daldan dala konmak deyim anlamı / D Harfi ile Başlayan Deyimler ve Anlamları | seafoodplus.info

Daldan Dala Konmak Deyim Anlamı

daldan dala konmak deyim anlamı

Dolap çevirmek deyiminin anlamı ve hikayesi
* Hileli ya da yasadışı bir iş yapmak.
* Hile, düzen ve dalavere ile iş yapmak.
* Kişinin birilerinden bir şey saklayarak onlardan habersiz gizli bir işler çevirmek.
* İnsanların arkasından onları haberi olmadan hile yapmak çeşitli oyunlar ile onun zarar görebileceği eylemlerde bulunmak.
Örnek: Yine ne dolap çeviriyor acaba?

Dolap çevirmek deyiminin hikayesi
Konaklarda eskiden haremlik-selamlık sisteminde mutfakta pişirilen yemeklerin, selamlığa servisi için harem ile selamlık arasında yuvarlak dolaplar olur ve yemekler bu dolabın bir tarafına konularak döndürülür böyiece selamlık kısmına geçmiş olurdu. Haremden birisine âşık olan bazdan ise bu dolabın selamlık kısmını bazı mektuplar ve hediyeler koyarak hareme gönderirlerdi. Yakalandıkları zaman ise “Burada dolap mı çeviriyorsun!&#; diye azarlanırlardı.

Damarına basmak deyiminin anlamı nedir
* Bir kimseyi duyarlı olduğu bir konuda sinirlendirmek.
* Bir kişinin hiç hoşlanmadığı ve nefret ettiği şeyleri , davranışları yaparak o kişiyi öfkelendirmek, sinirlendirmek.
* Bazı durumlarda insanların en hassas ve önemli olduğu konular üzerinde onu kışkırtmak.
* Birini, duyarlı olduğu bir konuda kızdırmak.
Örnek: Daha fazla konuşup da damarıma basma sakın&#;
Örnek 2: Adama neden eşinden boşandın diyerek sürekli damarına basmayın.
Örnek 3: Adamın en sonunda can damarına bastılar, zararı da kendileri gördüler.

Dış kapının mandalı deyiminin anlamı nedir
* Çok uzak akraba.
* Önemsiz, değersiz.
* Genelde bu deyim değersiz görülen, pek önem verilmeyen bir kimse için kullanılır. Bir başka anlamı ise uzak olan akrabaları belirtmek için de kullanılan bir deyimdir.
Örnek: Bırak o dış kapının mandalını.
Örnek 2: Kim takar senin gibi dış kapının mandalını.

Daldan dala atlamak deyiminin anlamı
* Bir konuda sabit duramamak, konudan konuya atlamak, sürekli mekân veya iş değiştirmek.
* Sık sık iş değiştirmek. Sıkça fikir değiştirmek. Kararsız olmak. Bir işde, bir konuda sebat etmemek.
* Bir insanın bir konu üzerine sohbet ederken birden bire başka bir konu hakkında konuşmaya başlaması.
* Sürekli ve sıklıkla düşünce veya konuşulan konuyu değiştirmek. Mütemadiyen başka başka işlere girişme.

Deveye hendek atlatmak deyiminin anlamı
* Bir kimseye yapılması çok zor ya da imkânsız şeyleri yaptırmak.
* Birisine yapılması çok zor, hemen hemen yapamayacağı bir işi yaptırmaya çalışmak.
* Yapılması çok zor hemen hemen imkansız işlerin başarılması.
* Çok zor olan bir şeyi yapmaya çalışmak,imkansız gibi görünen bir işi yapmaya çalışmak,uğraşmak,emek isteyen zor bir işi yapmaya kalkmak.
Örnek: Senin yaptığın deveye hendek atlatmak, bırak şu garibin yakasını.
Örnek 2: Bunlara dert anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zor.

Hükümet kapısı deyiminin anlamı
* Devlete bağlı kurum.
* Devlet dairesi, resmi iş yeri.
Örnek: Hükümet kapıları halka açık kılınmalıdır.

Dışı seni içi beni yakar ne demek
* Dışarıdan bakınca başkalarının özendiği fakat aslında dert ve sıkıntı verici durum.
* Görünüşe aldanmamak. Dıştan iyi görünen bir şey içine girince tam tersi olabilir, anlamında bir söz.
* Dıştan görünüşü, herkesi imrendirecek kadar güzel ama içyüzü elverişsiz, kötü, sahibini üzücü anlamında kullanılır.
Örnek: Ah bir bilseler işin iç yüzünü, dışı eli yakar, içi beni.

Diken üstünde olmak deyiminin anlamı
* Her an bir tehlike gelecek korkusu içinde olmak, rahat olamamak ve sürekli tedirgin olmak.
* Bir yerde tedirginlik duymak, her an kalkmak durumunu belirtir olmak, huzursuz olmak.
* Tedirgin bir bekleyiş içinde olmak,her an kötü şeylerin olması beklentisi içinde olmak,korkmak,tehlikeli bir durum karşısında tehlikenin geçmesini beklemek.
Örnek: İnan, diken üstünde oturuyorum şurada.

Dikili ağacı olmamak deyiminin anlamı
* Dünyada öldükten sonra adını devam ettirecek bir şeyi olmamak.
* Malı, mülkü veya evi olmamak, hiçbir mal varlığı bulunmamak..
Örnek: Şu dünyada bir dikili ağacımız olmayacak bu gidişle.
Örnek 2:   Bu kadar çalışıyoruz, bir dikili ağacımız bile yok.

Dikiş tutturamamak deyiminin anlamı
* Bir işi devam ettirememek.
* Bir yerde, bir işte bir sebepten ötürü başarı sağlayamayıp uzun süre kalmamak.
* Her hangi bir işte başarılı olamamak ve bu nedenle sürekli başarılı olacağı işi aramak.
* Bir yerde uzun bir zaman duramamak, durmayı başaramamak.
Örnek: &#;&#; Ne kadar maymun iştahlı, ayran gönüllü olduğumu&#; Hiçbir işte dikiş tutturamadığımı&#; Ama bir şey daha söyledi tüm bu işler bana&#;&#; (LYS)
Örnek 2: Bir şeyde dikiş tutturamadı, şimdi boşta gezip duruyor.

Dikkat çekmek deyiminin anlamı
* İlgi çekmek, dikkati celbetmek.
* Göze batmak, fark edilmek.
* Ortamdaki ilgiyi kendine çekmek. Dikkatleri üstüne çekmek.
* Göz önünde bulundurmak, hesaba katmak, gereğini düşünmek, bir konunun altını çizmek ona yoğunlaşmayı sağlamak.
Örnek: &#;Şiirlerinde kurduğu özgün imgelerle dikkat çeken, konularım daha çok doğadan alant ülkemizde sembolizmin öncüsü sayılan bir şairdir. &#; (ÖSS)

Dikte etmek deyiminin anlamı
* Bir kimseye kendi düşünce ve inançlarını unutturarak, istenilen düşünce ve inançlara sahip olmasını sağlamak
* Yazdırmak için söylemek.
* Birine isteklerini zorla kabul ettirmek.
Örnek: &#;&#; O, öğrenmemiz gerekenleri dikte etmiyordu..&#; (LYS)
Örnek 2: Şimdi sana bir mektup dikte edeceğim.

Dil dökmek deyiminin anlamı
* Yalvarmak, ikna etmeye çalışmak, kandırmak için tatlı sözler söylemek.
* Kandırmak, inandırmak ya da yararlanmak için tatlı sözler söylemek.
* İkna etmek için ve inandırmak için güzel sözler sarf etmek
Örnek: Süleymanı eve getirebilmek için ne diller dökmedim? (ÖYS/Bu deyim yalnızca şık olarak soruda geçmektedir.)
Örnek 2: Peşine düşen çocuğu ne kadar dil döktüyse de evde kalmaya razı edemedi.
Örnek 3: Sevgilileri bir araya getirmek ne kadarda zormuş epey dil döktüm.
Örnek 4: O kadar dil döktüm, yine de bildiğinden vazgeçmedi.
Örnek 5: Zeliha&#;nın akşam yemeğini kabul etmesi için oldukça dil döktüm.

Dağa çıkmak deyiminin anlamı
* Devlete isyan ederek, dağda eşkıyalık yapmak.
* Hükümete, kanunlara karşı gelerek dağlara çekilmek, buralarda eşkıyalık etmek.
* Mevcut hükümete baş kaldırmak. Dağlara çıkmak. İsyan etmek.
Örnek: Düğünü basanlar dağa çıkmışlar.
Örnek 2: Geçen ay köyü basanlar dağa çıkmak için zaman kolluyorlarmış.
Örnek 3: Hükümete ters düşüp dağa çıkanlar için yasa çıkarılması öngörülüyor.

Dağa kaldırmak deyiminin anlamı
* Bir kişiyi kaçırıp dağa götürmek.
* Herhangi bir sebepten ötürü birini zorla dağa veya ıssız bir yere götürüp orada alıkoymak.
* Kimselerin bulamayacağı insanların olmadığı yerlere birini zorla götürmek ve alıkoymak.
Örnek: Eşkıyalar, karakol komutanının oğlunu dağa kaldırmışlar; ne istedikleri henüz belli değil.

Dağdan gelip bağdakini kovmak deyiminin anlamı
* Başka bir yerden gelip, oranın asıl sahibini beğenmemek, o kişinin yerini almaya çalışmak.
* Daha sonradan geldiği bir yere ya da karıştığı bir işte eskiden beri bulunan bir kişinin yerini almaya çalışmak.
* Sonradan geldiği bir yerde eskiden beri burada bulunan kişinin yerini almaya çalışmak.
Örnek: Şu densize bak hele, dağdan gelip bağdakini kovuyor!

Dağları devirmek deyiminin anlamı
* Sakarlık yüzünden çok büyük hasar vermek.
* Çok büyük güçlüklerin altından kalkmak, ağır işleri başarmak.
* Çok büyük güçlüklerin altından kalkmak, ağır işleri başarmak.
* Çok zor ve engelli işleri başarmak,imkansız gibi görünen işleri başarmak.
Örnek: O, dağları devirir bir adamdır.
Örnek 2: Senin için dağları deviririm.
Örnek 3: O kadar kuvvetli ki dağları bile devirebilir.

Dal budak salmak deyiminin anlamı nedir
* Karmaşık bir biçimde yayılıp genişlemek.
* Soy ya da dostluk yönünden genişleyip yayılmak.
* Büyümek, yayılmak, çoğalmak.
* Kabul görüp yaygınlaşmak, yayılmak, kök salmak.
Örnek: Bu mesele daha fazla dal budak salmadan hemen halledilmeli.
Örnek 2: Küçük bir tartışmaydı, ama mahallede dal budak salmıştı.

Dalavere çevirmek deyiminin anlamı
* Yasadışı bir iş yapmak, yalan dolanla kötü bir iş çevirmek.
* Yalan, dolan ve hile ile kötü bir iş yapmak; düzen kurarak gizlice başkasını aldatmak.
* Bir insanın ortalığı karıştırmak amacıyla yapmış olduğu sinsi planların eyleme dönüşmüş halinin özeti.
Örnek: Yine bir dalavere çevirmesin bu adam!

Daldan dala konmak deyiminin anlamı
* Sık sık iş değiştirmek. Sıkça fikir değiştirmek. Kararsız olmak. Bir işde, bir konuda sebat etmemek.
* Bir insanın bir konu üzerine sohbet ederken birden bire başka bir konu hakkında konuşmaya başlaması.
* Sürekli ve sıklıkla düşünce veya konuşulan konuyu değiştirmek. Mütemadiyen başka başka işlere girişme.
Örnek: Daldan dala konmayı bırak da bir işe sarıl artık.
Örnek 2: Kemal yeter artık kendine sabit bir iş bul, daldan dala konuyorsun.
Örnek 3: Çalı kuşu gibi daldan dala konan kararsız bir çocuktu. (H. R. Gürpınar)

Dallanıp budaklanmak deyiminin anlamı
* Bir iş, bir sorun, büyüyerek karışık duruma gelmek (getirilmek).
* Genişleyip yayılmak, gittikçe büyüyerek karışık bir durum almak.
* Bir olayın iyi veya kötü olarak gelişip ilerlemesi.
Örnek: İşi dallandırıp budaklandırmada üstüne yok hani!

Damdan düşer gibi deyiminin anlamı
* Aniden ve yersiz bir şekilde (yersiz olarak) söz söylemek.
* Birdenbire, yersizce, patavatsızca söylenen söz.
* İnsanların bir sözü aniden söylemesi ve ortamda soğuk havalar estirmesi, yavaş yavaş alıştırarak söylenmesi gereken şeyleri aniden söylemek.
Örnek: Damdan düşer gibi söz söyleyince ortalık birbirine girdi.
Örnek 2: Damdan düşer gibi konuştu.
Örnek 3: İnsana böyle damdan düşer gibi soru sorulmaz ki.

Dananın kuyruğu kopmak deyiminin anlamı
* Bir işin bitmesine, beklenen ya da korkulan sonucun gerçekleşmesine az kaldığı anlamında kullanılan bir söz.
* Olay patlak vermek, beklenen ve korkulan sonucun gerçekleşmesi.
* Bir anlaşmazlığın, bir süre sonra, patlak vermes.
* İçin için süren anlaşmazlık patlak vererek büyük bir olay ortaya çıkmak.
* Bir olayın kötü gidişatının sonucunda daha kötü bir durumun meydana gelmesi.
Örnek: Dananın kuyruğu bu gece kopacak, inşallah hayır demezler.
Örnek 2: Sonunda yaptıkları ortaya çıktı, dananın kuyruğu koptu.
Örnek 3: Ben Ceylanı beklerken evde de dananın kuyruğu kopuyordu.

Danışıklı dövüş deyiminin anlamı nedir
* Rekabet hâlinde görünen kimselerin, aslında gizli anlaşmış olmaları durumu.
* Şike; önceden aralarında bir anlaşma olduğu hâlde, sanki böyle bir anlaşma yokmuş gibi davranarak başkalarını aldatmak.
* Başkalarını aldatmak için önceden alınan kararı yeni alıyorlarmış gibi davranmak.
* Başkalarını aldatmak veya atlatmak için önceden yapılmış gizli anlaşmaya dayanan davranış, şike.
* Gerçek anlamda olmayan,tamamen dışarıdan bakıldığı zaman kavga edildiği zannedilen yada herhangi bir olayda rakip gibi görünmesine neden olan ,fakat iki tarafın anlaşarak yaptıkları hareketlerdir.Şike de denebilir.
Örnek: Danışıklı dövüş insanların mertlik anlayışını tamamen öldürdü.
Örnek 2: Bütün bu işler, adamların danışıklı dövüşü, bunun için dikkatli olmalıyız.

Dar boğaz deyiminin anlamı
* Zor bir durumda olmak, geçici sıkıntı çekmek.
* Sıkıntılar ve güçlükler içinde geçirilen, geçici kabul edilip sonunda ferahlık umulan durum.
* İnsanların hayatlarında çeşitli sıkıntılı zamanlar olmaktadıseafoodplus.infol olarak zor zamanlardan geçen maddi sıkıntıları belli bir süreliğine yaşamak.
Örnek: Evel Allah bu dar boğazı da aşacağız.
Örnek 2: Şirketin içine düştüğü dar boğazdan nasıl kurtulacağı meçhul.

Dar kafalı deyiminin anlamı
* İleri görüşlü, açık fikirli olmayan, sahip olduğu fikirleri mutlak doğru gibi bilip değiştirmeyen kimse.
* Anlayışı, kavrayışı az; yeniliklere açık olmayan.
* Yeniliklere açık olmayan yeni bilgileri bir türlü benimsemeyen yada kafası almayan kendi bakış açısından başka düşünceleri kabullenmeyenler için söylenmektedir.
Örnek: Dar kafalı insanlarla anlaşmak oldukça zordur.

Dara düşmek deyiminin anlamı
* Sıkıntılı ve tehlikeli bir durumla karşılaşmak.
* Paraca sıkıntıya düşmek.
* İnsanların parasal olarak sıkıntıda olmaları anlamına seafoodplus.info boyunca her zaman başa gelebilecek durumlardıseafoodplus.info sıkıntılar dara düşmek olarak tanımlanmaktadır.
Örnek: İyice dara düştük, geçinmekte güçlük çekiyoruz.
Örnek 2: Dara düşünce nesi var nesi yok her şeyini satmak çorunda kaldı.

Dara gelmek deyiminin anlamı
* Az bir zamanda yapmak zorunda olmak.
* Paraca sıkıntıya uğramak Sıkıntılı tehlikeli bir durumla karşılaşmak.
Örnek: “Bu iş çok dara geldi, gereken özeni gösteremedim (ÖYS)
Örnek 2: İyice dardayız geçinmekte güçlük çekiyoruz.

Darda kalmak deyiminin anlamı
* Bir işi yapmak için az vaktin olması.
* Bir işin gerekenden küçük bir mekânda yapılması.
* Darağacında asılmak.
* Zor duruma düşmek. Paraca sıkıntı çekmek zor durumda çaresiz kalmak.
* Bir insanın maddi olarak zor durumda kalması, maddi desteğe ihtiyaç duyması.
Örnek : Öğretmeninin karşısında darda kalmak istemeyen Ahmet, ödevini yapmayı hiç ihmal etmezdi.

Darısı başına deyiminin anlamı nedir
* Bir kimsenin istediği bir durum gerçekleştiğinde, benzer bir durumu isteyen başka kimselerinde isteklerinin gerçekleşmesi temennisi.
* Dilerim bu güzel duruma sen de kavuşursun.
* Benim yada bizim yakaladığımız mutluluk başarıyı herkesin de yaşamasını isteriz anlamına seafoodplus.info gibi sizde mutlu olun anlamındadır.
Örnek: Biz sınavı atlattık, darısı başınıza.

Dediğim dedik çaldığım düdük deyiminin anlamı
* Başkalarının tavsiyelerine aldırmadan, kendi bildiği gibi yapmak anlamından söylenen bir tekerleme.
* Başkalarını dinlemeyip, sadece kendi kararlarını uygulamaya çalışmak.
* İnat olan insanlara söylenene bu deyim genellikle insanların benim dediğim budur bundan başka fikir tanımıyorum.
* Ayak direyip her istediğini yaptıran kişi. İnatçı, sözünden dönmeyen kimse.

Tefe koymak deyiminin anlamı
* Bir kusur işleyen kimsenin kusurunu her yerde söyleyerek onunla alay etmek.
* Biriyle ilgili olarak alaylı dedikodu yapmak.
* Birini alay konusu yapmak.
* Dedikodusunu yapmak, kınayan bir dille başkalarına anlatmak, alaya almak anlamına gelir.
* Hoşa gitmeyecek küçük düşürücü yönleriyle başkalarına tanıtmak.
Örnek: Bunlar adamı tefe koyarlar, sakın ağzından bir şey kaçırma.
Örnek 2: Sakın söyleme, yoksa bizi defe koyarlar.

Defterinden silmek deyiminin anlamı
* Yok saymak, birisi ile bütün ilişkilerini bitirmek.
* Adını anmaz olmak, dost saymaz olmak
* İlişkisini kesmek, yok saymak, adını anmaz olmak, unutmak.
* Bir kişiyle yada bir grupla olan bağını ve tüm olan ilişkisini koparmak onu yok saymak unutmak.
Örnek: Ali`yi defterden iyice sildim.
Örnek 2: Dostum bana o kişiyi hatırlatma ben Necmiye yi defterden sildim ve bitti.

Defteri dürülmek deyiminin anlamı
* Görevine son verilip uzaklaştırılmak.
* Ölmek, Öldürülmek.
Örnek: “Derken dürülür defter, başkasına gelir sıra/Seni aradan çıkarırlar.” (ÖSS)
Örnek 2: Yakındır Onun da Defterinin dürerler ve yol verirler.

Defteri kapamak deyiminin anlamı
* Bir şeyle ilgiyi kesmek.
* Söz konusu işi artık yapamaz olmak.
* İlgiyi kesmek, uğraşmaz olmak, söz konusu işi yapmaz olmak.
* Bir konu yada bir işle ilgili olarak ilgiyi, alakayı kesmek, O konu ile uğratmamak söz konusu işi yapmaz olmak anlamına gelmektedir.
* Bir konuyu bir olayı bir daha konuşmamak,herhangi bir olayı bir daha açmamak üzere kapatmak bahse son vermek.
Örnek: O defteri kapadık biz, artık soru sormayın.
Örnek 2: Bir artık ortaklık düşünmüyoruz. O defteri kapadık yola tek başına devam edeceğiz.

Defterini dürmek deyiminin anlamı
* Öldürmek.
* Bir şeyi kıvırıp silindir biçiminde kendi üzerine sarmak.
* Bir şeyi üst üste katlamak.
* Bir yerden uzaklaştırmak.
* İşine son vermek.

Deli fişek deyiminin anlamı
* Kanı kaynayan, bazen zararlı işler de yapabilen kimse.
* Atak, delişmen, delice işler yapan, şımarık.
* Atak olan, delice işler yapmaktan korkmayan, mantığı ile hareket etmek yerine akla gelmedik işler yapmaktan bir an olsun çekinmeden yapan kişiler.
Örnek: Bırak artık şu deli fişek adamla arkadaşlık etmeyi.
Örnek 2: Dostum artık yaş kemale erdi bırak artık deli fişek yaşamayı ve yaşının adamı ol.

Deliksiz uyku deyiminin anlamı
* Hiç uyanmadan uyumak.
* Hiç uyanmadan, çok rahat, uzun süre uyunulan uyku.
* Gece yattığı saatten sabah uyanacağı zamana kadar hiç bir şekilde uyanmaması, aralıksız bir şekilde uyuması, uykuya doyması.
Örnek: Bu gece deliksiz bir uyku çekip yorgunluğumu atmak istiyorum.

Deli pösteki sayar gibi ne demek
* Çok uğraştırıcı, zahmetli ve yararsız işle uğraşma.
* Çok karışık, çok ayrıntılı, sıkıcı bir işle uğraşma.
(Pösteki: Koyun ve keçi postu.)

Delinin eline değnek vermek deyiminin anlamı
* Kötülük yapma ihtimali olan birinin eline fırsat vermek, davranışını kolaylaştırmak.
* Kötü ve düşüncesiz, etrafa zararı dokunabilecek birinin eline imkân hareketleri için fırsat vermek.

Dem tutmak deyiminin anlamı
* Bir şarkıya musiki aleti ile eşlik etmek.
* Çayın servise hazır hâle gelmesi.
* Bir çalgıya, bir başka çalgı veya sesle eşlik etmek.
* Sazla sese, ses ile saza eşlik etmek, uyum sağlamak.

Dem vurmak deyiminin anlamı
* Bir şeyden bahsetmek, konu açmak.
* Bir şeyden söz etmek.
* Rahatsız olunan, gündeme gelmesi istenen bir konuyu açıp, şikayetleri, istekleri dile getirmek, yakınmak.
Örnek: Yine sevdiği kızdan dem vurdu durdu.
Örnek 2: Siz ki devrimcilikten dem vuranlar, şimdi nerdesiniz?

Demediğini bırakmamak deyiminin anlamı
* Birisi için kırıcı, ağır, ileri geri konuşmak.
* Sinirlenip, aklına ne geliyorsa, karşıdakini incitip kıracağını düşünmeden ve ahlak ve terbiyeyi gözetmeden konuşmak, ağır sözler söylemek.
* İnsanların çok sert kaba sözler söylemesidir. İnsanların genellikle kızgınlık anlarında çok kötü sözler söylemesi bağırması.

Demir almak deyiminin anlamı
* Yolculuğa çıkmaya hazırlanmak.
* Ölmek, çekip gitmek.
* Bir yerden gitmek,gitmeye hazırlanmak anlamına geldiği gibi aynı zamanda gemilerin yolculuğa çıkmak için sefer için demir alması, çapayı yukarı çekmesi anlamına da gelir.
Örnek: “Artık demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan? (Yahya Kemal Bayatlı, Sessiz Gemi)
Örnek 2: Gemi demir almak üzereydi.

Demoklesin kılıcı deyiminin anlamı
* Her an gelebilecek tehlike.
* İdarecilerin, makamlarının büyüklüğüne aldanmamaları, o makamların büyüklüğünün, taşıdığı ağır yük ve sorumluluktan geldiğini, hiçbir zaman unutmamaları.

Dengi olmak deyiminin anlamı
Kişilerin birbirine uyumlu olması.
Örnek: “Dengin olmayan kişilerle arkadaşlık etmeni istemiyorum: (ÖSS)

Derdine düşmek deyiminin anlamı
* Küçük bir şey için mücadele etmek.
* Başka bir şeyi duşünemeyecek kadar bir şey ile ilgilenmek.
* Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak.
Örnek: Sana ne ki o işin derdine düştün?

Derin sularda dolaşmak deyiminin anlamı
Anlaşılması, kavranması zor konular ile uğraşmak.
Örnek: &#;&#; onu düşüncenin derin sularında dolaştırın (LYS)

Dert ortağı deyiminin anlamı
* Aynı derdi paylaşanlardan her biri.
* Bir derdinin derdini çözmesine yardıma olan kimse.
* Bir kimsenin derdini paylaştığı, anlattığı yakın dostu.
* Sıkıntı ve üzüntüleri bir başkasıyla paylaşmak, başkasının derdi kendi derdiymiş gibi onu anlamaya çalışmak, aynı sıkıntı ile muzdarip olmak, derdi ile dertlenmektir.
Örnek: Onlar yıllar yılı birbirlerinin dert ortağı olarak yaşamışlardı.

Dil ebesi deyiminin anlamı
* Birisini ikna etmek için tatlı sözler söyleyen, çok fazla konuşan kimse.
* Çok fazla ve esprili konuşan.
* Çok konuşan bazı insanlar için kullanılan bir deyimdir.Sürekli olarak konuşmak ve insanların bu kadar çok konuşulmasından dolayı verdikleri yakıştırma.
Örnek: Dil ebesi bir adam o, sen onunla başa çıkamazsın.

Dil uzatmak deyiminin anlamı
* Bir kimse ya da şey hakkında kötü söz söylemek.
* Kendisi hakkında konuşmak,kötü söz söylemek,başkalarının özel hayatlarına karşı fikir belirtmek anlamlarına gelen bir sözdüseafoodplus.infoı olmadığı halde kendisinin hakkı gibi konuşmak.
Örnek: Ben öğretmenime dil uzattıracak adam değilim.
Örnek 2: Babamın her kelimesıne dil uzatırdı.

