kaynağı değiştir]
Endülüs yaklaşık yıl Arapların etkisi yönetiminde kalmış. Hala etkisi çok bariz olarak hissediliyor. Burada islamın en aydınlık devrini yaşadığı, hatta rönesansı bile tetiklediği Endülüs yaklaşık yıl Arapların etkisi yönetiminde kalmış. Hala etkisi çok bariz olarak hissediliyor. Burada islamın en aydınlık devrini yaşadığı, hatta rönesansı bile tetiklediği söylenir.
Endülüs, Katolik İspanyanın geri kalanından nasıl ayrılıyor ve neden özerk? derseniz, bunu açıklamak için biraz geriye gitmemiz gerek. Şimdi de bunu yapacağız.
Endülüs, İspanyanın güneyinde, bir dönem Arapların etkisi altında kalarak şekillenmiş, sonrasında yeniden Hristiyanların egemenliğine girmiş olan bölgesi.
Malaga, Granada, Cordoba gibi birçok şehirden oluşan, den beri özerklik statüsüne sahip bu bölge, nüfus bakımından da İspanyanın en büyük bölgesi.
Bölgenin dili, Endülüs lehçesiyle İspanyolca. Hatta Yeni Dünya diye adlandırılan Latin Amerikada konuşulan İspanyolcanın, bu bölgeden ve yüzyıllarda göç eden Endülüslülerden geldiğini söylemek mümkün.
Endülüs yani Andalucía ismini, 5. yüzyılda buraya yerleşen Vandallardan aldığı düşünülüyor. Ama bugünkü anlamı ile Endülüs, yılları arasında İber Yarımadasında Arapların etkisi altında bulunan bölgeye verilen isim olarak karşımıza çıkıyor. Bölge yılına kadar Müslümanların elinde kalmış olduğundan, burada yoğun bir Arap-Müslüman etkisi hissediliyor.
7. yüzyılda Kuzey Afrikanın tümünü eline geçirmiş olan ve başkenti Şamda bulunan Emevi Devleti, 8. yüzyılın başında, Cebelitarık Boğazını geçip o zamanlar Vizigotların elinde olan İber Yarımadasına ulaşarak bütün yarımadayı kısa bir süre içinde fethediyor. Endülüs yılına kadar, Emevilerin gönderdiği valiler tarafından yönetiliyor.
Abbasilerin Emevilerden hanedanlığını devirmesi ile Şam Emevi hanedanlığı için tehlikeli bir yer haline geliyor. Tek sağ kalan prens olan Abdurrahman bin Muaviye Şamdan, Endülüse kaçıyor ve burada kendisini Emevî emiri ilan etmesi ile bambaşka bir dönem başlıyor.
Córdoba (Kurtuba) kentini kendine başkent yapan Muaviyeden sonra Endülüs çok parlak bir döneme giriyor. Özellikle Córdoba şehri, Bağdat ve Konstantinepolis ile birlikte dünyanın üç önemli bilim ve sanat merkezinden biri haline geliyor. Şehircilik ve şehir kültürü çok gelişiyor. Endülüslerin egemenliği altındaki topraklarda yaşamış olan Sefarad Yahudileri o dönemde en parlak zamanlarını yaşıyorlar.
Endülüs Emevilerinin bölgedeki egemenlikleri yüzyıl başlarına kadar devam ediyor. Zaten yılında halifelik sona eriyor ve Endülüs toprakları çok sayıda bağımsız devletçiklere bölünüyor. Bu devletçikler de kendi aralarında çatışmaya başlıyor. Bu çatışmaları fırsat bilen İspanyanın Hristiyan devletçikleri de saldırılara başlıyor. Bu durum da İspanyolcada yeniden fetih anlamına gelen Reconquistayı hızlandırıyor ve İspanyada İslam etkisi zayıflıyor.
de ise Beni Ahmer Devletinin yıkılışı ile İspanyadaki senelik İslam egemenliği sona eriyor. Sonrasındaki dönemlerde ise bölgedeki Müslümanlar, Mağribiler ve Sefarad Yahudileri bölgeden sürülüyor ve zorunlu göçe tabi tutuluyorlar.
Yeniden Fetihin bir sonucu da Amerikanın keşfi oluyor. Araplar döneminde İspanya topraklarında bir sürü küçük Hristiyan krallık varken, Arapların son kalesi El Hamrayı düşüren krallık hakim hale geliyor ve ülke onların altında tek bir krallık olarak birleşiyor. Böylece Christopher Columbusun keşif seferlerini fonlayabiliyorlar ve böylece Amerikayı Endülüslüler buluyor. Şu an Latin Amerikada konuşulan İspanyolca da Endülüsten gitmiş.
Kimi tarihçiler, İtalyada yüzyılda başlayan ve tüm dünyaya yayılan Rönesans için aslında Endülüs döneminde İspanyada çoktan başlamıştı diyor. Çünkü Emeviler döneminde, bilimde, sanatta, felsefede ve daha birçok alanda öylesine bir birikim ve gelişim vardı ki Endülüs, tüm dünyanın ilerisindeydi.
İtalyada yüzyıla gelindiğinde antik çağların mimarisi ve bilgi birikimi değere binerken, Endülüs bu değerlere her zaman sahipti. Fakat bugün kullandığımız anlamda Rönesansın Endülüs şehirlerinde ortaya çıkması elbette Hristiyan monarşiler döneminde oldu. Sevilla, Granada ve Cordoba gibi şehirlerde rönesans, kare, daire ve üçgen gibi sütun ve şekillerin hakim olduğu, mimaride klasik uyum ve orantı idealleri ile kendine yer edindi. Özellikle pek çok Endülüs Rönesans binası, iki katlı, kaplı şık iç avlulara sahip malikaneler ve şehir sarayları şeklinde kendini gösteriyor. Bu tür birçok konak ve saray, şimdilerde müze veya otel olarak hizmet veriyor.
yüzyıl ise Endülüsteki en süslü dönemlerden biri olan Barok dönemin tavan yaptığı dönem. Bu dönemde, süslü cepheler, renkli iç mekanlar görülüyor. Özellikle de Sevilla, muhtemelen kilometrekare başına bir dünyadaki herhangi bir şehirden çok daha fazla barok kiliseye sahip olmasıyla öne çıkıyor. Onu, Granada ve Cordoba takip ediyor.
O zamanlar Şam'da Suriye valisi olan Muaviye, Ali'nin oğlu olan Hasan ile yaptığı "halifelik babadan oğula geçmeyecek, halifelik saltanata dönüşmeyecek" diye anlaştılar ve Muaviye halife oldu. Hilafet merkezini de Kufe'den Şam'a taşıdı. Muaviye'nin yirmi yıllık hilafet dönemi içindeki olaylar, gelişmeler tarihçiler ve değişik mezhep taraftarları arasında gayet büyük tartışmalara yol açmakta ve birbirine tamamen zıt sonuçlara varmaktadır. Bu gelişmeleri tarafsız incelemeye yeltenmek bile her iki taraftan gayet uygunsuz eleştiri almaktadır[kaynak belirtilmeli].
Muaviye Arap asıllı büyük bir ordu oluşturdu. Bu orduyla Emevî egemenliğini doğuda Hindistan sınırına, batıda Kuzey Afrika'ya, oradan da Güney İspanya'ya kadar yaydı. Yeni kurulan donanmayla arasında Bizans’ın başkenti Konstantinopolis'i (İstanbul) ele geçirmek için seferler düzenlendi, ama bu hedefinde başarılı olamadı. Muaviye'nin 'deki vefatının ardından hilafet Hasan ile yapılan anlaşmaya uymayarak saltanata dönüştürüldü.
Muaviye'nin ölümü ardından I. Yezid Emevi halifesi yapıldı. Yezid, Emevilerin Hicaz valisi aracılığıyla Ali'nin oğlu Hüseyin'den biat istedi. Fakat Hüseyin I. Yezid'e biat etmeyeceğini ve Yezid'in babası Muaviye'nin kendi ağabeyi Hasan'la yaptığı anlaşmaya uyarak halifelik iddiasını bırakması gerektiğini iddia etti. Onu halife tanımadığını ilan etti. Ali'nin eski hilafet merkezi Kufe halkının yoğun çağrısı ve istekleri ile Hüseyin oraya doğru yola çıktı. Yezid Hüseyin'i katledilmesine fetva verdi. Emiri uygulamak için Ömer bin Sad'a bir ordu vererek Hüseyin'in üzerine yolladı. 'de bu ordu 72 kişilik Hüseyin kafilesi ile Kerbela'da karşılaşıp çatışmaya girdi. Hüseyin ve taraftarları Kerbala'da öldürüldü. Bu olay, İslam tarihindeki sünnî ve şiimezhep ayrılığını da kesinleştirdi. Şiiler, Emevileri halife olarak saymamaya ve halifelik makamının Ali ile başlamak üzere Ali’nin soyundan gelen kişilere ait olduğunu yani halifeliğin sırasıyla 12 İmam'a ait olduğunu kabul ettiler.
I. Yezid, yaklaşık üç yıl Emevi halifeliği yaptı. I. Yezid'in ölümünden sonra 'te oğlu II. Muaviye halife oldu. II. Muaviye’nin iktidarı yalnızca bir yıl sürdü. II. Muaviye ve önceki iki hükümdar, Ebu Süfyan’ın soyundan geldikleri için Süfyaniler olarak anılır.
İsim | Doğum | Unvan kaynağı | Halife olma tarihi | Halifeliğin sonu | Ölüm | Olaylar/Notlar |
---|---|---|---|---|---|---|
I. Muaviye | Şam valisi iken dördüncü halife İmam Ali ile savaşıp Emevî Hanedanı'nı kurdu. | 6 Mayıs | ||||
I. Yezid | I. Muaviye'nin oğlu |
| ||||
II. Muaviye | I. Yezid'in oğlu |
|