cırt cırtın icadı / Tesadüfen bulunan icatlar

Cırt Cırtın Icadı

cırt cırtın icadı

“Sonucu uzun zamandır biliyorum, ancak ona nasıl ulaşacağımı henüz bilmiyorum.”

Carl Friedrich Gauss

Newton’ın kafasına elma düşmüş ve bir anda yerçekimini bulmuş. Arşimet hamamda yıkanırken suyun kaldırma kuvvetini bulup Evreka diye bağırarak dışarı fırlamış. Hepimizin küçükken öğrendiği bu hikâyeler kulağa gerçekten hoş geliyor. Hatta çocuklara bilimi sevdirmek için ilginç hikâyelerin etkili olduğu da söylenebilir. Eskiden dinlediğimiz bu hikâyelere günümüzde güncel yenileri ekleniyor ve biz bunlara inanmaya devam ediyoruz. Ancak hemen hemen her çığır açıcı buluş, keşif ya da fikri böyle bir aydınlanma an’ı (“Epifani”, “Evreka an’ı” ya da “Aha! an’ı”) ile ilişkilendirmek ne derece doğrudur?

Hepimiz güzel ve çarpıcı hikâyelerden hoşlanırız. Dâhi bir bilim insanının bir aydınlanma an’ı ile bir anda daha önce kimsenin aklına bile gelmeyen bir şeyi düşünüp alanında çığır açmasına dair bir hikâye gerçekten heyecan vericidir. Ne de olsa dâhi olmak, çalışkan olmaktan çok daha havalıdır. Son 20 yılını tekdüze bir şekilde sabah akşam evinde tek bir konuda çalışarak geçiren, sürekli alanıyla ilgili kitaplar okuyan birisinin hikâyesi ise -sonunda çığır açan bir buluşa imza atsa bile- bırakın heyecanı bizde esneme hissi yaratabilir. Bu tür bir hikâye, pek heyecan verici olmayabilir, ancak kahramanların gerçek yolculuğu her zaman birçok zorluk, sıkı çalışma ve öğrenme ile dolu olmuştur.[1]

eBay kurucuları aslında bireylerin birbirleriyle serbestçe ticaret yapabilecekleri bir piyasa ekonomisi yaratmak isteğiyle hareket etmişlerdi ancak bu amaç gazetecilere çok ilginç gelmediği için tanıtımlarında pek bir fayda sağlamamıştı. Daha sonra kurucularının nişanlısının PEZ şeker kutularını satabilmesi için şirketi nasıl yarattığı hakkında uydurulan aşk dolu hikâye sayesinde basında istedikleri gibi yer alabildiler. Gerçek hikâye, âşıklar arasında oluşan ilham perisi gibi bir hikâye kadar güzel değildi.[2]

Genellikle TÜRKPATENT’le ilgili röportaj yapmak için gelen gazetecilerin çoğunun da ilk sorduğu sorulardan biri “İlginç buluşlar geliyor mu?” oluyor. Yaptıkları haberi ilgi çekici kılmanın bir yolunu bulmaları gerekiyor, zira Kurum istatistikleri ya da güncel hukuki gelişmeler sıradan okuyucuyu pek çeken unsurlar değil.

’de bir İngiliz Telekom şirketinin ortaya koyduğu istatistiklere göre insanlar uyanık oldukları süre boyunca ortalama 12 dakikada bir cep telefonlarını kontrol etmektedir.[3] Artık konsantrasyonumuzu uzun süre korumak günümüz koşullarında oldukça zor. İnsanların dikkatini çekmek için artık daha çok çaba gerekiyor. Bir yerde sunum yaparken, karşımızdakine ilgi çekici bir şeyler anlatmak isterken, ya da yazdığımız yazıyı daha ilgi çekici hale getirmek için çarpıcı hikâyelerden yararlanırız. Günümüz koşullarına da oldukça uygundur bu tavrımız. Her gün bize sunulan tonlarca bilginin bombardımanı altındayız. Hiçbir şeye vaktimiz yok. Bu nedenle bilgiyi bir an önce edinmek istiyoruz. Zira pek kimsenin zorunlu olmadıkça sayfalık bir kitabı okuyacak, hatta 2 saatlik bir filmi izleyecek kadar tahammülü bile kalmadı. Çoğumuz bir dakikalık videoların, tek sayfalık infografiklerin esiri olduk. On beş dakikada kuantum mekaniği, iki haftada İngilizce öğrenin, mutlu bir yaşam için beş basit kural vb. iddialarla ortaya çıkanlar oldukça ilgi görüyor. Peki her şeyi böylesine aşırı basitleştirmenin (oversimplification) bir zararı var mı?

İnsanlar bu aydınlanma anlarına ve bir gecede elde edilen başarı hikâyelerine devamlı maruz kaldıkça, bunlara inanmaya başlıyorlar. Bu hikâyeler mucitlerin hiç de gerçekçi olmayan beklentiler oluşturmasına neden oluyor. Bu da bugünlerde pek çok mucidin yaşadığını gördüğümüz çok yaygın bazı sorunlara yol açıyor. Örneğin bazı mucitler, işe koyulmaya başlamadan önce genellikle mükemmel fikrin veya ilhamın gelmesini bekliyorlar, ki bunun ne yazık ki hiçbir anlamı yoktur. Sorunun ne olduğunu bile bilmiyorsanız, birdenbire nasıl mucizevi bir çözüm bulabilirsiniz? Fikirler, gerçekten anlamlı bir problem üzerinde çalışmaya başladığınızda size gelecektir. Mikroişlemcinin (Intel ) mucitlerinden biri olan Marcian Hoff şöyle söylemiş: &#;Her zaman müthiş bir aydınlanma an’ı veya bir atılım beklentisi içindeyseniz, muhtemelen bu asla olmayacak. Bunun yerine, yapmanız gereken konunun üzerinde çalışmaya devam etmek. İyi görünen bir şey bulursanız, devam edin.”[4]

Bu hikâyelerin yol açtığı bir başka sorun da mucitlerin işin zor kısmının fikri bulmak olduğunu düşünmesine sebep olmasıdır. Müthiş fikirlerin aniden bir gecede başarıya dönüşmesini beklerler ve bu gerçekleşmediğinde, fikirde yanlış bir şeyler olduğunu düşünürler ya da fikirden tamamen vazgeçerler.[5]

Üstelik bu yanılsamalar sadece mucitlerle de sınırlı değildir. Yöneticiler de bu hikâyeleri bilirler ve üstelik harika fikirlerin kısa sürede çok para kazandırması gerektiğine inanırlar. Oysa başarı için uzun vadeli planlama, bütçe ayırma, yıllarca sıkı çalışma ve ısrarcılık gerekir. Şimşek hızında büyümenin simgesi olan Facebook’un bile, büyük bir işletme olması zaman almıştı. İlk sürümün piyasaya çıkmasından sonra, genel halkın kaydolmasına bile izin verilmesi üç yıl sürmüştü ve şirketin anlamlı gelir elde etmeye başlaması daha uzun yıllar almıştı.[6]

Bu hikâyeler farklı kişilerde farklı etkiler yaratabiliyor. Bazı insanlar büyük icatların/parlak fikirlerin yalnızca dâhiler tarafından geliştirilebileceğini düşünmeye başlıyor. Bazıları ise şansı olan, doğru zamanda doğru yerde olan herkesin bunu başaracağına inanmaya başlıyor. Her iki durumda da formülün en önemli bileşeni göz ardı ediliyor: Çok çalışmak.

Bilimsel makale sayısının 50 milyonu[7] (her yıl milyon artıyor), patent başvuru sayısının milyonu (her yıl milyon artıyor)[8] geçtiği günümüzde yenilikleri takip ederek bunların üzerine çığır açıcı nitelikte bir şeyler eklemek giderek zorlaşıyor. ABD Patent Ofisinin eski Başkanlarından biri tarafından ’da söylendiği iddia edilen (ancak sonrasında doğru olmadığı ortaya çıkan) o meşhur “icat edilebilecek her şey icat edildi” sözü[9] elbette hiçbir zaman gerçek olmayacak ancak günümüzde artık bilim insanları aynı konuda uzun yıllar çalışarak çok spesifik bir alanda belki insanlığa çok küçük de olsa bir katkı sağlayabiliyor. (bkz. Şekil 2) Mucitler yine belki ömür boyu çalışarak ve birikimlerinin çoğunu harcayarak kendilerini adadıkları icatlarını gerçekleştirmek istiyorlar ancak yaptıkları bazen zaten mevcut çok sayıda çözüm yoluna bir alternatiften ya da pek kimsenin ilgisini çekmeyecek yeni bir geliştirmeden öteye gidemeyebiliyor.

Bu tür ani başarı hikâyelerini dinlemek bizi motive mi ediyor, yoksa gerçeklerle karşılaştığımızda bizi yıldırıyor mu? Oysa aydınlanma an’ı hikâyeleriyle büyümüştük, belki biz de bir anda bir deha pırıltısı göstererek çığır açan bir buluş/girişim/yenilik ortaya koyabiliriz?

Maalesef hiçbir şey bu kadar basit olmuyor. Bu aşırı basitleştirme yanılgısı bizi hiç çalışmadan çabalamadan başarıya ulaşabileceğimize inandıran bir başka etken. Yalnızca parlak bir fikir bulmak da yetmiyor. Başarıya ulaşmak için yatırımcı bulmak, ikna etmek, boş zamanları feda etmek, reddedilme karşısında ısrar etmek ve bütün bunları bir başarı garantisi olmadan yapmak gerekebilir. Bunları yaparken hala &#;sanayide devrim yaratacak&#;, &#;milyar dolarlık bir iş yaratacak” veya &#;bir gecede zengin edecek&#; bir fikir peşinde koşmak ise kişiyi kısa zamanda bıkkınlığa sürükleyebilir. A.B.D.’de yapılan bir araştırmaya göre start-up dünyasında, oldukça başarılı bir start-up başlatma ihtimalinin &#;de bir olduğu tahmin ediliyor.[11]

Da Vinci’nin, Edison’un ya da Jeff Bezos’un hayatını sığ bir şekilde tamamen farklı koşullar altında taklit ederek başarıya ulaşmak mümkün değildir.[12] Elizabeth Holmes’un başına gelen de bir bakıma budur.[13] Yalnızca parlak bir fikrinizin olması başarı için yeterli değildir. Örneğin ’larda yayınlanan Star Trek televizyon dizisinde cep telefonu fikri kullanılmıştı. Ancak söz konusu teknolojinin gelişmesi ve kullanılabilir hale gelmesi on yıllar aldı, dizideki fikirden yola çıkan dâhi biri diziyi izler izlemez bir aydınlanma an’ı yaşayarak hemen cep telefonunu icat etmedi.

Hatta bazen doğru kişilerin doğru yerde olması, çok çalışması ve sebat etmesi de başarıya ulaşmada yeterli olmayabiliyor. İlk akıllı telefonu geliştiren ekip olarak kabul edilen General Magic’in hikâyesi buna iyi bir örnektir. ’ların başında dönemin en parlak mühendislerini bir araya getiren şirket dokunmatik ekranlı akıllı telefonların pek çok özelliğini geliştirdikleri bir modeli piyasaya sürmüştür ancak başarılı olamayıp batmıştır. Bu başarısızlıkta kuşkusuz en büyük sebep pazarın o dönemde henüz hazır olmamasıdır, zira kullanıcılar akıllı telefona ilgi duymamıştı çünkü o tarihte henüz internet altyapısı akıllı telefonların özelliklerini desteklemekte yetersizdi. Çok az web sitesi vardı ve akıllı telefonun şu anda en çok kullanılma sebepleri arasında olan internetten video izleme, müzik dinleme ya da sosyal medyayı kullanma vb. pek çok özellik o tarihte mevcut değildi. Her ne kadar General Magic başarılı olamasa da onun açtığı yoldan devam eden diğer firmalar 15 yıl kadar sonra piyasanın da hazır olmasıyla büyük başarılara ulaşmaya başlamıştır.[14]

Şu sıralar popüler olan “Billion Dollar Code” dizisinde Google Earth’ün yılında piyasaya sürülmesinden yıllar önce aynı özellikleri kendilerinin geliştirdiğini iddia eden bir grup Alman gencin hikâyesi anlatılıyor.[15] Hikâyeleri çok farklı olsa da diziyi izlerken aklıma General Magic geldi.

Elmaya geri dönelim. Newton elmanın düştüğünü görünce yerçekimini bulmadı. Çiftliğin bahçesindeki bir elma ağacının altında oturmuş, Ay&#;ı Dünya&#;nın yörüngesinde tutan şeyin ne olduğunu düşünüyordu. O düşüncelere dalmışken yere bir elma düştü. Kafasına çarpmadı ama şu içgörüyü tetikledi: Elmaları düşüren kuvvet aynı zamanda Ay&#;a da etki eden kuvvet olabilir mi? İnsanlar elmaları yere düşüren şeyin “yerçekimi” olduğunu zaten biliyordu. Newton&#;un merak ettiği şey ise şuydu: Yerçekimi sadece dünyaya özgü bir olgu mu, yoksa uzay boyunca uzanıp Ay&#;ı da etkileyebilir mi?[16] Newton’ın yerçekimi üzerinde çalışan birçok başka çağdaşı da vardı ve Newton kesinlikle onların çalışmalarına oldukça aşinaydı, hatta bazıları onun teorisinin anahtar kavramları haline geldi. Ancak kütle çekiminin matematiksel olarak nasıl işlediğini ispatlaması 20 yıllık yoğun bir çalışmanın ardından yayınladığı Principia kitabıyla gerçekleşebildi.[17]

Sıkı çalışma, kişisel risk ve fedakârlık yerine, doğru zamanda doğru yerde olacak kadar şanslı insanlara harika fikirlerin geldiğini düşünmek daha rahatlatıcıdır. Newton’ın hikâyesinde başrol Newton’a bile ait değildir: Üzgün, isimsiz, intihara meyilli bir elmadır![18]

Arşimet’in hikayesinin de anlatılandan farklı olduğu Galileo dahil pek çok kişi tarafından dile getirilmiştir.[19] Olay, gerçekleştiği iddia edilen tarihten yıl sonra ilk kez kaleme alınmıştır ve anlatılan yöntemle Arşimet’in problemi çözmesinin pratikte mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.[20] Arşimet’in hidrostatiğin gelişimindeki rolü elbette yadsınamaz, ancak uzun zaman alan çalışmaları bir anlık aydınlanmayla açıklamak pek doğru olmayacaktır.

Eski hikâyelerde geçen olayların yaşandığı koşulları tam hayal edemiyor oluşumuz da bu hikâyelerdeki çabayı hafife almamıza neden olabiliyor. Arşimet’in zamanı bize o kadar eski geliyor ki, zaten o dönemde doğru dürüst hiçbir şey keşfedilmemiş ki düşüncesiyle Arşimet’in suyun kaldırma kuvvetini bir bakışta bulmasını normal karşılıyoruz. Onun şartlarını kendi çağından koparıp günümüz şartlarında değerlendiriyoruz. Neredeyse onun devrinde yaşasaydık kesin bizim de aklımıza gelirdi diyeceğiz. Oysa “günümüzde o kadar çok şey keşfedilmiş ki, icat yapmak eskisi gibi kolay değil” yanılgısı her devirde mevcuttu.

Steve Jobs’ın Xerox’u ziyareti, 3M firmasının post-it’i icadı, Nespresso kapsüllerinin, cırt-cırtın, lazerin icadı… Bütün bunların hikayesi gerçekten etkileyici ama hiçbirinde bir anlık bir aydınlanmayla ortaya konan bir buluş yok. Hepsinde uzun yıllar süren çalışma, girişimcilik, başarısızlık, yeniden deneme, ısrar, özveri ve çok çalışmak var.

World Wide Web&#;i (WWW) icat eden kişi olarak bilinen Tim Berners-Lee gazetecilerin kendisine her zaman Web&#;in icat edilmesini sağlayan o aydınlatıcı fikrin ne olduğunu sorduklarını söylediğini, onlara bir Evreka an’ının olmadığını söylediğinde ise hüsrana uğradıklarını anlatır. Berners-Lee yaptığı buluşun uzun süreli bir birikim sonucu kademeli şekilde oluştuğunu ifade eder.[21]

Her Şeyin Teorisi (The Theory of Everything) filminde, Stephen Hawking bir şöminede parlayan közlere bakarken ısı yayan kara delikleri hayal ediyor ve bir sonraki sahnede, önceki teorinin aksine, kara deliklerin parçacıklar sızdıracağını, küçüleceğini ve sonra patlayacağını söylüyor. Gerçekte ise, Hawking parlayan korlardan değil, iki Rus fizikçinin çalışmalarından ilham almıştır. Sonuca ulaşmak için Hawking, kuantum teorisinin ilgili öğelerini ve Einstein&#;ın yerçekimi teorisini dikkatli bir şekilde birleştiren zor matematiksel hesaplamalar yapmak zorunda kalmıştır.[22]

&#;de Alexander Fleming laboratuvarına geldiğinde gizemli bir küfün petri kaplarını kirlettiğini ve büyütmeye çalıştığı bakteri kolonilerini yok ettiğini fark etti, kalıbı incelemeye karar verdi. Fleming bu şekilde penisilinin kâşifi olarak bilinmeye başladı. Parlak bir zihin, çok önemli bir aydınlanma anıyla karşılaşır ve “Evreka!” Dünya sonsuza dek değişir. Ne yazık ki, işler gerçekten böyle yürümüyor. Pasteur’ün de söylediği gibi “gözlem alanında şans, yalnızca hazırlıklı zihinlerden yanadır.”[23] Gerçek şu ki, inovasyon asla tek bir olay değil, bir keşif, mühendislik ve dönüşüm sürecidir. Penisilin &#;e kadar ticari olarak mevcut değildi ve ilaç aslında Fleming&#;in keşfettiğinden farklı bir küf türüydü. Semmelweis, Pasteur ve Koch&#;un çalışmalarıyla ortaya çıkan deneyimlerin Fleming’in sonuca ulaşmasında rol oynadığı yadsınamaz. Üstelik penisilin günümüzde çığır açan bir buluş olarak kabul edilse de icat edildiği dönemde pek ses getirmemiştir ve insanlarda hastalıkların tedavisinde kullanılması için çok sayıda farklı disiplinden bilim adamının büyük laboratuvarlarda uzun yıllar çalışması ve deneyler yürütmesi gerekmiştir. Aslında, penisilinin geliştirilmesi bir değil, bir dizi aydınlanma an’ını içeriyordu. Dünyayı gerçekten değiştiren tek bir Evreka an’ı değil, birçoğudur.[24] Otomobilin, radyonun, telefonun, ampulün, uçağın vb. mucidi olarak kitaplarda yalnızca birer kişinin isminin geçmesi aslında biraz yanıltıcıdır. Bu icatların gelişim sürecini incelediğimizde aslında gerçekten kimin icat ettiğini bulmanın ne kadar zor olduğunu fark ederiz.

Bir bilim müzesini gezdiğimizde teknolojinin bir alanındaki gelişmelerin nasıl yüzyıllar boyunca şekillendiğine tanıklık ederiz. Patent dokümanları da teknolojinin nasıl geliştiğinin en canlı örneğini sunar. Patent veritabanlarında[25] belli bir alanda yapılacak basit bir aramayla bile teknolojinin zaman içinde nasıl evrildiğini fark edebilirsiniz. Çamaşır makinesi ile ilgili buluşları ele alalım. Kasım itibariyle çamaşır makinesi patent sınıflarına dahil olan başvuru sayısı dünyada yaklaşık civarındadır.[26] Bir cihaz üzerinde ’e yakın fikir üretilmiş!  Şekil 4’te patent arasından benim seçtiğim 7 tanesini sıraya konmuş şekilde görüyorsunuz. Bir başkası farklı sayıda ve farklı yıllara ait başka patentleri de seçebilirdi. Her sıralamada oluşan gelişim süreci farklı ilerlerdi. Zira teknolojinin gelişimi düz bir çizgide gerçekleşmez. Örneğin bir cihazın bazı dönemler daha hızlı bir gelişim gösterdiği, bazı dönemler yavaşlama yaşadığı olur. Gelişim de hep aynı yönde olmaz, zamanla farklı yönlere gidebileceği gibi aynı zaman içinde farklı bölgelerde farklı şekilde de gelişebilir. Örneğin üstten yüklemeli çamaşır makineleri A.B.D.’de, önden yüklemeliler Avrupa’da daha popüler olmuştur. Bazen de belli bir özellik cihaza dahil edilir ve sonrasında terk edilir.  

Evimizde kullandığımız çamaşır makinesinde belki yüzlerce buluşun etkisi vardır ve bunların çoğu bir çamaşır makinesi üretmek amacıyla icat edilmemiştir. Günümüzün çamaşır makinesi plastik, elektronik devreler, elektrik, motor, tambur vb. pek çok unsurun geliştirilmesiyle ortaya çıkmış bir cihazdır. Bu tür bir cihazın geliştirilmesi sırasında bir tane “sihirli an” yoktur, bu cihazlar çok sayıda buluş fikrinin üst üste konulmasıyla ortaya çıkmıştır. İnternet, Tim Berners-Lee&#;nin World Wide Web&#;i oluşturmak için kullandığı sisteme yaklaşmadan önce elektronik, ağ oluşturma ve paket anahtarlama yazılımlarında yaklaşık 40 yıl süren bir gelişimi gerektirmişti.

Google&#;ın kurucuları ilk arama motorunu icat etmediler, arama motoru yıllar önce icat edilmişti. Amazon’un kurucuları da internetten alışverişi icat etmemişti. Tıpkı Apple’ın ilk akıllı telefonu icat etmediği gibi. Çoğu yenilikçi gibi, bilimsel, teknolojik veya girişimcilik anlamında bir dizi fırsatı fark ettiler ve bunlardan yararlanmaya başladılar.[27]

Aydınlanma an’ı diye bir şey yoktur demiyorum elbette vardır, ancak bu size bir anda durduk yere gelmez. Aydınlanma yaşayan kişi büyük ihtimalle uzun süredir düşündüğü bir probleme bir çıkış yolu bulmuştur ve bu yol uzun sürecek bir çalışmanın daha başlangıcıdır. Aydınlanma anlarının rolüne aşırı değer veriyoruz, çünkü bizi iyi hissettiriyor, ancak bunların anlatılma biçimleri, yaratıcılığın ve başarının nasıl gerçekleştiğine dair iyi belgelenmiş tarihi çarpıtıyor. Aydınlanma anları, sadece bir ilham kaynağı değil, ortaya konan çabanın bir sonucudur. Aydınlanma anından önce genellikle uzun süreli bir düşünme ve çalışma söz konusudur. Bu çalışmaların çoğunda ilgili konuda önceden ortaya konan çalışmaların incelenmesi ve değerlendirilmesi de vardır. Aydınlanma anından sonra gelişen fikri başarılı kılmak için de uzun süreli çalışma gerekir.

Bu hikâyelerin yaratıcılıktan çaldıkları şey, herhangi bir aydınlanma an’ı gerçekleşmeden önce yapılması gereken sıkı çalışma ve disiplinin es geçilmesidir. Yaratıcılık, aramızda yaşayan, icat eden, yenilik yapan bazı süper insan türlerine özgü bir şey değildir. Dâhi olarak gördüğünüz ve hayranı olduğunuz birinin hayatına ayrıntılı bir şekilde baktığınızda, sergilediği yaratıcılık düzeyine ulaşmak için tüm hayatı boyunca inanılmaz derecede sıkı çalışmış olduğunu ve kendisinden pek çok fedakârlık yaptığını görürsünüz.[28]

Bir patent başvurusu değerlendirilirken de mucidin buluşu ne şekilde yaptığı irdelenmez. Buna bir istisna geçmişte ABD Patent sisteminde bir süreliğine gerçekleşmişti. tarihleri arasında buluş basamağı değerlendirmesinde kullanılan kriterlerden biri “deha parıltısı” (flash of genius[29]) testiydi. Buna göre bir mucidin aklına yaratıcı bir eylemin, bir şeyleri kurcalarken değil, bir &#;deha parıltısı&#; ile gelmesi gerekiyordu.[30]

yılında gerçekleştirilen patent yasası revizyonunun ardından buluş basamağı ile ilgili maddeye eklenen şu ifade ile bu testin kullanımı sona ermiştir: “Patentlenebilirlik, buluşun yapılma şeklinden olumsuz etkilenmez.&#;[31]

Aslında daha ’lerde bir buluşun ne şekilde gerçekleştirildiğinin Kanun önünde bir öneminin olmadığı ifade edilmiştir: &#;Bir şeyin basit ya da karmaşık olmasının bir önemi yoktur; icat ister tesadüfen, ister uzun ve zahmetli bir süreç sonunda, isterse bir anlık bir zihin çakmasıyla gerçekleşmiş olsun, Kanun icadın gerçekleşme sürecine değil, gerçeğe bakar.&#;[32]

EPO’nun buluş basamağının objektif olarak değerlendirilmesi amacıyla geliştirdiği “problem- çözüm yaklaşımı”nda buluşun nasıl gerçekleştirildiği (uzun yıllar çalışma sonucu mu yoksa bir aydınlanma anında mı ortaya çıktığı) dikkate alınmaz. Zira değerlendirme çözümden ve buluşun hangi şartlarda gerçekleştiğinden arındırılmış olmalıdır ki bir geri görüş yanılgısına (hindsight bias) düşülmesin.

Gerçekten de buluşun bir aydınlanma an’ı, bir deha parıltısı ile mucide bir anda gelip gelmediği son derece sübjektif bir bakış açısıdır. Zira burada anlatılan örneklerde olduğu gibi çoğu çığır açıcı buluş sanki bir anda mucidinin aklına gelmiş gibi görünmesine rağmen aslında altında uzun yıllar alan bir hazırlık süreci vardır. Üstelik bir buluşun patentlenebilmesi için illa da çığır açıcı olması gerekmez. Dünyada gelmiş geçmiş milyona yakın patent dokümanı olduğu düşünüldüğünde bunların kaç tanesinin alanında çığır açtığını söyleyebiliriz?

Aydınlanma an’ını, yapılan işin son parçasının yerine oturduğu an olarak görebiliriz. Ancak, son parça diğerlerinden daha büyülü değildir ve diğer parçalarla bağlantısı olmadan hiçbir büyüsü yoktur. Son parçayı önemli kılan yerine oturmuş diğer parçalardır. Yapbozu yeni baştan yaptığınızda son parça da değişecektir. Asıl olan elma ya da sihirli bir an değil, onun öncesinde ve sonrasında yapılan çalışmadır.[33] Yapbozu bitirdiğinizde oluşan resim size yol gösterecek uzun bir çalışmanın kapısını açacaktır.

Aslında son parça yerine oturduğunda oluşan his iki nedenden ileri gelir. İlki, saatlerce (veya yıllarca) süren yatırımın ödülü olmasıdır. Yapboz parçasını yerine oturtmak gibi basit bir eylemle karşılaştırıldığında, yüzlerce parça değerindeki çalışmanın getirisini daha çok hissederiz. İkinci neden, yenilikçi çalışmanın yapbozlar kadar öngörülebilir olmamasıdır,  son yapboz parçasını yerleştirirken bu an’ın farkındasınızdır ama aydınlanma anının ne zaman geleceğini bilmenin bir yolu yoktur. Yoğun sisin içinde bir dağa tırmanmak gibi, zirveye ulaşmak için ne kadar gitmeniz gerektiğini asla bilemezsiniz. Aniden hava temizlendiğinde ve zirvede olduğunuzda, müthiş bir hisse kapılırsınız.[35]

Ayrıca yapbozların aksine fikirler evreni sonsuz farklı şekilde birleştirilebilir, bu nedenle buluş yapmanın zor olmasının bir sebebi, sadece çözümü değil, çözülmesi gereken sorunu bulmaktan ileri gelir. Bir gün belirli bir soruna yönelik buluş yapmak için kullanılan parçalar, bir başka gün farklı bir sorunu çözmek amacıyla tekrar buluş yapmak için yeniden kullanılabilir.[36]

Aydınlanma an’ını kabaca “öncesi”, “o an” ve “sonrası” olarak üç safhaya ayırabiliriz. Aydınlanma öncesinde, sorunu anlamak ve konuya vakıf olmak için saatler veya günler harcanır. Bir mucit, “Dünyada buna benzer başka neler var?” ve “Benimkine benzer bir problemi kim çözdü?” gibi sorular sorabilir, ilgili alanda öğrenebildiği her şeyi öğrenmeye çalışır. Sonra, bilginin sindirildiği, deneylere ve zorlu çözümlere yönelik girişimlere yol açan bir kuluçka dönemi başlar. Bazen kuluçka sırasında ilerleme durduğunda ve güven azaldığında uzun duraklamalar olur. Bu, “ilham perisini kaybetmek” olarak adlandırılan bir deneyimdir. Büyük aydınlanmalar, eğer gerçekleşirse, kuluçkanın derinliklerinde meydana gelir; duraklamaların sebebi, mucidin gözlemlediklerini yakalamaya çalışan zihninden kaynaklanıyor olabilir. Derin sessiz dönemler, ilgisiz şeyler yapmak için harcanan zaman genellikle yeni fikirlerin yüzeye çıkmasına yardımcı olur. Umut verici bir fikir bilinçaltımızdan çıkıp aktif zihnimize yükseldiğinde, başka bir yerden gelmiş gibi hissedebiliriz çünkü örneğin araba kullanırken bilinçaltı düşüncelerimizin farkında olmayız.[37]

Uzun yıllar Microsoft’ta mühendislik ve yöneticilik yapan Scott Berkun, tutkuyla çalışmanın başarıya ulaşmada en önemli unsur olduğunu, ancak çalışma sırasında mola vermenin de önemini vurgular. Newton gibi ağaçların altında oturmak ya da Arşimet gibi banyoda dinlenmek, zihnin dolaşmasına ve bilinçaltını serbest bırakmasına izin verir. Bazen aylaklık da yaratıcılık için gereklidir. Tabi kastettiğimiz tembellik değil. Bazı işkolik mucitler/sanatçılar, aynı anda birden fazla proje üzerinde çalışarak, bir proje üzerinde çalışmayı bırakıp diğerine geçmek suretiyle mola vererek zamanı etkin bir şekilde kullanırlar. Edison, da Vinci, Michelangelo ve van Gogh, düzenli olarak farklı projeler arasında geçiş yaparak muhtemelen zihinlerini yeni aydınlanmalar için hazırladılar.[38]

Aydınlanma an’ından bu kadar bahsetmişken sizi bu duyguyu hissetmeden bırakmayalım. Şekil 6’da meşhur dokuz nokta problemini görüyorsunuz. Kaleminizi kaldırmadan dört adet düz çizgi çizerek ve geçtiğiniz yerden bir daha geçmeden bütün noktaları birbirine nasıl bağlarsınız?

Aydınlanma an’ını daha iyi hissedebilmek için mümkün olduğunca çok ( dakika) vakit ayırarak kafa yormanızı tavsiye ederim. Soruyu çözemedikten sonra cevabı buradan inceleyebilirsiniz. Cevabı gördüğünüzde bir aydınlanma an’ı yaşayıp yaşamadığınızı yorumlara yazabilirsiniz. yıl kadar önce ortaya atılan bu problem iyi tanımlanmış bir problemdir, açıkça belirtilmiş bir amacı vardır ve problemi çözmek için gerekli tüm bilgiler mevcuttur. Bu problem aynı zamanda psikologlar tarafından aydınlanma an’ını incelemek için kullanılan klasik bir uzaysal problemdir. dakikalık bir zaman sınırı olan bir laboratuvar ortamında, beklenen çözüm oranının %0 olduğu bildirilmiştir.[39]

Küçükken oynadığım dört parçalı bir tangram setinde bütün şekilleri oluşturmayı başarmıştım ancak günlerce uğraşmama rağmen T şeklini çıkaramamıştım. Cevabı gördüğümde tam anlamıyla bir aydınlanma yaşadığımı dün gibi hatırlarım.

Eskiden bu tür anları daha güçlü yaşardım. Şimdilerde sosyal medya yalnızca bir kibriti oynatıp eşitliği sağlayın, boş kutuya hangi sayı gelmeli vb. bilmecelerle dolu ve hiçbirinin cevabı beni artık şaşırtmıyor. Yoksa bir aydınlanma an’ı körlüğü mü yaşıyorum bilmiyorum. Belki de aydınlanma eşiği yükselmiştir.

Başarının üç sırrı merak, çok çalışma ve sebattır vb. bir sloganla bitirebilmeyi çok isterdim ama yazı boyunca eleştirisini yapmaya çalıştığım aşırı basitleştirme yanılgısına düşürürdü beni bu. Zaten başarıdan ne kastettiğinize göre (çok para kazanmak, çok ünlü olmak, büyük bir ödül almak, alanında en iyi olmak, adını tarihe yazdırmak, statü kazanmak vb.) de cevaplar değişir.

Nasıl iyi bir girişimci ya da mucit olunur bilmiyorum ama geçmişteki başarılı insanların hayatına baktığımızda hepsinde ortak olan tek şeyin hayatları boyunca çok çalışmış olduklarını görüyoruz. Çalışmanın önemini zaten herkes bilir ancak kimse hatırlamak istemez. Üstelik çalışmak size başarıyı garanti etmeyecektir, zira başarı için çalışmak gerek koşul olsa da maalesef çoğu zaman yeter koşul değildir. Ancak bu durum çalışmanın önemini azaltmaz. Yazıyı Edison’un meşhur sözüyle bitirelim:

&#;İcatlarımın hiçbiri tesadüfen ortaya çıkmadı. Karşılanmaya değer bir ihtiyaç gördüğümde onu çözene kadar deneme üstüne deneme yaparım. Başarının yüzde biri ilham ve yüzde doksan dokuzu terdir.&#;

Mustafa Güney ÇALIŞKAN

Aralık

[email protected]



DİPNOTLAR

[1] The Fallacy of the Aha Moment & Overnight Success in Innovation, Jesse Nieminen, Mar 19, , seafoodplus.info

[2] The Myths of Innovation, Second edition, Scott Berkun, s

[3] The lost art of concentration: being distracted in a digital World, Harriet Griffey, Sun 14 Oct , seafoodplus.info

[4] Kenneth A. Brown, Inventors at Work: Interviews with 16 Notable American Inventors (Microsoft Press, ).

[5] The Fallacy of the Aha Moment & Overnight Success in Innovation, Jesse Nieminen, Mar 19, , seafoodplus.info

[6] The Fallacy of the Aha Moment & Overnight Success in Innovation, Jesse Nieminen, Mar 19, , seafoodplus.info

[7] 21st Century Science Overload, seafoodplus.info

[8] World Intellectual Property Indicators , seafoodplus.info

[9] Tracing the Quote: Everything that can be Invented has been Invented, Dennis Crouch, January 6, , seafoodplus.info

[10]seafoodplus.info

[11] Why &#;Overnight Success&#; Is A Myth, Carolyn Gregoire, 09/08/, seafoodplus.info

[12] The Myths of Innovation, Second edition, Scott Berkun, s

[13] Bkz: Theranos Davası – Patent Sisteminin Suçu Var mı?, Mustafa Güney Çalışkan,

[14] Konuyla ilgili “General Magic ()” belgeseli izlenebilir: seafoodplus.info

[15] The Billion Dollar Code (), seafoodplus.info

[16] Q&A: Discovery of Gravity, November 20, , seafoodplus.info

[17] The Fallacy of the Aha Moment & Overnight Success in Innovation, Jesse Nieminen, Mar 19, , seafoodplus.info

[18] The Myths of Innovation, Second edition, Scott Berkun, s

[19] Arşimet’in Evraka Anının Hikayesi Ne Kadar Doğru?, seafoodplus.info

[20] Fact or Fiction?: Archimedes Coined the Term &#;Eureka!&#; in the Bath, David Biello on December 8, , seafoodplus.info

[21] Tim Berners-Lee, Weaving the Web (HarperCollins, )

[22] It Is, in Fact, Rocket Science; Leonard Mlodinow; May 15, , seafoodplus.info

[23] In the fields of observation chance favors only the prepared mind.

[24] The Eureka Moment Myth, GREG SATELL, seafoodplus.info

[25] Şu siteyi deneyebilirsiniz: seafoodplus.info

[26] tarihinde EPO patent veritabanlarında (D06F1, D06F3, D06F5, D06F7, D06F9, D06F11, D06F13, D06F15, D06F17, D06F18, D06F19, D06F21, D06F23, D06F25, D06F27, D06F29, D06F31, D06F33, D06F34, D06F35, D06F37, D06F39, D06F41) sınıfları sorgulanarak yapılmıştır.

[27] The Myths of Innovation, Second edition, Scott Berkun, s

[28] The Problem with Epiphany, Newton, Archimedes and Creativity, seafoodplus.info

[29] Aynı isimli film patent konusuyla ilgili ender filmlerden biridir: Flash of Genius (), seafoodplus.info ; Ancak filmde geçen olay ’larda gerçekleştiği için aslında deha parıltısı testinin çoktan kalktığı bir dönemle ilgilidir. Sanırım dikkat çekici bir başlık olması açısından filmin ismini bu şekilde koydular.

[30] Cuno Engineering Corp. v. Automatic Devices Corp., U.S. 84 (U.S. )

[31] 35 U.S. Code §

[32] Earle v. Sawyer, 4 Mason 16 (C. C. D. Mass. ).

[33] The Myths of Innovation, Second edition, Scott Berkun, s

[34] The Myths of Innovation, Second edition, Scott Berkun, s.9, Şekil

[35] The Myths of Innovation, Second edition, Scott Berkun, s

[36] The Myths of Innovation, Second edition, Scott Berkun, s

[37] The Myths of Innovation, Second edition, Scott Berkun, s

[38] The Myths of Innovation, Second edition, Scott Berkun, s

[39] Eureka effect, Wikipedia, seafoodplus.info ; ayrıca bkz. seafoodplus.info

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

Velcro

Velcro kancaları

Velcro kancaları

Velcro halkaları

Velcro halkaları

Velcro ilk kez kumaş kanca ve halka bağlantı elemanı [1] (cırt cırt) üreten ve ticari olarak pazarlayan firmadır. Cırt cırt İsviçrelielektrik mühendisiGeorge de Mestral tarafından yılında icat edilmiştir. yılında De Mestral velcronun (cırt cırt) patentini almış ve 'lerin sonlarına dek ticari sürüm için onun pratik üretimini geliştirmiştir.

Velcro sözcüğü iki Fransızca kelimenin, velours ("kadife") ve Crochet ("kanca") birleşimi ile oluşturulmuştur.[2]

Cırt cırtlar iki ana bileşenden oluşur; iki çizgisel kumaş bant (ya da alternatif olarak, yuvarlak "nokta" ya da kareler) birbirlerinin karşıt yüzeylerine kenetlenerek yapışırlar. İlk bileşen küçük kancalardan oluşur ve ikinci bileşen de küçük ve "kıllı" parçalardan oluşur. İki bileşen temas ettirildiğinde, kancalar halkaları yakalar ve geçici olarak bir bağlantı kurulmuş olur.[3] Yüzeyler çekerek ayrıldığı zaman şeritler kendine has bir "cırt" sesi çıkarırlar. Bu nedenle "cırt cırt" olarak isimlendirilirler.

İlk velcro örnekleri pamuktan yapılmıştır [4] ancak daha sonra bunun pratik olmadığı anlaşılmış ve yerini naylon ve polyestere bırakmıştır.[5]

Standart çıtçıtlar daha sonra her iki yüzünde kancalar olan değişik varyasyonlarda üretilmiş ve düğmeler, fermuarlar, tokalar vb eşyalarda kullanılmıştır.

Velcro terimi yaygın olarak her türlü kanca ve halka bağlantı elemanını ifade etmek için kullanılır, ancak rakiplerinin ürünlerinden kendi ürünlerini ayırt etmek için Velcro şirketi tarafından kullanılan ve birçok ülkede tescilli bir markadır.[6] Velcro şirket merkezi, Manchester, New Hampshire, ABD'de bulunmaktadır.

Kaynakça[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.