ibni arabi zaman ve kozmoloji pdf / Sobiad Atıf Dizini - Anasayfa

Ibni Arabi Zaman Ve Kozmoloji Pdf

ibni arabi zaman ve kozmoloji pdf

İbnü&#;l-Arabi Zaman ve Kozmoloji Pdf indir

İbnü&#;l-Arabi Zaman ve Kozmoloji PDF Oku

&#;&#;Allah kozmosu altı günde mekân olarak yaratmaktadır&#;&#; Peki ya zaman olarak?

&#;Sûfî mütefekkirler, maddî zamandan mânevî zamana geçerek zamanın hakîkatini anlamanın fakat Hak yolunun sâliki olup ân-ı dâim&#;e ermekle olabilecek bulunacağını söylerler. Evvel, âhir hepsi aslında bir ân-ı dâimdir. Nitekim Hz. Muhammed: &#;Rabbinizin katında sabah ve akşam yoktur.&#; demiştir. Bu dereceye ve bu makama erişen kimse isterse bir saatte bin yıllık yol gider ve gelir&#;&#;
Mahmud Erol Kılıç

&#;F. Capra&#;nın Tao of Physics&#;i gibi son dönem popüler çalışmalara paralel daha iddialı İslâmî bir örnek sunan bu düşündürücü çalışma, İslâm&#;ın en temel, yaratıcı, ilham veren ve bilindiği gibi en zor düşünürlerinden birinin yazılarında bulunabilecek en zor konular üzerine yapılmış, senelerca süren bir araştırmanın ürünüdür.&#;
James W. Morris

&#;İbnü&#;l-Arabî, bu esrarlı ontolojik meselelerin dipsiz deryasına dalmaya muktedir tek münevver âlimdir. Kur&#;ân&#;ın kozmolojiye dair âyetlerinin bu dipsiz deryasından çıkarttığı, tarihte zaman ve mekânı ilk kez birlikte ele alan bu eşsiz kozmolojik model, EPR ve Zeno Paradoksu gibi bilim ve felsefedeki kafa karıştırıcı târihî çıkmazları çözmektedir. İbnü&#;l-Arabî&#;nin eşsiz &#;zaman&#; tasavvuru Kuantum Mekaniğini ve İzafiyet Teorisini uzlaştırmaktadır.&#;
Muhammed Hacı Yusuf

&#;Bilim metafiziğe ihtiyaç duymaz&#; Metafizik de bilime ihtiyaç duymaz&#; Lakin insanoğlu her ikisine de muhtaçtır.&#;

Sayfa Sayısı:

Baskı Yılı:

Dili: Türkçe
Yayınevi: Nefes Yayıncılık

İBNÜ’L-AR ABÎ ZAMAN VE KOZMOLOJİ MUHAMMED HACI YUSUF ÇEVİREN: K ADİR FİLİZ Prof. Dr. Muhammed Hacı Yusuf, Suriye ve Cambridge’de fizik eğitimi gördü. Fizik üzerine sahip olduğu akademik kariyerin yanında İbn Arabî üzerine çalışmalarda bulundu. Telif ettiği Arapça eserler: Sülûk-i Kalb, Şems-i Mağrib (he Sun of the West), İ’câz-ı Beyân fî Sîreti Şeyh Ramazan. Tercümeler: Tercümân-ı Eşvâk ve hâlihazırda Fütûhât-ı Mekkiyye’nin tamamının İngilizceye çevirisi ile uğraşmaktadır. İçindekiler Tablo Listesi Figür Listesi Teşekkür Takriz Türkçe Baskıya Önsöz Önsöz Kısaltmalar Giriş 1 Kozmoloji ve Zaman Erken kozmolojik modellerin kısa özeti Modern kozmoloji Modern kozmoloji teorilerinin özeti İbnü’l-Arabî’nin kozmolojisinin ana hatları Felsefe ve bilimde zamana giriş Yunan felsefesinde zaman Erken dönem İslâm felsefesinde zaman Batı felsefesinde zaman Modern bilimde zaman Eğimli zaman ve Büyük Patlama Zamanın yönü [The arrow of time] Zaman yolculuğu Kuantum zamanı İbnü’l-Arabî’nin zaman anlayışı 2 İbnü’l-Arabî’nin Zaman ve Günler Mefhumlarının Genel Yönleri Zaman nedir? Fiziksel zaman ve mânevî zaman Dünyanın kökeni 5 Zamanın kökeni? Mekân-zaman ve ışık hızı Hareket İzâfî ve eğri zaman Zamanın ayrık tabiatı Zamanın sadrı Dairesel ve devirli zaman Hayatın iki devri Günler Diğer feleklerin ve Esmâ-i Hüsnâ’nın günleri Gündüz ve gece Ferd günü Anlar Gelecek, şimdi ve geçmiş Ebediyet [Eternity] Dehr Zamanın diğer ifadeleri 3 İlâhî Haftanın ve Yedi Gününün Önemi Teoloji ve astronomide haftanın önemi Dört temel zaman dairesi Gün Hafta Ay Sene Birincil zaman dairesi olarak hafta Haftanın yedi gününün ilâhî kaynağı İlâhî haftanın günlerinin önemi Yaratılışın ‘ilk günü’ (el-Ahad, Pazar) Yaratılışın ‘ikinci günü’ (el-İsneyn, Pazartesi) Yaratılışın ‘üçüncü günü’ (es-Sülâsâ’, Salı) Yaratılışın ‘dördüncü günü’ (el-Erbaa, Çarşamba) Yaratılışın ‘beşinci günü’ (el-Hamîs, Perşembe) Altıncı gün: Toplanma günü (el-Cum’a, Cuma) ve özel saati Yedinci ‘dinlenme günü’ (es-Sebt, Cumartesi): ‘Ebediyet günü’ Zaman-mekân ve altı günde yaratılış 6 4 Zamanın Asıl Akışı Asıl şe’n günleri Devreden günler (Eyyâm-ı tekvîr) Çekilip alınan günler Birbirine geçen günler Birbirine geçen günlerin gösterilişi Birbirine geçen günlerin önemi Yedi günün Zodyak’taki hareketi Şe’n/Olay çeşitleri Saatler, dakikalar ve saniyeler 5 Vahdet ve Kesret Tasavvuf ve felsefenin zıt yaklaşımları Kesrete karşı vahdet Allah’ın birliği ve esmâsı Âlemin metafizikî üçlenmesi (teslisi) Vahdet-i Vücûd Hep yenilenen yaratılışın ilkesi (Tecdîd-i halk) 6 Evrenin Cevher-i Ferd modeli Üç hipotez Cevher-i Ferd Yeniden yaratılış ilkesi Zamanın asıl akışı Cevher-i Ferd Cevher-i Ferd’in farklı isimleri Cevher’in yapısı Unsur-ı a’zam Makro-evrendeki analojiler Hacerü’l-Esved ve Kâbe Mânevî hiyerarşi Harflerin dünyası Esmâ-i ilâhînin hiyerarşisi Gölgelerin yayılması Yaratılış senaryosu: Bir film olarak dünya 7 Cevher-i Ferd Modeli ve Modern Fizik için Anlamı İhtimallerin testi Zamansız hareket 7 Eşzamanlılık Zeno Paradoksu Ayrıklık ve süreklilik EPR Paradoksu Sebebiyet ve tümevarım Süper sicimler ve ilm-i huruf Maddenin özellikleri Gayb âleminin boyutları Hak Melekler Cinler İnsanlar Âhiret Bibliyografya Dizin 8 Tablo Listesi Tablo – Bazı feleklerin ve esmâ-i ilâhînin günleri Tablo – İlâhî hatanın yedi günüyle yedi semâ, yedi dünyevî bölge, esmâ-i ilâhî, Ay menzilleri ve Arap alfabesinin harleri arasındaki tekabüliyeti göstermektedir. Tablo – Çekilip alınan günler Tablo – İç içe geçen günler (sadece Pazar gününün örneği) Tablo – İç içe geçen günler (bütün günler) Tablo – Nefsin, şe’n günlerinde (Dünya’daki) faaliyeti ve yedi göğün katkısının oranları Figür Listesi Figür – Amâ ve Arş-ı İstivâ’ya doğru içerdikleri. Figür – Arş-ı İstivâ ve Kürsî’ye doğru içerdikleri Figür – Kürsî ve sabit yıldızlara doğru içerdikleri Figür – Sabit Yıldızlar Feleği ve Dünya’ya doğru içerdikleri Figür – Dâire-i hayat Figür – Gökyüzünde gece ve gündüz Figür – İlâhî karesel kural Figür – Çekilip alınan günler Figür – İç içe geçen günler ve devreden günler ile ilişkisi. Figür – Zodyak ve günlerin Zodyak içindeki hareketi Figür – Hak, Mümkün varlıklar ve İmkânsız. Figür – Bilinebilir şeylerin farklı türlerinin özeti Figür – Varlığın farklı bölümleri (Kaynak: İnşâü’d-Devâir, s) Figür – İnsanların tavaf ettiği Kâbe. Hacerü’l-Esved, Kâbe’nin kapıya yakın köşesindedir. Figür – Kâbe’yi tavaf etmek, Unsur-ı A’zam’ın Cevher-i Ferd’i yaratmasına benzerdir. Figür – 0 boyut, yani ne genişliğe ne uzunluğa ne de derinliğe sahip sadece bir nokta. Figür – 1 boyut, bir doğru parçasıdır.. Figür – 2 boyut, bir birim karedir. Figür – 3 boyut, bir birim küptür. Bu nâçiz eseri Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabî Hazretleri’nin aziz ruhlarına, Rahmetli anne ve babamın ruhlarına, Desteğini hiçbir zaman esirgemeyen sevgili eşime, oğullarım Abdullah ile Yusuf ’a ve kızım Fatma’ya, Müslüman kardeşlerime ve benî âdem kardeşlerime ithaf ediyorum. Teşekkür Prof. James Morris’e takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum. Kendileri olma- saydı bu eser tamamlanamazdı. Kıymetli yorumları ve bahisleri, bu gölü meydana getiren nehirlerdir. Bu kitap Prof. Ian R. Netton’un serisinde yayınlandı. Teşvik ve desteklerinden ötürü kendilerine teşekkür ederiz. Bütün dostlarıma da çok teşekkür ederim. Kendileriyle faydalı ve önemli tartışmalar yaptığım, çeşitli geri bildirim ve eleştiriler aldığım meslektaş- larıma da teşekkürler ederim. Bazılarının isimlerini burada zikretmek is- tiyorum: Prof. Radi el-Jishi, Prof. Ahmed Barbour, Dr. Ahmed S. Ach- ter ve Cuma el-Ahmed. 13 Takriz Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç Şâir-i muazzam Şeyh Gâlib’in o meşhur “Hoşça bak zâtına ki zübde-i âlem- sin sen” dizesinde insan ile zübdesi olduğu âlem arasında kurulmak istenen irtibat sadece şiirsel ve duygusal bir irtibat mıdır acaba? Düşünce tarihi bo- yunca bütün büyük filozoflar, insan ve kozmos irtibatı ve bu bağlantının süresi olan “zaman” mefhumu üzerine pek çok söz söylemişlerdir. Yukarı- daki mısraın sahibi Gâlib’in de mensup olduğu tasavvuf düşüncesinde ise bu ilişki aynı zamanda bir organik ilişkidir. Bu durumda bütün kâinat in- sanda var olanın açılımından ibaret olur. İnsan kozmosun sırrı, kozmos ise İnsan’ın dışa vurumudur. Yani insan yaratılışın merkezindedir. Bu yaratılı- şın mütemâdîliği ise “zaman” denen bir gerçeği ortaya çıkarır. Bütün oluş- lar o zamanın içerisinde tezahür eder. Bu durumda fizik âlem metafiziğin uzantısı olunca zamanın efendisi de insan olur. Zamanı tanımlamak için onlarca tabirin geçtiği muhteşem bir düşünce mektebi ortaya çıkar. “Va- kit”, “müddet”, “hîn”, “sermed”, “ezel”, “ebed”, “dehr”, “asr”, “şehr”, “yevm”, “saat”, “an” vb. gibi onlarca tabirle hep birer yönü anlatılmaya çalışılır. Sûfî mütefekkirler, maddî zamandan mânevî zamana geçerek zamanın hakî- katini anlamanın ancak Hak yolunun sâliki olup ân-ı dâim’e ermekle müm- kün olacağını söylerler. Onlara göre hakîkat ülkesinin şahları olan peygam- ber ve velîler seni duyular âleminden geçirip, zaman ve mekân perdesini Hakk’ı bilen can gözünden kaldırıp, vuslat kemendini ezel sarayının bur- cuna attığında himmet ayağını kıdem sofrasına koyarsın. Artık orada za- man kavramı kalmaz. Evvel, âhir hepsi aslında bir ân-ı dâimdir. Nitekim Hz. Muhammed: “Rabbinizin katında sabah ve akşam yoktur.” demiştir Bu dereceye ve bu makama erişen kimse isterse bir saatte bin yıllık yol gider ve gelir. Dilese bin yılda olacak ibadet ve taatleri bir anda yapar. İbnü’l-vakt olmaktan Ebu’l-vakt olmaya geçer. Resûlullah (s.a.s) madde ve mekân ül- kesinden ve zaman dairesinden ileri geçip bütün mâsivâdan uzaklaştı. Za- man ve mekân boyutunu aşıp Allah’ın zâtından gayri her şeyden ayrıldı. Kendi varlığını Hak Teâlâ’nın varlığında yok edip Hak’la bâkî oldu. O 15 zaman onun hakkında şu âyet indi: “Muhammed, hiçbirinizin babası değil- dir velâkin Allah’ın Resûlüdür.” O makamda O’na rahmet hil’ati giydirdiler. Zat tecellîsinin alâmetleri şudur: Bütün renkler ve nakışlar götürülür, zaman ve mekân kalkar, sâlike mîraç hâsıl olur. Sâlik, mîraç ettiğinde yedi göğü aya- ğının altında görür. Hakk’ın zâtının nuru; yeri, zamanı ve belirtisi olmaksı- zın ansızın ortaya çıkar. O anda kâinat yok olur, bütün sıfatlar kaybolur. O zaman öyle bir yere erişirsin ki sen bütün varlıklar olursun. Burada sonsuz bir gidiş başlar. Bütün perdeler kalkar; Hakk’ın zâtı görünür. Yer, gök, arş, cisim, ruh, her şey yok olur, onların izi bile kalmaz. Yönden münezzeh ola- rak Hak ortaya çıkınca his ve hayal de kaybolur. Kendini yine kendisi görür. Muhyiddin-i Arabî der ki evliyânın arasında her zaman 24 kişilik bir grup vardır, ne eksik ne de fazladır. Onlara “ricâl-i feth” derler. Allah evliyâya hangi sırları ve ilimleri açarsa onlar vasıtasıyladır. Allah onları saatlerin sayısına göre ayarlamıştır; her biri bir saat içindir. Zamanın hakîkatini bu ustalar bilir. Çok değerli arkadaşım, hem fizik üstadı Prof. Dr. Muhammed Hacı Yu- suf’un Cambridge Üniversitesi’nde yaptığı doktora tezi olan elinizdeki bu eseri, Zamanın Hakîkatini anlamış böylesi büyük bilgelerden İbnü’l-Ara- bî’nin kozmolojisi üzerine mühim bir çalışmadır. Türkçeye tercümesi saha- sında büyük boşluğu dolduracak ümidindeyim. Kendisi üniversitede fizik okutan bir akademisyen olmanın yanı sıra İbnü’l-Arabî mektebine men- sup bir Nakşî dervişidir de. Bu eserinin yanı sıra İbnü’l-Arabî’nin Tercümâ- nü’l-eşvâk şiir kitabını da İngilizceye çevirmiştir. Aslında bu eseri, senesinde yitirdiğimiz Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre üstadımızın gör- mesini çok isterdim. Bir dönem Fen Fakültesi Dekanlığı da yapmış bir fi- zik profesörü olmanın yanı sıra ehl-i tarik bir sûfî, hatta bir mürşit olan bu kıymetli şahsiyetle yaptığımız Kuantum Fiziği ve tasavvuf sohbetlerimizi unutamam. Ruhu şâd olsun… Bu eserin tercümesinde büyük emeği olan mütercim arkadaşımızı ve eseri yayınlayan Nefes Yayınları’nı tebrik ederim. Bursevî’nin konunun özüne müteallik şu sözlerinin, bu kitabı okuyan herkesin âmin diyeceği bir dua olmasını niyaz ederim… Nûr-ı Zât ide tecellî nâgehan Bîzaman ve bîmekân ve bînişan Gaib ola gözden o dem kâinat Garka vara hep nuût ile sıfat Bir makâma varasın anda ey can Cümle varlık sen olasın bîgüman 16 Türkçe Baskıya Önsöz Prof. Muhammed Hacı Yusuf Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde Yüce Allah’ın gökleri ve yeri altı günde yarattığını okuyoruz ve bu günlerin uzunluklarının, bizim günlerimize benzeyip benzemediğini veya Allah’ın bir şeyler yaratmak için bir sürece ihtiyacı olup olmadığını merak ediyoruz. Aynı zamanda Yüce Allah’ın, Kur’an’da, “sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün” ve elli bin seneye eşit olan gün gibi farklı uzunluklara sahip farklı günlerden bah- settiğini de görüyoruz. Bununla beraber günler, aylar, yıllar gibi kelime- lerin Kur’an’da geçmesine rağmen “zaman” kelimesinin hiç geçmediğini de biliyoruz. Son olarak günün iki parçadan -gündüz ve gece- ibaret ol- duğunu biliyoruz ve Yüce Allah günün bu iki parçası arasındaki bazı mühim ilişkilerden bahsediyor. Örneğin: Allah gündüzü geceden çekip alıyor [salkh] (Yâsîn, 37); gündüzden geceye, geceden de gündüze devre- diyor [tekvir] (Zümer, 5) ve gündüzü geceyle, geceyi de gündüz ile örtü- yor [yuğşi] [(A’râf, 54), (Ra’d, 3)]. Fakat bunların içinde en önemli olanı, Yüce Allah’ın gündüzün içine geceyi, gecenin içine de gündüzü geçirme- sidir [yulic] [(Hac, 61), (Lokman, 29), (Fâtır, 13), (Hadîd, 6)]. Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabî, bu esrarlı ontolojik meselelerin dipsiz deryasına dalmaya muktedir tek münevver âlimdir. İbnü’l-Arabî yukarıda bahsettiğimiz âyetleri ve öteki benzer âyetleri, fizik ve kozmolo- jideki birçok fenomenle beraber bizim günlük sıradan gözlemlerimizi de açıklamaya yetkin eşsiz bir kozmolojik modelin formüle edilmesine bağ- layabilmiştir. Hatta bu eşsiz kozmolojik model, EPR ve Zeno Paradoksu gibi bilim ve felsefedeki kafa karıştırıcı târihî çıkmazları çözmektedir. İbnü’l-Arabî’nin Kur’ân’ın kozmolojiye dair âyetlerinin bu dipsiz derya- sından çıkarttığı incilerden ilki Cevher-i Ferd dediğimiz kozmolojik mo- deldir. Bu kozmolojik model, tarihte ilk kez zaman ve mekânı birlikte ele alarak Hafta’nın önemini temel bir birim olarak açıklamaktadır. Çünkü 17 günün ve yılın aksine, bir haftada herhangi bir astronomik devir mey- dana gelmediği için haftanın herhangi bir astronomik anlamı yokmuş gibi gözükmektedir. Bu müthiş teori, birbirine geçen günler düşüncesine dayanmaktadır. İbnü’l- Arabî bu düşünceyle aslında zamanın her lahzasında, kürede vukū bulan yaratılışın tam bir haftasının var olduğunu göstermektedir. Örneğin: Şu an bir yerde sabah, başka bir yerde öğlen ve daha başka bir yerde ise akşam; işte bunların hepsi tam bir günü ortaya çıkarmaktadır. Diğer altı gün ise kitapta açıklanacağı üzere mekânı izah etmektedir. Bundan ötürü gerçek şu ki Allah kozmosu altı günde mekân olarak ya- ratmaktadır (“yarattı” değil, yaratmaktadır) ve zaman, yani zamanın her tek ânı olarak arşın üzerine istivâ etmiştir [(A’râf, 54), (Yûnus, 3), (Ra’d, 2), … ] ve bu günler bizim günlerimize eşittir fakat birbirlerine geçmiş- tir ve ayrıca, kitapta tam olarak açıklandığı üzere gündüzleri gecelerin- den aşırı karmaşık bir işlem ile alınmıştır. Bu kitap, yayımlandığı yılından beri bilimsel çevrelerde büyük bir etkilenmeyi tetikledi ve ümit ediyorum ki bu Türkçe tercüme, hâlen birçok kitabında gömülü bir halde ve keşfedilmeyi bekleyen İbnü’l-Arabî’nin hik- metinin tanıtılmasına yardımcı olur. Bu eseri Türk okuyuculara kazandır- mak için gösterdikleri azim ve gayretlerinden ötürü NEFES YAYINEVİ’ne içten teşekkürlerimi ve derin takdirlerimi ifade etmek istiyorum ve bu bü- yük emeklerinin neticesi olarak Yüce Allah’ın onları taltif etmesi için ni- yaz ediyorum. Okuyucuların da bu kitabı ilgi çekici ve ferasetli bulma- larını diliyorum. Ayrıca okuyucuların, Kur’an ile Kozmos arasında daha fazla irtibat tesis etmelerinde bu kitabın yardımcı olacağını ümit ediyorum. İBNÜ’LARABÎ  ZAMAN VE KOZMOLOJİ 18 Önsöz Prof. James W. Morris, Boston College Çeşitli dînî geleneklere mensup talebeler, modern öncesi bilim ve felsefe tarihi mütehassısları, başlıca dinlerin metinleri ve teolojileri içindeki koz- moloji ve (yaratılışın girift problematiklerini de içeren) metafiziğin detaylı sembolik açıklamalarının yüzyıllar boyunca sahip olduğu merkeziyetinin farkında olmuşlardır. Bu açıklamaların, bu dînî gelenekler içindeki ge- nellikle, okumuş seçkin kimseler tarafından paylaşılan müşterek bir di- lin ve anlayışın çerçevesini tesis eden astronomi ile kozmolojinin felsefî ve bilimsel şemalarına karşılık gelerek oynadıkları önemli rolü idrak et- mişlerdir. Modern öncesi zamanlarda, kilit öneme sahip bu yorumlayıcı işlev, bilhassa her üç İbrâhimî dinin okumuş inananları tarafından bü- yük bir oranda paylaşılan, karmaşık Helenistik felsefî ve kozmolojik di- siplinler söz konusu olduğunda çok önem arz etmekteydi. Bilim ve din arasında varsayılan “karşıtlık” hakkında bugünün yaygın gazeteci klişe- leri hesaba katıldığında bu kitap, yakın bilimsel devrimlerden önceki, geç dönem İslâmî düşüncenin merkezî geleneklerinin her yerindeki karmaşık, felsefî ve metinsel unsurların birbirine nüfuz edişlerinin yararlı bir hatır- latıcısı ve zengin, detaylı bir açıklamasıdır. Aynı zamanda Prof. Hacı Yu- suf’un modern bir fizikçi olarak eğitimi ve uzmanlığı, onun, kitabın ilgi çekici son bölümünde, İbnü’l-Arabî’nin erken kozmolojik ve teolojik dü- şüncelerinin, modern fiziğin kozmolojik teorilerindeki (özellikle Sicim Teorisi) çok yakın gelişmelerle ve kavrayışlarla mukayese edilebileceği şa- şırtıcı yollar önermesine imkân tanımaktadır. Bu anlamda bu çalışma, F. Capra’nın Tao of Physics’i gibi son dönem popüler çalışmalara paralel daha iddialı İslâmî bir örnek sunmaktadır. Birçok esere imzasını atmış Endülüslü Sûfî yazar İbnü’l-Arabî (), bugün çoğunlukla bir mistik ve ârif olarak bilinse de, ciltlerce olan ya- ÖNSÖZ zıları -ve özelikle bu çalışmanın başlıca kaynağı olan şaheseri, Fütûhât-ı Mekkiyye- sürekli olarak, İbn-i Sînâ ve İhvânü’s-Safâ’nın popüler mânevî 19 risaleleri gibi daha önceki Müslüman filozofların ve bilim adamlarının fikirlerine, teorilerine ve kozmolojik şemalarına atıflarda bulunmaktadır. Bu yüzden bu kitap, daha önceki Helenistik düşünürlerde bulunan ve on- ları takip eden İslâmî felsefe ve bilim gelenekleri tarafından büyük oranda benimsenen standart kozmoloji ve zaman teorilerinin açıklanmasıyla baş- lıyor. Ancak İbnü’l-Arabî’nin kozmolojik fikirlerinin en yaratıcı ve aşina olunmayan yanları -özellikle onun, yaratılışın kozmik sürecinin farklı, hep yenilenen (tecdîd-i halk), süregiden ve anlık doğası anlayışı- Kur’an’daki esrarlı ve karmaşık bir şekilde örülmüş sembolik ifadelerden bir araya ge- tirilmiştir. Bu yüzden bu kitabın merkezî bölümlerinin odak noktası ve yeni akademik katkısı, zamanın ve yaratılışın bu yoğun Kur’ânî sembo- lizminin kastedilen anlamlarını ve referanslarını açıklamasında ve netleş- tirmesinde yatmaktadır. Bu durum, çok boyutlu dünya anlayışının ay- rıntılı sistematik şerhlerinin İbnü’l-Arabî’nin birçok temel eserinde kendi göstermesi gibidir. Bu iddialı tartışmayla ilgilenen her okuyucu, bu tar- tışmayı en azından Kur’ân’ın ve onun metafizik öğretilerinin haksız bir şekilde ihmal edilmiş -ancak muhtemelen pek merkezî ve kaçınılamaz- boyutu tarafından sunulan düşündürücü zihnî çıkmazların ve (bu boyu- tun) sembolik zenginliğinin artmış bir idrakiyle terk edeceklerdir. Sondan bir önceki bölümde yazar, modern fizikte İbnü’l-Arabî’nin fikirleriyle muhtemel kıyaslamaları ele almadan, ontolojinin diline ve İbnü’l-Arabî öğrencilerinin çok daha aşina oldukları bir konuya -vahdet ve kesretin paradoksal ilişkilerine- ve erken Neo-Platonculuğun ve diğer dünya dinlerinin metafiziklerinin karşılaştırılabilir düşünce formlarına dönmektedir. İbnü’l-Arabî’nin sahip olduğu Kur’ânî sembolizmin ve buradaki teknik terminolojinin başlangıçtaki (uzman olmayanlar için) yabancılığına rağmen, İbnü’l-Arabî’nin ilâhî Kaynak ve onun sonsuz İBNÜ’LARABÎ  ZAMAN VE KOZMOLOJİ tezahürleri arasındaki gizemli ilişkileri kavraması ve onları açıklama şekli, açıkça Platon’un Parmenides’inde ana hatları çizilen alternatif ontolojik hipotezlerin klasik diyalektik sıralamasını yansıtmaktadır. Bugün tabii ki hiç kimse o tekrarlanan metafizik problemleri yaratılışın teolojik diliyle düşünmeye alışık değildir. Ama Prof. Hacı Yusuf bu noktayla, İbnü’l- Arabî’nin Kur’ân’ın karmaşık lafzî işaretlerini detaylı bir şekilde açıklamasıyla aydınlanan eşyanın, ilâhî kozmogonik yaratılışının hem zamansal hem de ontolojik boyutlarının ana hatlarını belirtmektedir. Bu kozmik yaratıcı sürecin insânî psikolojik ve tecrübî boyutlarının büyüle- yici fenomenolojisi de, İbnü’l-Arabî’deki ve sonraki Müslüman filozoflardaki 20 (daha önceki Sûfîler ve mistik düşünürlerle birlikte) ilgi çeken tartışma- ların konusudur. Ancak bu yakından ilişkili konunun detaylı incelemesi aynı derecede geniş çapta ve orijinal bir çalışmayı gerektirmektedir. Bu yüzden yazar, bu ilgili konuyu sağduyulu bir şekilde bir kenara bırakarak ontoloji ve zamanın, son ve daha spekülatif bölümde ana hatlarını verdiği modern teorik fiziğin kıyaslanabilir yaklaşımlarıyla doğrudan bağlantılı olan boyutlarına yoğunlaşmaktadır. Bu meydan okuyan ve düşündürücü çalışma, İslâm’ın en temel, yaratıcı, ilham veren ve bilindiği gibi en zor düşünürlerinden birinin yazılarında bulunabilecek en zor konular üzerine yapılmış, yıllarca süren bir araştır- manın ürünüdür. Böylece İbnü’l-Arabî’nin dilini ve düşüncelerini takip etmeyi zor bulanlar bile (din ve bilim hakkındaki günümüzün egemen kamusal söylemindeki) ile (kozmoloji, ontoloji ve teolojinin temel insânî meselelerine dair geçerli kavrayış ve yaklaşım yollarımızdaki) görece kifa- yetsizliğin, düşüncesizliğin ve entelektüel eksikliğin fazlasıyla takdir gör- düğü okumalarından kesinlikle ayrılacaklardır. ÖNSÖZ 21 Kısaltmalar Bu kitap, temel olarak İbnü’l-Arabî’nin önemli eseri Fütûhât-ı Mekkiyye’ye dayanmaktadır. Çünkü kitapta sık sık bu esere referanslarda bulunmak- tayız. Kullanacağımız kısa referans biçimi şöyledir: [X], yani [cilt. sayfa.sıra]. Sıra numarası olmadığı zamanlar, referansımız bütün bir say- fayı içermektedir. Kullandığımız Fütûhât, Bulak baskısının (/) özdeş baskısıdır. Bu baskı, 20 cm’ye 27 cm boyutundaki her sayfası 35 satırdan ve her cildi de sayfadan müteşekkil 4 cilt halinde ya- yınlamıştır. Dört ciltten oluşan yeni baskıların bazı farklılıklar arz etti- ğini burada hatırlatmamız gerekmektedir. İbnü’l-Arabî’nin diğer eserleri (örneğin: Eyyâm-ı Şe’n ve Mesâil) ve İbnü’l- Arabî ile ilişkili diğer önemli eserler (mesela William Chittick’in iki önemli eseri: The Sufi Path of Knowledge [SPK ] ve The Self-disclosure of God [SDG] ) için de kısa referans formları kullandık. Osman Yahya’nın İbnü’l-Arabî eserleri tasnifi ve İbnü’l-Arabî’nin Mesâil isimli eseri dışında kısa referans formlarını sayfa numarası takip etmiştir. Bu istisnalarda ise sayfa numarası yerine liste numarasını belirttik. Kur’ân-ı Kerîm’den yaptığımız referansları ise şu şekilde belirttik: [xx: y]; x burada sûre numarasını, y de âyet numarasını belirtmektedir. Hadîs-i şerifler için ise bilinen birçok hadis kitabını içeren Kenzü’l-Ummal isimli eseri kullandık. Bu eserden referansları, kitapta geçen hadis numaralarıyla, yani [Kenz: ] olarak verdik. Aşağıdaki tablo, kitabımızdaki referans kısaltmalarını göstermektedir. Kısaltmalar Eserin Aslı Kenz Al-Muttaqî Al-Hindi () Kanz Al-Um- mâl, Beirut: Mu’assasat Al-Risâla Fütûhât Ibn Arabî (n.d) Futûhât Al-Makkîyya, vols. , Beirut Füsûs Ibn Arabî () Fusûs Al-Hikam, Cairo: n.p; Ebû Alâ Affifi Dîvân Ibn Arabî () Dîwân Ibn Arabî, Beirut: Dâr Al-Kutub Al-Ilmiyya, ed. Ahmad Ha- san Basaj Eyyâm-ı Şe’n Risale no: 5, Rasâ’il Ibn Arabî, Beirut: Dâr Ihya Al-Turath Al-Arabî; Haydarabad baskı- sının yeniden baskısı Ukletü’l-Müstevfiz ‘Uqlat Al-Mustawfiz, including Kitâb Inshâ’ Al- Dawâ’ir and Kitâb Al-Tadbîrât Al-Ilâhiyya fi Islâh Al-Mamlaka Al-Insâniyya, Leiden: Brill; in Kleinere Schriften des Ibn Al-’Arabî, ed. H. S. Nyberg İnşâü’ d-Devâir Ibn Arabî, Kitâb Inshâ’ Al-Dawâ’ir, in Klei- nere Schriften des Ibn Al-’Arabî, ed. H. S. Ny- berg et-Tedbîrâtü’l-İlâhiyye Kitâb Al-Tadbîrât Al-Ilâhiyya fi Islâh Al-Mam- laka Al-Insâniyya, in Kleinere Schriften des Ibn Al-’Arabî, ed. H. S. Nyberg Dürre-i Beyzâ Ibn Arabî () Risâlat Al-Durrat Al- Baydâ’ ; Rasâ’il Ibn ‘Arabî, Beirut: Mu’assasat Al-Intishâr Al-‘Arabî, ed. Sa‘îd ‘Abd Al-Fat- tâh, vol. II: Tenezzülât-ı Leyliyye Ibn Arabî (), Al-Tanazzulât Al-Layliyya fi Al-Ahkâm Al-Ilâhiyya Majmû‘at Rasâ’il Ibn ‘Arabî, Beirut: Dâr Al-Mahajjat Al-Baydâ, KISALTMALAR vol. II: Tenezzülât-ı Mevsiliyye Al-Tanazzulât Al-Mawsiliyya fi Asrâr Al-Ta- harât Wa-l-Salawât Wa-l-Ayyâm Al-Asliyya 23 Majmû‘at Rasâ’il Ibn ‘Arabî, Beirut: Dâr Al-Mahajjat Al-Baydâ, vol. II: Kitâbü’l-Ezel I. ciltteki kitap: Rasâ’il Ibn Arabî, Bei- rut: Dâr Ihya Al-Turath Al-Arabî; Haydara- bad baskısının yeniden baskısı el-Mu’cemu’s-Sûfî Al-Hakim, S. () Al-Mu‘ jam Al-Sûfî: Al- Hikma fî Hudûd Al-Kalima, Beirut: Danda- rah SPK Chittick, W. C. () The Sufi Path of Know- ledge: Ibn Al-‘Arabi’s Metaphysics of Imagina- tion, Albany, NY: SUNY Press SDG Chittick, W. C. () The Self-disclosure of God: Principles of Ibn Al-Arabi’s Cosmology, Albany, NY: SUNY Press OY Yahya, O. () Histoire et Classification de l’oeuvre d’Ibn ‘Arabî, Damascus: Institut fran- çais EP Edwards, P. (ed.) () The Encyclopedia of Philosophy, 8 vol., New York: Macmillan Pub- lishing EI2 Bianquis, T. and Bosworth, C. E. () Van- donzel E. J., W. P. Heinrichs (edts.) Encyclo- paedia of Islam, 9 volumes, Leiden: Brill İBNÜ’LARABÎ  ZAMAN VE KOZMOLOJİ 24 Giriş İbnü’l-Arabî İslâm tarihindeki, özellikle Tasavvuf ile İslâm felsefesi ve te- olojisi hususunda, en seçkin şahsiyetlerden birisidir. Bu kitapta biz, onun kozmolojisini ve bu kozmolojik bağlamda özellikle zaman görüşünü, müm- kün olduğu yerlerde onun yaklaşımlarını modern fiziğin ilgili sonuçları ve ilkeleriyle karşılaştırarak incelemek istiyoruz. Böylelikle İbnü’l-Arabî’nin kendisinden önceki ve hatta kendisinden sonraki hiçbir filozof ya da bi- lim adamı tarafından tartışılmamış, benzersiz ve kapsayıcı bir zaman gö- rüşüne sahip olduğunu göreceğiz. Bu yeni zaman ve kozmoloji görüşü- nün, dünya anlayışımızı derinleştirebilecek ve genişletebilecek bütünsel bir kozmos anlayışı inşa etmek için kullanılabilecek bazı yollarını tartış- tığımız son iki bölümde, bu görüşün modern fiziğin günümüz kozmo- lojik modellerinin bazı eksiklik ve çıkmazlarının muhtemel çözümü için de kullanılabileceğini göreceğiz. Açılış bölümünde ele aldığımız üzere, hiç şüphe yok ki zaman; fiziğin, kozmolojinin, felsefenin ve teolojinin en önemli meselelerinden birisidir ve bu alanlarda yüzlerce kitap ve makale yayınlanmıştır. Ancak İbnü’l-Ara- bî’nin zaman kavramı, örneğin onun tartışmalı vahdet-i vücûd anlayışını anlamak için merkezi bir rol teşkil etmesine rağmen bu çalışmaların hiç- birisi onun eşsiz zaman anlayışını kozmolojik boyutlarıyla ele almamış- tır. Bu ihmalkârlığın muhtemel sebebi genellikle İbnü’l-Arabî’nin kullan- dığı zor sembolik dil olmaktadır. Ayrıca İbnü’l-Arabî bu konuyu mevcut eserlerinin hiçbirisinde -Fütûhât’ın, başlıkları doğrudan zamanla alâkalı olan , ve bölümlerinde bile- doğrudan ele almamıştır, bu yüzden biz onun genel kozmolojik zaman anlayışını, birçok eserine da- ğılmış değerlendirmelerinden, şaheseri Fütûhât’tan ve diğer kitaplarındaki değişik bağlamlardan bir araya getirmek durumundayız. Dolayısıyla bu kitap, İbnü’l-Arabî’nin daha geniş kozmoloji ve kozmogonisinde zama- GİRİŞ nın bütün ilgili boyutlarını ortaya koymaya yönelik ilk kapsamlı girişim olarak düşünülebilir. 25 İlk bölümde kozmosla ilgili farklı fizik teorilerini ve modellerini kısaca ele aldıktan sonra, ikinci bölüme İbnü’l-Arabî’nin kozmosunu biraz detaylıca tasvir ederek başlıyoruz. Sonra konunun önemini göstermek ve konuyu İbnü’l-Arabî’nin modeliyle ilişkilendirebilmek için, felsefî ve bilimsel bir noktadan, zamanla ve onun özellikleriyle ilgili farklı felsefî görüşlerin ge- niş bir değerlendirmesini sunacağız. Daha sonra ikinci bölümde, takip eden bölümlerde daha detaylı bir şekilde geliştirilecek olan İbnü’l-Ara- bî’nin genel zaman ve günler kavramlarını açıklayacağız. İlk olarak söylemeliyiz ki İbnü’l-Arabî, zamanı, bir gerçek ve müstakil var- lığı olmaksızın, insan muhayyilesinin bir ürünü olarak düşünür. Bununla birlikte onu yine de varoluşun dört temel bileşeninden biri olarak sayar. Biz bu hayâlî zaman kavramına, olayları ve bizim için semâvî feleklerin ve diğer fiziksel nesnelerin pratik tanımlayıcı hareketlerini kronolojik olarak düzenlemek için ihtiyaç duyarız. Ancak İbnü’l-Arabî’ye göre gerçek var oluş, içlerinden hareketin gözlemlenebildiği harekete ya da zamana (ya da mekâna) değil, sadece hareket eden, gerçekte var olan şeye atfedilebi- lir. Böylece İbnü’l-Arabî, zamanı -tabii zaman ve fevk-i tabii zaman ola- rak- ikiye ayırır ve ikisinin de ruhun iki kuvvesinden doğduğunu söyler: Sırasıyla kuvve-i ameliyye ve kuvve-i ilmiyye. Daha sonra bu hayâlî za- manın devrî, dairesel, izâfî, ayrık olduğunu ve homojen olmadığını ifade etmektedir. İbnü’l-Arabî ayrıca, -Kur’ân’ın özel bir kullanımından ve za- manın daha önceki Arapça kavramlarından yararlanarak- günün, gün- düzün ve gecenin kesin tanımlarını vermekte ve bu tanımların, semâvî feleklerin (dünya da dahil) izâfî hareketleriyle ilişkili olduğunu göster- mektedir. Ayrıca her feleğin kendi günleri vardır ve o günler normal ola- rak bizim dünyadaki sıradan gözlemlenebilir günlerle ölçülebilmektedir. 3. bölümde (ve 6. bölümde de), İbnü’l-Arabî’nin zaman ve kozmoloji kav- İBNÜ’LARABÎ  ZAMAN VE KOZMOLOJİ ramında yaratılışın ilâhî haftasının merkezî önemini açıklayarak önemli sonuçlara varacağız. İlk olarak şunu söylemeliyiz ki İbnü’l-Arabî günden ya da başka bir zaman biriminden ziyade kozmik, ilâhî haftayı temel za- man devri olarak kabul eder. Bu sebeple İbnü’l-Arabî, dünyanın nasıl yedi (kozmik, ilâhî) günde yaratıldığını, bu günlerin neler olduğunu ve yara- tılışın haftasının günleri (Week’s Days of creation) ile Allah’ın yedi esmâsı arasında yatan ontolojik ilişkiyi açıklar. İbnü’l-Arabî ayrıca, bu kozmik haftanın bütün günlerinin, son gün (Cumartesi) de dahil olmak üzere, hepsinin Cumartesi günü (yani ebediyet günü) meydana geldiğini belirtir. Bu karmaşık her an yenilenen ilâhî yaratılış anlayışı zamanın ve mekânın 26 hakîkî birliktelik kavrayışının temelini oluşturmaktadır. Bu kavrayışa göre dünya mekân olarak altı günde (Pazar’dan Cuma’ya) yaratılmıştır ve sonra Cumartesi günü, bizim zaman olarak algıladığımız süreçte za- man olarak gösterilmiştir veya izhar edilmiştir. Ancak biz bu Altı Günde yaratılışın ve müteakiben dünyanın yedinci günde ortaya çıkışının kar- maşık sürecini kendi normal zamanımızdaki tek bir an olarak düşünü- rüz. Aslında Kur’ânî işaretlere ve âriflerin (urefâ) (5. bölümde açıkladığı- mız) benzer tecrübî tasdiklerine dayanarak, İbnü’l-Arabî yaratılan bütün dünyanın yaratılışın hemen sonrasında aniden ve içsel olarak var olmayı durdurduğunu ve sonra yeniden ve yeniden yaratıldığını ifade etmekte- dir. Onun için, bu yeniden yaratılış süreci birdenbire değil, tedrîcî olarak (seriler halinde) gerçekleşir. Yani hazırlanması altı ilâhî gün sürer ve son günde (Cumartesi) ortaya çıkar. Ancak biz -mahluklar- yaratılmış dün- yaya sadece yedinci günde (onun sonsuzluk günü dediği Cumartesi) şahit olduğumuz için, bu altı gündeki yeniden yaratılışa şahit olmayız. Yani dünyanın altı günde yaratılışı, daima ve yinelenerek her an gerçekleşir. Bu yüzden o ilk ilâhî altı gün aslında zamanın değil, mekânın yaratıcı kökenidir ve zaman sadece yedinci gündedir. Tarihte yeni ve ilk defa ya- pılan bu hafta tasavvuru, zaman-mekânın temel birimi olarak fizikte ve kozmolojide özel ve çok temel bir anlama sahip olacaktır. Ancak İbnü’l-Arabî’nin zaman kavramında daha önemli olan, yaratılış günü kavramıdır. Yaratılış gününü bölünemez en küçük gün, anlık bir zaman olarak kabul eder ve buna (tüm yaratılışı içerdiği için) içerisinde bizim de yaşadığımız ve saat, dakika, saniye ve benzeri şekillerde dilim- lere ayırdığımız normal bir gün içerisindeki bütün “an”lar dahildir. Baş- langıçta paradoksal görünen bu kavramı açıklamak için İbnü’l-Arabî -yine başlangıçta gizemli gelen Kur’ânî işaretlere dayanarak- üç çok farklı gün tertibinin (devrî günler, çıkarılıp alınan günler ve birbirine geçen günler) farklı doğalarını ve rollerini açıklar. Ayrıca bu durum, zamanın esas akı- şının hissettiğimiz ve düşündüğümüz kadar yeknesak ve düz olmadığı gerçeğinin altını da çizmektedir. Bu karmaşık gelişmelerin altında yatan ve İbnü’l-Arabî’nin Kur’ân’ı takip ederek vardığı asıl fikir; gözlemledi- ğimiz gibi birçok (zamansal ve mekânsal) olayın değil, her (aslî kozmik, ilâhî yaratıcı) gün sadece bir yaratıcı şe’nin (olayın, vazifenin, halin) mey- dana gelmesidir. Yaratılışın bölünmez Fiili (ve ânı) ile mekânsal ve za- GİRİŞ mansal çeşitliliğin aşikâr fenomenleri arasındaki açık ayrılığı uzlaştırmak için İbnü’l-Arabî, zamanın esas akışının farklı ilâhî günlerde karmaşık bir 27 halde tesis edildiğini belirterek hususi bir yolla gözlemlediğimiz normal günlerimizi yeniden inşa etmektedir. Onun bu çok farklı gün çeşitlerini, karmaşık bir şekildeki anlayışını 4. bölümde detaylı olarak ele alacağız. İbnü’l-Arabî’nin kozmoloji ve kozmogonisinin daha bilinen öğelerinden birisi, dâimî yeniden yaratılış kaidesidir ve mevzûyla ilişkili bir konu ola- rak İbnü’l-Arabî’nin tartışmalı vahdet-i vücûd anlayışının da ele alındığı 5. bölümde etraflıca açıklanmıştır. Vahdet-i vücûd, İbnü’l-Arabî’nin te- mel teşkil eden zamanda sonsuz yeniden yaratılış fikri idrak edildiğinde kolayca anlaşılabilmektedir. Bu kapsamlı kozmolojik görüş, onun 4. bö- lümde tasvir edilen ve üç çeşit güne dayanan zamanın esas akışı anlayı- şına eklenildiğinde kozmosun yeni eşsiz bir modelinin inşası için kulla- nılabilir. Bu, “Cevher-i Ferd modeli” olarak adlandıracağımız model, 6. bölümde açıklanmıştır. Bu bölümde, yaratılışın bu farklı yaklaşımına göre izhar edilmiş dünyanın tek bir anda -muazzam hızına rağmen- tek bir iş yapabilen bir süper-bilgisayar gibi çalıştığını ve bilgisayar ekranındaki gö- rüntünün dünyaya benzetilebileceğini anlatacağız. Ekranda sürekli deği- şen karmaşık resimler görmemize rağmen, o karmaşık görüntü aslında tek bir elektron ışını tarafından tek bir anda bir piksel olarak inşa edilmekte- dir. Bu hususi örnek, İbnü’l-Arabî’nin merkezî vahdet-i vücûd anlayışının, âlemdeki kesrete rağmen asıl işleyişini kavramamıza yardımcı olacaktır. Son olarak 7. bölüm, Cevher-i Ferd modelinin modern fizik ve kozmolojinin çeşitli ilkeleri için ne anlama gelebileceğine ve bu tür bir kozmolojik modelinin test edilebilmesinin imkânına tahsis edilmiştir. Özellikle günümüz fizik ve kozmoloji modellerindeki zamanla ilişkili paradoksları ve bunların bu yeni görüşe göre nasıl çözülebileceklerini ele alacağız. İbnü’l-Arabî’nin zaman ve kozmos anlayışının, geleneksel teolojik metafizik görüşleri ile deneysel yöntemlere ve mantığa dayanan çağdaş İBNÜ’LARABÎ  ZAMAN VE KOZMOLOJİ bilimsel görüşler arasındaki boşluğu potansiyel olarak kapatan yararlı bir görüş olduğu açıkça söylenebilir. Vahdet-i vücûd ve altı günde yaratılış açıklamalarına ilaveten İbnü’l-Arabî’nin eşsiz zaman tasavvuru, ünlü EPR Paradoksunu çözmeye yardımcı yollar sağlamaktadır ve böylece modern fiziğin iki büyük teorisini, Kuantum Mekaniği ve İzafiyet Teorisini, uzlaştırmaktadır. Bunlarla beraber Zeno Paradoksuna yeni bir bakış açısı katmakta ve nicelemenin arkasındaki mantığı, yani niceliklerin ya sürekli ya da süreksiz olduğunu açıklamaktadır. 28

Özet:

Ortaçağ İslam kozmolojisinde filozofların feleklerle ilgili görüşleri, gözlem ve akıl yürütmeye dayalı idi. İhvân-ı Safâ ise buna ek olarak, ezelî hikmetten beslenen felek anlayışını merkeze almıştı. İbnü’l-Arabî’nin feleklere bakışı İhvân-ı Safâ’ya yakın olmakla birlikte, keşfî bilgiyi esas alan orijinal fikirler içermektedir. İbnü’l-Arabî felek ilmini mârifetullah merkezli inceler. Kur’an’da belirtilen insanın iç âleminde ve dış âlemdeki âyetlerle Allah’ın tanımasını, içteki ve dıştaki felekler şeklinde yorumlayarak, ancak bu felekleri tanımakla mârifetullâha erileceği kanaatini taşır. Ayrıca felek ilminin asıl itibariyle nebevî kaynaklı olmasına dikkat çekerek, bu ilmin İdris Peygamber’den varis kaldığını belirtir. İbnü’l-Arabî birçok kavrama yaptığı gibi, felek kavramına da yeni anlamlar giydirmiştir. O kadar ki, felek kavramını âlemdeki maddî ve mânevî her şey ile irtibatlandıracak bir genişlikte kullanmıştır. Felekleri sadace kozmolojik açıdan incelemekle kalmamış, aynı zamanda ontolojik açıdan da inceleyerek, zâhir ve bâtın bütünlüğünü korumuştur. Kozmolojik olarak âlemdeki feleklerin sıralanışı ile ilgili, Atlas feleğine kadar filozoflarla aynı görüşü paylaşmakla birlikte, müşâhede edilemeyen daha yukarısı için, aklî çıkarımlara dayalı olarak söylenenlerin bir kısmını doğru bulmaz. Onların ancak keşifle bilinebileceğini belirtir. Bu anlamda felekleri üç farklı tertip ile sıralayarak, felek ilmine yeni açılımlar getirir. Ayrıca Kur’ân’da felekler konusu içine giren, bir başka deyişle feleklerle alakalı birçok âyetin bulunması, Kur’ân’ın anlaşılmasında meselenin önemini ortaya koyduğunu belirtmekte yarar vardır.

Anahtar Kelimeler:

1 Giriş İbnü l-arabî İslâm tarihindeki, özellikle Tasavvuf ile İslâm felsefesi ve teolojisi hususunda, en seçkin şahsiyetlerden birisidir. Bu kitapta biz, onun kozmolojisini ve bu kozmolojik bağlamda özellikle zaman görüşünü, mümkün olduğu yerlerde onun yaklaşımlarını modern fiziğin ilgili sonuçları ve ilkeleriyle karşılaştırarak incelemek istiyoruz. Böylelikle İbnü l-arabî nin kendisinden önceki ve hatta kendisinden sonraki hiçbir filozof ya da bilim adamı tarafından tartışılmamış, benzersiz ve kapsayıcı bir zaman görüşüne sahip olduğunu göreceğiz. Bu yeni zaman ve kozmoloji görüşünün, dünya anlayışımızı derinleştirebilecek ve genişletebilecek bütünsel bir kozmos anlayışı inşa etmek için kullanılabilecek bazı yollarını tartıştığımız son iki bölümde, bu görüşün modern fiziğin günümüz kozmolojik modellerinin bazı eksiklik ve çıkmazlarının muhtemel çözümü için de kullanılabileceğini göreceğiz. Açılış bölümünde ele aldığımız üzere, hiç şüphe yok ki zaman; fiziğin, kozmolojinin, felsefenin ve teolojinin en önemli meselelerinden birisidir ve bu alanlarda yüzlerce kitap ve makale yayınlanmıştır. Ancak İbnü l-arabî nin zaman kavramı, örneğin onun tartışmalı vahdet-i vücûd anlayışını anlamak için merkezi bir rol teşkil etmesine rağmen bu çalışmaların hiçbirisi onun eşsiz zaman anlayışını kozmolojik boyutlarıyla ele almamıştır. Bu ihmalkârlığın muhtemel sebebi genellikle İbnü l-arabî nin kullandığı zor sembolik dil olmaktadır. Ayrıca İbnü l-arabî bu konuyu mevcut eserlerinin hiçbirisinde -Fütûhât ın, başlıkları doğrudan zamanla alâkalı olan , ve bölümlerinde bile- doğrudan ele almamıştır, bu yüzden biz onun genel kozmolojik zaman anlayışını, birçok eserine dağılmış değerlendirmelerinden, şaheseri Fütûhât tan ve diğer kitaplarındaki değişik bağlamlardan bir araya getirmek durumundayız. Dolayısıyla bu kitap, İbnü l-arabî nin daha geniş kozmoloji ve kozmogonisinde zamanın bütün ilgili boyutlarını ortaya koymaya yönelik ilk kapsamlı girişim olarak düşünülebilir. GİRİŞ 25

2 İlk bölümde kozmosla ilgili farklı fizik teorilerini ve modellerini kısaca ele aldıktan sonra, ikinci bölüme İbnü l-arabî nin kozmosunu biraz detaylıca tasvir ederek başlıyoruz. Sonra konunun önemini göstermek ve konuyu İbnü l-arabî nin modeliyle ilişkilendirebilmek için, felsefî ve bilimsel bir noktadan, zamanla ve onun özellikleriyle ilgili farklı felsefî görüşlerin geniş bir değerlendirmesini sunacağız. Daha sonra ikinci bölümde, takip eden bölümlerde daha detaylı bir şekilde geliştirilecek olan İbnü l-arabî nin genel zaman ve günler kavramlarını açıklayacağız. İlk olarak söylemeliyiz ki İbnü l-arabî, zamanı, bir gerçek ve müstakil varlığı olmaksızın, insan muhayyilesinin bir ürünü olarak düşünür. Bununla birlikte onu yine de varoluşun dört temel bileşeninden biri olarak sayar. Biz bu hayâlî zaman kavramına, olayları ve bizim için semâvî feleklerin ve diğer fiziksel nesnelerin pratik tanımlayıcı hareketlerini kronolojik olarak düzenlemek için ihtiyaç duyarız. Ancak İbnü l-arabî ye göre gerçek var oluş, içlerinden hareketin gözlemlenebildiği harekete ya da zamana (ya da mekâna) değil, sadece hareket eden, gerçekte var olan şeye atfedilebilir. Böylece İbnü l-arabî, zamanı -tabii zaman ve fevk-i tabii zaman olarak- ikiye ayırır ve ikisinin de ruhun iki kuvvesinden doğduğunu söyler: Sırasıyla kuvve-i ameliyye ve kuvve-i ilmiyye. Daha sonra bu hayâlî zamanın devrî, dairesel, izâfî, ayrık olduğunu ve homojen olmadığını ifade etmektedir. İbnü l-arabî ayrıca, -Kur ân ın özel bir kullanımından ve zamanın daha önceki Arapça kavramlarından yararlanarak- günün, gündüzün ve gecenin kesin tanımlarını vermekte ve bu tanımların, semâvî feleklerin (dünya da dahil) izâfî hareketleriyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca her feleğin kendi günleri vardır ve o günler normal olarak bizim dünyadaki sıradan gözlemlenebilir günlerle ölçülebilmektedir. İBNü l-arabî - ZAMAN VE KOZMOLOJİ bölümde (ve 6. bölümde de), İbnü l-arabî nin zaman ve kozmoloji kavramında yaratılışın ilâhî haftasının merkezî önemini açıklayarak önemli sonuçlara varacağız. İlk olarak şunu söylemeliyiz ki İbnü l-arabî günden ya da başka bir zaman biriminden ziyade kozmik, ilâhî haftayı temel zaman devri olarak kabul eder. Bu sebeple İbnü l-arabî, dünyanın nasıl yedi (kozmik, ilâhî) günde yaratıldığını, bu günlerin neler olduğunu ve yaratılışın haftasının günleri (Week s Days of creation) ile Allah ın yedi esmâsı arasında yatan ontolojik ilişkiyi açıklar. İbnü l-arabî ayrıca, bu kozmik haftanın bütün günlerinin, son gün (Cumartesi) de dahil olmak üzere, hepsinin Cumartesi günü (yani ebediyet günü) meydana geldiğini belirtir. Bu karmaşık her an yenilenen ilâhî yaratılış anlayışı zamanın ve mekânın

3 hakîkî birliktelik kavrayışının temelini oluşturmaktadır. Bu kavrayışa göre dünya mekân olarak altı günde (Pazar dan Cuma ya) yaratılmıştır ve sonra Cumartesi günü, bizim zaman olarak algıladığımız süreçte zaman olarak gösterilmiştir veya izhar edilmiştir. Ancak biz bu Altı Günde yaratılışın ve müteakiben dünyanın yedinci günde ortaya çıkışının karmaşık sürecini kendi normal zamanımızdaki tek bir an olarak düşünürüz. Aslında Kur ânî işaretlere ve âriflerin (urefâ) (5. bölümde açıkladığımız) benzer tecrübî tasdiklerine dayanarak, İbnü l-arabî yaratılan bütün dünyanın yaratılışın hemen sonrasında aniden ve içsel olarak var olmayı durdurduğunu ve sonra yeniden ve yeniden yaratıldığını ifade etmektedir. Onun için, bu yeniden yaratılış süreci birdenbire değil, tedrîcî olarak (seriler halinde) gerçekleşir. Yani hazırlanması altı ilâhî gün sürer ve son günde (Cumartesi) ortaya çıkar. Ancak biz -mahluklar- yaratılmış dünyaya sadece yedinci günde (onun sonsuzluk günü dediği Cumartesi) şahit olduğumuz için, bu altı gündeki yeniden yaratılışa şahit olmayız. Yani dünyanın altı günde yaratılışı, daima ve yinelenerek her an gerçekleşir. Bu yüzden o ilk ilâhî altı gün aslında zamanın değil, mekânın yaratıcı kökenidir ve zaman sadece yedinci gündedir. Tarihte yeni ve ilk defa yapılan bu hafta tasavvuru, zaman-mekânın temel birimi olarak fizikte ve kozmolojide özel ve çok temel bir anlama sahip olacaktır. Ancak İbnü l-arabî nin zaman kavramında daha önemli olan, yaratılış günü kavramıdır. Yaratılış gününü bölünemez en küçük gün, anlık bir zaman olarak kabul eder ve buna (tüm yaratılışı içerdiği için) içerisinde bizim de yaşadığımız ve saat, dakika, saniye ve benzeri şekillerde dilimlere ayırdığımız normal bir gün içerisindeki bütün an lar dahildir. Başlangıçta paradoksal görünen bu kavramı açıklamak için İbnü l-arabî -yine başlangıçta gizemli gelen Kur ânî işaretlere dayanarak- üç çok farklı gün tertibinin (devrî günler, çıkarılıp alınan günler ve birbirine geçen günler) farklı doğalarını ve rollerini açıklar. Ayrıca bu durum, zamanın esas akışının hissettiğimiz ve düşündüğümüz kadar yeknesak ve düz olmadığı gerçeğinin altını da çizmektedir. Bu karmaşık gelişmelerin altında yatan ve İbnü l-arabî nin Kur ân ı takip ederek vardığı asıl fikir; gözlemlediğimiz gibi birçok (zamansal ve mekânsal) olayın değil, her (aslî kozmik, ilâhî yaratıcı) gün sadece bir yaratıcı şe nin (olayın, vazifenin, halin) meydana gelmesidir. Yaratılışın bölünmez Fiili (ve ânı) ile mekânsal ve zamansal çeşitliliğin aşikâr fenomenleri arasındaki açık ayrılığı uzlaştırmak için İbnü l-arabî, zamanın esas akışının farklı ilâhî günlerde karmaşık bir GİRİŞ 27

4 halde tesis edildiğini belirterek hususi bir yolla gözlemlediğimiz normal günlerimizi yeniden inşa etmektedir. Onun bu çok farklı gün çeşitlerini, karmaşık bir şekildeki anlayışını 4. bölümde detaylı olarak ele alacağız. İbnü l-arabî nin kozmoloji ve kozmogonisinin daha bilinen öğelerinden birisi, dâimî yeniden yaratılış kaidesidir ve mevzûyla ilişkili bir konu olarak İbnü l-arabî nin tartışmalı vahdet-i vücûd anlayışının da ele alındığı 5. bölümde etraflıca açıklanmıştır. Vahdet-i vücûd, İbnü l-arabî nin temel teşkil eden zamanda sonsuz yeniden yaratılış fikri idrak edildiğinde kolayca anlaşılabilmektedir. Bu kapsamlı kozmolojik görüş, onun 4. bölümde tasvir edilen ve üç çeşit güne dayanan zamanın esas akışı anlayışına eklenildiğinde kozmosun yeni eşsiz bir modelinin inşası için kullanılabilir. Bu, Cevher-i Ferd modeli olarak adlandıracağımız model, 6. bölümde açıklanmıştır. Bu bölümde, yaratılışın bu farklı yaklaşımına göre izhar edilmiş dünyanın tek bir anda -muazzam hızına rağmen- tek bir iş yapabilen bir süper-bilgisayar gibi çalıştığını ve bilgisayar ekranındaki görüntünün dünyaya benzetilebileceğini anlatacağız. Ekranda sürekli değişen karmaşık resimler görmemize rağmen, o karmaşık görüntü aslında tek bir elektron ışını tarafından tek bir anda bir piksel olarak inşa edilmektedir. Bu hususi örnek, İbnü l-arabî nin merkezî vahdet-i vücûd anlayışının, âlemdeki kesrete rağmen asıl işleyişini kavramamıza yardımcı olacaktır. İBNü l-arabî - ZAMAN VE KOZMOLOJİ Son olarak 7. bölüm, Cevher-i Ferd modelinin modern fizik ve kozmolojinin çeşitli ilkeleri için ne anlama gelebileceğine ve bu tür bir kozmolojik modelinin test edilebilmesinin imkânına tahsis edilmiştir. Özellikle günümüz fizik ve kozmoloji modellerindeki zamanla ilişkili paradoksları ve bunların bu yeni görüşe göre nasıl çözülebileceklerini ele alacağız. İbnü l-arabî nin zaman ve kozmos anlayışının, geleneksel teolojik metafizik görüşleri ile deneysel yöntemlere ve mantığa dayanan çağdaş bilimsel görüşler arasındaki boşluğu potansiyel olarak kapatan yararlı bir görüş olduğu açıkça söylenebilir. Vahdet-i vücûd ve altı günde yaratılış açıklamalarına ilaveten İbnü l-arabî nin eşsiz zaman tasavvuru, ünlü EPR Paradoksunu çözmeye yardımcı yollar sağlamaktadır ve böylece modern fiziğin iki büyük teorisini, Kuantum Mekaniği ve İzafiyet Teorisini, uzlaştırmaktadır. Bunlarla beraber Zeno Paradoksuna yeni bir bakış açısı katmakta ve nicelemenin arkasındaki mantığı, yani niceliklerin ya sürekli ya da süreksiz olduğunu açıklamaktadır. 28

5 1 Kozmoloji ve Zaman Âlemi inceleyen ilim kozmolojidir. Kozmos kelimesi Erken Yunan metafizikî düşüncesinde kaosun zıt anlamlısı olarak ahenk, düzen anlamında kullanılmıştır. Yunan yaratılış teorilerinin birine göre ahenkli düzen kozmos, formsuz madde kaostan yaratılmıştır (EP: Cosmology, II: ; Chaos and Cosmos, II: ). Bununla beraber, zaman felsefe ve kozmolojideki en temel meselelerden biridir, çünkü bütün varoluş birbirine müteakip olayların zamandaki serisinden başka bir şey değildir. Zaman herkes tarafından hissedilmekte fakat birçok insan ona dair tefekkür etmemektedir, çünkü zaman çok aşina olduğumuz bir şeydir ve onu her gün alelade bir şekilde birçok şeyde tecrübe etmekteyiz. Bu aşinalığımıza rağmen zamanın felsefî tabiatını ve onun özelliklerini anlamak çok zordur. Felsefe tarihi boyunca, zamanın farklı yönlerini tanımlamak ve tartışmak üzere birçok zıt görüşler ortaya çıkmıştır ve neticede, modern kozmolojide alışılmışın dışında hipotezler doğmuştur. Bununla birlikte bütün modern teorilerin zamanın kilit nokta olduğu sonucuna varmasıyla, zamanın gerçekliğini ortaya çıkarmak hâlâ her fizikçinin rüyasıdır. Erken kozmolojik modellerin kısa özeti On ikinci yüzyılın başlarında, Arap âlimler, kâtipler ve çeşitli mütercimler Avrupa yı İslâmî medeniyette gelişmiş olan astronomi ilmi ile tedrîcen tanıştırmışlardır. Bu ilim erken Helenistik modellere (öncelikli olarak Batlamyus ve Aristo) dayanmaktaydı. Katolik Kilisesinin, Batlamyusçu ve Aristocu dünya-merkezli kozmolojik modeli teolojik bir prensip olarak kabul etmesinden sonra bu modeli eleştiren bilim adamları sapkın [heretics] ilan ediliyordu. Bu yüzden Polonyalı bilim adamı Nicolaus Copernicus ( ) kendi Güneş-merkezli 1 modelini anonim bir şekilde 1 Dünya merkezli evren anlayışı Dünya nın evrenin merkezinde olduğunu savunmaktadır. Güneş merkezli evren anlayışı ise Güneş in evrenin merkezinde olduğunu söyle- KOZMOLOJİ VE ZAMAN 29

6 yaymıştır ve kitabı De Revolutionibus Orbium Caelestium (Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine) ölümünden bir yıl öncesi olan e kadar basılamamıştır. Bu modelde, Copernicus Güneş in ve yıldızların sabit olduğunu, Dünya nın ve gezegenlerin Güneş in etrafında dairesel bir yörüngede döndüklerini ifade etmişti. 2 Galileo nun yılında teleskopu icadıyla, Aristo ve Batlamyus un Dünya merkezli evren anlayışları, bilgili araştırmacılar tarafından gözden düşürülmüştür ve bunun yerine Güneş-merkezli model geçmiştir (Drake ). Aynı tarihlerde ( ), Johannes Kepler gezegenlerin Güneş etrafındaki devinimlerini kesin olarak tanımlayan üç matematiksel ifadeyi formüle etmiştir. Isaac Newton yılında yayımladığı temel eseri Principia Mathematica da, Kopernik modelini destekleyen ve cisimlerin zaman ve mekânda nasıl hareket ettiklerini açıklayan ünlü Kütle-çekimi Teorisini ileri sürmüştür (Hall ). Newton un mekaniği Güneş Sistemine uygulanmak için yeterliydi fakat bir kozmolojik teori olarak tamamen yanlıştır. Bunun sebebi, tıpkı Aristo gibi, Newton un da yıldızları durağan ve Güneş Sistemi dışındaki evreni statik olarak görmesidir. Newton un Kütle-çekimi Teorisini göre dinamik bir evrenin tahmini kolayca mümkün olmasına rağmen, Aristocu statik evrene olan derin ve güçlü inanç, bu düşünceyi Newton dan üç yüz yıl sonrasına kadar sürdürmüştür (Seeds ). İBNü l-arabî - ZAMAN VE KOZMOLOJİ 30 Edmund Halley, yılında Babillilerin ve diğer antik gökbilimcilerinin kaydettikleri yıldız konumları ile kendi devrindeki yıldız konumlarını karşılaştırmış ve bazı yıldızların konumlarının binlerce yıl öncesinde yapılanlar ile aynı olmadığını fark etmiştir. Aslında bazı yıldızlar ufak fakat fark edilebilir ölçülerde, diğerlerine göre yer değiştirmekteydi. Bu duruma -bir yıldızın (görüş hizasına dik) arka tarafındaki çok uzak yıldızlara göre aşikâr hareketine- özdevinim [proper motion] denir. William Herschel yılında Güneş in hareketini keşfetmiştir Güneş in mektedir. Bunlarla beraber modern kozmoloji, kapalı bir zaman-mekân arenası olan evrenin bir merkezinin olmadığını ve tıpkı dünya (hacmindeki değil) yüzeyindeki herhangi bir noktanın merkez kabul edileceği gibi evrende de herhangi bir noktanın merkez kabul edilebileceğini ileri sürmektedir. Dünya nın veya Güneş in evrenin merkezi olması erken kozmolojide geçerli bir soru olarak kabul edilmekteydi fakat galaksilerin ve Güneş Sisteminin dışında bulunan yıldızlar arasındaki uzak mesafelerin keşfinden sonra geçerliliğini kaybetmiştir. Tüm bunlara ilaveten, İbnü l-arabî nin evrenin merkezinin olmadığını söylemesini burada hatırlatmakta fayda vardır [II ]. 2 Bu konu hakkında daha fazla bilgi için şuraya bakınız: Bienkowski ().

7 kendi galaktik çevresindeki yıldızlara göre hareketine Güneş hareketi denir. Herschel Güneş in ve yıldızların bir değirmen taşındaki aşındırıcı taneler (Ferguson ) gibi düzenlendiğini de göstermiştir ve bu düzene günümüzde Samanyolu Galaksisi denmektedir. Yaklaşık bir buçuk asır sonra, yılında, Hubble bazı yıldızlara olan uzaklığı (kızıla kayma yolu ile) 3 ölçebilmiş ve gökyüzünde gördüğümüz bazı parlak noktaların tıpkı bizim galaksimiz gibi galaksiler olduğunu göstermiştir. Bu galaksiler bize çok uzak olduklarından çok küçük görünmektedir (Hartmann ). Aristo nun Statik Evren Teorisi (Örneğin: Bütün yıldızların sabitliği), Hubble ın uzak yıldızlardan gelen ışıkların kızıla kaymasını keşfetmesiyle tekrar gözden geçirilmek zorundaydı. Bu keşif, evrendeki her şeyin aslında hareket ettiğini, tıpkı İbnü l-arabî nin yüzyıllar öncesinde söylediği gibi, göstermektedir. Stephen Hawking, lerin çok satan kitabında şöyle belirtmektedir: Einstein bile yılında İzafiyet Teorisini formüle ettiğinde evrenin statik olması hususunda kendisinden çok emindi. Teorisini, bunu mümkün kılabilmek için değiştirdi ve denklemlerine sözde kozmolojik bir süreklilik uyguladı. (Hawking 42) Bu durumun yanlış olduğu sonradan ispat edildi ve şu an herkes kozmosun sürekli hareket halinde olduğunu bilmektedir. Einstein daha sonradan bunun kendisinin büyük hatalarından biri olduğunu anladı. Bununla birlikte İbnü l-arabî, yıldızların sabitlenemeyeceğini açıkça beyan etmektedir ve hatta yıldızların özdevinim hızlarına, günümüzün ölçümlerine uyan rakamlar ve birimler vermektedir [III , II ]. Bu gelişmelerden sonra, daha doğru gözlem yapabilme imkânı sağlayan yeni teknolojiler ve fizik ile astronomideki hızlandırılmış araştırmalar sayesinde tamamen yeni bir kozmos görüşü, ileriyi göremeyen eski kozmoloji anlayışının yerine geçmiştir. Yine de bütün soruların cevaplandığını ve tamamen doğru bir kozmos resmi çizdiğimizi iddia edemeyiz. Aksine, karanlık madde ve Einstein-Podolsky-Rosen (EPR) Paradoksu gibi ( Kızıla kayma, dünyadan gözlenmesine göre, yıldızlar tarafından yayılan ışıkların spektral çizgilerinin (kızıl tarafa) doğru yer değiştirmesidir. Sebebi bizden uzaktaki yıldızların sahip oldukları yüksek sürattir. Kızıla değişimin miktarı doğrudan yıldızların bizden uzaklığıyla orantılıdır. KOZMOLOJİ VE ZAMAN 31

8 bölüme bakınız) daha derin sorular kümesi hâlâ bir bulmaca olarak kalmayı sürdürmektedir. Son yıllarda teleskopların ve uzay mekiklerinin topladığı çok miktardaki bilginin ışığında birçok yeni teori, bu gözlemleri açıklamayı denemek için ortaya çıkmıştır. Özellikle yılında Güney Afrika daki tam Güneş tutulması gözlemleriyle Eddington tarafından kanıtlanmış Einstein ın izâfî ve eğik mekân-zaman hakkındaki cesur ve tuhaf düşüncelerinden sonra, zaman ve mekân kavramları odaktadır. Çünkü sonradan gelen Kuantum Mekaniği, Alan Teorisi, Superstring Teorileri ve Kuantum Kütle-çekimi Teorisi gibi diğer teoriler; bir taraftan maddî objeler ve enerji arasındaki, diğer taraftan ise zaman ve mekân arasındaki gerçek ilişkiyi keşfetmeyi ve tanımlamayı denemektedir. Bunlarla beraber şimdiye kadar tam anlamıyla ikna edici bir görüşe ulaşılamamıştır. Modern kozmoloji Kopernik in zamanından beri bizim kozmos anlayışımız hem genişlemiştir hem de daha fazla doğrulanmıştır. Gayemiz burada modern kozmoloji teorilerini açıklamaktan ziyade, bilim adamları tarafından görülen mevcut kozmos resmini özetlemektir. Bizim modern kozmos anlayışımız; yılında Edwin Hubble ın uzaydaki tek galaksinin bizim galaksimiz olmadığını ve uzayın derinliklerinde, uzak oldukları için çok küçük bir halde gökyüzünde gördüğümüz zayıf ışık noktalarının aslında bizimkisi kadar geniş diğer galaksiler olduğunu göstermesine dayanmaktadır. İBNü l-arabî - ZAMAN VE KOZMOLOJİ 32 Gökyüzündeki her şey kütle-çekimi sebebiyle uzayda hareket etmekte veya bir yörünge etrafında dönmektedir. Ay Dünya nın etrafında dönmekte, Dünya ve diğer gezegenler Güneş in etrafında dönmekte ve Güneş diğer yüz binlerce yıldızla beraber Samanyolu Galaksisinin merkezinin etrafında dönmekte ve bu galaksi de diğer yüz binlerce galaksi ile beraber uzayın uçsuz bucaksız boşluğunda deveran etmektedir. Bu muazzam evrene dair sarih bir anlayış verebilmek için büyük rakamlar yerine büyük birimler kullanmak daha iyi olacaktır. Kozmolojide en çok kullanılan uzaklık birimi bir ışığın bir yıl içinde kat ettiği mesafe olan ışık yılıdır ( metre) ve bir parsek de ışık yılına denk gelmektedir. Saniyede km yol alabilen ışık, bir saniyede

9 dünyanın çevresini (çevre uzunluğunu yaklaşık olarak km kabul edersek) yedi defa dolaşabilmektedir ve bir ışığın güneşten bize ulaşması ( km) dakikadır. Güneş ten sonra bize en yakın yıldız olan Proxima Centauri (Proksima Sentori) bizden yaklaşık ışık yılı uzaklıktadır. Diğer birçok galaksi gibi bizim galaksimiz de yaklaşık milyar yıldızla beraber binlerce yıldız kümesi ve nebuladan oluşmaktadır. Tüm bunlar ışık yılından daha fazla uzunluktaki bir dairenin çapına ve yaklaşık ışık yılı kalınlığına denk düşmektedir. Bize en yakın galaksi Andromeda takımyıldızında bulunmaktadır ve bize uzaklığı milyon ışık yılıdır. Galaksiler bir şekilde düzensiz yıldız kümelerinde gruplanmıştır ve bu yıldız kümeleri milyon ışık yılından yüzlerce milyon ışık yılına kadar farklı boyutlara sahiptirler. Keşfedilen bize en uzak cisim yaklaşık 13 milyon ışık yılı uzaklıktadır. Tüm bu rakamlar yaklaşık değerlerdir, bize sadece nerede olduğumuz hakkında bir bilgi vermektedir (Hartmann ). Dünyadaki her şeyin hareket ettiği şu an iyi anlaşılmıştır: Yıldızların özdevinimi vardır, çünkü galaksinin merkezine doğru hareket etmektedirler; galaksiler bizden uzaklaşmaktadır, çünkü evren büyümektedir. Diğer taraftan, bu çeşitli hareketlere rağmen evrenin bir merkezi veya kenarı yoktur. Evrenin kendi etrafına doğru eğilimli olduğunu veya kendi etrafını içerdiğini hayal etmesi güçtür. Şöyle açıklanabilir: Bir yöne doğru düz bir şekilde hareketimizi koruyarak uçarsak, yeteri kadar ömrümüz olması durumunda (kütle-çekimine bağlı dalgalanmaları yok sayarsak) tıpkı dünyanın etrafında yolculuk etmemiz durumunda olduğu gibi aynı noktaya zıt yönden geri dönebiliriz. Gökyüzünde gördüğümüz yıldızlar tıpkı Güneş gibi büyük nükleer füzyon reaktörleridir ve daima hidrojeni daha hafif elementlere dönüştürerek ışık ve ısı üretmektedirler. Fakat bütün yıldızlar aynı değildir: Bazısı büyük bazısı küçüktür; bazısı yaşlı bazısı gençtir; bazısı parlak bazısı donuktur. Bununla beraber, karmaşık bir oluşum süreciyle aralıksız bir şekilde birçok yıldız ölmektedir, diğer birçoğu ise doğmaktadır (Seeds ). Bütün bunlar yeni kozmoloji teorilerine göre nasıl açıklanabilir? Burada bütün fizik ve kozmoloji teorilerini inceleyemeyeceğiz fakat farklı kozmos modellerine dair ufak bir özet yapacağız. Böylece İbnü l-arabî nin Vahdet-i Vücûd ve zaman anlayışına dayalı olarak kitabın son bölümünde ileri süreceğimiz Cevher-i Ferd modelinin potansiyel önemini idrak edebileceğiz. KOZMOLOJİ VE ZAMAN 33

10 Modern kozmoloji teorilerinin özeti Şaşırtıcı keşiflerden, teleskop ve uzay mekikleriyle elde edilen muazzam miktardaki verilerden ve Kuantum Mekaniği ile İzafiyet teorilerinin başarılarından sonra bilim adamları yeni bilgiler ışığında evrenin yapısını ve kökenini açıklamak için yeni kozmolojik teoriler inşa etmeyi denediler. Burada son zamanlarda geliştirilmiş ana kozmoloji teorilerinin çok kısa bir özetini vereceğiz. Bilim adamları yirminci yüzyılın başlangıcına kadar Güneş Sistemi dışındaki sabit bir evrenin varlığına inanmışlardı fakat daha sonra bunun yanlış olduğu ispatlanmıştır. Einstein ın başlangıçta, aslında sabit bir evren ve hareketsiz yıldızlar için uygun hale getirmek istediği teori daha sonradan evrenin genişlediğini ispat etmiştir. Einstein ın ispatı bize, evrenin yaklaşık 15 milyar yıl önce bir anda çok ufak fakat aynı zamanda çok yüksek bir yoğunluktan başladığını ve şu anki mevcut duruma kadar genişlediğini göstermektedir. Bu hâdise, yani Büyük Patlama [Big Bang] birçok kozmolojik modelin gelişmesine temel oluşturmuştur (Narlikar 2. ve 5. bölüm). Durağan Durum [Steady State] Teorisi evrenin genişlemesini, bu genişleme tarafından üretilen boşluğu dolduran bir sürekli madde yaratımını varsayarak açıklamaya çalışmıştır fakat yılında Penzias ve Wilson un kozmik mikrodalga arka-plan ışımasını keşfetmesiyle, bu teori itibarını tamamen kaybetmiştir. Arka-plan ışıması, Sıcak Büyük Patlama nın yoğun bir ışımasının donuk son parıltısı [afterglow] olarak yorumlanmıştır. Bu yorum, Alpher ve Hermann tarafından (kimileri yılına götürse de) yılında öngörülmüştür (Dolgov ve diğerleri 11). İBNü l-arabî - ZAMAN VE KOZMOLOJİ 34 Arka-plan ışımasına dair problem, bütün ölçümlerin onu bütün yönlerden tek tip olarak göstermesine dayanmaktadır. Bu eşyönlülük bir bulmaca gibiydi, çünkü hiçbir yıldız veya galaksi homojenlik ile meydana gelemezdi (Tayler ) yılında NASA nın Kozmik Arka-plan Kâşif Uydusu (COBE) bu arka-plan ışımasındaki ilk eşyönsüzlüğü saptamıştır: Galaksilerin şekillendirdiği çekirdekleri işaret eden yüz bindeki bir parçayı algılamıştır (Schewe and Stein ). Büyük Patlama modeli birçok gözlemi açıklamakta çok iyiydi fakat aynı zamanda birçok çelişkiyi de içinde barındırıyordu (Linde 4). Bu çelişkilerin birçoğu Alan Guth tarafından yılında geliştirilen Şişirmesel Senaryo [Inflationary Scenario] ile çözülmüştür. Guth evrenin gelişimindeki

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir