Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Meali
O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı gitmeyiniz. Çünkü O, yaptıklarınızı çok iyi görendir.
Mehmet Okuyan Kur’an Meal-Tefsir
*
Aşırıya kaçmayın! O, sizin yaptıklarınızı elbette görendir.Edip Yüksel Mesaj: Kuran Çevirisi
Emredildiğin gibi dosdoğru ol, seninle beraber yönelmiş olanlarla birlikte Aşma ve azgınlaşma. O, sizin yaptıklarınızı Görendir.
Erhan Aktaş Kerim Kur'an
*
seninle birlikte olanlar, emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun. Aşırı gitmeyin.*
O, yaptığınız her şeyi görmektedir.Süleymaniye Vakfı Süleymaniye Vakfı Meali
Öyleyse sana verilen emre tam olarak uy, seninle birlikte dönüş yapanlar da uysunlar. Sakın taşkınlık etmeyin. Çünkü o, bütün yaptıklarınızı görür.
Ali Rıza Safa Kur'an-ı Kerim Gerçek
Artık, sana buyruk verildiği biçimde dosdoğru ol; seninle birlikte pişmanlık gösterenler de öyle. Aşırı gitmeyin; kuşkusuz, O, yaptıklarınızı Görendir.
Mustafa İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’an
Şu halde emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Ve seninle birlikte yürümek için sana uyanlar da (aynı yolu tutsunlar)! Asla sınırı aşmayın! Unutmayın ki O yaptığınız her şeyin farkındadır!
Yaşar Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim Meali
O halde sen, emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Seninle birlikte tövbe edenler de Sakın aşırılık edip azmayın! O, yapmakta olduklarınızı görüyor.
Ali Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı
Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş)
Onun için emrolunduğun gibi doğruluk et; sen ve beraberinde tevbe edenler de böyle olsun ve aşırı gitmeyin! Çünkü O, bütün yaptıklarınızı görür.
Muhammed Esed Kur'an Mesajı
Öyleyse, artık emredildiğin yönde, yanında yer alanlarla birlikte, doğru yolu tutun ve sizden hiç biriniz gurura kapılıp da çizgiyi aşmasın: çünkü, unutmayın, yaptığınız her şeyi O görüyor.
Diyanet İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali
Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.
Elmalılı Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali
Onun için emr olunduğun gibi doğruluk et: sen ve beraberinde tevbe eden de aşırı gitmeyin, çünkü o her ne yaparsanız basirdir
Süleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali
Öyleyse emrolunduğun gibi doğru ol; seninle beraber tevbe edenler de (doğru olsunlar), aşırı gitmeyiniz! Zira O, yaptıklarınızı görmektedir.
Gültekin Onan
Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte buyrulduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.
Hasan Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim
O halde sen
İbni Kesir
Öyleyse sen, emrolunduğun gibi dosdoğru hareket et. Beraberindeki tevbe edenler de. Aşırı gitmeyin. Çünkü O, yaptıklarınızı görür.
Şaban Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı
Sen, yanındaki yönelmiş insanlarla birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Taşkınlık yapmayın. Kuşkusuz O, yaptıklarınızı görür.
Suat Yıldırım Kuran-ı Kerim ve Meali
Öyleyse ey Resulüm, sen beraberinde olup tövbe edenlerle birlikte, sana nasıl emredilmişse öyle dosdoğru hareket et. Aşırı gitmeyin. Çünkü O, yaptığınız her şeyi görmekte olup işlerinizin karşılığını da size verecektir.
Ahmed Hulusi Türkçe Kur'an Çözümü
O halde sen hükmolunduğunca hakikati yaşa (istikamet sahibi olmak, hidayetin açığa çıkması sonucu olarak hakikatin yaşanması, demektir. A. H. )! Seninle beraber, tövbe edenler de (hakikati yaşayamamalarına neden olan şeylere tövbe edenler) Sakın taşkınlık yapmayın! Çünkü O, yapmakta olduklarınızı (B sırrınca) Basıyr'dir.
Edip Yüksel (Eski Baskı) Mesaj: Kuran Çevirisi
Emredildiğin gibi dosdoğru ol, seninle beraber yönelmiş olanlarla birlikte Aşma ve azgınlaşma. O, sizin yaptıklarınızı Görendir.
Erhan Aktaş (Eski Baskı) Kerim Kur'an
*
seninle birlikte olanlar, emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun. Aşırı gitmeyin.*
O, yaptığınız her şeyi görmektedir.Rashad Khalifa The Final Testament
Therefore, continue on the path you have been enjoined to follow, together with those who repented with you, and do not transgress. He is Seer of everything you do.
The Monotheist Group The Quran: A Monotheist Translation
So stand straight as you were commanded, and those who have repented with you, and do not transgress. He is Seer over what you do.
Edip-Layth Quran: A Reformist Translation
So stand straight as you were commanded together with those who repented with you and do not transgress. He is watcher over what you do.
"Ey Muhammed!
Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol.
Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görür." (11 Hud, )
Ey peygamberim, sen emrolunduğun şekilde dosdoğru ol. Ve yanındaki tevbe edenlerle birlikte dosdoğru ol. Sakın azgınlaşma. Sakın azgınlardan, azgınlığı seçenlerden olma. Muhakkak ki Allah yaptıklarınıza Basîrdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir. İşte Rasülullah Efendimizin bizzat kendi beyanlarıyla onu ihtiyarlatan bir âyetle karşı karşıyayız. Beni Hud ve kardeşleri ihtiyarlattı buyurur Allahın Rasülü. Rasülullah Efendimizin başındaki saçları ağartan sûre ve o sûrenin bu âyetidir. Ulemâ bu konuda der ki, Allahın Rasülünü ihtiyarlatan Hud sûresinin işte bu âyeti ve ahavatından (kardeşlerinden) maksat da Şûrâ sûresinin âyetidir. Oradaki âyet de şöyleydi:
"Ey Muhammed! Bundan ötürü sen birliğe çağır ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol; Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle söyle: "Ben Allahın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adâletle hükmetmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş Onadır."
İşte Allahın Rasülünün sakallarının ve saçlarının ağarmasına sebep olan âyetler bunlardı. Her iki âyette de ona diyordu ki Rabbimiz: "Ey Rasûlüm! Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" Allah senden nasıl olmanı istiyorsa öylece ol! Allah senden nasıl bir kulluk istiyorsa öylece Rabbine kulluk yap! Kıyâmete kadar tüm insanlığa örnek olacak bir şekilde yamulmadan, inhiraf etmeden, eğrilmeden, kaçamak yapmadan, yan çizmeden Rabbinin emirlerini yerine getir! Tüm insanlığa örnek olacak dosdoğru bir Müslümanlık sergile diyordu. İmanıyla, takvasıyla, teslimiyetiyle, ameliyle, bireysel, sosyal ve ailevî yönüyle kıyâmete kadar tüm insanlığa örnek olacak Müslümanca bir yaşantı biçimi sergile. İnsanlığın örnek alıp uyguladıkları zaman cennete, reddettikleri zaman da cehenneme gidecekleri bir örnek kulluk sergile. Bu yolun pratiğini ortaya koy diyordu Rabbimiz ona. Gerçekten kolay bir şey değildi bu. Ama bu zoru başarmalıydı Rasülullah efendimiz. Bu zorda yardımcısı, destekçisi Allahtı ve Rabbimiz yardım etti ona.
Allah peygamberinden böyle bir teslimiyet, böyle emrolunduğu gibi bir dosdoğru oluş istiyordu. Ama bu peygamber için zor değildi. Zira Allahın Rasülünde hiç eksiklik yoktu. O bunu yerine getirme konusunda kesinlikle yorulmamıştır.
Vakıa, biliyoruz ki vahyin gelişi Allahın Rasülünü yoruyordu. Ayetlerle karşı karşıya gelişi onu sarsıyordu. Zira o mütekelliminden dinliyordu onu. Allahın Rasülü Kuran âyetlerini, bizzat o âyetlerin mütekellimi olan Allahtan dinliyor, bizzat Ondan ahz ediyordu. Nitekim bir defasında bir sahâbenin dizindeyken vahiy gelmişti de o sahâbe sandım ki dizim felç oldu, kemiklerim eridi zannettim demiştir. Yine Kusva isimli devesinin üzerindeyken bir defasında toptan Enâm sûresi nâzil olmuştu da devenin ayakları kuma gömülüvermişti. Yine Ayşe annemiz ve diğer sahâbenin rivâyetlerine bakılırsa kış gününde vahiy gelirken Allahın Rasülünün mübarek yüzlerinde buram buram ter görünürdü.
Evet vahyin gelişi peygamberimizi yoruyordu ama bütün vahiy için geçerliydi bu. Bütün âyetler için geçerliydi. Halbuki burada asıl onu ihtiyarlatan bölümün:
"Peygamberim! Sen beraberindeki tevbe edenlerle beraber emrolunduğun gibi dosdoğru ol!"
İfadesiydi. Yâni sen dosdoğru ol! Ama seninle beraber olanları da, sana tâbi olanları da kendin gibi dosdoğru hale getir! Seninle birlik olanlar da aynen senin gibi dosdoğru olsunlar! İfadesiydi onu ihtiyarlatan. Allahın Rasülü zaten kendisi dosdoğruydu, ama kendisine tâbi olanları da aynen kendisi gibi dosdoğru yapma derdi var ya, işte Allahın Rasülünün belini büken dert buydu. Onu ihtiyarlatıp saçlarını ağartan endişe buydu işte. Sadece kendisinin doğruluğu istenseydi iş kolaydı, ama beraberindekilerin de dosdoğru hale getirilmesi isteniyordu ondan.
Evet yanındakileri dosdoğru hale getirme derdi Allahın Rasülünün bile belini bükerken, onun mübarek saçını, sakalını ağartırken ya biz ne yapacağız? Ya bizim beraberimizdekiler? Ya bizim çevremizdekiler? Ya bizim hanımlarımız? Ya bizim analarımız? Babalarımız? Ya bizim çocuklarımız? Ya bizim komşularımız? Ya bizim dükkanımızdakiler? Biz de aynen Allahın Rasülü gibi onları da dosdoğru hale getirme derdiyle uykularımızı kaybedecek duruma gelebildik mi? Biz de bunun sorumluluğunu omuzlarımızda hissedebildik mi? Çevremizdekilerin dirilmeleri adına çareler aramaya koşabildik mi? Yoksa ne yapayım beceremiyorum diyerek yan çizmeye mi kalkıştık? Yoksa onları diriltme konusunda bir kaç gün uğraştık da sonunda usanıp bunlar adam olmuyorlar diye kırıp döktük mü onları? Allahın Rasülünün elinde de vardı kırıp dökmek ama Allahın Rasülü bunu asla kullanmamıştır. Taiften dönüşünde kan revan içinde bile meleğin kendisine teklifi karşısında onun cevabını çok iyi biliyoruz. Nesillerinden bir tek kişi bile iman edecekse Ya Rabbi onları helâk etme! diyordu.
Öyleyse biz de ana babalarını kaybettiklerimizin çocuklarını kazanmaya çalışalım. Mü'minleri müminleştirmede, kâfirleri İslâmlaştırmada Allahın Rasülü ne kadar hârisse biz de öyle olmaya çalışalım. Allahın Rasülünün belini büken sorumluluğu biz de üzerimizde hissedelim. Çoluk çocuğumuzu, hanımlarımızı, komşularımızı, arkadaşlarımızı İslâmlaştırma derdi bizim de belimizi büksün. Biz de hem kendimizi dosdoğru yapmaya, hem de çevremizdekileri dosdoğru hale getirmeye çalışalım. En büyük derdimiz bu olsun.
Dosdoğru olma bize Fâtihayı hatırlatır. Orada dosdoğru yol Kurandı, Kuranın hidâyetine tâbi olmaktı. O halde peygamber (a.s) da onun yolunun yolcusu olan bizler de sürekli bu kitapla beraber olacak, yolumuzu bu kitapla bulacak ve bu kitabın tarif ettiği gibi dosdoğru olmaya çalışacağız.
Ali KÜÇÜK
Hd Suresi - . Ayet Tefsiri
﴿١١٢﴾
﴾﴿
Senin yanında hak yola dnenlerle birlikte, sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol! Siz de azıp sapmayın. Allah, yaptıklarınızı ok iyi grmektedir.Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim Portalında Kur'an hakkında istediğiniz biligilere ulaşabileceksiniz
Hud Suresi ayetin kısa meali şöyledir:
"O hâlde, emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Berâberindeki tevbe edenler de! Ve (Allah’ın koyduğu) hudûdu aşmayın! Çünki O, ne yaparsanız hakkıyla görendir."
Taberi tefsirinde şöyle izah edilmiştir:
"Sen, emrolunduğun üzere dosdoğru ol. Seninle birlikte tevbe edenler de. Haddi tecavüz etmeyin. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızı çok iyi görendir.
Allah teala bu âyet-i Kerimede, Resulullah (s.a.v.)e hitabederek "Sen ve seninle birlikte, yaptığı kötülüklerden tevbe ederek hakka yönelen müminler, rabbin tarafından sana emredilen hususlarda dosdoğru olun. Kararlı olun, ondan ayrılmayın, sakın günah işleyerek Allah'ın emrine karşı gelmeyin, kimseye zulmetmeyin, şüphesiz ki rabbiniz, amellerinizi çok iyi görendir. O, sizi gözetlemektedir" buyuruyor."
Fahreddin Razi hazretlerinin tefsirinde ise şöyle izah ediliyor:
"Bil ki Cenâb-ı Hak, açıkça vaad ve va'îdde bulununca, bunun peşinden peygamberine, "Emolunduğun şekilde dosdoğru hareket et" buyurmuştur. Bu söz, ister kendisiyle alakalı olsun, isterse vahyin tebliğ edilip, hükümlerin beyân edilmesiyle alakalı olsun, bütün akâid ve amel meselelerini içine alan, umûmî (genel) bir sözdür. Şüphe yok ki, gerçek istikamet (doğruluk) üzere bulunmak cidden zordur. Ben sana, bunun zorluğunu akl-ı selime kolayca gösterecek olan bir misal vereceğim. O da şudur: Gölge ile aydınlığın arasını birbirinden ayıran düz çizgi, enine bölünemez bir bütündür. Fakat bu çizginin, iki tarafını hissedip (gözle) iyice birbirinden ayırt edemezsin. Çünkü gölge tarafı, aydınlık tarafına yakın olduğu için, görülme bakımından birbirine karışır. Bundan dolayı insanın bakışı, herbiri diğerinden iyice ayırdedilecek şekilde, bu çizgiyi tam olarak göremez.
Bunu, verdiğimiz misalde anladığın zaman, ubûdiyyetin bütün kısımlarındaki misallerini de buna göre anla. Bunlardan birincisi, marifetullahtır. Bu marifetullah, kulun, "isbâf'ı kabul edip "teşbih"ten; "nefy"i söyleyip "ta'tîlden korunmuş olarak elde edebilmesi son derece zordur. Sen, diğer marifet makamlarını da, kendiliğinden düşün. Yine, gazab kuvvetiyle şehvet kuvvetinden ve birinin, ifrat ve tefrit olmak üzere, iki aşırt ucu bulunup, ikisi de kınanmıştır. Bu ikisini birbirinden ayıran, iki taraftan hiçbirisine meyletmeyecek biçimde ortada duran çizgidir. İşte bu çizgi üzerinde durabilmek zordur. Sonra bununla amel etmek daha da zordur. Binâenaleyh, böylece sabit olur ki, "sırat-ı müstakim"i bilmek, son derece zordur. İyice bilinse bile, onun üzerinde kalabilmek ve ona göre amel etmek daha zordur. Bu makam son derece zor olduğu için İbn Abbas şöyle demiştir: "Kur'ân'ın tamamında, Hz. Peygamber'e bundan daha zor ve daha meşakkatli gelen, başka bir ayet nazil olmamıştır." Bundan dolayı da Hz. Peygamber (s.a.s): "Hûd suresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı" buyurmuştur.
Birisinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Hz, Peygamber (s.a.s)'i rüyamda gördüm ve "Senin "Hûd suresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı" dediğin rivayet ediliyor" dedim. Bunun üzerine O: "Evet" dedi. Ben de: "Hangi ayetten dolayı?" deyince, O da: "O halde sen (ey Resulüm), emrolunduğun şekilde dosdoğru hareket et" ayetiyle buyurdular."
Üstad Bediüzzaman hazretleri Sırat-ı müstakimi şöyle izah etmiştir:
"اَلصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ Sırât-ı müstakîm, şecâat, iffet, hikmetin mezcinden ve hulâsasından hâsıl olan adl ve adâlete işarettir. Şöyle ki, tagayyür ve inkılâb ve felâketlere ma‘rûz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvetihdâs edilmiştir. Bu kuvvetlerin birincisi, menfaatleri celb ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behîmiye; ikincisi, zararlı şeyleri def‘ için kuvve-i sebûiye-i gadabiye; üçüncüsü, nef‘ ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden temyîz için kuvve-i akliye-i melekiyedir.
Lâkin insandaki bu kuvvetlere şerîatça bir had ve bir nihâyet ta‘yîn edilmiş ise de, fıtraten ta‘yîn edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin her birisi tefrît, vasat, ifrât nâmıyla üç mertebeye ayrılırlar.
Meselâ, kuvve-i şeheviyenin tefrît mertebesi humûddur ki, ne helâle ve ne harama şehveti, bir iştihâsı yoktur. İfrât mertebesi fücûrdur ki, nâmusları ve ırzları pây-i mâl etmek iştihâsında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helâline şehveti var, harama yoktur. İhtâr: Kuvve-i şeheviyenin yemek, içmek, uyumak ve konuşmak gibi fürûâtında da bu üç mertebe mevcûddur.
Ve kezâ, kuvve-i gadabiyenin tefrît mertebesi cebânettir ki, korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrât mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne ma‘nevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdâdlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsûlüdür. Vasat mertebesi ise şecâattir ki, hukuk-u dîniye ve dünyeviyesi için canını fedâ eder, meşrû‘ olmayan şeylere karışmaz.
İhtâr: Bu kuvve-i gadabiyenin fürûâtında da şu üç mertebenin yeri vardır.
Ve kezâ, kuvve-i akliyenin tefrît mertebesi gabâvettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrât mertebesi cerbezedir ki, hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde göstermeye kadar hileli ve aldatıcı bir zekâya mâlik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisâl eder. Bâtılı bâtıl bilir, ictinâb eder. وَمَنْ يُؤْتيَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِيَ خَيْرًا كَث۪يرًا" (İşarat'ül-icaz)
İşarat'ül-icazda geçen yerin kısa bir izahı şöyledir:
1. Kuvve-i akliye, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin birbirinden ayırt etme kuvvesi, kısaca akıl kuvvesi
Tefrit mertebesi gabavettir ki, doğru yanlış ayırt edemez ve hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesicerbezedir ki, hakkı batıl, batılı hak gösterecek derecede akıl ounları yapar. Hadd-i vasat mertebesi ise,hikmettir. Hakkı hak bilir ona uyar. Batılı batıl bilir ve batıldan çekinir.
2. Kuvve-i gadabiye, zararlı şeyleri def etme kuvvetidir.
Tefrit mertebesi, cebanettir ki, korkulmayacak şeylerden de korkmaktır. İfrat mertebesi, tehevvürdür ki, korkulması lazım gelen şeylerden de korkmaz. Hadd-i vasat mertebesi, şecaattir ki, korkulması lazımgelen şeylerden korkar Allah'tan korkmak gibi, diğerlerinde ise kahramanlık gösterir.
3. Kuvve-i şeheviyedir, menfaatli şeyleri elde etme kuvvetidir.
Tefrit mertebesi, humuddur ki, şehvetli şeylere isteği yoktur. İfrat mertebesi, fücurdur ki, haram helal dinlemez. Her şeye saldırır. Namussuzluk eder. Vasat mertebesi ise, iffettir ki, helale iştahı vardır, harama iştahı yoktur. Haramdan kaçınır.