erkekler neden kuma getirir / ‘Türkiye tipi’ kumalık | Ekmek ve Gül

Erkekler Neden Kuma Getirir

erkekler neden kuma getirir

Kuma beter olasın Allah’ından bulasın

Haberin Devamı

Prof. Dr. Necla Arat, 'te yayımlanan ‘‘Türkiye'de Kadın Olmak’’ kitabının bir bölümüne, Sosyal Antropolog Prof. Dr. Nuran Elmacı'nın ‘‘Çokeşli Evlilikler: Diyarbakır Örneği’’ başlıklı bilimsel saha çalışmasını almıştı. Prof. Dr. Elmacı, Dicle Üniversitesi'nde Sosyal Antropolog. 20 yıldır yaşadığı bölgeyi iyi tanıyor. Bu bilimsel çalışmasına devam ediyor. Çünkü çokeşli evliliklerin sürme nedenlerini, etkenlerini takip ediyor. 13 yıl önce incelemeye başladığı çokeşli evliliklerin günümüzde de sürdüğünü, çokeşliliği doğuran nedenlerin bugün de mevcudiyetini koruduğunu gözlemliyor. Dolayısıyla Prof. Elmacı'nın bu araştırması da her daim taze kalacağa benziyor. Güneydoğu Anadolu bölgesinde oldukça yaygın olan çokeşli evliliği yerinde görelim, Prof. Nuran Elmacı'nın araştırması ışığında inceleyelim diye Diyarbakır, Hilvan, Silvan, Batman, Beşiri ve Mardin Derik'e gittik. Çokeşli ailelerden büyük bir bölümü, görüşme talebimizi reddetti. Çünkü mahremiyetlerini açmak istemiyor, birbirleri hakkında düşündüklerinin duyulmasını istemiyorlardı. Yine de kadınlar, kocalarına göre daha fazla konuşma taraftarıydılar. Kumaların ve kocaların tümü de ağız birliği etmişçesine çocuk ve torun sayısını bilmiyorlardı.

BİRİNCİ KADIN İÇE DÖNÜK SON KADIN TAŞKINBirinci kadınlar içe dönük, daha pasif. Birinci kadın kocasının vekili gibi görülüyor. Ama ayrı yaşıyorlarsa, birinci kadın tümüyle ihmal ediliyor. Son kumalar fazlasıyla dışa dönük ve taşkın. En son kadından sonra yeni bir kadın alındığında bütün kadınlar seviniyorlar. Bu acıyı biz tattık, sen de tat, diyorlar.

KUMALAR BİRBİRİNİ KOCA HEPSİNİ DÖVÜYORİki kumanın işbirliği yaparak üçüncüyü dövdükleri çok olur. Erkek, kumaların birbirlerini şikayet etmelerine dayanamadığında hepsini döver. Erkekler dayağa, kumaların geçimsizliğini giderdiği inancıyla sıkça başvuruyor. Bu yüzden kadınlar kavgalarını saklar, kocaları eve geldiğinde barışık görünürler.

Çokeşli doktor ve mühendisler bile var

Çokeşlilikle ilgili bir araştırma yapmaya nasıl karar verdiniz? - Diyarbakır'a ilk geldiğim yıllarda, komşularım bana sık sık kumalarından bahsederlerdi. Falan kişi yeni bir kadın almış, derlerdi. Kuma olayına ilgi duydum. Özellikle kadınların neden kumalığı kabul ettiklerini merak ettim. Çünkü erkeklere toplumun tanıdığı hak ve yetkiler yüksekti. Ama kadınlar neden ikinci, üçüncü eş olarak gidiyorlardı? Böyle bir merakla başladı çalışmam. yılıydı. Aileleri sağlık ocaklarından tespit ettim. Erkekler, Medeni Kanun'a ters düşen bu yaşamı açığa vurmak istemiyorlardı. Ayrıca bu görüşmelerde mahremiyetlerine, yatak odalarına gireceğimizi düşünüyorlardı. Çok aileyle görüşüp çokeşliliğin nedenlerini aradım. Her birinin nedenleri farklıydı. Araştırmam dört ay, ama konuya bağlılığım yıllarca sürdü.

Ailelerle diyaloğunuz sürüyor mu? Gözleme imkanı buluyor musunuz? - Biriyle sürdü. Kumaları gördüğümde konuşurum, ilişkilerine bakarım. Evlenme ölçülerini dinlerim.

KUMALAR MUTSUZ

Çokeşli evliliklerde bir değişme gözlüyor musunuz?

- Bölgede hala sürüyor. Değişme kolay değil. Belki vardır ama hemen hissedemezsiniz. Bu durumu sosyal bilimciler saatin akrebine benzetirler. Seyredersiniz ama hiç kımıldamadığını düşünürsünüz. Bir süre sonra akrebin yer değiştirdiğini görürsünüz. Literatüre baktığınızda çokeşlilik daha çok aşiretiçi yaşayan gruplarda var. Araplar'da, Müslümanlar'da ve Afrika'nın bazı gayrimüslim topluluklarında var. Geniş topraklar için işgücü lazım. Bazı beyler, sülalerini genişletmek için kızlarını birkaç defa evlendiriyorlar. Kendileri de evleniyorlar. Çok damat ve çok çocuk. Oysa bizde ailelere dönen kızlar istenmiyor. O yüzden kuma yaşamına katlanmanın zorunluluğu ortaya çıkıyor.

Araştırmanızda, kumaların mutlu olmadığı ortaya çıkıyor.- Tabii, kumaların hepsi mutsuz. Son giden belki erkeği tarafından çok sevilen, çok hediye alınan bir eş. Ama o kumalarla yaşıyor. Kumalarla ilişki zorluğu var. Kıskançlık, çekişme, rekabet çok. Kumalar bunu, erkeğin kendilerine eşit davranmamasına bağlıyorlar. Hangi kadın kabul eder ki bir erkeği paylaşmayı? İnsan doğasına aykırı.

Bu eşitliği tek yönlü ve kendi çıkarına bozma gücü erkekte mi? - Tabii. Aşiret, erkek egemenliğine dayanır. Kadınlar ikinci sınıftır, mirastan bile pay alamaz. Çokeşli evliliğin temelinde sülaleyi genişletmek ve bu yolla diğer aşiretler üzerinde güç sahibi olmak, güvencede hissetmek yatıyor. Anlaşmazlıkta, kavgada kalabalık olmanın bölgede getirileri çok. Güçlü aşirete mensubum diye daha cesur davranabiliyorlar.

Kumalıkta cinayete, intihara varan kavgalar oluyor mu? - Kumalar arasında çekişme çok yüksek. Büyüler var. Kızının evlenememesini kumalarına bağlayıp, onlardan gelen yiyecek ve eşyalara şüpheyle bakıyorlar. Ama erkek, birarada tutmak için çok iyi geçinmelerini, bacı olduklarını tembihliyor. Gerçekten de bir süre sonra oturup kocalarını çekiştiriyorlar. Bir kumanın çocuğu diğer kumaya anne diyor. Kumalarının çocuklarına kendi çocuklarına gösterdikleri içtenliği gösteriyorlar. Toplum da onlardan iyi ilişkiler kurmalarını bekliyor.

Çokeşlilikte saatin akrebini ilerleten etkenler neler? - Arap ülkelerinde erkek ve kadınların eğitim durumları, kırda-kentte yaşama, meslek durumları araştırılmış. Ama bu faktörlerden hiçbirinde, kadının eğitim durumundan başka kesinlik bulunamamış. Kadının eğitim durumu, kentleşmenin yönü farklılaştıkça çokeşli evliliklerde düşme oluyor. Eğitim, kadına para kazanma yolu açan bir faktör. Eğitimle birlikte yaşadığınız sınıfın değerlerine uymuyor çokeşlilik. Erkek, doktor-mühendis olduğu halde bazı erkeklerin çokeşli olduğunu görüyoruz. Geleneksel bir olgu.

YÜZDÜ 90’I DUL

İkinci eş olmayı kabullenmenin şartları neler?

- Kumaların yüzde 90'ı dul. Babası yaşlı ve tanımadığı biriyle evlendiriyor. Anlaşamayınca baba evine dönüyor. Namus ve geçim koşulları nedeniyle baba, kuma olarak veriyor. Kendine özgü geçim kaynağı yok ki. Evliliği güvenlik ve geçim kaynağı olarak görüyor. Kadınlardan biri resmi, diğerleri dini nikahla evli. Kadın için nikahın şeklinin önemi yok. Onlar için Allah katında nikahlı olmak önemli.

Araştırmanızda kocanın durumu ne olarak ortaya çıktı? - Kocaların yaşlı olanları hayatlarından memnun. Çokeşliliği hem bu dünyada hem de öbür dünyada tanınmış bir hak olarak görüyorlar. Daha genç kocaların bir kısmı, dünyaya yeniden gelseler bir eşle anlaşarak evleneceklerini söylüyorlar. Yaşam şartlarının ağırlaşması, bu düşüncenin ağırlık kazanmasına neden oluyor. Çokeşlilerin tümü zengin değil. Fakir erkekler de çokeşli.

Genç kumaya cinsel torpil

Kumalar birlikte oturuyorsa ve yaş farkı azsa, erkek eşlerine eşit davranır. Bu adil tutum, gece yaşamından hediye vermeye kadar uzanır. Erkek, kadınlarla olan gece beraberliğini ya gün aşırı ya da üç gün atlayarak sıraya koyar. Bazen sırayı genç karısının lehine bozan erkek, büyük karısının tersliklerinden durumu kavrar. Günah korkusu içerisinde düzene uymaya çalışır.

Kumalar birbirlerine, erkeklerinin kendilerini sevdiğini göstermek isterler. Bunun en güzel kanıtı hamile kalmaktır. Sıkça doğum yapmanın bir nedeni de eşlerini kendilerine bağlamaktır.Küçük (son) karısı E, bir gece kocasının üçüncü eşi ile beraber olduğunu farketti. Yan taraftaki eve geçti, kapıyı hızla çalarak, ‘‘Hani beni seviyordun? Çık dışarı. Onu seviyordun da beni neden aldın?’’ diyerek küfretti. Kapıyı açtırdı. Kocasını yanına aldı ve beraber eve döndüler.

halk deyişleri

Sonuncusu kandil Yenisi mendil.

*

Kız kız ettiklerini bulasın

Üç karı üstüne kuma gidesin

*

Yeni kadına alınca elbise

Eskisi yemin etti, yanında yatmam diye

*

Karısı dörttür, derdi pek çoktur

DİYARBAKIR VE YÖRESİNDE ÇOKEŞLİLİK NEDENLERİ

Çok çocuğa, özellikle çok erkek çocuğa duyulan ihtiyaç.

Kısırlık sorunu.Kardeşin ölümüyle kimsesiz kalan yenge ve çocukları korumayı amaçlama

Aşiretler arası ilişkiyi güçlendirmek veya düşmanlıkların yumuşatılmasını sağlamak.Güçlü bir aşirete üye olmak isteği.

Aşiret reisinin, şeyhin, ağanın evine gelen gidenin çok olması dolayısıyla tek kadının tüm bu işlerin altından kalkamaması.Erkeklerin ve kızların erken evlendirilmesi.

Şehre göç eden erkeklerin şehirli bir kadınla yaşama isteği.Dinsel kuralların elverişliliği.

ARAŞTIRMA NASIL YAPILDI?

Prof. Nuran Elmacı, bilimsel çalışmasını 17 ailedeki 28 kumayla ‘‘Katılarak gözlem tekniği’’ ile yaptı. Elmacı, bu yöntemi uygulama nedenini açıklıyor: ‘‘Aile yaşamı, çocuklar eve girip çıkarken, kapı önünde oynarken, kadınlar mutfakta yemek hazırlarken, çamaşır yıkarken, konuklarıyla beraberken ve kocalarını karşılarken incelenmiştir. Birarada oturan kumalarla tek tek görüşme fırsatı her zaman bulunamamıştır. () Çokeşli evlilik sorununu incelemek kolay olmamıştır.’’

MARDİN DERİKLİ-ABDAN AİLESİ

Kızı beğendim, oğlana alalım dedim meğer torunummuş!

Odadaki kalabalık Kutup'un kadrajına sığmayınca iç avluya çıkıyoruz. Torunların bir kısmı dama çıkıyor. Hep bir ağızdan ritm tutup Doğuş'tan, ‘‘Bunun adına yürek derler/Öyle çabuk silemezler’’ şarkısını söylüyorlar. Dede Mehmet Abdan, son kez bağırıp susturuyor. Fotoğraf çekimi bittikten sonra tüm torunlar hızla sokak aralarına dağılıyor.

Derik'te çok eşlilik oldukça yaygın. Zeytincilik ve tarım alanlarının verimliliği, zenginliği ve dolayısıyla çokeşliliği de getiriyor. Mehmet Abdan, 69 yaşında. Geniş avlulu ve çok odalı evi bir anda yüzlerce ses ve gövdeyle doluveriyor. Gürültü dayanılacak gibi değil. Çünkü Mehmet Abdan'ın 31 çocuğu, 69 torunu var.

En geniş odaya sığmaya çalışıyoruz. Tüm torunlar dedelerine dokunmaya, kucağına oturmaya çalışıyorlar. Mehmet Bey'in alı al, moru mor oluyor. Sinirli sinirli gülüyor. Dayanamayıp otoritesini koyuyor. ‘‘Susun’’ diyor. Kısa da sürse sessizlik hepimize iyi geliyor. Mehmet Bey, hanımlarını çağırıyor yanına. İlk eşi Ayşe, kısa süre önce ölmüş. Şimdi Cemile ve Momi adındaki iki eşiyle birlikte yaşıyor. Momi çok güzel bir kadın. Kocası onunla övünüyor. ‘‘Rahmetli hanımım kendisi isteyip aldı getirdi Momi'yi bana. Momi Müslüman değildi ama artık iyi bir Müslüman. Şimdi istesem, Momi de bana yeni hanım istemeye gider.’’ Momi'nin lacivert gözleri ıslanıyor. Odayı terkedip gidiyor.

Mehmet Abdan'la çokeşliliği konuşuyoruz. Hayatından memnun. Şakayla karışık da olsa yeni bir eş almaya yatkın olduğunu açığa vuruyor. Torunlarını tanıyamamaktan başka şikayeti yok. Kumral, yetişkin genç kızı işaret ediyor. ‘‘Bu kızı çok beğenmiştim. Benim oğlana alalım dedim. Meğer torunummuş.’’

Mehmet Abdan, dindar. Duvarlarda Suriyeli Nakşi şeyhlerinin fotoğrafları, posterleri dizili. Hele dededen toruna Nakşi şeyhlerinin fotoğraf serisi var ki duvarı boydan boya kaplıyor.

Genç oğullarıyla çokeşliliği konuşuyoruz. Kesin bir dille reddediyorlar. Torunların çok azı okula gidiyor. Türkçe bilen de okula giden sayısı kadar. Buna karşılık tümü de pembe dizileri, çizgi filmleri sektirmeden izliyorlar.

batman beşiri hathatki köyü-tarım ailesi

İşsiz kocanın suskun eşleri

Mehmet Tarım, iki eşli. 10 yıldır işsiz. İkinci eşi Latife, sekizinci çocuğuna gebe. Sekiz kez düşük yapmış. İlk eş Durşah Hanım ise 11 çocuklu. Mehmet Tarım, ne doğacak olanın ne de diğerlerinin geleceğinin ne olacağını bilmiyor. Bölgede tütün ekimine son verilmesi nedeniyle üç oğlu da işsiz. İlk eş Durşah Hanım, ekmek ve yemek pişirme, çamaşır, bulaşıktan sorumlu. Latife, son kadın olma lüksünü yaşamaktan yoksun. Çok sayıdaki düşük ve ağır seyreden gebeliği sağlığını olumsuz etkiliyor. Kumasıyla ilgili yakınmak yerine üstü kapalı konuşmayı tercih ediyor: ‘‘İyi diyelim işte.’’

MARDİN DERİKLİ-DURGUT AİLESİ

Geçim derdindeler

Abdullah Durgut ve ailesi, 'te komşu köyler yakılınca Sağmal Mezrası'nın Mavan Köyü'nden gelmiş. Ortada kocaman avlulu karşılıklı iki eve sığmaya çalışıyorlar. Nüfusları 60'ın üzerinde. Net rakam veremiyorlar. Abdullah Durgut, üç eşinden 25 çocuğunun olduğundan emin. 11 erkek, 14 kız. Ama torunlarının sayısını da adını da bilemiyor. Topraklarını kaybedip Derik'e gelince yoksullaşmışlar. Tarlalarını, meyve ağaçlarını, bağlarını, hayvanlarını özlüyor. Abdullah Durgut'un eşleri Hamşe, Reyhan ve Gülsüm, ‘‘Geçim derdine düştük. O yüzden size ancak bu problemleri anlatabiliriz’’ diyorlar. Türkçe bilmiyorlar. Tercüman aracılığıyla konuşabiliyoruz. Hamşe'nin üç oğlu üniversiteye gittiği için gururlanıyor.

HİLİKAN MEZRASI-TİKRAT AİLESİ

Her eşe ayrı ev

Şemsettin Tikrak, 60 yaşında, üç eşli. Eşlerini biraraya getirince toplam çocuk sayısını öğrenebiliyoruz: 11 erkek, 11 kız. Torun sayısı biraz karışık: 30 ile 42 arasında! Evdeki 7 gelinin kaç çocuğu olduğu ancak tahmin edilebiliyor. Maddi durumu oldukça iyi. Herbir eşine ayrı bir ev yaptırınca rahatlamış. Kalabalık torunların gürültü ve problemlerinden kurtulduğunu söylüyor. Ayrıca hangi karısına nasıl davrandığını da diğer kadınlarının bilmemesi Şemsettin Tikrak'ı ziyadesiyle memnun ediyor. Çok kadınla birlikte olmasına ilişkin ilk sorumuzu duyduğu an öfkeleniyor. Özel hayatının gazeteye yansımasını istemediğini söylüyor. Eşleri, torunları bir anda ortadan kayboluyor.

etiket Kocasının Üstüne Getirdiği Kumayla İlgili Soru Soran Kadına Sunucunun Verdiği Cevap Kafanızı Karıştıracak

Haberler

Yaşam

Kocasının Üstüne Getirdiği Kumayla İlgili Soru Soran Kadına Sunucunun Verdiği Cevap Kafanızı Karıştıracak

Bir kadın nasıl üstüne kuma getiren kocasına tahammül edebilir ki?

Kuma kelimesi sözlüklerde "Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre adı, ortak:" ve "evli bir erkeğin, karısının üzerine getirdiği ikinci kadın, erkeğin birden fazla olan eşlerinden her biri, aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre ad" şeklinde açıklanmış. Birçok inanış ve gelenek sebebiyle yaygın olan bu birliktelik çeşidi, ülkemizde daha çok kırsal kesimlerde görülüyor.

Kuma kelimesi sözlüklerde "Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre adı, ortak:" ve "evli bir erkeğin, karısının üzerine getirdiği ikinci kadın, erkeğin birden fazla olan eşlerinden her biri, aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre ad" şeklinde açıklanmış. Birçok inanış ve gelenek sebebiyle yaygın olan bu birliktelik çeşidi, ülkemizde daha çok kırsal kesimlerde görülüyor.

Bir kadının hayatının hiçbir noktasında kabul edemeyeceği ve medeni kanunda yer almayan bir ilişki çeşidi olan bu çok eşlilik, zaman zaman bazı insanlar tarafından da "tavsiye" boyutunda kamuoyuna sunuldu hatırlarsanız.

Bir kadının hayatının hiçbir noktasında kabul edemeyeceği ve medeni kanunda yer almayan bir ilişki çeşidi olan bu çok eşlilik, zaman zaman bazı insanlar tarafından da "tavsiye" boyutunda kamuoyuna sunuldu hatırlarsanız.

Şimdi ise YouTube'da yer alan "Mekselina İslam" kanalındaki "❤️ İki Evli Olmak" isimli programda geçen kumalıkla ilgili ilginç bir soru cevap kısmını sizlere sunuyoruz.

Şimdi ise YouTube'da yer alan "Mekselina İslam" kanalındaki "❤️ İki Evli Olmak" isimli programda geçen kumalıkla ilgili ilginç bir soru cevap kısmını sizlere sunuyoruz.

Kanalı takip eden bir kadının sorusu şöyle: "Benim kumam var. Kumamla çok iyi anlaşıyoruz ama bazen eşim ayrımcılık yapıyor. Ona daha çok değer verdiğini görüp üzülüyorum. Sence günaha mı giriyorum? Bana tavsiyelerin nelerdir?"

Kanalı takip eden bir kadının sorusu şöyle: "Benim kumam var. Kumamla çok iyi anlaşıyoruz ama bazen eşim ayrımcılık yapıyor. Ona daha çok değer verdiğini görüp üzülüyorum. Sence günaha mı giriyorum? Bana tavsiyelerin nelerdir?"

Sunucunun cevabı ise birçok kişiye ilginç gelebilir: "Kardeşimiz o kadar güzel bir cümle kullanmış ki kumamla çok iyi anlaşıyoruz. Bir kadının en zor sınavıdır eşinin başka biriyle evlenmesi. Lakin burada başka bir problem var, burada kadıncağıza yapılan bir zulüm var."

Sunucunun cevabı ise birçok kişiye ilginç gelebilir: "Kardeşimiz o kadar güzel bir cümle kullanmış ki kumamla çok iyi anlaşıyoruz. Bir kadının en zor sınavıdır eşinin başka biriyle evlenmesi. Lakin burada başka bir problem var, burada kadıncağıza yapılan bir zulüm var."

"Eğer sen ikinci eşi aldıysan eşit, adaletli olmak zorundasın. Ona bir ayakkabı aldıysan, ona da almak zorundasın. Karına araba aldıysan, ona da almak zorundasın. Eğer senin böyle bir durumun yoksa o zaman niye evlendin?"

"Eğer sen ikinci eşi aldıysan eşit, adaletli olmak zorundasın. Ona bir ayakkabı aldıysan, ona da almak zorundasın. Karına araba aldıysan, ona da almak zorundasın. Eğer senin böyle bir durumun yoksa o zaman niye evlendin?"

"Bi hanım kardeşimiz ne kadar şiddet görse ikinci eş gelse, üçüncü eş gelse, dayak da yese sabredin mükafatınız cennet olur gibisinden Bu hanım kardeşlerimiz bu şekilde zulüm görecekse güzel bir şekilde ayrılmaları, evliliği sonlandırmamaları belki onlar için daha hayırlıdır. Sen niye buna sabret diyorsun? Kadın cinayetleri böyle çıkıyor."

"Bi hanım kardeşimiz ne kadar şiddet görse ikinci eş gelse, üçüncü eş gelse, dayak da yese sabredin mükafatınız cennet olur gibisinden Bu hanım kardeşlerimiz bu şekilde zulüm görecekse güzel bir şekilde ayrılmaları, evliliği sonlandırmamaları belki onlar için daha hayırlıdır. Sen niye buna sabret diyorsun? Kadın cinayetleri böyle çıkıyor."

Sunucu aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi'nin üstünde uzun uzun konuşulması gerektiğini belirtiyor. Feminist grupları "erkek sevmeyen kadınlar" olarak niteleyen sunucu, erkeklerin de zaman zaman mağdur edildiğinden dem vuruyor.

Sunucu aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi'nin üstünde uzun uzun konuşulması gerektiğini belirtiyor. Feminist grupları "erkek sevmeyen kadınlar" olarak niteleyen sunucu, erkeklerin de zaman zaman mağdur edildiğinden dem vuruyor.

Yani aslına bakarsanız epey şaşırtıcı bir bakış açısı. Tamamını izlemek isterseniz videoyu buraya bırakalım.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda

Türkiye&#;de kumalık ne zamandan beri var, neden var, kim kuma gidiyor, kim kuma alıyor, kumaların yasal hakkı var mı, bu coğrafyada kumalık ne zamandan beri var? Sosyolog Tuba Demirci Yılmaz yazdı.

Gündem zengini ülkemizi tartışmaya boğan konulardan biri de kumalık ve taşıyıcı annelik konusunda yapılan bir benzetme, benzetmenin sahibi İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Rektör yardımcısı ve Medeni Hukuk uzmanı öğretim üyesi meslektaşım Profesör Dr. Şükran Şıpka’nın maruz kaldığı sosyal medya linçi oldu.
Şıpka çalıştığı kurumda üremeye yardımcı teknolojiler ve hukuk konusunda düzenlenen etkinliği izleyen röportajda, Türkiye’de yasak olan taşıyıcı anneliğin, “kumalık” biçiminde gerçekleştiğini, kumalığın Türk tipi taşıyıcı annelik olduğunu söyledi. Açıklamasının medeni kanunun taşıyıcı annelik konusunda düzenleme ihtiyacında olduğu vurgusunu içeren son kısmı, konunun kumalık konusunda bir düzenleme yapılması gerektiği gibi lanse edildi. Medeni hukuk konusunda çalışan, şahsen tanıdığım kadın bir akademisyenin böyle bir talepte bulunmasının elbette mümkün olmadığını biliyorum. Kumalığın taşıyıcı anneliğe indirgenmesi, meşruiyetini yitirmiş, çok çeşitli nedenleri olan ancak süregiden sosyal bir olgu yerine,hukuki dar bir çerçeve kullanılarak üremeye yardımcı strateji olarak basın ve sosyal medyada tartışılması, basında sıklıkla yer bulan bir başka kumalık mevzusu, toplumsal önyargıların zirvesi “Suriyeli kumalara” ilişkin bir değerlendirmeye de imkân verdi.
Öncelikle kumalık yani çokkadınlı evliliklerin, dünya üzerinde öteden beri varolan çokeşlilik yöntemlerinden yalnızca biri olduğuyla başlayalım. Çokkadınlı evlilikler genelde kumalık olarak anılsa da, coğrafi bölgeye göre ortaklık, içli-dışlılık adlarını da alan, adlandırma çeşitliliğinin bilakis bu pratiğin pek çok yerde uygulanışına delil olduğu bir durum. Dahası, çokeşlilik sadece çokkadınlı evliliklerle değil, çokerkekli evlilikler olarak da geçmişte/günümüzde farklı toplumlarda uygulanmış. Ancak yaygın çokeşlilik türü her zaman çokkadınlılık olmuş. Çokkadınlılık ise geçmişte ve günümüzde, sadece Müslüman halklar ya da İslam hukukuyla yönetilen toplumlarda değil, pek çok dinde, kültürde ve etnik grup arasında uygulanmış- veya uygulanmakta. Antik Yunan, Çin, Hint, Babil, Asur, Mısır ve sahra altı ve kuzey Afrika’daki toplumlarda görülen çokkadınlılık, sadece Türkiye’ye, Türkiye’de ise güney doğuya, Arap ve Kürtlere,salt Müslüman-Arap coğrafyasına ait bir evlilik türü değil. Hristiyanlıkta Mormonlar, antik dönem Musevileriyle günümüz köktendinci Musevi grupları arasında çokkadınlı evlilikler vardıseafoodplus.info öncesi Arap toplumunda hem çokerkekli, hem de çokkadınlı evlilikler yapılmış, ancak İslam çokeşliliği dört kadınla sınırlamıştıseafoodplus.info de olsa, günümüze ulaşan çokerkekli evlilikler de var; Tibet, Nepal ve Hindistan’ın bazı bölümlerinde, İnuit (Eskimo) ve Venezuela-Bari toplumunda çokerkekli evlilikler halen mevcut. Ancak ulus-devlet odaklı modernleşme, modern medeni kanunlarla kapitalizmin gelişimi, eş sayısını teke indirmiştir.
Çokeşliliğin ülkemizdeki varlık sebeplerinden önce, bu evliliklerin doğasından bahsetmekte fayda var. Yaygınlıkla kullandığımız çokeşlilik ifadesinden kasıt, çokkadınlı evliliklerdir ve bu bakış açısından çokerkeklilik hiç bir toplumda uygulanmamış bir “sapkınlık” olarak görülür.Çokerkekli veya çokkadınlı olsun çokeşlilik her hâlükârda ataerkil bir pratiktir; erkeklerin maddi-fiziksel iktidarlarıyla ihtiyaçları,doğrudan erkek cinselliği ile ilgili anlayışın şekillendirdiği evlilik türleridir.Çokkocalı bir kadın, düşünülenin aksine mutlak özgürlük sahibi, kadın-erkek rollerini tersine çevirmiş veya bu rolleri belirleyen bir birey değildir. Çokerkekli evlilikler kuran kadınlar, erkeklerin koyduğu yasalara, onların yarattığı siyasi iktidar ve ekonomik düzene tabidir. Kadın nüfusundaki azlık, yoksulluk, tarım arazileri ve maddi kaynakların kısıtlılığı nedeniyle, birbiriyle savaş-çatışma halindeki grupları barış içinde tutmak ve erkek eşlerden birinin yokluğunda kadın ve aileyi “baştan kabul edilmiş” ikinci eşin korumak için, çoğunlukla erkek kardeş olan ikinci eşe devrine ve “gelişigüzel” cinsel ilişkilerle kadınlar üzerindeki cinsel tehdidi engellemeye dayanır.


ÇOKEŞLİLİK VE İSLAM
İslam, Ortadoğu ve Arap toplumundaki çokeşlilik uygulamalarını çokkadınlılık ve dört kadın eş olarak sınırlamış, çokerkekliliği yasaklamıştır. İslam’daki çokkadınlılık kaynağını kutsal kitaptan alır, ancak çokkadınlı bir erkeğin her hâlükârda eşleri arasında adaleti yerine getiremeyeceği ihtimali üzerinde de durulduğundan, genel yaklaşım çokkadınlılığın bir emir değil, şartların şekillendirdiği, izin verilen bir uygulama olduğu yönündedir. İslam devletinin ilk dönemlerindeki savaşların erkek himayesinden yoksun, çok miktarda yetişkin ve bağımlı kadınla, kadın köle grupları yarattığı varsayımı Kur’an’daki çokkadınlılık izninin arka planını, bu konudaki ilahiyat-hukuk tartışmalarının temelini oluşturur. Burada İslam ve kölelikle ilgili bir parantez açmak gerekir; İslam köleliğe izin verdiğinden ve bir erkeğin köle olarak hâkimiyeti altındaki kadınların cinsellikleri üzerinde de hak talep edebileceği, bu birlikteliklerden doğan çocukları mirasçısı olarak tanıyıp tanımama hakkını saklı tuttuğunu da belirtmeliyiz. İslam dinindeki hukuki yaklaşımlar ve Müslüman toplumların öznel uygulamaları eş sayısı konusunda farklılaşsa da, İslam çokkadınlılığı, iki eşlilik (bigami) biçiminde gerçekleşmiş/gerçekleşmektedir.Müslüman toplumların çokeşli erkekleri bunu ağırlıklı olarak iki kadınla evlenerek yapmış, çok azı üç veya daha fazla kadınla evlenmiştir. Bunda İslam’daki farklı hukuk yorumlarının her bir eşe farklı ev açma konusundaki telkinleriyle, birden fazla kadınla evlenmenin getirdiği ağır maddi-manevi yükümlülüklerin etkisi açıktır. İki eşlilik Osmanlı toplumundaki çokkadınlı evliliklerle, yasaklara rağmen gerçekleşen çokkadınlı evliliklerin yaygın şeklidir.


OSMANLILARDA ÇOKKADINLILIK
Çokeşlilik, İslamın “hâkim” din olduğu Osmanlıda ’de çıkarılan Aile Hukuku Kararnamesi yürürlüğe girene kadar dört nikâhlı eş, köleliğin tamamen ortadan kaldırıldığı ’a kadar da erkeklerin cariyeler üzerindeki cinsel tasarrufuyla uygulanmıştır. Birkaç istisna haricinde Osmanlı sultanları ve devlet adamları çokeşliydiler. Hukuk-u Aile Kararnamesi çokkadınlı evlilikleri yasaklamasa da, ikinci ve daha sonraki evlilikleri ilk eşin iznine bağlamış, iznin temin edilemediği durumlarda kadına boşanma hakkı vermiştir. Bu değişiklikte Yüzyılın ortalarından itibaren başlayan ve cumhuriyet döneminde de sürecek olan, entelektüeller ve kanaat önderlerinin aile ve evlenme gelenekleri hakkındaki tartışmaları kuşkusuz etkilidir. Namık Kemal, Fatma Aliye, Cenap Şehabettin, Şemsettin Sami, Musa Kazım, Mansurizade Sait ve Selahattin Asım gibi yazarlar, Batı karşısında Osmanlı-Müslüman toplumunun çokkadınlı evlilikler yüzünden eleştirilere maruz kaldığını, bu uygulamanın kanun yapma yetkisine sahip sultan ve yasama organlarınca, aynı zamanda İslam hukukuyla yasaklanabileceğinden bahsetmişlerdir. ’de çıkarılan kanunlarla, çokkadınlı evlilikler hâkimlerin iznine bağlamış, erkeklerin ikinci eş ihtiyaçlarını gerekçelendirmesi ve bu eşlere “adil muamelede” bulunacaklarını ispatlaması istenmiştir. Çokkadınlılık konusundaki nihai düzenlemeyi ’da çıkarılan Medeni Kanun yapmıştır. Çokkadınlılık yasaklanarak, miras hakkı resmi nikâhlı tek eşe verilmiş, dini nikâhlancak resmi nikâh sonrasında gerçekleştirilebilir hale getirilerek, ceza kapsamına alınmıştıseafoodplus.info bu gelişmelerin çokkadınlı evlilikleri sona erdirdiğini söylemek güçtür; devletin özellikle geleneklerin güçlü olduğu yerlerle ülkenin her yerinde aynı kontrol-nüfuzu sağlayamadığı açıktır. “Çeşitli” sebeplerden çokkadınlı evlilikler devam etmekte, ’lardan itibaren ise artış eğilimine girmiş durumdadır. ’de TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun hazırladığı bir rapor, bin dolayında çokkadınlı geleneksel evlilik tespit etmiştir. Ancak gerçekçi bir başka tahmin Türkiye’de dolayında çokkadınlı evlilik gerçekleştirilmiş olduğunu ifade etmektedir.
ÇOKKADINLI EVLİLİKLERİN SEBEPLERİ
Medeni hukuk ve ceza düzenlemelerine rağmen ekonomik, siyasi ve dinsel nedenler başta olmak üzere, nüfus artışı ve erkek çocuk sahibi olmak konusundaki güçlü arzular, tarımsal üretiminin emek yoğun şekilde seyrettiği düzlemlerde sosyal güvence yokluğunu ailedeki çalışan sayısını artırarak çözme inancı, toplumsal nüfuz ve iktidarı sürdürme kaygılarının, buna ek olarak siyasi ve cinsel iktidar arzuları çokkadınlı evliliklerin genel sebepleridir. Türkiye’deki çokkadınla evlilik oranları yüzde oranında seyretmekte, bu durum sınır-ötesi veya sınır evliliklerinin yaygın olduğu, etnik-kültürel yapının yüzyıl başlarından itibaren üniter ulus devlet uygulamalarına tabi olduğu Güneydoğu Anadolu bölgesinde yüzde ’u bulmaktadır.
Çok kadınlı evliliklerin asıl nedeni çocuksuzluk değil, ataerkil bir arzu olan erkek çocuk arayışıdır. En yaygın neden ise aile kararıyla yapılan görücü usulü evliliklerdir. Eş seçiminde Türkiye’nin pek çok bölgesinde yaygın olan yakınlar ve akrabalarla görücü usulüyle ayarlanmış evlilikler, boşanmanın toplumsal-kültürel olarak “imkânsızlaştırıldığı” namus ve utanca dayalı toplumsal düzende, erkekleri “gönlüne göre” ikinci eş arayışına cesaretlendirmektedir. Üst sosyo ekonomik gelir veya statü grubundan erkekler ise, örneğin ağalar, şıhlar, şeyhler, seydalar ve dedeler, çok kadınla evlenerek güç ve iktidarlarını pekiştirmiş, yaşadıkları toplumsal çevredeki siyasi ve ekonomik gerilimleri “yeni akrabalıklar” yaratarak “çözerler”.
“Namus” ve “utanca”dayalı düzenin belirlediği, yaşadığımız ülke ve bölgeye özgü çeşitli evlilik türleri de çokkadınlı evliliklerin sebeplerdendir. Genç bir kadının kendini isteyen kim olursa olsun, ikinci veya üçüncü eş olarak, dedikodulara sebep vermemek için evlendiği durumlar söz konusudur, çünkü gelen kısmeti çevirmenin evlenememeye yol açacağına inanılıseafoodplus.infoçarak/ kaçırarak evlenmelerden bir bölümü de çokkadınlı evliliklere yol açar. Levirat yani ölen eşin erkek kardeşi ile evlenme,bakım ve sosyo-ekonomik destek ihtiyacındaki kadın ve çocukları aile içinde tutmak ve yabancılarla evlenmeyi engellediğinden kumalığa, berdel olarak adlandırılan genç kadın değiş-tokuşuysa, evlenme çağında ancak ekonomik kaynaklardan yoksun erkeklerin kız kardeşlerini kuma olarak evlendirerek evlenmelerini sağlar.
Kan davalarının kumalık yoluyla çözümlenmesi de yaygındır; bekâr genç kadınların, karşı aileye gerekirse kuma olarak verilmesiyle “kan bedeli” karşılanır. Nüfusun azalma eğiliminde seyrettiği çeşitli etnik-dinsel çevrelerde “yok olma” ve “diğer gruplarla karışma” kaygılarını gidermek için kadınların ikinci veya üçüncü eş olarak nüfus artışı için evlendirilmesi de çokkadınlı evliliklere neden olur. Çocukluk çağındaki genç kadınların evlendirilmelerinin de, çokkadınlılık pratiğini pekiştirdiği söylenebilir çünkü resmi olarak evlenme yaşına erişmemiş kızları kuma olarak “kayıt dışı” evlendirmek evlilik yaşına dair yasal engeli aşmak demektir. Genç kadının reşit ve yetkin olmadan bir haneyi idaresi birinci eşin himayesinde gerçekleşir, erken yaşta başlayan doğurganlığıysa hane nüfusunun artışını garantiler. Başlık uygulamasının yaygın ve erkekler arası sosyo-ekonomik ayrımların keskin olduğu çevrelerde de, aileler kızlarının ikinci eş olmasını önemsemeden, varlıklı ailelere kuma olarak evlendirirler. Engelli genç kadınların da başlık ve çeyizlerinin azlığı nedeniyle kuma verildiğini biliyoruz.
Uluslararası emek hareketinin yoğunlaştığı ’lardan günümüze, erkeklerin ve kadınların ücretli emek olarak ulusaşırı hareketliliği, beraberinde çifte evlilikleri de getirmiş, misafir işçiliğin sona erip, kesin dönüşün gerçekleştiği durumlarda yasal sorunlar, boşanmayla ilk eşin resmi nikâhından feragatiyle nikahsız ikinci eş haline gelmesine sebep olmuştur. Aralarında ekonomik gelişme, demokratikleşme ve seküler hukuk açısından farklılık, ancak kültürel, etnik ve dini açıdan benzerlik olan ülkeler ve sınır komşuları arasında da çokkadınlı evlilikler yaygındır. Hali vakti yerinde, sınır ötesi ticaretle uğraşan erkeklerin, sınırın karşısında, çok kadınlı evliliklerin yasal engele tabi olmadığı ülkelerde, ikinci veya üçüncü eşler için yeni evler kurduklarını,sınır komşusu olmasa da kadınların din/dil benzerliği sayesinde, ülkelerinde maruz kaldıkları ekonomik ve siyasi baskılardan kurtulmak için Türkiye’de ikinci ve üçüncü eşler olduklarını basına yansıyan vakalar ve yürütülen çalışmalardan biliyoruz. Suriye mülteci göçünün çokkadınlı evlilikler açısından yarattığı “yeni” mevzulardan bahsetmeden önce, son yıllarda Fas başta olmak üzere Kuzey Afrika ülkeleri ve eski Sovyet cumhuriyetlerinden kadınlarla yapılan çokkadınlı sınır ötesi evliliklerin, kadınlar gönüllü olsalar dahi ciddi bireysel-toplumsal travmalarla, emek sömürüsü ve bir tür cinsel kölelik yarattığını söylemek gerekir.
Dini inançların ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin körüklediği erkek egemen anlayışın, erkeklerin bakım ve cinsel ihtiyaçlarının, ölüm-ekonomik buhran-göç-savaş şartlarında “namusa” halel getirmeme ve erkek soy silsilesi yaratma saplantısının çok eşli evliliklerin nedeni olduğu açıktır. Ancak kentli, servet sahibi, “yeni” zenginler arasındaki bir kısım “azgın tekenin”, işi çokkadınlılığı bir tür gösterişçi tüketim yarışına döndürme, kadınları da ortanca, küçük veya büyük hanım olarak payelendirme eğiliminde olduğu da malumdur. Bu nedenle kumalığı “Türk tipi taşıyıcı annelik” olarak nitelemek, hem dokuz aylık duygusal emeğin de eşlik ettiği bir tür ticari sözleşme olan taşıyıcı anneliği, hem de türlü sonuç ve soruna kaynaklık eden çokkadınlı evlilikleri bağlamından kopartmak, konunun toplumsal, sosyal ve siyasi kökenlerini yadsımak olur. Bu aynı zamanda üreme bozukluğu gibi iki cinsi de ilgilendiren bir mevzuyu kadınların sırtına yüklemek, çokeşliliği yasak olduğu halde meşruiyet zeminine yaklaştıranlara gerekçe sunmak, çokkadınlı birliktelikler içerisindeki kadınların yaşadıkları döngüyle mücadele gereğini ve gözetilmesi gereken haklarını yok saymak, onları kuluçka sistemlerine indirgeme riskleri yaratır. Çokkadınlı resmi olmayan evliliklerle yasal eşten doğan çocuklar “kardeşlik” ilişkisi ve miras rejimi ile birbirine bağlıyken, taşıyıcı anneliğin böyle bir ilişki yaratma durumu söz konusu da değildir. Kumanın “soy-bağını bozması” da yılındaki medeni kanun değişikliği ile gayri resmi ikincil birlikteliklerden doğan çocuklara resmi evlilik dâhilinde doğanlarla aynı miras ve soy haklarını verdiğinden, geçerliliğini yitirmiştir. Bu durum aynı zamanda çokkadınlı evliliklere“taşıyıcı annelik”için ihtiyaç olmadığının, kadınların üreme bozuklukları nedeniyle “mecburen” kuma alınmadığının kanıtıdır ki, yukarıda açıklamaya çalıştığım şekliyle Türkiyeli erkekler yasağa rağmen çocuksuzluktan çok erkek çocuk, çocuk sayısını artırma, itibar ve güç gösterisinde bulunmak için, namus ve utanmanın başat olduğu toplumlarda çeşitli bölgesel, etnik, siyasi ve toplumsal erekler, en önemlisi de “sonsuz” bakım ihtiyaçları ve cinsel arzuları nedeniyle çokkadınla evlilik yapıyorlar.
Taşıyıcı annelik konusunda bilgili olmak şöyle dursun, taşıyıcı anneliğin yasallaşmasıyla toplumumuzda bu işi üstlenecek kadınları fırsatını bulduğunda iktisadi-cinsel sömürüye maruz bırakmak için can atacak binlerce erkek olduğu da ortadadır. ’lardan beri artış eğilimindeki çokkadınlı evliliklere Mayıs ’de Anayasa Mahkemesinin dini nikâh için gerekli resmi nikâh şartını kaldırmasıyla yaptığı katkı da düşünüldüğünde, kumalık gibi geleneksel bir uygulamayı yeni bir uygulama olan, üstelik üremeyi aile ve evlilik tekelinden çıkarabilecek bir yönteme benzeterek hem kavramsal, hem de stratejik olarak sınırlamak gereksizdir.


SURİYELİ KUMALAR
Gelelim Suriyeli “eşler” meselesine. Her şeyden evvel Suriyeli gelin/ ikinci eş yeni bir mevzu değseafoodplus.infoli kadınlarla çoklu evlilikler, bu ülkeye komşu bölgelerde sınırın çekildiği tarihten itibaren yaygın olarak uygulanmakta. Aşiret/ kabile gibi sosyal birlikleri dağıtan çağdaş sınırlara rağmen iki taraftan aileler ve bireyler, siyasi ve ekonomik dinamiklerin şekillendirdiği talebe göre evlenmeye devam etmişlerdir. Bu evliliklerin bir bölümü Suriye devletinin çokkadınlılığı resmen uygulaması ve bu konuda iki taraftaki yaygın kültürel kabul nedeniyle sürmüştür. Özellikle ’den sonra Türkiye tarafında göreli olarak yükselen ekonomik refah, akrabalık ilişkileri ve Suriyeli kadınlar için istenen başlık ve evlilik masraflarının Türkiye’ye kıyasla düşük olması, onları Türkiye’de evlenmeye ve ikinci, üçüncü kadın olmaya sürüklemiştir. Savaştan çok önce dahi özellikle Mardin-Nusaybin, Kızıltepe ve Urfa’nın sınıra komşu ilçe ve köylerinde erkeklerin ikinci veya çoklu eş tercihleri için Suriyeli kadınları cazip hale getirmiştir.
Nisan ayından beri yaklaşık dört milyon Suriyelinin ülkemize savaş nedeniyle zorunlu göçü, aslında ağırlıklı olarak bir kadın ve çocuk göçüdür. Ailedeki erkekleri kaybeden veya üçüncü ülkelere mülteci olarak gönderen kadınlar, Suriyeli nüfusun ağırlıklı kısmını oluşturmaktadır. Bu durum Suriyeli yetişkin ve genç kadınları Türkiye’de zaten artış eğiliminde olan çokkadınlı evliliklerin hedefi haline getirmiştir. Bu noktada Suriyeli mültecilerin kültürel ve dinsel geleneklerinin de etkisi büyüktür; çokkadınlı evliliklerin yasal, her eşin aynı yasal statü ve haklara sahip olduğu Suriye de bir namus ve utanç toplumudur. Evlilik Suriye’de de hem bir sosyal statü kazanma, hem de ekonomik-sosyal güvence sistemidir. Özellikle savaş nedeniyle evlerinden uzaklara sürüklenen, ailedeki eril kontrolün dışına çıkarak, fuhuş, zorla çalıştırma ve emek sömürüsü gibi çeşitli başka eril tehlikelerin hedefi haline gelen, ağırlıklı olarak kuzeydeki orta ve küçük kentler ile kırsal bölgelerden gelen Suriyeli kadınlar, Türkiyeli erkeklerle evlenerek mültecilik ve zorunlu göçten kaynaklanan sorunlarını çözeceklerine inandırılmışlardır. Kısaca, Suriyeli ikinci eş ve kumalar mevzuu, Suriyeli kadınlardan Türkiyeli kadınlara yönelmiş bir tehdit değil, savaş şartlarının hâli hazırdaki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ile iç içe geçerek keskinleştirdiği bir durumdur.
Suriyeli kadınlar ekonomik sorunlarına sosyal güvence arayışı nedeniyle, ailelerinin mültecilikten kaynaklı olarak başlık, çeyiz gibi talepleri hayatta kalma yolu olarak yeniden ele alması, yersiz-yurtsuzluk ve “erkeksizlik”, yahut erkeklerin ailenin geçimini temin edemiyor olması yüzünden çokkadınlı evliliklere sürüklenmektedirler. Mesele güzel, albenili genç kadınların Türkiyeli kadınların kocalarına göz dikmeleri değildir. Tersine, sosyoekonomik olarak dezavantajlı genç ve kırılgan kadınlara göz koyanlar, çokkadınlı evlilikleri hem resmi eşleri uysallaştırma aracı, hem de yarattıkları “taleple” cinsel istismardan, insan simsarlığına, ücret karşılığı çöpçatanlık da dâhil türlü sorunu tetikleyen, davranışlarıyla “demokrasimizin sözcüsü” medyadan, resmi kurumlara her yerde cinsiyetçi ve ırkçı önyargılar oluşmasına neden olan çokeşlilik meraklısı erkeklerdir.Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda bu tür birlikteliklere giren kadınlar, bu ilişkilerden doğan çocuklar, resmi eşler ve çocukları, bu grupların yaşadığı cinsel istismar da dâhil aile içi şiddetin pek çok biçimine, türlü yoksunluklar ve katmanlı toplumsal sorunlara şahit olması kaçınılmaz görünüyor. Özellikle medyada yer bulan ayrımcı ve cinsiyetçi dil, çokkadınlı olmayan, maddi kaygılar ve cinsel sömürü düzleminde gerçekleşmeyen Suriyeli-Türkiyeli karma evlilikleri ve mülteci hayatlarının normalleşmesine de engel oluşturuyor. Dolayısıyla Suriyelilerle çokkadınlı evlilikler ve bu durumdan kaynaklı sorunların ele alınması hem çokeşliliğin ülkemizde ortaya çıkış şartlarını etraflıca değerlendirilmesini, hem de bu sorunları insani perspektiften, bu konunun mağdurları yararına tartışmayı zorunlu kılıyor.

#istismar #göçmen kadın #Kumalık #Suriyeli kadın #Tuba Demirci Yılmaz

İslam’da neden dört kişiyle evlilik vardır?

Değerli kardeşimiz,

Dört kadınla evlenme konusu, illa dört tane eş olacak anlamında değildir. Esas olan bir kadınla evlenmektir. Ancak gerekli olması durumunda, bütün şartlara da uymak kaydıyla, iki kadın veya üç kadın veya dört kadınla evlenilebileceğine izin verildiğini göstermektedir.

İslam dini Arabistan Yarımadasına yayıldığı sırada, bir kısım Cahiliye âdetleri de bütün tesirleriyle hükmünü icra ediyordu. İslamiyet bunlardan bazılarını tamamen kaldırıyor, bazılarını mutedil hale getiriyordu. Bunlardan birisi de Cahiliye dönemindeki sınırsız kadınla evlenme meselesi idi. İslamiyet gelmeden önce Arap Yarımadasında erkekler, sayı tahdidi olmaksızın, istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi.

İşte Kur'an-ı Kerim bu cahiliye âdetine bir sınırlama getirdi. Azami olarak dörde kadar evlenebileceğini açıkladı. Cenab-ı Hak 

“Eğer hanımlarınız arasında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sadece bir tane ile yetinin.” buyurdu. (Nisa, 4/3)

Buna göre, birden fazla evliliği Kur'an tesis etmedi. Ancak daha önce sınırsız olan adedi sınırlandırdı. Mesela Giylan ismindeki sahabi Müslüman olduğu zaman on hanımla evli idi. İslamiyeti kabul ettiğinde dörtten fazlasını boşadı.

İslamiyet her ne kadar birçok kadınla evlenmeye müsaade etmişse de bir tek kadınla evlenmeyi esas olarak kabul etmiştir. Birden fazlasına müsaade “ahlaki ve sosyal zaruretler” haline tahsis edilmiştir. Bu durumda kadınlar arasında adaletin şart olduğu açıklanırken ruhi temayüllerde eşit davranmanın pek mümkün olmadığına dikkati çekilmiştir: 

“Ne kadar isteseniz kadınlar arasında adaletli davramaya güç yetiremezsiniz.” (Nisa, 4/)

Cenab-ı Hak bir ayette adaleti emrederken, diğer ayette de insanların hanımları arasında adaleti gerçek manada gerçekleştiremeyeceklerini açıklaması, birden fazla kadınla zaruret olmaksızın evlenmemeye işaret içindir.

İslamın dörde kadar kadınla evlenmeyi bir ruhsat olarak göstermesinin insan fıtratına, akla ve hikmete uygun olduğunu açıklayan Bediüzzaman şöyle diyor:

“Dörde kadar taaddüd-ü zevcat, tabiata, akla, hikmete muvafık olmakla beraber, şeriat bir taneden dörde çıkarmamış, belki sekizden dörde indirmiştir. Bahusus taaddütte öyle şerait (şartlar) koymuştur ki, ona müraat etmekle (uymakla) hiçbir mazarrata müeddi olmaz (hiçbir zarara sebep olmaz). Bazı noktada şer olsa da ehven-i şerdir. Ehven-i şer ise bir adalet-i izafiyedir. Heyhat! Alemin her halinde hayr-ı mahz olamaz.” (Münazarat, s. 69)

Bu özet açıklamalardan sonra sorularınıza geçelim:

Cevap 1:

1. Erkek aynı anda dilediği kadar kadın ile evli olamaz. İslamiyet bu konuda erkeğe bir sınır koymuştur.

2. Dört kadınla evlilik emredilmemiştir. Dört kadınla evlenme farz veya vacip değildir.

3. Nikah akdi yapılırken kadın, evleneceği erkeğin başka bir kadınla evlenmemesi şartını koşma hakkına sahiptir.

4. Birden fazla kadınla evli olmak, erkek için sorumluluğun ve yükün artması demektir. Eşler arasında gücü yettiği halde adaleti sağlayamayanlar kul hakkına girerler.

“Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin; çünkü bu büyük bir günahtır. Yetimlerin hakkına riâyet edememekten korkarsanız (bunların yakasını bırakın da) beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın; haksızlık etmekten korkarsanız bir tane kadın veya mülkiyetinizde bulunan cariye (ile yetinin); bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olandır.” (Nisa, 4/)

Bu ayette Müslüman erkeklere bir kadınla evlenme tavsiye edilmiştir. Adil davranmak önceliklidir. Eğer erkek birden fazla kadın ile evlendiğinde adil davranamayacağından korkarsa bir kadınla evli olmayı tercih etmelidir. Yoksa kul hakkı yeme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Günahlar ve kul hakları ise kişiyi cehenneme yaklaştırır.

5. İslamiyet tek bir topluma, tek bir zamana hitap etmez. İslam evrensel bir dindir. Savaş durumlarında ülkelerde kadınların sayısı erkeklerin sayısından çok yüksek olabilmektedir. Kadınların muhafaza edilmesi, tecavüze uğramalarının önlenmesi, geçimlerinin sağlanması ve zinadan kaçınılması için erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi bir zaruret haline gelebilir. Zaten tarihte bu gibi durumlarda kadınların ülke yöneticilerinden erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesini talep ettikleri görülmüştür.

6. İslamiyet’in dört kadınla evliliğe izin vermesi insan fıtratına uygundur. Konuya sadece duygusal açıdan yaklaşmak yanlış neticelere yol açar. İslam insan mantığının kavrayabileceği ve kolaylıkla kabul edebileceği bir dindir. Evlilikteki en önemli maksatlardan biri neslin devamının sağlanmasıdır. Kadınların hamilelik dönemi belli bir müddet sonra sona erer. Erkek yaşlandığı zaman çocuk sahibi olmak istediğinde karısı bunu yapamayacağı için erkek gayrimeşru yolları denemeye çalışabilir. Bu tehlikenin önüne geçmek için de birden fazla kadınla evliliğe izin verilmiştir.

7. Erkekler altmış, yetmiş yaşlarında bile cinsel olarak tahrik olabilirler. Kadınların ise bir müddet sonra cinsel kudreti zayıflar. Bu durum kadının fıtratı ile erkeğin fıtratının aynı olmadığının göstergelerinden biridir. Bu sebeple bazı erkeklerin zinaya düşme tehlikesi olabilir.

Ayrıca kadınlar erkekler kadar kolay tahrik olmadıkları için cinsel ilişkiye erkeklerden daha az ihtiyaç duyarlar. Yani bir sene içerisinde erkekler kadınlardan daha çok cinsel ilişki ihtiyacı hissederler. Kadınların adet günleri vardır ve bu zamanlarda karı koca cinsel ilişkiye giremez. Kocanın bu durumda zinaya düşme tehlikesi olabileceği için de erkeğe birden fazla kadınla evli olma hakkı verilmiştir.

8. Kadın kısır olabilir, cinsel ilişkiye girmesini engelleyecek bir hastalığa yakalanmış olabilir veya cinsel ilişkiye giremeyecek derecede engelli olabilir ancak karı koca birbirlerinden ayrılmayı da istemeyebilir. Kocanın birden fazla kadınla evli olması ile hem kısır, hasta veya engelli olan karısı ile evliliği devam etmiş olur hem de adam başka bir kadından çocuk sahibi olabilir. Erkeğe birden fazla kadınla evlilik hakkı tanınması ile erkek, çocuk sahibi olmak için kısır, hasta veya engelli olan karısını boşamak zorunda kalmaz.

9. Bekar olup da kısır olduğu ve cinsel ilişkiye giremeyecek derecede hasta olduğu bilinen veya cinsel ilişkiye giremeyecek derecede engelli olan bir kadın da evlenmek, sevdiği erkekle karı koca hayatı yaşamak isteyebilir. Böyle kadınların bekar kalmaması, erkeğin himayesi altına girmesi ve erkek tarafından bakımının üstlenmesi de sağlanmış olur. Birden fazla kadınla evlilik cinsel yönden engeli bulunan kadınlar için bir rahmettir.

 Birden fazla kadınla evliliğe itiraz eden Avrupa’da zinaların, fahişelerin sayısının yüksekliği de gösterir ki; İslam’da birden fazla kadınla evliliğe izin verilmesi insan fıtratına uygun bir hükümdür.

Cevap 2:

İslâmın tek veya çok eşlilik konusundaki tavrı, resmen bir kadınla evlenmeyi âdet edinmiş ve kanunlaştırmış başka kültür ve din mensupları tarafından ele alınmış, şu itirazlar ve tenkitler ileri sürülmüştür: 

İtiraz:
Bir kadının üzerine bir başka kadınla evlilik yapıldığında eşler arasındaki karşılıklı sevgi ve şefkatin yerini nefret, kıskançlık, kin ve intikam duyguları alır. Bu duyguların etkisi altında kalan kadın aile içi vazifelerini ihmal eder, kocasından intikam almaya kalkışır, bunun için israftan kocasını aldatmaya kadar birçok olumsuz davranışlara sapabilir. 

Cevap:
İslâm duyguyu dışlamamakla beraber aileyi, duygu temeli üzerine değil, mantık ve fayda temeli üzerine kurmuştur. Bu tercih insanların duygularını öldürmeye değil, ikinci plana itmeye, aklın ve inancın kontrolüne vermeye yöneliktir. Duygular, meyiller ve psikolojik tavırların çoğu telkin ve eğitim ile oluşur ve değişirler; birden fazla kadınla evliliğin yaygın olduğu bir toplumda İslâm kadınının duygular ile tek kadınla evliliğin geçerli olduğu toplumlardaki kadınların -bu konu ile ilgili duygu ve eğilimleri- aynı değildir. Bu olgunun delili, kadın ve erkeğin zinası konusunda İslâm ve Batı toplumları arasındaki farklı anlayış ve tavır alıştır. İslâm kadınlar meşru nikahla evlenmiş kadınlara ve birden fazla kadınla evli erkeklere karşı fazla olumsuz tepki göstermezken, gerek kadının ve gerekse erkeğin karşı cins ile veya hemcinsi ile yaptığı zinaya, fuhşa karşı olumsuz bir tavır takınmakta, bu fiili şiddetle kınamakta, ayıp ve günah saymaktadırlar.

Bu sosyo-psikolojik vakanın tabii bir sonucu olarak Batı toplumlarında zinanın her çeşidi daha fazla yaygınlık kazanmış, hatta meşrulaştırılmak üzere kanun teklifleri, hukukî düzenlemeler yapılmıştır. 

İslâm topluluklarında ikinci eşler, kendi serbest iradeleri ile ikinci eş olmayı istemektedirler, birinci eşler de ortak istememeleri halinde, evlenme akdini yaparken bunu şart olarak ortaya koyma hakkına sahiptirler. Tarihî tecrübe İslâm ailelerinde, birden fazla kadının bulunması halinde israf, intikam zinası, aileye ait vazifelerin ihmali gibi davranışların nadir olduğunu göstermiştir.

Kadınların ikinci eşi istememeleri doğumdan gelme (fıtrî, tabiî) bir kıskançlık duygusu yanında, belki bundan daha etkili olarak sosyal, psikolojik ekonomik ve hukukî amillere bağlı olarak edinilmiş (ârızî) bir şuur ve irade halinden kaynaklanmaktadır. 

İtiraz:
Tarih boyunca yaşanan tecrübe, kadınla erkeğin yaklaşık olarak eşit sayıda olduklarını ortaya koymaktadır; bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi bu tabiî ve fıtrî eşitliği, dengeyi bozmaktadır, tabiî olana aykırıdır. 

Cevap:
Tabiatın kadınla erkeği eşit kıldığı, birden fazla kadınla evlenmeye izin verildiğinde bu eşitliğin bozulacağı iddiası da gerçeğe uymamaktadır.

Fizyolojik ve psikolojik olarak evliliğe hazır hale gelme bakımından kadınların önceliği vardır; sıcak bölgelerde kızlar dokuz yaşında bu olgunluğa erişirken erkeklerin on altı yaşlarını beklemeleri gerekmektedir.

Medenî denilen ülkelerde kızların, kanunî evlenme çağına gelinceye kadar bekaretlerini korumaları gittikçe daha zor ve nadir hale gelmektedir, bu da onların evliliğe daha önceden hazır duruma geldiklerinin bir başka delilidir.

Buradan hareketle bir hesap yapıldığında şu sonuç çıkacaktır:

Belli bir yılda on altı yaşına girmiş bin erkek ve dokuz yaşına girmiş bin kız olsa, kanuni evlenme çağı olan yirmi beş yaşa kadar erkeklerden on nesil, kızlardan ise on beş nesil biyolojik olarak evlenmeye hazır hale gelmiş olacaklardır. Bu takdirde biyolojik büluğ bakımından kızların sayısı -farazi olarak- erkeklerinkinin iki katına da çıkabilecektir; bu vaka, tabiat eliyle (sünnetullah gereği) bir erkeğe iki kızın hazırlanmasını ifade eder. 

Kadınların ortalama ölüm yaşları erkeklerinkinden uzundur, buna karşılık erkeklerin de çocuk sahibi olma yaşları kadınlarınkinden daha uzundur. Bu iki yaş ortalaması fark bir arada düşünüldüğünde ortalama olarak çocuğu olabilecek yüz erkeğe karşı çocuk yapabilecek elli kadın bulunur.

Başta savaş olmak üzere ölüm getiren olaylar daha çok erkek ölümü getirmektedir. Bu sebeple bazı büyük savaşların sonunda toplumda, kadınların evlenecek erkek bulamadıkları ve hükümetlerinden iki kadınla evliliğe izin talep ettikleri olmuştur.

Kadınlar ile erkeklerin eşit sayıda olduklarından hareketle poligaminin sosyal sıkıntılara yol açacağı iddiası ancak bütün erkeklerin veya çoğunun birden fazla kadınla evlenmesi durumunda düşünülebilir.

Halbuki İslâmın ikinci kadınla evlenebilmek için koştuğu şartlar erkelerin çoğunda değil, azında gerçekleşmektedir. Yaşanılan tecrübe de poligaminin uygulandığı yerlerde kadın kıtlığının değil, tek kadınla evlenmenin kanunlaştırıldığı yerlerde bekar erkek kıtlığının yaşandığını ortaya koymuştur. 

İtiraz:
Birden fazla kadınla evlenmeye izin vermek, erkeklerin şehvete ve doyumsuzluğa sevkedilmesi, cinsi tatmine öncelik verilmesi sonuçlarını doğurur. 

Cevap:
İslâmın kadınlar için getirdiği edep kuralları ve terbiye tarzı onların cinsi duygu ve güçlerinin -erkeklere nisbetle- daha az gelişmesi ve tahrik edilmesi sonucunu doğurmaktadır.

Ayrıca tabiatlar icabı kadınların yaşadıkları ay hali, gebelik, lohusalık, emzirme gibi haller, evlilik hayatlarının üçte birinde onları cinsi hayattan uzak tutmaktadır.

Bunlara bir de İslâmın, ümmet sayısının çoğalmasına verdiği önem eklenince gerekli durumlarda bir erkeğin, birden fazla kadınla evlenebilmesinin câiz kılınması kaçınılmaz olmaktadır. İslâm da bunu yapmış, birden fazla kadınla evlenmeyi menetmediği gibi, farz, vacib, müstehab da kılmamıştır. 

İnsanlar menedildikleri şeye karşı düşkünlük gösterirler. Müslüman erkek fiilen evlenmese bile bir başka kadınla daha evlenme imkânının bulunduğunu bilerek bu "yasaklılık" psikolojisinden kurtulmaktadır. 

İtiraz:
Evlilikte bir erkeğe karşı dört kadın dengesi, kadının şeref ve haysiyeti bakımından küçük düşürücüdür; İslâm bile şahitlik, miras gibi konularda bir erkeğe karşı iki kadın dengesini getirdiğine göre evlilikte dört kadın dengeyi bozmaktadır.

Cevap:
İslâmın kadına nasıl değer verdiği, onun haklarının korunmasına nasıl itina gösterdiği hem dinî metinlerde, hem de örnek devirlere ait uygulamalarda açıkça görülmektedir.

Birden fazla kadınla şartlara bağlı evlenme izninin, kadınların hakları ve değerleri ile olumsuz bir ilgisi yoktur; bu iznin gerekçesi dinî, ictimaî, iktisadî, ahlâkî zaruretlere dayanmaktadır. 

Uygulamada çok kadınla evli erkeklerin adaletsizliği, kumalar arasındaki geçimsizlik, böyle ailelerde evlerin cehennem çukuruna dönüşmesi, insanlar arasındaki güzel ilişkilerin çirkinleşmesi bir vakadır. Ancak bu çirkinliklerin ve kötülüklerin âmili kanun (şeriat) değil, onu uygulayan -daha doğrusu uygulamayan- Müslümanlardır.

Demokrasiyi ele alalım, Batı'da güzel sonuçlar verdiği halde Doğu'da adı mevcut, kendisi yoktur. Birçok yerde demokrasi terkedilmiş, komünizme geçilmiş, bu defa onda insanlık için huzur, adalet ve saadet aranmıştır, ancak uygulama teoriye uymamış, onda da aradığını bulamayanlar yeniden demokrasiye geçer olmuşlardır.

Şu halde bir hukukî, ictimaî, siyasî sistem hakkında doğru değerlendirme yapabilmek için sistemin kendisi ile uygulamayı birbirinden ayırmak, birinin kusurunu diğerine yıkmamak gerekmektedir. 

Beşerî sistemler köklü değişikliklere uğratılarak amaca uygun hale getirilirler. İslâmda köklü değişim söz konusu değildir, onda değişmez kurallar vardır, ancak hangi kural olursa olsun uygulandığında tabiî olmayan bir olumsuz sonuç doğuyorsa uygulamayı durdurma imkan da mevcuttur.

Bu cümleden olarak bir cevazdan (izinden, serbest bırakmadan) ibaret olan çok kadınla evlilik, genellikle kötüye kullanıldığı ve olumsuz sonuçlar doğurduğu takdirde islâmî yönetim tarafından engellenebilir; bu kanunu (şeriat) değiştirmek mânasına gelmez; bu, tıpkı şartlarını yerine getirememekten korkan ferdin tek kadınla evli kalmayı yeğlemesine benzer.

Günümüzde bizde ve bize benzer toplumlarda tek kadınla evlilik örf ve âdet haline geldiği için bir kimsenin karısına kuma alması, birinci kadını, ondan olma çocukları ve çevresini, başka çağ ve toplumlarda olandan daha ziyade etkilemekte, üzmekte, perişan etmektedir.

Bir müminin, insanlar bu kadar üzüntüye sokacak bir davranışta bulunabilmesi için zevkten başka sebepleri olmalıdır. 

Cevap 3:

Konuyla ilgili detaylı bilgi ve değerlendirmeler için şu makaleyi okumanızı tavsiye ederiz:

İslam'da Birden Fazla Kadınla Evlilik

Eski Kavimlerde Durum

Birden fazla kadınla evlilik Kur’an-ı Kerim’in nassıyla sabit olan bir ruhsattır. Nitekim:

“Himayeniz altındaki yetim kızlarla evlenince haklarını gözetemeyeceğinizden, adaleti sağlayamayacağınızdan endişe ederseniz, onlarla değil, size helal olup arzu ettiğiniz diğer kadınlardan iki, üç veya dört hanım olmak üzere evlenin.”1

 ayeti bu konuda birden fazla kadınla evliliğin müminler için zarurete binaen verilmiş bir ruhsat olduğunu ifade etmektedir.

İslam’ın birden fazla evlilik prensibine karşı çıkanlar, “Kadınların aleyhinde olan bu prensibi ilk defa Muhammed koymuştur.” görüşünden hareketle bu konuyu, İslam’ın aleyhinde yoğun bir propagandaya vesile kılmışlardır. Oysa birden fazla evlilik Hz. Muhammed’ten (s.a.v) çok önce dünyada vardı. Başka bir ifadeyle, bu gelenek bütün Doğu kavimlerinde yaşanmaktaydı. Çin’de hanımı kısır olan bir kimse ikinci bir hanımla evlenebilirdi. Hatta çok sayıda çocuk sahibi olmak isteyen herkes birden fazla kadınla evlenebilirdi. Ne var ki, sonradan gelen hanımlar ilk hanımın emrine girmiş oluyorlardı. Hatta Çin’deki Liki hukukuna göre bir erkek kadınla evlenebilirdi. Keza birer Asya kavmi olan Babilliler, Asurlular, Persler ve Brehmanlar istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi.2

Diğer taraftan Yahudi şeraitinde birden fazla kadınla evlenmek prensip olarak benimsenmiştir. Tevrat’tan anlaşıldığına göre Hz. Musa (a.s) birden fazla kadınla evliliğe karşı çıkmadığı gibi, evlenilecek kadın sayısına bile bir sınırlama getirmemiştir. Ancak Yahudilikte çok evlilik aileyi, annenin başkanlığında bir anaerkil aile haline getirirdi. Başka bir deyimle, çok evlilik aileyi, annenin başkanlığında alt gruplara bölerdi. Bu yolla alt gruplara ayrılma o kadar kesindi ki, aynı adamın farklı hanımından doğma çocukları birbirleriyle evlenebiliyorlardı. Ancak bu uygulama daha sonra yasaklanmıştır. Burada şunu da söylemekte yarar vardır: Yahudi dinine mensup olan fakir halk, dinen yasaklandığı için değil, soysa-ekonomik sebeplerden dolayı tek evlilikle yetinmek zorunda kalmışlardır.3 Hz. Süleyman’ın 70 kadar hür, kadar da cariyesi vardı. Hz. Yakup, Hz. Davud ve Hz. Süleyman peygamberler birden fazla kadınla evliliğe karşı çıkmamışlardır.4

Hıristiyanlıkta da birden fazla kadınla evliliği yasaklayan bir hüküm bulunmamaktadır. Her ne kadar Yahudiliğin aksine Hıristiyanların tek evliliği benimsedikleri iddia edilse bile bu kesin değildir. Çünkü Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde hiçbir konsül birden fazla evliliğe karşı çıkmamıştır. Fakat sadece Charlemagne adlı hükümdar, çok evliliği sadece papazlar için yasaklamıştır. Martin Luter bile iki kadınla evliliği tasvip etmiştir. Diğer taraftan bazı Hıristiyan mezhepleri de birden fazla kadınla evliliği prensip olarak kabul etmişlerdir. Hatta Anabaptistler M. ’de çok kadınla evliliği tavsiye ettiler. Mormonlar da çok kadınla evliliği ilahi bir kurum olarak kabul etmişlerdir.5 Bütün bunlara bakarak denilebilir ki, Hıristiyanlıkta şu anda var olan birden fazla kadınla evlilik yasağı sonradan konulmuştur.

Mısır Firavunlarının birçok eşlerinin olduğu bilinmektedir. Hatta Firavunlar çoğu zaman kendi kız kardeşleriyle bile evlenebiliyorlardı. Ancak Firavunlar ailesinde, genellikle kral sülalesinden gelen bir tane meşru eş bulunuyordu; diğerleri meşru sayılmazdı. Bu meşru kadın birçok haklara sahip bulunuyorken, meşru olmayanlar bu haklara sahip değillerdi.6

Eski İran dinlerine göre birden fazla kadınla evlenmek isteyen bir erkek kefalet ücreti olarak kadınlara belli bir tazminat ödemek zorundaydı. Bugün sadece Şia mezhebinde caiz sayılan Mut’a nikâhının (geçici nikâh) böyle bir gelenekten miras kaldığı söylenebilir. Bununla birlikte Pers kanunlarında birden fazla kadınla evliliği yasaklayan bir madde bulunmuyordu. Aynı şekilde Hintliler ve eski Yunanlılar arasında da birden fazla kadınla evlilik yaygındı.

Birden fazla kadınla evlilik İslam öncesi Cahiliye Arapları arasında da yaygındı. Nitekim Geylan b. Seleme İslam’a girdiği zaman on kadınla evli bulunuyordu. Resulullah (s.a.v) kendisine: “Bu hanımlardan sadece dördünü seçebilirsin” dedi.7 Aynı şekilde Kays b. Haris Müslüman olduğunda sekiz kadınla evli bulunuyordu.8 Muhtemelen bu adam da eşlerinden sadece dört tanesini seçmiştir. Malik b. Enes’in rivayetine göre on kadınla evli bir Sakif’li Müslüman olunca Resulullah’ın (s.a.v) kendisine: “Bu hanımlardan dördünü yanında tut; diğerlerini serbest bırak” buyurmuştur.9

Tarihi Gerçeklerin Çarpıtılması

Eski kavimlerde cereyan eden birden fazla kadınla evlilik geleneğine bakarak diyebiliriz ki, İslam, evlilik geleneğini birden dörde çıkarmamış, aksine çok sayıda kadınla evlilik geleneğini kaldırarak zorunlu hallerde ve ruhsatı ifade eden bir cevazla, sayıyı dörtle sınırlandırmıştır. Bu tarihi gerçeklere rağmen, sanki İslamiyet bir kadınla evliliği reddedip dört kadınla evlenmeyi esas almış, hatta mecburi kılmış gibi haksız hücumlara maruz kalmıştır. İslam düşmanı bazı ateistlerin denetiminde yürütülen kampanyalar, birden fazla kadınla evliliği bahane ederek zaman zaman İslam dinini kadın düşmanı ilan edecek bir düzeye ulaşmıştır. İlahiyat sahasında araştırmalar yapan ehl-i tefrit bazı kimseler ise, o mülhitlere şirin görünmek veya İslam’ı savunmak amacıyla, birden fazla kadınla evliliği kökten inkâr ederek ayete zoraki teviller yapmışlardır.

Aslında İslamiyet bir tek kadınla evliliği kural olarak, birden fazla kadınla evliliği ise (dörde kadar) istisnai ve zaruret hali olarak kabul etmiştir. İslam aile hukukunun uygulandığı bazı İslam ülkelerini incelediğimiz zaman durumun bu merkezde olduğunu görürüz. O kadar ki, sosyal hayatın tümünde İslam hukukunun uygulamasına geçilmeyen bir kısım İslam ülkelerinde, kamu yararı gözetilerek (Mesalih-i Mürseleden olmak üzere) birden fazla kadınla evliliğe sınırlamalar getirilmiştir.

Bu makaleden asıl kastımız, birden fazla kadınla evlilik geleneğini savunmak değil, müminleri ve konuya ilgi duyan herkesi akli muhakemeye davet etmektir. Bu konuda hisse ve propagandaya değil, akl-i selime tabi olmak gerektiğini savunuyoruz. Zira çok evlilik konusundaki propagandaların altında İslam düşmanlığı vardır. Allah’ı, Kur’an’ı ve ahiret gününü kabul etmeyenler için bu konu iyi bir malzeme sayılmaktadır. Bu yüzden, bazı çevreler, her fırsatta düşüncelerine destek bulmak amacıyla birden fazla kadınla evlilik konusunu gündemde tutmaya çalışıyorlar. Bu açıdan denilebilir ki, zaruri olduğu takdirde birden fazla kadınla evlilik İslam’ın övünülecek bir prensibidir. Zaruret ise kendisini birkaç şekilde göstermektedir.

1. Adaletin Temini Açısından:

Birden fazla kadınla evliliği serbest bırakan Nisa Suresi’nin 3. ayetinden hemen sonra şu ifade yer almaktadır:

“Eğer aralarında adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız bir tane ile yahut ellerinizin altındaki (cariyeler) ile yetinin. Böylesi, haksızlık yapmamanız için daha uygundur.”10 

Böylece birden fazla evlilik, “kadınlar arasında adaleti sağlama” gibi pratikte yerine getirilmesi pek güç olan bir şarta bağlanmıştır. Adalet prensibinin esas kabul edilmesi, birden fazla kadınla evlenmenin istisnai bir durum olduğunu, zaruri bir durum ortaya çıkmadıkça bu yola başvurulmaması gerektiğini ifade etmektedir. Çünkü adaletsizlik aile huzurunu ve düzenini yok eden tehlikeli bir unsurdur.

Diğer taraftan aynı surede yer alan:

“Ne kadar titizlik gösterirseniz gösterin kadınlar arasında adaleti tam sağlayamazsınız. Öyle ise birine büsbütün gönül verip ötekini askıda kalmış kadın gibi (kocası hem var hem yok) bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.”11 

ayeti dikkatle incelendiği zaman kadınlar arasında adaleti temin etmenin ne kadar güç olduğu, hatta neredeyse imkânsız olduğu anlaşılacaktır. Bu da birden fazla kadınla evliliğin asıl değil, zaruret olduğunu göstermektedir.

Kuşkusuz adalette önemli olan nafaka temininde ve zevcelik hukukuna riayet etmekte adil davranmaktır. Fakat kalbi ve ruhi bir faaliyet olan sevgi besleme, sempati duyma ve meyletme konusunda, nafakada olduğu gibi adil davranmak neredeyse imkânsızdır. Ayette geçen “Ne kadar titizlik gösterirseniz gösterin kadınlar arasında adaleti tam sağlayamazsınız” şeklindeki hüküm bu anlamdaki bir adaletten söz ediyor. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) bu kaçınılmaz meyil ve yöneliş dolayısıyla, yani bazı eşlerine duyduğu farklı bağlılık sebebiyle haksızlık yapmaktan korkmuş ve Allah’tan şöyle af dilemiştir: “Allahım! Bu benim elinden gelen adalettir. Senin sahip olduğun fakat benim malik olamadığım adaletten dolayı beni mesul tutma Allah’ım.”12

Görülüyor ki, eşler arasında adaleti emreden ayetin özü, haklara riayet edilerek zulmün kesin olarak önlenmesidir. Resulullah (s.a.v) da eşler arasında adaleti temin etme konusunda insanlara şu uyarıyı yapmıştır:

“Bir kimsenin iki hanımı olup da aralarında adaletli davranmazsa, kıyamet gününde bir omuzu düşük (felçli) olarak haşredilir.”13

Dikkat edilirse dörde kadar evliliğe izin verme ile kadınlar arasında eşitlik ve adaletin teminini istemek, diğer taraftan kadınlar arasına adaleti temin etmenin güç olduğuna yapılan vurgu arasında bir çelişki bulunmaktadır. Ayetlere yapılan tefsirlerden anlaşıldığına göre, dört kadınla evlilik izninin hukuki bir ağırlığı olmasına rağmen, adaletin temin edilmesi konusu erkeğin vicdanına bırakılmıştır. Öte yandan, çağdaş düşünür ve âlimler, birden fazla evlilik konusunda önceliği adaletin teminine verip, bunun da erkek tarafından sağlanamayacağını kabul ederek çok evliliğe izin verilmiş olmasının geçici ve kısıtlı bir gaye için olduğu yönünde görüş beyan etmektedirler.14

Ancak şurası bir gerçektir ki, İslam toplumunda yerleşmiş bir gelenek haline gelen çok evliliği birden bire ortadan kaldırmak mümkün olmadığı gibi, Kur’an’ın çok evlilik konusunda getirdiği kısıtlamalar toplumun ahlakını düzeltmeye yönelik olduğu tartışma götürmez bir hakikattir. Böylece dörde kadar evlilik izni hukuki bir düzeyde kalmıştır. Başka bir deyimle, dörtten fazla kadınla evlilik ahlaksızlık kabul edilerek yasaklandığı halde dört kadınla evlenebilmek zaruret halinde bir ruhsat olarak kalmış, ancak ne vacip ne de sünnet kabul edilmiştir. Fakat ne yazık ki, birden fazla evlilik hususu İslam düşmanları tarafından her zaman, İslam’ın bir emri gibi gösterilmektedir.

2. Kadın Haklarını Koruma Açısından

Tabiun müfessirlerinden Said b. Cubeyr ve Katade’ye göre birden fazla evliliği serbest bırakan ayet kadınların haklarını korumak için nazil olmuştur. Onlara göre İslam’dan önce yetimlere yapılan hakaret kolay kolay benimsenmez ve büyük bir kötülük olarak kabul edilirdi. Ancak kocası ölen kadınlara hiçbir insanî hak verilmezdi. Kadınlara karşı kabaca davranılır ve onlara yapılan hakaret toplum tarafından ayıplanmazdı. Bu yüzden Allah müminleri, Cahiliye Arapları gibi yapmamaları, yetim haklarına riayet ettikleri gibi kadın haklarına da riayet etmeleri ve kadınlara haksızlık etmemeleri konusunda uyarıyor.15

Ayete göre erkek dört kadından fazlasıyla evlenemez. Şayet evleneceği kadınlar arasında adaletle davranmazsa birden fazla kadınla yine evlenemez. Bu durumda, iddiaların aksine ayet, çok evliliği teşvik etmemekte, sınırlandırmaktadır. Çünkü kim adaleti yerine getirmeden birden fazla kadınla evlenmeye kalkarsa Allah’a isyan etmiş olur. Ancak şart koşulan adaletin zor oluşundan yola çıkarak birden fazla evliliğin İslam’da yasaklanmış olduğunu iddia etmek de yanlıştır. Çünkü Kur’an açık bir ifadeyle eşler arasında adaletli davranıldığı sürece birden fazla evliliğe müsaade etmiştir. Ne var ki, bu şartı yerine getirmenin oldukça zor olduğu dikkate alınırsa zaruret olmadıkça birden fazla evliliğin Kur’an’da tavsiye edilmediğini anlamak mümkündür

3. Yetim Çocuklar Açısından

Allah birden fazla kadınla evliliği mubah kılan ayetten önce, yetimlerin durumuna dikkat çekmiştir. Kuşkusuz babaları savaşta şehit olmuş çocukların sahipsiz kalarak kötü durumlara düşmeleri, toplumun kötü duruma düşmesi anlamına gelir. Yetimleri şahsiyetli birer insan olarak yetiştirmek bütün toplum üzerine bir vecibe sayılır. Onlar yetişirken babalarından kalma mallarını da koruma altında tutmak gerekir. Toplumdan ve yakın çevresinden vefa gören yetimler, cihad meydanlarında şehit olan babalarının boşuna ölmediklerini, i’la-yi kelimetullah için canlarını feda ettiklerini anlayacaklardır. Birden fazla kadınla evliliğe müsaade eden ayetten hemen önce Allah şöyle buyuruyor:

“Yetimlere mallarını veriniz. Kötüyü iyi ile değiştirmeyin ve onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu gerçekten büyük bir günahtır.”16 

Bu ayetten sonra, birden fazla kadınla evliliği serbest bırakan ayet geliyor ve şöyle diyor: “Eğer(kendileriyle evlenemediğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız size helal olan kadınlardan ikişer, üçer ve dörder alın.” Allah bu ayetle şunu demek istiyor: “Eğer toplumum birer ferdi olan yetimleri koruma hususunda bir kusur işlemekten korkuyorsanız, tamamen insanî bir amaç uğruna anneleriyle evlenerek onları kendinize evlilik bağıyla bağlayınız. Böylece haklarını daha iyi korumuş olursunuz.”17 Böylece yetimlerin anneleriyle evlenmek, onların haklarını daha iyi korumak amacına yönelik olduğu zaman, birden fazla evlilik bir zaruret olarak kendini gösterebilir.

Dikkatle incelediğimiz zaman göreceğiz ki, Kur’an burada yetim çocukları büyütmeyi üstlenen velileri, onların mal ve servetlerini koruma konusunda ciddi bir şekilde uyarmaktadır. “Mallarınızı onların mallarına katarak yemeyiniz” ifadesi bunu apaçık gösterir. Esasen yetimlerin mallarını koruma ile ilgili konu Mekke’de gündeme gelmişti. Şöyle buyuruyor:

“Büyüyüp aklı başına gelinceye kadar yetimin malına, en güzel şeklin dışında yaklaşmayın.”18 

Bu ayet, yetimin malını onun iyiliği için harcamanın esas olduğunu vurguluyor.

Medine döneminde ise bu iş daha da şiddetle vurgulanmıştır. Şöyle buyuruyor:

“Senden kadınlarla ilgili açıklama istiyorlar. De ki: ‘Allah size onlar hakkında açıklama yapıyor. Haklarını vermeyerek nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlarla küçük, zayıf ve yetim çocukların haklarına dair hükümler size bu kitapta okunup duruyor. Yetimlerin haklarını vermekte tam adaleti gözetin. Yaptığınız her iyiliği, Allah mutlaka bilir.”19 

Bu ayet çaresiz kalmış yetimleri korumak amacıyla dul kalmış anneleriyle iyi niyetle evlenmenin ne kadar insanî bir görev olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca bu ayet açıkça gösteriyor ki, çok evlenme ile ilgili sorular, yetim kızların durumlarının söz konusu edildiği sıralarda sorulmuştur.

Hz. Aişe, yetimlerle ilgili ayetin (Nisa, 4/3) Cahiliye döneminde yaygın olan kötü bir alışkanlığı ortadan kaldırmak üzere nazil olduğunu söylüyor. Rivayete göre yetim kalan kızların velileri onları kendi kontrolleri altında tutabilmek için kimsesizliklerinden yararlanarak güzel olmaları ya da zengin olmaları halinde bu yetimlerle evlenmek istiyorlardı. Evlendikten sonra ise onlara çok kaba davranıyorlardı. Bu kötü gelenek yüzünden bazı müminler Müslüman olduktan sonra yetim kızlarla evlenmekten çekindiler. Bunun üzerine Kur’an onlara, eğer adil davranmaktan endişe ederlerse yetim kızlar yerine, kendilerine helal olan diğer kadınlardan dörde kadar evlenmelerini tavsiye etmiştir. Aynı surenin diğer bir ayetinde Allah, sırf mallarını yemek amacıyla yetim kızlarla evlenmemeyi ve güçsüzlere karşı adil davranmayı emretmektedir.

4. Çocuk Sahibi Olamayan Kadın Açısından

Evliliğin asıl amacı çocuk sahibi olmaktır. Bu husus, ilk çağlardan beri tartışmasız bir şekilde kabul edilmektedir. Şimdi çocuk sahibi olmak istediği halde kadındaki bir hastalık sebebiyle çocuk sahibi olmayan bir aile düşünelim: Böyle bir durumda eşler ne yapmalıdırlar? Çocuk sahibi olmak ve böylece fıtri olan çocuk sevgisini tatmak isteyen böyle bir aile için iki yol vardır: Ya erkek, çocuk doğuramayan eşini boşayıp yeni bir evlilik yapacak; ya da karısını boşamadan ikinci bir evlilik yapacaktır. Kuşkusuz boşama olayı, kişisel ve sosyal açıdan, hem erkek hem de kadın için riskler taşımaktadır. Kaldı ki, çocuk sahibi olamayan birçok kadının, kocaları için yeni eşler aradıkları da bilinen bir gerçektir.20 Elbette ki, çocuk sahibi olamayan akıllı bir kadın ikinci bir evliliğe razı olur ama aile düzenini asla bozmak istemez.

5. Kadının Hasta Olması Halinde

İyileşme imkânı bulunmayan bir hastalığa yakalanan bir kadın düşünelim: Erkeğin böyle bir kadınla yalnız başına hayatını devam ettirmesi gerek insani gerek hukuki ve sosyal açıdan beklenmemelidir. Eşi bu derece hasta olan bir erkek ya hasta olan eşini boşayıp öyle evlenecek, ya da ikinci bir evlilik yapacaktır. Kadını hasta haliyle boşamak canavarca bir davranış olacağı muhakkaktır. Buna karşılık ikinci evliliğe müsaade etmeyen uygarlıklarda karısı sürekli hasta olan bir erkeğin ne gibi durumlara düşeceğini tahmin etmek güç değildir.21

6. Zinayı Önlemek Açısından

Bazı erkekler cinsel yönden hanımlarından daha güçlü olabilirler. Üstelik adet, hamilelik ve lohusalık gibi dönemlerde hanımıyla cinsel yakınlıkta bulunamayan böyle bir erkeğin durumunun daha da kötü olacağı muhakkaktır.

Böyle bir durumda olup sabır gücü az olan bir erkeğin zina yapma ihtimali fazladır. Oysa ikinci bir evlilik onu zinadan koruyacağı gibi ahlaki değerlerini de muhafaza edecektir. Çünkü İslam’a göre zina büyük bir ahlaksızlıktır. Birden fazla evliliği yasaklayan ülkelerde zinanın suç olmaktan çıkıp normal bir iş haline gelmiş olması, ahlakın seviyesini göstermesi bakımından önemlidir.

7. Nikâhlı Bir Kadın İçin Birden Fazla Evlilik Neden Yasak?

Namus ve iffet anlayışından yoksun olan bazı kişiler İslam’ın dört kadınla evlilik prensibini kötülemek amacıyla “Neden dört kocalı bir kadın olmuyor da dört eşli bir erkek olabiliyor?” diyerek konuyu çarpıtmak istiyorlar. Oysa daha önce de ifade ettiğimiz gibi evlilikten maksat insan neslinin, doğru bir nesep halinde devam ettirilmesidir. Bu olgunun, insanlık için gerekli olduğu konusunda hiçbir akıllı insan şüphe duymaz. Fakat birden fazla erkekle ilişkiye giren bir kadının doğru nesepli bir çocuk dünyaya getirmesi oldukça zordur. Kaldı ki, toplum tarafından dışlanmış ve âdeta cezalandırılmış fahişe kadınların dışında birden çok erkekle ilişki içinde olmayı insanca kabul eden akliselim sahibi bir kadın bulunmamaktadır. Böyle durumlara düşmeye mecbur edilmiş kadınlar bile bu durumlarını gizlemekte ve başkaları tarafından bilinmesini istememektedirler.

Konuyu neslin doğru olarak korunması açısından ele alacak olursak mesele daha da netleşir. Çünkü bir insan için kendi soyunu, annesini ve babasını bilmesi kadar güven ve mutluluk verici bir şey olamaz. Batı’da nesebi meçhul çocukların fazlalığı suç oranlarını arttıran sebeplerin başında gelmektedir. Çünkü bu tür çocuklar öz güven ve öz mutluluktan yoksun oldukları için, topluma karşı sorumluluk bilincini daha az taşımaktadırlar. Bazı bilim adamlarının, zaruret halinde birden fazla evliliğe karşılık, kadının da birçok erkekle ilişki kurmasını kadın hakları çerçevesinde ele almaları ve bunu kitaplarında yazmaları bir talihsizlik olduğu gibi, insanlık adına da utanç vericidir.

8. Çok Evliliğe İtiraz Edenlerin Gerekçeleri

İslam hukukundaki çok evlilik prensibine itiraz edenlerin gerekçeleri üç ana başlıkta özetlenebilir.

a) Ahlaksızlığın Yayılması:

Onlara göre birden fazla kadınla evlilik toplumda kötü geleneklerin yayılmasına sebep olan bir olgudur. Çünkü kocalarının birden fazla kadınla evlendiklerini gören kadınların sevgileri intikam hissine dönüşür ve mağdur edildiklerini düşünen bu kadınlar misliyle karşılık vermeye çalışırlar. Bu durum toplumda zina ve fuhşun yayılmasına sebep olur.

Oysa İslamiyet hükümlerini hissiyat ve duygular üzerine bina etmez. Aksine bütün hükümlerini sağlıklı akla onaylatmıştır. Bu durum, İslam’ın hisleri iptal ettiği anlamına da gelmez. Ne var ki, hisler değişkenlik arz edebilir. Başka bir deyimle, insanın duyguları, aldığı eğitime göre değişiklik arz edebilir. Bir toplumda güzel kabul edilen bir hareketin, başka bir toplumda çirkin kabul edilmesi bunun açık bir delilidir. İslam’daki terbiye ise, kadını öyle bir seviyeye yükseltiyor ki, bu tür duygusallıklara kapılıp kocasından intikam alması ve ona misillemede bulunması hemen hemen asla vaki olmamış hadiselerden sayılmaktadır.

Birkaç asırdır Batılı kadın tek evliliği benimseyerek evinde, kendisinden başka kadın istememeye alışmıştır. Hâlbuki aynı Batılı kadın, kocasının, başka kadınlarla nikâhsız olarak ilişki kurmasına engel olamamaktadır. Bunun bir sonucu olarak Batılı merkezler, başka kadınla sevgili olmayı erkeğin tabii hakkı kabul ederek zinayı kısmen serbest bırakmak zorunda kaldılar. Acaba, kocasının başka bir kadınla ilişki kurmasını duyan bir Batılı kadın gönül rahatlığıyla bunu kabul eder mi? Hâlbuki İslam dinine göre birden fazla yapılan evliliklerde sonradan nikâhlanan kadın genellikle birinci eşin rızasıyla nikâhlanmaktadır. Yani zorla yapılan ikinci ve üçüncü evlilikler çok nadirdir.

b) Tabii Dengeye Aykırılık:

İddialarına göre birden fazla evlilik kâinattaki tabii dengeyi bozmaktadır. Zira kadın ve erkek sayıca birbirine yakın bir sayıda yaratılmışlardır. Birden fazla kadınla evlilik bu dengeyi altüst edebilir.

Doğrusu, insanlar arasındaki evlilik akitleri, kadın ve erkek sayısının eşitliği üzerine bina edilmemektedir. Zira kadın ve erkeğin buluğ çağına ermeleri yaş bakımından farklıdır. Sıcak bölgelerde kızlar için on yaşında ergen olmak mümkün iken erkekler için bu yaş ’dır. Denilebilir ki, fıtri kanunlar kadını daha erken evliliğe hazırlamıştır. Nitekim Batı Avrupa ülkelerinde yapılan bir istatistiğe göre, kanuni ergenlik çağı sayılan 18 yaşında bakire kalan kızların sayısı yüzde yirmilerin altına düşmüştür. Kaldı ki, dünyada her zaman kadın sayısı erkek sayısından fazla olmuştur. Bunun en belirgin sebebi, kadınların erkeklere göre hastalıklara karşı daha çok direnç gösterebilmeleridir.

c) Şehvetperestlik Duygusu

İddialarına göre birden fazla evliliğe verilen izin erkekleri şehvetperestliğe ve nefispersetliğe, yani sadece nefsini tatmin etmeye yönlendirmektedir.

Oysa İslam’ın getirdiği terbiye ve ahlak sistemini bilenler böyle bir şey iddia edemezler. Çünkü İslam, erkek ve kadınların zina yapmamaları için birçok tedbir almıştır. Bunların başında da, kadınla erkeğin birbirine mesafeli durmasını sağlayan tesettür gelmektedir. Allah Kur’an’da “Zinaya yaklaşmayınız.” diyor. Bu emir zinayı önleyici tedbirler getirmiştir. Müslüman olan herkes bu emri düşündüğü zaman çok şeyler anlayacaktır. Kuşkusuz gözün haramdan uzak tutulması, kulağın nefsi kışkırtan malayani şeylerle doldurulmaması, Kur’an’ın bu emrine riayet etmekle mümkündür. Kadınların ve erkeklerin şehveti kışkırtacak şekilde giyinmemeleri, Kur’an ifadesiyle kadınların Cahiliye teberrücünden (açık-saçıklıktan) kaçınmaları, evlerde ve beraber bulunulması gereken mekânlarda gereksiz yere erkek kadın karışımına fırsat verilmemesi de zinayı önleyen tedbirlerden sayılmaktadır.

Allah (c.c) bu ve benzeri ayetlerle Müslümanların evlerine mahremiyeti getirmiştir. İzinsiz başkasının evine girilmesi yasaklanmıştır. Nur Suresi’nin 27– ayetleriyle de, erkeklere ve kadınlara gözlerini korumaları konusunda uyarı yapılmıştır. Kadınların, ziynetlerini mahrem olmayanlara teşhir etmeleri yasaklanmıştır. Ve nihayet, zinadan uzak durulması için kadınlara başlarını örtmeleri emredilmiştir.

Kuşkusuz Kur’an’ın emirleri doğrultusunda hareket eden bir toplumda zina gibi saplantılar en düşük düzeyde olur. Çünkü İslam dini insanda var olan cinsel dürtüleri ibadetle ve haramlardan uzak durmakla kontrol altında tutabilmektedir. Batı toplumlarında ise kadın-erkek ilişkileri bizimkine benzemez. Söz gelimi orada bir kadın kendi arzusuyla istediği kimseyle yatıp kalkabilir; ne kanun koyucu ne de toplum ona bir şey demez. Bizde ise nikâhsız beraberlikler dinen zina kabul edildiği için bu tür hareketler, haklı olarak toplumda ahlak dışı kabul edilmektedir.

Sonuç

Denilebilir ki, İslam toplumunda zinayı en az seviyede tutan temel etkenlerden birisi de birden fazla kadınla evliliğe verilen şer’i izindir. Zira zaruret halinde çok evliliğe başvuran bir erkek ahlaksızlığa ve fuhşiyata meyletmeye tenezzül etmez. Batı toplumları için bunun tersini söylemek mümkündür. Bediüzzaman, Batı uygarlığının birden fazla evliliği insanlığın yararına olmadığını iddia etmesini cevaplarken özetle şöyle der:

“Evet, eğer izdivaçtaki hikmet, yalnız kazâ-i şehvet olsa, taaddüd bilakis olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvanâtın şehâdetiyle ve izdivaç eden nebâtâtın tasdikiyle sabittir ki, izdivâcın hikmeti ve gàyesi, tenâsüldür. Kazâ-i şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz’iyedir. Mâdem, hikmeten, hakikaten, izdivaç nesil içindir, nevin bekàsı içindir. Elbette, bir senede yalnız bir defa tevellüde kàbil ve ayın yalnız yarısında kàbil-i telâkkuh olan ve elli senede ye’se düşen bir kadın, ekserî vakitte, tâ yüz seneye kadar kàbil-i telkıh bir erkeğe kâfi gelmediğinden, medeniyet pekçok fâhişehâneleri kabul etmeye mecburdur.”22

Nitekim Batılı bir araştırmacı da “Kilisenin birden fazla kadınla evliliği yasaklaması kadar Hıristiyan toplumunu fuhşa sevk eden başka bir amil olmamıştır.” diyor. Görülüyor ki, İslam’ın birden fazla kadınla evlilik hakkında verdiği ruhsat, zaruret halinde uygulanması halinde, aile ahlakını koruyan kolaylaştırıcı bir prensiptir. Bu prensibi kabul etmeyen uygarlıklar ülke çapında, hemen hemen her ilde, o ilin gençlerini ahlaksızlığa iten fuhuş yuvalarını açmak zorunda kalmışlardır. Güya birden fazla evliliği reddeden bu toplumlar, gayri ahlaki bir biçimde pek çok kadınla ilişki kurmayı kanunen kabul etmişlerdir.

Öz

İslamiyet bir tek kadınla evliliği kural olarak, birden fazla kadınla evliliği ise (dörde kadar) istisnai ve zaruret hali olarak kabul etmiştir. Bu makaleden asıl kastımız, birden fazla kadınla evlilik geleneğini savunmak değil, müminleri ve konuya ilgi duyan herkesi akli muhakemeye davet etmektir. Biz, çok evlilik konusunda hisse ve propagandaya değil aklıselime tabi olmak gerektiğini savunuyoruz. Zira çok evlilik konusundaki propagandaların altında İslam düşmanlığı vardır. Allah’ı, Kur’an’ı ve ahiret gününü kabul etmeyenler için bu konu iyi bir malzeme sayılmaktadır. Bu yüzden bazı çevreler, her fırsatta, kötü emellerini gerçekleştirmek amacıyla birden fazla kadınla evlilik konusunu gündemde tutmaya çalışıyorlar. Bu açıdan denilebilir ki: Zaruri olduğu takdirde birden fazla kadınla evlilik İslam’ın övünülecek bir prensiptir. Bu prensibi kabul etmeyen uygarlıklar ülke çapında, gençleri ahlaksızlığa iten fuhuş yuvalarını açmak zorunda kalmışlardır.

Dipnotlar:

1. Nisa, 4/3.
2. Emir Ali el-Hindi, Merkezu’l-Mere’ti Fi’l-İslam, s. 36; Mısır,
3. TDV İslam Ansiklopedisi, II, ; İst.
4. Mustafa es-Siba’i, el-Mer’etu Beyne’l-Fıqhi ve’l-Qanun, s. 7; Mısır,
5. TDV İslam Ansiklopedisi, II,
6. Ömer Rıza Kahhale, ez-Zevvac, I,
7. Hakim Nisaburi, el-Müstedrak, II, ; Beyrut, tarihsiz.
8. Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, III, ; Beyrut,
9. Malik, Muvatta, Talak,
Nisa, 4/3.
Nisa, 4/ Beyhaki, Sünen, VII,
Tebrizi, Mişkatü’l-Masabih, II,
Fazlü’r-Rahman, Anakonularıyla Kur’an, s.
Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, II,
Nisa, 4/ 2.
Muhammed Ebu Zeyd, ez-Zevac Fi’l-Kur’an, s. 25; Mısır, H.
Enam, 7/; İsra, 17/
Nisa, 4/
Muhammed Hamdi en-Neşşar, el-Mer’etu Fi’l-İslam, s. 46; Mısır,
Mustafa es-Siba’i, a.g.e., s.
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, Germany , s.

(bk. Musa Kâzım YILMAZ, Köprü Dergisi, , Sayı)

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir