüp göremeyeceğini sorar. Nastenka cevap vermeden önce yarın karşılaştıkları yerde olacağını ekler, böylece yalnız hayatındaki bu mutlu anı yeniden yaşayabilecektir. Kız ona hikayesini anlatır ve romantik bir ilişkiye dönüşmemesi koşuluyla onunla birlikte olacaktır. O da anlatıcı kadar yalnızdır.
İkinci görüşmelerinde Nastenka, anlatıcı hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışır. Anlatıcı, hayatını tamamen yalnız geçirdiği için ona geçmişi olmadığını söyler. Nastenka devam etmesi için ona baskı yaptığında, kendisinin hayalperest bir tip olduğunu öne sürer. Hayalperest', diye açıklar, bir insan değil, orta düzey bir yaratıktır. der ve uzun bir konuşmayla, arkadaşlık özlemini anlatır. Nastenka bir kitaptan okuyormuş gibi konuşuyorsun diye yorum yapar. Anlatıcı kendisine kahraman diyerek öyküsünü üçüncü şahıs olarak anlatmaya başlar. Bu kahraman, tüm işlerin bittiği ve insanların dolaştığı saatlerde mutludur. Vasily Zhukovskyye atıfta bulunur ve Fantezi Tanrıçası ndan bahseder. Gündelik hayatın hüzününün insanları öldürdüğünü, hayallerinde ise hayatını dilediği gibi yaşabileceğini söyler. Hareketli konuşmasının sonunda Nastenka sempatik bir şekilde onunla arkadaş olacağına dair güvence verir.
Nastenka anlatıcıya hikayesini anlatır. Onu katı büyükannesi büyütmüştür. Büyükannesinin emekli maaşı çok az olduğundan gelir elde etmek için evlerini kiraya verirler. İlk kiracı öldüğünde yerine daha genç bir adam gelir. Genç adam, Nastenka ile sessizce flört etmeye başlar ve okuma alışkanlığı geliştirebilmesi için ona sık sık bir kitap verir. Sir Walter Scott ve Aleksandr Pushkinin romanlarından hoşlanıyordur. Bir keresinde genç adam, kendisini ve büyükannesini Seville Berberi performansına davet eder. Genç kiracının Petersburgdan Moskovaya gitmek üzere olduğu gece, Nastenka onu onunla evlenme teklifi eder. Genç adam hemen evlenmeyi reddeder, onları destekleyecek parası olmadığını söyler, ancak bir yıl sonra onun için geri döneceğine söz verir. Nastenka bunun sonunda hikayesini bitirir ve bir yılın geçtiğini ve ona tek bir mektup bile göndermediğini söyler.
Anlatıcı, arkadaşlıklarının platonik kalacağına dair güvencesine rağmen, Nastenkaya aşık olduğunu yavaş yavaş fark eder. Yine de Nastenkaya sevgilisine bir mektup yazıp göndermesi konusunda yardım eder ve duygularını gizler. Genç adamın mektuba cevap vermesini veya ortaya çıkmasını beklerler. Nastenka yokluğunda huzursuzlaşır ve anlatıcının arkadaşlığıyla rahatlar. Anlatıcının duygularının derinliğinden habersiz, ona aşık olmadığı için onu sevdiğini söyler. Karşılıksız aşkından dolayı anlatıcı umutsuzluğa kapılır.
Nastenka, sevgilisinin Petersburgda olduğunu bildiği ama onunla iletişime geçmediği için umutsuzluğa kapılır. Anlatıcı, kadını rahatlatmaya devam ediyordur. Nastenka son derece minnettardır ve Anlatıcı kararlılığını bozar ve ona olan sevgisini itiraf eder. Nastenkanın ilk başta kafasını karışır ve artık aynı şekilde arkadaş olmaya devam edemeyeceklerini anlayan anlatıcı onu bir daha asla görmemekte ısrar eder. Nastenka ise kalmasını ister ve ilişkilerinin bir gün romantik bir hal alabileceğini, ancak şimdi anlatıcının arkadaşlığını istediğini söyler. Anlatıcı bu olasılıkla umutlanır. Yürürken durup arkalarından seslenen genç bir adamın yanından geçerler. Adamın Nastenkanın sevgilisi olduğu ortaya çıkar ve kadın adamın kollarına atlar. Anlatıcıyı öpmek için bir an geri döner, ancak sonra sevgilisiyle birlikte gecenin içine yolculuk eder. Anlatıcıyı yalnız ve kalbi kırık bir halde bırakır.
Son bölüm, Nastenkadan aldığı ve onu incittiği için özür dilediği ve arkadaşlığı için her zaman minnettar olacağını yazdığı bir mektubun kısa bir sonsözüdür. Nastenka bir hafta içinde evleneceğinden bahseder ve anlatıcının gelmesini umar. Anlatıcı, mektubu okurken gözyaşlarına boğulur. Hizmetçisi Matryona, örümcek ağlarını temizlemeyi bitirdiğini söyleyerek düşüncelerini böler. Anlatıcı, Matryonayı asla yaşlı bir kadın olarak görmemiş olmasına rağmen, ona eskisinden çok daha yaşlı göründüğünü fark eder. Kendi geleceğinin arkadaşsız ve sevgisiz olup olmayacağını merak eder. Ancak umutsuzluğa kapılmayı reddeder.
Yazar: Petersburg’da sekiz yıl geçirmesine rağmen hiç arkadaşı olmayan bir karakterdir. Hayalci, yalnız ve fakirdir. Kendini kimseye benzemeyen, gülünç bir adama benzetiyor.
Nastenka: On yedi yaşında, sevimli, esmer bir kız. Küçükken anne ve babasını kaybettiği için ninesiyle kalıyor. Fazla eğitimi olmayan ve bütün gününü kitap okuyarak ya da örgü örerek geçiriyor.
Nastenka’nın Ninesi: Eskiden zengin biridir. Tavan aralı eski ve ahşap bir evi vardır. Geçimini dul maaşı ve tavan arasının kirasıyla sağlamaktadır. Kör ve yaşlı bir kadındır.
Kiracı: Taşralı, Petersburg’a yeni gelmiş, orta yaşlı, yakışıklı, fakir, bir yıllığına iş için Moskova’ya gitmiş bir karakterdir.
KonusuBeyaz Geceler, okuyucuyu saran sevgi dolu ve hüzünlü uzun bir hikâye. Hem dört gece süren bir aşk rüyası hem de bir kişilik dağılma hikâyesidir.
Yaz geldiğinde şehirdeki insanlar yazlık evlerine gitmeye başlar. Bu nedenle, kahramanımız çok yalnız hissediyor. Bu yüzden dolaşmaya başlar. O kadar çok yürüyor ki şehir dışında, bu sefer kırsalda dolaşmaya başlar. Gece şehre dönerken nehir kenarındaki korkuluklara yaslanmış ağlayan bir kız görür. Kızın yanına gider ama kız korkup karşıdan karşıya geçince vazgeçer ve yürümeye devam eder. Ama sarhoş bir adamın kızı rahatsız ettiğini gördükten hemen sonra kahramanımız kızın yanına gider ve onu kurtarır. Sonra kız ona minnettar olduğu için konuşmaya başlar ve yürümeye devam ederler. Kızın adı Nastenka ve on yedi yaşındadır. Kahramanımız Nastenkaya eve kadar eşlik ederken, ona neden nehir kıyısında ağladığını sorar. Nastenka kendini tanımadığını ve eğer bilirse neden ağladığını anlatacağını söylüyor. Böylece ertesi gece aynı yerde tekrar buluşmak üzere sözleşirler. Kahramanımız çok mutlu, ilk defa bir kadına bu kadar yakınlaşıyor. O kadar heyecanlı ki, bir sonraki geceyi sabırsızlıkla bekliyor. Ertesi gece geldiğinde, konuşamadan Nastenka, arkadaş olabilmeleri için ona asla âşık olmaması gerektiği konusunda onu uyarır. Bunu kabul eder ve böylece aralarında bir dostluk başlar. Kahramanımız hikâyesini anlatmaya başlar. Ne kadar yalnız olduğunu, sekiz yıldır Petersburgda yaşamasına rağmen hiç arkadaşı olmadığını ve günlerini evde tek başına hayal kurarak geçirdiğini anlatıyor. Konuşmasını bitirdiğinde Nastenka ona onu asla bırakmayacağını söyler. Böylece kendi hikâyesini anlatmaya başlar.
Ailesi genç yaşta öldüğünde, Nastenka kör büyükannesiyle kalır. Bir keresinde büyükannesine itaatsizlik etti ve iki yıl boyunca Nastenkanın elbisesini kendi başına tutturmuştur. Bu sebeple kendi yalnızlığına da mahkûm olmuştur. Başka bir geliri olmayan Nastenka ve büyükannesi, geçen yıl evlerinin çatı katını genç bir adama kiralar. Kiracı bir keresinde Nastenkaya bir kitap gönderir ve ardından onu ve büyükannesini operaya götürür. Ama bir daha asla vurmayacak. Nastenka genç adama âşık olur. Ama adam bir iş için Moskovaya gideceğini söyler. O gece Nastenka eşyalarını bir bavula toplar ve tavan arasına çıkar. Ancak genç adam bunu kabul etmez. Onu beklemesini söyler ve bir yıl sonra döndüğünde yine isterse kendisinden başka kimseyle evlenmez. Böylece ertesi sabah gider.
Genç adam şehre döneli üç gün olmuştur, ama hala Nastenkaya gelmemiştir. Nastenka bu yüzden o geceleri ağlar. Kahramanımız Nastenkanın hikâyesine çok üzülür, onu teselli etmeye çalışır. Ama işler orada. Ancak, Nastenkaya mektubu kendisine iletebilmesi için muhatabına bir mektup yazmasını söyler. Nastenka zaten bir mektup yazdı. Kahramanımız mektubu Nastenkanın verdiği adrese götürür, ancak iki gün boyunca mektuba cevap gelmez. Nastenka buna çok üzüldü. Kahramanımız Nastenkanın üzüntüsüne engel olamaz ve Nastenkaya âşık olduğunu söyler. Nastenka çok şaşırır. Bunu beklemez ama sonra onun sevgisini umursamayan birini beklemek yerine onu seven ve değer veren birini tercih edeceğini anlar. Nastenka da onu sevdiğini söyler. Böylece bütün gece evlilik planları yaparak dolaşırlar. Gece geç saatlerde kahramanımız Nastenkayı evine bırakırken karşı yönden gelen bir adam görürler. İşte bu, sonunda geldi. Nastenka adamın kollarına koşar, sonra geri döner ve kahramanımızı öper ve genç nişanlısıyla birlikte uzaklaşırlar. Çok üzüldü ama Nastenka gider. Ertesi gün Nastenka bir mektup gönderir. Mektubunda her zaman arkadaş kalacaklarını söyler. Kahramanımız ağlayarak mektubu defalarca okur.
Murat Belgenin dizi yayın yönetmenliğinde, Mehmet Özgül çevirisi, Joseph Frankin sonsözüyle, Yazar ve dönem kronolojisiyle. İsimsiz bir anlatıcının ağzından yalnızlığı ve karşılıksız aşkı dinlediğimiz dört gece ve bir sabahlık yalın bir hikâye. Dostoyevskinin gençlik döneminde yazdığı bu yalın ve lirik öykünün isimsiz, içine kapanık ve hayalci kahramanı, geceleri Petersburgun kanalları ve caddeleri arasında tek başına dolaşır. Derken bir köprüde ağlayan Nastenkayı bulur ve bir adamın tacizinden kurtardığı genç kıza âşık olur. Peki, daha önce hiçbir kadınla beraber olmamış, kendisini hayattan soyutlamış bu adam, hayatının merkezine koyduğu genç kızda aradığı mutluluğu bulabilecek midir? En farklı Dostoyevski öykülerinden biri olan Beyaz Geceler, yılında İtalyan yönetmen Luchino Visconti tarafından filme uyarlandığından beri gerçeküstü ve sinematografik anlatımıyla pek çok kez beyazperdeye taşınmıştır. Bir Dostoyevski kitabı okumak, bilmediğimiz muazzam bir şehre girmek, bir savaşın gölgesine tanık olmak gibidir.
-Jorge Luis Borges-
(Tanıtım Bülteninden)