imanı kuvvetlendiren sureler / Yâ Mü'min c.c" her gün defa okumanın faydaları

Imanı Kuvvetlendiren Sureler

imanı kuvvetlendiren sureler

İmanı Koruma ve Kuvvetlendirme Duaları

Ayet ve hadislerde geçen imanımızı koruma, kuvvetlendirme ve güçlendirmek için yapılabilecek duaları sizler için derledik

İman, sözlükte, “bir kişiyi söylediği sözde tasdik etmek, doğrulamak, söylediğini gönül huzuru ile benimsemek, karşısındakine güven vermek, içten ve yürekten inanmak” anlamlarına gelir. (İbnü’l-Manzûr, Lisânü’l-Arab, XIII, ) İtikadla iman eş anlamlı olup, teslim olmak ve boyun eğmek anlamına da gelir.

Terim olarak iman; Allah Teâlâ’nın dinini kalbi ile onaylamak, yani Hz. Peygamber’in getirdiği kesin olarak bilinen hükümlerin gerçek ve doğru olduğuna gönülden inanmak demektir. Buna göre, imanın gerçeği ve özü kalbin tasdikidir. Kalbin tasdiki imanın değişmeyen temel unsurudur.

Hz. Peygamber de kalpteki imanla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: Allah Cennet ehlini Cennet’e, Cehennem ehlini de cehenneme koyacak, sonra da, bakın kalbinde hardal tanesi kadar imanı olan birisini bulursanız, onu Cehennem’den çıkarın, diyecektir.”(Buhârî, İmân, 15; Müslim, İmân, )

İMANI KORUMA VE KUVVETLENDİRME DUALARI

  • Hidayete Erdirdikten Sonra Kalplerimizi Eğriltme

“Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz Sen çok bahşedensin.” (Âl-i İmrân Sûresi 8)

“Rabbimiz, biz îman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azâbından koru.“ (Âl-i İmrân Sûresi 16)

“Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygamber’e uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şahitlerden yaz.“ (Âl-i İmrân Sûresi 53)

  • Canımı Müslüman Olarak Al

“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslüman olarak bizim canımızı al.” (A'raf Sûresi )

  • Beni Müslüman Olarak Vefât Ettir

“…(Ey Rabbim!) Beni müslüman olarak vefât ettir ve beni sâlihler arasına kat!” (Yusuf Sûresi )

  • Biz İnandık, Bizi Bağışla

“Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” (Mü'min Sûresi )

  • Allâh’ım, Bana Öyle Bir Îman, Öyle Bir Yakîn Ver ki, Artık Bir Daha Küfür Kalmasın

Allâh’ım! Sen’den, katından vereceğin öyle bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidâyet, işlerime nizâm, dağınıklığıma tertip, içime kâmil îman, dışıma amel-i sâlih, amellerime temizlik ve ihlâs ver, rızâna uygun istikâmeti ilhâm et, ülfet edeceğim dostumu lûtfet ve beni her türlü kötülüklerden koru!

Allâh’ım, bana öyle bir îman, öyle bir yakîn ver ki, artık bir daha küfür (ihtimâli) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve âhirette Sen’in nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.” (Tirmizi, Deavât 30/)

  • Kalbimi Dîninde Sâbit Kıl

“Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allâh’ım! Benim kalbimi dîninde sâbit kıl!” (Tirmizî, Kader 7, Daavât 90, )

  • Kalplerimizi Sana İtaate Yönelt

“Ey kalpleri yönlendiren Allahım! Kalplerimizi sana itaate yönelt!” (Müslim, Kader 17)

  • Yanlış İnançlara Sapmaktan Sana Sığınırım

“Allahım! Kötü ahlâklı olmaktan, fena işler yapmaktan ve yanlış inançlara sapmaktan sana sığınırım.” (Tirmizî, Daavât )

“Allah’ım! Senden iman içinde sağlık, güzel ahlâk içinde iman, peşinden rahmet, âfiyet, mağfiret ve rıza gelen bir kurtuluş istiyorum.” (Hâkim, De’avât, No: )

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kimin son sözü, “Allah’tan başka ilah yoktur” (La ilahe illallah) cümlesi olursa, o kişi cennete girer.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz 20)

“Allah’tan başka bir ilâh yoktur ve Hz. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- O’nun kulu ve elçisidir.”

“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman ettim. Ölümden sonra diriliş gerçektir. Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ederim.”

İslam ve İhsan

Kur’an’da Geçen Dualar

Hadislerde Geçen Dualar

İman Esasları

PAYLAŞ:                

8. Enfâl Sûresi

Medine döneminde nâzil olmuştur. 75 âyettir. ve âyetler Mekkî’dir. Enfâl, nefl’in çoğuludur, “harp ganimetleri” demektir.[1]

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. (Ey Resûlüm!) Sana harp ganimetleri hakkında sorarlar. De ki: “Ganimetler, Allah ve Resûl(ü’n)e aittir.[2] O halde, eğer (gerçekten) inanıyorsanız Allah’ın emrine aykırı davranmaktan sakının, aranızı düzeltin, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin.”

2. (Gerçek anlamda) inananlar, ancak o kimselerdir ki Allah’ın adı anıldığı zaman yürekleri titrer, O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman, (bu) onların iman (nur)larını artırır (kuvvetlendirir).[3] Ve (her işlerinde) ancak Rablerine güvenirler. [bk. 9/]

3. Onlar namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (Allah yolunda) harcarlar. [bk. 2/3]

4. İşte bunlar gerçek mü’minlerdir. Rableri katında onlara hem dereceler, hem bağışlanma, hem de tükenmez/bol rızık vardır.

5. (Ganimetlerin taksiminden bazılarının hoşlanmayışı,) Rabbinin seni hak uğrunda (Bedir’de savaşmak için) evinden çıkardığı (zamanki) hâle benzer. (O zaman da) mü’minlerden bir kısmı (savaşa çıkmaktan) hoşlanmıyorlardı.

6. Hak (yolunda savaş gerçeği) apaçık ortaya çıktıktan sonra sanki onlar göz göre göre ölüme sevkediliyorlarmış gibi seninle (bu hususta) tartışıyorlardı.

7. Allah size iki tâifeden (Kureyş’in ya Şam’dan gelen ticaret kervanı veya silahlı birliklerinden) birinin muhakkak sizin olduğunu vaadettiği zaman, (siz) silahlı olmayanın kendinizin olmasını istiyordunuz. Allah da sözleriyle (bunun aksine), hakkı açığa vurmak ve kâfirlerin arkasını kesmek (için silahlı büyük kısımla savaşmanızı) istiyordu.[4]

8. (Bu,) o (müşrik olan) günahkârlar hoşlanmasa da hak (olan İslâm’)ı gerçekleştirmek ve batıl (olan küfrü ve şirk)i ortadan kaldırmak içindi.

(Resûlullah (sas.) ve ashâbından kişi Bedir’e üç günlük mesafeden geldikleri zaman, müslümanları ortadan kaldırmayı planlayan müşrikler de, kişilik teçhizatlı bir ordu ile Mekke’den çıkıp,on günlük mesafeden oraya gelmişlerdi. Bu savaş İslâm tarihinde iman ve küfrün ilk savaşıdır.)[5]

9. Hani siz (Bedir’de) Rabbinizden yardım istiyordunuz, O da: “Hiç şüpheniz olmasın ki ben size, birbiri ardınca gelen bin(lerce) melekle yardımcıyım.” diye duanızı kabul buyurmuştu.

(Resûlullah (sas.), gözyaşlarının dualarına karıştığı bir esnada: “Yâ Rabbi! Bir avuç müslüman ve bir avuç tevhid ordusu düşmana yenilir mahvolursa, yeryüzünde sana ibadet edecek ve senin emirlerini tebliğ edecek kimse kalmaz.” diyordu. Duasını bitirdikten sonra gölgelikten yüzü gülerek ve 54/ âyetini okuyarak çıktı.)[6]

10. Allah bunu ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla güvene kavuşsun diye yapmıştı. Yardım/zafer ancak Allah katındandır. Şüphesiz ki Allah mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.

11. O zaman, (Allah) katından (verilen) bir güven olmak üzere sizi hafif bir uyku bürüyordu. Sizi tertemiz yapmak, (bulunduğunuz yerde suyun olmayışından dolayı) şeytanın pisliğini (vesvesesini) gidermek, kalplerinizi (ümitle Allah’a) bağlamak, ayakları(nızın altındaki kumları) pekiştirmek (ve sebatınızı sağlamak) için üzerinize gökten su indiriyordu.

12. O vakit meleklere Rabbin şöyle bildiriyordu: “Şüphesiz ben, sizinle beraberim, siz, iman edenlere dayanma gücü verin. Ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım, hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların her parmağına.”

13. Bu da, onların Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelmeleri sebebi iledir. Kim de Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelirse, muhakkak Allah’ın (onlara) cezası çok şiddetlidir.

14. İşte (şimdi) onu tadın! Kâfirler için bir de (cehennem) ateşin(in) azabı vardır.

15. Ey iman edenler! (Savaşta) kâfirlerle, (onlar) toplu halde iken karşılaştığınız zaman, onlara arka(larınızı) dön(üp kaç)mayın!

16. (Düşmanı yanıltma ve onunla) tekrar muharebe için bir tarafa çekilen veya (hazırlık için) diğer bir bölüğe katılan hariç; kim o günde onlara arkasını döner (kaçar)sa, muhakkak o, Allah’tan bir gazaba uğrar, üstelik onun varacağı yer cehennemdir. O, varılacak ne kötü bir yerdir!

17. Onları siz (Bedir’de kendi kuvvetinizle) öldürmediniz; fakat onları Allah öldürdü. (Resûlüm! Bir avuç kumu) attığın zaman da sen atmadın; fakat Allah at(tırıp onları perişan ve mağlup et)ti. (Bu da) mü’minleri, katından (yaptığı) güzel bir imtihanla sınamak içindir. Şüphesiz ki, Allah (her şeyi) işitendir, bilendir.

(Resûlullah (sas.) dokuzuncu âyette geçtiği üzere duâasından sonra Hz. Cebrail’in söylemesiyle bir avuç kumlu toprak aldı: “Şâheti’l vücûh” (yüzleriniz kara olsun) diyerek müşriklere doğru fırlattı. Müşriklerden hiç kimse kalmadı ki o toprak ve kum, onların gözlerine, burun deliklerine ve ağızlarına gitmiş olmasın. Hepsi perişan oldu ve arkalarını dönüp kaçtılar.)[7]

18. İşte bu (her zaman) böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin hilesini zayıflat(ıp iptal et)miştir.

19. (Ey kâfirler!) Eğer siz fetih/zafer istiyorsanız, işte size zafer (böyle aleyhinize) gelmiştir. Eğer (küfür ve düşmanlıktan) vazgeçerseniz, işte bu, sizin için daha hayırlıdır. Eğer tekrar savaşa dönerseniz, biz de döneriz. Topluluğunuz çok da olsa, sizden asla hiçbir şeyi savamaz. Muhakkak ki Allah, inananlarla beraberdir. [Son üç âyet ile krş. 7/]

20. Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. (Kur’an’ı) işittiğiniz halde O’ndan yüz çevirmeyin.

21. Ve (samimi) dinlemedikleri halde: “Dinledik.” diyenler gibi olmayın.

22. Çünkü Allah katında yerde gezinen canlıların en kötüsü, aklını kullanıp (gerçeği) düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.

(Bu âyette verilen misal, Allah’ın âyetlerini duymak ve düşünmek istemeyenler içindir. Düşünmek, insana mahsus temel bir özelliktir. İnsanlık düşünmez hâle gelince biter; varlığının değeri yok sayılır. Duyup düşünen insan, gerçeği bulmaya, kendini ve gayesini bilmeye, söylemeye, gereğini de yapmaya çalışır. Peygamberimiz (sas.) de, “Kendini bilen Rabbini bilir.” buyurmuşlardır. Rabbini ve O’na kulluğunu bilemeyen ise henüz kalıp insanlığındadır. Kendi mahiyetini tanıyıp bilemeyen ve yüce Yaradıcı’sı ile münasebet kuramayan bahtı karalar, sırtlarında bir hazine taşıdıkları halde değerini bilemeyen, anlayamayan yük taşıyanlar gibi dünyadan göçüp giderler.) [krş. 7/]

23. Allah, onlarda bir hayır olduğunu görseydi elbette onlara duyururdu. Ama onlara (hakkı) duyursaydı bile, onlar elbette yine yüz çevirerek dönerlerdi.

24. Ey iman edenler! (Peygamber,) sizi hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah’a ve Resûlü’ne uyun.[8] Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer (sözünüzle niyetinizin aynı olup olmadığını bilir) ve siz, elbette yalnız O’nun huzurunda toplanacaksınız. [krş. 2/]

25. (Ey inananlar!) Bir de öyle bir fitneden (günahlardan) sakının (ve sakındırın) ki o(nun cezası) sadece zulmedenlere isabet etmekle kalmaz (bütün toplumu perişan eder). Biliniz ki Allah elbette cezası çok şiddetli olandır.

(Görüldüğü gibi âyet-i kerîmede bir toplumda zulüm, şirk ve günahların işlenmesi ve bunlara karşı iyiliği emir ve kötülüğü nehiy görevinin yapılmamasından dolayı o beldede cezanın umûma geleceği bildirilmektedir.)

26. O zamanı da hatırlayın ki yeryüzünde (Mekke’de) zayıf ve (hakîr) görülen bir azınlıktınız. İnsanların sizi kapıp (esir) götürmesinden korkuyordunuz. (Allah) sizi (Medine’de) barındırdı, yardımıyla sizi destekledi, şükredesiniz diye temiz/helal şeylerden size rızık verdi.

27. Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin, (emirlerinin aksini yapmayın; yoksa) siz, bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.[9]

28. Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız (size hem emanet, hem de, sizi günaha sürüklemek bakımından) bir fitne (bir imtihan)dır. Ama (bunlarda İslâmî ölçü ve görevlere uyulursa) büyük mükâfatın Allah katında olduğunu da bilin. [bk. 63/9]

29. Ey iman edenler! Eğer Allah’a saygı duyup emrine uygun yaşarsanız, size, iyiyi kötüden ayırt eden bir anlayış/bir nur verir. Kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.

30. Hani, vaktiyle o inkâr eden (müşrik)ler, seni tutup bağlamak veya öldürmek ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyor(lar)dı. Onlar tuzak kurarlarken, Allah da tuzaklarının karşılığını veriyor (onu başlarına geçiriyor)du. Allah, tuzak kuran(lara karşılık veren)lerin en iyisidir. [krş. 3/54; 10/21]

31. Âyetlerimiz o (müşrik) kimselere okunduğu zaman: “İşittik, eğer istesek elbette bunun aynısını biz de söylerdik! Bu eskilerin masallarından başkası değildir.” dediler. [krş. 6/25]

32. Yine bir zaman da: “Ey Allah’ım! Eğer bu (Kitab), gerçek olarak senin katından ise gökten üzerimize taş yağdır veya bize acı bir azap ver.” demişlerdi.

33. (Resûlüm!) Sen, onların aralarında iken (onlar her zaman sana ve buyruklarına itaat ettikçe) Allah, onlara azap edecek değildir. Onlar istiğfâr ederlerken de Allah onlara azap edecek değildir. [bk. 8/24; 49/7]

34. (Resûlüm! Sen aralarından ayrılıp çıktıktan sonra) onlar, hem (mü’minleri) Mescid-i Haram’dan uzaklaştırıp dururken hem de onun velîleri (hizmetine lâyık kimseler) değillerken Allah niçin onlara azap etmesin? Onun velîleri (onun hizmet ve yönetimine lâyık olanlar), ancak muttakîler (Allah’ın emirlerine uygun yaşayanlar)dır. Fakat onların pek çoğu (bunu) bilmezler.

35. Onların Beyt(ullah) yanında (put heykellerinin etrafında) tapınmaları/duaları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. “O halde (ey kâfirler!) İnkâr ettikleriniz yüzünden tadın azabı!” (denilir.)[10]

36. Muhakkak ki küfre sapanlar, (İslâm’ı kaldırmak ve insanları) Allah yolundan alıkoymak (ve sindirmek) için mallarını harcarlar ve daha da harcayacaklar. Sonra o (mallar), kendilerine bir yürek acısı olacaktır. Sonra onlar yenilecek (gayelerine erişemeyecek)ler ve küfür(lerinde ısrar) edenler, cehenneme sevk edileceklerdir.[11] [bk. 2/; 4/76]

(Bu âyet-i kerîmede mü’minlere ikaz ve tembih vardır. Şöyle ki: Bedir ve Uhud gazvelerinde olduğu gibi, her devirde kâfirler, müşrikler, münâfıklar ve bütün bunların yandaşları; müslümanların gelişme göstermesinden hep huzursuz olacaklar, İslâm’ı silmek ve müslümanları sindirmek, aynı zamanda ilkel veya modern putperestliği yaymak için bir araya gelip güç ve paralarını sarf edeceklerdir. Çünkü kâfir gruplar, müslümanların câhiliye/müşrik/putperest yaşantıya dönmesini ister ve bunu planlarlar. Vaktiyle Peygamberimiz’e yaptıkları teklifler gibi, ileri gelenlere, kadın, para ve liderlik (mevki, koltuk) teklif ederler. Bunlarla onları elde edemezlerse, onlar eliyle halka dinde taviz verdirmeleri, diliyle müslümanım deseler bile yaşantılarıyla gayrimüslimlere benzemeleri, aslından uzak, ılımlı müslüman olmaları için plan yapar, tuzak kurarlar. Bu küçük ve büyük taviz koparma işi de olmazsa ardından baskı ve işkence yoluna giderler. Ama imanı dilinden kalbine, ruhuna işlemiş bilinçli müslümanlara tesir edemezler.) [bk. 5/50]

37. (Bütün bunlar) Allah’ın murdarı temizden, (kâfir grubunu mü’minden) ayırması, murdarın hepsini birbiri üzerine yığması ve cehenneme koyması içindir. İşte (dünya ve âhirette) hüsranda olan/kendilerine yazık edenler onlardır.

38. (Resûlüm!) O inkâra/küfre sapanlara söyle: “(İnkâr ve düşmanlığa) son verirlerse, kendilerinin geçmiş (günah)ları bağışlanır. (Düşmanlığa) dönerlerse, öncekilerin (başlarına gelen Allah’ın felaket) kanunu, elbette (bunların başından da) geçmiş olacaktır.”

39. (Ortalıkta) hiçbir fitne (şirk)[12] kalmayıncaya ve dinin (kısıtlamasız) tamamı Allah’ın (buyurduğu şekilde) oluncaya kadar savaşın. Eğer (onlar şirk ve inkârlarına) son verirlerse (bırakın). Muhakkak ki Allah, yaptıklarını hakkıyla görendir. [bk. 2/; 3/85; 4/76]

40. Yok eğer (imandan) yüz çevirirler (düşmanlık yaparlar)sa, (korkmayın), artık bilin ki Allah sizin Mevlânız (sahibiniz)dir. O ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!

41. Bilesiniz ki (savaşta) ganimet[13] olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri, mutlaka Allah’ın (namına),[14] Resûl’ün, onun yakınların(ın), yetimlerin, yoksulların ve (fakir kalmış) yolcunun hakkıdır. Eğer Allah’a ve hakkın batıldan ayrıldığı o gün, iki topluluğun (sizinle müşriklerin savaş için, Bedir’de) karşılaştığı gün kulumuz (Muhammed’)e indirdiğimiz (âyetler)e inanmışsanız (böyle taksim edin). Allah her şeye hakkıyla kâdirdir.

(Ganimetin kalan beşte dördü de savaşa katılanlarındır. Ganimetlerin, İslâm’ın öngörmediği yerlere dağıtılması söz konusu olamaz.)

42. O vakit (Bedir’de) siz vadinin (Medine’ye) en yakın yamacında, onlar, vadinin uzak yamacında (Mekke tarafında) idiler. (Mekkeliler’e ait) kervan kafilesi de sizden daha aşağıda idi. Eğer (savaş için onlarla bir yerde buluşmaya) sözleşmiş olsaydınız, mutlaka belirlenen yer hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz. Fakat Allah, yapıl(ması takdir edil)miş bir emri yerine getirmek için (sizi böyle belirli yer ve vakitte toplamış)tır ki; (burada) helak olan kimse, açık bir delil (ve mucizeyi gördük)ten sonra helak olsun, yaşayan da açık bir delil (ve mucize ile İslâm’ın üstünlüğünü gözüyle gördük)ten sonra yaşasın. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla işitendir, bilendir.

43. Hani Allah, uykunda onları sana (sayıca) az gösteriyordu. Eğer onları sana çok gösterseydi, korkup gevşerdiniz ve (bu iş hakkında elbette) ihtilafa düşerdiniz. Fakat Allah (sizi bundan) kurtardı. Çünkü O, gönüllerde olanı hakkıyla bilendir.

44. O vakit düşmanla karşılaştığınız sırada Allah, olması mukadder olan işi (onların mağlubiyetini) gerçekleştirmek için, gözlerinizde onları size az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. (Bilin ki) bütün işler, ancak Allah’a döndürülecektir (son karar O’na aittir).

(Böylece Bedir’de iki taraf çözülmeyip birbirini gözlerine kestirmişti. Fakat savaş başlayınca artık imanlılar, imansızların gözünde iki misli fazla gözükmüştü ki netice galibiyetle sonuçlandı.)

45. Ey iman edenler! (Sizinle savaşacak) bir toplumla karşılaştığınız zaman sebat edin (yılmayın), Allah’ı çok zikredin ki umduğunuza kavuşur/kurtuluşa erersiniz.

46. (Ey iman edenler!) Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, yoksa korkaklaşırsınız da rüzgarınız (hızınız, cesaretiniz) kesilir (kuvvet ve devletiniz elden gider). Bunun için sabırlı (ve müsamahalı) olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

(Tarih boyunca sömürgeci devletler, sömürgesi olmalarını veya ezilmelerini istedikleri İslâm toplumlarını, iç ihtilaflara düşürme veya karşıt gruplara ayırma yoluna gitmiştir.)

47. Yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (insanları çeşitli usullerle) Allah yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların bütün yaptıklarını çepeçevre kuşatan (kötü niyetlerini başlarına geçiren)dir.

48. O zaman (Bedir’de) şeytan onlara yaptıklarını süsle(yip güzel göster)miş ve (müşriklere): “Bugün insanlardan sizi yenecek kimse yok, ben de kesinlikle sizin yanınızdayım.” demişti. (Fakat) iki topluluk birbirini görecek hale gelip karşılaşınca (şeytan), gerisin geriye dönüp: “Artık ben, kesinlikle sizden uzağım, üstelik ben sizin göremeyeceğiniz (melekler)i görüyorum ve ben Allah’tan korkuyorum, çünkü Allah cezası çok şiddetli olandır.” dedi.

49. Yine o zaman münâfıklar ve kalplerinde (inkâr ve şüpheden) bir hastalık bulunan (bazı yeni müslüman)lar, (sizin azlığınıza bakarak): “Bunları, dinleri aldattı (yenilirler).” diyorlardı. Halbuki kim Allah’a güvenip dayanırsa, şüphesiz Allah mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.

50. (Resûlüm!) Melekler, küfre sapanların yüzlerine ve sırtlarına vurarak: “Tadın (cehennemde) yakıcı azabı!” (diyerek) canlarını alırken (onları) bir görseydin!

51. İşte bu (azap, dünyada işleyip) kendi kendinize hazırladığınız (günahlar) yüzündendir. Yoksa Allah asla kullara zulmedici değildir.

52. (Bu müşriklerin/kâfirlerin âdeti de) tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin âdeti gibidir. (Onlar,) Allah’ın âyetlerini hiçe sayıp (kendi otorite ve emirlerini hâkim kılıp) küfre sapmışlardı. Allah da günahları sebebiyle onları tutup alıvermişti. Çünkü Allah sonsuz kuvvet sahibidir, cezası çok şiddetlidir.

53. Bu (ceza)nın sebebi şudur: Bir topluluk, kendilerinde bulunan (güzel ahlâk)ı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği bir nimeti/güzel bir durumu değiştirmez. Allah, şüphesiz hakkıyla işitendir, bilendir.[15]

54. (Bunların âdeti de) tıpkı Firavun ailesinin/adamlarının ve onlardan öncekilerin gidişi gibidir. Onlar Rablerinin âyetlerini yalan saydılar; biz de onları günahları sebebiyle imha ettik, Firavun (ve) yandaşlarını suda boğduk. Zaten hepsi de zalimdiler.

. Allah katında, hareket eden canlı mahlûkâtın en kötüsü, şüphesiz küfre sapanlardır. Artık onlar iman etmezler. (Resûlüm!) Onlar, (Benî Kurayza yahudileri) kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra da hiç çekinmeyerek, her defasında o antlaşmalarını bozmuş kimselerdir. (Onun için) savaşta onları yakalarsan, onlar(a vereceğin ağır ceza) ile, arkalarındaki kimselere de gözdağı vermiş ol. Ola ki onlar ibret alır(lar da ahitlerini bozmaz)lar. [krş. 9/5]

58. Eğer (antlaşma yaptığın bir topluluğun) hainlik yapmasından (şüphelenip) korkarsan, sen de doğrudan (ve açıkça) antlaşmayı bozup kendilerine atıver. Çünkü Allah hainleri sevmez.

59. Küfre sapanlar (azabımızdan kurtulup) geçtiklerini asla zannetmesinler. Çünkü onlar, (bizi) aciz bırakamazlar.[16]

60. (Ey iman edenler!) O (düşma)nlara karşı gücünüz yettiği kadar (her türlü) kuvvetten ve bağlı (besili) atlardan (harp araçlarından) hazırlayın ki onunla Allah’ın düşmanı, sizin düşmanınız ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği diğer (düşman) kimseleri korkutasınız. Allah yolunda sarf ettiğiniz her şey(in karşılığı) size eksiksiz ödenir, asla haksızlığa uğratılmazsınız. [bk. 2/]

61. Eğer onlar barışa meylederlerse, sen de meylet ve Allah’a güvenip dayan. Çünkü O, (her şeyi) hakkıyla işitendir, bilendir.

62. Eğer onlar sana hile yapmak suretiyle aldatmak isterlerse, (bil ki) şüphesiz Allah sana kâfîdir. Seni hem yardımıyla hem de mü’minlerle destekleyen O’dur.

63. Ve onların kalplerini birbirine ısındıran da (O’dur). Eğer yeryüzünde bulunan her şeyi sarf etseydin, yine onların kalplerini birbirine ısındıramazdın. Fakat Allah, onların aralarını (İslâm sayesinde sevgiyle) kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galip, hüküm ve hikmet sahibidir.

(Câhiliye devrinde Evs ve Hazrec kabileleri arasında müthiş kin ve düşmanlık vardı. Bu, yıl devam etti ve kanlı savaşlar oldu. Fakat yüce Allah, onları İslâm ile şereflendirince aralarındaki intikam duyguları kalktı, sevgiye dönüştü, kucaklaştılar ve tek vücut haline geldiler. İşte âyet-i kerîme, İslâm’dan başka hiçbir güç ve sistemin insanları birbirine sevdirip tek vücut haline getiremeyeceğini beyan etmektedir.)

64. Ey Peygamber! Sana da, sana uyan mü’minlere de Allah yeter.

65. Ey Peygamber! Mü’minleri (düşmanlara karşı) savaşa teşvik et (hazırla). Eğer sizden sebatlı yirmi kişi olursa, iki yüz (kâfir)i yener. Yine içinizden (sebatlı) yüz kişi olursa, kâfirlerden bin kişiyi yener. Çünkü onlar (hakkı) anlamayan bir topluluktur.

66. (Böyle olmakla beraber) Allah, sizde bir zayıflık olduğunu bildi de şimdi (bir kişinin on kişiyle savaşma yükünü) hafifletti. Bundan böyle içinizden sebatlı yüz kişi olursa, iki yüz (kâfir)i yener. Eğer sizden sebatlı bin kişi olursa, iki bin (kâfir)i Allah’ın izniyle yener. Allah sabredenlerle beraberdir.

67. Yeryüzünde ağırlığını hissettir(ip düşmanı tam mağlup ed)inceye kadar, hiçbir peygambere, esir almak yaraşmaz.[17] Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Halbuki Allah, âhireti (kazanmanızı) istiyor. Allah mutlak galip, hüküm ve hikmet sahibidir.

68. Eğer, (yanılarak verilen hükümlerden dolayı azap etmeyeceğine dair önceden Levh-i Mahfûz’da) Allah’tan bir yazı geçmemiş (hüküm verilmemiş) olsaydı, (Bedir’deki esirleri bırakmak için fidye) aldığınızdan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.

( âyet-i kerîmede, “Peygambere esir alması yaraşmaz.” ifadesinde ne yapılması gerektiği de açıklanmadığı için Resûlullah (sas.), Bedir gazvesi esirleri hakkında ashâbı ile istişare etmiştir. Hz. Ömer, “Allah ve Resûlü’nün düşmanı olan bu adamları öldürelim.” demiş, bir başkası, “Salıverelim, belki tevbe ederler.” demiş, Hz. Ebû Bekir de:“Bunları fidye karşılığında bırakalım.” teklifinde bulunmuştu. Hz. Peygamber de son teklifi kabul buyurmuşlardı. Bu da âyetle onaylanmıştır.)

69. Artık ganimet olarak aldığınız şeylerden (fidye dahil)[18] temiz ve helal olarak yiyin ve Allah’ın emirlerine uygun yaşayın/günahlardan sakının. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

70. Ey Peygamber! Esirlerden ellerinizde bulunan kimselere de ki: “Eğer Allah, kalplerinizde bir hayır (iman ve ihlas) olduğunu bilirse O, size, sizden alınan (fidye)den daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”

(Resûlullah’ın amcası Hz. Abbas, zaten gönülsüz gittiği Bedir’de esir düşmüştü. Bunun dışındaki esirlerin fidyelerini müşrikler, Allah Resûlü’ne göndermişlerdi. Hz. Abbas’a da kendisinin ve yeğenlerinin fidyelerini vermesi teklif edildi. O da, “Ey Allah’ın elçisi! Benim param yoktur, amcanın Mekke’de fakirler gibi el açıp dilenmesini uygun görüyor musun?” dedi. Resûlullah (sas.) de: “Mekke’den çıkarken, sen ve eşin Ümmü’l-Fadl’ın gömdüğü para nerede? Hani ona, ‘Şâyet ben ölürsem, bunlar senin ve oğullarımındır.’ demiştin.” diye sordu. Hz. Abbas, “Gece karanlığında ikimizden başka kimse yoktu, bunları sana kim söyledi?” dedi. Resûlullah (sas.), “Rabbim.” dedi. Bunun üzerine: “Ey Allah’ın Resûlü! Ben sana şimdiye kadar içimden inanıyor fakat şüphe ediyordum, şimdi şüphem de kalmadı.” diyerek fidyeleri verdi ve şehadet getirerek açıkça İslâm’a girdi. Bundan sonra yüce Allah’ın âyetteki vaadlerini birer birer gördüğünü açıkladı.)[19]

71. Eğer (o esirler) sana hainlik yapmak isterlerse (şaşma). Onlar daha önce (akıllarınca) Allah’a da hainlik yap(mak iste)mişlerdi. O Allah da kendilerine karşı (Bedir’de sana) imkân ve kudret vermişti (de onları senin eline düşürmüştü). Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

72. İman edip de hicret edenler, Allah yolunda (İslâm’ı savunma ve onu hayata hâkim kılma uğrunda) mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar, (şimdilik mirasta)[20] birbirinin velîleridir. İman edip de hicret etmeyen (müşriklerle yaşayan)lara (gelince), hicret edinceye kadar sizin için, onlara velî olmak (ve miras bırakmak) diye bir şey yoktur. Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir kavme karşı olmamak şartıyla (onlara) yardım etmek size borçtur. Allah işlediklerinizi hakkıyla görendir.

73. İnkâr edenler de birbirlerinin velîleri (dost ve yardımcıları)dır. Eğer siz de (dostluk ve yardım hususunda bunu) yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve büyük bir kargaşa olur.

74. İman edip de Allah yolunda cihad edenler, hicret edenler ve (hicret eden mü’minleri) barındıranlar ve yardım edenler var ya, işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır. [bk. 9/; 59/]

75. Sonradan iman edip hicret edenler ve sizinle beraber cihad edenler(e gelince): Onlar da sizdendir. (Fakat) Allah’ın Kitabı’na göre, hısımlar (mirasta) artık birbirlerine daha yakındır. Hiç şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir. [bk. 9/; 59/10]

(Peygamberimiz (sas.), “Kâtile öldürdüğünün mirası yoktur.” buyurmuştur.) [bk. 4/33]


[1] Beydâvî. Müşriklerden savaşsız alınan ganimetlere de “enfâl” denildiği söylenmişse de bu görüş zayıftır. Ganimetlerin taksimi âyette beyan edilmektedir.

[2] Ganimetlerin Allah’a ait olması, İslâm devletine ait olması demektir. Bu sebeple, Allah’ın razı olduğu ve Resûlü’nün uygun gördüğü yerlere harcanması zorunludur; haram yerlere harcanamaz.

[3] İmanın artması muhteva ve tafsil bakımından olurken, imanın kuvvetlenmesi takvâda ve ibadetleri ihlasla yerine getirmekte tezahür eder. Çünkü sâlih amelle/Allah’a itaatle iman artar, günahlarla zayıflar.

[4] Allah Resûlü’nün gönlü de, müşriklere silah temini için Şam’dan dönen kervanı ele geçirmekten yana değil, Mekkeli müşriklerle harp etmekten yana idi.

[5] M. 15/17 Mart ; H. 2, 17/19 Ramazan. (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, II, )

[6] İbni Kesîr (Sâbûnî), II,

[7] İbni Kesîr (Sâbûnî), II,

[8] İnsanın hayatı, nasıl ruh ile devam ederse, ruhun hayatiyeti/gıdası ve canlılığı da hak olan din (İslâm) iledir. Yine toplumun asırlarca güçlü ve sağlam olarak ayakta durması, kimliğini ve değerlerini koruması da din iledir. Bu da Allah ve Resûlü’nün çağrısına kulak verip bildirdiklerini yerine getirmekle olur.

[9] Yahut “&#; Allah’a, Peygamber’e ve aranızdaki emanetlere bile bile hainlik etmeyin.” diye de mâna verilir. Resûlullah (sas.), Hendek gazvesinde ahitlerini bozup ihanet eden Benû Kureyza yahudilerini kuşatmış, onlarla bazı şartları görüşmek için de Ebû Lübâbe’yi göndermişti. Ebû Lübâbe (ra.), kuşatılmalarının neticesinin ne olacağına dair sordukları bir soruya, bir irade zayıflığıyla eli ile boğazını göstermiş, dolayısıyla bir sır vermişti. Daha o anda yüce Allah, bu âyetle Resûlü’nü haberdar etmişti. Bu yapılanın bir ihanet olduğu ortaya çıkınca, Ebû Lübâbe (ra.) pişmanlığından kendisini mescidin direğine bağladı; ölünceye veya Allah tarafından bir af gelinceye kadar bir şey yiyip içmemeye yemin etti. Çünkü ihanet büyük bir suçtu. Ancak dokuz gün sonra nihayet affedildiğine dair bir âyet gelmiş, kendisi de bayılıp düşmüştü (İbni Kesîr (Sâbûnî), II, ).

[10] Müşrikler Allah’ın varlığına inanıyorlardı, fakat putlara olan saygıları öncelikli geliyordu.

[12] Zebîdî, hadis no:

[13] Düşmandan harp yoluyla alınan mal. Savaşsız alınan ganimetlere ‘feyy’ denilir. [bk. 59/]

[14] Ulemânın çoğunluğuna göre, burada Allah’ın zikredilmesi, tâzim içindir.

[15] Âyet-i kerîmede görüldüğü gibi, toplumsal değişmenin, çöküş ve azabın sebebi, fertlerin kendi iradeleriyle inanç, ahlâk ve yaşayışlarını bozmuş olmalarıdır. İyi, saadetli toplum olmamız için de halimizi ve yaşantımızı Allah’ın emirlerine uyarlamamız lazımdır. [bk. 13/11 ve dipnotu]

[16] Veya “O küfre sapanlar, asla öne geçtiklerini zannetmesinler; çünkü onlar (bizi) aciz bırakamazlar.”

[17] Harpte savaşanlar kalmayınca, ancak savaşmayıp kalanlar yakalanıp esir edilirler. [bk. 47/4]

[19] İbni Kesîr (Sâbûnî). II, ; Mehmed Vehbi, V,

[20] Muhacirlerle Ensar, İslâm kardeşliği ile birbirine mirasçı olurlardı. Bu durum 33/6 ve diğer miras âyetleriyle yeniden hükme bağlanmıştır.

Imanı Kuvvetlendirme Ve Iman Zayıflığının Tedavi Yolları

1 - Şeri ilimleri öğrenmek, öğretmek ve şer-i ilimlerin derslerine katılmak.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Kulları içinde ise Allah’tan ancak alim olanlar ‘içleri titreyerek’ korkar." (Fatır: 28)

Şeri ilimler; imanı kuvvetlendirmede en büyük vesiledir. Zira şeri ilimler vesilesiyle müslümanın Allah, isimleri, sıfatları, sınırları, farzları, haramları, Allah’ın sevdiği ve sevmediği meseleler hakkındaki bilgi ve ilmi artar.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in söylemiş olduğu şu söz, şeri ilimleri öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir:

"Kim bir ilim öğrenmek için bir yola girerse Allah-u Teâlâ bu sebeble cennete girmesinin yolunu ona kolaylaştırır." (Müslim)

Hadiste belirtilen "ilim" Kur’an’a, sahih sünnete ve selefis’salihin yoluna dayalı sahih olan şeri ilimdir.

2 - Manasını düşünerek Kur’an okumak.

Allah-u Teâlâ Kur’an’ı, bir hidayet olarak ve her şeyi açıklamak için indirmiştir. O halde her kim Kur’an’daki hükümlere bağlanırsa muhakkak o kimse doğru yoldadır. Ayrıca Kur’an, mü’minler için bir şifadır.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Kur’an’dan mü’minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz." (İsra: 82)

Evet… Kur’an mü’minler için şifa ve rahmettir. Zira mü’minler, Kur’an’ın ayetlerini okuduklarında; ibret almak ve hayatlarına tatbik etmek için düşünerek okurlar. Böylece Kur’an onlar için bir şifa ve rahmet olur.

Kur’an’ı düşünerek okuma konusunda bize en büyük örnek Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’dir.

Abdullah b. Mes’ud radiyAllahu anh şöyle dedi:

"Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem bana:

"Kur’an oku" dedi.

Ben ona: "Ey Allah’ın rasulü! Kur’an sana indirilmiş olduğu halde ben mi sana okuyayım?"

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem bana: "Evet, oku" dedi.

Abdullah b. Mes’ud radiyAllahu anh sözlerine şöyle devam etti: :

"Ben ona Nisa suresini okumaya başladım. "Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak gösterdiğimiz zaman nasıl olacak?" (Nisa: 41) ayetini okuyunca; Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem bana:

"Tamam, tamam" dedi.

O esnada ona baktım. İki gözünün yaşla dolduğunu gördüm." (Buhari)

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem ile ilgili bu hadiseyi ibretle ve düşünerek okumak gerekir. Çünkü Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem, geçmiş ve gelecek günahları affedilmiş olmasına rağmen Kur’an’ı dinlediği zaman gözleri yaşla dolmuştur. Öyleyse çokça günahın sahibi olan bizler ne yapmalıyız?!

3 - Allah-u Teâlâ’yı çokça zikretmek.

Allah-u Teâlâ’yı çokça zikretmek; imanı tazeleme ve kuvvetlendirmede en büyük etkendir.

İbni’l Kayyım bu konuda şöyle diyor:

"Allah-u Teâlâ'yı zikirde yüz fayda vardır. Bunlar;

a - Allah-u Teâlâ zikredildiğinde, yapılan zikir şeytanı kovar ve onu yener.

b - Yapılan zikir vesilesiyle Allah-u Teâlâ'nın rızası kazanılır.

c -Yapılan zikir; kalpten üzüntü ve sıkıntıyı giderir.

d - Yapılan zikir vesilesiyle kalbte sevinç, huzur, rahatlama ve mutluluk oluşur.

e - Yapılan zikir; kalbi ve tüm bedeni kuvvetlendirir.

f - Yapılan zikir; yüzü ve kalbi nurlandırır.

Sonra İbn’il Kayyım diğer faydaları zikretti ve bunları zikrettikten sonra şöyle dedi:

"İbni Teymiye’nin şöyle dediğini duydum:

"Kalbin zikre olan ihtiyacı, balığın suya ihtiyacı gibidir. Balık sudan ayrıldığında acaba hali nasıl olur?"

İbni Kayyım devamla şöyle diyor:

"Bir gün fecr namazının kılınması sonrası İbni Teymiye’nin zikir için oturduğuna şahid oldum. Öyle ki fecr namazından, gündüzün yarısına kadar zikir yaptı. Zikirini bitirince bana baktı ve şöyle dedi:

"İşte bu, benim gıdamdır. Eğer bunu yapmazsam kuvvetim gider." (Elvabil Ettayyib s: )

Ebu’d Derda radiyAllahu anh’dan Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediği rivayet edildi:

"Allah-u Teâlâ katında amellerinizin en hayırlısı, en temizi, derecenizi en çok yükselten, altın ve gümüşü harcamaktan, düşmanla karşılaşıp onların sizin boynunuzu vuramayıp, sizin onların boynunu vurmanızdan daha hayırlı bir ameli size haber vereyim mi?"

Sahabeler: "Evet" dediler.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:

"Allah-u Teâlâ’yı zikretmektir." (Tirmizi sahih senedle rivayet etti.)

İbni Teymiyye bu hadisi zikrettikten sonra şöyle dedi:

"Zikrin en azı Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’den rivayet edilen duaları belli vakitlerde devamlı söylemektir. Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in günün başlangıcı ve sonunda söylediği, yatarken, uykudan uyandığında, namazı bitirdikten sonra, yemek yerken, su içerken, elbise giyerken, cima yaparken, eve, mescide, tuvalete girerken, tuvaletten çıkarken, yağmur yağdığında, gök gürültüsü olduğunda söylediği zikirler gibi… Bu zikirlerle ilgili kitablar yazılmıştır. Bu kitabların isimleri; "Gündüz ve Gecenin Zikirleri"dir. Zikrin en faziletlisi ve en yüksek olanı ise; "La ilahe illAllah" sözüdür." (El vasiyyel Camia Li Hayri Dünya ve’l Ahira s: 6)



Allah-u Teâlâ’yı, zikrin manalarını düşünerek zikretmek kalbin kirini ve pasını giderir, kalbe yapışmış olan günah ve masiyetlerin kötü etkisini siler, kulu Allah-u Teâlâ'ya daha çok yaklaştırır ve Allah-u Teâlâ korkusunu artırarak, kulu günah işlemekten uzaklaştırır.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"İman edenlerin, Allah’ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin "saygı ve korku ile yumuşaması" zamanı gelmedi mi? Onlar, bundan önce kendilerine kitab verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar." (Hadid: 16)

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Kur’an’dan mü’minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz." (İsra: 82)

Allah-u Teâlâ, Allah-u Teâlâ'yı zikretmemenin ya da çok az zikretmenin münafıkların sıfatlarından olduğunu Kur’ an’da haber vermiş ve o kimseleri kötülemiştir.

Allah-u Teâlâ, mü’min kullarının kalblerine yaptığı imtihanda başarılı olabilmeleri için onlara kesin ve etkili bir ilacı haber vermiştir. Bu ise; Allah-u Teâlâ'yı zikretmektir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur." (Ra’d: 28)

4 - Vakti, Allah-u Teâlâ'ya itaatle, O’na yaklaşmakla ve O’nun farz kıldığı amelleri yapmakla geçirmek.

Kur’an ayetleri okunduğunda imandan hemen sonra salih amel geldiği görülür.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır." (Bakara: 82)

Müslüman bir kimsenin vaktini Allah-u Teâlâ'ya taatle ve salih ameller işleyerek değerlendirmesi imanını kuvvetlendirmesine vesile olur.

Ebu Hureyre radiyAllahu anh’den şöyle rivayet edilmiştir:

"Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle sordu:

"Bugün hanginiz oruçlu olarak sabahladı?"

Ebu Bekir radiyAllahu anh:

"Ben ya Rasulullah" dedi.

Rasulullah: "Bugün hanginiz bir cenazeyi takib etti?" diye sordu.

Ebu Bekir radiyAllahu anh: "Ben ya Rasulullah" dedi.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem:

"Bugün kim bir miskini yedirdi?" diye sordu.

Ebu Bekir radiyAllahu anh:

"Ben ya RasulAllah" dedi.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem:

"Bugün kim bir hastayı ziyaret etti?" diye sordu.

Ebu Bekir radiyAllahu anh:

"Ben ya RasulAllah" dedi.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem dedi ki:

"Bu ameller her kimde bulunursa mutlaka cennete girer." (Müslim)

Evet… İşte cennete girebilmenin yollarından birisi! Vakitleri salih amellerle değerlendirmek… Vakitleri salih amellerle değerlendirmenin mükafatı cennete girmektir.

O halde vaktini Allah-u Teâlâ'nın razı olduğu amellerle değerlendirmek isteyen müslümanın şu kaidelere riayet etmesi gerekmektedir:

a - Salih bir amele başlamışsa, başlanan amel az olsa bile, o amele devam etmelidir.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah-u Teâlâ'nın en sevdiği ameller az olsa bile devamlı yapılan amellerdir." (Müslim)

b - Salih amelleri işlemek için bir an önce harekete geçmeli, bu konuda gevşeklik göstermemeli ve erteleme yapmamalıdır.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Acele etmemek, ahiret amelleri hariç, her konuda hayırdır." (Ebu Davud, Hakim sahih senedle rivayet ettiler.)

Salih amellerin bir an evvel yapılması çok önemlidir. Zira insan ne zaman öleceğini bilemez. Bu sebeble salih amel yapma imkanı bulunduğu anda, hiç vakit kaybetmeden o salih amelin işlenmesi müslüman kul için efdaldir.

c - Yapamamış olduğu salih amellerin telafisini yapmalıdır.

Şayet vitr namazı kılmadan uyumuş ve vitri kılmak için gece uyanamamışsa onun telafisi için gündüz bolca nafile namaz kılması gibi…

Bu konuda Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem bizim için büyük bir örnektir.

Aişe radiyAllahu anh şöyle dedi:

"Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem, uykunun ona galib gelmesi ya da bir hastalık sebebiyle kıyamul leyl yapamamışsa gündüz on iki rekat nafile namaz kılardı." (Müslim)

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Geceleyin Kur’an okumadan uyuyan bir kimse, şayet fecr namazı ile öğlen namazı arasında Kur’ an okursa aynen geceleyin Kur’an okumuş hükmündedir." (Müslim)

d - Salih amelleri yapan veya yapmaya devam eden müslüman asla bu amellerine güvenmemeli, Allah’a karşı acziyetini hissetmeli, Allah-u Teâlâ ona rahmet etmezse, işlemiş olduğu salih amellerle cennete giremeyeceğini düşünmeli ve devamlı Allah-u Teâlâ'nın azabından korkmalı, rahmetini ummalıdır.

İbni Ebi Muleyke şöyle diyor:

"Otuz tane sahabeye yetiştim. Hepsi nifaktan korkuyordu. Hiçbirisi Cebrail ve Mikail’in imanı gibi imana sahib olduğunu (Bu hadiste kastedilen; herkesin iman etmesi gereken temel meseleler değil, imanı arttıran amellerdir.) söylemiyordu." (Buhari)

e - Yapma fırsatını kaçırdığı ameller sebebiyle üzüntü duymalıdır.

İbrahim b. Edhem şöyle dedi:

"İbadetkar bir müslümanı hastalığı sırasında ziyarete gittik ve ayaklarına bakarak ağladığını gördük. Ona: "Niçin ağlıyorsun?" diye sorduk. O, şöyle cevab verdi:

"Bu ayaklarla Allah-u Teâlâ yolunda cihad yapmayı kaçırdığım günler sebebiyle ağlıyorum."

Bir başka kimse ağladı. Ona şöyle denildi:

"Niye ağladın?" O da şöyle cevab verdi.

"Oruç tutmayıp da geçirdiğim günler ve gece namazını kılmayı geçirdiğim geceler sebebiyle ağlıyorum." (Leftetül Kebid İla Nasihatil Veled s: İbni’l Cevzi)


5 - Kalbi temizleyen, onu yumuşatan amelleri öğrenmek için Kur’an ve sünnete bakmak.

Allah-u Teâlâ Kur’an’da, Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem hadislerinde bu amelleri haber vermiştir ve bu ameller çokçadır.

O amellerden bazıları şöyledir:

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun…" (Tevbe: )

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kalbin yumuşaması ve ihtiyacını elde etmesini ister misin? Yetime rahmet et, başını okşa, yediğinden ona yedir. Böylece kalbin yumuşar ve ihtiyacını elde edersin." (Sahih el-Cami s: 80)

6 - Allah-u Teâlâ'ya boyun eğerek, acziyetini itiraf ederek, küçüklüğünü göstererek Allah-u Teâlâ'ya dua etmek ve hacetini gidermesini istemek.

Allah-u Teâlâ için secdeye kapanmak insanın Allah-u Teâlâ'ya karşı küçüklüğünü gösteren en belirgin ameldir. İnsan secde ettiğinde en şerefli olan alnını ve burnunu Allah-u Teâlâ için, Allah-u Teâlâ'ya küçüklüğünü göstermek için toprağa kor.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem bu konuda şöyle buyurdu:

"Kulun, Allah-u Teâlâ'ya en yakın olduğu anı, secde ettiği anıdır. Onun için secdede iken çokça dua edin."(Müslim)

Rabiate b. Ka’b el-Eslemi radiyAllahu anh dedi ki:

"Ben Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem ile beraber geceliyordum. Hacetini gidermesi ve abdest alması için ona su getirdim. Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem bana şöyle dedi:

"Benden ne dilersen dile."

Ben şöyle dedim:

"Seninle beraber cennette olmayı istiyorum."

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem:

"Başka bir şey istiyor musun?" diye sordu. Ben:

"Sadece bunu istiyorum." dedim.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem bana dedi ki:

"Öyleyse bu umudunu elde etmen için Allah’a çok secde ederek, Allah-u Teâlâ'ya senin için yapacağım duaya icabet edilmesi için bana yardımcı ol." (Müslim)

Secde halinde olan kul, Allah-u Teâlâ'ya karşı küçüklüğünü hissederek, ihlaslı bir şekilde Allah-u Teâlâ'ya dua ederse, elbette kalbinde imanı daha çok artar ve kuvvetlenir.

7 - Mü’minlere dost, kafirlere düşman olmak.

Mü’minlere dost, kafirlere düşman olmak ve onların adetlerinden uzak durmak kalbteki imanı kuvvetlendirir ve onu tazeler.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kavim bulamazsın ki, Allah’a ve rasulüne başkaldıran kimselerle bir sevgi bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." (Mücadele: 22)

Kalbin, Allah-u Teâlâ'nın düşmanı olan kafirlere yönelmesi halinde kalbte iman azalır, hatta zamanla tamamen yok olur.

Müslüman kul, Allah-u Teâlâ'nın düşmanlarına düşmanlık gösterir, Allah-u Teâlâ'nın mü’min kullarına yardımcı olursa kalbindeki imanı elbette kuvvetlenir ve tazelenir.

Allah-u Teâlâ bu sebeble Mücadele: 22 ayetinde bu kimseler hakkında:

"(Allah) kalplerine imanı yazmış" buyurmuştur.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem de, müşriklere benzemeyi yasaklamış ve onlara muhalefet etmeyi emretmiştir.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim bir kavme benzerse o da onlardandır." (Ebu Davud, sahih senedle rivayet etti.)

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim Allah-u Teâlâ için sever, Allah-u Teâlâ için buğz-eder, Allah-u Teâlâ için verir, Allah-u Teâlâ için engellerse imanı tamamlanmış olur." (Ebu Davud, sahih senedle)

8 - Dünya sevgisi ve süsünden uzak durmak.

Mü’min kul, dünyayı düşünmez, dünyaya karşı hırslı olmaz, dünyanın basit olduğunu, dünya nimetlerinin geçici olduğunu, asıl kalıcı olanın ahiret ve ahiret nimetleri olduğunu düşünür, böylece sürekli olarak ahireti hatırlarsa kalbindeki imanı kuvvetlenir ve tazelenir. Böyle yapması halinde kalbi Allah-u Teâlâ'ya ve Allah-u Teâlâ katındaki ebedi nimet olan cennete bağlanır. Bu bağlılık ise onu, daha çok iyi amel işlemeye sevkeder.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Dünyanın Allah-u Teâlâ katında bir sivrisinek kadar değeri olsaydı, hiçbir kafire ondan bir yudum su içirilmezdi." (Tirmizi sahih senedle.)

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah-u Teâlâ'nın zikri ve ona sevkeden ameller ile alim ve öğrenci olmak dışında dünya ve ondaki her-şey mel’undur." (İbni Mace, hasen senedle)


9 - Mü’minlere karşı Allah-u Teâlâ için alçak gönüllü olmak.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim Allah-u Teâlâ için mütevazi olursa Allah-u Teâlâ onun derecesini yükseltir." (Ebu Naim-Hılye’de sahih senedle rivayet etti.)

10 - Kalbteki imanı zayıflatan ve Allah-u Teâlâ'ya itaatten uzaklaştıran, meşgul eden amellerden uzak durmak.

Çok uyumak, çok yemek, çok içmek, dünya metaına dalmak gibi…

Bunlar mübah ameller olmasına rağmen, bunları çokça yapmak imanı zayıflatır.

El-Mikdam b. Ma’di Yekrib radiyAllahu anh’den Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Adem oğullarının en çok doldurduğu kab midesidir. Adem oğlu için ayakta dik durabileceği bir kaç lokma yemesi yeterlidir. Eğer daha fazla yemek istiyorsa midesinin üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini hava ile doldursun." (Ahmed sahih senedle rivayet etti.)

Menavi şöyle dedi:

"Çok yemek yemek, sahibini haktan ayırır, tembelleştirir, ibadet etmesini engeller ve çok yemesi sebebiyle vücudunda zehirler artar. Bu sebeble de çabuk gazablanır, şehveti, hırsı artar ve ihtiyacından fazlasını taleb etmeye başlar." (Fethül Kadir c: 5 s: )

İbnu’l Kayyım şöyle dedi:

"Kalbi bozan amellerden bir tanesi de çok uyumaktır. Çok uyumak kalbi öldürür, vücuda zarar verir, vakti kaybettirir, gaflete ve tembelliğe sebeb olur." (Medaricus Salikin)

11 - Kur’an’ın mucizelerini tefekkür etmek.

Kur’an’ın her türlü mucizelerini, Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’in gelecekle ilgili vermiş olduğu haberlerden özellikle olmuş olanları, Allah-u Teâlâ'nın yarattığı kainatı, bu kainat içerisindeki incelikleri, Kur’an’ın ilmi ve lügat icazını ve başka icazlarını düşünmek kalbteki imanı kuvvetlendirir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır." (Ali İmran: )

Allah-u Teâlâ'nın yarattığı varlıkları ve bu varlıkların ince yapılarını iyice

12 - Ölümü çokca hatırlamak.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Nefsin arzuladığını yok ettiren ölümü çok anın." (İbni Hibban sahih senedle rivayet etti.)

Ölümü sürekli hatırında bulunduran kimse, her an ölebileceğini düşünür. Böyle yapması onu bir an önce tevbe etmeye, iyi amel işlemeye ve insanlardan haksız yere aldığını iade etmeye sevkeder. Böylece kalbindeki iman kuvvetlenir.

13 - Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in, sahabelerin ve örnek alınacak tabiinlerin hayatlarını okumak.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in, sahabelerin ve örnek alınacak tabiinlerin hayatlarını okumak, onların İslam’ı yaşama konusundaki sabırlarını, kafirlere karşı mücadelelerini, maruz kaldıkları eziyet ve meşakkatleri öğrenmek, müslümanı imanlı bir hava içerisinde yaşamaya sevk-eder, onu dünyadan uzaklaştırır ve kalbindeki imanı daha da kuvvetlendirir.

Örneğin; Bilal b. Rebah’ın hayatını okuyan bir müslüman, onun başına gelen eziyetler karşısındaki tavrını, dininden taviz vermediğini, ikrah altında olduğu için kafirlerin kendisinden istedikleri kelimeyi söylemesi caiz olmasına rağmen kafirlerin istedikleri kelimeyi söylemediğini ve işkencelere sabrederek imanında sebat ettiğini görür, bu olayı düşünür ve böylece imanı kuvvetlenir.

14 - Örnek alınacak kişilerle haşir neşir olmak, onları ziyaret etmek, onların meclislerine katılmak.

Enes b. Malik radiyAllahu anh şöyle dedi:

" Biz Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in yanında oturduğumuz bir sırada Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:

"Şimdi cennet ehlinden bir adam gelecek."

Bu sözün akabinde, aldığı abdest sebebiyle sakalından su damlayan ve ayakkabısını sol eliyle taşıyan ensardan bir adam çıkageldi. Ertesi gün Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem daha önceki söylediği sözü tekrar söyledi. Yine bu sözü üzerine önceki gün gelen adam, aynı hali üzere çıkageldi.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem meclisten ayrıldığı sırada Abdullah b. Amr b. As radiyAllahu anh ensardan olan bu adamı takib etti ve ona şöyle dedi:

"Ben, babamla tartıştım ve evde babamın yanında üç gün uyumayacağıma dair yemin ettim. Yeminimin süresi bitinceye kadar üç gün sana misafir olabilir miyim?"

Adam ona: "Olur" dedi.

Enes b. Malik radiyAllahu anh, Abdullah b. Amr b. As radiyAllahu anh hakkında, Abdullah b. Amr b. As radiyAllahu anh’ın kendisine şöyle anlattığına haber verdi:

"Bu adamla beraber aynı evde üç gün kaldım. Gece namazı kıldığını hiç görmedim. Sadece gece yatağında her dönüşünde, ta ki sabah namazına kadar Allah-u Teâlâ'yı zikrettiğini ve tekbir getirdiğini işittim."

Abdullah radiyAllahu anh sözlerine şöyle devam etti:

"Ben, bu adamın hayırdan başka bir şey konuştuğunu duymadım. Üç gün geçince yaptığı amel bana çok basit geldi ve ona şöyle dedim:

"Ey Allah-u Teâlâ'nın kulu!

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem üç sefer:

"Şimdi cennet ehlinden bir adam gelecek." diye bize söylediğini duydum ve her üçünde de sen geldin. Bu sebeble senin yanında kalarak ne yaptığını öğrenmek ve senin yaptığın gibi yapmak istedim. Fakat senin yanında üç gün kalmama rağmen fazla amel yapmadığını gördüm. Buna rağmen Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in senin hakkında söylediğini acaba nasıl hakettin?"

Adam bana şöyle dedi:

"Benim yaptığım amel gördüğün gibidir."

Ben adamdan ayrılıp döneceğim sırada adam beni geri çağırdı ve şöyle dedi:

"Ben, senin gördüğün gibiyim. Fakat Allah-u Teâlâ'nın müslümanlara verdiğine karşı kalbimde herhangi bir kıskanma ve hased duymuyorum. Hiç bir müslümanın malını hileyle elde etmeye çalışmıyorum." (Ahmed)

 

Allah’a İman ile ilgili ayetler

Kullarım sana, benden soracak olurlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım. Dua edenin duasına icabet ederim. (Öyleyse) onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki (akıl, doğruluk ve olgunluk sahibi olan) rüşt ehlinden olsunlar. (2/Bakara )

Kur’ân’da “Sana sorarlarsa” diye başlayan birçok ayet vardır. Tüm bu ayetlerde cevap kısmı “De ki” diyerek başlar. Tek istisnası bu ayettir. Allah (cc) kendisini kullarına tanıtırken “De ki” lafzının dahi kendisi ile kulları arasına girmesine razı olmamıştır. Affedilmez bir günah olan şirkin kısımlarından biri de; Allah’tan (cc) başkasına dua etmek, darda kalındığında ölü, diri ya da türbelerden medet ummaktır. Bu şirkin en belirgin sebeplerinden biri, Allah’ı (cc) uzak görmek ve O’na (cc) yakınlaşmak için aracıya ihtiyaç olduğuna inanmaktır. Allah (cc) bu ayette şirk mantığını çürütmüş ve kullarına yakın olduğunu, dua edenlere doğrudan icabet edeceğini belirtmiştir. (Şirk mantığı ve çürütülmesine dair bk. 4/Nisâ, 48; 5/Mâide, 35; 6/En’âm, ; 10/Yûnus, 18; 34/Sebe’, )

Allah pis ile temizi birbirinden ayırmadan, siz müminleri bulunduğunuz hâl üzere öylece bırakacak değildir. Allah sizi gayba muttali kılacak da değildir. Fakat Allah (gaybı bildirmek için) resûllerden dilediğini seçer. Allah’a ve resûllerine iman edin. Şayet iman eder ve sakınıp korkarsanız, sizin için büyük bir ecir vardır. (3/Âl-i İmran )

“Rabbimiz! Şüphesiz ki biz: ‘Rabbinize iman edin!’ diye imana davet eden bir davetçiyi işittik ve iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve Ebrar olanlarla (çokça iyilik yapanlarla) beraber canımızı al.” (3/Âl-i İmran )

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin). Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, şayet Allah’a ve Ahiret Günü'ne inanıyorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (4/Nisâ 59)

İnsanlar dinî ve dünyevi meselelerde ihtilafa düşebilirler. İhtilaf ve anlaşmazlık durumunda insanlar iki kısma ayrılırlar:

1. Allah’a (cc) ve Ahiret Günü'ne iman etmiş müminler: Bunlar tüm meseleleri Allah’a (cc) (Kitab’a) ve Resûl’üne (sav) (Sünnet’e) götürürler. Bunlar, iman iddiasında samimi oldukları için ahiretlerini; daha hayırlı bir sonuç aldıkları için de dünyalarını kurtaran bahtiyarlardır. (bk. 24/Nûr, 51)

2. İnkâr etmekle emrolundukları hâlde tağutu reddetmeyen sapkınlar: Bunlar dinî ve dünyevi bir meselede anlaşmazlığa düştüklerinde Kitab’ın ve Sünnet’in hakemliğine razı olmayan kimselerdir. Sorunlarını beşerî kanunlarla hükmeden mahkemelerde, atalarının örfünde, Kitab’a ve Sünnet’e açıkça muhalefet eden din bilginlerinin fetvalarında, taassubun gözlerini kör ettiği dinî veya siyasi mezheplerinin ilkeleriyle çözmeye çalışırlar. Nisâ Suresi ayet-i kerime bunları anlatmaktadır. (bk. 24/Nûr, )

Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/Nisâ 65)

Ayet, ayette geçen hükmü pekiştirmektedir. Sorunlarını Resûl’e (sav) götürmeyenler, onun böyle bir yetkisi olmadığını söyleyenler ya da ağızlarıyla bu yetkiyi verdikleri hâlde pratikte farklı davrananlar ayetin kapsamındalardır.

Ey insanlar! Şüphesiz ki Resûl, Rabbinizden hak ile size gelmiştir. (O’na) iman edin. (Bu) sizin için en hayırlı olandır. Şayet inkâr ederseniz şüphesiz ki göklerde ve yerde olanların tamamı Allah’a aittir. Allah (her şeyi bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (4/Nisâ )

Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah’a dair hak olandan başka bir söz söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih ancak Allah’ın Resûlü ve Meryem’e (babasız doğması için “Ol!” diyerek) ilka ettiği kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. Allah’a ve resûllerine iman edin. “(İlahımız) üçtür.” demeyin. (Bu batıla) son verin. (Bu) sizin için daha hayırlı olur. Ancak Allah tek bir ilahtır. O bir çocuğunun olmasından münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların tamamı O’na aittir. Vekil olarak Allah yeter. (4/Nisâ )

İman edip salih amel işleyenlere gelince; onlara ecirlerini eksiksiz verecek, lütuf ve ihsanından (fazla fazla) arttıracaktır. Kim de (Allah’a kulluk yapmaktan) çekinir ve büyüklenirse, onlara can yakıcı bir azapla azap edecek ve onlar kendileri için Allah’ın dışında ne bir dost ne de yardımcı bulabileceklerdir. (4/Nisâ )

Allah’a iman edip O’na tutunanlara gelince, onları kendinden olan bir rahmete, lütuf ve ihsana dâhil edecek ve (sonunda Allah’a ulaşacakları) dosdoğru yola hidayet edecektir. (4/Nisâ )

Hani havarilere: “Bana ve Resûlüme iman edin.” diye vahyetmiştim. Demişlerdi ki: “İman ettik. Şahit ol ki biz, gerçekten Müslimleriz/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullarız.” (5/Mâide )

De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ki ben, Allah’ın tümünüze (yolladığı) Resûl’üyüm. O (Allah ki) göklerin ve yerin hâkimiyeti/egemenliği O’na aittir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Allah’a ve Resûl'ü olan ümmi Nebi’ye iman edin. O (Nebi), Allah’a ve O’nun kelimelerine iman eder. Ona uyun ki, hidayet bulasınız.” (7/A'râf )

Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek olan varlıklara dua etme! Şayet böyle yaparsan hiç kuşkusuz, zalimlerden/müşriklerden olursun. (10/Yûnus )

ayetler, Allah Resûlü’ne (sav) tevhid üzere olması ve bunu ilan etmesinin emredildiği ayetlerdir. Tevhidin özü kulluk, kulluğun özü ibadet, ibadetin özü de duadır. Resûl (sav) dahi olsa Allah’ı (cc) bırakıp kendilerine bile fayda ve zararı olmayan, yaratamayan, rızık veremeyen, ölüm ve hastalığı kendilerinden savamayan varlıklara dua edenler zalimlerden yani müşriklerden olurlar.

Zina yapan kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Şayet Allah’a ve Ahiret Günü'ne inanıyorsanız, onlara Allah’ın dinini/yasasını uygularken, o ikisine acıyacağınız tutmasın. Onların cezasına müminlerden bir topluluk şahitlik etsin. (24/Nûr 2)

“Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine icabet edin ve ona iman edin ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi can yakıcı azaptan korusun.” (46/Ahkâf 31)

Allah’a ve Resûl’üne iman etmeniz, onu desteklemeniz, ona saygı duymanız ve sabah akşam (Allah’ı) tesbih etmeniz için. (48/Fetih 9)

Allah’a ve Resûl’üne iman edin. Sizi, kendisinde yetkili kıldığı (mallardan) infak edin. Sizden iman edip infakta bulunanlara büyük bir mükâfat vardır. (57/Hadîd 7)

Size ne oluyor ki; Resûl sizi Rabbinize iman etmeye davet ettiği hâlde, Allah’a iman etmiyorsunuz? Hem muhakkak ki sizden, (iman edeceğinize dair) kesin bir söz almıştı. Şayet iman etmiş kimselerseniz (bu çağrının ve sözünüzün gereğini yerine getirin). (57/Hadîd 8)

Ey iman edenler! Sizi can yakıcı azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? (61/Saff 10)

Allah’a ve Resûl’üne iman edersiniz, mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Şayet bilirseniz bu sizin için en hayırlı olandır. (61/Saff 11)

Allah’a, Resûl’üne ve indirdiğimiz nura iman edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (64/Teğabûn 8)

Sizi Toplanma Günü için bir araya getireceği gün, işte o gün Teğabûn/Aldanma Günüdür. Kim Allah’a iman eder ve salih amel işlerse, onun kusurlarını örter ve onu altından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Büyük kurtuluş/kazanç budur işte. (64/Teğabûn 9)

Allah’ın izni olmadan hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah’a iman ederse, (Allah) onun kalbini hidayet eder. Allah, her şeyi bilendir. (64/Teğabûn 11)

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir