dini şakalar / Dini konularda şaka yapmak yanlış mıdır? - Dr. Bayram Demirtaş - Diyanet TV

Dini Şakalar

dini şakalar

Sakalar

Başlığın diğer anlamları için Sakalar (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.

Sakalar (Farsça:&#;ساکا, Saka; Sanskritçe:&#;Śaka; Grekçe:&#;Σάκαι, Sakai; Latince:&#;Sacae; Çince: 塞,Sāi), Kuzeydoğu Avrasya stepleri ile Tarım havzasında yaşayan ve at yetiştirme, madencilik yapma kabiliyetleri geliştirmiş olan tarihî halk. Kaynakların genelde Sakaları Türkî[1] veya İrani[2] bir halk olarak sayılmasının yanı sıra kimlikleri konusunda tartışmalar sürmektedir. Ancak Avrasya stepleri'deki kurganlarda bulunan kişilerin naaşları üzerinde son yapılan genom ve mitokondriyal DNA çalışmaları sonuçlarına göre, kurganlarda bulunan Saka naaşlarına genetik yakınlık gösteren kişilerin hepsinin günümüz Türki halklara mensup olan bireyler oldukları görülmektedir.[3][4]

Saka kelimesi Ahamenişler döneminden sonra Eski Farsçada kullanılmaya başlanmıştır. Grekçede Sakai olarak hitap edilen Sakalar ile İskitlerin çok yakın ve akraba bir halk olduğu ve ortak bir İskit-Sibirya kültürüne sahip oldukları kabul edilmekle beraber aynı halk olmadıkları düşünülmekte ve akademik çevrelerce İskit ve Sakalar genellikle akraba ama farklı halklar olarak sınıflandırılmaktadır.[5][6]

Tanrı Dağları ve Fergana Vadisi arasında yaşayan Sakaların Bir kısmı Ahamenişlere itaat ederek Yunan-Pers Savaşına da katılmışlardır. M.Ö. 2. yüzyılda Orta Asya'dan güneye inerek Baktriya'yı yendikten sonra Hint yarımadasına girmişlerdir. Bunun sonucunda Hint-İskit Krallığı doğmuştur.

Kökenleri[değiştir

ŞAKA

ŞAKA: Güldürmek veya eğlendirmek kasdıyla söylenen söz veya yapılan davranış, latıfe, mizah.

İnsan şahsiyetini, onurunu rencide eden bütün söz ve hareketler, kul hakkını çiğnemektir. Toplum düzeni, bütün fertlerin haklarına riayet ve onlarla ünsiyet etmekle, görüşüp anlasabilmekle sağlanır. Kendi hakkının çiğnenmesini arzu etmeyen insanın, bir başkasının hakkını gözetmesi kaçınılmazdır. Hukuka riayeti temin için Yüce Allah, insanların mallarına tecavüzü haram kıldığı gibi, insan şahsiyetini kırıcı olan her türlü alayı, gıybet, yalan, iftira, dedikodu ve benzeri sözlü tecavüzleri de haram kılmıştır. Bu cümleden olmak üzere çoğu kere muhatabı küçük düşürecek şekilde yapılan fiilî ve sözlü şakalar da Hz. Peygamber'in hadîsi ile yasaklanmıştır:

"Kardeşinle mücadele ve şaka etme." (Tirmizî, Birr, 58).

Mizahı çok yapan bazı sahabe hakkında Kur'anî hüküm de (el-Hadîd, 57/16) nazıl olmuştur. Yalanla eş anlamlı şakalar, bizzat yalan olduğu için haramdır.Ancak şaka, yalan, alay, hakaret gibi aşağılayıcı manada olmamak ve aşırı gitmemek kaydıyla yapılırsa buna müsaade edilmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s) ve ashabının arkadaşlarıyla şakalaştığı görülmüştür. Ebû Hureyre'den: Ashab, Rasûlullah'a, "Ya Rasûlullah, sen de bizimle şaka yapıyorsun." dediler. Rasûlullah, "Ben sadece doğruyu konuşurum, haktan başka bir şey söylemem."(Tirmizî, Birr, 57) buyurdu.

İbn Abbas'tan: Bir adam,"Allah Rasûlü şaka yapar mıydı?" diye sordu. "Evet" diye cevap verdim. "Peki Rasûlüllah nasıl şaka yapardı?" deyince "Hz. Peygamber (s.a.s) hanımlarından birisine geniş bir elbise giydirdi . "Bu elbiseyi giy, Allah'a şükret, eteğini de gelin eteği gibi sürü." buyurdu, dedim.

Hz. Enes'ten: Allah'ın Rasûlü, insanların en güzel ahlâka sahip olanı idi. Ebu Umeyr adında bir kardeşim vardı. Rasûlüllah gelip kardeşimi görünce "Ebû Umeyr, kuş ne yapıyor?" diye sorardı. Kardeşim kuşla oynardı. Bazı namaz vakitlerinde Rasûlüllah bizim evde olur, bir seccade serilmesini emreder, seccadeyi süpürür ve sular, sonra üzerinde namaza dururdu. Biz de arkasında namaz kılardık. Seccade, hurma lifinden yapılmıştı.

Enes b. Mâlik'ten: Bir adam, Rasûlüllah'ın yanına geldi, onu devesine bindirmek istedi, Rasûlüllah da "Biz de seni dişi devenin yavrusuna bindirelim." dedi. Adam, "Ya Rasûlüllah, devenin yavrusuna nasıl bineyim?" diye sorunca, Rasûlüllah, "Bütün develeri dişi deve doğurmaz mı?" buyurdu .

Hz. Enes'den: Zahir adında bir bedevî, çölden Rasûlüllah'a hediyeler getirmişti. Dönüp gitmek isterken, Rasûlüllah da ona hediyeler verdi ve "Zahir, bizim çölde yaşayanımızı temsil eder, biz de onun şehirde yaşayanını temsil ederiz." buyurdu. O, çirkin biri olduğu halde, Rasûlüllah onu çok severdi. O, alışveriş ederken Rasûlüllah arkasından gelir, onu kucaklar, kendisini adama göstermez ve "Ben kimim?" diye sorardı. Adam döndüğü zaman Rasûlüllahı tanır, sırtını Rasûlüllah'ın göğsünden ayırmazdı. Rasûlüllah "Bu köleyi kim satın alacak?" diye sorar, adam da "Ya Rasûlüllah, o halde beni değersiz buluyorsun." derdi. Rasûlüllah (s.a.s) "Allah katında değersiz değilsin, onun katında değerin yüksektir." buyururdu.

Enes (r.a) "Rasûlüllah hanımlarıyla beraber olduğu zaman insanların en hoşu ve en şakacısıydı." demiştir. Peygamberimiz (s.a.s) fazla tebessüm etmeyi ve nezaketle şaka yapmayı severdi.

Aişe vâlidemiz anlatır: "Bir gün Allah'ın Resûlu benimle koşarak yarıştı ve ben kendisini geçtim. Zamanla şişmanladığımda benimle tekrar koştu ve bu sefer beni o geçti." Yine bir gün Âişe vâlidemizle Hz. Sevde annemiz Peygamberimizle bir yemekte bulamaç aşını yerken Sevde (r.a) "Bu yemeği sevmiyorum." dedi. Âişe (r.a): "Yemezsen yemeği yüzüne sürerim." dedi Bu konuşma esnasında önce Hz. Âişe, Hz. Sevde'nin yüzüne, sonra Hz. Sevde, Hz. Âişe'nin yüzüne birer parmak bulamaç sürerek şakalaşmışlar, Hz. Peygamber de bunları devamlı bir gülümsemeyle izlemiştir.

Hz. Süheyb anlatıyor: Gözüm ağrıdığı halde hurma yiyordum. Bunu gören Hz. Peygamber: "Gözün ağrıdığı halde hurma mı yiyorsun?" dediler. Ben de: "Ey Allah'ın Rasûlü, ben ancak ağrımayan tarafla yiyorum." cevabını verince Rasûlüllah azı dişleri görünecek derecede tebessüm ettiğini gördüm.

Sahâbe'den Nüeyman el-Ensarî (r.a) şakacı bir kimseydi. Medine'ye tâze meyve ve süt gelince hemen onlardan alıp Rasûlüllah'a getirerek "Ey Allah'ın Rasûlü, bunu senin için satın aldım ve sana hediye ettim." derdi. Birkaç gün sonra malın sahibi Nüeyman'dan malının bedelini istediği zaman, o kişiyi Resûlüllah'a getirip: "Ey Allah'ın Resûlü, şu adamcağızın mallarının bedelini versene.." derdi. Rasûlüllah da "Ey Nüeyman, sen onu bize hediye etmedin mi?" diye sorduklarında, Nüeyman: "Ya Rasûlüllah, alırken onun parası yanımda yoktu. Senin de ondan yemeni istiyordum, onun için alıp getirdim." deyince, Rasûlüllah güler ve parasını verirdi.

Işte bunlar sevimli şakalardır. Sınırları taşmamak, başkasını incitmemek şartıyla arada sırada bu tür şaka yapmak müstehaptır. Az ve yerinde olan şakayı Peygamber Efendimiz de tasvip etmişlerdir. Ancak, şakaların devamlı yapılmasından sakınmak gerekir. Bir kısım mübahlar vardır ki onlara devam edildiği takdirde günaha dönebilirler. Şakanın eziyet, sıkıntı verici ve rahatsız edici olanı yasaktır.

Hz. Peygamber (s.a.s) ve ashabının yaptığı bu tür şakalar, kırıcı ve yalan cinsinden olmayan şakalardır. Böylesi şakalar ise insanlar arasında muhabbeti arttırır. Ancak her işte olduğu gibi şakada da aşırı gitmemelidir.

El şakaları ve öldürtücü, yaralayıcı aletlerle yapılan şakalar tehlikeli olabileceğinden yasaklanmıştır.

"Her kim kardeşine -isterse ana baba bir kardeşi de olsa- (korkutmak üzere) demirle işaret ederse, onu bırakmaya kadar melekler o kimseye lanet ederler."

"Sakın sizden biriniz (din) kardeşine silah ile işaret etmesin. Çünkü işaret eden kimse bilmez ki belki Şeytan o silahı elinden kaydırır, işaret edilen adamı vurur da bu yüzden cehennemden bir çukura yuvarlanır."(Riyâzu's-Salihîn, III, ).

Kocanın eşi ile şakalaşması ve oynaşması, aralarındaki sevgiyi arttıracağı için tasvip, hatta teşvik edilmiştir (Ebû Davud, Edeb, 84,85,,7; Ibn Mâce, Cihad, 40; Ahmed b. Hanbel, II, , , 3/67, 5/32).

kaynağı değiştir]

Günümüzde, Sakaların kökenlerinin Türkî ve İrani ilişkili olduğu akademi içerisinde en yaygın görüşler arasındadır,[7][8][9][10] Sakalar, bu açıdan Ön Türk halkı kökenli veya Doğu İran halkı kökenli veya ilişiği olduğu ya da Ön Türk toplumlarıyla ilişkili bir halk olduğuna dair görüşler ve iddialar bulunmaktadır.[11][12][13][14][15][16][17][18][19][20]

Yaşayışları[değiştir kaynağı değiştir]

Ana madde: Sakaca

Kurganda bulunmuş gümüş çanağın ve üzerindeki yazının çizimi

Sakaca, genel olarak bir Doğu İran dili olarak ele alınır. Sakaca Kotan Krallığı, Shule Krallığı ve Tomşuk gibi Tarım Havzasında hüküm sürmüş eski Budist krallıklar tarafından konuşulmuş ve dil bilimciler tarafından Kotanca ve Tomşukça da denen 2 adet şiveye ayrılmıştır.[21] Dil hakkındaki neredeyse tüm kaynaklar Dunhuang el yazmalarından gelmektedir ve dilin kökenlerinin anlaşılması ve çözülebilmesi yaklaşık 2, metinin Harold Walter Bailey tarafından incelenmesi ve tercüme edilmesi sayesinde gerçekleşmiştir.[22] Bu çalışmalar Hotan bölgesinde bulunan Sakaların dilinin Doğu İrani diller ile ilişkili olduğuna yönelik ihtimalleri arttırmıştır.[23]

Bu metinlerin yanı sıra Esik Kurganında bulunan gümüş bir çanağın Sakacanın ilk örneği olabileceği dilbilimciler tarafından düşünülmektedir. Harmatta isimli ve çeşitli Farsi dillerin çözülmesinde rol oynamış dilbilimci, bu yazının Kharosthi alfabesi kullanılarak Kotan Sakacısında yazıldığını öne sürmüş olup okunuşu ve çevirisi şu şekildedir:[24][25]

za(ṃ)-ri ko-la(ṃ) mi(ṃ)-vaṃ vaṃ-va pa-zaṃ pa-na de-ka mi(ṃ)-ri-to ña-ka mi pa-zaṃ vaṃ-va va-za(ṃ)-na vaṃ.

[Bu kap üzüm şarabı, pişmiş gıda ve taze tereyağı içerir, o kadar çok ki, ölümlü?.]

Sakacanın Ön Türkçe ile ilişikili olduğu iddiaları da, özellikle Türkî araştırmacılar tarafından desteklenen bir savdır. Esik Kurganı'nda bulunmuş tabaktaki yazının Ana Türkçe ile ilişiği olduğu iddiaları bulunmaktadır.[26][27][28][29] Tabaktaki Türk araştırmacılar tarafından iddia edilen Proto-Türkçe okunuşu ise şöyledir:[30]

Aγa, saηa očuq! Bez, cök! Boqun ičrä(r) azuq!

[Ağabey, sana (bu) ocak! Yabancıyı dize getir, yen! Halkta yiyecek (bol olsun)!]

Kaynakça[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.