Dilden dile dolaşmak deyiminin anlamı
* Birden fazla kimselerce birbirine söylenen sözün yayılması.
* Pek çok kimse tarafından bahis konusu olmak.
* Her yerde, pek çok kimse tarafından bahis konusu olmak.
* Bir kimse ya da olay için ağızdan ağza anlatılmak.
* Bir haber için herkes tarafından konuşulur olmak.
Örnek: Ata sözleri dilden dile dolaşarak günümüze kadar geldi.
Örnek 2: Kadının güzelliği dilden dile dolaşıyordu.
Örnek 3: O olaydan beri adım dilden dile dolaşıyor.

Dile gelmek deyiminin anlamı nedir
* Konuşma yeteneği olmayan birisinin konuşması.
* Bir şeyin ifade bulması, anlatılması.
* Konuşma yeteneği yokken konuşmak, dillenmek.
* Dedikodu yapılmak, konuşmaya başlamak, sözle ifadesini bulmak, Düşünülmeden ortaya çıkmak.
* Varlığını herhangi bir şekilde ortaya koymak, göstermek.
Örnek: Dile geldi dağlar, avuttu onu!
Örnek 2: Başındaki yıldızlar, çevresindeki tepeler, ayağının altındaki toprak canlanmış, dile gelmişti.

Dile getirmek deyiminin anlamı
* Bir konuyu ortaya koymak, ifade etmek.
* Bir meseleyi belirtmek, ortaya atmak, anlatmak, açıklamak.
* Birini konuşturmak.
Örnek: Herkes aynı sorun üzerinde düşünüyordu, ama hiç kimse onu açıkça dile getirmiyordu. (YGS)
Örnek 2: Hiç umulmadık bir anda konuyu dile getirdi, hepimizin anlamasını sağladı.

Dile kolay deyiminin anlamı
* Söylemesi kolay ama yapması zor anlamında kullanılan bir söz.
* Söylenmesi kolay ama yapılması ortaya konması ya da katlanılması çok güç.
Örnek: Evet, dile kolay, haydi yap da görelim.
Örnek 2: Bazı işlerin olayların anlatması kolay olabilir ama yaşamak çok zor demektir.Örnek: Ali&#;nin yaşadığı olayların haddi hesabı yok. Dile kolay TL borcu varmış.

Dili açılmak deyiminin anlamı
* Az konuşan ya da hiç konuşmayan birisinin konuşmaya başlaması.
* Herhangi bir sebepten dolayı konuşamayan kimse, birden konuşmaya başlamış olmak.
* Bozuk telaffuzunu düzeltmek.
Örnek: Dili açıldı çok şükür!
Örnek 2: Çok şükür geçte olsa dili açıldı.

Dili dolaşmak deyiminin anlamı
* Pek çok sebepten dolayı söyleyeceği şeyi söyleyememek ya da karıştırmak, dili sürçmek.
* Heyecan, korku ya da bir hastalık sebebiyle söyleyeceğini şaşırmak, karıştırmak, açık olarak ifade edememek.
Örnek: Babasını aniden karşısında görünce dili dolaştı, kekelemeye başladı.

Dili dönmemek deyiminin anlamı
* Bir şeyi doğru telaffuz edememek.
* Bir sözü doğru ve düzgün söylemeyi becerememek, yanlışsız konuşamamak.
* Amacını iyi anlatamamak.
Örnek: İnşaallah dilim dönmeden meseleyi anlatır da kurtulurum ondan.

Dili olsa da söylese deyiminin anlamı
* Bir durum karşısında cansız şeyleri tanık göstermeye çalışmak.
* Cansız nesneler, hayvanlar konuşabilseler, bazı olaylara tanıklık edebilseler ne iyi olurdu anlamında kullanılır.

Dili pabuç kadar olmak deyiminin anlamı
* Haddi olmayan, saygısız şeyler söylemeye başlamak.
* Terbiyesizce karşılık verenler için söylenir, kürek kadar dili olmak.
* Büyüklerine karşı saygısız davranır, saygısızca cevaplar verir olmak.
Örnek: Şunlara terbiyelerini bildirin, pabuç kadar dilleri var.
Örnek 2: Sana da laf söylemeye gelmiyor, pabuç kadar dilin var maşallah!

Dili tutulmak deyiminin anlamı
* Sevinç, korku, şaşkınlık vb. sebeplerle konuşamaz hâle gelmek.
* Herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyemez duruma gelmek.
* Konuşamaz seafoodplus.info,heyecan gibi durumlar karşısında kala kalmak, konuşamaz olmak, şok geçirmek.
Örnek: Sevinçten dili tutuldu bizim kızın.
Örnek 2: Karşısında yıllardır görmediği babasını görünce dili tutuldu.
Örnek 3: Her şeye cevabı vardı dili pabuç kadar olmuştu.

Dili uzun deyiminin anlamı
* Kötü söz söylemeyi alışkanlık hâline getirmiş, saygısız kimse.
* İncitici, kırıcı sözler söyleyen, saygısız kimse.
Örnek: O uzun dilini bana kestirmeden çek içeri!

Dili varmamak deyiminin anlamı nedir
* Ayıp veya çok kötü bir şeyi söylemek istememek ya dı söyleyememek.
* Bir sözü söylemeye gönlü razı olmamak.
* Karşısındakini üzeceğini düşündüğü sözü söylemeye gönlü elvermemek, söyleyememek.
Örnek: Sana git demeye dilim varır mı sanıyorsun?
Örnek 2: Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki&#; (Y. Z. Ortaç)

Dilinin ucunda olmak deyiminin anlamı
* Söylemek istediği şeyi biraz anımsamak ama tam hatırlayıp söyleyememek.
* Tam söyleyecekken vazgeçip söylememek.
* Hatırladığı şeyi söyleyecekken yine unutuvermek.
Örnek: Dilinin ucuna geldi ama utandığı için söyleyemedi.

Dilin kemiği yok deyiminin anlamı
* Söylenilen şey farklı şekillerle de anlaşılabilir anlamında söylenen bir söz.
* Birşeyin ağızdan çıkması çok kolay birşeydir. Söz söylemenin kolaylığına aldanıp düşünmeden konuşulmamalıdır.
* Dil kolayca her yana dönebilir. Bu özelliğe sahip olan dilde, her türlü kelimeler de kolayca çıkar; insan doğru olmayan, birbiriyle çelişkili sözleri söyleyebilir; önce söylediğini sonra inkâr edip başka şekle çevirebilir.
* İnsanın ağzından her türlü söz çıkabilir.

Dilinde tüy bitmek deyiminin anlamı
* Bir şeyi çok tekrar etmek usanmak, bıkmak.
* Sık sık söylemekten bıkmak, usanmak.
* Bir şeyi sürekli olarak anlatmak ve yinelemektir.Sık sık aynı şeyleri söylemekten bıkmak anlamına gelir.
Örnek: Size söyleye söyleye dilimde tüy bitti.
Örnek 2: Kızıma ders yapmaktan dilimde tüy bitti.
Örnek 3: Bunun böyle olmayacağını anlatmaktan dilimde tüy bitti.

Diline pelesenk etmek deyiminin anlamı
* Bir şeyi söylemeyi alışkanlık hâline getirmek, diline dolamak.
* Bir sözü her zaman, yerli yersiz tekrarlamak.
Örnek: Şey sözünü diline pelesenk etmişsin, her cümlenin başında kullanıyorsun.
“Örnek 2: Hacı Kasap, âdeta bu sözleri aferin tarzında diline pelesenk etmişti.” (Ö. Seyfettin)

Diline dolamak deyiminin anlamı
* Bir şeyi istemeden, alışkanlıkla sürekli tekrarlamak.
* Bir kimseyi her yerde kötülemek.
* Bir kimsenin dedikodusunu yapmak, kötü tarafını her yerde söylemek ve bir şeyi her fırsatta söyler olmak.
* Her zaman ve her fırsatta bir konuyu sürekli söylemek,konuşmak anlamına seafoodplus.infoı cümleleri her fırsatta konuşmak anlamına da gelmektedir. Bu bir söz yada şarkı da olabilmektedir.
Örnek: Babasını aniden karşısında görünce dili dolaştı, kekelemeye başladı.
Örnek 2: Sana sevdiğimi söyleyecektim ama dilim dolandı. Dilim dolandığı için ifade edemedim.

Dilini eşek arısı soksun deyiminin anlamı
* Yersiz bir söz söyleyen kimseye söylenir.
* Hoşa gitmeyen bir şeyi söyleyene karşı ilenç olarak kullanılır.
* Birinin hoşa gitmeyen bir söz söylediği zaman ona karşı söylenen sözdür.
* Şu hoşa gitmeyen sözü keşke söylemeseydin anlamına gelir.
Örnek: Niçin kaza yapayım? Dilini eşek arısı soksun.
Örnek 2: Hay dilimi eşek arısı soksaydı da bunu söylemez olsaydım.

Dilini kedi (fare) mi yedi
Suçlu olduğu bir durum karşısında cevap verememek. Daha çok “Dilini kedi mi yedi?” şeklinde kullanılır. “Neden konuşmuyorsun” anlamında söylenir.

Dilini tutmak deyiminin anlamı
* Bir şey söylemek isteyip, uygunsuz olduğu için o an söylememek, gelişigüzel konuşmaktan sakınmak.
* Sonunu düşünerek gelişigüzel konuşmaktan sakınmak, ölçülü konuşmak, rast gele konuşmamak.
* Her şeyi söylememek, sonunu düşünerek bir şeyi söylemekten sakınmak; konuşmamak.
Örnek: Dilini tutmasını bilmeyenlerin başına neler geldiğini sana söylemediler mi?

Dilini yutmak deyiminin anlamı
* Büyük bir korku, şaşkınlık ya da sevinç karşısında konuşamaz hâle gelmek.
* Hiç konuşmamak,sakin kalmak, ve başkalarının dikkatini çekecek derecede sessiz olmak,konuşması gereken yerde susmak.
Örnek: Korkudan neredeyse dilini yutacaktı.

Dilinin cezasını çekmek deyiminin anlamı nedir
* Ölçüsüzce söylediği şeylerin zararını görmek. Bir başka şekli; dilinin belasını bulmak.
* Konuşma edebini bilmeyen, nerede ne söyleyeceğini düşünemeyen bir kişinin konuşmaları nedeniyle zarar görmesi.
* Gereksiz ve ölçüsüz konuşmanın sonucunda gelen sıkıntılara mecburen katlanmak.
* Gereksiz yere söylediklerinden zarar görmek.

Dillerde dolaşmak deyiminin anlamı
* Her yerde kendisinden bahsedilmek.
* Her yerde kendisinden, ondan söz edilmek.
* Bir insanın yada olayın başına gelen önemli olayların,kötü olayların,yada herkesi şaşırtan durumların herkes tarafından sürekli olarak konuşulması.
Örnek: Cephede gösterdiği yararlılıklardan sonra adı dillerde dolaşır oldu.

Dillere destan olmak deyiminin anlamı
* Herkes tarafından beğeni ve takdirle bahsedilmek.
* Her yerde kendisinden söz edilmek. Bir olay veya nitelik halk arasında yayılmak.
* Herkes tarafından konuşulan, kahramanlığı her tarafa yayılmış olan.
* Herkes tarafından konuşulmak,aradan uzun zamanlar bile geçse o konu yada kişi hakkında sürekli konuşulması ve bunun herkes tarafından bilinmesi.
Örnek: Ona öyle bir oyun oynayacağım ki dillere destan olacak!
Örnek 2: Savaştaki başarısı dillere destan oldu.
Örnek 3: O kadar güzeldi ki güzelliğiyle dillere destan olmuştu.

Dile düşmek deyiminin anlamı
* Kötü bir şey yapıp bunun herkes tarafından öğrenilmesi, dedikodusunun yapılması.
* Hakkında dedikodu yapılmak.
* Dillerde dolaşmak, herkesçe konuşulmak, adı kötüye çıkmak.
Örnek: Allah kimseyi dile düşürmesin, kadıncağız sokağa çıkamaz oldu.
Örnek 2: Dile düştüm dile, senin yüzünden yine.

Dipsiz kile boş ambar deyiminin anlamı
* Elinde mal veya para tutamayan, müsrif kişiler için söylenen bir söz.
* Para, mal tutamayanın durumunu ya da verimsiz, sonuçsuz bir işi anlatmak için kullanılan bir söz.
Örnek: Memurların işi tam anlamıyla dipsiz kile boş ambar, sıfıra sıfır elde var sıfır.

Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak deyiminin anlamı
* Daha iyisini elde etmek uğruna, sahip olduğu şeyleri de kaybetmek veya yitirmek.
* Ellerindeki az ile yetinmeyip, daha çok peşinde koşanlar bazen ellerindeki azı da yitirebilirler&#; anlamında bir söz.
* Daha iyisini elde etmek uğruna çalışırken elindekilerini de yitirmek.
Örnek: Gel şu işten vazgeç, Dimyat`a pirince giderken evdeki bulgurdan da olma.

Dinden imandan çıkmak deyiminin anlamı
* Çok öfkelenmek, sabrı taşmak.
* Çok sinirlenmek, öfkelenmek, kızgınlık duymak.
* Çok kızıp, öfkelenip kendine hâkim olamayıp küfür etmek.
* İnsanların çok sinirlenmesi anlamına gelmektedir.Çok kızgın olan insanların bu sinirle ne söylediklerini bilememeleri ve ne yaptıklarını bilememeleri nedeni ile böyle söylenmektedir.
Örnek: İnsanı dinden imandan çıkarıyorsun, yapma şu hareketleri!

Dini bütün deyimi nedir
* Dinin gereklerini layıkıyla yerine getiren, inancı sağlam olan.
* Dinin emirlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan, inancı sağlam olan, dinine çok bağlı.
* Dinine çok bağlı, inancı sağlam olan, dinin buyruklarını eksiksiz yerine getiren.
Örnek: Her Müslüman dini bütün olmak zorundadır.
Örnek 2: Dini bütün, ahlakı düzgün olduğu için sana sadakat gösterecek. (R. N. Güntekin)

Dirsek çürütmek deyiminin anlamı nedir
* Eğitim görmek, okul okumak,
* Okumak için yıllarca çalışmak.
* Okumak, öğrenim görmek için uzun yıllar çalışmak, Bilgisini artırmak için çok çalışmak.
* Uzun süre okullarda bilgi öğrenmek için çaba sarfetmek. Bilgisini genişletmek için çalışmak, emek harcamak.
Örnek: Desene boşuna dirsek çürütmüşsün.

Diş bilemek deyiminin anlamı
* Kin duymak, öfkesini çıkarmak için fırsat beklemek.
* Öç almak, kötülük yapmak için fırsat kollamak; öfkesini gösterir durum almak.
* Birisine karşı şiddetli bir kin beslemek ve ona zarar vermek için fırsat kollamak.
Örnek: Bana diş bilediği bakışlarından belli.

Diş geçirmek deyiminin anlamı
* Zorla ve inatla istediğini yaptırmak.
* Üstesinden gelmek, dediğini yaptırabilmek.
* Etkisiz kalmak, güç yetirememek, hükmünü yürütüp sözünü dinletememek.
Örnek: Bir çocuğa diş geçiremiyorsun, ne biçim annesin sen!
Örnek 2: Karşısındakine diş geçirmek inadı gene kabarmıştı.” (R. N. Güntekin)

Diş gıcırdatmak deyiminin anlamı
* Öfkeli olduğunu vücut diliyle belli etmek.
* Kızgınlığını, öfkesini kimi davranışlarıyla belli etmek.
Örnek: Dediğini yaptıramayınca dişlerini gıcırdatmaya başladı.

Diş göstermek deyiminin anlamı
* Güçlü olduğunu, saldırıya geçebileceğini durumuyla belli etmek, gözünü korkutmak, tehdit etmek.
* Güçlü olduğunu, kendine güvendiğini, saldırabileceğini davranışlarıyla belli etmek; tehdit etmek.
* Güçlü olduğunu, saldırabileceğini davranışlarıyla belli etmek.
Örnek: Biraz diş göstersen hemen yola geleceklerdir.

Duman attırmak deyiminin anlamı
* Birini kötü duruma düşürmek, yıldırmak.
* Geride bırakmak, zor duruma düşürmek, birini yıldırmak.
* Göz açtırmamak yıldırmak, gözünü korkutmak.
Örnek: Silâhını çeken komutan etrafa duman attırmaya başladı.
Örnek 2: Ama yerine göre karşısına dikilenlere de duman attırır.” (R. N. Güntekin)

Dur kendime yer edeyim bak sana neler edeyim deyiminin anlamı
* Kendi yerimi sağlama aldığım zaman sana da yapacağımı bilirim. anlamında kullanılan bir söz.
* Bana neler neler yaptığını biliyorum, hele bir buraya yerleşeyim, sonra gör, sana neler yapacağım. anlamında tehdit sözü.

Durdu durdu turnayı gözünden vurdu deyiminin anlamı
* Uzun süre bir şey yapmadan bekleyip sonunda çok büyük kâr elde eden kimse.
* Bekledi, beklemesini bildi. Sonunda istediği çok güzel şeyi elde etti.
* Bir işte uzun süre sabredip sonunda kazanç sağlamak.
Örnek: Onun gibi sabırlı olmak gerekir. Durdu durdu, turnayı gözünden vurdu.
Örnek 2: Mesut durdu durdu turnayı gözünden vurdu.

Dut yemiş bülbüle dönmek deyiminin anlamı
* Suskunlaşmak.
* Çok konuşkan/neşeli olduğu halde sıkıntı veya üzüntü gibi nedenlerle konuşamaz duruma düşmek, sesi çıkmamak.
* Susmak; konuşkanlığını, sevincini, neşesini yitirmek; sesi çıkmaz olmak.
* Sıkıntı ve üzüntüden konuşamaz hâle gelmek. Çok konuştuğu hâlde aniden susmak.
Örnek: Onu dut yemiş bülbüle döndürmezsem bana da Hasan demesinler!
Örnek 2: Çocuk babasını aniden karsısında görünce dut yemiş bülbüle döndü.

Duygu beslemek deyiminin anlamı
Bir kimseye karşı bir şey hissetmek.
Örnek: &#;&#;. Duyduklarımdan ötürü babama karşı asla olumsuz bir duygu beslemiyorum.” (YGS)

Düğüm noktası deyiminin anlamı
* Bir meselenin en büyük sorun olan yeri ve meselenin çözülmesi için giderilmesi gereken problem.
* Bir meselenin sonuçlandırılması için çözülmesi, açıklığa kavuşturulması gereken en güç yanı.
* Sorunun en önemli noktası,asıl bakılması gereken yer,problemlerin çözülmesi için buraya bakılması gerekir anlamlarına gelmektedir.
Örnek: Biz işin daha düğüm noktasını tespit etmiş değiliz ki!

Düğün bayram etmek deyiminin anlamı
* Sevindirici bir olaydan sonra topluca sevinmek.
* Çok sevinç duymak, topluca neşeli bir duruma kavuşmak.
* Çok sevinmek anlamına seafoodplus.infoarın mutlu ve çok sevindikleri zamanlara denmektedir.
* Bir şeye topluca çok sevinmek, neşelenmek.
Örnek: Ağabeyim savaştan sağ salim dönünce ailece bayram ettik.
Örnek 2: Okulu bitirince ailesiyle birlikte düğün bayram etti.

Düğün bizim oyna kızım deyiminin anlamı
* Kendi işimizde en büyük emeği biz göstermeliyiz. anlamında kullanılır.
* Mutluluk bizim bu nedenle bunu herkesin bilmesi seafoodplus.info güzel ve mutlu
günümüzde kendimiz sevinmeliyiz bunu herkes görmeli.

Düğüne gider zurna beğenmez hamama gider kurna beğenmez anlamı
* Hiçbir şeyi beğenmeyen insanlar için Kullanılır.
* Hiçbir şeyden memnun kalmayan, her şeyde bir eksiklik bulan kişilerin bu tutumunu belirtmek için söylenir.
* Her şeyde bir kusur arar. En iyi işlerde bile kusur bulur.
Örnek: Ona hiçbir şeyi benimsetemezsin. Her şeyi eleştirir, düğüne gider zurna beğenmez, hamama gider kurna beğenmez.

Dümen suyunda gitmek deyiminin anlamı
* Birisine uymak, onun isteklerine ve onu memnun edecek şekilde hareket etmek.
* Birine bağımlı olmak, birinin tuttuğu yolu izlemek, hemen her şeyde ona uyarak onun istediğini yapmak.
* Birine bağımlı olmak, her şeyde ona uyarak davranmak.
Örnek: Başkasının dümen suyundan gidenler kişiliklerini bulamazlar.

Dünkü çocuk deyiminin anlamı
* Yaşı küçük ya da bir işe ya da yere yeni gelmiş toy kimse.
* Deneyimi az, toy acemi.
Örnek: Dünkü çocukların aklına ihtiyacım yok benim.

Dünya başına yıkılmak deyiminin anlamı
* Çok üzücü bir alayla karşılaşmak, umutlarını yitirmek.
* Dara düşmek, felâkete uğramak, umutlarını yitirmek, çok üzülüp acı çekmek.
* İnsanların ummadıkları,beklemedikleri yer ve zamanlarda aldıkları kötü haberlerin kendilerinde yarattığı kötü duygular.
* Bir şeye aşırı biçimde üzülmek, büyük bir yıkıma uğrayıp bütün umutlarını, mutluluğunu yitirmek.
Örnek: Trafik kazasında kocasını ve iki çocuğunu kaybeden kadının dünyası başına yıkılmıştı.
Örnek 2: Babasının kaza haberini duyunca dünya başına yıkıldı.

Dünya bir araya gelse deyiminin anlamı
* İmkânsız olaylar için &#;Kim ne derse desin” anlamında kullanılır.
* Bütün insanlar engel olmaya kalksa bile, asla, hiçbir zaman, kim ne derse desin&#; anlamında, yine bildiğini yapma durumu için kullanılır.
Örnek: Dünya bir araya gelse de ben o adamla barışmam.

Dünya gözüne zindan olmak deyiminin anlamı
* Kötü bir olay sebebiyle yaşamanın bir eziyet hâline gelmesi, hayattan zevk alamamak.
* Büyük bir ümitsizlik, karamsarlık içinde olmak.
* Dara düşmek, felâkete uğramak, umutlarını yitirmek, çok üzülüp acı çekmek.
* Umutları tükenen bir insanın hayattan alacağı herhangi bir zevkin kalmadığını ve bu yüzden dünyanın ona küçük, dört duvar gibi göründüğünü belirtmek için kullanılır.
Örnek: Bu olaydan sonra büyük bir karamsarlığa ve umutsuzluğa kapıldı, dünyası zindan oldu.

Dünya yıkılsa umurunda değil deyiminin anlamı
* Hiçbir şevi umursamamak, aşın şekilde sorumsuz, ol mak anlamında kullanılan bir söz.
* Sorumluluk duygusu yok. Tasasız.
* Hiçbir şeyle ilgilenmemek, umursuz olmak, sorumluluk duymamak.
* Dünyada olup bitenler karşısında sorumsuz ve ilgisiz olmak. Dünyadan bi haber olmak, sorumsuz, ilgisiz kalan kişi.
Örnek: Hiçbir şeyle ilgilenmeyen, sorumluluk duygusundan yoksun, dünya yıkılsa umurunda olmayan bir kişiydi.
Örnek 2: Sakın `dünya yıkılsa umurumda değil` deme bana.

Dünyadan haberi olmamak deyiminin anlamı
* Çevresinde olan biten şeylerden habersiz olmak.
* Çevresinden, çağından ve çağının getirdiklerinden, zamanında yaşanan hayattan haberli olmamak.
* Her şeye ilgisiz alakasız olmak,yaşanan gelişmelerden olaylardan bi haber olmak,umurunda olmamak ve sadece kendi küçük dünyasında yaşaması.
Örnek: Sen dünyadan haberi olmayan bir adamsın, ne anlarsın bu işten, lütfen karışma!

Dünyalar onun olmak deyiminin anlamı
* Çok mutlu olmak.
* Oldukça çok sevinmek.
* Bir insanın hoşuna giden bir olay gerçekleştiğinde içi içine sığmaz o anki olayı dünyadaki hiç bir şeye değişmeyecek mutlulukta olduğunu açıklayan bir deyim.
Örnek: Babası istediği oyuncağı getirince dünyalar onun oldu sanki.

Dünyanın kaç bucak olduğu anlamak deyiminin anlamı
* Hayatta insanın başına neler gelebileceğini anlamak, dünyada ne güçlükler olduğunu öğrenmek.
* Dünyada insanın başına neler gelebileceğini öğrenmek, zorluklarla karşılaşmak, tecrübe kazanmak.
* Yaşamın sıkıntılarını, dalaverelerini, yaşadığı sürece kişinin başına neler geleceğini anlamak.
Örnek: Elbet sen de bir gün dünyanın kaç bucak olduğunu anlayacaksın.
Örnek 2: Dünyayı toz pempe sanıyorsun ama sen de bir gün dünyanın kaç bucak olduğu göreceksin.

Dünyanın öbür ucu deyiminin anlamı
* Çok uzak yer anlamında kullanılır.
* Dünyanın öbür ucu deyimi ile mesafenin büyük olduğunu, gidilecek veya gösterilen yerin çok uzak olduğu anlatılmak istenir.
Örnek: Ayşe de dünyanın öbür ucunda oturuyor.
Örnek 2: Dünyanın öbür ucuna gitsen yine de seni bulurum.

Düş kırıklığına uğramak deyiminin anlamı
* Beklediği sonucu alamamak, büyük bir karamsarlık ve üzüntü içine düşmek.
* Bir insanın olacağına umut ettiği bir şeyin sonucunu alamaması. Bir insandan veya bir işten beklentisinin karşılanmaması sonucu durumu anlatmak için kullanılan bir deyimdir.
Örnek: &#;&#; Tamamen romantik bir yapıya sahip olan kahramanını, yalnız aşkın karşısında değil, çeşitli olaylar karşısında da dener; bunların hepsinden yenik, düş kırıklıklarına uğratarak çıkarır.
Örnek 2: “Uğradığı düş kırıklığı adımlarına yansıyan sünepe bir adam.” (A. Ümit)

Düşman çatlatmak deyiminin anlamı
* Kendisini sevmeyenleri kıskandıracak, kızdıracak iyi bir duruma gelmek.
* Nisbet yapmak, iyi durum ve başarılarıyla düşmanı kızdırmak ve kıskandırmak.
* Büyük bir başarı veya çok güzel davranışlar sergileyerek etrafındakileri kıskandırmak. Kendisi ile yarışma durumunda olanları üzmek.
* Düşman çatlatmak deyimi, insanların hoşuna gidecek bir şeyi yaparken göze batırarak yapması o kişinin iyiliğini istemeyen kişileri kıskandırmaya çalışması demektir.
Örnek: Düşman çatlatmakta da üstüne yok senin!
Örnek 2: O üniversiteye girdi düşmanları çatlattı.

Düşman kesilmek deyiminin anlamı
* Düşman olmak, düşman gibi görmek.
* Düşman olmak, düşman gibi görünüp tavır almak.
* Yaşanan bir sorundan dolayı sinirini gösterecek hal ve hareketlerde bulunmak. Kendini düşman gibi göstererek sinirlendiği kişilere karşı tavır takınmaya başlamak.
Örnek: Yalnız benim değil, bütün ailenin düşmanı kesilmişti.

Düşünüp taşınmak deyiminin anlamı
* Ayrıntılı ve derin şekilde düşünmek.
* Bir meseleyi enine boyuna tartmak, konuyu bütün yönleriyle incelemek, iyice düşünüp ona göre davranmak.
* Ele aldığı konuyu bütün yönleri ile incelemek.
* Bir mevzuyu enine boyuna her yönüyle tartmak, meseleyi tüm yönleriyle incelemek, üstünde iyice düşünüp ona göre karar vermek ve ona göre adım atmak.
Örnek: Acele etme, düşünüp taşın öyle karar ver.
Örnek 2: Hocam gel evlere dağılalım, bu meseleyi sakin kafayla düşünüp taşınalım ve olur yolunu bulalım.

Düşüp kalkmak deyiminin anlamı
* Birisiyle beraber gezip dolaşmak, yakın arkadaşlık etmek.
* Bir yerde amaçsızca ve sabit bir yerde yaşamayarak dolaşmak.
* Yasa ve gelenek dışı kadın ve erkekle birlikte yaşamak veya sık sık bir araya gelmek.
Örnek: Seni bu hâle getirenler düşüp kalktığın arkadaşlarındır. Hâlâ anlamadın mı?

Düze çıkmak deyiminin anlamı
* Sıkıntılı bir durumdan kurtularak, normal bir konuma gelmek.
* İnsanların maddi parasal sıkıntılarından kurtulmaları artık maddi borçları kalmaması anlamlarına gelen bir deyimdir.

Diş kirası deyiminin anlamı
* Eski zamanda zenginlerin iftara çağırdıkları verdikleri para ya da hediye.
* Eskiden sarayda ya da konaklarda zenginlerin iftara çağırdıkları yoksullara verdikleri armağan veya para.
* Harcadığı emek dışında bir kimsenin fazladan sağladığı çıkar.

Dişe dokunmak deyiminin anlamı
* İşe yarar miktarda.
* Hatırı sayılır, işe yarar, belirtilmeye değer, önemli. Bazen yapılan işin karşılığını almak isteriz, bu aldığımız karşılığın elde avuçta bir şey bırakması gerekir. Bize kalanın ve bu getirilerin bize yetecek veya kafi gelecek derecede olmasıdır.
Örnek: Eskicide dişe dokunur bir şey bulamadık.
Örnek 2: O yazarın dişe dokunur tek bir eseri yok.

Dişinden tırnağından arttırmak deyiminin anlamı
* Tasarruf ederek, harcamalarını büyük ölçüde kısarak zorlukla biriktirmek.
* Yiyeceğinden, içeceğinden vb. ihtiyaçlarından keserek zorla biriktirmek.
* Yiyeceğinden, ihtiyaçlarından keserek para biriktirmek, güçlükle tasarruf etmek.
Örnek: Seni, dişimden tırnağımdan artırdığım parayla okuttum!

Dişine göre deyiminin anlamı
* Kişinin kolaylıkla yapabileceği iş.
* Kişinin gücünün yettiği kimse.
* Yapabileceği, gücünün yeteceği, becerebileceği, uygun bir durumda.
Örnek: Tam da dişime göre, onu yenebilirim.

Dişini sıkmak deyimi nedir
* Darlığa, sıkıntıya sabretmek.
* Dayanmak, katlanmak.
* Darlığa, sıkıntıya dayanmak; her türlü zorluğa katlanmak.
* Sabır ve tahammül göstermek, güçlüklere katlanmak.
Örnek: Biraz daha dişini sıkmalısın, inşallah yakında rahata kavuşacağız.
Örnek 2: Biraz dişinizi sıkın, bu aydan sonra rahata kavuşacağız.

Dişini tırnağına takmak deyiminin anlamı nedir
* Çok büyük sıkıntılar karşısında çaba harcamak, gücünü sınırına kadar zorlamak.
* Çok büyük zorluklara, sıkıntılara, darlıklara katlanarak bütün gücünü kullanıp çalışmak.
* Çok büyük güçlüklere, sıkıntılara katlanmak; bütün gücünü kullanmak.
Örnek: Biz bu evi dişimizi tırnağımıza takarak yaptık, yıkmalarına izin vermeyeceğim!

Dişinin kovuğuna bile yetmemek deyiminin anlamı
* Az gelmek, yetmemek, çok az bir yiyecek.
* Açlığını bastıracak kadar bir yiyecek olmadığı düşüncesi.
Örnek: Açlıktan kırılıyorduk, önümüzdeki yiyecekler dişimizin kovuğuna bile gitmeyecek kadardı.
Örnek 2: Bu yemekler benim dişimin kovuğuna bile yetmez.

Diz boyu deyimi nedir
* Çok fazla.
* Dize kadar (yükseklik veya alçaklık için).
Örnek: Çukuru diz boyu kazmışlardı.

Diz çökmek deyiminin anlamı
* Dizlerini yere koyup oturmak.
* Pes etmek, yenilgiyi kabul etmek, teslim olmak.
* Genellikle boyun eğmek, insanların belli güçler karşısında mağlubiyeti kabul etmesi, onların gücünü kabul etmesi.
Örnek: Düşman askerleri önümüzde diz çökmüşlerdi.

Dize gelmek deyiminin anlamı
* Karşıdakinin üstünlüğünü kabul ederek, isteklerini kabul etmeye hazır olmak, boyun eğmek.
* Teslim olmak, boyun eğmek, yenilmek, güçlünün buyruğunu kabullenmek.
Örnek: Rakibini iki dakikada dize getirdi.
Örnek 2: Bizim kitabımızda dize gelmek yoktur!

Dizginleri ele almak deyiminin anlamı
* Kontrolü ele almak.
* Yönetimi ele geçirmek, işi kendisi yönetmeye başlamak. İdareyi kendisi üstlenmek.
Örnek: Dizginleri ele almazsak fabrika kargaşa içinde boğulup kalacak, üretim yapılamayacak.

Dizini dövmek deyiminin anlamı
* Çok pişman olmak.
* İnsanların pişman olacakları şeyleri yapması,üzülmesi acı çekmesi,pişman olması, Önceden tedbir almamak ve bundan dolayı pişman olacağı şeyleri yapması.
Örnek: Çocuklarını küçük yaşta eğitmezsen sonradan dizini döversin.

Dizlerine kapanmak deyiminin anlamı
* Yardım istemek, yalvarmak.
* Yalvarmak, kendini küçük düşürecek kadar çok yalvarmak, başını dizlerinin üzerine koymak.
Örnek: Göreceksin, günün birinde dizlerine kapanacak babasının.
Örnek 2: Seni kalbinden çıkarmış, artık dizlerine kapansan bile sana dönmez.

Dizlerinin bağı çözülmek deyiminin anlamı
* Ayakta duramayacak hâle gelmek, yere yığılmak.
Korkudan, heyecandan, yorgunluktan ayakta duramayacak hâle gelmek.
* İnsanların çeşitli nedenlerden dolayı yürüyemez hale gelmesi dermanı kesilmesi demektir.
Örnek: Yokuşu çıktım ama dizlerimin de bağı çözüldü.

Dobra dobra söylemek deyiminin anlamı
* Sözünü sakınmamak, korkmadan konuşmak.
* Hiçbir şeyden çekinmeden, sözü eğip bükmeden, dosdoğru, açık açık konuşmak.
* Kişi aklından geçenleri olduğu gibi karşısındaki kişiye söylemesi. Cesaretli bir şekilde sözlerini söylemekten çekinmemesi, korkmadan ifade etmesidir.
* Bir olayı; hiç kimseden çekinden, bütün gerçekleri ve detayları ile, sözü yokuşa sürmeden, doğru şekilde konuşmak.
Örnek: Dobra dobra konuşan insanları severim.
Örnek 2: Bu kadar dobra dobra söylemek zorunda mısın.

Doğmamış çocuğa don biçmek deyiminin anlamı
* Daha gerçekleşmemiş bir olay üzerinden planlar yapmak. Gerçekleşmesi beklenen bir durum kesinlik kazanmadan olmuş farz ederek hazırlıklara girişmek.
* Henüz ele geçmemiş bir şey, gerçekleşmesi kesin olarak bilinmeyen bir durum için hazırlık yapmak.
* Henüz gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan bir şey için önceden hazırlık yapmak.

Dokuz doğurmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi heyecanla ve sabırsızlıkla beklemek.
* Bir işi güçlükle ve sıkıntı içinde sonuca ulaştırmak.
* Merakla, heyecanla, sabırsızlıkla, sıkıntı çekerek beklemek.
* Bir kimseyi, bir olayın sonucunun gelmesini dört gözle beklemek, sabırsızlıkla gelişmelerin neticelenmesini bekleyerek fazlasıyla heyecanlanmak.
Örnek: İşe geç kalmıştı, yeni araba gelinceye kadar dokuz doğurdu.

Dokuz köyden kovulmuş anlamı
* Geçimsizliği ve başka davranışları yüzünden bir çok yerden atılmış olmak.
* Davranışları ya da düşünceleri nedeniyle gittiği her yerde uyumsuzluk yaşayıp uzaklaştırılmak.
* Geçimsizliği, hatalı davranışları yüzünden birçok yerden atılmış kimse.

Dokuz yorgan eskitmek deyiminin anlamı
Çok uzun ömürlü olmak. Bir insanın ömrünün uzun olduğunu belirten bir deyimdir. Uzun yaşan, yaşı bir hayli ilerlemiş olan kişiler için kullanılır.
Örnek: Dokuz yorgan eskitmesini neye borçlu bir türlü söylemiyor.

Doyurucu olmak deyiminin anlamı
Tatmin olmak.
Örnek: &#;&#; Başkalarının &#;Dil bir iletişim aracıdır? biçiminde yapacağı basit tanımlama, onun için hiç de yeterli, doyurucu olmayacaktır&#;”

Dört ayaküstüne düşmek deyiminin anlamı
* Kötü bir olaydan hiçbir hasar almadan kurtulmak.
* İşi rast gitmek.
* Tehlikeli bir durumdan hiç zarar görmeden kurtulmak.
* Zor, tehlikeli bir durumdan kolayca hiç zarar görmeden kurtulmak, iyi bir fırsat elde etmek. Her zaman ve her ortamda hep kazançlı çıkmak.
Örnek: Nasıl oluyor da, bu adam hep dört ayak üstüne düşüyor?

Dört dönmek deyiminin anlamı
* Heyecan ve telaşla çare aramak.
* Bir işi yapmak için telaşla koşuşturmak.
* Bir işi yapmak için korku, heyecan, telâş, şaşkınlık içinde sağa sola koşmak, çare aramak.
* Telaşla çare aramak.
* Bir iş yapmak için telaşla sağa sola koşmak.
Örnek: Kadıncağız haberi alır almaz odanın içinde dört dönmeye başladı.

Dört elle sarılmak deyiminin anlamı
* Bir işte tüm gücünü vererek çalışmak.
* Yapacağı işe büyük bir önem verip özen göstererek girişmek.
* Bir işe canla başla sarılıp işine sahip çıkmak.
* Bir işe yada birine sahip çıkmak ve elinden geldiği kadar ona göz kulak olmak sahiplenmek anlamlarına gelmektedir.
Örnek: Başarılı olmak mı istiyorsun, dört elle sarıl işine!
Örnek 2: Ali işine dört elle sarıldı.
Örnek 3: Bu işe dört elle sarılırsan durumunuzu biraz olsun düzeltirsiniz.

Dört gözle bakmak deyiminin anlamı
Dört gözle bakmak gözlerini açmak ve daha dikkatli olmak anlamlarına seafoodplus.info dört gözle bakmak demek bir şeyi çok özlenen kimsenin yolunu gözlemek anlamına da gelmektedir.

Dört gözle beklemek deyiminin anlamı
* Büyük bir ümitle beklemek, yolunu gözlemek.
* Özleyerek, çok isteyerek, büyük bir sabırsızlıkla beklemek.
* Çok isteyerek ya da özleyerek beklemek.
* Büyük bir sabırsızlıkla, istekle beklemek. Çok istemek, isteyerek beklemek.
Örnek: Annemin yolunu dört gözle beklemeye başladım.

Dudağını bükmek deyiminin anlamı
* Umursamamak, beğenmemek, küçümsemek, aldırmamak, önem vermemek, Ağlamaklı olmak.
* Teklif edilen bir şeyi beğenmediğini, az görerek küçümsediğini belirten deyim. Durumdan memnun olmayan kişinin isteksizliğini anlatmak için kullanılan bir deyimdir.
Örnek: Yeni alınan elbiseye şöyle bir dudak büküp geçti.
Örnek 2: Sanat galerisini gezerken dudak büktü.

Dudak ısırmak deyiminin anlamı nedir
* Hayret etmek, şaşırmak.
* Bir olay, bir durum karşısında pek fazla şaşırmak.
* Sürpriz bir gelişme ardından yapılan bir hareket. Şaşkınlık geçirten, hayrete erdiren bir mevzu söz konusu olduğunda kişinin durumunu açıklayan bir deyim.
Örnek: Beni karşısında görünce dudağını ısıracak eminim.

Deve kini deyiminin anlamı
* Bitmeyen, zamanla azalmayan büyük kin.
* Bitmeyen, geçmeyen, unutulmayan büyük kin.
* Unutulmayan, hiçbir zaman eskimeyen, hep taze tutulan kin, nefret.
Örnek: Tam anlamıyla bir deve kini besliyordu komşusuna karşı.

Dert yanmak deyiminin anlamı
* Derdini sızlanarak anlatmak.
* Derdi, sıkıntısı olan bir insanın bir başka insana sızlanarak, acısını ağlayarak, sözlerine duygusallık katarak anlatması ve karşısındaki insanın kendini anlamasını sağlamaya çalışmasıdır.
* Dert ve sıkıntılarını sızlanarak anlatmak.
Örnek: Annem her gün arkadaşlarıyla buluşunca onlara dert yanar, benden şikayet ederim.
Örnek 2: Müşteriler ay başında borç ödeyeceklerine Tevfik&#;e dert yanıyorlar. (H. E. Adıvar)
Örnek 3: Bana dert yanacağına adam gibi bir iş bul da çalış.

Devekuşu yüke gelince kuşum uçmaya gelince deveyim der
Birçok özelliği bulunan fakat bir iş yapmaya gelince mazeretler öne sürüp yapmamak, terslik çıkarmak.

Devede kulak deyiminin anlamı
* Büyük bir şeyin ya da olayın yanındaki önemsiz küçük şey ya da olay.
* Yetersiz, çok küçük veya az olmak.
* Çok önemsiz. Bir büyüğün en ufak parçası. Karşılaştırılan şeye göre çok önemsiz.
* Kıyaslanan şeyler arasındaki orantısızlığı belli etmek için kullanılır. Bütüne göre çok ufak bir parça.
Örnek: Onun yaptığı iş devede kulak kalır.


DEYİM NEDİR?

Deyim, dil biliminde, kavramları, durumları hoşa giden bir anlatımla ya da özel bir yapı ya da söz dizimi içinde belirten ve çoğunlukla gerçek anlamlarından ayrı anlamlara gelen sözcüklerden oluşan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da cümledir. İki veya daha çok sözcükten kurulu bir çeşit dil ifadesi olan deyimler, duygu ve düşünceleri dikkati çekecek biçimde anlatan ad, önad, belirteç, yalın ve birleşik eylem görünüşlü dilsel yapılardır. Ya tam bir tümcedirler ya da bir söz öbeğidirler.

Diğer bir deyişle Deyim; Genellikle gerçek anlamından uzaklaşmış birden çok sözcükten oluşan, bir kavramı ya da durumu karşılayan kalıplaşmış sözcük gruplarına “deyim” denir.

DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ

1. Deyimler kalıplaşmış sözlerdir, kelimelerin yerleri değiştirilemez ve aynı anlama bile gelse yerine başka bir sözcük getirilemez. Farklı bir sözcük getirilir veya sözcüklerin yeri değiştirilirse, ifade etmeye çalışılan düşünce anlamlı ve cümle akşına uygun olsa bile kullanılan söz grubu deyim sayılmaz.

“Başını taştan taşa vurmak” deyimi “kafasını taştan taşa vurmak” biçiminde söylenemez.

“Tut kelin perçeminden” deyimi” kelin perçeminden tut” biçiminde kullanılamaz.

2. Deyimler en az iki sözcükten oluşan söz gruplarıdır. Bir sözcük tek başına deyim oluşturamaz.

&#; Ağzını aramak
&#; Bozuntuya vermemek
&#; Fikir yürütmek
&#; Ekmeğini taştan çıkarmak
&#; Elinden geleni ardına koymamak

3. Deyimler farklı farklı söz grupları biçiminde meydana gelmişlerdir. Deyimleri oluşum şekillerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabiliriz.

İsim Tamlaması Biçiminde Olanlar
Ateş pahası, ekmek kapısı, balık istifi, eşek şakası, anasının gözü vb.

Sıfat Tamlaması Biçiminde Olanlar
Kara cahil, deli fişek, yarım ağız, püsküllü bela vb.

Kurallı Bileşik Sıfat Biçiminde Olanlar
Çenesi düşük, içten pazarlıklı, eli açık, maymun iştahlı, gözü kara vb.

Mastar Grubu Biçiminde Olanlar
Acemilik çekmek, ciğeri beş para etmemek,  suratı bir karış asılmak, iki ayağını bir pabuca sokmak, etekleri zil çalmak, göz dikmek, aldırış etmemek vb.

Cümle Biçiminde Olanlar
Adet yerini bulsun. Dostlar alışverişte görsün. Delik büyük yama küçük. Fol yok yumurta yok. Ayıkla pirincin taşını vb.

(Eksiltili cümle, ikileme vb biçiminde olan deyimler de vardır.)

4. Ne kadar fazla sözcükten oluşursa oluşsun deyimler tek bir kavramı ya da durumu karşılar. Deyimleri atasözlerinden ayıran en önemli özellik de budur. Atasözlerinin arka planında öğüt verme, ders çıkarma gibi unsurlar varken deyimler yalnızca bir durumu bir kavramı belirten anlatım kalıplarıdır.

Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek: Hayalcilik
Üstüne tuz biber ekmek: Kusuru artıracak harekette bulunmak
Suya götürüp susuz getirmek: Herhangi bir işte diğerini alt etmek
Atı alan Üsküdar&#;ı geçti: Fırsatı kaçırmak
Havanda su dövmek: Boşuna uğraşmak
Deveye sormuşlar: Neden boynun eğri? “Nerem doğru ki” demiş: İşin her tarafının bozuk olması durumu

5. Deyimlerin büyük çoğunluğu mecaz anlamlıdır, yani deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam farklıdır.

Küplere binmek: Sinirlenmek (Küpün üzerine oturmak anlamında değildir.)
Derdini dökmek: Çekilen sıkıntıların bir bir anlatılması.
Ayağının tozuyla: Gelir gelmez
Burun kıvırmak: Beğenmemek
Sinekten yağ çıkarmak: Olamayacak yerden çıkar sağlamaya çalışmak
Ağzı açık ayran delisi: Aptal aptal bakan avanak

6. Sayıları az da olsa gerçek anlamlı deyimler de vardır. Deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam aynıdır.
Çoğu gitti azı kaldı: Yapılmakta olan işin en önemli, en zor bölümü bitti.
İyi gün dostu olmak: Sadece iyi günlerde görünmek.
Kimi kimsesi olmamak: Yakını, eşi, dostu bulunmamak.
Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay olan aynı zamanda kıymetli olan şey

Daldan dala konmak Deyiminin Anlamı

Bu yazımızda sizlere Daldan dala konmak deyiminin anlamını açıklıyor ve örnek cümle içinde kullanımını gösteriyoruz.

➡Anlamı ve Cümleiçinde kullanımı ise şu şekilde;

➡Daldan dala konmakdeyiminin anlamı:Çok sık, düşünce ya da konu değiştirmek.
Dalına basmak: Hiç hoşlanmadığı şeyleri yaparak birisini öfkelendirmek.

➡Daldan dala konmakdeyiminin örnek cümle içinde kullanımları:

»Daldan dala konmayı bırak da bir işe sarıl artık.

»Dalıma basıp da beni çileden çıkarma lütfen!

➡Deyim Nedir :Duygu, düşünce ve durumları birkaç kelimeyle ifade eden kalıplaşmış özlü sözlere deyim denir

Deyimler, hem yazılarımıza hem de konuşmalarımıza derinlik katar

DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ

»En az iki sözcükten oluşur.

»Deyimler ilk anlamının dışında kullanılır.

»Kalıplaşmış sözlerdir. Herhangi bir değişikliğe uğramazlar.

»Kısa ve özlü sözlerdir.

»Genellikle mecaz anlam taşırlar

»Bir durumu yada olayı az sözle etkili bir biçimde belirtir.

»Atalarımızdan kalma sözlerdir.

Tüm Deyimlerin Anlamı ve Cümle İçinde Kullanımları İçin Tıklayınız

Bu Deyimle İlgili Yorumlarınızı ve Cümlelerinizi Aşağıdan Hemen Yazabilirsiniz.

Daldan dala konmak ne demek Nedir, ne demek, anlamı,manası,cümle içinde kullanımı, türkçe, sözlük, hakkında detaylı bilgi,deyimin anlamı,deyimin açıklaması,deyimin manası, eş anlamlısı, türkçe sözlük,Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğü, tdk en güncel deyimler

Daldan dala konmak deyimi nedir, Daldan dala konmak deyiminin anlamı, Daldan dala konmak deyiminin manası, Daldan dala konmak deyiminin örnekli ve açıklamalı anlamı

ANLAMINI ÖĞRENMEK İSTEDİĞİNİZ DEYİMİNİN İLK HARFİNİ AŞAĞIDAKİ LİSTEDEN SEÇİNİZ!
A · B · C · Ç ·D· E · F · G · H · I · İ · J · K · L · M · N · O · Ö · P · R · S · Ş · T · U · Ü · V · Y · Z

D Harfi ile Başlayan Deyimler

Dağ devirmek: Çok zor görünen işleri başarmak. &#;İşi ondan iyi kimse yapamaz, ne dağlar devirdiğini bilsen şaşarsın.&#;

Dağ doğura doğura fare doğurdu: Önemli gibi görünen şeylerden önemsiz bir sonuç çıkması durumunda söylenir.

Dağa çıkmak: Eşkıya olmak.

Dağa kaldırmak:  Herhangi bir sebepten ötürü birini zorla dağa veya ıssız bir yere götürüp orada alıkoymak. &#;Eşkıyalar, karakol komutanının oğlunu dağa kaldırmışlar; ne istedikleri henüz belli değil.&#;

Dağarcığına atmak: Yeni bilgilerini, eski bilgilerine katmak; yeni bilgileri zihnine yerleştirmek.&#;Öğrendiği her yeni bilgiyi dağarcığına atmayı ihmal etmedi.&#;

Dağdan gelip bağdakini kovmak: Daha sonradan geldiği bir yere ya da karıştığı bir işte eskiden beri bulunan bir kişinin yerini almaya çalışmak.&#;Şu densize bak hele, dağdan gelip bağdakini kovuyor!&#;

Dağlara düşmek: Sıkıntı, üzüntü sebebiyle insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaşar olmak.&#;Annesinin ölümünden sonra dağlara düştü.&#;

Dal budak salmak: 1. Karmaşık biçimde yayılıp genişlemek. 2. Soy ya da dostluk yönünden genişleyip yayılmak.&#;Bu mesele daha fazla dal budak salmadan hemen halledilmeli.&#;

Dalavere çevirmek: Yalan, dolan ve hile ile kötü bir iş yapmak; düzen kurarak gizlice başkasını aldatmak.&#;Yine bir dalavere çevirmesin bu adam!&#;

Daldan dala konmak: Çok sık, düşünce ya da konu değiştirmek.&#;Daldan dala konmayı bırak da bir işe sarıl artık.&#;

Dalına basmak: Hiç hoşlanmadığı şeyleri yaparak birisini öfkelendirmek.&#;Dalıma basıp da beni çileden çıkarma lütfen!&#;

Dallanıp budaklanmak: Genişleyip yayılmak, gittikçe büyüyerek karışık bir durum almak.&#;İşi dallandırıp budaklandırmada üstüne yok hani!&#;

Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı: Yersiz ve saçma söz için söylenir.

Damdan düşer gibi: Aniden, yersiz olarak (söz söylemek).&#;Damdan düşer gibi söz söyleyince ortalık birbirine girdi.&#;

Damgasını vurmak: Biri hakkında kötü bir yargıya varmak.&#;Allah&#;tan korkmazsan ona hırsızlık damgasını vur da rezil olsun.&#;

Damokles&#;in kılıcı: Kişiyi korku ve baskı altında tutan büyük ceza tehdidi.&#;Damokles&#;in kılıcı gibi başımda dikilip durma öyle!&#;

Dananın kuyruğu kopmak: Olay patlak vermek, beklenen ve korkulan sonucun gerçekleşmesi.&#;Dananın kuyruğu bu gece kopacak, inşallah hayır demezler.&#;

Danışıklı dövüş: Şike; önceden aralarında bir anlaşma olduğu hâlde, sanki böyle bir anlaşma yokmuş gibi davranarak başkalarını aldatmak.&#;Danışıklı dövüş insanların mertlik anlayışını tamamen öldürdü.&#;

Dara düşmek: 1. Paraca sıkıntıya uğramak. 2. Sıkıntılı, tehlikeli bir durumla karşılaşmak.&#;İyice dara düştük, geçinmekte güçlük çekiyoruz.&#;

Dara getirmek: Aceleye getirmek, gerektiği gibi zaman ayıramamak.&#;Biraz erken kalkalım da dara getirmeden yapalım işi, güzel olsun.&#;

Dar boğaz: Sıkıntılar ve güçlükler içinde geçirilen, geçici kabul edilip sonunda ferahlık umulan durum.&#;Evelallah bu dar boğazı da aşacağız.&#;

Darda kalmak: 1. Zor duruma düşmek. 2. Paraca sıkıntı çekmek.&#;Öğretmeninin karşısında darda kalmak istemeyen Ahmet, ödevini yapmayı hiç ihmal etmezdi.&#;

Dar gelirli: Geçim sıkıntısı çeken, kazancı normal olarak geçimini sağlamaya yetmeyen.&#;Dar gelirli ailelerin çocuklarının çoğu okulu yarıda bırakmak zorunda kalıyorlar.&#;

Darısı (dostlar) başına: &#;Kavuştuğum başarı ve mutluluğa tüm dostlarımın da kavuşmasını isterim&#; anlamında kullanılır.

Dar kafalı: Anlayışı, kavrayışı az; yeniliklere açık olmayan.&#;Dar kafalı insanlarla anlaşmak oldukça zordur.&#;

Davul çalmak: Bir şeyi herkesin duyabileceği biçimde ortalığa yaymak.&#;Davul çalıp bizi elâleme rezil etti.&#;

Defe (tefe) koymak: Dedikodusunu yapmak, kınayan bir dille başkalarına anlatmak, alaya almak.&#;Sakın söyleme, yoksa bizi defe koyarlar.&#;

Defterden silmek: İlişkisini kesmek, yok saymak, adını anmaz olmak, unutmak.&#;Ali&#;yi defterden iyice sildim.&#;

Defteri dürülmek: 1. İşine son verilerek bir yerden uzaklaştırılmak. 2. Ölmek ya da öldürülmek.&#;Onun da defterini dürecekler yakında.&#;

Defteri kapamak: İlgiyi kesmek, uğraşmaz olmak, söz konusu işi yapmaz olmak. &#;O defteri kapadık biz, artık soru sormayın.&#;

Deli divane olmak: Bir şeyi, bir kimseyi aşırı derecede sevmek, ona tutkun olmak.&#;Delikanlı o kız için deli divane oluyordu.&#;

Deli fişek: Atak, delişmen, delice işler yapan, şımarık.&#;Bırak artık şu deli fişek adamla arkadaşlık etmeyi.&#;

Deliksiz uyku: Hiç uyanmadan, çok rahat, uzun süre uyunulan uyku.&#;Bu gece deliksiz bir uyku çekip yorgunluğumu atmak istiyorum.&#;

Dem tutmak: Bir çalgıya, bir başka çalgı veya sesle eşlik etmek.

Demir atmak: 1. Çapasını denize atmak. 2. Bir yerde uzun süre kalmak.&#;Gemiler fırtına başlayınca koya girip demir attılar.&#;

 

Denizden çıkmış balığa dönmek: Yeni bir işe, ortama, duruma alışmakta zorluk çekmek.&#;Eski işinden ayrılıp, yeni işine başlayınca denizden çıkmış balığa dönmüştü.&#;

Derdine düşmek: Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak.&#;Sana ne ki o işin derdine düştün?&#;

Dert ortağı: 1. Aynı derdin, sıkıntının içinde bulunanlardan her biri. 2. Bir kimsenin derdini paylaştığı, anlattığı yakın dostu.&#;Onlar yıllar yılı birbirlerinin dert ortağı olarak yaşamışlardı.&#;

Destan olmak: Yaptığı (kötü) bir işten dolayı şöhreti yayılmak.&#;Karısına bağırdı diye annesini kapıya attı, bütün civar köylere destan oldu.&#;

Devede kulak: Bütüne göre çok ufak bir parça.&#;Onun yaptığı iş devede kulak kalır.&#;

Deveye hendek atlatmak: Birisine yapılması çok zor, hemen hemen yapamayacağı bir işi yaptırmaya çalışmak.&#;Senin yaptığın deveye hendek atlatmak, bırak şu garibin yakasını.&#;

Devlet kuşu: Umulmadık, iyi talih; zenginlik, mutluluk getiren talih.

Dışı eli (seni) yakar, içi beni: &#;Dıştan görünüşü, herkesi imrendirecek kadar güzel ama içyüzü elverişsiz, kötü, sahibini üzücü&#; anlamında kullanılır.&#;Ah bir bilseler işin iç yüzünü, dışı eli yakar, içi beni.&#;

Diken üstünde oturmak: Bir yerde tedirginlik duymak, her an kalkmak durumunu belirtir olmak, huzursuz olmak. &#;İnan, diken üstünde oturuyorum şurada.&#;

Dikine gitmek: İnatçılık etmek, bildiğini yapmaya çalışmak, kimsenin uyarısına kulak asmamak.&#;Biraz daha dikine giderse başına büyük bir bela gelecek bu çocuğun.&#;

Dikiş tutturamamak: Bir yerde, bir işte bir sebepten ötürü başarı sağlayamayıp uzun süre kalmamak.&#;Bir şeyde dikiş tutturamadı, şimdi boşta gezip duruyor.&#;

Dikiz etmek: Bir yeri, olayı, birinin hareketlerini gizlice ve gözünü ayırmadan dikkatlice izlemek.

Dil dökmek: Kandırmak, inandırmak ya da yararlanmak için tatlı sözler söylemek.&#;Peşine düşen çocuğu ne kadar dil döktüyse de evde kalmaya razı edemedi.&#;

Dil uzatmak: Bir kimse veya bir şey için kötü söz söylemek.&#;Ben öğretmenime dil uzattıracak adam değilim.&#;

Dil yarası: Acı, ağır ve kötü sözün gönülde bıraktığı kırgınlık.&#;Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez demişler.&#;

Dilden dile dolaşmak: Her yerde, pek çok kimse tarafından bahis konusu olmak.&#;Atasözleri dilden dile dolaşarak günümüze kadar geldi.&#;

Dile (dillere) düşmek: Hakkında dedikodu yapılmak.&#;Allah kimseyi dile düşürmesin, kadıncağız sokağa çıkamaz oldu.&#;

Dile gelmek: 1. Konuşma yeteneği yokken konuşmak, dillenmek. 2. Dile düşmek.&#;Dile geldi dağlar, avuttu onu!&#;

Dile getirmek: 1. Bir meseleyi belirtmek, ortaya atmak, anlatmak, açıklamak. 2. Birini konuşturmak.&#;Hiç umulmadık bir anda konuyu dile getirdi, hepimizin anlamasını sağladı.&#;

Dile kolay: Söylenmesi kolay ama yapılması ortaya konması ya da katlanılması çok güç.&#;Evet, dile kolay, haydi yap da görelim.&#;

Dili açılmak: Herhangi bir sebepten dolayı konuşamayan kimse, birden konuşmaya başlamış olmak.&#;Dili açıldı çok şükür!&#;

Dili dolaşmak: Heyecan, korku ya da bir hastalık sebebiyle söyleyeceğini şaşırmak, karıştırmak, açık olarak ifade edememek.&#;Babasını aniden karşısında görünce dili dolaştı, kekelemeye başladı.&#;

Dili dönmemek: 1. Bir sözü doğru ve düzgün söylemeyi becerememek, yanlışsız konuşamamak. 2. Amacını iyi anlatamamak.&#;İnşallah dilim dönmeden meseleyi anlatır da kurtulurum ondan.&#;

Dili olsa da söylese: &#;Cansız nesneler, hayvanlar konuşabilseler, bazı olaylara tanıklık edebilseler ne iyi olurdu&#; anlamında kullanılır.

Dili tutulmak: Herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyemez duruma gelmek.&#;Sevinçten dili tutuldu bizim kızın.&#;

Dili uzun: İncitici, kırıcı sözler söyleyen, saygısız kimse.&#;O uzun dilini bana kestirmeden çek içeri!&#;

Dili varmamak: Bir sözü söylemeye gönlü razı olmamak.&#;Sana git demeye dilim varır mı sanıyorsun?&#;

Dilinden kurtulamamak: Yaptığı bir kabahatten ötürü sürekli olarak, bir kimsenin sitem, eleştiri ve sataşmalarına uğramak.&#;Ne yapmalıyım da dilinden kurtulmalıyım onun?&#;

Dilinde tüy bitmek: Sık sık söylemekten bıkmak, usanmak.&#;Size söyleye söyleye dilimde tüy bitti.&#;

Diline dolamak: 1. Bir kimsenin dedikodusunu yapmak, kötü tarafını her yerde söylemek. 2. Bir şeyi her fırsatta söyler olmak.

Dilinin altında bir şey olmak: Bir kimsenin sözlerinden açıkça söylemediği bir şeyler olduğu anlaşılmak.&#;Dilinin altında bir şey olduğunu biliyorum ama bir türlü söyletemiyorum.&#;

Dilinin ucuna gelmek: 1. Tam söyleyecekken vazgeçip söylememek. 2. Hatırladığı şeyi söyleyecekken yine unutuvermek.&#;Dilinin ucuna geldi ama utandığı için söyleyemedi.&#;

Dilini tutmak: Sonunu düşünerek gelişigüzel konuşmaktan sakınmak, ölçülü konuşmak, rast gele konuşmamak.&#;Dilini tutmasını bilmeyenlerin başına neler geldiğini sana söylemediler mi?&#;

Dilini yutmak: Büyük bir korku, şaşkınlık ya da sevinç karşısında konuşamaz hâle gelmek.&#;Korkudan neredeyse dilini yutacaktı.&#;

Dilin kemiği yok: 1. Önceden söylediği sözü başka biçimlere sokarak inkâr etmek. 2. İnsan konuşurken bazı hatalar yapabilir, doğru ve yanlış her şeyi söyleyebilir.

Dillerde dolaşmak: Her yerde kendisinden, ondan söz edilmek.&#;Cephede gösterdiği yararlılıklardan sonra adı dillerde dolaşır oldu.&#;

Dillere destan olmak: Bir olay veya nitelik halk arasında yayılmak.&#;Ona öyle bir oyun oynayacağım ki dillere destan olacak!&#;

Diline pelesenk etmek: Bir sözü her zaman, yerli yersiz tekrarlamak.&#;Şey sözünü diline pelesenk etmişsin, her cümlenin başında kullanıyorsun.&#;

Dimyat&#;a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak: Daha iyisini elde etmek uğruna çalışırken elindekilerini de yitirmek.&#;Gel şu işten vazgeç, Dimyat&#;a pirince giderken evdeki bulgurdan da olma.&#;

Dinden imandan çıkmak: Çok sinirlenmek, öfkelenmek, kızgınlık duymak.&#;İnsanı dinden imandan çıkarıyorsun, yapma şu hareketleri!&#;

Dinden imandan olmak: Dinî inancını yitirmek, mürtet olmak.

Dini bir uğruna: Müslümanlık davası yoluna (iş yapmak).

Dini bütün: Dinin emirlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan, inancı sağlam olan, dinine çok bağlı.&#;Her Müslüman dini bütün olmak zorundadır.&#;

Dingonun ahırı: Gireni çıkanı çok olan ,kimin gelip gittiği belli olmayan yer. &#;Herkes istediği saatte gelip gidemez bu eve, dingonun ahırı mı burası!&#;

Dipsiz kile boş ambar: Para, mal tutamayanın durumunu ya da verimsiz, sonuçsuz bir işi anlatmak için kullanılır.&#;Memurların işi tam anlamıyla dipsiz kile boş ambar, sıfıra sıfır elde var sıfır.&#;

Dirsek çevirmek: Daha önce birlikte iş yaptığı, anlaştığı kimseden, artık ihtiyaç duymadığı için yüz çevirmek; bir kimseyi kendinden uzaklaştıracak davranışlarda bulunmak.&#;Onun da dirsek çevireceğini hiç beklemezdim.&#;

Dirsek çürütmek: Okumak, öğrenim görmek için uzun yıllar çalışmak.&#;Desene boşuna dirsek çürütmüşsün.&#;

Diş bilemek: Öç almak, kötülük yapmak için fırsat kollamak; öfkesini gösterir durum almak.&#;Bana diş bilediği bakışlarından belli.&#;

Diş geçirememek: Etkisiz kalmak, güç yetirememek, hükmünü yürütüp sözünü dinletememek.&#;Bir çocuğa diş geçiremiyorsun, ne biçim annesin sen!&#;

Diş gıcırdatmak: Kızgınlığını, öfkesini kimi davranışlarıyla belli etmek.&#;Dediğini yaptıramayınca dişlerini gıcırdatmaya başladı.&#;

Diş göstermek: Güçlü olduğunu, kendine güvendiğini, saldırabileceğini davranışlarıyla belli etmek; tehdit etmek.&#;Biraz diş göstersen hemen yola geleceklerdir.&#;

Dişe dokunur: Hatırı sayılır, işe yarar, belirtilmeye değer, önemli.&#;Dişe dokunur bir iş yapmışsın, aferin çocuğum.&#;

Dişinden tırnağından artırmak: Yiyeceğinden, içeceğinden vb. ihtiyaçlarından keserek zorla biriktirmek.&#;Seni, dişimden tırnağımdan artırdığım parayla okuttum!&#;

Dişine göre: Yapabileceği, gücünün yeteceği, becerebileceği, uygun bir durumda.&#;Tam da dişime göre, onu yenebilirim.&#;

Dişini sıkmak: Darlığa, sıkıntıya dayanmak; her türlü zorluğa katlanmak.&#;Biraz daha dişini sıkmalısın, inşallah yakında rahata kavuşacağız.&#;

Dişini tırnağına takmak: Çok büyük zorluklara, sıkıntılara, darlıklara katlanarak bütün gücünü kullanıp çalışmak.&#;Biz bu evi dişimizi tırnağımıza takarak yaptık, yıkmalarına izin vermeyeceğim!&#;

Dişinin kovuğuna bile gitmemek: Çok az gelmek (yiyecekler için).&#;Açlıktan kırılıyorduk, önümüzdeki yiyecekler dişimizin kovuğuna bile gitmeyecek kadardı.&#;

Diz boyu: Dize kadar (yükseklik veya alçaklık için).&#;Çukuru diz boyu kazmışlardı.&#;

Diz çökmek: 1. Dizini yere koyarak oturmak. 2. Teslim olmak.&#;Düşman askerleri önümüzde diz çökmüşlerdi.&#;

Dize gelmek: Teslim olmak, boyun eğmek, yenilmek, güçlünün buyruğunu kabullenmek.&#;Bizim kitabımızda dize gelmek yoktur!&#;

Dize getirmek: Kendisine karşı geleni alt ederek buyruğunu dinler duruma getirmek, boyun eğdirmek.&#;İki saatte düşmanı dize getirebiliriz.&#;

Dizgini (dizginleri) ele almak: Yönetimi ele geçirmek, işi kendisi yönetmeye başlamak.&#;Dizginleri ele almazsak fabrika kargaşa içinde boğulup kalacak, üretim yapılamayacak.&#;

Dizginleri salıvermek: Başıboş bırakmak, sıkı tuttuğu yönetimi gevşetmek.&#;Yönetim, dizginleri salıverince insanlar rahat bir nefes aldılar.&#;

Dizini dövmek: Çok pişman olmak.&#;Çocuklarını küçük yaşta eğitmezsen sonradan dizini döversin.&#;

Dizinin (dizlerinin) bağı çözülmek: Korkudan, heyecandan, yorgunluktan ayakta duramayacak hâle gelmek.&#;Yokuşu çıktım ama dizlerimin de bağı çözüldü.&#;

Dizlerine kapanmak: Yalvarmak, kendini küçük düşürecek kadar çok yalvarmak, başını dizlerinin üzerine koymak.&#;Göreceksin, günün birinde dizlerine kapanacak babasının.&#;

Dobra dobra söylemek: Hiçbir şeyden çekinmeden, sözü eğip bükmeden, dosdoğru, açık açık konuşmak.&#;Dobra dobra konuşan insanları severim.&#;

Doğmamış çocuğa don biçmek: Henüz ele geçmemiş bir şey, gerçekleşmesi kesin olarak bilinmeyen bir durum için hazırlık yapmak.

Dokuz doğurmak: 1. Bir işi güçlükle ve sıkıntı içinde sonuca ulaştırmak. 2. Merakla, heyecanla, sabırsızlıkla, sıkıntı çekerek beklemek.&#;İşe geç kalmıştı, yeni araba gelinceye kadar dokuz doğurdu.&#;

Dokuz köyden kovulmuş: Geçimsizliği, hatalı davranışları yüzünden birçok yerden atılmış kimse.

Dolap çevirmek: Hile, düzen ve dalavere ile iş yapmak.&#;Yine ne dolap çeviriyor acaba?&#;

Dolma yutmak: Kanıp aldanmak.&#;Ona dolma yutturacağını hiç sanmam!&#;

Dolu dizgin: 1. Son hızla (süvari ve at arabası için). 2. Önüne geçilemeyecek biçimde, çok fazla olarak.&#;Kinlerimizi dolu dizgin salıverdik düşmanın üstüne.&#;

Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı: İçinden çıkılamayan güç bir durum karşısında söylenir. &#;Her yolu denedim, çözüm yolu bulamadım&#; anlamına gelir.

Domuzdan kıl çekmek: Sevilmeyen, eli sıkı olan, cimri bir kimseden bir şey alabilmek.&#;Domuzdan bir kıl koparmak kârdır.&#;

Don gömlek: Çıplak, üzerinde sadece don ve gömlek var denilecek kadar soyunmuş hâlde.&#;Adamı, don gömlek kalacak kadar soydular.&#;

Dostlar alışverişte görsün: Gösteriş olsun; amaç iş yapıyor görünmek, iş yapmak değil.&#;Güya çalışıyor, dostlar alışverişte görsün!&#;

Dökülüp saçılmak: 1. Bir şey uğruna fazla para harcamak, masraf etmek. 2. Soyunmak, çok açık giyinmek.&#;Düğün yapıyorum diye sakın dökülüp saçılma, yoksa kendini toplayamazsın.&#;

Dört ayak üstüne düşmek: Tehlikeli bir durumdan hiç zarar görmeden kurtulmak.&#;Nasıl oluyor da, bu adam hep dört ayak üstüne düşüyor?&#;

Dört başı mamur: Her yanı bakımlı, elverişli, güzel, tam istenildiği gibi.&#;Alırsam dört başı mamur bir ev alacağım.&#;

Dört dönmek: Bir işi yapmak için korku, heyecan, telâş, şaşkınlık içinde sağa sola koşmak, çare aramak.&#;Kadıncağız haberi alır almaz odanın içinde dört dönmeye başladı.&#;

Dört elle sarılmak: Yapacağı işe büyük bir önem verip özen göstererek girişmek.&#;Başarılı olmak mı istiyorsun, dört elle sarıl işine!&#;

Dört gözle beklemek: Özleyerek, çok isteyerek, büyük bir sabırsızlıkla beklemek.&#;Annemin yolunu dört gözle beklemeye başladım.&#;

Dudak bükmek: Umursamamak, beğenmemek, küçümsemek.&#;Yeni alınan elbiseye şöyle bir dudak büküp geçti.&#;

Dudak ısırmak: Hayret etmek, şaşırmak.&#;Beni karşısında görünce dudağını ısıracak eminim.&#;

Dudak ısırtmak: 1. Hayran bırakmak. 2. Şaşkınlığa, hayrete düşürmek.&#;Yazdığı son kitabıyla dudak ısırttı herkese.&#;

Duman attırmak: Geride bırakmak, zor duruma düşürmek, birini yıldırmak.&#;Silahını çeken komutan etrafa duman attırmaya başladı.&#;

Duman etmek: Bozmak, ortalığı dağıtmak, yok etmek; yenmek, birine karşı başarı sağlamak.&#;Askerler ortalığı toz duman ettiler.&#;

Duman olmak: 1. Ortadan kaybolmak. 2. Durumu, düzeni, işi bozulmak. Kötü olmak.&#;Çabuk duman ol buradan, gözüm görmesin seni!&#;

Dumanı üstünde: 1. Çok taze (sebze ve meyve için). 2. Çok yeni, üzerinden zaman geçmemiş.&#;Şu elmalara bak, daha dumanı üstünde bunların.&#;

Durduğu yerde: 1. Hiç gereği yokken. 2. Kolaylıkla, hiç emek ve çaba harcamadan.&#;Adam durduğu yerde para kazanıyor, anlamadım bu işi!&#;

Durup dinlenmeden: Sürekli olarak, ara vermeden, arka arkaya.&#;Yıllar yılı durup dinlenmeden çalıştım sizin için.&#;

Durup dururken: 1. Birden bire, ansızın. 2. Hiç gereği veya sebebi yokken.&#;Durup dururken bir tokat attı arkadaşına.&#;

Dut yemiş bülbüle dönmek: Susmak; konuşkanlığını, sevincini, neşesini yitirmek; sesi çıkmaz olmak.&#;Onu dut yemiş bülbüle döndürmezsem bana da Hasan demesinler!&#;

Düğüm noktası: Bir meselenin sonuçlandırılması için çözülmesi, açıklığa kavuşturulması gereken en güç yanı.&#;Biz işin daha düğüm noktasını tespit etmiş değiliz ki!&#;

Düğün bayram etmek: Çok sevinç duymak, topluca neşeli bir duruma kavuşmak.&#;Ağabeyim savaştan sağ salim dönünce ailece bayram ettik.&#;

Düğün evi gibi: Çok kalabalık ve telâşlı görülen yer.&#;Hayrola, dün akşam sizin sokak düğün evi gibiymiş!&#;

Dümen çevirmek: Düzen kurup, hileli iş yapmak.&#;Yine ne dümen çeviriyorsunuz siz?&#;

Dümen kırmak: Yön değiştirmek.

Dümen suyunda gitmek: Birine bağımlı olmak, birinin tuttuğu yolu izlemek, hemen her şeyde ona uyarak onun istediğini yapmak.&#;Başkasının dümen suyundan gidenler kişiliklerini bulamazlar.&#;

Dünkü çocuk: Deneyimi az, toy acemi.&#;Dünkü çocukların aklına ihtiyacım yok benim.&#;

Dünya başına yıkılmak: Dara düşmek, felâkete uğramak, umutlarını yitirmek, çok üzülüp acı çekmek.&#;Trafik kazasında kocasını ve iki çocuğunu kaybeden kadının dünyası başına yıkılmıştı.&#;

Dünya bir araya gelse: &#;Bütün insanlar engel olmaya kalksa bile, asla, hiçbir zaman, kim ne derse desin&#; anlamında, yine bildiğini yapma durumu için kullanılır.&#;Dünya bir araya gelse de ben o adamla barışmam.&#;

Dünyadan elini eteğini çekmek: Bir kenara çekilip toplum ile ilişkisini kesmek, toplumun yaşayışına karışmaz olmak, daha çok ibadetle meşgul olmak ve dünya işleriyle ilgilenmez olmak.&#;Bizim komşu her nedense dünyadan elini eteğini çekti, görünmez oldu sanki.&#;

Dünyadan haberi olmamak: Çevresinden, çağından ve çağının getirdiklerinden, zamanında yaşanan hayattan haberli olmamak.&#;Sen dünyadan haberi olmayan bir adamsın, ne anlarsın bu işten, lütfen karışma!&#;

Dünya gözü ile: Ölmeden önce, yaşarken.&#;Dünya gözü ile Almanya&#;daki kardeşimi bir daha görsem.&#;

Dünya yıkılsa umurunda değil: Hiçbir şeyle ilgilenmemek, umursuz olmak, sorumluluk duymamak.&#;Varsa yoksa kendi çıkarı, dünya yıkılsa umurunda değil.&#;

Dünyalar onun olmak: Oldukça çok sevinmek.&#;Babası istediği oyuncağı getirince dünyalar onun oldu sanki.&#;

Dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak: Dünyada insanın başına neler gelebileceğini öğrenmek, zorluklarla karşılaşmak, tecrübe kazanmak.&#;Elbet sen de bir gün dünyanın kaç bucak olduğunu anlayacaksın.&#;

Dünyanın öbür ucu: Çok uzak yer.&#;Ali de dünyanın öbür ucunda oturuyor.&#;

Dünyayı toz pembe görmek: İyimser olmak, üzücü durumlara bile iyi gözle bakmak.&#;Bırak artık şu dünyayı toz pembe görmeyi, aç gözlerini!&#;

Düşe kalka: 1. İşi kimi zaman iyi, kimi zaman kötü olarak güçlükle, uğraşa uğraşa (yapmak). 2. Biriyle yakın ilişki kurarak.&#;Düşe kalka okulu zor bitirdi.&#;

Düşeş atmak:Umulmadık bir başarı kazanmak.&#;Düşeş attı bizim oğlan, şimdi yanına da yaklaştırmaz kimseyi.&#;

Düşman çatlatmak:Nisbet yapmak, iyi durum ve başarılarıyla düşmanı kızdırmak ve kıskandırmak.&#;Düşman çatlatmakta da üstüne yok senin!&#;

Düşman kesilmek: Düşman olmak, düşman gibi görünüp tavır almak.&#;Yalnız benim değil, bütün ailenin düşmanı kesilmişti.&#;

Düşünüp taşınmak: Bir meseleyi enine boyuna tartmak, konuyu bütün yönleriyle incelemek, iyice düşünüp ona göre davranmak.&#;Acele etme, düşünüp taşın öyle karar ver.&#;

Düşüp kalkmak: 1. Yakın arkadaşlık etmek. 2. Yasa ve gelenek dışı kadın ve erkekle birlikte yaşamak veya sık sık bir araya gelmek.&#;Seni bu hâle getirenler düşüp kalktığın arkadaşlarındır. Hâlâ anlamadın mı?&#;

Düz duvara tırmanmak: Çok yaramazlık yapmak, uslu durmamak.&#;Ne haylaz çocukmuş, düz duvara tırmanıyor.&#;

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir