halk oyunlarımızın konuları / The Journal of Academic Social Science

Halk Oyunlarımızın Konuları

halk oyunlarımızın konuları

Türk halk oyunları yurdumuzun dört bir yanında, köyünde kentinde, genç-yaşlı ayırımına bakılmaksızın insanlarımızın tümünün birlikte katıldığı; coşkuyla, sevgiyle, heyecanla oynadığı oyunlardır. Her bir yerleşme merkezinin ortaya koyduğu bir halk kültürü dalıdır. Oralarda yaşayan insanların eseridir, atalarından öyle görmüşlerdir ve hemen hemen aynı figürlerle bu oyunları uygularlar. Oyunu ilk kez kimin düzenlediği, ne zaman bir halk oyunu olarak hangi ortamda o oyuna can verdiğini hemen hemen hiç kimse bilemez. Dolayısıyla yaratıcının adı-sanı unutulmuş, halk tarafından benimsenmiş ve özel günlerde eskiden beri taşıya geldiği çizgilerle oynandığı için, artık anonimlik özelliğini kazanmıştır ve böyle olduğundan genel folklorun bir dalı olmuştur.

 Tarihin en eski dönemlerinde dinî inanışlar, büyüsel işlemler, doğayı taklit vb. sebeplerle insanların birtakım hareketler yapması, zamanla bu hareketlere müzik, ritim, ses gibi öğelerin katılması, bir halk eğlencesi türündeki bu olayın gelişmesini ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Daha sonraki yüzyıllarda halk oyunları kendi iç ve dış yapısındaki gelişmelerini sürdürmüş, nihayet günümüzde sanat endişesi, estetik kaygı, iletişim sağlama, içinde bulunulan durumu daha iyi vurgulama vb. düşüncelerle renklendirilip sergilenir olmuştur.

Türkiye’nin birbirinden çok farklı coğrafyaya ve mevsim değişikliklerine sahip bulunması, bu bölgelerde yaşayan kişilerin hem halk kültürüne ve hem de bu engin kültürün bir alt dalı olan halk oyunlarına yansımıştır. Çevrelerinde gördükleri dağları taklit edercesine birbirine omzunu veya sırtını dayayanlar, el ele, kol kola girip sağa-sola yaylananlar böylece hem yerlerinden yurtlarından kopmamayı, hem de komşusuyla, eşiyle, dostuyla, akrabasıyla birlikte bulunup o topluluğun vazgeçilmez bir parçası olduğunu herkese ilân eder Bu sıkışık düzenin zaman zaman aralanmasına, oyuncuların birbirinden bağımsız gibi hareket etmesine baktığımızda, o oyunların doğuş yerlerinin daha geniş bir alan olduğunu, dağların yerini ovaların aldığını görürüz. Söz gelimi, Sivas, Erzurum, Van, Bitlis, Kars, Hakkari, Şanlıurfa, Gaziantep vb. illerimizin halk oyunları işte böyle sıkı bir birliktelik, beraberlik, yardımlaşma ve dayanışmayı ortaya koyar. Orta Anadolu’daki oyun türlerine göz attığımızda ise, bu sıklığın biraz daha gevşediğini, oyun esnasında bile oyuncuların zaman zaman kendi yeteneklerini ekip gösterisinden daha da ileri çıkardıklarını görmekteyiz. Ege’nin zeybek oyunları içinde bir-iki oyunu dışarıda tutarsak, Türk halk oyunlarına toplumun bütün bireylerinin katılabileceğini söylememiz yanlış olmaz.

Halk oyunlarında var olan hareket öğesini başka bir güzellik içine sokan özellikler arasında giysiler ve takılar ön plâna çıkar. Yaşadıkları coğrafyada doğanın bütün verimkârlığıyla kendini gösteren zengin bitki örtüsünün farkına varan insanlar, bu renkli dünyayı taklit etmiş, giysi ve takılarında onları örnek olarak almışlardır. Başındaki oyalı yazmasından sırtındaki yeleğe veya yağlığına, çarığından çorabına, kasketinden şalvarına kadar bütün giyeceklerin üzerinde bu renkli doğanın güzelliklerini görmek mümkündür.

Halk oyunlarında kullanılan araç ve gereçler de yöreden yöreye değişiklikler gösterir. İnsanların o bölgedeki tutum ve davranışları halk oyunlarını da etkiler. Geçimsizlikler, kavgalar, savaşlar, vahşi hayvanların saldırısına karşı koyma vb. sebepler insanların bazı araç-gerece sahip bulunmasını mecburî kılar. Bıçak, kama, tüfek, tabanca veya yalnızca kalın bir sopa bile, bu kendini savunma düşüncesiyle insanların yararlandığı birer araç haline dönüşür. Halk oyunlarının doğayı taklit etme öğesinden başka, işte bu tür kavga, savaş, savunma sahnelerini de içinde bulundurması kaçınılmaz olur ve halk oyunu bu araç-gereçlerle daha farklı bir anlatım kazanır. Özellikle birbirinden dil ve kültür bakımından uzak kalmış olan toplulukların bir arada yaşamak zorunda kaldıkları coğrafyalarda, oyunlarda bu tür araç-gerecin daha sık olarak görüldüğünü söylememiz mümkündür. Doğayı sadece cansız varlıklardan ibaret saymayan insanlarımızın, çevrelerinde gördükleri hayvanları da halk oyunlarına konu olarak aldıklarını görüyoruz. Avcılık ile birlikte yürütülen hayvancılık, çeşitli halk oyunlarında ya hayvan adlarıyla, ya benzetme ve taklit olarak ya da bazı ilişkilerin sembolleştirilmesi biçimiyle ortaya konur. Söz gelimi, güvercin, horoz, kartal, kınalı keklik, kara kuzu, ördek, pisik (kedi), tavuk, turna vb. hayvan adları, bölgeden bölgeye oyun türleri farklılaşsa bile, yaşatılıp gitmektedir. Bunların önemi, şaman inançlarından kalma bazı özellikler taşımasında yatmaktadır. Ayrıca birtakım özel yapılmış maskeler veya yüz yazma (boyama), halk takviminin belirli dönemlerinin uygulanması veya belirli ritüellerin bugün bile sunulması, özellikle kırsal kesimde daha farklı bir anlam ve anlatım gücüne sahiptir.

Konusunu ait olduğu yörenin adından alan halk oyunları arasında, Sivas halayı, Balıkesir bengisi, Gerede zeybeği, Tonya kız sallaması vb. sayılabilir.

Gündelik yaşayışın çeşitli olayları ve uygulamalar da halk oyunlarına ad oluşturmuştur. Söz gelimi, Arabacı, Gemici, Kasap, Eşkıya, Kasnakçı, Oduncu vb. oyunlar değişik iş kollarını ve toplumumuzdaki farklı oluşumları, meslekleri göstermesi bakımından dikkatleri üzerlerine çeker.

 Ayrıca sayı adlarıyla anılan oyunlar vardır: İki Ayak, Üç Ayak, Dört Ayak, Dokuzlu, Yarım Çardak, İkili, İki Parmak zeybeği vb.

 Kişi adlarıyla yurdun dört bir bucağındaki halk oyunlarına örnek olarak şunları verebiliriz: Ayşe Bengi oyunu, Koca Arap, Ata barı, Kamil Bey, Şeyh Şamil, Temur veya Timur Ağa, Hasan Paşa, Haççam zeybeği, Sinanoğlu zeybeği, Hanım Ayşe vb.

Halk oyunlarımızın en yaygın türü halaylardır. İç Ege bölgesinden başlayıp doğuya doğru gidildikçe hemen hemen bütün iller halayla tanışmıştır ve tabir yerindeyse, "halay çekmek" onların işi olmuştur. Özellikle davul-zurna eşliğinde ve açık havada, geniş alanlardaki halaylar, daha çok erkekler tarafından oynanırlar. Ancak zamanla bu katı kural kırılmış, kadınlar da ya kendi aralarında ya da erkeklerle karışık olarak halay çekmeye başlamışlardır. Aslında kadınlarımız başlangıçta daha ziyade kapalı mekânlarda, sesleri daha az ve ölçülü çıkan tahta kaşıklar, ziller, tefler, darbukalar ve diğer araçlarla türküler de söyleyerek halay çekmişler, birlikteliklerini pekiştirmişlerdir. Daha sonraları bu birlikteliğin ev dışında da sürdürüldüğü, hatta erkeklerle beraber olup dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma duygu ve düşüncelerini halaylar aracılığıyla yansıttıklarını görüyoruz. Böylece onlar kendilerinden sonra gelecek kuşaklara toplum hayatında nerede, nasıl davranacağını da ortaya çıkıp göstermişlerdir.

Halk oyunlarında çeşitli araç-gereç kullanılır. Söz gelimi, ateş bir yandan kutsal olma düşüncesini sergilerken, diğer yandan hastalıkları iyileştirme işlevi de üstlenmiştir. Hastalığın sebebini veya kötü ruhların yapacağı olumsuzlukları ortadan kaldırabilmek amacıyla insanlar, yanan ot, odun veya çaputlar üzerinden hızla karşı tarafa atlayarak, bu şamanist  dönemden kalma inançlarını pekiştirirler. Adıyaman’daki Simsimi oyunu, Ankara’da Sin-Sin, Eflani-Zonguldak’ta Gavur oyunu adıyla karşımıza çıkar.

 Doğu Karadeniz bölgesinde bulduğumuz horon türü halk oyunları, daha çok kemençe ile oynanır. Horon da halay gibi, oyuncuların bir dizi, sıra oluşturmasıyla gerçekleştirilir.

Horon oynayan insanların da doğadaki olaylara bakıp onları az-çok taklit ettiği, zorlu hayat şartlarıyla başa çıkabilmek için tehlikeleri göze aldığı bilinir. Doğu Karadeniz insanları için bu zorlukların altından kalkmak şarttır. Denizdeyse azgın, kabarmış dalgalarla boğuşur, en yüksek noktadan en aşağı noktaya iniverir. Gökyüzünün karalığı, bulutların koyuluğu dalgalara yansır ve deniz adı gibi kapkara kesilir. En dipten tekrar yukarıya çıkılır derken nihayet sahile, sakin ve küçük dalgacıkların kıyı kumlarını öpüp okşadığı son noktaya varılır. Horonlarda da bu hareketli yaşayışın izlerini kolayca görebiliriz. Birbirine sımsıkı bağlanarak kendilerini nispeten güvenceye almış olanlar, sert ayak figürleriyle toprağı ot bitmeyecekmişçesine döverken, yavaşça durulur, sakin sakin kol ve omuz sallamalarla dinginleşir gibi olurken yine birden fırtınaya ayak uydururcasına şimşek çakar gibi yerlerinden fırlayıp zıplarlar, yeri göğü toza dumana boğarlar. Horon tepilen yerde bunun için yedi yıl ot bitmezmiş

Zaman zaman oyuncuların oyunlarına eşlik eden türküler de söylendiği görülür. Özellikle yaylalara göç döneminin başında veya yayladan dönüş yolunda, yolun uzunluğu ve verdiği yorgunluğu unutabilmek amacıyla bu tür türküler söylenir; hatta giden ekipler arasında karşılıklı türkü veya mâni atmalar, takılmalar bazı niyetleri açığa çıkarmalar biçiminde yorumlanır, gelecek için neler plânlandığı da ortaya konmuş olur. Kemençe sesini duyan herkesin horona katılmayı bir görev sayması dolayısıyla, Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan insanlarımızın, horondaki sert ve haşin tavırlarından hemen sonra, sessiz ve yumuşak bir hâl almalarının, kendi karakteristik yapısının oluşmasında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir.

 Türkiye’deki halk oyunlarının en yaygın olanlarından biri de zeybek türü oyunlardır. Kelimenin kullanıldığı bölgelere bakarsak, sadece Batı Anadolu’da değil, İç Anadolu’da ve hatta diğer Türk topluluklarının yaşadığı Orta Asya topraklarında da zeybek türünün oynandığını görüyoruz.

Zeybekler bir efenin yönetiminde ovadan ovaya, dağdan dağa gezen, yoksulları gözetip yörede belirli bir otoriteye sahip olan, genellikle zalimlere veya sonradan görme zenginlere göz açtırmayan, zaman zaman işlediği bir suç yüzünden hapse girmeden dağlara kaçan, yönetime ters düşmüş insanlardır. Efeler ise yanına gelen, kendisine sığınan diğer zeybeklere yol, yöntem öğreten, onları eğiten, yerine göre akıl verip anlaşmazlıkları çözen bir kimlik içinde görünmüşlerdir.

Zeybeklerin yaşayışları çok hareketlidir. Çok kısa bir süre içinde kilometrelerce uzaklara gidip takipten kurtulabilirler. Ancak bu hareketli geçen yaşayışları içinde, zaman zaman coşkuya, heyecana ve özleme kapıldıklarını; yer yer hareketli, yer yer ağır ve asaletini ortaya koyan duruş ye adımlarla örülmüş bir oyuna kalktıklarını biliyoruz. Bu oyun sırasında ses tonlarıyla, hareketleriyle ve hatta mimikleriyle çevrelerinde saygı ve hayranlık duygularını canlandırırlar. Zaten efe veya onun zeybekleri hırsızlığa, yağmacılığa, adaletsizliğe ve şımarıklığa asla izin vermez; bunları hiç hoş karşılamaz. Hele de namusa dil ve el uzatanları derhal topluluğundan atar ve cezasını gerekirse kendisi verir.

Oyunlarında çalınan enstrümanlar arasında bağlamaları, curaları, açık havada ise davul ile zurna birlikteliğini görürüz. Kapalı mekânlarda ise darbuka, tef veya zilli maşa da kullanılır. Geçen yüzyılın başından itibaren klârnetin de yer yer oyunlarda kullanılması, bu bölgenin Batı kökenli sazlara karşı olan eğilimini kanıtlamaktadır.

Zeybek oyunları, oyunu ilk kez düzenleyip ortaya koyanın adıyla da anılmaktadır. Söz gelimi, Aydın yöresinde Kadıoğlu, Koca Arap, Yörük Ali; Denizli yöresinde Kerimoğlu, İbrahim Usta zeybeği; İzmir ve çevresinde İnce Memet, Sinan Ağa zeybeği, Kütahya’da Sinanoğlu, Hamamcı ve Ahmet Bey zeybeği bu türden sayılabilir. Ayrıca ait olduğu yerin adıyla anılan birçok zeybek oyunu vardır.

Zeybek giyim-kuşamı da zengin bir görünüm içindedir. Hareketlerinin çabuk olması mecburiyeti, onların canlı, atak ve çevik olmalarını engellemeyen bir giysiye sahip bulunmalarını gerektirir. Yürüyüşte zorluk çıkarmayan kısa şalvarlar giyen zeybeklerin bu giysisi diz üstünde kalır. Maviye yakın tonlar, koyu mavi, kara tercih edilen renklerdir. Bacaklar tozluk ile örtülmüştür. Kalın tozluklar çalılık, dikenlik ve koruluk yerlerden hızla geçerken ayakları çizik ve sıyrıklardan korur. Bazen efelerin körüklü çizme giydiği olursa da en yaygın olan çarık veya yemenidir. Yemenilerin renkleri arasında, en sevilip tutulan renk kırmızıdır. Çizmeler ise siyahtır.

Zeybeklerin üst giysileri de çok renklidir. Başlarındaki fes veya börk, bunların üstünde ipekten yapılmış ince, renkli, çiçekli oyalarla bezeli yemeni veya poşular vardır. Soğuk havalarda ayrıca boyunlara işlemeli, uzun örgülerle yapılmış püskülleri olan, ipekli kumaştan bir kefiye yerleştirilir. İnce bürümcükten, pamukludan, ketenden yapılmış bir ten gömleği üzerine zıbın veya işlik giyilir. Kolları uzun olup uçları yırtmaçlıdır. Yaka dik olup önü düğmelidir. Yaka ve kumaş üzerine giyilen camadanın kolları çok ince süslerle ve motiflerle bezenmiştir. Camadan üzerine de kartal kanadı adı verilen cepken giyilir. Kanat adının verilmesine sebep, omuz hizasından itibaren sallama diye bilinen parçaların açık ve hareketi kolaylaştıran biçimde olmasıdır.

Oyuncuların başı kimi yerlerde açık olmasına rağmen, birçok yerlerde de örtülüdür. Erkek oyuncuların başlarını kapayan fes, külah, takke, puşi, şapka, kasket vb. giysileri, bir kadın başı kadar süslü ve renkli değildir. Zeybek bölgesinde görülen erkek başlarındaysa, rengarenk oyaların yer aldığı ve fesin üzerine dolanan çevreler, yazmalar erkek giysisinin en gösterişli parçasıdır.

Genellikle iç giyimde görülen içlik, iç mintanı, işlik, ten gömleği, ak göynek vb. üst giysi parçası yakasız veya yarım, dik yakalı, uzun kollu, önü açık ancak düğmeli, el dokuması kumaştan, ince pamukludan açık renkli veya beyaz, krem bir parçadır. Ayağa giyilen şalvar çok değiştirilemeyen bir giysidir. Bazı yörelerde ağı uzun, paçaları geniş, uçkur yuvası basit motiflerle süslü olanlarını da bulmak mümkündür. Bitlis ve civarında görülen şal şepik, tamamen el dokuması ince, parlak ve çizgili kumaştan yapılır. Şalvar bölümüne şal denir ve neredeyse pantolon biçiminde bir kesimi vardır. Sırta giyilen şepik ise bir tür yelektir. Yelek rengi diğer bölgelerde de siyah veya laciverttir. Genel olarak yeleklerde ve bele sarılan kuşaklarda pek fark yoktur. Yeleklerin yakası geniş bir V çizer, önleri açık ve düğmelidir. Ön kanatlarda bulunan iki cep, köstekli saat ve zinciri, çakmak vb. bulundurmaya yarar. Kuşakların önemli bir bölümü renkli olarak dokunur veya örülür, uçlarına da püsküller yapılır. Kuşak üçgen biçiminde ikiye katlandıktan sonra, bu uzun püsküllü kısım ön tarafa gelecek şekilde, ucu bele sokulur. Deseni çizgilidir, ama renkleri çok çeşitlidir. Şal kuşak türü ise, daha ince, zarif ve gösterişlidir.

Erkek oyuncuların giyiminde çoraplar ayrı bir yer tutar. Türleri, motifleri ve örüldükleri malzemeleri aracılığıyla çorapların birbirlerinden ayrıldıkları görülür. Hemen her ilin, hatta her köyün çoraplarında yüzlerce değişik motif ve renk farkı dikkatleri üzerine çeker. Birçok yerde bu motiflerin yöre halkınca bilinen özel anlamlar yüklenmiş olması, çorapların değerini ve önemini bir kat daha artırır. Öyle ki örülen çorapta kullanılan türlerine bakarak, o kişinin statüsü, medenî durumu uzaktan belli edilmiş olur. Oyalarda görülen çeşitlilik, renklilik ve anlam yüklemelerini bu kez çoraplarda görebiliriz. Genellikle ince yün iplikle örülen çoraplar, bazı bölgelerde şalvarın veya pantolonun paçalarının kesimi dolayısıyla kendini daha çok belli eder.

Halk oyunlarının oyuncularındaki hareketliliği, rahatlığı, esnekliği ve estetik güzelliği hiç güçlük çıkarmadan ortaya koyacak olan giysi parçası, şüphesiz ayağa giyilen parçadır. Ayakkabının oyunlar boyunca, oyuncuya destek olması şarttır. Bu bakımdan ayağa giyilenler, ayrı bir değer ve önem kazanır. Halaylarda, barlarda ve diğer türlerde gördüğümüz çarık, yemeni, kundura, mest, kara lastik, papuç vb., doğa şartlarına uyması bakımından yerlerini çizme türü bir parçaya bırakırlar. Genellikle sarp kayalık, dikenli, çalılık ortamlardaki halk oyunlarında çizme, körüklü çizme, yahut kalın çorap üstüne çarıktan gelen sağlam kaytanlarla bağlı bir parça bu vahşi doğa şartlarıyla başa çıkabilmek için tercih edilmektedir.

Erkek giysilerini tamamlayan önemli aksesuarlar arasında ise, para kesesi, mendil, yağlık, pazubent, saat kösteği, hamaylı, muska, tabaka, silahlık, çevre, kama vb. saymak mümkündür.

Geleneksel halk oyunları; ülkelerin, bölgelerin veya yörelerin sosyolojik alt yapısını bünyesinde barındıran ve bunun yanı sıra kültürel zenginlikler bakımında da oldukça önemli yere sahip olan bir sanat dalıdır. Türkiye’nin Güney Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan Diyarbakır ili birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve geçmişi oldukça derin olan kozmopolit bir şehirdir. Tarihi açıdan bakıldığında oldukça eski bir tarihi derinliğe sahip olduğu ve farklı dönemlere tanıklık eden uzun yılların vermiş olduğu bir birikime sahip olan bir şehridir. Yapmış olduğum bu çalışmada, Diyarbakır ilinin geçmişten günümüze kadar süregelen yöre halaylarının ne anlam ifade ettiği, yapısal özelliklerinin tespiti ve nasıl bir değişime uğradıkları ile ilgili kavramlara yanıt aranmıştıseafoodplus.info araştırma kapsamında çeşitli kaynaklar taranarak konuyla ilgili bazı dokümanlardan da faydalanılmıştır. Konuyla ilgili yapılan kaynak taramasının yanı sıra bölgede yaşayan ve uzun yıllar halk oyunları ile uğraşan belli bir yaş aralığına ve birikimine sahip üstat kişilerce de birebir görüşmeler yapılarak bu konu irdelenmeye çalışılmıştıseafoodplus.infoıda söz edilen çalışma teknikleri göz önünde bulundurularak:Öncelikle Diyarbakır hakkında genel bilgilere, daha sonra ise Diyarbakır halayları ve halaylarının ayrılmaz bir parçası olan müzikleri ele alınarak konuya açıklı getirilmiştir. Akabinde yöre halaylarının neler olduğu, ne anlam ifade ettikleri, oyunların öyküleri, icra şekilleri, yapısal özellikleri, icra sırası ve giyim kuşam şekilleri gibi kavramların yanı sıra halk oyunların günlük yaşam ile olan ilişkileri de ele alınarak irdelenmeye çalışılmıştıseafoodplus.infoştırmanın sonucunda ise; halk oyunlarının aslında bir yaşam tarzı olduğu ve çeşitli kültürel zenginlikleri içerisinde barındırdığı görülmektedir. Yaşamdan alıntılarla oluştuğu kanısı oldukça yüksek bir ihtimal olarak görülmektedir. Dolayısıyla insanların yaşamış oldukları bölgelerde ki yaşam tarzları ile oldukça ilişkili olduğu önemli ayrıntılardan biridir. Haliyle geçmişten günümüze kadar yaşam içerisinde önemli yere sahip olan bazı donelerin de değişime uğramasıyla beraber halk oyunlarının da değişime uğraması kaçınılamaz bir durumdur. İnsanların yaşam biçimleri, gelenek ve göreneklerinin değişime uğraması gibi yöresel oyunların da değişime uğradıkları gözlemlenmektedir.

 

Traditional folk dances are an art branch that embodies the sociological infrastructure of countries, regions or regions, and also has a very important place in terms of cultural seafoodplus.infod in South Eastern Anatolia Region of Turkey's Diyarbakir province has hosted many civilizations and history is a cosmopolitan city which is quite deep. From a historical point of view, it is a city that has a very old historical depth and has a long history of witnessing different periods. In this study, I searched for answers to the concepts related to the meaning of the local traditions of Diyarbakır province from past to present, determination of their structural features and how they have undergone a change. Within the scope of this research, various documents related to the subject were used by scanning various resources. In addition to the literature review on the subject, it was tried to examine this issue by making one-to-one interviews by the masters who have a certain age range and knowledge who have been living in the region for many years. Considering the working techniques mentioned above:First, general information about Diyarbakır, and then the music which is an inseparable part of the Diyarbakır halays and their halays are discussed. Subsequently, the concepts such as what the local halays are, what they mean, the stories of the games, the forms of execution, the structural features, the order of execution and the styles of clothing, as well as the relations of the public games with daily life were tried to be examined. As a result of the research; it is seen that folk dances are actually a life style and contain various cultural seafoodplus.info is seen as a very high probability that it is formed with quotes from seafoodplus.infoore, it is one of the important details that people are very much related to their lifestyle in their seafoodplus.infolly, it is inevitable that some of the people who have an important place in life from the past to the present have also changed, and the folk dances have also changed.

 

Halk Oyunlarımızın Önemi ve Sorunlarımıza Dair

  • Yazdır
  • E-Posta
Detaylar
Kategori: Halk Oyunları
Yayın tarihi: Perşembe, 13 Kasım
Yazar: Yusuf KURT
Gösterim:
Halk Oyunlarımız

Folklorun (Halk Bilim) en önemli dallarından birisi de muhakkak ki halk oyunlarımızdır. Ülkemiz halk oyunları alanında zenginlik ve genişlik bakımından dünyada en önemli bir konuma sahiptir.

Halk oyunlarının en önemli özelliği anonim olmasıdır, ürünlerin sahibinin olmamasıdır. Ayrıca, yaygın bir mekânda oynanıyor olması zaman biriminin kuşaktan kuşağa usta-çırak ilişkisi biçiminde olması gereklidir. Halk oyunları da süreç içinde gelişir ve dönüşür. Bu doğal bir evrim sonucu olur. Anonimlik özelliği nedeniyle hiçbir kişiye, yozlaştırma ve değiştirme hakkı tanımaz. Dünyamızdaki tüm halkların halk oyunları için bu etmenler geçerlidir. Halk oyunları ve halk kültürü için “Otantiklik nedir?” diye sorulursa “ulaşılamayan en eski tarihtir” diye ifade edilir.

Trabzon folkloru içinde Tonya yöresi folkloru kendine has özellikleriyle bir ekoldür. “Tonya Horonu” kavramının vurgulanması tarihin derinliklerine kadar inmektedir. Öyle ki yılına ait bir kart postalın üzerinde Tonyalılar asker uğurlamasında Trabzon meydanında horon oynarken çekilmiş ve üzerinde “Dance nationale Tonia” ( Tonya Milli Dansı) olarak da not düşülmüştür. Kaynak niteliğindeki bu belge bizlere ışık tutarak horonun Tonya’da ve Tonyalının çok önemli bir unsuru olduğunu vurgulanmaktadır. Tonya insanının yapısı da horonu, kemençesi, türküsü gibi ayrı bir ekoldür. Mertliği cesareti, dürüstlüğü, kahramanlığı yazarların kalemine konu olmuş, destansı şekilde anlatılmıştır. Tonya yöresi oyunları Türk halk oyunları içerisinde önemli bir yere sahiptir. Ekip şeklinin alınması ve gösteri anlamında sunu yapılması bağlamında tarih olarak yılına kadar inebiliyoruz.

yılında M. Kemal Atatürk’ün emriyle düzenlenen Balkan festivalinde Tonya ekibi Dolmabahçe Sarayı önünde gösterilerini sunmuştur. Bu anlamda Tonya yöresi oyunları tek başına ekip olma özelliği taşımaktadır. Tonya ekibi Trabzon yöresini ilk kez yurtdışında tanıdan ekip olmuştur. yıllarından başlayarak Tunus Kartaça, Fransa ve İngiltere’de yarışmalara katılmış ve dünya birincilikleriyle geri dönmüşlerdir. Tonya oyunları ’li yıllara kadar tek başına bir stil olarak oynanırken çok değerli ve Trabzon halk oyunlarını ülkeye en doğru şekilde tanıtan ve yaşatan Sayın Cavit Şentürk hocamız Trabzon’da bulunduğu yıllarda, Tonya oyunlarıyla Akçaabat oyunlarını birleştirip bugün oynanan Trabzon yöresini oluşturmuştur.

Tonya oyunlarının en başta geleni dik (titreme horonu, erkişi horonu) horondur. 2 Varyantına rastlamaktayız, birincisi doldurma biçimi ikincisi ise dizlerin titretilip o titreşimlerin omuza yansıtılarak oynanmasıdır. Bazı eğitmenler bu oyunu tam olarak oynayamadıklarından ötürü “böyle horon olmaz” diye yakınmaktadırlar. Halbuki bir kez Otçu’ya gelmeleri ve orada oynayanları görmeleri yeterli olacaktır. Günümüz Trabzon ekiplerinde oynatılan “Tonya Oyunları” dedikleri sıva sıva (ki biz ona Topallama adı vermekteyiz), parmak ucu (Kazma çökme) ve doldurma gibi oyunlarımız yanlış oynatılmakta oyun sonundaki aşağı almalar yanlış yapılmaktadır. Bu oyunların sonunda yapılması gereken aşağı almalar Karakoç Alaşağısı olmalıdır. Kolllar kesinlikle omuz hizasında tutulmalıdır. Tonya yöresinde düz horona, Soldo veya Solda denmektedir. Ayrıca Tonya’ya özgü horon kurmamız yörede oynanmakta olup, bu oyunu şahsım adına derleyip ortaya koymuş bulunmakla birlikte bu oyunu belediyemiz Otantik Halk Oyunları topluluğu en iyi şekilde icra etmektedir.

Tonya ekiplerinin yurt içinde başarıları mevcuttur. yılında Tonya lisesi Milliyet gazetesinin düzenlemiş olduğu halk oyunları yarışmasında Türkiye birinciliği kazanmıştır. yılları arasında Tonya Halk Eğitim merkezinde usta öğreticilik yaptığım yıllarda Tonya ekipleri bir çok kez Türkiye finallerine katılmıştır. İ.T.Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarını bitirdikten sonra Tonya belediyesinde görevime başladım. Belediye olarak Tonya folkloruna büyük önem vermekteyiz. Yaptığımız çalışmalarla Tonya oyunlarının, müziklerinin ve kostümlerinin envanterini çıkarmış bulunmaktayız. Halk oyunları ve Halk müziği toplulukları kurduk. yılında Türk Halk Oyunları federasyonun düzenlemiş olduğu halk oyunları yarışmasında gençler kategorisinde Türkiye ikinciliği, yılında ise aynı kurumun düzenlemiş olduğu yarışmada ise Türkiye birinciliğini kazandık. Ayrıca belediye bünyesinde yaşlılardan oluşan bir Otantik Tonya Ekibi hazırladık. Tonya oyunlarını doğru bir şekilde icra etmeyi ve tanıtmayı kendimize misyon edindik. Her yıl düzenlemiş olduğumuz Tereyağı Kültür ve Sanat Festivalinde ise yerel kültürümüzü ön plana çıkarmak ve tanıtmak için etkinlikler düzenlemekteyiz.

Halk müziğimizin en önemli özelliklerinden biri de yaşadığımız toplumun geçmişi, geçmişteki yaşantısı, zevki, eğlencesi, geleneği, göreneği ve başından geçen olayları, belirtmesidir. Bu açıdan türküler, sosyal ve tarihsel önem de taşımaktadırlar.

Yörede kemence algılayışındaki zevk eski ustalardan yanadır. Eskiler hep şunu der; “Kemençe Görele,Türkü Ağasar, Horon da Tonya’nın”dır. Yöresel nitelikteki bu deyim Tonya için sınırlıdır. Yöredeki halk kemençe kültürü bu şekilde algılamaktadır. 80 veya 90 yaşındaki birisine en iyi kemençeci kimdir diye sorarsanız alacağınız cevap “Piçoğlu Osman” veya Durkaya olacaktır. 50 yada 60 yaşındakilere sorarsanız Ağasarlı Çangaloğu, Ağasarlı Bekiroğu, Ağasarlı Aloğun Kazım, Ağasarlı Süleyman ve Ağasarlı Ali Cinkaya diye söyleyeceklerdir. Eskiden Göreleli kemençeciler bu yörede hakimdi daha sonra ise Ağasar’da kemençeciler yetişince bu sefer de Ağasar’dan kemençeci alınmaya başlanmıştıseafoodplus.infoığım bu isimlerin hepsi usta kemençecilerdir. Ustalar belli bölgelerden çıkar özellikle de Görele’den… Ama kaydalar (melodiler) evrenseldir ve bu yöre halkının ortak malıdır.

Her yörede olduğu gibi bizim yöremizde de klasik melodiler mevcuttur. Bunlardan en başta Tuzcuoğlu, Hasbal, Hamzabaş, Beyoğlu, Kıtirik gibi havalar gelmektedir. Bu melodiler ana melodilerdir. Klasik melodiler horon bölgelerinde mevcuttur, bu melodileri icra eden ustalar ise ekseriyette Görele’den çıkmaktadır. Bunları çalmadan kemençe çalmış olunmaz… Günümüzde şahısların yaptığı besteler bu yöreyi temsil etmediği gibi anonim olarak kabul edilemezler. Anonim olmanın gerekleri vardır. Bir folklorik malzemenin anonim sayılabilmesi için o malzemenin sahibinin olmaması, zamanda derinlik, mekanda yaygınlık göstermesi gerekmektedir. İnsanlara orijinal melodilerimiz anlatılmalı, öğretilmeli neyin kemençe neyin uydurma olduğu ayrımına varılmalıdır. Kemençeyle her şeyi icra etmek kemençe çalmak anlamına gelmez. Kemençeyle seafoodplus.infoiyi çalmak çok iyi kemençeci olunduğu anlamına da gelmez, sadece çok yetenekli biri olmuş olursunuz ama kemençe çalmış olmazsınız. Kemençe ilkel bir sazdır, onun ilkelliği güzelliğidir.

Ülkemizde son yıllarda Karadeniz müziği piyasa mantığıyla yapılmaktadır. Burada çok anlamlı ve güzel çalışmalar yapan arkadaşları ayrı tutuyorum. Karadeniz müziği belli amaçlar doğrultusunda gündeme taşınmak isteniyor. Getirmek istedikleri müzik orijin Karadeniz müziği değil piyasa mantığıyla ürettikleri yeni tür olan Karadeniz popudur. Bu tarz çalışanlar çoğu zaman orijin melodiler üzerinde oynama yaparak veya içine değişik müzik kalıplarını sokarak para kazanma, ceplerini doldurma peşindeler. Binlerce yılda oluşan, halkın ürettiği ve halkın malı olan müziklerimiz kirlenmekte ve özünden kopmaktadır. Müziğimiz üzerinde bu tür hokkabazlık yapanlar bilsinler ki koca bir kültürü yok etmek üzereler!

Horon nasıl oynanır sorusuna verecek cevap bulamıyorum ya da yapacağım tanımın yetersiz olacağını düşünüyorum. Klasik tanımların horonu yeterince açıklamadığını düşünüyorum. Balığın titremesi, denizlerin hırçın dalgaları, doğanın engebeli olması vb. gibi öğeler horonun tanımında ve açıklamasında yavan ve basit kalmaktadır. Horonun temelinde ilahi bir güç yatmaktadır. Horon bir tapınma biçimidir. Şekillerle açıklanamaz bir kavram, ilkel bir duygudur. Bu hissiyatı nasıl yakalamak gerekli, hangi şartlar altında horoncu olunur, ya da bir horoncu nasıl yetiştirilir? Yaşayarak, o bölgede yetişerek, her anını hissederek, o kültürün içinde tam anlamıyla dolu dolu geçirerek…Yapılan hareket devinimlerine horon diyebilmemiz için bunu yapan kişilerin orijin özelliğe sahip olması gerekmektedir. Yörede kaynak kişi niteliği taşıyacak şahıs sayısı yok denecek kadar azdır maalesef.

Bunun sebebi popüler kültürün dağ köylerine, hatta yaylara kadar hakim olmasıdır. Bu bölgede yaşayan halk öz kültüründen uzaklaştırılmıştır. Bu kültürün iskeletini oluşturan yaylacılık, tatil ve geziye, yayla şenlikleri de şova dönüştürülmüştür. Bunda en büyük payı ise popülist medya ve basın üstelenmektedir. Halk medyanın da dayatmasıyla ona süslenip püslenenerek sunulan popülist kültürü seçmek zorunda kalmıştır. Doğru olan, halkın gelişen teknolojiye göre kendi temeline ve köküne bağlı kalacak şekilde ayak uydurmasıdır. Şehirlerde bunu kendine iş edinmiş bazı rantiyeci insanlar horon hakkında hükmetmekte horonun nasıl oynanacağını oradan bize öğretmeye kalkmaktadırlar. Eğer o kadar horon merakları var ise memleketlerine gelirler ve burada en azından bir su içerler, böylelikle de bazı değerleri görme şansları doğar. Horon şov değildir. Sahnelerde bağırmak çağırmak, saçları sallamak horon değildir. Bu toprakların beslediği kültürden para kazanıyorsanız bunu koruyan insanlara da sahip çıkmalısınız bu kültürü menşeinde yaşatan ve yaşayan köylüler kimsenin babasının mezar taşını beklemek zorunda değildir. Bu insanlara hiçbir şey olmazsa bile en azından Allah sizden razı olsun diyebilirler.

Türkiye hızlı bir kültürel değişim ve gelişim süreci yaşamaktadır. Halk kültürü ürünleri kültürel yapımızın, yaşama biçimimizin en iyi tanıkları ve taşıyıcılarıdır. Anadolu kültürünün çeşitliliği halk kültürü ürünlerine büyük bir zenginlik sağlamıştır. Yaşanılan son elli yılda, çağlar boyu süren kültür zenginliği hızla ortadan kalkmaktadır. Sanayileşme, iletişim toplumları etkilemiş, hızlı kültürel değişim ve gelişime neden olmuş, yaşama biçiminin değişmesinin yanı sıra, bir kültür şokuyla karşı karşıya bırakmıştır. Dünya küreselleşme sürecine girmiştir. Küreselleşmeyle, farklı kültürlerden insanları bir araya getirecek ortak bir paydaya doğru gidiş başlamıştır. Bu da halk kültürleri için tehlike çanlarının çalınmasıdır. Ancak küreselleşme olgusu kültürel değişim ve gelişime bağlı halk kültürünün doğal akışını hızlandırıp aşındırmağa başlamıştır.

Ülkemizde her anlamda yaşanan yozlaşma halk oyunlarımızda en büyük boyuta ulaşmıştıseafoodplus.infoüler kültür yerel kültürü basın ve meydanın desteğiyle kendine uydurması yaşanan yozlaşmaların başlıca nedenlerindendir. Kendi kültüründen uzaklaşan yöre halkı belli bir temeli olmayan popüler kültür hakimiyetini istemeyerek de olsa kabullenmeye mahkum edilmektedir. Kendi olanaklarının gücünü kullanan medya ve sermaye bu savaştan galip gelmek için her türlü yolu mubah saymaktadır. Zaman içerinde değişik kaygılardan (yarışmalar, gösteriler, şovlar) ötürü oyunların müzikleri, ritmik yapıları ve tavırları büyük oranda değişmiş hatta mutasyona uğramıştır. Tonya oyunlarında bu yozlaşmadan nasibini bolca almıştır. Tonya oyunları orijinal ritmiyle ve müziğiyle değil sıksara ritmiyle oynatılır olmuştur. Oyunların ismi değiştirilmiş, oyunların şekillerine göre ad verilmiştir. İşin ehli olmayan eğitmenler oyunların orijin melodilerini ve ritimlerini bilmedikleri için kolay öğretme, kısa yoldan ekip yapma adına hem oyunları hızlandırdılar hem de tavırlarını bozmuş oldular. Bilinçsizce yapılan bu çalışmaların sonunda gelinen nokta bir karmaşadır.

Trabzon yöresinin oyunlarında ve müziklerinde bir envanter olmaması bu zaman kadar bunun yapılmaması bu karmaşalığı daha da artırmaktadır. Rastlantı olarak bir ekipte birkaç yıl oynamış bir öğrenci, sonra da eline bir usta öğreticilik belgesi tutuşturulmuş olarak oyunların ezgisini, kompozisyonunu, tavrını ve geleneğini bilmeden, orijinallik adına yaptıkları çalışmalar bu yozlaşmalara zemin hazırlamıştır.

Sorunlardan bir tanesi de mektepli dediğimiz bir kesimin olaylara sadece şov, gösteri ve rant amaçlı bakmalarıdır. Yaptıkları yanlışları kamufle etmek için eğitimlerini kılıf olarak kullanmaktadırlar. Halk oyunlarının ya da halk müziğinin eğitimi almak demek, her yaptığının doğru olacağı anlamına gelmez. Amaç kültüre hizmet etmek, naturelliğini korumak, ilkelliğine sahip çıkmak, gelecek nesillere aktarmak gibi bir misyon yoksa bu işin mektebini değil, dünyanın en iyi mektebini de bitirseniz bir anlamı olmayacaktır. Eğitim şarttır ama eğitimli olmak demek her şeyi doğru yapacağımız anlamına gelmez.

Eğer eğitimini amacına uygun kullanmazsanız yaptığınız iş doğru olmaz. Bu işi sağlam temellere oturmak istiyorsak iyi bir eğitimin yanında usta-çırak ilişkisi de şarttır. Aldığımız eğitimin sonucunda kafamızda oluşturduğumuz doğru anlayış usta-çırak ilişkisiyle de netleşmesi gerekmektedir. Eğer şehirde yaşıyorsak yılın belli aylarında memlekete gelip oralarda ne oluyor neler, yaşanıyor diye merak etmeliyiz. Şehirde oturarak Halk Oyunlarını meslek haline getirmiş insanların İstanbul’da yada diğer büyük şehirlerde kendilerini kaynak kişi göstermeye hakları yoktur. Bu kültür hakkında söz sahibi olmak için bir bedel ödemek gerekmektedir. Değişik sahne sanatlarını ya da tabiri caizse işin kurnazlıklarını öğrenip, bunları rant amaçlı kullanarak yapılan çalışmalar kendi insanımızı kandırmaktan başka bir şey değildir. Bu bölgede yaşamayan, bu atmosferi solumayan, bu sulardan içmeyen, yaylarda dolaşmayan, aylarca Otçuyu beklemeyen kişiler bu kültür hakkında hükmetmesinler lütfenYazın sıcağından kaçarak üç beş günlüğüne memlekete gelmekle Otantiklik yaşanmaz. Otantiklik antikacılık değildir.

Otantiklik bir geleneğe bağlı kalmak demektir. Folklor bir bilimdir. İnceleme-araştırma metodları ve teknikleri vardır. Bunu hobi olarak yapmak demek bu bilimi biliyor olduğumuz anlamına gelmez. Bu anlamda bilinçsizce yapılan derleme çalışmalarında şahıslar, uç noktaları seçerek piyasada yer edinmek için uğraşıyorlar. Yeni bir şey bulmak, onu ortaya atmak ve ondan bir müddet rant sağlamak amacındalar. Oysa horonun bir kompozisyonu vardır bunu unutmamak lazım. Herkesin ayrı bir kompozisyon yazma yetkisi yoktur. Nüanslar farklılıklardır, ayrılıklar değildir.

Medya gücüyle halk kültürünü kullanarak ekonomik kazanç sağlanması örneklerini çoğaltmak mümkündür. Son yıllarda Halk kültürü öğelerinin içerisinde yer alan ve aynı zamanda güçlü görsel ve işitsel özellikleri gereği gösterim ve sahneleme olanaklarının çokluğu nedeniyle halk dansları toplulukları ya da dans gösterilerinde halk oyunları adımlarını kullanan topluluklar oldukça iyi ekonomik kazançlar elde etmektedirler. Bunu rant amaçlı yapanlar bilsinler ki derenin gözesinin kurumasına az kalmıştır. Son yıllarda Karadeniz programları yapan TV kanallarının bir kısmı yöremize ait olduğu iddia edilen uydurma melodiler, uydurma oyunlar, uydurma türküler, uydurma sanatçılar, uydurma kemençecileri programlarına çıkarmaktadır. Sanatçı demeye dilimin varmadığı bu kişiler kültürümüzü en ufak bir şekilde bilmiyor ve bizleri de asla yansıtmıyorlar. Yaptıkları rezillikleri bizim kültürümüz adına sergilemeleri bizi derinden üzmektedir…

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki yozlaşan bir toplum, yozlaşan bir kültür, yozlaşan bir medya ve yozlaşmaya doğru giden bir insanlık çıkıyor karşımıza. Yine de ümit etmek gerek, eğitimli bilinçli nesil yetiştirme gayretleri hiç bitmemeli. 'li yıllardan itibaren kitle iletişim araçları hayatımızın her alanında kendine yer edindi ve bu araçların her biri kişisel gelişim için iyi birer araçken, yanlış kullanımları onları kültürel yozlaşmanın bir parçası kıldı. Folklor nostaljik, müzelik bir gösterim olmaktan çıkartılmalı ve diri, dinamik bir şekilde yaşanmalıdır. Bu duygular halkın ruh sağlığı için zarurettir.

Bu tip konular bazı insanlara çok ufak tefek ayrıntılar gibi gelebilir sevgili dostlar, ama emperyalizmin en tehlikelisinin kültürel emperyalizm olduğu da bir gerçektir. Dünyanın en güçlü ordusuna sahip olsanız bile kültürünüzü kaybettiğiniz an asimile olursunuz. Tarihte yıkılan Türk devletlerinin en büyük yıkılma sebeplerinden biri de kültürel asimilasyon sürecidir. Eğer sizin diğer milletlerden görünüm, tavır ve dünya görüşü açısından bir farkınız kalmamışsa siz onlardan olmuşsunuz demektir ve isminizin farklı olması da bunu değiştirmez.

Kültürünü korumayan, gençlere aktarmayan milletler yabancı kültürlerin etkisiyle yok olurlar. Korumada ilke, statik değil dinamik olmalıdır. Kültürel değişim ve gelişimle, kültür yozlaşması, kültür yabancılaşması arasında ince bir çizgi vardır. Gençlere yaşadığı toplumunun kültürel değerleri tanıtılmalı ve sevdirilmelidir. Gençlerin kendi kültürüne yabancılaşmaması, halktan kopmaması için ona ortak milli kültürün alt yapısı öğretilip sevdirilmelidir. Gençleri halk kültürünün değerleriyle besleyip hazırlamak ailenin ve eğitimcilerin görevidir.

Öz kültürümüz halk kültürünü benimsememiz gerekiyor, kendi kültürümüzün bizi ilerlemeden yoksun tutar biçimindeki ifadeleri tutarsız buluyorum, ilerleme insanın kendi kültürünü benimsemesi koruması, yaşatması, yeni nesillere aktarması ve öz kültürünü bozmadan naturel haliyle dünyayla paylaşmasıyla olmalıdır…

Yusuf KURT
Türk Halk Oyunları Federasyonu Bölge Temsilcisi

Her hakkı saklıdır. Yazarının ve seafoodplus.info'in izni olmaksızın alıntı yapılamaz, kullanılamaz. Bilgi için: Bu e-posta adresi spam robotlarından korunuyor. Görebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

  • Share/Bookmark

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir